beşiktaşlı olmak şereftir
beşiktaşlı olmak
beşiktaşlı olmak; babadan azar yerken ilk cümlenin "beşiktaşlı adam bunu yapar mı?" olmasıdır.
hiç bir çocuğu ağlatmamak , ağlayan her çocukla ağlamaktır.
klişeleri sevmem ama cidden kelimeler kifayetsiz kalıyor be ! anlatılmaz yaşanır kısacası.
bir ay sonra doğacak oğluma bırakacağım miras olacaktır. kendisine benden ne kalır bilmem ama beşiktaşlılık kalacağını biliyorum. inşallah her beşiktaşlı gibi fanatizmden gözü dönmemiş, sözü dinlenen, sevilen bir insan olur. beşiktaşlı olur.
sözcüklere aktarılamayan duygu.duyguların babası.benim için en önemlisi gurur kaynağı.çok içten söylüyorum yenildiğimizde ne kadar üzülsem de sonunda olsun ulan iyi ki beşiktaşlıyım diyorum.kısaca allaha şükür sebebim...
Karşılıksız deli gibi sevmektir, başarı beklemden ufacık bir mutlu olabilme ihtimaline bağlanmaktır, Metin Ali Feyyaz denilince çocukluğuna dönüp duygulanmaktır, Fevzi ayağının altından topu kaçırıp golü yiyince hayvan gibi ağlamaktır, şerefli ikincilikleri kolpa şampiyonluklara tercih etmektir, kısacası her şeyi gözü alıp çok sevmektir
1 Mayıs'ta emekçinin yanında olup binlerce polise doğru;
sık bakalım sık bakalım biber gazını sık bakalım
kaskını çıkart jopunu at delikanlı kim bakalım.
diyebilmektir.
sık bakalım sık bakalım biber gazını sık bakalım
kaskını çıkart jopunu at delikanlı kim bakalım.
diyebilmektir.
siyah beyaz başlamamıştı her şey. resimler rengarenkti o zamanlar benim için.. hâlâ seninle doğmuşum seni yaşarım, beşiktaşlı olunmaz beşiktaşlı doğulur gibi bestelerin bu kısımlarında sesim biraz kısık çıkar. evet, nasip olmamıştı bana '' doğuştan beşiktaşlı '' olmak. bunun için üzülmüyorum. aksine şükrediyorum bu sevdaya geçte olsa bağlanabildiğim için. şaşıranlar olacaktır. çünkü ilk defa bahsedeceğim bu konudan. saklamadım hiçbir zaman, sadece konusu açılmadı veya fırsat olmadı. insanların takım tutma hikayeleri genellikle anne - baba, akraba üzerinden belirlenir. öncelik babadır her zaman. baba hangi takımlıysa çocuğun o takımın taraftarı olması diretilir. elbete istisnalar vardır. benim için biraz farklıydı durum. mütevazi bir ailenin çocuğuydum. futbolla ilgilenen hiç yoktu neredeyse. yani herhangi bir baskı, diretme yaşamadım. nasıl olduysa komşumuzun çocugu bir abi vardı. aile dostumuz olurlar. o benim hayatıma kara lekeyi sürüp galatasaraylı yaptı. aklımız ermiyor o zamanlar, hemen kabul ediyorum bilmeden. aksi bir öneri de yok zaten etrafımdan. büyüyordum.. ilkokul, ortaokul derken, uefa kupası görmüş, süper kupa görmüş, başarılara doymuş bir galatasaray taraftarıydım. zaten o dönemdeki yaşıtlarımın galatasaraylı olması da bu başarıların eseriydi.
galatasaray ve galatasaraylılığım : takım rakip tanımıyor, başarılara doymuyordu o zamanlar. tugay, hagi, arif, hakan, okan, emre o efsane kadro zamanıydı. fena sayılmayacak bir taraftarlık dönemim geçti. takımını her mecrada destekliyor, takip ediyordum. çoğu maçta ali samiyen'deki yerimi alıyordum. çevremde sıkı bir galatasaray taraftarı olarak biliniyordum.
beşiktaş ve beşiktaşlılar : şöyle o zamanlara dönüp, hafızamı yokladığımda çok iyi şeyler hatırlıyordum. hayranlık duygusunu belli edememe gibi bir durum vardır içinde, aynen öyle. özendiğim, karakterini beğendim kişiler hep beşiktaşlıydı.. hatırlıyorum da, futbolcu kartları vardı eskiden, kendi aramızda paylaşırdık. beşiktaşlı oyuncular boşta kaldığında ben kabullenir alırdım. o zamanlardan belliydi sanırım. sadece bu ateşi dışarı çıkaracak bir şeylere ihtiyaç vardı.
istanbul : hayatımın dönüm noktası, beşiktaşlı olmamın adımlarını atıldığı yer. ilk defa ortaokuldayken gelmiştim, galatasaraylı olarak. ne hikmetse daha ali samiyeni göremeden, inönü stadını görmüş, müzeyi gezmiştim. hayranlığımın başladığı ana denk geliyor o tarih. sonraki yıllar dayım istanbul'a taşındı. beni de yanına çağırdı '' gel burada oku liseyi '' diye. biraz önce bahsettiğim ateş fitilleniyordu.. hiç düşünmeden kabul ettim.
beşiktaşlı yıllar : anadolunun bağıran kopup gelmiş bir delikanlı olarak, tamam tamam.[ybkz]swh[/ybkz] pendik lisesine kaydımızı yaptırdık. ev uzak olduğu için öğrenci yurdunda kalmaya başladım. çok geçmeden etrafımdaki insanlarla tanıştım, kaynaştım. futbol sayesinde. aynı takımdan arkadaşlarla ortamı kurmuştum. maçlara gidiyorduk ali samiyen'e. bir yıl böyle geçti. artık yavaş yavaş uyanıyordum. neyin ne olduğunun farkına varıyordum. hep içimde olan beşiktaşlılara karşı sempati, sınıftakiler sayesinde daha da artıyordu her geçen gün. bestelerle bizleri ezmeleri, kavgalarda ki üstünlük. beşiktaş'ta çok iyiydi o seneler. aradığım, içimde olan şeyi bulmuştum ben. gizli gizli ilhan, pancu posterleri toplayıp '' olum iyi topçular '' diye geçiştiriyordum. yapılan bestelere içten içten eşlik ederken, fenerlilerle kavgalarını, atışmalarını hayranlıkla izliyordum. fakat bu nasıl bir şeyse, hiç ilk başlatan onlar olmuyor, hep müdafa hakkını kullanıp galip gelen taraf oluyorlardı. düşünüyorum da o zamanlar bu holiganlık işleri ilgimi çekiyordu içten içe. bir de şunu da belirteyim ; nasıl bir ileri görüşe sahipsem, hiçbir zaman beşiktaş'a ne küfür ne hakaret etmedim. edemezdim de. bir yılda böyle içimdeki beşiktaş sevgisiyle geçti. diğer taraftan kopmuştum artık. farkedenler oldu. dersler falan dedim geçtim.
o an : o an diyorum da, bakmayın pek hatırlamıyorum. sadece beşiktaşlıların yanında olduğumu, hep onlara eşlik ettiğimi hatırlıyorum. onlar da beni kabul ettiler. son sene bir kavgaya sınıf baskınında beşiktaşlıların yanında gittiğimde, ayağıma bir bıçak darbesi yedim. o bıçak darbesi dönüm noktası oldu sanırım. fazla önemli bir şey değildi.. ama etkisi paha biçilmez oldu. çıktım açıkladım '' ben beşiktaşlıyım lan artık '' diye. ilk başlarda hoş karşılanmasa da alışıldı duruma. artık beşiktaşlıydım. içimde yaşadığım o sevgiyi rahatça dışa vurabilcektim. hiç yaşamadığım bir duyguydu bu. sanki artık sadece sevdiğim insanların olacağı bir dünyaya geçiş yapmış gibiydim. o diğer takımın taraftarıyken hiç duymadığım bir şeyler hissediyordum beşiktaş'a karşı. ait olduğum yerdeydim. bugüne kadar bir kere bile pişmanlık duymadan, hep şükürler olsun diyerek geçirdim hayatımı. çok eleştiri oldu, bilirsiniz ne türden. umursamadım. beşiktaş'a kavuşmuşken dünya umrumda olmamalıydı.
yani diyeceğim sizler gibi şanslı değildim beşiktaş konusunda. derler ya : beşiktaş emeğimsin. emeğim, göznurumda, vazgeçişlerimdi.. hep savunduğum bir şey olmuştur bu konuda. çocukluğunuzdan beri size koşul olarak sunulup, tuttuğunuz takımı desteklemek mi daha kolay ? yoksa gerçekleri görüp, içinizdeki yere yönelmek mi ? bence ikinci şık. 17-18 yılınızı vermişsiniz. sonra aklınız ermeye başlamayınca kendi öz iradenizle seçimnizi yapmışsınız. kolay bir şey değil bunlar. bunu da sosyal medyada ilk defa dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. hiçbir çekincem olmadan. ben tanıyan arkadaşlar, nasıl beşiktaşlı olduğumu bu dünyada en büyük nefretim galatasaray olduğunu biliyorlar. ayrıca dediğim gibi sakladığım bir konu değildi, içimden geldi bir an anlatmak.
ben seninle büyüdüm, seninle olgunlaştım, senin sayende iyi bir insan olmak için çalışıyorum beşiktaş'ım. en büyük tedirginliğim, benim yüzümden sana laf gelmesidir. katlanamam. çünkü bizler beşiktaş'ı temsil eden insanlarız, o, bu yaptı demezler. beşiktaşlılar derler. genelde kötü bir durum olduğunda. iyi şeylerde es geçeler.
yaşatığın her şey şey için teşekkürler beşiktaş, bir ömür de benden..
galatasaray ve galatasaraylılığım : takım rakip tanımıyor, başarılara doymuyordu o zamanlar. tugay, hagi, arif, hakan, okan, emre o efsane kadro zamanıydı. fena sayılmayacak bir taraftarlık dönemim geçti. takımını her mecrada destekliyor, takip ediyordum. çoğu maçta ali samiyen'deki yerimi alıyordum. çevremde sıkı bir galatasaray taraftarı olarak biliniyordum.
beşiktaş ve beşiktaşlılar : şöyle o zamanlara dönüp, hafızamı yokladığımda çok iyi şeyler hatırlıyordum. hayranlık duygusunu belli edememe gibi bir durum vardır içinde, aynen öyle. özendiğim, karakterini beğendim kişiler hep beşiktaşlıydı.. hatırlıyorum da, futbolcu kartları vardı eskiden, kendi aramızda paylaşırdık. beşiktaşlı oyuncular boşta kaldığında ben kabullenir alırdım. o zamanlardan belliydi sanırım. sadece bu ateşi dışarı çıkaracak bir şeylere ihtiyaç vardı.
istanbul : hayatımın dönüm noktası, beşiktaşlı olmamın adımlarını atıldığı yer. ilk defa ortaokuldayken gelmiştim, galatasaraylı olarak. ne hikmetse daha ali samiyeni göremeden, inönü stadını görmüş, müzeyi gezmiştim. hayranlığımın başladığı ana denk geliyor o tarih. sonraki yıllar dayım istanbul'a taşındı. beni de yanına çağırdı '' gel burada oku liseyi '' diye. biraz önce bahsettiğim ateş fitilleniyordu.. hiç düşünmeden kabul ettim.
beşiktaşlı yıllar : anadolunun bağıran kopup gelmiş bir delikanlı olarak, tamam tamam.[ybkz]swh[/ybkz] pendik lisesine kaydımızı yaptırdık. ev uzak olduğu için öğrenci yurdunda kalmaya başladım. çok geçmeden etrafımdaki insanlarla tanıştım, kaynaştım. futbol sayesinde. aynı takımdan arkadaşlarla ortamı kurmuştum. maçlara gidiyorduk ali samiyen'e. bir yıl böyle geçti. artık yavaş yavaş uyanıyordum. neyin ne olduğunun farkına varıyordum. hep içimde olan beşiktaşlılara karşı sempati, sınıftakiler sayesinde daha da artıyordu her geçen gün. bestelerle bizleri ezmeleri, kavgalarda ki üstünlük. beşiktaş'ta çok iyiydi o seneler. aradığım, içimde olan şeyi bulmuştum ben. gizli gizli ilhan, pancu posterleri toplayıp '' olum iyi topçular '' diye geçiştiriyordum. yapılan bestelere içten içten eşlik ederken, fenerlilerle kavgalarını, atışmalarını hayranlıkla izliyordum. fakat bu nasıl bir şeyse, hiç ilk başlatan onlar olmuyor, hep müdafa hakkını kullanıp galip gelen taraf oluyorlardı. düşünüyorum da o zamanlar bu holiganlık işleri ilgimi çekiyordu içten içe. bir de şunu da belirteyim ; nasıl bir ileri görüşe sahipsem, hiçbir zaman beşiktaş'a ne küfür ne hakaret etmedim. edemezdim de. bir yılda böyle içimdeki beşiktaş sevgisiyle geçti. diğer taraftan kopmuştum artık. farkedenler oldu. dersler falan dedim geçtim.
o an : o an diyorum da, bakmayın pek hatırlamıyorum. sadece beşiktaşlıların yanında olduğumu, hep onlara eşlik ettiğimi hatırlıyorum. onlar da beni kabul ettiler. son sene bir kavgaya sınıf baskınında beşiktaşlıların yanında gittiğimde, ayağıma bir bıçak darbesi yedim. o bıçak darbesi dönüm noktası oldu sanırım. fazla önemli bir şey değildi.. ama etkisi paha biçilmez oldu. çıktım açıkladım '' ben beşiktaşlıyım lan artık '' diye. ilk başlarda hoş karşılanmasa da alışıldı duruma. artık beşiktaşlıydım. içimde yaşadığım o sevgiyi rahatça dışa vurabilcektim. hiç yaşamadığım bir duyguydu bu. sanki artık sadece sevdiğim insanların olacağı bir dünyaya geçiş yapmış gibiydim. o diğer takımın taraftarıyken hiç duymadığım bir şeyler hissediyordum beşiktaş'a karşı. ait olduğum yerdeydim. bugüne kadar bir kere bile pişmanlık duymadan, hep şükürler olsun diyerek geçirdim hayatımı. çok eleştiri oldu, bilirsiniz ne türden. umursamadım. beşiktaş'a kavuşmuşken dünya umrumda olmamalıydı.
yani diyeceğim sizler gibi şanslı değildim beşiktaş konusunda. derler ya : beşiktaş emeğimsin. emeğim, göznurumda, vazgeçişlerimdi.. hep savunduğum bir şey olmuştur bu konuda. çocukluğunuzdan beri size koşul olarak sunulup, tuttuğunuz takımı desteklemek mi daha kolay ? yoksa gerçekleri görüp, içinizdeki yere yönelmek mi ? bence ikinci şık. 17-18 yılınızı vermişsiniz. sonra aklınız ermeye başlamayınca kendi öz iradenizle seçimnizi yapmışsınız. kolay bir şey değil bunlar. bunu da sosyal medyada ilk defa dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. hiçbir çekincem olmadan. ben tanıyan arkadaşlar, nasıl beşiktaşlı olduğumu bu dünyada en büyük nefretim galatasaray olduğunu biliyorlar. ayrıca dediğim gibi sakladığım bir konu değildi, içimden geldi bir an anlatmak.
ben seninle büyüdüm, seninle olgunlaştım, senin sayende iyi bir insan olmak için çalışıyorum beşiktaş'ım. en büyük tedirginliğim, benim yüzümden sana laf gelmesidir. katlanamam. çünkü bizler beşiktaş'ı temsil eden insanlarız, o, bu yaptı demezler. beşiktaşlılar derler. genelde kötü bir durum olduğunda. iyi şeylerde es geçeler.
yaşatığın her şey şey için teşekkürler beşiktaş, bir ömür de benden..
ayrıcalıklı bir hayat duruşuna sahip olmaktır. ve bir de;
Her zaman bestelerde dedik de inanmadılar ya; senin için geldik inan bizler bu şerefsiz dünyaya… ceplerimize gelenekten doldurup o küçük ellerimizle, geleceğe vermek için o asil sevdanın kardelen tohumlarını.
Sevdamızı genlerimize işleyenler bizi hep getirdiler, Beşiktaş özsuyuyla vaftiz etmeye. Ruhun gizli haznesinin kurdelasını açıp çılık çılığı vermek için BEŞİKTAŞ’a.
Yürümeyi öğrenmeden Beşiktaş demeyi öğretenler, onlarda dedelerinden böyle gördüler. Sen henüz yürümesende sesin o sahadaki siyahlılara beyazlılara güç olsun diye…
Paylaştıkça çoğalan sevda sofralarında doyurduk ruhumuzu. Biz ona gülüş veriyorduk o bize sevda, hepimiz bir olup sevda ekmeğimizinden bölüp bölüp doyuruyoruz Beşiktaşımızı.
Pembe hayaller kuramadık hiç bir zaman siyah beyaz dünyanın çocukları olarak. Ya siyahı oynadık ya beyazı seslendirdik. Ama hiç bir zaman umutsuz bakmadık O’na; Beşiktaşımıza.
2 beden büyük kıyafetler giyip o bacak kadar boyumuzla kafa topuna çıktık, abilerimiz kaçırırsa biz tamamlayalım diye.
O minicik dünyamızda çözmeye çalışırken bıyıklı amcanın dediği şerefli ikinciliğin ne olduğunu, göğüsünü gere gere Şerefimizi anlatan Babamızın Hakkı olan umut dolu günlere el ele yürek yüreğe yürüdük hep beraber, sırtımıza değil de yüreğimize biniyordu dünyanın tüm yükü. Ama Babamız bize anlatmıştı birgün gelip bir kartalın pençeleriyle bizi göklere çıkaracağını.
Güç alıp sevda yumruğundan, babamın dediği o son barikattan hayatını Beşiktaş’a adamış o amcaların yanında “Beşiktaşım Hayat Sensin” diye haykırıyordum, kendimi Beşiktalılığın asilliğine emanet edip.
Hayatın hayat olduğunu öğrenmeye başladığımızda hüzünleride tattık o küçük dünyamızda. Yeni sökmüşkem okumayı; 3 gol attığımızı gece rüyalarda görüp sabahları gazeteden okuyunca yenildiğimizi, ciğer nasıl cız eder terimini öğrendik biz.
Hep gizledik sevdamızı, imrenipte sevmesin diye. Utanmıştık, aynı havayı paylaştığımız insanların zamanında akıl dağıtırken şemsiye açmalarından, o giydikleri garip renkli formalardan. Gururumuzu formamıza iğneleyip yürüdük kalbimizin doğrultusunda.
Bazıları umutsuzlukla bakarken dünyaya, biz hep umut taktık oltamızın ucuna. Hayalimizde ne düşler büyüttük de üşüdük, ne oltalar salladıkta boş çektik, vazgeçmedik ne gülüşten, ne düşten, ne de umut kaynağı Beşiktaş’tan.
Ne bir yıldız, ne bir kupa, senin sevgin yeter bize, içtik anamızın ak sütü gibi helal sevdamızı. Yalan karıştırmadan ihanet karıştırmadan. Umutla baktık her zaman Beşiktaş’a, onurla baktık dünyaya.
Özsuyuyla vaftiz edilmiş evlatları olarak ibadethanemiz olarak belirledik o tarih kokan yuvamızı. Her siyah diye haykırışımızın yankısı, her zaman beyaz oldu.
Ruhumuzla ısıttığımız evimizde yaşadık herşeyi, sevinçleri, hüzünleri, en tatlı gülüşleri ve asi göz yaşlarımızı orada tattık biz sevdayı.
Bir yüreğim vardı; onu verdim, onu koydum ortaya bu yolda yürüyenlerin yoluna.
Her zaman ona döndük yönümüzü, bir olmuş yürekleri, sevda duasına açılmış elleri, yıllardır aynı şarkıyı söyleyen dilleri…
Zalimin zulmünün kafasına sevenin balyoz gibi yumruğunu indirdik her zaman, önlerde onlar gelenek, biz arkada gelecek. Kim gelirse sevdamızın üstüne bilsin ki; her daim hepimizden, o cesur sevdadan, o yumruğu yiyecek.
Kainat dahilinde karşı olmadığımız tek önderin yolunda yürüyerek yaşadık bu siyah beyaz sevdayı ve o bayrağı armada taşıyan tek olma gururunu…
İsyanımıza karşı koyamayanların silahları hep kurusıkı her daim karavana. Sevdayı kazıdığımız duvarlarda noktalama işaretleri oldu her daim alın teri, emek ve adalet…
Dönüp baktığımızda sağlamasını yapmak için yürüdüğümüz yola; her adımda bir umut fazla koyduğumuzu gördük, sevdamızı tekrar tekrar böldük, her işlemde “1” gördük “9” gördük “0” gördük “3” gördük… Doğdumuz günden itibaren geleneğimizin gölgesinden geleceğe BEŞİKTAŞLILAR olarak yürüdük.
Yüreklere sığmayan bu sevdayı hep biz yaşadık.
Biz Beşiktaş’a doğduk, sevdasına büründük, hep uygun adım yolundan yürüdük. Kaybeden hep dünya oldu biz Beşiktaşlılar hep kazandık!
Çarşı..
ASLOLAN HAYATTIR, HAYATTA BEŞİKTAŞ.
Her zaman bestelerde dedik de inanmadılar ya; senin için geldik inan bizler bu şerefsiz dünyaya… ceplerimize gelenekten doldurup o küçük ellerimizle, geleceğe vermek için o asil sevdanın kardelen tohumlarını.
Sevdamızı genlerimize işleyenler bizi hep getirdiler, Beşiktaş özsuyuyla vaftiz etmeye. Ruhun gizli haznesinin kurdelasını açıp çılık çılığı vermek için BEŞİKTAŞ’a.
Yürümeyi öğrenmeden Beşiktaş demeyi öğretenler, onlarda dedelerinden böyle gördüler. Sen henüz yürümesende sesin o sahadaki siyahlılara beyazlılara güç olsun diye…
Paylaştıkça çoğalan sevda sofralarında doyurduk ruhumuzu. Biz ona gülüş veriyorduk o bize sevda, hepimiz bir olup sevda ekmeğimizinden bölüp bölüp doyuruyoruz Beşiktaşımızı.
Pembe hayaller kuramadık hiç bir zaman siyah beyaz dünyanın çocukları olarak. Ya siyahı oynadık ya beyazı seslendirdik. Ama hiç bir zaman umutsuz bakmadık O’na; Beşiktaşımıza.
2 beden büyük kıyafetler giyip o bacak kadar boyumuzla kafa topuna çıktık, abilerimiz kaçırırsa biz tamamlayalım diye.
O minicik dünyamızda çözmeye çalışırken bıyıklı amcanın dediği şerefli ikinciliğin ne olduğunu, göğüsünü gere gere Şerefimizi anlatan Babamızın Hakkı olan umut dolu günlere el ele yürek yüreğe yürüdük hep beraber, sırtımıza değil de yüreğimize biniyordu dünyanın tüm yükü. Ama Babamız bize anlatmıştı birgün gelip bir kartalın pençeleriyle bizi göklere çıkaracağını.
Güç alıp sevda yumruğundan, babamın dediği o son barikattan hayatını Beşiktaş’a adamış o amcaların yanında “Beşiktaşım Hayat Sensin” diye haykırıyordum, kendimi Beşiktalılığın asilliğine emanet edip.
Hayatın hayat olduğunu öğrenmeye başladığımızda hüzünleride tattık o küçük dünyamızda. Yeni sökmüşkem okumayı; 3 gol attığımızı gece rüyalarda görüp sabahları gazeteden okuyunca yenildiğimizi, ciğer nasıl cız eder terimini öğrendik biz.
Hep gizledik sevdamızı, imrenipte sevmesin diye. Utanmıştık, aynı havayı paylaştığımız insanların zamanında akıl dağıtırken şemsiye açmalarından, o giydikleri garip renkli formalardan. Gururumuzu formamıza iğneleyip yürüdük kalbimizin doğrultusunda.
Bazıları umutsuzlukla bakarken dünyaya, biz hep umut taktık oltamızın ucuna. Hayalimizde ne düşler büyüttük de üşüdük, ne oltalar salladıkta boş çektik, vazgeçmedik ne gülüşten, ne düşten, ne de umut kaynağı Beşiktaş’tan.
Ne bir yıldız, ne bir kupa, senin sevgin yeter bize, içtik anamızın ak sütü gibi helal sevdamızı. Yalan karıştırmadan ihanet karıştırmadan. Umutla baktık her zaman Beşiktaş’a, onurla baktık dünyaya.
Özsuyuyla vaftiz edilmiş evlatları olarak ibadethanemiz olarak belirledik o tarih kokan yuvamızı. Her siyah diye haykırışımızın yankısı, her zaman beyaz oldu.
Ruhumuzla ısıttığımız evimizde yaşadık herşeyi, sevinçleri, hüzünleri, en tatlı gülüşleri ve asi göz yaşlarımızı orada tattık biz sevdayı.
Bir yüreğim vardı; onu verdim, onu koydum ortaya bu yolda yürüyenlerin yoluna.
Her zaman ona döndük yönümüzü, bir olmuş yürekleri, sevda duasına açılmış elleri, yıllardır aynı şarkıyı söyleyen dilleri…
Zalimin zulmünün kafasına sevenin balyoz gibi yumruğunu indirdik her zaman, önlerde onlar gelenek, biz arkada gelecek. Kim gelirse sevdamızın üstüne bilsin ki; her daim hepimizden, o cesur sevdadan, o yumruğu yiyecek.
Kainat dahilinde karşı olmadığımız tek önderin yolunda yürüyerek yaşadık bu siyah beyaz sevdayı ve o bayrağı armada taşıyan tek olma gururunu…
İsyanımıza karşı koyamayanların silahları hep kurusıkı her daim karavana. Sevdayı kazıdığımız duvarlarda noktalama işaretleri oldu her daim alın teri, emek ve adalet…
Dönüp baktığımızda sağlamasını yapmak için yürüdüğümüz yola; her adımda bir umut fazla koyduğumuzu gördük, sevdamızı tekrar tekrar böldük, her işlemde “1” gördük “9” gördük “0” gördük “3” gördük… Doğdumuz günden itibaren geleneğimizin gölgesinden geleceğe BEŞİKTAŞLILAR olarak yürüdük.
Yüreklere sığmayan bu sevdayı hep biz yaşadık.
Biz Beşiktaş’a doğduk, sevdasına büründük, hep uygun adım yolundan yürüdük. Kaybeden hep dünya oldu biz Beşiktaşlılar hep kazandık!
Çarşı..
ASLOLAN HAYATTIR, HAYATTA BEŞİKTAŞ.
beşiktaşlı olmayanların asla anlayamayacagı bir duygudur.kimisi sattıgı formalarla övünür, kimisi uefa kupasıyla övünür.ben ise beşiktaşlılıgımla övünürüm.onlar sidik yarışına girerler kim daha büyük diye?onlara burdan sesleniyorum;büyüklük takıntısı olanlar takım tutmasın, hayır illa tutacaklarsa da neyse.
herkese nasip olmayan yüce duygudur. siyah ve beyaz olmak üzere iki asil renge gönül vermektir beşiktaşlı olmak.
hasretin ağa babasını yaşadığı halde bir an bile desteği esirgememektir.
ayrıcalıktır, mutluluktur, heyecandır, zarar gelmeyecek insan olmaktır..[ybkz]swh[/ybkz]
aslında tarif edilemeyen sadece yaşanandır..
aslında tarif edilemeyen sadece yaşanandır..
tam bu hissiyat hakkında uzunca bir yazı kaleme alayım dedim, rakı bitti amk. [ybkz]swh[/ybkz]
"alayına isyan" etmektir özünde.
hiçbir haksızlığı, hiçbir baskı ve sömürüyü, hiçbir adaletsizliği, hiçbir vicdansızlığı kaldıramazsın; ve aslâ da susamazsın bunların karşısında. "eyvallah" diyemezsin. o yüzden dir ki, hep kaybedersin. onların dilinden, yani tırnak içerisinde bir kaybetmek...
rûhun sivriliğidir ve hiçbir eğe yoktur törpüleyecek.
hiçbir haksızlığı, hiçbir baskı ve sömürüyü, hiçbir adaletsizliği, hiçbir vicdansızlığı kaldıramazsın; ve aslâ da susamazsın bunların karşısında. "eyvallah" diyemezsin. o yüzden dir ki, hep kaybedersin. onların dilinden, yani tırnak içerisinde bir kaybetmek...
rûhun sivriliğidir ve hiçbir eğe yoktur törpüleyecek.
çoçuğuma olan borcumdur
--spoiler--
beşiktaşlı olmak son dakikaya kadar konuşmamaktır, bunu bana bir kez daha öğreten maç.[ybkz]swh[/ybkz]
ulan iki gündür rakipler perişan halde ağız tadıyla dalgamızı geçemedik, çünkü biliyorum beşiktaş bu adamı kanser etmeden duramaz, onlar yenildi sendeledi ya biz takılmazsak olmaz.
--spoiler--
beşiktaşlı olmak son dakikaya kadar konuşmamaktır, bunu bana bir kez daha öğreten maç.[ybkz]swh[/ybkz]
ulan iki gündür rakipler perişan halde ağız tadıyla dalgamızı geçemedik, çünkü biliyorum beşiktaş bu adamı kanser etmeden duramaz, onlar yenildi sendeledi ya biz takılmazsak olmaz.
--spoiler--
yolda beşiktaşlı birini görünce içten selam vermek, babadan miras formayı her yerde gururla taşımak, feda demektir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?