2005 yılında başlayan ve 2013 yılında sona eren harikulade ingiliz komedi dizisi. [ybkz]swh[/ybkz]
ofisin müdürü michael scott'u canlandıran steve carell adeta devleşiyor oynadığı rol ile. diğer önemli rollerde dwight schrute karakteri ile rainn wilson bence komedi tarihinin efsaneleri arasında yer alıyor. dizinin birçok bölümü bu ikili arasındaki olaylarla geçiyor. ancak bir ofisin çalışanlarının hepsi mi arıza olur? eğer bu kaliteli bir ingiliz komedisi ise oluyor vallahi! bu ana dek iki kere 'komedi' dedim ama, bazı bölümlerin sonları hıçkıra hıçkıra ağlatabiliyor. yeterli ölçüde dram şüphesiz ki bu diziyi bambaşka bir yere taşıyor.
dizinin çekim tekniğinin neredeyse tamamı aktüel kamera. bu bile güzel bir farklılık ve hareket katıyor. böylece sanki siz de o ofisin bir çalışanıymışsınız gibi hissedebiliyorsunuz. aynı zamanda mockumentary ögelerini de sıkça kullanmaları ve bu sırada efsane 'dedikodular' yapılması ayrı bir tat katıyor.
2003 channel 4 yapımı ingiliz dizisi. the office tadında abuk mu abuk. bir kere daha ingiliz komedisine olan aşkı katmerliyor. [ybkz]swh[/ybkz] bir de bu zamana dek neden izlememişim diye de pişman ettirse de, olsun öyle bi' güzel zamanda denk geldi ki ilaç gibi vallahi dedirtiyor.
bir kitapçı dükkanında, dükkanın 'yeni elemanı' ve yan dükkandaki yakın arkadaşı arasında geçen saçma sapan maceraları anlatan dizi toplamda 3 sezon ve her sezon 6 bölüm. aşırı miktarda şarap ve sigara içerdiğinden, insanın canı deliler gibi şarap çekiyor.
bitme zalımın dizisi, hemen bitme be.
bir kitapçı dükkanında, dükkanın 'yeni elemanı' ve yan dükkandaki yakın arkadaşı arasında geçen saçma sapan maceraları anlatan dizi toplamda 3 sezon ve her sezon 6 bölüm. aşırı miktarda şarap ve sigara içerdiğinden, insanın canı deliler gibi şarap çekiyor.
bitme zalımın dizisi, hemen bitme be.
atkının yanına bere ve eldiven de olabilirse harikulade olacak proje. ne kadar amaçlı ve çok, o kadar iyi. maliyet netleştirmeleri sürüyor, bu arada yazarlardan birkaç geri dönüş de alsak süper olacak.
pijama cinsinin en pofuduk en tatlı olanı. hele ki, yazdan sonra üşünüp ilk defa giyilen o an kutsaldır.
seni seviyorum eylül ayı.
seni seviyorum eylül ayı.
bünyeyle dalga geçmektir. sonra vay efendim depresyondayım da uyuyamıyom da off hayat bok gibi de.
sen geç bünyeyle dalgaları, geç geç...
sen geç bünyeyle dalgaları, geç geç...
kartal sözlük'ün bu yıl ikincisi düzenlenen çarşı köy okullarına koşuyor 2'ye kartal sözlük atkısı desteği ile katılacağı organizasyondur.
bu organizasyonu bir nevi kartal sözlük kalkındırma projesi içerisinde de düşünebiliriz. elbette birincil amacımız kampanyaya sözlükçe göndereceğimiz kartal sözlük atkıları ile destek olmak. diğer amaç da sözlüğün eskiden olduğu gibi halen bu tip yardım organizasyonlarında yer aldığını üye olan fakat yazmayan yazarlara hatırlatmak hem de organizasyon sayesinde ''biz de buradayız ve kartal sözlük olarak köy okullarına koşuyoruz'' demek.
şu anda elimizde çok az kartal sözlük atkısı var. yardım olarak gönderilecek atkı miktarını minimum 200 adet olarak hedefliyoruz. yenilerini yaptırabilmek için sözlük yazarlarından gelecek maddi desteğe ihtiyaç var. maddi destek konusu nasıl izah edilir bilmiyorum, hiç de tecrübe etmedim. 5-10 lira ne olursa bir atkı, iki atkı destek olabilirseniz organizasyon amacına ulaşabilmiş ve kartal sözlük olarak köy okullarına küçük de olsa yardım edebilmiş olacağız.
organizasyon planlaması şu anda bu şekilde ve tartışmaya açık. yardımda bulunabilecek yazarlar için çok kısa süre içinde hesap numarası için irtibata geçeceğiz.
yardım, henüz bir fikir kırıntısıyken ilgisi, önerileri ve desteği ile projeyi şekillendirmeye yardımcı olan fani madida'ya teşekkürler.
(bkz: saldır kartal sözlük oley)
bu organizasyonu bir nevi kartal sözlük kalkındırma projesi içerisinde de düşünebiliriz. elbette birincil amacımız kampanyaya sözlükçe göndereceğimiz kartal sözlük atkıları ile destek olmak. diğer amaç da sözlüğün eskiden olduğu gibi halen bu tip yardım organizasyonlarında yer aldığını üye olan fakat yazmayan yazarlara hatırlatmak hem de organizasyon sayesinde ''biz de buradayız ve kartal sözlük olarak köy okullarına koşuyoruz'' demek.
şu anda elimizde çok az kartal sözlük atkısı var. yardım olarak gönderilecek atkı miktarını minimum 200 adet olarak hedefliyoruz. yenilerini yaptırabilmek için sözlük yazarlarından gelecek maddi desteğe ihtiyaç var. maddi destek konusu nasıl izah edilir bilmiyorum, hiç de tecrübe etmedim. 5-10 lira ne olursa bir atkı, iki atkı destek olabilirseniz organizasyon amacına ulaşabilmiş ve kartal sözlük olarak köy okullarına küçük de olsa yardım edebilmiş olacağız.
organizasyon planlaması şu anda bu şekilde ve tartışmaya açık. yardımda bulunabilecek yazarlar için çok kısa süre içinde hesap numarası için irtibata geçeceğiz.
yardım, henüz bir fikir kırıntısıyken ilgisi, önerileri ve desteği ile projeyi şekillendirmeye yardımcı olan fani madida'ya teşekkürler.
(bkz: saldır kartal sözlük oley)
onedio'da beşiktaş'la ilgili içerik hazırlayıp kartal sözlük'ü referans vermek

''25 maddeyle beşiktaşlı olmak'' adlı listelemeye bu gece çalışacağım şey. elinizde harikulade tanımlamalar varsa, kaynağı ile birlikte gönderirseniz çok süper olabilir.
en sevdiğim yazar. çok içtenlikle ve acayip bir şuursuzlukla seviyorum kendisini. zaman gelecek yıkmadık tabu bırakmayacak bu queer kardeşimiz.
(bkz: çıplak fotoğraflarını görmek için tıklayınız)
(bkz: çıplak fotoğraflarını görmek için tıklayınız)
üçte ikisinde ne yaşadığına göre gayet olumlu durum. zira süper beyinlerimiz 'kötü' olan şeyleri daha bastırma suretiyle daha çabuk unutmakta veya bir rüya olduğunu varsaymaktadır. yoksa her şeyi hatırlasak, ona ne yürek ne beyin yeter. yanar gider vallahi.
yağışın karlı olan türü. en çok özlenilen, hep özlenilen.
ukde: darkfather.
ukde: darkfather.
tek başına bir senfoni orkestrası kadar gürültü çıkarabilen çocuktur. çocuk sevgimi sorguluyorum kaç gündür, birkaç gün sonra çocuk doğurmaktan da vazgeçebilirim.
çocuk asla yürümüyor, sadece koşuyor. ulan bir çocuk sabah uyandığı andan itibaren koşmaya başlar mı? başlar canım, başlar. her sabah saat 7:30'da işe giden babasının peşine de ağlar. ''babaüüüğğeehee'' diye. bir gün ağlarsın, iki gün ağlarsın. biz de ağladık zamanında. ama baktık adam akşam eve gelebiliyo gayet, bıraktık. ama bu çocuk hâlâ öğrenemedi bunu.
her gün ''bugün çıkıp konuşacağım annesiyle, aşağıda ahır yok bilmeleri lazım'' diyorum, sonra o an hiç birileriyle konuşasım olmadığı için çıkmıyorum. birkaç saat sonra çıkarım diyorum, yine çıkmıyorum.
birkaç gün önce, apartmanda karşılaştık. annesi, çocuk ve annesinin kucağında 7-8 aylık başka bir bebek. önce sürekli koşan çocuğa baktım. iyice baktım ama, eşgal alır gibi. ayaklarına baktım. ''bunlardan mı çıkıyo bu kadar ses'' küçük küçük, sipaydır menli terlikli ayaklar. yeni taşınmış olduğum için anneyle kısaca ''yerleştiniz mi, alıştınız mı?'' sohbeti yaptık. sonra kadın dedi ki, ''ya bizim çocuk çok yaramaz, dur diyorum durmuyor. umarım rahatsız olmuyorsunuzdur.'' tam böyle derin bir nefes aldım, saydıracağım. ''böyle bacak olmaz olsun abla, sıçtı ağzıma'' diye başlayan. kadına baktım, yüzü çökmüş resmen. uykusuz ve çok yorgun belli. bir de öyle bir söyledi ki eski bir dostla dertleşir gibi. halbuki kadını ikinci görüşüm falan. sonra daha kısık sesle bebeği göstererek ''bir de kardeşini kıskanıyor, ondan aşırı agresif.''
bunun üzerine çocuğunun bacaklarını kırmayı hayal ettiğimi söyleyemedim tabi. ''ya abla çocuk işte, koşar. çocuklar koşar işte başka naapar ki? hem zaten hep evde çocuk, iki çimen-park yüzü görmüyo ki. parka götüriyim ben onu, orada koşsun, enerjisini atsın çocuk işte eheh'' dedim. ama en son ne dediğimi, kadının sevinçle yüzü aydınlanınca anladım. ''parka götüreyim'' dedim kesinlikle, son günlerimin en büyük düşmanı ile parka gitme teklifinde bulundum şuursuzluğumdan.
sonra çocuğa döndü. ''ablayla parka gider misin bora?'' dedi. çocuk bi' utandı, annesinin arkasına saklandı. ''koşsana lan, koşsana şimdi de'' dedim içimden.
galiba yarın parka gideceğiz borayla. ben onu bi dönen şeylerde aşırı döndürüp kusturayım da görsün. üç gün yatsın yatakta koşamasın it.
terli terli dondurmayı da dayadım mı çocuğa, bir hafta kafam rahat. ohh miiss.
çocuk asla yürümüyor, sadece koşuyor. ulan bir çocuk sabah uyandığı andan itibaren koşmaya başlar mı? başlar canım, başlar. her sabah saat 7:30'da işe giden babasının peşine de ağlar. ''babaüüüğğeehee'' diye. bir gün ağlarsın, iki gün ağlarsın. biz de ağladık zamanında. ama baktık adam akşam eve gelebiliyo gayet, bıraktık. ama bu çocuk hâlâ öğrenemedi bunu.
her gün ''bugün çıkıp konuşacağım annesiyle, aşağıda ahır yok bilmeleri lazım'' diyorum, sonra o an hiç birileriyle konuşasım olmadığı için çıkmıyorum. birkaç saat sonra çıkarım diyorum, yine çıkmıyorum.
birkaç gün önce, apartmanda karşılaştık. annesi, çocuk ve annesinin kucağında 7-8 aylık başka bir bebek. önce sürekli koşan çocuğa baktım. iyice baktım ama, eşgal alır gibi. ayaklarına baktım. ''bunlardan mı çıkıyo bu kadar ses'' küçük küçük, sipaydır menli terlikli ayaklar. yeni taşınmış olduğum için anneyle kısaca ''yerleştiniz mi, alıştınız mı?'' sohbeti yaptık. sonra kadın dedi ki, ''ya bizim çocuk çok yaramaz, dur diyorum durmuyor. umarım rahatsız olmuyorsunuzdur.'' tam böyle derin bir nefes aldım, saydıracağım. ''böyle bacak olmaz olsun abla, sıçtı ağzıma'' diye başlayan. kadına baktım, yüzü çökmüş resmen. uykusuz ve çok yorgun belli. bir de öyle bir söyledi ki eski bir dostla dertleşir gibi. halbuki kadını ikinci görüşüm falan. sonra daha kısık sesle bebeği göstererek ''bir de kardeşini kıskanıyor, ondan aşırı agresif.''
bunun üzerine çocuğunun bacaklarını kırmayı hayal ettiğimi söyleyemedim tabi. ''ya abla çocuk işte, koşar. çocuklar koşar işte başka naapar ki? hem zaten hep evde çocuk, iki çimen-park yüzü görmüyo ki. parka götüriyim ben onu, orada koşsun, enerjisini atsın çocuk işte eheh'' dedim. ama en son ne dediğimi, kadının sevinçle yüzü aydınlanınca anladım. ''parka götüreyim'' dedim kesinlikle, son günlerimin en büyük düşmanı ile parka gitme teklifinde bulundum şuursuzluğumdan.
sonra çocuğa döndü. ''ablayla parka gider misin bora?'' dedi. çocuk bi' utandı, annesinin arkasına saklandı. ''koşsana lan, koşsana şimdi de'' dedim içimden.
galiba yarın parka gideceğiz borayla. ben onu bi dönen şeylerde aşırı döndürüp kusturayım da görsün. üç gün yatsın yatakta koşamasın it.
terli terli dondurmayı da dayadım mı çocuğa, bir hafta kafam rahat. ohh miiss.
(bkz: kalbim beşiktaş'a zikreder)
12.09.2014'te kartal sözlük radyosunda tartışılmaya başlanmış, daha sonra diğer yazarların da fikirlerini alabilmek için ve geniş biçimde tartışabilmek için sözlüğe taşınmış öneriler bütünü.
kartal sözlük başlığına baktığımızda, entrylerin bir çoğu ''yeni haberim olan sözlük'', ''gördüğüme sevindiğim sözlük'', ''ya böyle bir şey varmış da haberimiz olmayan sözlük'' tadında gittiğinden, reklam ihtiyacı her dönem varolan bir problem haline geliyor. geçmişte, gerek diğer sözlüklerde gerekse çok takipçili twitter hesaplarında reklamlar yapılmış, üye olan 10 yazardan 2'si yazmaya devam etmiş, geri kalanı ''bir bakıp çıkıcam'' yazarı olmuştur. muhtemelen bu girişim de öyle olacaktır. özellikle sözlüğün son aylarda yakaladığı ivme, birazcık reklam ile daha yukarılara taşınabilir ve üye olan 10 yazardan elde kalan 2 yazar dahi fark yaratabilir. sözlüğün şu anda hareketli olması, yeni gelecek yazarları da harekete katacaktır diye düşünüyorum. en azından durağan bir sözlüğe gelmemiş olacaklar. hele hele ki sezon henüz başlamışken, atılacak her adım değerlidir sözlük adına.
şu anda elimizde birkaç öneri var. birisi kerami pestenkerani'nin #364319 entrysinde bahsettiği listeleme sistemi.
*liste içeriğinin ne olabileceği tartışmaya açık. herkes istediği bir listeyi hazırlayabilir veya 'şöyle bir liste olabilir' diyebilir.
reklam hususunda sevgili yazar kardeşlerimin kafa patlatmasını rica eder sözlerimi şu şekilde bitiririm,
beşiktaş ulaaan!
kartal sözlük başlığına baktığımızda, entrylerin bir çoğu ''yeni haberim olan sözlük'', ''gördüğüme sevindiğim sözlük'', ''ya böyle bir şey varmış da haberimiz olmayan sözlük'' tadında gittiğinden, reklam ihtiyacı her dönem varolan bir problem haline geliyor. geçmişte, gerek diğer sözlüklerde gerekse çok takipçili twitter hesaplarında reklamlar yapılmış, üye olan 10 yazardan 2'si yazmaya devam etmiş, geri kalanı ''bir bakıp çıkıcam'' yazarı olmuştur. muhtemelen bu girişim de öyle olacaktır. özellikle sözlüğün son aylarda yakaladığı ivme, birazcık reklam ile daha yukarılara taşınabilir ve üye olan 10 yazardan elde kalan 2 yazar dahi fark yaratabilir. sözlüğün şu anda hareketli olması, yeni gelecek yazarları da harekete katacaktır diye düşünüyorum. en azından durağan bir sözlüğe gelmemiş olacaklar. hele hele ki sezon henüz başlamışken, atılacak her adım değerlidir sözlük adına.
şu anda elimizde birkaç öneri var. birisi kerami pestenkerani'nin #364319 entrysinde bahsettiği listeleme sistemi.
*liste içeriğinin ne olabileceği tartışmaya açık. herkes istediği bir listeyi hazırlayabilir veya 'şöyle bir liste olabilir' diyebilir.
reklam hususunda sevgili yazar kardeşlerimin kafa patlatmasını rica eder sözlerimi şu şekilde bitiririm,
beşiktaş ulaaan!
#337923
kartal sözlükte yapılması çılgıncasına güzel olan şey.
kartal sözlükte yapılması çılgıncasına güzel olan şey.
stephen king'in kitabından uyarlama, yapımcılığını steven spielberg'ün yaptığı show time dizisi. bu üç şahane bileşen ve oyuncu kadrosu ile ortaya nefis bir dizi çıkmış. bu aralar 'güzel bir şey' izlemek isteyenlere tavsiye olunur.
charlie chaplin'i oynadığı chaplin [ybkz]swh[/ybkz] filmindeki rolü ile gözümde devleşmiş oyuncu.
hayır zaten öyleydi, sherlock serisinden dolayı; chaplin'i daha sonradan izledim. bir kere daha hayran kaldım.
hayır zaten öyleydi, sherlock serisinden dolayı; chaplin'i daha sonradan izledim. bir kere daha hayran kaldım.
kartal sözlük radyosunu ele geçirmiş tayfadır. şüphesiz ki en şanslı tayfadır.
şu saat olmasına rağmen [ybkz]swh[/ybkz] tatlı tatlı yayınına devam eden radyo.
hele bir de 90'lardan ve hatta 80'lerden hatırlanan anılar ile bu gecenin formatının hakkını veriyor vallahi.
hele bir de 90'lardan ve hatta 80'lerden hatırlanan anılar ile bu gecenin formatının hakkını veriyor vallahi.
ankara'nın sularının son günlerde adeta fantaymışcasına sapsarı, pis akmasının ardından söylenmiş söz. başkan melih gökçek bu sözün ardından basın toplantısında su içerek 'yeminle ben de evimde şebeke suyu içiyorum' demiştir.
http://www.novahaber.com/ankara-nin-suyu-fanta-ya-benziyor-iddialarina-gokcek-ten-yeminli-cevap-31332.html
ukde: artin.
http://www.novahaber.com/ankara-nin-suyu-fanta-ya-benziyor-iddialarina-gokcek-ten-yeminli-cevap-31332.html
ukde: artin.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?