confessions

saniyede yirmidört kare

5. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 1454
  2. takipçi 0
  3. puan 32439

çanakkale

saniyede yirmidört kare
rüzgârıyla ünlü şehir. son günlerde bu ününün hakkını fazlasıyla vermektedir. kış, soğuk bir nebze çekilebilirdi ah o adeta felç eden soğuk rüzgârı olmasa!

bunlar bir kenara keyiflidir de. eğer boğaza yakın bir evde oturuyorsanız, gemi düdüğü sesi her defasında mutlu eder. muhtemelen bir daha hayatınızın hiçbir döneminde 475tl kiraya boğaz kenarında bir evde oturamayacağınızı bildiğinizden düdük sesi daha bir tatlı gelir. hayatımın çok enteresan bir döneminde geldim bu şehire, 3.5 yılımı verdim, henüz biraz daha var verilecek günler, olsun veririz; çünkü o da bana hayatımın aşkını verdi. sırf bunun için bile, soğuğuna, uyuz esnafına, hiçbir şey bulunamayan mağazalarına, sürekli sıkış tepiş olan otobüslerine ve memlekete binyirmiüç kilometre uzak olmasına katlanılır. katlanılmalıdır.

beşiktaşlı olmak

saniyede yirmidört kare
sevmek büyük bir şey, karşılıksız, çıkarsız. güzel insan sever ancak, beşiktaşlı olmak 'çok sevmekle' alakalıdır. lüksü sever gibi, burjuvaziye tapar gibi değil, toprağı sever gibi, bulutları, yağmuru, bisikletleri ve uçurtmaları da tabii. çok sevdik be abi! sevmek, neyse o, kusuruyla değil, sevdikçe kusursuzlaşan bi' şey gibi.

meğerse benim içimde hep varmış bu 'sevgi'. sonra beşiktaş'ı sevmeyi öğrendim. güzel insan oldum beşiktaşlılığımla.

maç öncelerinde, özellikle derbilerde, evde iki gün öncesinden derbi havasına giriliyor. mutfaktan 'siiiiyaaaaaaaaah' diye bağırıyorum ansızın, içeriden 'beyaaaazzzz!' geliyor. en sevdiğim marşı, kalbim beşiktaş'a zikrederi dinliyorum sabah uyanır uyanmaz. canım uyanınca marş dinlemek istiyor çünkü bazen. bazen 'gidileceeeek çoook deplaaaassmaaan vaaar!' diye gaz veriyorum kendime bulaşık yıkamaya giderken. kadınlar bilir, en büyük deplasman bulaşıktır. [ybkz]swh[/ybkz]

büyük büyük öfkeleniyorum ama kalabalıkta öfkemi içimde tutmayı da öğreniyorum beşiktaşlı olurken, sevinince atkımı alıp sallıyorum kolum kopacak gibiyken bırakıyorum, sonraki gol için. serde anarşizim yatıyor, tam sol yanımda, sığmıyor bazen öfke tabi; isyana geliyorum. ağlıyorum da bazen, utanmıyorum bundan, canımın acımasından. son galatasaray derbisinde, ipsiz sapsızın sahaya girmesinden sonra titriyor dizlerim, ellerim başımın arasında 'ceza yağacak, ceza yağacak! yapmasınlar, nolur yapmasınlar!' diye bağırıyorum kalabalığın ortasında ağlayarak. eve dönüş boyunca konuşmuyorum, konuşursan ağlarsın çünkü. yıkımı ağır, beşiktaşlı olmak bunu gerektirirmiş çünkü. ağır yıkılıyorum ama çabuk toparlanıyorum 'sonraki maçlara' diyoruz. bir gün olacak kızım, biliyoruz!

hayatımda ilk defa bir şeye geç kaldığımı anlıyorum gün geçtikçe, beşiktaşlı olmaya geç kalmışım. yine de geçmiş önemli maçları ve beşiktaş tarihini öğrenmeye çalışıyorum. sevmek güzel şeydir ve insan olduğunu hatırlatır her türlü duyguyu hissetmek. ben beşiktaş'ı hissediyorum. öğrendiğim her şeyde daha bir seviyorum, sevmeye neden aramıyorum, olduğu gibi seviyorum, dedim ya toprağı sever gibi, ben sevdikçe kusursuz oluyor.

samsun

saniyede yirmidört kare
uzakken özlenen, içinde olunca da kaçmak istenilen canım memleketim. değeri ancak çok uzun süre gidilmeyince anlaşılıyor. doğup büyüdüğün, sokak sokak ezbere bildiğin, şehir artık sadece arada bir gidilen ve baba evi olduğu için başka kutsallaşıyor. hatta bazen en zor durumlarda sığınılacak mabet oluyor.

son yıllarda acayip gelişti bu şehir, ortalama 5-6 ayda bir gidebiliyorum ama her defasında yaşadığı değişim şaşırtıyor. karadeniz'in incisi olmak gibi sapıkça bir takıntısı var, anlamıyorlar ki, karadeniz'in her bir köşesi zaten inci!

samsunspor

saniyede yirmidört kare
ağır bir lanete uğradığını düşündüren takım ve çocukluğumdur. çocukluğum samsunspor taraftar grubu şirinler'in yaşadığı maçtan önce toplandığı, bezlere yazı yazdıkları mahallede geçti. belki de en güzel yıllarımdı. şimdi beşiktaş'ı böyle güzel sevmemi de o yıllara bağlıyorum direkt bir taraftar grubunun içinde büyümek, maç günlerinde babam tarafından kırmızı beyaz giydirilmek. hatta hayatımda gittiğim ilk maç da samsunspor-beşiktaş olması. yooo dostum yooo, bunlar tesadüf değil! o dönem taraftar grubu oldukça kalabalık ve faaldi. samsunspor'un da samsunspor olduğu yıllardı. takıma destek samsunlu iş adamlarından gelirdi, sonra ne oldu bilmiyorum, maddi sıkıntılar oldu, belediye başkanı değişti, samsun sanayileşti yatırımlar o yöne mi kaydı ne oldu, o zamanlar galip öztürk de yok tabii. taraftar küstü sonra samsunspor'a, takım da iyice kötüye gitti. 1. lige de çıkamadı. ama yine kemik bir taraftar grubu, her maça evimin de üzerinde olduğı samsun'un en meşhur caddesi 56'lar üzerinden gitmeye devam etti. her defasında da 'sosyete uyuma takımına sahip çık!' diye bağırdı. geçen senelerde bir ara 1. lige çıktı, taraftar grubu yeniden bir araya getirilmeye çalışıldı, büyük yürüyüşler, organizasyonlar düzenlendi ama nafile, ne olduysa toparlanamadı.

isyan devrim beşiktaş

saniyede yirmidört kare
öhm! ilgili entrydeki 'adam'dır. #316196

bana önce bu şehri sevdirdi, sonra kendini, sonra beşiktaş'ı, soğuk havayı, geç kahvaltıyı, uzun uykuyu, kendimi, aşkı ve geri kalan tüm insanlığı.ben de ona karşılık olarak kabak yemeğini sevdirdim, gerisini vallahi bilmem. [ybkz]swh[/ybkz] kaç gündür anlatıyor sözlüğü sevdiceğim, şöyle başlıklar vardı, böyle insanlarla tanıştım, uzun süredir sözlük yazarlığı yapmayan beni bile heyecana getirdi ve sabahın bu saatinde koştum geldim. iyi de ettim. giriş nick altısı ancak bu denli karışık olabilir, neyse hep dediğim gibi bayım; buralar benim!

-o ayaklar denk alınsın.

kadına şiddete hayır

saniyede yirmidört kare
ne yazık ki anlamını tam olarak bilmediğimiz, öğrenmemekte de ısrar ettiğimiz, özellikle son yıllarda çok söylenen slogan.

aslında bir tür isyan, bir insanın yaşama hakkına gasp edilen bir dünyada kadının en saf haykırışı. az gelişmişi, çok gelişmişi ya da gelişmekte olan ülke fark etmez, kadın her yerde her şekilde bu şiddete maruz kalıyor, karşısındaki zat-ı muhterem de her zaman aciz ve acınası durumda değişmiyor, değişmeyecektir!

bayan

saniyede yirmidört kare
ne zaman duysam ense kökümden başlayan bir şiddet eğilimi getiren hitap şekli. uzun uzun her türlü sosyal ortamda çatır çatır kavgasını da ederim, bayan diyeni ve demekte ısrar edeni de rencide ederim. uzun açıklaması şurada mevcuttur efendim. www.bayandegilkadin.com

recep tayyip erdoğan

saniyede yirmidört kare
eğitim sisteminde en ufak bir iyileştirme yapmadan dershane kapatmaya çalışan zat-ı muhterem. hadi bu kısım çok tartışılır, tartışılmalıdır da; ancak mevzunun bambaşka boyutlara gitmesi, hükümet-cemaat kanadındaki savaşlar rte'nin sanki yarın çıkıp 'mesele dershane değil sen hâlâ anlamadın mı?' diyecekmiş gibi hissi uyandırıyor bende. etme bulma dünyası mı o? cemaat mi hükümeti var etti yoksa hükümet mi cemaati, şimdilik yumurta-tavuk sorunsalına benzese de adam yine umursamıyor ve işine bakıyor, biz de burada böyle sinirlenip tırnak falan yiyoruz. o kadar.

ayrıca, bi mgk vardı n'ooldu ona?

gözlüklü insanların dramı

saniyede yirmidört kare
sürekli numaralı gözlük takmak zorunda olan insanların yaşadığı zor durumlardır. maddeleyecek olursak;

-sabah uyandığınızda, hemen takmazsanız, gözleriniz ya görmez ya da hemen ağrımaya başlar. o yüzden gözlük için belirlenmiş bir yeriniz mutlaka olmalıdır. o yer de öylesine güvenli, öylesine kolay ulaşılabilir ve öylesine unutulmaz bir yer olmalıdır ki, çabucak ulaşın.

-kirlilik! şehir efsanesi midir bilinmez ama, kirli gözlük camları gözü daha çok yorduğu, ağrıttığı yönünde bir inanış var. her şeyle gözlük silinmez, özel bir temizleme mendili almanız lazım, aksi halde çizilir. çizilen gözlük camları tehlikelidir, hele ki pahalı gözlük camlarına sahipseniz evladınız gibi korumanız gerek. her ay gözlük değişmiyor öyle! babamız fedon değil.

-beşiktaş gol atınca delirircesine kafaları yercesine sevinemez, yanınızda oturan karşı takımın taraftarı beşiktaşlı futbolcuya abuk subuk şeyler söylerken ona kafa atamazsınız. çünkü siz gözlüklüsünüz. gözlüklü olmak demek, bu tip ekşın durumlarında 'bi saniye gözlüklerimi çıkarıcam' diyememektir.

-kış aylarında, soğuktan sıcağa geçtiğiniz anda gözlük camlarınız buğulanır. cinnet eşiği bence budur. hele ki otobüste, gözlükleri çıkaramayacakken, yaşarken cehennemi an be an hissettirir.

sinema

saniyede yirmidört kare
derdini anlatma aracıdır.

lumiere kardeşler tarafından icat edildiğinde 'bu para etmez' diyerek satılmış ancak yıllar sonra hem ticari olarak patlama yaşamış hem de yedinci sanat olarak kabul görmüştür. sinema, içinde kendisinden önceki tüm sanatları barındırdığı için, hem sanatların içinde en görünürü, kolay ulaşılabileni ve sürekli bir devinim halinde olduğu için sanatların en tazesidir. sinemanın doğuşundan yıllar sonra aslında ne olduğu tartışılmaya başlanır, birçok kuram ile olan alakası ve okumaları yapılır. bu araştırmalar, tartışmalar halen devam etmektedir. şüphesiz ki onu bu kadar heyecanlı yapan da halen çarpışma alanı olmasıdır.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol