hocamızın sarfettiğine hala inanamadığım, inanmak istemediğim beyanat.
bak samet aybaba demiyorum dikkat edersen, hocamız diyorum. çünkü adı ne olursa olsun "beşiktaş'ın hocası" olan zat böyle bir cümle ku-ra-maz.
şimdi lâf salatasını bir kenara bırak. sana "söz verdin ulan, nasıl şampiyon olamazsın?" diye hesap soran mı var da böyle gereksiz bir savunma yapıyorsun?
söz verme kavramı üzerinden gelişen polemiğe gelince..
söz vermek, yalnızca kontrolün (vurgula: tamamen) senin elinde olan durumlarda anlamlıdır.
18 takımlı bir ligde, sahaya 11 oyuncu çıkarttığın bir oyunda herhangi bir şey için söz veremezsin. sen bi tarafını yırtar iyinin iyisi bir takım yaratırsın, ama ligde iyinin iyisinin de iyisi 15 takım vardır küme düşersin. olur olur aq.
yani şampiyonluk sözü vermek zırvalıktır sadece.
velâkin;
bazı mevkiler vardır, o mevkilere gelmek otomatikman bazı şeyleri (vurgula: vaad etmek) anlamına gelir.
çünkü senin değil, o mevkinin anlamıdır bu.
örnek olarak, devletin başına gelen bir başkan (vurgula: "ben kimseye iyi ve huzurlu bir devlet yaratma sözü vermedim") diyemez. çünkü devlet başkanlığının amacı budur amk. bunu yapmayacaksan ne işin var orda.
beşiktaş teknik direktörlüğü de böyle bir makamdır hoca.
herhangi bir söz vermene, bir şey vaat etmene gerek yok. o makam zaten kendisi bir şeyler vaat eder.
(vurgula: bunların başında da şampiyonluk gelir)
sen ister söz ver, ister verme. senin ağzından çıkandan çok, o makamın kendisinin vaat ettikleri önemli.
beşiktaş herhangi bir takım değil. beşiktaş'ın alelade hedefleri olmaz. olamaz. feda meda ne olursa olsun o armanın tek hedefi şampiyonluktur.
sen elinden geleni yaparsın, azimle son saniyeye kadar hedefe kilitlenmiş koşarsın, olur ya da olmaz, ona sonra bakarız.
bu saçma açıklamanın takım üzerinde yaratabileceği etkiye değinmiyorum bile.
kaldı ki bu ne umutsuzluk, bu ne bırakmışlık mına koyim. dünyanın parasını sadece işini yapmak için değil, yılmamak, son saniyeye kadar, terinin son damlasına kadar mücadele etmek için alıyorsun biraz da.
any given sunday filminde al pacino futbolda 1 saniyenin ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. istersen aç bi onu izle.
sen beşiktaş teknik direktörü olarak şampiyon olamayabilirsin.
ama böyle bir açıklama ya-pa-maz-sın.
nerede olduğuna, nerede oturduğuna bir bak, farkına var.
çok geç olmadan.
1947 ingiltere doğumlu, gelmiş geçmiş en büyük müzisyenlerden biridir. 5 kez grammy ödülünün yanı sıra onlarca ödül kazanmış, albümleri tüm dünyada milyonlarca satmıştır. ayrıca sir ünvanına sahiptir.
#252511
söz konusu olan bir derbi maçıysa tehlikeli durumlara gebedir.
şu finkin muhteşem volesiyle açılışı yaptığı, bobo'yla 2. yi, uğur inceman'la 3. golü bularak 3-0 aldığımız maçı izlemek için kahveye gitmiştik bir arkadaşımla.
ankaradayız, öğrenciyiz o zamanlar. ev kolejde evin yakınlarında da bir kahve var. maçı izlemek için en ucuz ve neredeyse tek yol.
e gittik tabi biz de kahveye. ilk golü attığımızda o anki sevinçle farkedemedim tabi kahvedeki derin sessizliği. ikinci golde de öyle. üzerinize afiyet ben de beşiktaş gol atınca hayvan gibi sevinirim. gözüm dünyayı görmez yani o derece.
ama ne zaman ki uğur inceman 3. golü attı, ben "hezziimmet ulan hezziiiimmeeet" diye bağırdım ve 1 saniye sonra yakama yapışan 2 kıllı el farkettim..
ben ne oluyor lan diye kahvede beni koruyacak beşiktaşlı yok mu bakışı attım ancak ne göreyim, bütün kahvehane her atılan gole yaptığım abartılı sevincin kiniyle dolmuş bir şekilde beni süzüyor. ve ne yazık ki ancak o an anladım bütün kahvehanenin fenerli olduğunu..
sonra aman abi falan filan öğrenciyiz hesabı döndürdük işi.. yoksa şu an klavyenin üzerindeki bu eller çok başka yerlerde olabilirdi...
tehlikeli iştir vesselam. hele benim gibi içindekini dışına yansıtmakta herhangi bir çekincesi olmayanlar için daha tehlikelidir.
şu finkin muhteşem volesiyle açılışı yaptığı, bobo'yla 2. yi, uğur inceman'la 3. golü bularak 3-0 aldığımız maçı izlemek için kahveye gitmiştik bir arkadaşımla.
ankaradayız, öğrenciyiz o zamanlar. ev kolejde evin yakınlarında da bir kahve var. maçı izlemek için en ucuz ve neredeyse tek yol.
e gittik tabi biz de kahveye. ilk golü attığımızda o anki sevinçle farkedemedim tabi kahvedeki derin sessizliği. ikinci golde de öyle. üzerinize afiyet ben de beşiktaş gol atınca hayvan gibi sevinirim. gözüm dünyayı görmez yani o derece.
ama ne zaman ki uğur inceman 3. golü attı, ben "hezziimmet ulan hezziiiimmeeet" diye bağırdım ve 1 saniye sonra yakama yapışan 2 kıllı el farkettim..
ben ne oluyor lan diye kahvede beni koruyacak beşiktaşlı yok mu bakışı attım ancak ne göreyim, bütün kahvehane her atılan gole yaptığım abartılı sevincin kiniyle dolmuş bir şekilde beni süzüyor. ve ne yazık ki ancak o an anladım bütün kahvehanenin fenerli olduğunu..
sonra aman abi falan filan öğrenciyiz hesabı döndürdük işi.. yoksa şu an klavyenin üzerindeki bu eller çok başka yerlerde olabilirdi...
tehlikeli iştir vesselam. hele benim gibi içindekini dışına yansıtmakta herhangi bir çekincesi olmayanlar için daha tehlikelidir.
- kol tüyü
- ukalalık
- trip
- yapışkanlık
- sevgili, alışveriş ve paradan başka hiç bir bok hakkında hiç bir fikrinin olmaması,
- melankoli
hele bir de varoşluk, arabesklik ve kezbanlık konuları var ki onları buraya madde olarak yazmadım çünkü onlar itici değil, tiksindirici detaylar.
- ukalalık
- trip
- yapışkanlık
- sevgili, alışveriş ve paradan başka hiç bir bok hakkında hiç bir fikrinin olmaması,
- melankoli
hele bir de varoşluk, arabesklik ve kezbanlık konuları var ki onları buraya madde olarak yazmadım çünkü onlar itici değil, tiksindirici detaylar.
beşiktaş forması altında görmeyi belki de en çok istediğim futbolcu/kaleci.
son derece düzgün bir insan, sevimli, yetenekli, yürekli ve başarılı.
ama işte tam da bu sebeplerden beşiktaş'a transferi oldukça zor görünüyor. çünkü kendisi "türkiye'de trabzonspor'dan başka takımda oynamam" demiştir hem de bangır bangır. ve ne yazık ki diyelim bu lafını yiyecek adam değildir.
onur bu lafı ettikten sonra ancak trabzonspor yönetimi beşiktaşa gitmesi için ısrar ederse gelebilir. başka türlü çok zor. çünkü burak yılmaz ve ya diğerleri gibi biri değil onur.
zaten yurtdışından da pek çok teklif aldığını tahmin etmek güç değil.
hele ki onur şu anda trabzonspor yönetiminin üstüne titrediği tek futbolcu. zira giden diğer futbolcuların üzerine onur da istanbul takımlarından birine onların rızası olmadan transfer olursa, bu trabzon halkı yönetimi ne yapar düşünmek bile istemiyorum.
trabzonspor'un da onur'a git demesi için en az 7,5 milyon euro'luk bir transfer teklifi gerekiyor. en az hem de..
bu sebeplerden beşiktaşımıza transferine ne yazık ki pek ihtimal veremiyorum. olursa belki tolga zengin olur.
o da olmazsa hoşgeldin sinan bolat.
son derece düzgün bir insan, sevimli, yetenekli, yürekli ve başarılı.
ama işte tam da bu sebeplerden beşiktaş'a transferi oldukça zor görünüyor. çünkü kendisi "türkiye'de trabzonspor'dan başka takımda oynamam" demiştir hem de bangır bangır. ve ne yazık ki diyelim bu lafını yiyecek adam değildir.
onur bu lafı ettikten sonra ancak trabzonspor yönetimi beşiktaşa gitmesi için ısrar ederse gelebilir. başka türlü çok zor. çünkü burak yılmaz ve ya diğerleri gibi biri değil onur.
zaten yurtdışından da pek çok teklif aldığını tahmin etmek güç değil.
hele ki onur şu anda trabzonspor yönetiminin üstüne titrediği tek futbolcu. zira giden diğer futbolcuların üzerine onur da istanbul takımlarından birine onların rızası olmadan transfer olursa, bu trabzon halkı yönetimi ne yapar düşünmek bile istemiyorum.
trabzonspor'un da onur'a git demesi için en az 7,5 milyon euro'luk bir transfer teklifi gerekiyor. en az hem de..
bu sebeplerden beşiktaşımıza transferine ne yazık ki pek ihtimal veremiyorum. olursa belki tolga zengin olur.
o da olmazsa hoşgeldin sinan bolat.
yarattığı kelebek etkisinin mına koyayım
#252236
#252236
bu seneki bütün şampiyonlar ligi başarısını, gelirini, drogba ve sneijder transferlerini manchester united takımına borçlu olan kulüp.
kodumun manchester'ı galatasaray'la yapacağı 2. maç öncesi [ybkz]swh[/ybkz] grubtan çıkmayı puan farkıyla garantilememiş olsa adam gibi bir kadroyla gelip istanbul'da adam gibi mücadele edip maçı alsaydı, galatasaray şu an en iyi ihtimalle uefa kupasında mücadelesine devam ediyordu. hoş gruptan çıkman garanti bile olsa insan yine de biraz kasar dimi? 2 tane as oyuncu falan getirir. ama yok amk. mersin idman yurdu'nda oynayamayacak kıvamda oyuncuları getirip deneme amaçlı şampiyonlar ligi maçında oynatırsan olacağı bu. havadan bi kulübü "dünya kulübü" yaparsın böyle. olan garibim club brugge'e falan olur.
club brugge'ün tüm bahtsızlığı fikstür olarak senle 4. maçta karşılaşması mı birader? bu nasıl bir hak geçmesi böyle?
galatasaray o maçı kazanamasaydı, daha doğrusu manchester o maçı vermeseydi, galatasaray hem puan hem de psikolojik olarak yara alacak ve şampiyonlar ligine gidemeyecekti.
haliyle büyük ihtimal sneijder ve drogba gelmeyecekti.
haliyle bu schalke destanı (!) falan da yaşanmayacaktı.
haliyle para da kazanamayacak ve sezon başı yaptığı transfer paraları bi tarafına kaçacaktı..
tüm kulüp olarak gitsinler manchester şehrinin ortasında yere bişey düşürüp eğilmek suretiyle uzun süre almaya çalışsınlar bence. manchester'ın hakkını ancak böyle öderler.
kodumun manchester'ı galatasaray'la yapacağı 2. maç öncesi [ybkz]swh[/ybkz] grubtan çıkmayı puan farkıyla garantilememiş olsa adam gibi bir kadroyla gelip istanbul'da adam gibi mücadele edip maçı alsaydı, galatasaray şu an en iyi ihtimalle uefa kupasında mücadelesine devam ediyordu. hoş gruptan çıkman garanti bile olsa insan yine de biraz kasar dimi? 2 tane as oyuncu falan getirir. ama yok amk. mersin idman yurdu'nda oynayamayacak kıvamda oyuncuları getirip deneme amaçlı şampiyonlar ligi maçında oynatırsan olacağı bu. havadan bi kulübü "dünya kulübü" yaparsın böyle. olan garibim club brugge'e falan olur.
club brugge'ün tüm bahtsızlığı fikstür olarak senle 4. maçta karşılaşması mı birader? bu nasıl bir hak geçmesi böyle?
galatasaray o maçı kazanamasaydı, daha doğrusu manchester o maçı vermeseydi, galatasaray hem puan hem de psikolojik olarak yara alacak ve şampiyonlar ligine gidemeyecekti.
haliyle büyük ihtimal sneijder ve drogba gelmeyecekti.
haliyle bu schalke destanı (!) falan da yaşanmayacaktı.
haliyle para da kazanamayacak ve sezon başı yaptığı transfer paraları bi tarafına kaçacaktı..
tüm kulüp olarak gitsinler manchester şehrinin ortasında yere bişey düşürüp eğilmek suretiyle uzun süre almaya çalışsınlar bence. manchester'ın hakkını ancak böyle öderler.
2008'de ingiltere'de kurulan bir alternatif rock grubu.
çok iyi şarkıları var.
http://www.bandofskulls.com/
çok iyi şarkıları var.
http://www.bandofskulls.com/
kendine yazık eden eski kaptanımız.
ben karakterim itibariyle "ettiğini kendine etmiş" adama kötü söz söylemem. hiç söylemedim. zaten bulmuş Allah'ından. adım gibi de emin ki milyon kere pişmandır küfrettiği takıma gittiği için. şu gün sorsam hayatımın en büyük pişmanlığı diyeceğine de adım gibi emin.
tümer'e bunu yaptırtan nedenleri tam olarak hiç birimiz bilemeyiz. ama dünyanın en şerefsiz, en haysiyetsiz insanı bile beşiktaş semtinde doğup, o takımın kaptanı olup, 1-2 maç önce kapalı tribünde taraftarla birlikte küfrettiği takıma gitmez. yalnızca askerlik ya da para meselesi olduğuna da inanmam. mutlaka işin içinde başka sebepler de var.
ama bizi ilgilendirmez işte. ne olursa olsun, nasıl bir sebep olursa olsun yapmamalıydı. asi ruh, isyankar kişilik bazılarına böyle şeyler yaptırır. ama koluna "only god can judge me" diye dövme yaptırmakla, o nispette güçlü olunmuyor tümer. insan o kadar güçlü bir varlık değil. sahip olduğu milyonlarca kalbi kendine karşı hayal kırıklığı ve esefle doldurmanın bedeli her insan için çok ağırdır.
benim için, beni terketmiş ve yaptıklarına çok pişman eski sevgili gibidir.
nefret etmem. edemem. çok sevdim çünkü. çok güzel günler geçti.
ama bağrıma da basamam. ihanet etti çünkü. bana değil belki ama yaşadıklarımıza, geçmişimize.
kimseden nefret etmedim, kimseye kin duygusu beslemedim ben hayatta. tümere de beslemem. besleyemem. severim hala, ama sevdiğimi de söyleyemem.
olmasaydı sonumuz böyle..
not: beşiktaşlıdır. beşiktaş sevdalısıdır, öyle de kalacaktır. ama bazı insanlar maldır işte böyle napıcaksın.
ben karakterim itibariyle "ettiğini kendine etmiş" adama kötü söz söylemem. hiç söylemedim. zaten bulmuş Allah'ından. adım gibi de emin ki milyon kere pişmandır küfrettiği takıma gittiği için. şu gün sorsam hayatımın en büyük pişmanlığı diyeceğine de adım gibi emin.
tümer'e bunu yaptırtan nedenleri tam olarak hiç birimiz bilemeyiz. ama dünyanın en şerefsiz, en haysiyetsiz insanı bile beşiktaş semtinde doğup, o takımın kaptanı olup, 1-2 maç önce kapalı tribünde taraftarla birlikte küfrettiği takıma gitmez. yalnızca askerlik ya da para meselesi olduğuna da inanmam. mutlaka işin içinde başka sebepler de var.
ama bizi ilgilendirmez işte. ne olursa olsun, nasıl bir sebep olursa olsun yapmamalıydı. asi ruh, isyankar kişilik bazılarına böyle şeyler yaptırır. ama koluna "only god can judge me" diye dövme yaptırmakla, o nispette güçlü olunmuyor tümer. insan o kadar güçlü bir varlık değil. sahip olduğu milyonlarca kalbi kendine karşı hayal kırıklığı ve esefle doldurmanın bedeli her insan için çok ağırdır.
benim için, beni terketmiş ve yaptıklarına çok pişman eski sevgili gibidir.
nefret etmem. edemem. çok sevdim çünkü. çok güzel günler geçti.
ama bağrıma da basamam. ihanet etti çünkü. bana değil belki ama yaşadıklarımıza, geçmişimize.
kimseden nefret etmedim, kimseye kin duygusu beslemedim ben hayatta. tümere de beslemem. besleyemem. severim hala, ama sevdiğimi de söyleyemem.
olmasaydı sonumuz böyle..
not: beşiktaşlıdır. beşiktaş sevdalısıdır, öyle de kalacaktır. ama bazı insanlar maldır işte böyle napıcaksın.
trabzonspor ligde şu ana kadar 26 gol atmış. maç başı gol ortalaması 1.08
beşiktaş ise şu ana kadar 51 gol atmış. ortalaması 2.12
cincon'un mucizevi bir şekilde yenildiği şu haftada istatistikler konuşsun yeter.
başka bişey istemiyorum. walla bak.
beşiktaş ise şu ana kadar 51 gol atmış. ortalaması 2.12
cincon'un mucizevi bir şekilde yenildiği şu haftada istatistikler konuşsun yeter.
başka bişey istemiyorum. walla bak.
mükemmel ötesi ve markalaşma potansiyeli barından bir proje. umarım gerçekleşir.
ama lig devam ederken olacak olması endişe yaratmıyor değil.
ama lig devam ederken olacak olması endişe yaratmıyor değil.
"dünya erkekler günü" olmadığı sürece korkunç bir ayrımcılıktan ve ötekileştirmeden öteye geçmeyecek olan gündür.
kadın azınlık değildir. özel bir kitle ya da örgüt değildir. kadın insandır. insanın da özel günü olmaz.
bi kere "kadın hakları" kavramı korkunç bi kavramdır. kadın insandır. kadın diye ayrı bi tür yoktur. kadını insandan bağımsız ele aldığın her an kadını sinsice aşağılamış ve ötekileştirmiş olursun.
buna bilinçli aydın mallar pozitif ayrımcılık diyor.
pozitif ayrımcılığın başka kimlere yapıldığına bakarsanız, kadına pozitif ayrımcılık yapmanın nasıl bi hakaret olduğunu algılarsınız.
özetle;
kadınların haklarını koruyalım, kadınlarımız şiddet görmesin, insan gibi yaşasınlar diye "bu şekilde" uğraşarak, aslında kadının bir azınlık, bir öteki, bir grup, bir cemiyet olduğu, insandan başka bir kesim olduğu algısını bilinçaltlarına yerleştiriyor ve kadına cinsel kimliği üzerinden bir ayrımcılık yapıyoruz. böylece bir erkekten daha aşağı ve yardıma muhtaç olan kadın bir öteki olarak zihinlerde daha çok eziliyor, haliyle hayatta da bu eyleme dökülüp somutlaşıyor.
çok komiğiz, çok salağız, çok cahiliz. dünya olarak bak. kimseye bişey demiyorum. evet bütün dünya beyinsiz bi tek ben zekiyim.
ha bi de daha vahimi kadınlar da bugüne sahip çıkıyor ya, inanılır gibi değil. evet diyor, ben ayrı bi türüm, beni eziyorlar, bugün benim günüm, sesimi "bugün" daha çok duyuracağım..
kendi hemcinslerine bayan diye hitap eden beyinsizden ne beklersin zaten..
artık bozun ezberlerinizi. bırakın popülizmi. aklınızın, vicdanınızın sesini dinleyin, bırakın konvansiyonel işler yapmayı, biraz düşünerek hareket edin.
kadın azınlık değildir. özel bir kitle ya da örgüt değildir. kadın insandır. insanın da özel günü olmaz.
bi kere "kadın hakları" kavramı korkunç bi kavramdır. kadın insandır. kadın diye ayrı bi tür yoktur. kadını insandan bağımsız ele aldığın her an kadını sinsice aşağılamış ve ötekileştirmiş olursun.
buna bilinçli aydın mallar pozitif ayrımcılık diyor.
pozitif ayrımcılığın başka kimlere yapıldığına bakarsanız, kadına pozitif ayrımcılık yapmanın nasıl bi hakaret olduğunu algılarsınız.
özetle;
kadınların haklarını koruyalım, kadınlarımız şiddet görmesin, insan gibi yaşasınlar diye "bu şekilde" uğraşarak, aslında kadının bir azınlık, bir öteki, bir grup, bir cemiyet olduğu, insandan başka bir kesim olduğu algısını bilinçaltlarına yerleştiriyor ve kadına cinsel kimliği üzerinden bir ayrımcılık yapıyoruz. böylece bir erkekten daha aşağı ve yardıma muhtaç olan kadın bir öteki olarak zihinlerde daha çok eziliyor, haliyle hayatta da bu eyleme dökülüp somutlaşıyor.
çok komiğiz, çok salağız, çok cahiliz. dünya olarak bak. kimseye bişey demiyorum. evet bütün dünya beyinsiz bi tek ben zekiyim.
ha bi de daha vahimi kadınlar da bugüne sahip çıkıyor ya, inanılır gibi değil. evet diyor, ben ayrı bi türüm, beni eziyorlar, bugün benim günüm, sesimi "bugün" daha çok duyuracağım..
kendi hemcinslerine bayan diye hitap eden beyinsizden ne beklersin zaten..
artık bozun ezberlerinizi. bırakın popülizmi. aklınızın, vicdanınızın sesini dinleyin, bırakın konvansiyonel işler yapmayı, biraz düşünerek hareket edin.
ya ben önceki 7 maçta viktoria plezen yerine başka bi takım izledim, ya da dün hayal falan gördüm.
bu nasıl oyun birader? olm yemin ederim dünkü maçı izleyene kadar bu sene uefa kupasını plzen alır diyordum. önceki maçlarda bütün takım inanılmaz süratli, inanılmaz fizikli, disiplinli ve direçli bir takımdı. dün o takımdan eser yoktu. şaka gibi top kayıpları, 3 pas üst üste verememe, inanılmaz bir halsizlik, vurdumduymazlık. inanamıyorum lan! nasıl iş bu?
sezon başından beri canavar gibi oynayıp, sahanda tek mağlubiyet bile almayıp, gelip yarak kürek oynicak bu maçı mı buldun plzen?
hayır madem fener yenecekti, bari biraz uğraşsaydı be adamlar. biraz koşsalardı, kassalardı. kuyt'tan başka tek oyuncu depar atmadı maç boyunca.
fenerli futbolcuların benden daha büyük hayret içinde olduklarına eminim.
ya da aykut kocaman açıklamalarında haklı. plzen'i fener oynatmadı falan.... asdfcsaljhdcss..
garip şeyler dönüyor. o takım bu takım olamaz. uefa maçlarının yarısını full, yarısını da uzun özet izledim. o takım bu takım olamaz. oluru yok. imkansız. net.
bu nasıl oyun birader? olm yemin ederim dünkü maçı izleyene kadar bu sene uefa kupasını plzen alır diyordum. önceki maçlarda bütün takım inanılmaz süratli, inanılmaz fizikli, disiplinli ve direçli bir takımdı. dün o takımdan eser yoktu. şaka gibi top kayıpları, 3 pas üst üste verememe, inanılmaz bir halsizlik, vurdumduymazlık. inanamıyorum lan! nasıl iş bu?
sezon başından beri canavar gibi oynayıp, sahanda tek mağlubiyet bile almayıp, gelip yarak kürek oynicak bu maçı mı buldun plzen?
hayır madem fener yenecekti, bari biraz uğraşsaydı be adamlar. biraz koşsalardı, kassalardı. kuyt'tan başka tek oyuncu depar atmadı maç boyunca.
fenerli futbolcuların benden daha büyük hayret içinde olduklarına eminim.
ya da aykut kocaman açıklamalarında haklı. plzen'i fener oynatmadı falan.... asdfcsaljhdcss..
garip şeyler dönüyor. o takım bu takım olamaz. uefa maçlarının yarısını full, yarısını da uzun özet izledim. o takım bu takım olamaz. oluru yok. imkansız. net.
medyanın inanılmaz bir şekilde "trabzonspor bu maçı kaybederse küme düşer" pompalaması yaptığı maç.
maçın üzerinden 3 gün geçti ve ilk entry'mi ancak yazabiliyorum. çünkü yeni yeni kazandığımızı tam olarak idrak edebiliyorum. evet gerçekmiş.
olcay'ın son saniye golüyle;
- fener'i yenmenin yarattığı sevinç,
- fener'i son saniye golüyle yenmenin yarattığı sevinç,
- hepimizin büyük bir aşkın yanı sıra şefkat ve sevgi beslediğimiz bu kadronun, şu meymenetsiz fener kadrosuna karşı kazanmasının yarattığı sevinç,
- uzun zaman sonra bir derbi kazanmanın yarattığı sevinç,
- son saniyelerdeki korkunç talihimizin tam tersini yaşatarak hiç beklemediğimiz, hatta gol yemekten korktuğumuz bir anda yüzümüze gülmesi,
- ligdeki konumumuz adına yaşadığımız sevinç,
- veda derbisini kazanmamız sebebiyle yaşadığımız sevinç,
- kötü olana karşı iyi olanın kazanmasına dair yaşadığımız sevinç,
- hakkı hep yenilenin, haksız kazanç elde edene karşı kazandığı sevinç,
- galatasaray ve fenerlilerin suratlarının morarmasının yaşattığı sevinç,
birleşti ve korkunç bir sevinç patlamasına dönüştü. ben havalara sıçradım, arkamda oturan çiftin masasını devirip üzerlerine 2 bira ve bol ketçaplı mayonezli bir patates tabağı dökülmesine sebep oldum. çok mahçup oldum, ama neyse ki onlar da çok mutluydu bu faciayı pek önemsemediler..
sonra mı?
sonra ağladım. ağladım. ağladım.
hala özetleri izliyorum. hala ağlıyorum. ve muhtemelen her izlediğimde de gözlerim dolacak.
teşekkürler beşiktaş, teşekkürler samet aybaba, teşekkürler fikret orman tamer kıran ve diğerleri..
ve teşekkürler, ilahi adalet.
varlığını yeniden hatırlattığın, en umutsuz anımızda elimizden tuttuğun için.
olcay'ın son saniye golüyle;
- fener'i yenmenin yarattığı sevinç,
- fener'i son saniye golüyle yenmenin yarattığı sevinç,
- hepimizin büyük bir aşkın yanı sıra şefkat ve sevgi beslediğimiz bu kadronun, şu meymenetsiz fener kadrosuna karşı kazanmasının yarattığı sevinç,
- uzun zaman sonra bir derbi kazanmanın yarattığı sevinç,
- son saniyelerdeki korkunç talihimizin tam tersini yaşatarak hiç beklemediğimiz, hatta gol yemekten korktuğumuz bir anda yüzümüze gülmesi,
- ligdeki konumumuz adına yaşadığımız sevinç,
- veda derbisini kazanmamız sebebiyle yaşadığımız sevinç,
- kötü olana karşı iyi olanın kazanmasına dair yaşadığımız sevinç,
- hakkı hep yenilenin, haksız kazanç elde edene karşı kazandığı sevinç,
- galatasaray ve fenerlilerin suratlarının morarmasının yaşattığı sevinç,
birleşti ve korkunç bir sevinç patlamasına dönüştü. ben havalara sıçradım, arkamda oturan çiftin masasını devirip üzerlerine 2 bira ve bol ketçaplı mayonezli bir patates tabağı dökülmesine sebep oldum. çok mahçup oldum, ama neyse ki onlar da çok mutluydu bu faciayı pek önemsemediler..
sonra mı?
sonra ağladım. ağladım. ağladım.
hala özetleri izliyorum. hala ağlıyorum. ve muhtemelen her izlediğimde de gözlerim dolacak.
teşekkürler beşiktaş, teşekkürler samet aybaba, teşekkürler fikret orman tamer kıran ve diğerleri..
ve teşekkürler, ilahi adalet.
varlığını yeniden hatırlattığın, en umutsuz anımızda elimizden tuttuğun için.
veda derbisiyle ilgili güzel bir yazı kaleme almış:
http://haberedikkat.com/Haberler/67260/itiraf-ediyorum
http://haberedikkat.com/Haberler/67260/itiraf-ediyorum
şişelere vurmasının abartılacak bi yanı yok.
dün rezalet oynadı, akıllı bir futbolcu olarak kendisi de ne kadar önemli bir maçta ne kadar rezil oynadığının farkındayken, oyundan alınınca herkesin bunun farkında olduğunu anladı ve hırsını şişelerden çıkardı. samet hoca'ya bi atar söz konusu değil. ha tabiki yapmamalıydı ama abartacak bişey yok.
asıl konuşulması gereken dünkü maçta "nasıl kötü futbol oynanır" dersi vermesi. ben ömrümde daha kötü bir sol bek performansı görmedim diyebilirim. en azından hatırlamıyorum. çıktığı ana kadar bir tane düzgün pas verdiğini de kademe aldığını da görmedim. zaten fenerliler bütün ataklarını onun kanadından yaptı, herifler bi kere olsun değişiklik yapıp diğer kanattan gelmeyi bile aklından geçirmedi.
adam gibi oynasın, işine baksın. daha nazını kaprisini çekecek kadar samimi olmadık.
dün rezalet oynadı, akıllı bir futbolcu olarak kendisi de ne kadar önemli bir maçta ne kadar rezil oynadığının farkındayken, oyundan alınınca herkesin bunun farkında olduğunu anladı ve hırsını şişelerden çıkardı. samet hoca'ya bi atar söz konusu değil. ha tabiki yapmamalıydı ama abartacak bişey yok.
asıl konuşulması gereken dünkü maçta "nasıl kötü futbol oynanır" dersi vermesi. ben ömrümde daha kötü bir sol bek performansı görmedim diyebilirim. en azından hatırlamıyorum. çıktığı ana kadar bir tane düzgün pas verdiğini de kademe aldığını da görmedim. zaten fenerliler bütün ataklarını onun kanadından yaptı, herifler bi kere olsun değişiklik yapıp diğer kanattan gelmeyi bile aklından geçirmedi.
adam gibi oynasın, işine baksın. daha nazını kaprisini çekecek kadar samimi olmadık.
dün izledim.
öncelikle şunu söyleyeyim emeği geçen herkes bir yana, gökhan tiryaki bir yana. müthiş iş çıkarmış. bu ülkeye bu anlamda sınıf atlatmaya çalışıyor herif. hakkını verirler umarım. hakan yarkın'a da helal olsun muazzam iş çıkarıp filmin çıtasını yükseltmiş.
filme gelince,
oyunculuklardan ilk önce bahsedeyim ki en kısa olan kısmı bitsin. herkesi beğendim. kıvanç tatlıtuğ'u da beğendim. herkesin neden itin götüne soktuğunu anlayamadığım belçim erdoğan'ı da çok beğendim. yönetmenin karısı olması işinin hakkını vermediği göstermez. bence gayet liseli de gösteriyor ayrıca. tiyatro grubundaki diğer kazuletlerin liseli gösterdiği yerde ilkokul çocuğu gibi görünüyor hatta. mert fırat'da iyiydi, yılmaz erdoğan'ı ve diğer ekibi de gayet beğendim. özellikle yılmaz erdoğan'ı behçet necatigil rolünde çok beğendim. karizmatik behçet baba'yı çok iyi taşımış bence. ama bizim ayarsız ve uçlarda dolaşan halkımızın bi tarafını yırttığı şekilde kimse öyle mükemmel bir oyunculuk göstermiyor. saysam iki şair elemanımıza pek çok şey sayarım ama gerek yok. iyi oynamışlar diyelim yeter.
filmin mükemmel bir öyküsü, ancak ne yazık ki kötü bir senaryosu var. ayrıca gerçek olaylardan esinlenilmemiş, direkt uyarlanmıştır. yani o adamlar o isimle aynı şeyleri bizzat yaşamıştır. çıkış noktasını gerçek bir olaydan alıp üzerine kurmaca yapılan öykülere denilir "esinlenilmiştir" diye.
film için en az 50 tane eksi sayarım. ama en başat olanları sıralayacağım sadece;
- en büyük sorun senaryo. yazamıyoruz arkadaş. ya-za-mı-yo-ruz. herkesin derdi, oyunculuk, kurgu, çekim kalitesi falan. millet olarak sinemadan komple bi sik anlamadığımız ve anlıyormuş gibi görünmek için de kıçımızı yırttığımız için asıl sorunun yazmak olduğunu teşhis edemiyoruz. hoş teşhis etsek de çaresi yok, çünkü bilen adam yok ki öğretsin. bütün yazın kültürümüz şiir ve romandan ibaret. metin, çatışma, dramatik yapı, tandans bize çooookk çok uzak kavramlar. kelebeğin rüyası'da çok zengin bir öykü barındırmasına rağmen oldukça kötü bir senaryoya sahip ve filmin en büyük eksisi. hikayede bir sürü kopukluk var, çok şeyin altı boş, bazı şeylerin bomboş, dramatik yapıda çok büyük sıkıntılar var, bu yüzden hikaye korkunç etkileyici olabilecekken ne yazık ki çok çok az etkiliyor. şu filmi kıçımla yazsam, millet içi çürümüş halde çıkardı sinemadan. hayır sömürü yapmaktan bahsetmiyorum. olayı olduğu gibi anlat-a-bilse zaten ağlamaktan helak olurduk heralde. hiç bir ek katkı yapmasına gerek yok. hikaye son derece yoğun ve güçlü zaten. ama kötü senaryoyla harcanmış.
- rejide sıkıntı var. pek çok sahne gereksiz uzun. bahsettiğim sahnelerin uzun olmasının seyirciyi sıkmaktan daha büyük bir handikapı var, o da etkiyi azaltması. en az 5-6 sahne hızlı kurgu yapılabilseydi hem etki 2 kat artar, hem de film akıcılık kazanırdı. etkileyici olabilecek onlarca sahne geçiştirilip, önemi az sahneler uzun tutulmuş. mesela;
--spoiler--
filmin başında iskeleye koşup derginin yeni sayısında kendi isimlerini görmelerini istemeleri üzerine başlı başına bir film çekerdim ben öyle söliim. filmde bunun gibi tonla sahne var.
--spoiler--
- filmde vurgu problemi var. görüntüde, rejide, oyunculukta her yerde vurgu problemi var.
- filmin odaklanma problemi var. harika bitmiş bir ilk yarıdan sonra 2. yarı adeta hayal kırıklığı oldu. konu dağıldığı gibi, herhangi bir yere odaklanmıyor, daha da kötüsü ana hattını koruyamıyor. bakıyorsun bi o oluyor, bi bu oluyor. 2. yarının ortalarında "ulan bu filmin konusu ne şimdi" diye düşünmeye başladım, o derece. daha açıklayıcı olmak gerekirse;
--spoiler--
filmin içinde 3 tane film iskeleti var:
- aynı kıza aşık 2 şairin öyküsü
- verem hastalığıyla pençeleşen ve ölüme giden kaçınılmaz yolda birbirlerine ve şiire sarılarak hayatta savrulan 2 şairin öyküsü
- 2 genç şairin şiirlerini varlık dergisinde yayınlatıp büyük bir şair olma hayalleri
--spoiler--
şimdi elimizde 3 tane sağlam film fikri var. bu 3 fikir tek bir filmde toplanamaz mı? toplanır tabi. daha fazla da toplanır. hele hele başarıyla toplanırsa mükemmel olur. (bkz: sympathy for mr. vengeance)
ama ne yazık ki filmde 3 konuda pamuk helva gibi dağılıyor. film hiç birine yeterince odaklanmıyor. tam olarak neyi izlediğinizi, neyin üzülecek kadar ciddiye alınır olduğunu anlamıyorsunuz.
olayların gerçek hayatta o şekilde yaşanmış olması, senin film yaparken birebir herşeyi aynı alman gerektiği anlamına gelmez. film çekiyosun, belgesel diil. dolayısıyla öyküyü gelştirmek için bazen vurgu yapıcaksın, gerekirse olayların akışına müdahale ediceksin, sıralamasını bozucaksın ama adam gibi senaryo yazıcaksın.
hülasa; pek çok türk filmi gibi çok iyi bir film olabilecekken sadece iyi bir film olmuş kelebeğin rüyası. gördüğüme sevindim ama beklentim büyüktü. keyif alsam da neticeden pek memnun olmadığımı söyleyebilirim.
son olarak;
--spoiler--
sen çok güzelsin, sebepsiz de gülebilirsin.
--spoiler--
7/10
öncelikle şunu söyleyeyim emeği geçen herkes bir yana, gökhan tiryaki bir yana. müthiş iş çıkarmış. bu ülkeye bu anlamda sınıf atlatmaya çalışıyor herif. hakkını verirler umarım. hakan yarkın'a da helal olsun muazzam iş çıkarıp filmin çıtasını yükseltmiş.
filme gelince,
oyunculuklardan ilk önce bahsedeyim ki en kısa olan kısmı bitsin. herkesi beğendim. kıvanç tatlıtuğ'u da beğendim. herkesin neden itin götüne soktuğunu anlayamadığım belçim erdoğan'ı da çok beğendim. yönetmenin karısı olması işinin hakkını vermediği göstermez. bence gayet liseli de gösteriyor ayrıca. tiyatro grubundaki diğer kazuletlerin liseli gösterdiği yerde ilkokul çocuğu gibi görünüyor hatta. mert fırat'da iyiydi, yılmaz erdoğan'ı ve diğer ekibi de gayet beğendim. özellikle yılmaz erdoğan'ı behçet necatigil rolünde çok beğendim. karizmatik behçet baba'yı çok iyi taşımış bence. ama bizim ayarsız ve uçlarda dolaşan halkımızın bi tarafını yırttığı şekilde kimse öyle mükemmel bir oyunculuk göstermiyor. saysam iki şair elemanımıza pek çok şey sayarım ama gerek yok. iyi oynamışlar diyelim yeter.
filmin mükemmel bir öyküsü, ancak ne yazık ki kötü bir senaryosu var. ayrıca gerçek olaylardan esinlenilmemiş, direkt uyarlanmıştır. yani o adamlar o isimle aynı şeyleri bizzat yaşamıştır. çıkış noktasını gerçek bir olaydan alıp üzerine kurmaca yapılan öykülere denilir "esinlenilmiştir" diye.
film için en az 50 tane eksi sayarım. ama en başat olanları sıralayacağım sadece;
- en büyük sorun senaryo. yazamıyoruz arkadaş. ya-za-mı-yo-ruz. herkesin derdi, oyunculuk, kurgu, çekim kalitesi falan. millet olarak sinemadan komple bi sik anlamadığımız ve anlıyormuş gibi görünmek için de kıçımızı yırttığımız için asıl sorunun yazmak olduğunu teşhis edemiyoruz. hoş teşhis etsek de çaresi yok, çünkü bilen adam yok ki öğretsin. bütün yazın kültürümüz şiir ve romandan ibaret. metin, çatışma, dramatik yapı, tandans bize çooookk çok uzak kavramlar. kelebeğin rüyası'da çok zengin bir öykü barındırmasına rağmen oldukça kötü bir senaryoya sahip ve filmin en büyük eksisi. hikayede bir sürü kopukluk var, çok şeyin altı boş, bazı şeylerin bomboş, dramatik yapıda çok büyük sıkıntılar var, bu yüzden hikaye korkunç etkileyici olabilecekken ne yazık ki çok çok az etkiliyor. şu filmi kıçımla yazsam, millet içi çürümüş halde çıkardı sinemadan. hayır sömürü yapmaktan bahsetmiyorum. olayı olduğu gibi anlat-a-bilse zaten ağlamaktan helak olurduk heralde. hiç bir ek katkı yapmasına gerek yok. hikaye son derece yoğun ve güçlü zaten. ama kötü senaryoyla harcanmış.
- rejide sıkıntı var. pek çok sahne gereksiz uzun. bahsettiğim sahnelerin uzun olmasının seyirciyi sıkmaktan daha büyük bir handikapı var, o da etkiyi azaltması. en az 5-6 sahne hızlı kurgu yapılabilseydi hem etki 2 kat artar, hem de film akıcılık kazanırdı. etkileyici olabilecek onlarca sahne geçiştirilip, önemi az sahneler uzun tutulmuş. mesela;
--spoiler--
filmin başında iskeleye koşup derginin yeni sayısında kendi isimlerini görmelerini istemeleri üzerine başlı başına bir film çekerdim ben öyle söliim. filmde bunun gibi tonla sahne var.
--spoiler--
- filmde vurgu problemi var. görüntüde, rejide, oyunculukta her yerde vurgu problemi var.
- filmin odaklanma problemi var. harika bitmiş bir ilk yarıdan sonra 2. yarı adeta hayal kırıklığı oldu. konu dağıldığı gibi, herhangi bir yere odaklanmıyor, daha da kötüsü ana hattını koruyamıyor. bakıyorsun bi o oluyor, bi bu oluyor. 2. yarının ortalarında "ulan bu filmin konusu ne şimdi" diye düşünmeye başladım, o derece. daha açıklayıcı olmak gerekirse;
--spoiler--
filmin içinde 3 tane film iskeleti var:
- aynı kıza aşık 2 şairin öyküsü
- verem hastalığıyla pençeleşen ve ölüme giden kaçınılmaz yolda birbirlerine ve şiire sarılarak hayatta savrulan 2 şairin öyküsü
- 2 genç şairin şiirlerini varlık dergisinde yayınlatıp büyük bir şair olma hayalleri
--spoiler--
şimdi elimizde 3 tane sağlam film fikri var. bu 3 fikir tek bir filmde toplanamaz mı? toplanır tabi. daha fazla da toplanır. hele hele başarıyla toplanırsa mükemmel olur. (bkz: sympathy for mr. vengeance)
ama ne yazık ki filmde 3 konuda pamuk helva gibi dağılıyor. film hiç birine yeterince odaklanmıyor. tam olarak neyi izlediğinizi, neyin üzülecek kadar ciddiye alınır olduğunu anlamıyorsunuz.
olayların gerçek hayatta o şekilde yaşanmış olması, senin film yaparken birebir herşeyi aynı alman gerektiği anlamına gelmez. film çekiyosun, belgesel diil. dolayısıyla öyküyü gelştirmek için bazen vurgu yapıcaksın, gerekirse olayların akışına müdahale ediceksin, sıralamasını bozucaksın ama adam gibi senaryo yazıcaksın.
hülasa; pek çok türk filmi gibi çok iyi bir film olabilecekken sadece iyi bir film olmuş kelebeğin rüyası. gördüğüme sevindim ama beklentim büyüktü. keyif alsam da neticeden pek memnun olmadığımı söyleyebilirim.
son olarak;
--spoiler--
sen çok güzelsin, sebepsiz de gülebilirsin.
--spoiler--
7/10
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?