peter pan

bitip tükenmeyen işkencedir. içinden dualar edersin "bi sussun amk bi sussun artık yeter ki herşeyi yaparım" diye, yine susmaz. kısa cevaplar verirsin, başını başka taraflara çevirirsin, susarsın, hmm hmm la geçiştirirsin yine susmaz yine susmaz yine susmaz. susmaz ki susmaz arkadaş. yapacak bi işi yok ya, hayatta yiyecek başka bi boku kalmamış ya ölümüne konuşur amk. onun dedikleri senin umrundaymış, seni ilgilendiriyormuş zerre zikinde bile değildir. sen kurbansın ve görevini ifa edip dinlemelisin. öyle otobüste yer vermekle falan da kurtaramazsın paçayı..

haa bi de şey var ki hastasıyım: "hayat tecrübesi" o ne la? nası bi mantıktır bu? neyin tecrübesi amk? gençliğinde bi işe girişmişsindir başarısız olursun o senin için yanlış bişeydir, bi başkası aynı işte çok başarılı ve mutlu olmuştur onun için doğrudur. atıyorum herifin teki evliyken başkasına aşık olur, gider karısında ayrılıp o kadınla birleşir hayal bile edemeyeceği kadar mutlu olur, adam 80 ine gelince der ki "evladım sen sen ol, kalbinin sesini dinle, onun götürdüğü yere git". bi öbürü de aynı şeyi yapar ama birleştiği kadın ise yellozun teki çıkar ya da adamı terkeder falan, o adam da 80'ine gelince "evladım sen sen ol evinin karının kıymetini bil" der. bu tecrübe. tecrübe bu işte amk.. tecrübeniz zikim. herkesin başına aynı şey gelecek sanıyorlar mı desem ya da kendilerini kral mı sanıyorlar desem

evet ama işte bu tipler bana bir tecrübe verdi. daha doğrusu ders verdi. allah nasip eder de 80 yaşımı görürsem inşallah, ağzımı açıp da bişiler anlatırsam şerefsizim. hatta şerefsizin dik alasıyım. otururum kütüphanemde kitaplarımı okurum, gidip pianomu çalarım, film milim izlerim ya da akranım moruklarla sohbet falan ederim o kadar amk.

bana bir şey soran gençlere de verebileceğim en kısa şekilde cevabımı verir siktir olur giderim.

böyle böyle 80'den sonra karizma yaparmışım bi de.. tabi olm nerde bulucan az konuşan ya da konuşmayan ihtiyar millet hayran kalır tabi [ybkz]swh[/ybkz]

(bkz: işkence)

harika sesli ingliz müzisyen. faşist maşist napiim seviom arkadaş. adamla mitinge gitmiorum ya..

histerik sesi, britanya müziğini kendi akustik soundlarıyla harmanlayan besteleri ve buram buram acı kokan sözleriyle beni benden alan müzisyendir.

ve bu akşam cemil topuzlu açık hava tiyatrosuna gelecek. ve ne yazık ki ben gidemeyeceğim. çünkü biletim yok. çok pis içim acıyor. ama belli mi olur, daha konsere bir kaç saat var. belki biri çıkar, fazla biletim ya da davetiyem var der.. hayat bu be olur mu olur [ybkz]swh[/ybkz]

edit: mucize falan olmadı amk. zikim böle hayatı sözlük [ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz]

bazı erkeklerin sevişme ihtimali olmadığını düşündüklerinde kirli ya da yırtık donla gezebildikleri gerçeğini göstermiştir. dumurlardayım. pisliğe gel yareppi

kılıftır

2000 tarihli danimarka yapımı lone scherfig filmi. çok başarılı ve eşine az rastlanır türden sımsıcak bir dogma filmi. yönetmenine çeşitli festivallerden fipresci ve gümüş ayı da dahil olmak üzere 20'nin üzerinde ödül kazandırmış olan bu film kopenhag'ın bir banliyösünde yaşayan altı insanın öyküsünü konu ediyor. kalitesi bir yana, dogma filmlerinde neredeyse hç karşımıza çıkmayan sevgi ve sıcaklığa sahip olmasıyla ayrıca önem taşıyor. tabii yönetmenin de dünyaya gelmiş nadir "iyi kadın yönetmen" lerden olması da apayrı bir değer ve şaşırtıcı bir öğe. zaten lone scherfig sinema dünyasında ender rastlanan "sinemadan anlayan kadın yönetmenler" den biri..

altı dışlanmış insanın böyle kasvetli bir kasabada ne birleştirebilirdi ki, italyanca öğrenmek ve sevgiden başka...

7,5/10

kara film. hollywood'ın suç dünyasına ve karanlık bir dünyaya ait hikayesi ve kahramanları olan filmlere taktığı addır. 1940'ların başından 1950'lerin sonuna dek uzanır. bu tabir ilk olarak 1946 yılında amerikan sinema eleştirmeni nino frank tarafından kullanışmıştır.

film noir'lerde gangsterler, polisler, antidedektifler, entrikalar, kiralık katiller, pis kötü ve pis tatlı adamlar, güzel duygusal ve fettan kadınlar ve olmazsa olmaz femme fatale'ler fink atar. fantastik, müzikal ya da spekülatif öğeler film noir'in içinde bulunmaz. böle karanlık, insanların kolayca cinayet falan işlediği filmlerdir.

toris couleurs'ın özgürlük temalı değil, eşitlik temalı filmidir. özgürlük temalı film serinin ilk filmi olan bleu'dur. bu talihsiz yanlış bilgilendirmeyi düzeltip filme geçelim..

üçlemenin en az itibar gören, benim içinse en güzel filmi blanc. bilen bilir kieslowski'nin senaryosunu övmek ayıptır. o yüzden o işe hiç girmeyeceğim.

ama masumiyeti, saflığı ve gözü karalığıyla ve kanımca müthiş konusuyla beni benden almıştır. okuldayken içinden bir sahneyi arak yapıp derste oynamaya teşebbüs etsem de, kieslowski gibi yazmayı bırak adapte bile edemediğimi fark etmem uzun sürmemiştir.

ha bi de o teyze var ya[ybkz]swh[/ybkz], atıyor o şişeyi bu sefer[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz]

finali bi ayrı tabi. yıllar oldu, julie[ybkz]swh[/ybkz] gitmiyor gözümün önünden. onlar nasıl parmaklar yahu.. neyse

hasılı kelam;

10/10

coen kardeşlerin 1984'de çektikleri ilk filmleri. filmin yönetmeni bazı yerlerde joel coen görünse de, filmi beraber çekmişlerdir. neredeyse her zaman olduğu gibi. ve elbette yine birlikte yazmışlardır[ybkz]swh[/ybkz]

yine alıştığımız üzre, kötülük yapanların bir şekilde öldüğü, geriye yalnızca en masumların kaldığı, becerksizce cinayetlerin, olmamış femme fatale'lerin olduğu, yalnız omurgası pek rastlanmayan şekilde çok çok iyi örülmüş bir film noir örneği blood simple. tabi bununla birlikte bir ilk film olmanın eksiklikleri ve hamlıklarını da taşımıyor dersek çok iyimser yaklaşmış oluruz.

"to kill someone is very difficult... very painful... and it takes very very very long time" alfred hitchcock

8/10

1940 doğumlu türk şiirinin büyük üstadı. yalın ve duygusal şiirleriyle türk şiirine kendi imzasını olanca kuvvetiyle atmıştır. huhanrca bir katliamda yitirdiğimiz sivas şehitlerimizdendir. yangından ağır yaralı kurtulmuş ve uzun süren koma döneminden sonra aramızdan ayrılmıştır. 1998 yılında bütün şiirleri, yapı kredi yayınları tarafından, son kitabı olan bir acıya kiracı'da toplanmış ve basılmıştır. ama yine de basılan eserlerini sayalım;

Yerleşik yabancı (1978)
Kendinin avcısı (1979)
Küçük tragedyalar (1981)
ipek ve klabtan (1987)
Gerçeğin öte yakası (1990)
Dörtlükler ve desenler (1990)
Süveyda (1991)
Alaturka şiirler (1992)
şiirin ilk atlası (1992)
Hesap işi şiirler (1993)
Bir acıya kiracı (1998)


"sen gel bu oyunun kuralını değiştir
mutsuzluk ceza değil, ehven bir iştir"

1948 yapımı vittorio de sica filmi. bir başyapıt. italyan neorealizminin ilk tohumlarından. belki de sonradan daha iyisi yapılamamış bir örneği.

tonla film izledim hayatımda. tonla hem de.. ama böylesini izlemedim. darbe gibi kafama inmiş bir film. insanın içini kopartır ayırır ağzına sıçar afedersiniz.

bunu nasıl mı yapar? hiç bişey yapmaz. işte bu şekilde yapar. hayatın gerçeğini tek bir cümle dahi fazladan kurmadan koyar önünüze. ne demiştik zaten: neorealizm

"hep denedin, hep yenildin, olsun. yine dene. yine yenil. daha iyi yenil" beckett

10/10

bu haberi çok üzülerek veriyorum. ancak ne yazık ki bu akşamın haberi. yani taze. beşiktaş'a ve kampa çok yakın isimlerde rüzgar sağnak'ın verdiği bilgiye göre fernandes kıvırmaya başlamış ve gitmek istiyormuş. fener'in aklını çelmiş olabileceğini söylüyor.

onun da dediği gibi bu yönetimin tek kelimeyle sonu olur.

allah'ını kitabını seven adamın beşiktaş'ıma getirmesini istediğim futbolcu. 21 maç 12 gol. hem kanat hem forvet hem zenci hem ucuz.

daha nooollsun arkadaş. bu adamı da almayacaksanız ne işe yararsınız

queen'in 1986 yapımı russell mulchany filmi olan highlander için bestelediği harikulade şarkı. sözü ve müziği brian may'e ait. kanımca brian may'in too much love will kill you ile beraber queen'e kattığı en güzel şarkılardan.. ugo farell coverı da ayrıca güzel..

There's no time for us
There's no place for us
What is this thing that builds our dreams yet slips away
from us

Who wants to live forever
Who wants to live forever....?

There's no chance for us
It's all decided for us
This world has only one sweet moment set aside for us

Who wants to live forever
Who wants to live forever?

Who dares to love forever?
When love must die

But touch my tears with your lips
Touch my world with your fingertips
And we can have forever
And we can love forever
Forever is our today
Who wants to live forever
Who wants to live forever?
Forever is our today

Who waits forever anyway?

efenim yine dünyamızı amerikalılar kurtarıyo saolsun. heyecan var mı var çok şükür filmde. ama yine de film yine bok gibi efendim. ha ama eğlenirsiniz, yer yer duygulu anlar var ve ben affleck'e rağmen izlenebilir sanırım. bilmiyorum gerçi ben vebal altına girmeyeyim. ben affleck'in uyuzluğu yer yer üstün çıksa da genel olarak liv tyler'ın güzelliği karşısında buz dağı misali eriyore.. zira liv tyler stealing beauty'den sonraki en güzel haliyle arz-ı endam ediyorlar..

soundtrack'ının filmine 15000 bastığı filmlerden. zira soundtrack'ı için lv tyler'cığımın babası sağolsun (bkz: i don't want to miss anything)

uuuu şarkıyı hatırlayınca bile tüylerim kalkıyor beybi..

bugün kaybettiğimiz türk tiyatrosunun en büyük rejisör ve hocalarından biri. onlarca kaliteli oyuncu yetiştirmiş eski eskişehir anadolu üniversitesi devlet konservatuvarı tiyatro bölüm başkanı. kattıkları, şirinliği, oyunları, filmleri unutulmayacak. tiyatro ahlakı ve disiplini gelecekteki meslektaşları, filmlerdeki rolleri de halk tarafından unutulmayacak. allah rahmet eylesin. huzur içinde uyu ergin hocam, nam-ı diğer hüseyin şevki topuz

12 mart 1974 doğumlu olağanüstü sesli kontrtenor. ses tellerinin gelişememiş olması sesinin mükemmelliğinin temel sebebidir. kafa sesi kullandığı için sanat çevrelerinde pek rağbet görmemiş ve hatta bu yüzden zamanında konservatuvara alınmamıştır. 1999 yılında çıkardığı preces meae albümüyle tüm dünyayı sallamıştır desek abartmış olmayız. albüme adını veren preces meae şarkısı harikuladedir. ayrıca queen'in who wants to live forever adlı şarkısının süper bir yorumu da vardır bu albümde.

bu sene on numara kaliteli en az 3 futbolcuyu yedek kulübesine mahkum edecek görgüsüz takım. aç köpekler gibi ne buldularsa saldırdılar 6 forvet oldu amk. gözlerini toprak doyursun dicem de neyse..

ya o oyuncuları kaybetmemek için kadro istikrarını sürekli bozup başarı sağlayamayacaklar ya da 3-4 oyuncuya -ki en az yarısı milli futbolcu olur- feci şekilde yazık edicekler..

gerçi bi yerde de onlara müstahak. biri real'i, biri toulouse'u biri de avrupa'ya banko gitme şansını elinin tersiyle iten adamlar. türkiye'nin onlarca şehrinden görgüsüzce istanbul'a akın eden tipler gibiler. ne var bu gayse'de bu kadar anlamak zor amk. bişi var da ben mi göremiyorum alala

hürriyet'in haberine göre iki arkadaşıyla avrupa'daki kampı basmıştır ahahaha

eğer doğruysa helal olsun. feda de ve efsane ol çingenem!

edit: amele hürriyet kamp derken istanbul'u kastetmiş. beyin fukaraları kampın avusturya'da olduğunu bi an için unutmuş sanırım. bu kadar amelelik yapmazlar heralde diye güvenip habere tam bakmadan entry girmişim. keşke gerçek olsaydı ya neyse...

2003 yapımı sofia coppola filmi. en iyi senaryo dalında oscar kazanmıştır. elimde olsa en iyi senaryo dalında 85 tane daha oscar verir üstün de ne bulsam verirdim. kadın yönetmenlere dair sönmüş olan umudumu filizlendirmiş film.

hakkında hiç bir şey yazmayacağım. sadece şunu söyleyeceğim: "modern zaman başyapıtı"

bazı filmlere ne yazsanız az gelir..

10/10