beni biraz üzdün bu akşam
sana söylemek istediğim bir çok heceden kelime,
ve bir çok kelimenin bir araya gelmesiyle oluşan cümleleri bir araya getiremedim.
biraz özledim
sigara yaktım
seni murat’a anlattım
açık olan çekmeceyi kapattım
kaşındı diye değil ama, nasıl anlatabilirim diye düşünürken seni ensemi kaşıdım.
ellerimi ve kağıdı, kaleme kanattım.
anneme yalan söyledim
evimi kiraya verdim
araba sürdüm
benzin aldım
benzinciye nasılsın dedim
iyi abi sen dedi, cevap vermedim.
arabayı sürerken açık olan camından aşağı atladım.
annemin arabada olduğu aklıma geldiği için yere çarpıp tekrar ayağa kalktım ve yeniden arabayı sürdüm
seni özledim
kırksekiz tane sigara içtim
benimle içmesi için yedi kişiye mesaj çektim
biriyle içtim
diğer beşini her şeye rağmen çok sevdim
bir bilmediğim nefesle güldüm
üç bilmediğim nefese ağlamak istedim
karsını çok özleyen meyhanedeki amcanın acısına üzüldüm
karısını çok özleyen meyhanedeki amcanın metresinden nefret ettim
karını çok özleyen amcadan da nefret ettim
araba sürdüm
çeyrek kokoreç yedim
üstüne bir tane daha bira içtim
dişlerimi fırçalamam gerek diye eve geldim
dişlerimi fırçalar fırçalamaz bir sigara daha içtim
seni özledim
hemen anneme “prenses uyudun mu?” dedim
cevap alamadım
bilgisayarın başına oturdum
elliyedinci sigaramı içtim.
alnımı kaşıdım
seni özledim.
biraz yoruldum.
buzdolabının kapağını açıp içinden ne var diye baktım
seni özledim
buzdolabının içinde ne var diye açık baktığım buzdolabının kapağını kapattım
sakallarımı kaşıdım
okuyacak bir kitap aradım
seni özledim.
noktalama işaretlerinden nefret ettim
nesli’ye içelim dedim.
murat’ın yüzüne asansörün kapısını kapattım diye üzüldüm
kapatmasaydım zaten asansör gitmezdi diye üzülmeyi bıraktım.
hayatımdan giden her insanın asansöre bindiği için gitmek zorunda olduğunu düşündüm
seni özledim..
asansöre boş yere bir kere bindim, sıfıra indim ve tekrar üçüncü kata çıkıp evime girdim.
seni özledim.
laminat parkenin sağlıksız olduğunu düşündüm
laminat parkenin sağlıksız oluşunun hiçbir öneminin olmadığını anladım
seni özledim.
uyumak için üzüldüm
pardon uyumak için gözlerimi kapattım
pardon uyumak için pek tabii üzülerek gözlerimi kapattım
seni düşündüm
belki uyudum
sen ne yaptın? kimsenin ellerini tutup “seni seviyorum” demedin değil mi?
bazı sabahlar çok güzel. her şey bok gibi ama bazı sabahlar neden bu kadar güzel? bana pes etmemem gerektiğini hatırlatıyor. ayaklarım genelde geri geri gidiyor, başladığım yere dönmeyeceğime sana yemin ettim. oraya gelmeyeceğim. senin yeminimden haberin yok. şimdi burada, birkaç güzel şarkı var; sana arka bahçeden gelen doğa efektlerini anlatsam çok kıskanırsın. çok az zaman sonra, belki burada her sabah bu bahçeye hayran hayran bakan bir kadın olmayacak. her ikisi için de dünyanın en acıklı hâli bu olsa gerek. bana bir bahçeyi bavuluma sığdırmayı öğretebilir misin? bana buradan gitmemek için bir seçenek sunabilir misin? o bahçeye köklerimi salmayı sağlayabilir misin?
bi' şarkı duydum şimdi, bazı sabahlar çok güzel. bu da benim devrimim.
Bulutlar Gitsin...
intiharlarım acıyor. Anneme ait adını bilmediğim tüm çiçekleri suladım dün akşam. Yaşamaları için konuştum onlarla, ölmeyin dedim. Güneş görsün yüzünüz, suyunuzu ben veririm. Sanki konuştular benimle. ben su verdikçe onlar evin mutsuzluğundan ve sessizliğinden rahatsızlıklarını anlattılar. “Çiçekler insanlarla konuşur oğlum” diyen annem geldi aklıma. Gecenin bir vakti arayıp, sarhoş oğlunun dudaklarından “konuştular anne” yaşanmışlığını söylemek istedim. Anlar bir gariplik olduğunu, üzülür diye yapamadım.
intiharlarımla imtihan ediliyorum her akşam. Neden bu kadar çok içiyorsun sorusuna “çok içmezsem düşünmek zorunda kalıyorum, içerek yoksullaştırıyorum beynimi” cevabını veremiyorum ama biliyorlar. Eriyip gidişlerimi bilenler üzülüyor. Karizmatik bir ölümü seçti o diyorlar. Her kötü yazar gibi ben de içince seviyorum kendimi. Nefes aldıkça tükenen bir hayat olduğunu düşündüğüm için soluğum istemsizce hızlanmış olmalı. Doktorlar ciğerini öldürüyorsun nasihatleri veriyor. Benim bedenim her gün intihar ediyor. Ciğer de neymiş?
intiharlık iftiralar atıyorlar arkamdan. Nasıl aklında kaldıysam o olmaya devam ediyorum. Hayatıma girmek isteyen iyi veya kötü hiçbir sıfata koymadığım tenleri olabildiğince kendimden uzak tutuyorum. Sen aşıksın diyorlar başka bir şeyim yokmuş benim. Hayır diyorum içimden “ellerini özledim” sadece. Sesli olaraksa bir duyum çıkartamasam da, gülümsüyorum, hadi diyorum “kapatalım bu çirkin bahsi”
intiharlı bir mektup yazıyorum sana. içinde bildiğimiz bir ölüm kokmuyor. Seninle Üsküdar da içtiğimiz bir kahveyi çıkartamıyorum aklımdan. Hiç sevemediğim kız kulesine bile sen seviyorsun diye nasıl katlanmışım onca zaman. Gerçi ne de güzel yapmışım. Karşısında oturup iki çekirdek yediğimiz akşamlar ne güzeldi diye iç geçiriyorum. Ben seninle yürüdüğümüz sokakları seviyorum. Diz kapaklarım kanıyor, o sokaklar kanıyor, terk edilmiş evler susuyor, sokak lambaları bir tek bana sönüyor ve ben yürüyorum. Diz kapağımdan kanlar yere süzülürken deliller bırakıyorum. Ben sana, ölüyorum.
intihar ettiğim rüyalar görüyorum. Bir uçurum var, herkesin gördüğü gibi mi bilmiyorum ama çok korkutucu. Karanlıktan mıdır? Bilmiyorum. Ama kötü diyebileceğimiz rüyalardan işte. Arkamı dönüp bakamıyorum. Sen arkamdaymışsın gibi hissediyorum. Tam düşeceğim an beni tutacak mısın? Ayağım tökezliyor. Oradasın tutsana beni. Sarıl belime düşüyorum. Bir tek kelime çıkmıyor ağzımdan. “ne olursun beni tut” diyemiyorum. Ayağım tökezliyor. Ayağım kayıyor. Dizlerimin hiç gücü kalmadı derken düşüyorum. Düşerken bir anlık hissediyorum ama nefesini. Sanki benimle aynı anda bir göz yaşın yere değiyor. O kadar sessiz bir rüya ki bu bir tek onu duyabiliyorum. Bir de karanlığın uğultusunda yüzüm yukarı bakarken sırt üstü düşme seanslarımı. O an da bağırıyorum sana. Duymuyorsun. Beni tutman için artık çok geç. Düşüyorum. Uyandığımda kan ter içindeyim. Kalkıp koca bir bardak viski içiyorum. Bir sigara yakıyor ve aşağı bakıyorum. Karanlık ve sen oradaymışsın gibi. Bir çift göz ve kocaman bir beden yukarı doğru bana bakıyor. Hadi gel diyor ve ben kendimi hiç düşünmeden camdan aşağı bırakıyorum. Tam yüzünü seçebilecek kadar yaklaşıyorken. Yere çarpıyor ve yine uyanıyorum. Sancılar içinde uyanmalı zaman dilimlerinden bıktım. Gerçek bir ölüm istiyorum.
Şehire gelmeyen bir filmin, bir güzel orman olmayan bir belkinin tüm günahlarını çekiyor gibiyim. Bir akşam otursak konuşsak seninle. Baksam şöyle gözlerinin içine başka hiçbir şey istemem galiba bu hayatta. Uzaktan görebilmek için kapı arkalarına saklanıyorum. Tuhaf tuhaf hareketler işte anlat deseler utanır anlatamazsın. Utanıyorum ve öyle yapıyorum, anlatamıyorum.
Gülümse hadi, unutmuşsun beni. Aklından tamamen çıkartmışsın o yüzden daha çok gülümse. Gerçek kahkahalar at. Çevrendeki insanlar her gün biraz daha güçlendiğini görsün. Akşamlarından korkma. Sabah uyanmalarını yeniden sev. Hadi başar.
Neyi yenmedin ki sen emel Müftüoğlu şarkısını mı yenemeyeceksin?
Kağıda Kaleme Yazdıktan Sonra
Genellikle yazdığım zamanlarda nefret ettiler benden. Konuştuğum zaman mimiklerimi görebildikleri için hep çok sevdiler. Halbuki ben bu oyunda hep yazdıklarım oldum.Bir şarkı dinlerken “şarkı beni bıçaklıyor” dediğimde, vücudumun herhangi bir yerinde muhakkak bir acı hissediyordum. Bunu konuşarak söylediğimde gülümsüyorsunuz. Ben bana gülümsemenizden nefret ediyorum.
yazarak çoğalmak istiyorum. Yazarak benden, birkaç tane daha ben yaratma istiyor, sonra her yarattığım beni öldürmeyi planlıyorum. Yüzlerce kez öldürsem kendimi başarabileceğime inanıyorum. Başarabilirim. Bir gün ben de ayağa kalkıp yüzümün sahtekarlığını dökebilir, belki yeniden dönebilir, yeniden aşık olur, Allah’a yeniden teslim olurum. Aksine yazarken başka bir adam olmuyorum. Yanlış anlıyorsunuz beni. Beklide siz doğru anlıyor, ben kendimi, kendime yanlış ifade ediyorum. İfade edebilme yetimi kaybetmiş olabilirim, bilmiyorum. Anlatamadım bozukluklarım belki bunu anlatıyordur. Onu da bilmiyorum.
Bildiğim bir şeyler var aslında, birkaç senedir boşluktan düşüyormuş, sebepli sebepsiz sıkılıyor, hiç kıpırdamadan kendimi yorabiliyormuşum gibi. Bilmiyorum.
Sürekli içki içtiğim için üzülen bir tek çevremdekiler değil ben de üzülüyorum. Ancak içmezse uyuyamaz hastalığına yakalandım. Yahu inanın bazı insanlar kuruntu yapmaz, gerçekten anlam verdiği anlamsızlıkları ve sahip olmak istediği düzeni bir çırpıda, tam kurtulurken, yahu oluyor bu sefer – bu sefer gerçekten oluyor dediği o anda avuçlarının içinden kayıp gittiği için ölüyordur. Bilmiyorum.
birkaç akşamdır güzel düşünüp güzel uyumak istiyorum. Korkularım aklıma geliyor. Daha delirmedim onun farkındayım hiç yoktan. Delirseydim korkmazdım. Korkmayanlar delirir. Delirmediğim için bırak bu dünyayı, akşamımı kurtaracak cesareti bulamıyorum kendimde.
Bana, güzel bir şeyler söyle.
bir bilet alıp bilmediği bir şehre giren insan hiç olmadım. Öyle aman tanrım diyebileceğim bir hayata zaten sahip olmaya çabalamak için gücüm hiç yok. Kadehimi doldurur, uykumu getirir, uyurum. Standart olan ne varsa onu seviyorum. Yalnız başınalık dahil.
Benden git.
Aklıma diyorum, git hadi çok bile kaldın. İnsan aklıyla konuşur mu? Konuşuyor. Asıl soru insan aklıyla konuşmak ister mi? Asıl cevap istemez. Düşünmek değil bu. Düşünmek başka. O dahil değil.
ağla biraz ama bakmıyorlar.
madem yalnız içiyorum diye bu akşam. Madem bir büyüğü nefret ettiğiniz o arabesk müzikle devireceğim. Madem içime yağan yağmurdan ötürü barajları gözlerimden taşıracağım. Müsait bir akşam diyorum.
sigara içerken ölmek istiyorum. Ya da sadece ölmek. Ama öyle mezara girdiğim değil, yatağımda. Uyku olabilir onun adı, bilmiyorum.
Ciğerini öksürmenden korkuyorum dedi. O kadar çok alkol alıyorsun ki yaşadığını unutuyorsun bazen. Akşam balık yiyelim diyerek konuyu değiştirmeye çalıştım. Zaten akşam balık yediğimizi söyleyerek, yüzüne o çirkin gülümsemesini taktı ve akşamı anlatmaya devam etti. Bir iki bira içeriz diyerek beni çağırdın ancak geldiğimde her zamanki gibi çok sarhoştun. Kapıyı açık bıraktığın için zile basmaya gerek duymadım. Salon kumarhane gibi duman altıydı ve bir kağıdı bir şeyler yazıyordun ancak kağıt her seferinde yırtılıyor ve sen yine de kalemi ne bastırmaktan ne de yazmaktan vazgeçmiyordun. Geri dönmeyi düşündüm, yalnız kalmanın sana iyi geleceğini düşündüm. Tam kapıya yöneliyorken gitme dedin, “gitme çok yalnızım”. Biliyorsun kıramam o sesini senin ve kalmaya karar verdim. Tanrı burada dedin yüzüme bakıp gülümserken. O da bana içme diyor, sence onu dinlemeli miyim? Diye sorduktan sonra artık gerçekten deli olabileceğine inanmaya başladım. Masanın üzerine baktım bir sürü kalem ve gökkuşağı gibi bir sürü renkte kağıt vardı. Bazılarına birkaç kelime bazılarına ise hayatını yazmış olabileceğin aklıma geldi. Eğilip birine uzandığımda elimi kırmak istercesine tuttun. Ama yüzün o kadar sinirli değildi, kan çanağı gözlerinle gözlerime bakarak “ne olur okuma, onlar benim kelimelerim ve yazarak içimden atabileceğime inanıyorum” dedin.
“balık yiyelim”
herhangi bir isteğini kırmamam gerektiğini farkındaydım hızlıca arabaya atlayıp sarı kanatları güzelce temizletip eve geldim. Sen çoktan içmemeye her gün söz verdiğin rakıya geçmiştin bile. Balıkları yapmak için mutfağa gittiğimde her yer boş bira şişesi doluydu, ben pişirip içeri seni yoklamaya geldiğimde yazmayı bırakmış ve sızmıştın. Tam mutfağa geri dönerken “uyumuyorum” dedin ve gülümseyerek gel biraz otur konuşmak istiyorum dedin. İmkânsız ama hiçbir şey hatırlamıyorum diye cevap verdiğimde pis bir kahkaha attı. neyi hatırladın ki bugüne kadar? İçtiğin zaman artık hiçbir şey hatırlamıyorsun akşama dair farkında mısın? Dedi. Farkındaydım, yüzümü yıkıp dökmek, temiz bir dayak yemek, buz gibi suda saatlerce uyumak istedim.
peki ne anlattım? Hiçbir şey dedi. Israr etmem yersiz olacaktı çünkü duymaması gereken bir şeyler anlattığımı yüzüme bakmayarak cevap vermesinden anlamıştım. Uzatmayalım dedi bira içer misin? Gülümsedim. Sen kötü bir arkadaşsın ve bu yüzden seni çok seviyorum. Gülümsedi ben senin içindekileri söküp atman için neye inanıyorsan onu yapmanı istiyorum. Yazarak mı, yoksa içerek mi öldüreceksin beynini bilmiyorum ancak yeniden doğman için ne gerekiyorsa yapacağım dedim. Bu son dedin, artık içmeyeceğim, bu akşam gökyüzüne hiç bakmadan, yaşayacağımız ve konuşacağımız hiçbir şeyi unutmadan içeceğim. Sağlıklı bir beyne tekrar kavuşana kadar bu bahsi kapatıyorum. Zira bana yardım et, sussan bile yanımda kal. Ben pek konuşmayı sevmem biliyorsun. Güldür arada. Yalvarırım bir şeyler yap. Kimse gitmesin diye herkesle konuş, çok acıyor, sanki bir şey kaburgalarımı içerde kör bir bıçakla kesmeye çalışıyor ve başarıyor gibi. İçim acıyor be oğlum. Çok yoruldum.
tamam dedi gerizekalı insan. Tamam. Öleceksek birlikte ölürüz. Sen ben ve o hiç anlatmadığın ama hep içini kazıyan yokluğu da bizimle gelir.
nickaltlarına yazılan entryler hariç başka başlıklar altında sevgi dolu sözlerinizi ya da laf sokmalarınızı yerleştirerek yazılan entrylerin amacıdır. üstüne alın,ayağını denk al burada müdür benim havasını taşır.
Gel de, Gitme..
Sahte bir tebessümle yüzüme güldü
bakıp bakıp öldürmek istiyordu
sahi yarım saat sonra gideceğini bildiğimi sanki bilmiyor gibiydi
onun bu duruşu aklıma unuttuğum en güzel şarkıların gelmesine sebep oluyordu
ya belki de gitmeyecekti
kim bilir 5 dakika sonra dudaklarımı öpmek için bana uzanmayacağını?
işten çıkmış ve yine o en güzel beyaz gömleğini giyinmişti
iki düğmesi açık gömleğinin, aklım gibi
keşke gelmeden önce iki üç duble bir şeyler içseydim belki ben eğilirdim yüzüne
dudağından olmasa da yanağına kuru bir ıslaklık bırakırdım
yapacak bir şey yok
rüyamda iki el arkamdan gelip gözlerimi kapatıyordu
saçlarım bembeyaz, açıklamasını ve hesabını senelere zaten vermişliğin rengine bürünmüş
sigaram elimde ama azaltmışım doktor kontrolünde
ilk tanıştığımız yerin duvar yazılarını kapatmışlar
gençler yine içeride birbirlerine sorgusuz aşıklar
onları izliyordum, ne güzel nereden çıktı bu eller
uğraş vermek istemiyorum çünkü rüyamda dahi olsa öyle ellerini kolay kolay gözlerime sürmezsin biliyorum
iyi de kimse tanımaz ki beni burada gerçi senden sonra kimse herkes seni tanıyamıyoruz diyor ama anlamıyorum, yahu beni ben, o gitti diye beni de mi unuttunuz diyemiyorum
meğersem bir yanımmışsın ve beni seninle sevdiğim için onlarda seni elim ayağım bir organım sanmış
şu elleri de çekse her kimse gözümden keyfim kaçıyor hepten zira!
tam gözümü açacak, tam kim olduğunu göreceğim derken
oğlum uyan yüzünü hemen yıka omlet yaptım sana dedi annem
gözlerimi sımsıkı yumdum uyanmamak için belki görürüm kim gözlerimi kapattı diye, göremedim.. ya sensen?
Hala uzanıp öpmedin bu arada beni onu da görmedim sanma
sanma gideceğini bilmediğimi
sanma öyle güzel güzel seni bir kez olsun öpmediğim için canıma kıymak istemediğimi
sanma sen gidiyorum demeden “gitme olur mu?” dememek için bir canımın kaldığını
diyemedim
neden susuyorsun? Öldük mü yahu? Tanrı ömrümden alsın ömrüne katsın susma..
kahve içer misin dedim, hayır dedin. E seversin sen kahve iç diyorum inatla hayır diyorsun
ben biliyorum sevgilim o hayır başka hayır, ne dersen de hayır diyeceğim itirazı o
bir şiir filan okusam tuvalete gidip sana hissettirmeden ağlasam bi rahatlayacağım ama kalmaya gücüm yok.
+ olmuyor, dayanamıyorum artık. seninle ilgili bir sorun değil bu, gitmem gerek. Belki bir gün yeniden başlarız, üzülme çok, üzülmeni istemiyorum çünkü. Şimdi kalkmam lazım sabahtan beri anlatıyorum zaten bir şey de demiyorsun, acelem var. Lütfen dikkat et kendine, çok içme..
dedi.
demeseydi sanki ölürdü
öldü.
sonra oracıkta kaldım
sen de kalsaydın az daha, ömrün bitti sanki
gözlerimi rüyamda kapatan sen miydin? Onu deseydin bari.
hesabı ödeme
ben öderim
gitme dedim biraz seslice, arkanda kalan kokuna, kokun gitmesin bari, arada gel sarıl ben uyurken, özgürlüğüme çekeyim, içime içime çekeyim kokunu. Burnum kanayana kadar beklerim. Burnum kanarsa bırakırım özlemeyi. Hadi gel geri, burnumu kırmak istemiyorum.
demedim soranlara kötü bir şey
birkaç sene daha uzak kalmaya ihtiyacımız var, bizi galiba açık bıraktığımız özlemimizin cereyanı çarptı
sırtımızda nasıl bir ağrı, dersin ki vapurlar geçiyor her gün boğazımızdan
oradan vuruyor sırtımıza, oradan da ciğerimize oturuyor.
karaya otursaydılar, bilmedikleri limanlarda hiç bilmedikleri insanlar yardım etseydi
onu mu anlatıyorum ben size?
oturmuş dinliyor gibi yapıyorsunuz bir de..
ayıp ayıp, hiç mi kendisini yenileyen ve tedaviyi kabul etmeyen bir hastalık görmediniz.
gördünüz tabi, gözlerinizle gördünüz, kulaklarınızla işittiniz, ellerinizle dokundunuz belki de tüm vücudunuzla, kokladınız hatta
hastalığı bile bile ciğerlerinize işlettiniz,
müptezelsiniz artık, sıkıntılı aksesuarınız hayırlı olsun
Belirli bir müddet iyi geçecek, sorun yok diyeceksiniz
sonra güzel bir sohbet için yemek yemeye gittiğinizde bıçağı sağ eliniz yerine sol elinize alacaksınız ve kafanız karışacak, sahi hangi elime almalıydım diye düşüneceksiniz
elinizi bıraktığı gibi ilk gün gibi..
sonra o güzel sohbet tüm güzelliğini yitirecek, suç sohbetin değil tabi, sizin aklınız gidecek
ha merak ediyorsanız söyleyeyim, öldürmeyeninden bu, bolca süründüreninden
bir sigara içip unutabileceğiniz cinsten değil
öyle alkol alıp boş boş saçmalayabileceğiniz bir şey hiç değil
siz siz olun öyle tanrıya filan feryat figan isyan etmeyin, o da yalnız bırakmaya yeltenirse eğer!
eyvah eyvah.
birkaç cümle alıp, biraz da şarkı gidebilirseniz gibin, öyle otobüse bilet alayım nereye gideceğimi filan düşünmem gerek ben tertipli düzenli özlerim diyorsanız sakın ha! İlk otobüse binin son durağında inin, bir daha ve bir daha ve bir daha, ta ki ne zamandır gezdiğinizi ve ne zamandır aklınızdan az az kaybolduğunu anlayana kadar.
şaka şaka. ne bok yerseniz yiyin, sıçtınız, bokun içinde yüzün durun.
önce sen yokluğa gelmek için
beynimin içini darma dağın edip
sabah uyandığımda derin bir nefes alıp
yataktan kalkmamam için elinden geleni yaparken
ben oturdum
ne yaptığını
sana karışmadan izledim
sonra sen o oldun
biz olmuyorduk diye belki
belki istemiyordun diye
belki aklında başka karmaşalar varken yüklemsiz cümleler kurmayalım diye
belki benim için
belki bencilliğinden ödün vermeden
gök yüzünün rengi henüz belirsizken
ben sarhoşken
sen güzelken
gittin.
sonra ben bir şey dememeyi öğrendim
sonra anlatmamayı
sonra anlamamayı
ve en son olarak da kabul etmeyi
günaydın
uyuyorum ben
ve sen
gördüğüm o akşam
ve sonrası hiç yokmuş gibi-
uzak.
ve sen alabildiğince güzel ve alabildiğince senken.
ben sana benzemek için alabildiğince sarhoş.
sonra anlatmak bir anlamı diye kocaman bir denize
denize sırtımı dönerek içiyorum.
anlamlı anlamsız ne varsa alıp süpürüyorum
sen üzülme diye
ben gidiyorum.
olmaması gereken
olduğu yerden daha uzağa gitmek için bu günden kurtulmak için beynimi uyuşturup hayatımın gidişatını bir sene daha öteleyeceğim acımazsızca kendime gelmek istemediğim gün.
bu gün günlerden sen.
bana sorarsan diğer günlerden hiç bir eksiği yok, senin eksikliğin dışında.
biliyorum yüzün gülüyor, bu kadar süre içerisinde düşünmek için bir sürü zamanın oldu
doğru yaptığını düşündün, haklılıklarını ve yaşanmadığına belki de dua ettiğim günleri
bu gün
eylülün ilk günü
dünden farkı ne sahi bu günün sensizlikten başka
kocaman bir yalnızlığın içerisinde
sen varmışsın gibi ayak oyunları oynuyor beynim
hiç gitmemişsin gibi o gün o sokakta benden
gelip aslında sarılmak istemişsin
yüzüme bakıp gecenin en soğuk anında yüzümü görüp
arkanı dönmeden elimi tutarak
arkanı dönmeden yüzüme bakarak
arkanı dönmeden seninim demek için o gece gelmişsin gibi.
gidişin çok şey öğretti bana
yalan.
hiçbir şey öğrenmiyorum sen gittiğinden beri
son kadehin en son damlasına kadar içip sadece beynimi ziyan ediyorum
sen gittiğinden beri, sadece yazarken gülümseyip
kapatığımda her şeyi yüzümü düşürüyorum.
kalkıp ne hallere düştük biz.
ya da değil, yani biz değil yalnız bir masa, oturulmayan sandalye ve karşında hep bir kadeh.
sen varmışsın gibi.
sahi biz olmaya çalışmadık mı hiç?
ben hep ben olarak kalmak istediğim zamanlarda , sen benden bir sen daha mı yaratmak istedin bana göre.
ya da ben mi anlamadım seni hiç, niye kızamıyorum sana sevgili.
ortada olmayan suça rağmen belki de suçlu aradık
gitmek için bir bahane
kalmamak için onlarca sebep.
sonunda gittik bizden.
farklı bir yol da değiliz biliyorum
sen sadece daha rahat nefes alıyorsun
ben senden daha çok üzülüyorum demiyorum
belki biraz fazla belli ediyorum üzülüşlerimi
ama kabul edemiyorum gidişini.
şuramda bir yalnızlık beliriyor bir şeyleri kabul ettiğimde
gitsin diye sinirleniyorum belkide sana
aklımı yiyorum.
alabildiğince mavi bir deniz, alabildiğince güzel bir hava ve alabildiğince sensiz bir ben
kocaman bir karanlıkta, tüm renklere inat
senin gözlerini görüyorum tam karşımda
akıl oyunları mı?
bilmiyorum, ne yaşadığımı ne istediğimi nereye gideceğimi ben de inan bilmiyorum.
onlarca kitap okudum, benim demek istediklerimi ben cümleye dökemiyorum belki birileri dökmüştür demek için
kaç sene önce bu günü kimse anlatamamıştı
ilk üstüne giydiğin kıyafeti hiç unutmadım
çocuk gibi sevmişim demek ki.
güçlü bir çocuk.
ilk aşk gibi
nasılsın bu gün? dediklerinde çok iyiyim diyordum.
aptal.
içiyorum, aklının alamayacağı kadar çok hapsoldum içkiye, o olmazsa konuşamıyorum
ellerim titriyor sesim eskisi kadar gür değil daha titrek çıkıyor
sigarayı üç pakete çıkarttım, borçlarımdan geri kalanla ancak onu tamam edebiliyorum hayatımda.
kocaman bir masa akla gelmeyen bir kadeh en sevdiğin bira, tekele her uğrayışımda beş tane kendime alıyorsam ikitane de sana alıyorum
biliyorum isteyecek canın. beni hiç yalnız bırakmadın bu güne kadar. herkes masada yıkıldığında sen hep beni ayağa kaldırdın ve sen hep benim kadar sarhoş oldun.
istersin diye fazladan alıyorum her şeyi
nefesi
güneşi
baharı
eylülü yani.
eylül dü bizim ayımız değil mi? gelişindi.
gelişin gidişinden daha çok güzeldi.
anlatmaya gücün yoksa eğer böyle saçmalıyor insan işte.
en çok neyi söylemek isterdim yanımda olsaydın
susmanı mı? susarak sevmeni mi?
yahu ben iyi değilim.
bu gün gerçekten düne göre hiç iyi değilim
bu gün anlıyorlar bir şeyi var bu çocuğun seslerini kısık seslere duyar gibiyim
iyi değil o bu gün gitmeyin yanına diyorlar.
bu gün hiç konuşmadı anlatmadı gülmedi diyorlar
hepsini duyuyorum
beynimin içinde binlerce kelime, kurulamayan onlarca cümle
ve anlatamadığım bir kaçtane sen var onlara.
hadi.
git artık.
gülüşünden
gülüşümden
git aklımdan
eylül yirmi altı
bir gün daha yaşanabilseydi seninle
bir tek gün daha dolu dolu gülebilseydik
rakımızdan yudum alırken gözlerimiz denk gelseydi birbirine ve gülümseseydi yanaklarımız,
bir gün daha her şeyi unutup yaşabilseydik
bir hakkımız daha olsaydı ve o gün kullansaydık bizsizliğimizi
tek bir gün uyuymamak için akşam olmaması için dua etseydik
bir tek bir gün hiç birşey düşünmeden sorgulamadan
bir gün anlayacaksın seni ne kadar sevdiğimi.
o kadar anlayacak o kadar hayretler içerisinde kalacaksın ki nefes aldırmayacak sana, sana olan sevgim.
dünya da bir ben miyim diyeceksin ? hakediyor muyum bu kadar sevgiyi diye düşüneceksin.
ben ise hiçbirşeyi düşünmeden sorgulamadan acabaları düşmeden seveceğim seni.
o da bir erkek diyeceksin, ya çekip giderse diyeceksin, özlüyor mu beni diye düşüneceksin, test edeceksin, onaylamayacaksın yine kötü ihtimaller üzerinde kalacaksın.
ben ise hiç birşeyi düşünmeden sorgulamadan acaba demeden acabaları düşünmeden seveceğim seni.
beni seviyor mudur diyeceksin, gözlerinde ki ışığın sebebi ben miyim diyeceksin, gerçekten mi sadece bana bu kadar masum gülüyor diyeceksin,yoksa çok iyi bir sahtekar mı diye saçmaladığına inanmadan saçmalayacaksın,
gider be diyeceksin.
ben ise hiçbirşeyi düşünmeden sorgulamadan acabaları düşmeden seveceğim seni.
bana mı yazıyor diyeceksin, şu an beni gerçekten düşünüyor mudur diyeceksin, özlüyor mudur ? yoksa özlemeye sevmelere mi çabalıyor diyeceksin,
yoruyormuyum onu diyeceksin, kızgınlıklarıma sinirlerimle onu kendimden uzaklaştırıyor muyum diyeceksin.
ben ise hiçbirşeyi düşünmeden sorgulamadan acabaları düşmeden seveceğim seni.
benden daha iyisi var mı diyeceksin, onu hakediyor muyum diyeceksin, ya o beni hakediyor mu diye düşüneceksin, yaşar mı ? yoksa ölür mü bensiz diyeceksin.
ben ise hiçbirşeyi düşünmeden sorgulamadan acabaları düşmeden seveceğim seni.
gerçekten değişti mi bu kadar diyeceksin, gerçekten herşeyi olabildim mi diye düşüneceksin, e hiçbirşey yapmadım ki beni sevmesi için yalan söylüyorlara kapılacaksın.
ben ise hiçbirşeyi düşünmeden sorgulamadan acabaları düşmeden seveceğim seni.
bir gün beni görmese sesimi duymasa ne hissederleri sorgulayacaksın, ölüm kalım değil ya oda ölmez diyeceksin,
ben ise hiçbirşeyi düşünmeden sorgulamadan acabaları düşmeden seveceğim seni.
öyle güzel öleceğim ki en güzel o öldü diyecekler peşim sıra.
öyle güzel seveceğim ki seni sen bilmesen de en güzel o sevdi o'nu diyecekler peşin sıra.
öyle güzel seviyorum ki seni, öyle güzel.