ben öyle bi insan mıyım

sonucunu, manuel fernandes ve filip holosko'nun form düzeylerinin doğrudan etkileyeceğini düşündüğüm maçımızdır. ayrıca; ileri çıkma sevdalısı bir sağ beke karşı[ybkz]swh[/ybkz] erkan kaş'ı sol açıkta; olcay şahan'ı ise, holosko'nun arkasında ve sağ kanada yakın bir pozisyonda oynatmak -ki zaten devşirme haricinde bir sol beke sahip değil rakip takım- akılcı olabilir.

(bkz: kim lan bu erol egemen)

bahane yaratmakla vakit harcamayan, aynı zamanda mesaj yoluyla iletişim kuran uslanmaz pisliklerdir.[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz]

işe gitmek için, en geç, saat 6:30'da kalkıp; servise de 6:50'de binen insanlardır.
aynı zamanda; servisi iş yerine, mesai başlangıcından en az 20-25 dakika önce varır, bu pislik ve şanslı insanların.

serviste uyuyarak geçirdikleri yaklaşık 40 dakikayı[ybkz]swh[/ybkz], servisle işe gitmeyenler, evde fosur fosur uyuyarak, fazlasıyla, telafi etmektedirler.[ybkz]swh[/ybkz]

gününde olduğu zaman, üçlükleriyle, rakip takımı yerle bir edebilecek potansiyele sahip olan basketbolcu.

sıkıntı şurada ki; o "gün"ler ayda bir dahi gelmiyor, kinetiğine hasret kalıyoruz be serhat'ım...

4 kasım 2012 beşiktaş mersin idmanyurdu maçından beri hasretini çektiğim beşiktaşım'a, nihayet kavuşacağım maçtır.

"hugo almeida - filip holosko - sinan kurumuş forvet üçlüsü ile çıksak" şeklinde bir hayâlim var, incinmeye mahkûm.

bir ara, ilk çeyrekteki performansın[ybkz]swh[/ybkz] devam edip, 6 kasım 2007 liverpool beşiktaş maçının euroleague versiyonunu yaşayacağımızı düşündüğüm maç olmuş; olmaz olaymıştır. adamlar[ybkz]swh[/ybkz] düşük üç sayı yüzdesiyle oynadılar da, sadece yüz kızartıcı bir şekilde, yerin üstünden, evimize dönmemizi sağladılar.

bizim takımdan bahsetmek istiyorum ancak; elim, dilim, dimağım varmıyor; neresinden başlayacağımı bilemiyorum. pota altında, hem hücum hem de savunma anlamında, felâket bir durumdayız. bir oyuncunun eksikliğiyle veya bir oyuncu transferi ile çözülebilecek bir iş de değil bu ne yazık ki. hem 4 hem de 5 numaralı pozisyonlarda o kadar zayıfız ki, her maç aynı senaryoyu yaşamaktan ben yıprandım artık. 7 ocak 2013 ted ankara kolejliler beşiktaş maçında dahi, rakibin pota altı oyuncularını yıldız yaptık neredeyse; euroleague gibi bir organizasyonda, hele son 16'ya kaldıktan sonra, başımıza nelerin geleceğini kestirmek hiç güç değil. damir markota iyi niyetli, kimi zaman oldukça önemli sayılara imza da atıyor fakat; fiziksel olarak 4 numara için asla yeterli bir oyuncu değil. randal falker'dan ümitliydik, ama o da olmadı; zira o da 5 numara için fiziksel olarak yeterli değil. gerçek, güçlü bir beş numara eksikliği bu kadar ayan beyan ortadayken, fenerbahçe ülker'in tecrübe kazanması için[ybkz]swh[/ybkz] gönderdiği adama bel bağlamamız; içinde bulunduğumuz organizasyonu ti'ye almak gibi bir şey. kaldı ki, ti'ye alanı da si'ye çekiyorlar en nihayetinde. bize ise, bu sonucu da, sineye çekmek kalıyor.

çarli dizisi ile ekranlarda tanınmaya başlayan; bu talihsizliğin ardından ise, rol aldığı beşik kertmesi, yabancı damat ve canım ailem dizileri ile, oyunculuk konusunda inanılmaz bir ivme gösteren; doğal ve sıcak kanlı bir insan evlâdıdır.

ilker aksum'un oyunculuk konusunda, yine, döktüreceğinin sinyallerini vermekte olduğu dizi. zira ilk bölüme oranla çok daha ısınmış gibi görünüyor rolüne, ikinci bölüm itibari ile.

ilk bölümünü eleştirmeyeni ekşi sözlükte dövüyorlardı sanırım; on yorumdan dokuzu itin götüne, kalan biri de yerin dibine sokmak için yazılmıştı çünkü. Entry'ler yavaş yavaş silinmeye, olumlu yorumlar eklenmeye başlamış dünden beri. sizi gidi.

(bkz: sen kaç beni tanıdılar)

özlemden gebermekten, alınan bir galibiyetten, hattâ maç içinde gördüğün tek bir kareden sonra dahi meydana gelebilen; bardaktan taşan son damlanın yansıması olan eylemdir.

2012-2013 sezonu öncesi takımdan ayrılmaması bizler için büyük şans olmuş sentırıl difendır. kafası rahat olduğu sürece, mevkîsinde avrupa'nın en iyi on oyuncusu içinde sayılabilir. ara sıra kaleleri şaşırıyor paşam ama, hastasıyız dede.

gün itibâriyle kendisine "doğum günü kartalı" karması atadığım, adadığım güler yüzlü sözlük kişisidir.

(bkz: kartalım nice senelere)

televizyonun karşısından seyretmekle yetinmek zorunda olduğum iç saha maçlarımızdan bir diğeridir.

federasyonun, spor toto süper lig 2012 2013 sezonunda, beşiktaşımızın iç saha maçlarının gün belirleme sistemi ile ilgili çok şey söyledik; daha da fazlasını söylemek gerekiyor, geliyor içten, ama yorgunuz dede. [ybkz]swh[/ybkz] [ybkz]swh[/ybkz] [ybkz]swh[/ybkz] [ybkz]swh[/ybkz] [ybkz]swh[/ybkz]

Turnikelere varabilmek için, maçtan 1 saat önce stada gelen taraftarın, akşamın ayazında yaklaşık 2 saatlik bir işkence çektiği maç olmuştur. Bunda her ne kadar tüm kapıların açılmaması ve güvenlik güçlerinin beceriksizliği etkinse de; biletsiz gelen zibidiler ve araya kaynamaya çalışan, kaynayan bencil taraftarımız da yeterince sinir bozmuştur.

Tüm bunların yanında, kale arkası tribünü muhteşemdi. Takımı havaya sokmak için elinden geleni yaptı. Deplasmanda yapılan bu gösteri hakikaten takdire şâyân. Futbol, bunlar olduğu zaman daha da güzel bir spor hâline geliyor. Umarım devamı da gelir.

Maç hakkında pek bir şey söylemeye gerek yok sanırım. Fernandes ve Oğuzhan gibi iki mücadeleci oyun kurucudan yoksun oynarken; trajikomik pozisyonlarla golleri kaçırırsan, maçı kazanmak hayalden öte geçemezdi.

Son olarak, ilk cümleyi referans olarak göstererekten, diyorum ki:

yeter yıldırım demirören

Futbol federasyonunun, iç saha maçlarının çoğunu cuma günüe döşemesi karşısında daha ne kadar sessiz kalacağını merak ettiğim yönetim.

Bizler taraftar olarak çoktan usandık. Durumun fizibilitesini hiç mi yapmıyorsunuz be agalar?

(bkz: geliyoruz)

alçakça, hayvanca hayatına son verilmiş olan beşiktaşlı meslektaşımdır.

yaptıkları bu şerefsizlikle övünen orospu çocuklarının da neyin, kimin kardeşi olduğunu iyi düşünmek lâzım; "kardeş takım yeaa" saçmalığını zikretmeden önce.

81. bölüm fragmanı ile, şanzımana altıncı dişliyi de ekleyecek gibi görünen dizidir.

http://www.startv.com.tr/dizi/behzatc/video-galeri/sayfa/1/behzat-c-81-bolum-fragmani

son vuruşlarda sıkıntısı olan; fakat hücum futboluna kattığı değer göz ardı edilerek, itin götüne neden ve nasıl sokulduğunu anlayamadığım adam.

biraz zaman verin yahu, biraz... bu ne sabırsızlık, hele ki böyle bir sezonda.

10 dakikalık saçmalamamız sonucu 2-0'dan 2-2'ye gelerek; 2 puanı savurduğumuz, 1 puanı da rakibe hediye ettiğimiz maç.

topa hâkim olma, oyunu yönetme gibi yetilerimiz, fernandes olmayınca kayıplara karışıyor, bu net. açıkçası, eskişehirspor gibi bu sezonun formda ve iyi hücum eden takımlarından birine karşı bu yetiyi sürdürmek konusunda zaten bir ümit taşımıyordum. tam da oynatması gereken oyunu oynattı samet hoca böyle bir durumda, hakkını teslim etmesek ayıp olacak. tipik bir italyan takımı gibi; ama kontraya çıkma hızı, çıkan oyuncu sayısı ve dağılımı itibariyle; hücum oynamadan dahi heyecan verici ve tempolu bir oyun sergiledi takım. bunda tek pas ve adrese teslim oynamanın payı büyük tabii ki.

son 10 dakikayı farklı bir yere koyuyorum. bir oyuncu topluluğu, bir takım, bu derece saçmalayamaz; adı beşiktaş değilse. necip'in yaptığı, tamamen gereksiz ve anlamsız olan, penaltı; karşı atağa çıkarken akıl sır erdirilemeyecek pas tercihleri; uzatmalarda almeida'nın, kendisinin de ne yaptığına dair pek bir fikrinin olmadığına inandığım, hareketi; dönen pozisyonda rakibin 2 kişiyle gelerek, o an 6-7 kişinin bulunduğu savunma hattımızın arasından gol atışının seyredilmesi...

cümleyi tamamlayamıyorum; içim elvermiyor, boğazım düğümleniyor arkadaş. hakikaten boşuna söylemiyormuşuz biz: beş dakikada beşiktaş

canınız sağolsun be çocuklar, canın sağolsun be sevdiğim...