confessions

saniyede yirmidört kare

5. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 1454
  2. takipçi 0
  3. puan 32646

neden bana aşk şarkısı yazan çıkmaz

saniyede yirmidört kare
filmden önce, filmden sonra deliler gibi dinlediğim mükemmel şarkı. ya sen nasıl bir şeysin be adam!
sözlerini de vereyim, gönüller şen olsun.

bu koşuşma hiç mi durmaz
aşık olsam kimse duymaz
bu çölde senden başka gül açmaz, gül açmaz
neden bana aşk şarkısı yazan çıkmaz, yazan çıkmaz

günler sayılı, hiç şaşmaz
akar gider, soru sorulmaz
senin yerini hiç kimse dolduramaz, dolduramaz
neden bana aşk şarkısı yazan çıkmaz, yazan çıkmaz

bugünlerde geçmişimle yüzleştim
aklı başında biri yok hayatımda
her yeni günden ne çok şey bekledim
ilerisi karanlıktı, çözülmedim, çözülmedim…

bu koşuşma hiç mi durmaz
aşık olsam kimse duymaz
bu çölde senden başka gül açmaz, gül açmaz
neden bana aşk şarkısı yazan çıkmaz, yazan çıkmaz

pek yakında

saniyede yirmidört kare
rejisörünün cem yılmaz olduğu film.

türk sinemasının 100. yılını kutladığımız bu yılda 'ustalara saygı kuşağı' tadındaydı. elbette pek çok usta eksikti, gerçi hangi birisini sığdırabilirsiniz orası başka da, fazlası olsa çok göze parmak mesajından boğulmuş bir film olacaktı, cem yılmaz'ın en sevdiklerini gördük böylece. ben her küçük ayrıntıdan aşırı keyif aldım, bilhassa sinema sektörü ile ilgili çok yerinde tespitler gördüm.

senaryodaki kopukluklar, karakterlerin yalnızca 'tip' olarak kalması konusunda yazılacak uzun şeyler olsa da, filmi eleştirel bi gözle hata bulmak amaçlı izlemedim, çok da düşünmedim. göze aşırı batmayanlar dışında bence gayet naif bir hikaye, tırmana tırmana eli yüzü düzgün biçimde anlatılmış. karakterler hakkında tek eleştirim her cem yılmaz filminde gördüğüm ve aşırı rahatsız olduğum 'efemine erkek' karakterinin güldürü unsuru olarak kullanılması. bu defa filmde iki tanesi vardı. zafer algöz'ün efemineliği göze o kadar batmasa da çağlar çorumlu'dan bu açıdan nefret ettim. yıl olmuş 2014 biz hâlâ eşcinsel imâları bulunan film karakterlerine güldürülüyoruz. bana göre 'güldürme' garantisi olduğundan kolaya kaçmak böyle bir karakteri kullanmak. üstelik bu defa hem efemine hem de doğuluydu, bambaşka bir sentez.

filmin aşırı sıcak renkleri ile ilgili de söyleyeceklerim var. hikaye açısından sarı-sıcak bir ton kullanmak elbette şart, ancak o sıcak renkler beni izlerken aşırı yordu. birkaç ton daha aşağısı olsa daha çok sevdirebilirdi. görüntü öyle hd ki, reklam filmi kalitesinde; sinemada bu kadar 'net' görüntüyü ve kontrast dengesizliğini sevmiyorum, sevemiyorum. bu açıdan hokkabaz filmi çok başarılıydı mesela.

reklam demişken, son olarak ona da değineyim. filme gitmeden önce okuduğum tüm eleştirilerde 'reklam'lar yerildi. bana göre cem yılmaz yeni bir şey yapmaya çalıştı, hem biraz abarttığından hem de bizim izleyicimiz buna alışkın olmadığından biraz sırıttı. gerçi reklam koyacağım diye zafer karakterinin iki uzun sayılacak planda yürüdüğünü de gördük, habire masada geçen sahneleri de. reklam mevzusu güzel, sektöre diğer sektörlerden ne kadar para akışı olursa o kadar güzel bütçe sağlanır, kaliteli filmler çıkar, ama daha estetik yapılabilirdi, dünya sinemasında bunun başarılı örnekleri var. cem yılmaz'ın sonraki projelerinde buna dikkat edeceğine inanıyorum.

edip: mazhar alanson'un enfes şarkılarını geçmeden olmaz. en sevdiğim:http://www.youtube.com/watch?v=ZI_gudUYanY
ayrıca, bilemiyorum altan bilemiyorum.

kartal sözlük

saniyede yirmidört kare
bir futbol takımını tutmanın temelde zaten taraf olmaktan ibaret olduğunu anlayamamışların üye olduğu sözlük. hatta taraftar kelimesi de tam olarak buradan geliyor zaten. yani birilerini 'taraf olmak' ile suçlayarak tespit sıçmaya çalışmayın. işin doğası bu zaten: taraf olmak.

bu açıdan diğer takım oyuncularına ne bir noktaya kadar adaletliyim ne de büsbütün tarafım, tıpkı onların benim tuttuğum takıma olmadığı gibi. daha önce bu konu hakkında yazdıklarımı tekrar etmeyeceğim, siz anlayabilene kadar defalarca okuyun. tartışmanın, edebi adabı ve seviyesi vardır. seviye benim duyum eşiğimin altında kaldığında, ''taam sensin taaam'' deyip geçerim.

nitekim,
taaam sensin taaam.

kartal sözlük

saniyede yirmidört kare
bünyesinde beşiktaş'ın hocasına, oyuncusuna, yöneticisine küfür edilmesine müsade etmemesi gereken (vurgula: beşiktaş'ın sözlüğü)dür. eleştiri demiyorum bakın, hakaret diyorum. hakaretle eleştiriyi karıştırıp gelmeyin karşıma.

bu mesele yalnızca tuttuğun takıma değil, kendine ve diğer yazarlara olan saygınla da alakalı bir şeydir. ben beşiktaş'ımın hocasına küfür edilmesine tahammül etmiyorum, bunu hoş görmüyorum ve asla da görmeyeceğim. bu yalnızca sözlük ortamında değil, beraber maç izlediğim bir barda masamda oturan fenerbahçeli'ye de karşı geleceğim bir şeydir. açıkcası x takımın futbolcusuna küfür edilip edilmemesi umurumda değil, beşiktaş formasını ve adını taşıyana sonuna kadar pozitif ayrımcılığın allahını yapıyorum, yapmaya da devam edeceğim.

kartal sözlük

saniyede yirmidört kare
üzerinde beşiktaş armasını taşıyan hocaya hakaret eden taraftarın olduğu sözlük.

eleştirebilirsiniz, tekniğini ve takım yönetimini beğenmeyebilirsiniz ama virgüllerce ayırdığınız hakaretleri döşeyemezsiniz. bu hakkı yazarlara ne sözlük formatı ne de başka bir şey verebilir. bu konuyla ilgili dönem dönem rahatsızlığım oldu ancak bu defa gördüklerim haddi ve sınırları aşan bir raddeye geldi. bir yıldır yazarı olduğum kartal sözlükte, yazdığım her entryde veya iletişim kurduğum tüm yazarlara saygılı ve nazik olmaya özen gösterdim. ama artık bu saygıyı korumakta ciddi güçlük çekiyorum.

artık 'bas eksiyi geç' diyemiyor, şahsi olarak bu tip entrylerden aşırı rahatsızlık duyuyorum. bu konuda sözlük moderasyonunun daha titiz davranması gerektiğine inanıyorum.

internete erişebilen sığır kitle

saniyede yirmidört kare
[ybkz]swh[/ybkz]

düşünce ve ifade özgürlüğünün internet ortamında bokunu çıkaran kitledir. bu bokunu çıkarma hadisesini iki şekilde değerlendirebilirim.

1- akıl-karakter yoksunluğu:

aksi bir düşünceyi savunurken ağzından küfür veya hakaret çıkmaksızın açıklayamamak bariz akıl yoksunluğudur. karakter yoksunluğu ise, adeta görünmezlik pelerinine sarılmış bir halde başkası hakkında yüz yüzeyken geldiğinde söyleyemeyeceğin, konuşamayacağın bir dilde 'rahatlıkla' ifade etmeye çalışmaktır. zira bu sığır kitlenin karakterinin değeri ancak internette küfür edebildiği kadar vardır. ne güzel küfür ettin di mi sığırcığım? aferin sana.

2- sosyal hayattaki bastırılmışlığın, internet özgürlüğü karşısında akıl karmaşasası yaşaması:

muhtemelen bu sığır kitle ekseriyetle çevresi tarafından ''sen konuşma küçüksün'', ''sen ne bilirsin'' gibi şeylere aşırı maruz kalmış, internet ortamında da bu tip şeylerle karşılaşmadığından acısını çıkarmaktadır. karşılaşırsa da cevap olarak küfür edip geçer, çok mu dert sanıyorsunuz bir sığır için?

son olarak, sosyal medya araçları bilhassa sözlükler bu kitleye 'yazarlık' konumu veriyor, hayatında hiçbir şey olamamışlar gelip burada 'bir şeyler' olabiliyor, çünkü parazit kıvamında yaşadıkları hayatlarında kendileri adına en tatmin edici şey bu tip 'aşırı özgür' mecralarda küfürler etmek, başka insanları dolaylı yollarla taciz etmek, hiçbir insani veya ahlâk değerlerini akılda tutmaksızın hoyratça bu koduğumun internetini kullanmaktır.

tolga zengin

saniyede yirmidört kare
geçen hafta kendisi için şunları #376596 düşündüğüm kalecimiz. üzerine ekliyorum:

2 kasım 2014 beşiktaş fenerbahçe maçında yediği ilk golde yapabileceği pek bir şey yoktu, ikinci gol de kendisinden ziyade savunmanın hatasıydı.

diğer bir konu, ha sakatlandı ha sakatlanacak mevzusu. halen kendisini kaybetmekten ciddi korkuyorum. derbide bir topu çıkardıktan sonra omzu kötü oldu. 'çok kötü, çok kötü' diyordu ve değişiklik istedi. bir ara cenk'in hazırlandığını gördük. bu dakikalardan sonra çok sert bir topu da göğsüyle çıkardı. sonradan düzeltilmesi çok zor olacak sonuçlar olabilirdi. 'ölümüne' oynamak diye bir şey varsa evet bunu yapan tolga'dır ama artık buna devam etmemesi ve cenk'e şans verilmesi gerektiğini düşünüyorum. çünkü her hafta ne zaman patlayacak diye beklediğim bi' bomba artık.

önceden o düştüğünde, yerde acı çekerken resmen içim yanar, gözlerim dolar ağlamaya da başlardım; ama bu hafta yalnızca ''çık oyundan artık!'' diye bağırdım.

fikret orman

saniyede yirmidört kare
maçtan önce yaptığı basın açıklamasında [ybkz]swh[/ybkz] hakem konusuna da değinmiş, dikkatle takipte olduğunu söylemiş başkan.

umarım sonraki günlerde, demba ba'nın net penaltı ve kırmızı kartını, meireles'in veli'nin boğazını sıkmasını, volkan'ın ve emre'nin sistematik olarak her maçta olduğu gibi bu maçta da ettiği küfürleri, ayrıyetten emre belözoğlu'nun slaven bilic'e küfür etmesinin peşine düşüp hakkımızı arar.

zira o yapmazsa kim yapacak? hakkımızı bulacağımız yönünde pek umutlu olmasam da en azından maçı izlerken sinirimden dibine kadar yediğim tırnakların bir karşılığı olmalı. çünkü benim tırnaklarım emre'den, volkan'dan ve satılmış bi' hakemden daha değerli.

slaven bilic

saniyede yirmidört kare
ağız ishali olmuş zihniyeti gerilerin kim olduğunu bilmeden eleştiri yaparken hakaret ettiği teknik direktör.

hatırlatayım, kendisi osmanlıspor'un, kasımpaşa'nın veyahut x takımın değil beşiktaş'ın teknik direktörüdür. hadi kendine ve kendi beşiktaşlılığına saygın yok, beşiktaş için mümkün olan bütün imkanları kullanmaya çalışan bir adama karşı birazcık saygın olsun. insan imtina eder hakaret etmeye, ama görüyorum ki bazılarınız -ah o bazılarınız- durup 'ne yapıyorum ulan ben' diye bir soru sorma ahlâkına bile sahip değil.

artık sevimli veya anlayışlı olamıyorum size karşı. 'amaaan aldırmayayım' da diyemiyorum. apaçık sınır ve sinir zorluyorsunuz. edep ya hu!

demet evgar

saniyede yirmidört kare
geçtiğimiz günlerde yetenek sizsiniz yarışmasında jüri olarak görülen ve şaşırtan sanatçı. yani en azından beni şaşırttı, sizi bilemem. önce ciddi içerledim, daha geçen gün altın portakal'da mayıs ayından bu yana direnişte hayatını kaybedenlere selam vermiş ardından da duruşu belli olan bir yarışma programında yer almıştı. biraz izledim, gelen 'yarışmacılara' gülmüyor, çok sert eleştiriyor, 'komik değil' diyor, hatta iğrenerek bakıyor, diğer jüri üyelerine laf çarpıyordu. içimin yağları eridi. televizyonu kapattıktan sonra aklımdan çıktı gitti bu hadise. (çünkü böyle şeylere kafayı takmamaya karar vermiştim.)

bu akşam demet evgar twitter hesabından bir şeyler yazmış, jüri üyeliği hakkında. nasıl saygı duysam bilemedim. içimin yağları erimeyi geçti, titredi. titredi.

alıntı--

Acun nasıl zengin oldu?
Bildiğiniz gibi, "Yetenek Sizsiniz" adlı programda, "onların zor günlerinde" jüri üyesi olarak bulundum. Benim için gerçekten de ilgi çekici bir gözlem olacağını düşünüyordum ki, öyle de oldu. Evet. İyi bir gözlem oldu çünkü bu sâyede bu ülkede estetiğin, san'âtın, edebiyâtın ve insân rûhuna hitâb edenlerin değil ahmak yığınlarına hitâb edenlerin güç kazanacağını hep birlikte görmüş olduk. Bir juri düşünün ki, bir kimsenin san'ât veyâhûd kâbiliyet yönünden üstünlüğünü kitlelerin alkışlarına göre belirlesin. İşte halk, bu popülist döngü ile ahmaklaştırılmaktadır. Ahmakların zevklerine hitâb etmek, sistemin sözde "aydınlanmış" (illuminated) esâs sâhiblerini ya'nî robotlaştırıcıları güçlendirirken, toplumları ise aylık maaşlarına (samanlarına) bağımlı çiftlik hayvanları hâline getirmektedir. Ahmaklara hitâb etmek sizi maddî olarak zengin kılar. Fakât esâs zenginlik, erdemlice bir hayât sürmekten başka hîçbir şey değildir. Erdemli kalabilenlere selâm olsun.

Buradan sistemin sözde sâhiblerine yani sözde "aydınlanmışlara" sesleniyorum:
Siz çoksunuz fakât biz haklıyız.

Hiçbir şey bitmiş değil, aksine her şey yeni başlıyor…

alıntı--
https://twitter.com/dmtevgar/status/528650088932179968

yaşadığım ülke ve sanatı hakkında zaten bildiklerimi bir kere daha pekiştirmiş oldum. böyle şeyler bazen umut verir, ama bana vermiyor. ya da şu an vermiyor. neyse ben depresyonuma geri döneyim.
(bi' an heyecanlandım ama itiraf edeyim.)

edip: twitter hesabının hacklendiği söyleniyor. acun tweet atmış.

edip2: her kim hacklediyse de güzel hacklemiş ama.

zeki demirkubuz

saniyede yirmidört kare
asi ruh belgeselinde dinlemeye doyulamayan güzel adam. belgeselde anlattıklarının tümü şu şekildedir:

''[ybkz]swh[/ybkz]takımıyla, renkleriyle, tarihiyle, geleneğiyle büyük futbolcularıyla, ahlakıyla bu futbolun akli yanlarından çok akıl dışı yanlarıyla övünen bunlarla gurur duyan... ama ben onun çok eşsiz bir koro olduğunu düşünüyorum aynı zamanda.

[ybkz]swh[/ybkz]soyut ve yüksek bir manevi değer uğruna binlerce ayrı kimlikten, ayrı kişiklikten ayrı dünyadan insanın soyunup tek bir insan haline gelebilme gücü, bu türkiye gibi türk toplumu gibi kendini soyut şeylerle ifade etmek isteyen insanların asla kayıtsız kalamayacağı bir şey.

[ybkz]swh[/ybkz]bana hep insanın akli bir varlık olduğu öğretildi. ama bundan da hep kuşku duydum; çünkü aşk var hayatta. özveri var, feragat var, acı çekmek var. kısacası nedensizlik var. ve bunların da en iyi ifadesi, akıl dışılıktır. ama bir de bilgi sahibiysek, bir de okumuş yazmışsak burada böyle bir eşiğe geliyoruz.

[ybkz]swh[/ybkz]sabahın altısında böyle uyandım hani. ve bir an kardeşimle göz göze geldim. aynı odada yatmıştık karşılıklı çekyatlarda. ben bir an bir şey oldu zannettim o'na. çünkü dümdüz bakıyordu hiç gözlerini falan kırpmadan. çocuğa bir şey mi oldu diye... "cemil ne oldu?" dedim filan. bana "abi." dedi, "feyyaz ne yapıyordur şimdi?" dedi. sabahın altısında uyanmış ve feyyaz'ı düşünüyor. ya bu nasıl bir şeydir? ben hayatımın hiçbir döneminde hiçbir şeye karşı böyle bir sadakat duyduğumu hatırlamıyorum açıkçası.bu o gün çok etkiledi beni ama, aradan yıllar geçtikten sonra o feyyaz'ın top oynadığı stada gidip, o duyguyu her hafta yaşamaya başlayıp, o artık benim de hayatımın bir parçası haline geldikten sonra 15-16 yıl öncesine dönüp kardeşimi yeniden anlama ihtiyacı duydum.''

yollar uzun

saniyede yirmidört kare
asi ruh'un nadide müziklerinden bir tanesi. sözleri de şöyle:

yollar var yollar uzun
hüzündür sonu hüzün
mutluluk var belki de
bilinmez yollar uzun

nice kar boranlarda
senin aşkın uğruna
buz tutmus sokaklarda
haykırsam yıldızlara

yollar var yollar uzun
hüzündür sonu hüzün
mutluluk var belki de
bilinmez yollar uzun

tan yerinden savrulan
isyankar yüreklerden
kanat çırpsan göklere
en yüksek tepelere

gülüşün bana bana yine dönse
sevdiğim sevdiğim dese
bir senin için geldim
bır senin için güldüm
bir senin için öldüm
bir bir daha gelsene
sar yüreğimi yüregine
12 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol