lys tercih kitapçığında bulunmadığı için gidemediğim okul. hâlâ her sezon başı içimden gizli gizli mektup beklemiyorum değil. birisi şakasına gönderse kafayı yermişim gibi.
8-9 yaşlarında ilk defa gittiğim samsunspor-beşiktaş maçında ilk defa gördüğüm ve gördüğüm anda aklımın başımdan gitmesine neden olan dalga. galiba o maçı hâlâ bu kadar net hatırlamamın sebebi de o meksika dalgasıydı. babam nasıl yapılacağını acayip komik biçimde anlatmış, önce akıl sır erdirememiştim. sonra koca bir tribünün senkronize biçimde dalga olduğunu görünce afallamıştım. 3 kere peşpeşe dalga yapılıp bittiğinde, babama 'hadi bi daha bi daha!' diye baskı yapıp, ağlamaklı olduysam da devamı gelmemişti. netçesinde babamız amigo değil tabi, adam naapsın.
(bkz: geldi yine tipini siktiğim)
yine gelip çatmış olan haftadır. oysa bana daha geçen hafta finallere girmişim gibi geliyor. ulan bu zaman ne çabuk geçiyor.
yine gelip çatmış olan haftadır. oysa bana daha geçen hafta finallere girmişim gibi geliyor. ulan bu zaman ne çabuk geçiyor.
(bkz: bitirme tezi) [ybkz]swh[/ybkz]
haklarını alsınlar veya almasınlar, boşuna beklesinler hiç farketmez; ''umut''un kelime anlamıdır her birisi.
karınca-su kıssadan hissesi gibi. karınca o ateşi söndüremeyeceğini bilir ama en azından safını belli eder.
karınca-su kıssadan hissesi gibi. karınca o ateşi söndüremeyeceğini bilir ama en azından safını belli eder.
seçimden bir gün önce, otobüs durağında, otobüs bekleme süresince muhabbet ettiğim 60 yaşlarında amca bir tanesidir.
durakta oturmuş bekliyordum. amca, elinde rulo haline getirilmiş akp bayrakları ile gelip yanıma oturdu. o renkleri nerede görsem tanırım. mavi-sarı. önce beklediği otobüsün geçip geçmediğini sordu, henüz yeni geldiğimi ve bilmediğimi söyledim. buradan muhabbet aldı yürüdü. nereli olduğumu, hangi bölümde okuduğumu sordu sinema ve televizyon okuduğumu duyunca kısa bir yeşilçam muhabbeti yaptık. sonra buraya 15 yıl önce geldiğini, aslında istanbullu olduğunu anlattı. en büyük şikayeti komşuluk ilişkilerinin olmamasıydı. sonra önümüzde mhp'nin uzuuunca bir konvoyu geçerken muhabbetimiz siyasete kaydı. birkaç dakika önceki sakin ve tatlı konuşmamızın aksine birden ''tayyip erdoğan çalmış diyorlar! inanmıyorum ben buna! inanmayacağım'' diyerek parladı. sakin bir ses tonu ile konuşmaya başladım, tapelerden, suriye tapesinden, gezi parkından, ali ismail'den, berkin'den, abdocan'dan bahsettim. sözümü ''tayyip erdoğan'a komplo yapıyorlar!'' diye böldü arada bir. yine sakin kaldım. televizyonda izlediklerinin gerçek olmadığını anlattım, hatta bunu da söylerken ''amca bak ben televizyon üzerine tahsil yapıyorum'' cümlesiyle destekledim, o zaman daha dikkatli dinledi. suratında onaylayıcı ifadeyi gördüğüme yemin ederim. sonra amcaya, komşularından şikayet ettiğini ama bu hükümetin bize birbirimizden nefret etmeyi öğrettiğini anlattım. yaşından referans alarak, kendi dönemlerini sordum. istanbul'daki komşularını anlatırken gözleri doldu. biraz daha konuştuk ve bence sohbetin en önemli kısmı ve beni bunları yazmaya iten iki cümleyi söyledi:
''cahiliz biz bilmiyoruz...''
''siz okuyorsunuz, biliyorsunuz, biz bilmiyoruz...''
o an gerçekten sinirlendim. sinirin yanında da çok üzüldüm. cahil olduklarına inandırılmış bir millet var ortada. bu amca sadece prototip, milyonlarca insan var bu amca gibi bundan o kadar eminim ki! sonra ona, isterse beş üniversite isterse de ilkokul mezunu ol, bununla alakalı değil her şeyin vicdanla alakalı olduğunu anlattım. gözlerine içine içine bakarak söyledim hepsini ve o gözlerde bu söylediklerimi duymaya delicesine ihtiyacı olan bir adam gördüm. sonra biraz haddimi aşarak ''amcacım vicdanın var mı?'' diye sordum. ''var tabii!'' dedi.
o anda otobüs geldi. iyi ki geldi, benim o cevaba soracak bir sorum kalmamıştı. gerisini amca kendi kendisine soracaktı.
durakta oturmuş bekliyordum. amca, elinde rulo haline getirilmiş akp bayrakları ile gelip yanıma oturdu. o renkleri nerede görsem tanırım. mavi-sarı. önce beklediği otobüsün geçip geçmediğini sordu, henüz yeni geldiğimi ve bilmediğimi söyledim. buradan muhabbet aldı yürüdü. nereli olduğumu, hangi bölümde okuduğumu sordu sinema ve televizyon okuduğumu duyunca kısa bir yeşilçam muhabbeti yaptık. sonra buraya 15 yıl önce geldiğini, aslında istanbullu olduğunu anlattı. en büyük şikayeti komşuluk ilişkilerinin olmamasıydı. sonra önümüzde mhp'nin uzuuunca bir konvoyu geçerken muhabbetimiz siyasete kaydı. birkaç dakika önceki sakin ve tatlı konuşmamızın aksine birden ''tayyip erdoğan çalmış diyorlar! inanmıyorum ben buna! inanmayacağım'' diyerek parladı. sakin bir ses tonu ile konuşmaya başladım, tapelerden, suriye tapesinden, gezi parkından, ali ismail'den, berkin'den, abdocan'dan bahsettim. sözümü ''tayyip erdoğan'a komplo yapıyorlar!'' diye böldü arada bir. yine sakin kaldım. televizyonda izlediklerinin gerçek olmadığını anlattım, hatta bunu da söylerken ''amca bak ben televizyon üzerine tahsil yapıyorum'' cümlesiyle destekledim, o zaman daha dikkatli dinledi. suratında onaylayıcı ifadeyi gördüğüme yemin ederim. sonra amcaya, komşularından şikayet ettiğini ama bu hükümetin bize birbirimizden nefret etmeyi öğrettiğini anlattım. yaşından referans alarak, kendi dönemlerini sordum. istanbul'daki komşularını anlatırken gözleri doldu. biraz daha konuştuk ve bence sohbetin en önemli kısmı ve beni bunları yazmaya iten iki cümleyi söyledi:
''cahiliz biz bilmiyoruz...''
''siz okuyorsunuz, biliyorsunuz, biz bilmiyoruz...''
o an gerçekten sinirlendim. sinirin yanında da çok üzüldüm. cahil olduklarına inandırılmış bir millet var ortada. bu amca sadece prototip, milyonlarca insan var bu amca gibi bundan o kadar eminim ki! sonra ona, isterse beş üniversite isterse de ilkokul mezunu ol, bununla alakalı değil her şeyin vicdanla alakalı olduğunu anlattım. gözlerine içine içine bakarak söyledim hepsini ve o gözlerde bu söylediklerimi duymaya delicesine ihtiyacı olan bir adam gördüm. sonra biraz haddimi aşarak ''amcacım vicdanın var mı?'' diye sordum. ''var tabii!'' dedi.
o anda otobüs geldi. iyi ki geldi, benim o cevaba soracak bir sorum kalmamıştı. gerisini amca kendi kendisine soracaktı.
seçimden sonra olacağına kesin eminken, seçimden bir gün önce, gecenin bir yarısı başlayan cadı avıdır. gözaltı listesinin epey uzun olduğu konuşuluyor. seçim bitince de bunların hiçbirisi bitmiş sayılmayacak, her defasında daha da şiddetlenecek korkarım...
(bkz: erdoğan'ın en uzun günü)
can dündar'ın hazırladığı 17 aralık günü yaşananları tapelerle, saat saat şehir şehir anlatan belgesel.
izlemek için:http://www.haberartibir.com.tr/can-dundarin-hazirladigi-17-aralik-belgeseli-erdoganin-en-uzun-gunu-tek-parca-video,1904.html
izlemek için:http://www.haberartibir.com.tr/can-dundarin-hazirladigi-17-aralik-belgeseli-erdoganin-en-uzun-gunu-tek-parca-video,1904.html
okuduğunuz her entrye artı veya eksi mutlaka oy kullanın. durumunda entry yazarına mesaj atın. 'katılmıyorum' deyin mesela. yazarın, 'kime yazıyoruz bunları aloooğğğ' diye hissetmesine izin vermeyin. insan okusun diye yazıyordur herhal, okunduğunu gördükçe daha çok yazacaktır. artı oy egosu değil bu, sözlüğe yazılan herhangi bir şeyin uzay boşluğunda kaybolmadığını gösteriniz.
artık kesinlikle eminim: kendisi leblebi cumhuriyetinin cumhurbaşkanıdır.
en çok melih gökçek ne yapacak acaba diye düşündüğüm olay. 2 dk önce twit atmış. ona kapalı değil mi yööa! [ybkz]swh[/ybkz]
(bkz: savaş mı istiyorsun kamoon)
recep tayyip erdoğan'ın balatalarının bu defa kesinlikle yandığının göstergesi. ''dns ayarı değiştirip giriyorlar efendim'' diye kimse uyarmasa da o kapalı sansa twitter'ı.
başbakanın, twitter falan hepsinin kökünü kazıyacağız beyanının gecesinde yaşanan durumdur.
halihazırda dns ayarı önceden değiştirilmiş olanlar girebiliyor, ancak giremeyen çok insan var.
halihazırda dns ayarı önceden değiştirilmiş olanlar girebiliyor, ancak giremeyen çok insan var.
önüne gelen her şeyi ve herkesi terörist ilan etme hastalığına yakalanmış bir başbakanın sonunda bir internet sitesini de dolaylı olarak terörist ilan etmesidir. [ybkz]swh[/ybkz]
ya taam la taaam, siz rahat rahat çalın biz yazmıyoruz.
not: adım adım leblebiden mercimek cumhuriyetine..
ya taam la taaam, siz rahat rahat çalın biz yazmıyoruz.
not: adım adım leblebiden mercimek cumhuriyetine..
yönetmenliğini ersin kana, yapımcılığını da hüseyin türkan ve efkan bolaç'ın yaptığı mart 2014'te gösterime girecek gezi direnişi belgeseli.
ilk fragman:https://www.youtube.com/watch?v=F3mbd3_Ea_w
ikinci fragman:https://www.youtube.com/watch?v=m74NnHaSRBA
ilk fragman:https://www.youtube.com/watch?v=F3mbd3_Ea_w
ikinci fragman:https://www.youtube.com/watch?v=m74NnHaSRBA
(bkz: cennetin düşüşü)
içinde abim ve fetullah gülen'in olduğu rüyadır.
önce abimi bir festival alnında kaybettim. yanımızda da ortak arkadaşlarımız var, deliler gibi onu arıyoruz. abim de içinde sambacıların olduğu bir otobüsle uzaklaşmaktadır. hep birlikte otobüsün peşinden koşmaya başladık, galiba abimi kaçırdıklarını düşündük. bir sokağa girdik. şiir sokağıymış. her yerde şiirler var, turgut uyar, edip cansever, ece ayhan şiirleriyle dolu. ooo ikinci yeniymiş hep buralar süper süper diyorum, şiire dalmışken aklıma abim geliyor. koşmaya başlıyorum.
sonra fetullah gülen'i görüyorum. ağlayarak şiir okuyor. şiirin sadece ''2005 yılında ne güzel zamanlar geçirdik seninle'' kısmını hatırlıyorum. meğerse şiiri abime yazmış, salya sümük, duygu yüklü okuyor da okuyor.
uyanıp kahkaha attım tabi. hâlâ da aklıma gelince gülerim.
önce abimi bir festival alnında kaybettim. yanımızda da ortak arkadaşlarımız var, deliler gibi onu arıyoruz. abim de içinde sambacıların olduğu bir otobüsle uzaklaşmaktadır. hep birlikte otobüsün peşinden koşmaya başladık, galiba abimi kaçırdıklarını düşündük. bir sokağa girdik. şiir sokağıymış. her yerde şiirler var, turgut uyar, edip cansever, ece ayhan şiirleriyle dolu. ooo ikinci yeniymiş hep buralar süper süper diyorum, şiire dalmışken aklıma abim geliyor. koşmaya başlıyorum.
sonra fetullah gülen'i görüyorum. ağlayarak şiir okuyor. şiirin sadece ''2005 yılında ne güzel zamanlar geçirdik seninle'' kısmını hatırlıyorum. meğerse şiiri abime yazmış, salya sümük, duygu yüklü okuyor da okuyor.
uyanıp kahkaha attım tabi. hâlâ da aklıma gelince gülerim.
gün içinde onlarca kişi ile konuşup yorulup, kalabalık yerlere girip-çıkıp eve geldiğinde kendi sesini dahi duymak istemediğin anlarda alınan keyiftir. sırf yalnız başına geçirilecek saatler uzasın diye insan uyumak istemez, kapı-telefon çalsın istemez. yalnızlığa müdehale söz konusu olduğunda da sinirlenir.
ayrıca; (bkz: günün en güzel saati)
ayrıca; (bkz: günün en güzel saati)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?