güzel bir birhan keskin şiiri.
Sevgilim, sen bunu aldığında
-ki mektup denemez buna-
umarım bağışlarsın beni:
yazamadığım mektuplarda biriktirdim kederimi.
Sevgilim istanbulda yaz bitiyor,
bu güze gecelerinde ben, sardunyaların arasında
senin getirdiğin mumları yakıyorum.
Bir fotoğrafa bakıp "deniz" diyorum:
Ne kadar dingin, nasıl sonsuz, olduğu yerde.
Sevgilim beni bağışla,
sana mektup yazamıyorum.
Yüzümün bir yarısı acı çekiyor,
mavi
bir fotoğrafta, kızıl bir ufuk
biriktiriyor kış için
öteki yarısı
coşkuyla ilgili değil elbet hayatım.
Sevgilim seni bilmemenin kederli gölgesi altındayım.
Deniz "öylece" duruyor, orada, yazda.
Hayat öylesine caydırıcı ki, korkuyorum
Sevgilim...bu dünyayı ben uydurdum
desem, sonrasını diyemiyorum.
Sevgilim, günün belli saatlerinde seni unutmayı deniyorum.
Sen bunu aldığında
-ki mektup denemez buna-
umarım bağışlarsın kederimi, haylazlığımı,
umutsuzluğumu, dalgınlığımı; yani
benden geçtiğinde anlamı sarsılan ne varsa...
Umarım her şey olacağına varıyor der,
ve kabullenirsin
kum nasıl çizmişse incecik bir camı.
bir birhan keskin şiiri.
Yakınında değilim öfkenin
ve uzağında da değilim rastlantının
kısa ânındayım
ve sonsuzluğun da ardında
ah! öfke için geç vakitteyim
çölden çıkmak gerek bunun için,
atları denize sürmek...
Oysa kimseden çıkartmadım öfkemi
saçlarımı uzatmak için kimseye
söz vermedim
kimseye yakın değilim inan
susmaktayım, uzağında değilim unutmanın
ah! öfke için geç vakitteyim
durup dururken bir yerde
karşıma çıkan rastlantıdayım
hafızasındayım eski bahçenin
sarhoş asmaların biriktirdiği
boğazımı yakan acı bir imgedeyim
güneşi anımsamada,
ve orada durmakta
ama orada kaybolmaktayım
ah!öfke için geç,
çok geç öfke için
durgun gölü bulandırmak gerek...
Gölde unuttuklarımızı rahatsız etmek!
oysa gölün hafızası var
ve o anımsar içinde unutulanı
ve çürüyüp kendine dahil olanı
ah! öfke için geç
çok geç artık sahrada unutulan gökyüzü için.
Ben seni çoğalttım
ben seni çoğalttım
sırlarım azaldı böylece
Yakınında değilim öfkenin
ve uzağında da değilim rastlantının
kısa ânındayım
ve sonsuzluğun da ardında
ah! öfke için geç vakitteyim
çölden çıkmak gerek bunun için,
atları denize sürmek...
Oysa kimseden çıkartmadım öfkemi
saçlarımı uzatmak için kimseye
söz vermedim
kimseye yakın değilim inan
susmaktayım, uzağında değilim unutmanın
ah! öfke için geç vakitteyim
durup dururken bir yerde
karşıma çıkan rastlantıdayım
hafızasındayım eski bahçenin
sarhoş asmaların biriktirdiği
boğazımı yakan acı bir imgedeyim
güneşi anımsamada,
ve orada durmakta
ama orada kaybolmaktayım
ah!öfke için geç,
çok geç öfke için
durgun gölü bulandırmak gerek...
Gölde unuttuklarımızı rahatsız etmek!
oysa gölün hafızası var
ve o anımsar içinde unutulanı
ve çürüyüp kendine dahil olanı
ah! öfke için geç
çok geç artık sahrada unutulan gökyüzü için.
Ben seni çoğalttım
ben seni çoğalttım
sırlarım azaldı böylece
çok güzel bir birhan keskin şiiri.
1
Kendine kucak arayan gövde
kendini yok eden gövde
yitirdin kendini işte
artık ne yurt sana
ne varolabiliyorsun başka evde
Bu mum medeniyetinde
bu metal öznede
bu cam sözde
ne yurt sana dil
ne şölen yeterince
2
Ben büyüdüm
akasyalar öldü
üzgünüm
dışınız çok kalabalıktı
beni içinizdeki zindana attınızdı
olur ya bir gün
suyu hatırlar şelale
şeytan utanmayı ögrenir ve
yüzleşir yüzünüz mevsimelerle
sırf bu yüzden büyüdümdü
akasyalar öldü...
3
Karanlık suyun dibini göze aldım
sonsuzluğu göze aldım o yatakta
sen gittin ben balkonlara kaldım
metalin damara dayandığı nokta
şimdi söylüyorum dilimdeki küfrü
büyülü sözü kalbimdeki:
tekrar karşılaşsak
ölür müsün?
4
kışı neden bu kadar çok sevdiğini
ve neden her şeyin bir sonla noktalandığını
sorma,
ben de bilmiyorum.
anı olacak bir şeyim yok
her şeyin dünündeyim...
5
içime işleyen acıyı size değil
bir suya bırakmayı ögrendim
dal olmaktan vazgeçeli çok oldu
bu yüzden ne bir ağacım var
bana beden
ne de çiçek açacak benden...
1
Kendine kucak arayan gövde
kendini yok eden gövde
yitirdin kendini işte
artık ne yurt sana
ne varolabiliyorsun başka evde
Bu mum medeniyetinde
bu metal öznede
bu cam sözde
ne yurt sana dil
ne şölen yeterince
2
Ben büyüdüm
akasyalar öldü
üzgünüm
dışınız çok kalabalıktı
beni içinizdeki zindana attınızdı
olur ya bir gün
suyu hatırlar şelale
şeytan utanmayı ögrenir ve
yüzleşir yüzünüz mevsimelerle
sırf bu yüzden büyüdümdü
akasyalar öldü...
3
Karanlık suyun dibini göze aldım
sonsuzluğu göze aldım o yatakta
sen gittin ben balkonlara kaldım
metalin damara dayandığı nokta
şimdi söylüyorum dilimdeki küfrü
büyülü sözü kalbimdeki:
tekrar karşılaşsak
ölür müsün?
4
kışı neden bu kadar çok sevdiğini
ve neden her şeyin bir sonla noktalandığını
sorma,
ben de bilmiyorum.
anı olacak bir şeyim yok
her şeyin dünündeyim...
5
içime işleyen acıyı size değil
bir suya bırakmayı ögrendim
dal olmaktan vazgeçeli çok oldu
bu yüzden ne bir ağacım var
bana beden
ne de çiçek açacak benden...
20 lak tablet'te yer alan bir birhan keskin şiiri.
sevgili limon
içimiz "akdeniz" filmindeki gibi olmadı,
ben ayrılık şarkıları dinleyerek uyumaya alıştım.
öyle çok yağdı ki yağmur, zeytin ağaçları öldü.
ah limon, korkuyu icat ettim, çok üşüyorum.
minik mavi bir çiçek için kafamı kırmıştım. şimdi,
kışın bu kasvetli günlerinde üzerine yaz düşmüş
haylaz bir cümle bile yok. ne tuhaf! ne tuhaf!
ben incecik bir yazıydım, sana döküldüm,
sana yazıldım. katlandığında kendine sen,
ben içinde kaldım,
bir papatya kurusu gibi dilsizim işte
bir papatya kurusu gibi dilsizim işte.
sevgili limon
içimiz "akdeniz" filmindeki gibi olmadı,
ben ayrılık şarkıları dinleyerek uyumaya alıştım.
öyle çok yağdı ki yağmur, zeytin ağaçları öldü.
ah limon, korkuyu icat ettim, çok üşüyorum.
minik mavi bir çiçek için kafamı kırmıştım. şimdi,
kışın bu kasvetli günlerinde üzerine yaz düşmüş
haylaz bir cümle bile yok. ne tuhaf! ne tuhaf!
ben incecik bir yazıydım, sana döküldüm,
sana yazıldım. katlandığında kendine sen,
ben içinde kaldım,
bir papatya kurusu gibi dilsizim işte
bir papatya kurusu gibi dilsizim işte.
soğuk kazı'da yer alan bir birhan keskin şiiri.
ben istanbula çok benzerim sevgilim
yarı trak yarı buralı.
azıcık gidersin haliçte bir çekirdek aileyim
o siyah suya bakakalmış, su yağlı mı yağlı.
adamda bej kundura, kadın çarşafa dolanmış,
yüzlerinde kırağı
kızların birini açık havada doğurmuşlar,
öbürü kapalı.
bende sevgilim yan yana ışır
ılık kasabalar köyler
ben istanbula çok benzerim sevgilim,
bir yanım haliçte bir karabatak
bir yanım samandırada saplı samanlı.
ben istanbula çok benzerim sevgilim
onca iştiha içinde onca keder.
çın çın bin ses imkanıyken
sesin göbeğinden çatlayıp orada kaldığı yer.
sorunun sorulduğu yerim ben,
cevabın alındığı yer!
bir yanım erguvan bir yanım gül ve laleler
bir yanda serseri otlar, başıboş, plastik çiçekler
kök dal dolanmış duvarda birbirine koyu keder.
gezmediğin yerlerim vardır mutlaka
beklerim, yeraltı mağraları
bir ayağım geçmişte kalmış alamam
öbürü koduğun bahtımmış, eline ayarlı.
sevgilim kış düşmüş dünyaya içimden
eve nasıl varayım!
bir kovuk bir obruk oldum,
üstüm başım kar, yollar kapalı
ben istanbula çok benzerim sevgilim
yarı trak yarı buralı.
azıcık gidersin haliçte bir çekirdek aileyim
o siyah suya bakakalmış, su yağlı mı yağlı.
adamda bej kundura, kadın çarşafa dolanmış,
yüzlerinde kırağı
kızların birini açık havada doğurmuşlar,
öbürü kapalı.
bende sevgilim yan yana ışır
ılık kasabalar köyler
ben istanbula çok benzerim sevgilim,
bir yanım haliçte bir karabatak
bir yanım samandırada saplı samanlı.
ben istanbula çok benzerim sevgilim
onca iştiha içinde onca keder.
çın çın bin ses imkanıyken
sesin göbeğinden çatlayıp orada kaldığı yer.
sorunun sorulduğu yerim ben,
cevabın alındığı yer!
bir yanım erguvan bir yanım gül ve laleler
bir yanda serseri otlar, başıboş, plastik çiçekler
kök dal dolanmış duvarda birbirine koyu keder.
gezmediğin yerlerim vardır mutlaka
beklerim, yeraltı mağraları
bir ayağım geçmişte kalmış alamam
öbürü koduğun bahtımmış, eline ayarlı.
sevgilim kış düşmüş dünyaya içimden
eve nasıl varayım!
bir kovuk bir obruk oldum,
üstüm başım kar, yollar kapalı
bakarsın üzgün dönerim'de yer alan harikulade bir birhan keskin şaheseri.
1
seni bir boşluğa attım
gövdemi başka gövdeler bilmeyecek artık
boşluk sesi ol..
hoşluk sesi ol..
sonra dönüp üz beni.
yüzüm yüzünü terk edeli kıştı.
yeni yeni kıştı. kollarım kendi
bacaklarımı sarmıştı. fotoğrafta görünmeyen
ışıklar vardı. sandalyenin ucuna oturmuştum.
gözlerim bacaklarıma dolanan kollarıma,
sonra bacaklarıma, sonra daha uzağa, salondan
da uzağa,
o yok yere bakıyordun.
seni boşluğa attım
gitmek üzereydim kalktım
boşluk sesi ol..
hoşluk sesi ol..
gözlerimdeki ay ışığı
gözlerinin körlüğü içindi.
2
hadi benim umarsızım
ben ölmek üzereyim
yorgunluğum da öyle
sabrımın son parçasını da yedim
az önce.
hadi benim suskunum
geçtiğim yılları yaktım ardımda
çocukluğumdan gelirken düştüğüm
o keskin virajdan
sürüklendiğim bu vakte dek
sıkıca tuttuğum
kırık dökük inançlarım bile
ölmek üzere.
hadi benim kırgınım
kışın bana yaptıklarından,
yazın beni öldüren yıldızlarından sonra
yitirdiğim mevsimler değil,
vaktim yok,
baktığım yerleri yaktım
içime ağladığım suları da içtim
az önce.
3
seni şimdi bir yabancı gibi karşıma alıp
sanki senden bahsetmiyormuşum gibi yapıp
sanki benden bahsetmiyormuşum gibi
hatta bir aşktan bahsetmiyormuşum gibi
fırtınayı ve huzuru anlatacağım sana
yılları ve yolları, limanları ve fırtınayı
ve aşkın belki hiç adı geçmeyen kuzeyini
aşkın bu kuzeyden nasıl düşürüldüğünü,
artık sonsuza dek yitirdiğimizi
büyünün bitişini,
hiç gerekmeyen yıllarda huzur,
çok gereken yıllarda da fırtına
nasıl yaşanır onu anlatacağım.
seni bir yabancı gibi karşıma alıp
bunun dayanıklı bir şey olmadığını
sürekli kılınmadığını, çünkü aşkın
yapılan bir şey olmadığını,
başlangıçta bir melek konduğunu
sonunda bir kelebek öldüğünü,
yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın
bir korkular ve alışkanlıklar bütünü
olduğunu,
bütün bunları sana
nasıl anlatacağım?
4
kalbim
ölü mevsimler gibisin
bir şeyin görünmeyen iyi yanları gibi
ama bitti mevsim,
bir başka yolcu yok sana
fark etmez gibisin.
kalbim
demir masanın küfü,örtünün yırtığı
camın kırığı, patlayan freni hayatımın
kalbim, anla, bitti mevsim
bir başka yolcu yok sana.
1
seni bir boşluğa attım
gövdemi başka gövdeler bilmeyecek artık
boşluk sesi ol..
hoşluk sesi ol..
sonra dönüp üz beni.
yüzüm yüzünü terk edeli kıştı.
yeni yeni kıştı. kollarım kendi
bacaklarımı sarmıştı. fotoğrafta görünmeyen
ışıklar vardı. sandalyenin ucuna oturmuştum.
gözlerim bacaklarıma dolanan kollarıma,
sonra bacaklarıma, sonra daha uzağa, salondan
da uzağa,
o yok yere bakıyordun.
seni boşluğa attım
gitmek üzereydim kalktım
boşluk sesi ol..
hoşluk sesi ol..
gözlerimdeki ay ışığı
gözlerinin körlüğü içindi.
2
hadi benim umarsızım
ben ölmek üzereyim
yorgunluğum da öyle
sabrımın son parçasını da yedim
az önce.
hadi benim suskunum
geçtiğim yılları yaktım ardımda
çocukluğumdan gelirken düştüğüm
o keskin virajdan
sürüklendiğim bu vakte dek
sıkıca tuttuğum
kırık dökük inançlarım bile
ölmek üzere.
hadi benim kırgınım
kışın bana yaptıklarından,
yazın beni öldüren yıldızlarından sonra
yitirdiğim mevsimler değil,
vaktim yok,
baktığım yerleri yaktım
içime ağladığım suları da içtim
az önce.
3
seni şimdi bir yabancı gibi karşıma alıp
sanki senden bahsetmiyormuşum gibi yapıp
sanki benden bahsetmiyormuşum gibi
hatta bir aşktan bahsetmiyormuşum gibi
fırtınayı ve huzuru anlatacağım sana
yılları ve yolları, limanları ve fırtınayı
ve aşkın belki hiç adı geçmeyen kuzeyini
aşkın bu kuzeyden nasıl düşürüldüğünü,
artık sonsuza dek yitirdiğimizi
büyünün bitişini,
hiç gerekmeyen yıllarda huzur,
çok gereken yıllarda da fırtına
nasıl yaşanır onu anlatacağım.
seni bir yabancı gibi karşıma alıp
bunun dayanıklı bir şey olmadığını
sürekli kılınmadığını, çünkü aşkın
yapılan bir şey olmadığını,
başlangıçta bir melek konduğunu
sonunda bir kelebek öldüğünü,
yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın
bir korkular ve alışkanlıklar bütünü
olduğunu,
bütün bunları sana
nasıl anlatacağım?
4
kalbim
ölü mevsimler gibisin
bir şeyin görünmeyen iyi yanları gibi
ama bitti mevsim,
bir başka yolcu yok sana
fark etmez gibisin.
kalbim
demir masanın küfü,örtünün yırtığı
camın kırığı, patlayan freni hayatımın
kalbim, anla, bitti mevsim
bir başka yolcu yok sana.
soğuk kazı'da yer alan bir birhan keskin şiiri.
kolaymış, çok kolaymış dedin.
oysa suda, suyun en başında
üstünden atladığın, geçtiğin
beyaz büyük bir hayvan yatıyordu.
şimdi bunu söylemeye değecek bir şey
yok. oysa,
suyun üstünü kaplayan şeyler vardı.
suyun üstünü kaplayan şeyleri aralayıp
sudan alman gereken şeyi aldın.
kolaymış. çok kolaymış dedin.
[güller açtıkça kesilmeli diyor annem
oysa,
tabiatın kanunlarına hiç alışamadım ben.
ve rüyamda çok gerekmedikçe bir şey görmem.]
bir sebebi vardır, mutlaka vardır,
hayyyıır diye uyanmamın bir rüyadan
bu ne ki, elin olsun ıslanmıyor senin, bunca zaman
neyi bekliyor, sudaki o büyük beyaz hayvan.
kolaymış, çok kolaymış dedin.
kolaymış, çok kolaymış dedin.
oysa suda, suyun en başında
üstünden atladığın, geçtiğin
beyaz büyük bir hayvan yatıyordu.
şimdi bunu söylemeye değecek bir şey
yok. oysa,
suyun üstünü kaplayan şeyler vardı.
suyun üstünü kaplayan şeyleri aralayıp
sudan alman gereken şeyi aldın.
kolaymış. çok kolaymış dedin.
[güller açtıkça kesilmeli diyor annem
oysa,
tabiatın kanunlarına hiç alışamadım ben.
ve rüyamda çok gerekmedikçe bir şey görmem.]
bir sebebi vardır, mutlaka vardır,
hayyyıır diye uyanmamın bir rüyadan
bu ne ki, elin olsun ıslanmıyor senin, bunca zaman
neyi bekliyor, sudaki o büyük beyaz hayvan.
kolaymış, çok kolaymış dedin.
çok güzel bir birhan keskin şiiri.
Ey yâr; boynumun borcu
Strateji ve taktikler burcu.
Anlat tabii
Tek kişi çok kişidir.
çöz gövdemin beyaz kimyasını,
Aklımın hizasını
Kanat içimdeki uzayı, akşamın bahçelerini
Söze söyle, yazıya dök beni.
Bir kucakla
Bir imkansızlıkla
Nasıl bilirsen onunla ilişkilendir,
Bir anlatana bir anlatılan gerekir.
Ey yâr; boynumun borcu
Strateji ve taktikler burcu.
Anlat tabii
Tek kişi çok kişidir.
çöz gövdemin beyaz kimyasını,
Aklımın hizasını
Kanat içimdeki uzayı, akşamın bahçelerini
Söze söyle, yazıya dök beni.
Bir kucakla
Bir imkansızlıkla
Nasıl bilirsen onunla ilişkilendir,
Bir anlatana bir anlatılan gerekir.
bir birhan keskin şiiri.
bir birhan keskin şiiri.
Ey ölümden ve hayattan olma çocuk
Suna'yı ve denizi bildin
şimdi bir başka soru bul kendine
bir yakamoz neden durup durup bir dubayı kovalar
gibi örneğin,
ölümden ve hayattan çok bahsettik
suskun, ağızsız, sözsüz
ilahi bir koronun gülümsemesini istiyorum ben
yerli yersiz
hem neden küçük bir gülümseme için
büyük espriler gerekli bize
ve neden cinnet beşinci kattayken yakalar insanı
ve bu mermer insanlar nasıl olur da
romatizmadan bahsederler?
Ey ölümden ve hayattan olma çocuk
hüt hüt kuşunu ve gözyaşını bildin
peki, niçin bir new york bulur kendine
tatar çağrışımlı ve balkonlu kızlar
saçlarını taşırken çınaraltının serin sabahlarına
ve bir şairin yüzüne niçin kurtlar iner her akşam
durup duruken bir koridor ıssızlığına...
Ey ölümden ve hayattan olma çocuk
Suna'yı ve denizi bildin
şimdi bir başka soru bul kendine
bir yakamoz neden durup durup bir dubayı kovalar
gibi örneğin,
ölümden ve hayattan çok bahsettik
suskun, ağızsız, sözsüz
ilahi bir koronun gülümsemesini istiyorum ben
yerli yersiz
hem neden küçük bir gülümseme için
büyük espriler gerekli bize
ve neden cinnet beşinci kattayken yakalar insanı
ve bu mermer insanlar nasıl olur da
romatizmadan bahsederler?
Ey ölümden ve hayattan olma çocuk
hüt hüt kuşunu ve gözyaşını bildin
peki, niçin bir new york bulur kendine
tatar çağrışımlı ve balkonlu kızlar
saçlarını taşırken çınaraltının serin sabahlarına
ve bir şairin yüzüne niçin kurtlar iner her akşam
durup duruken bir koridor ıssızlığına...
söyleyecek söz bulamayacağım derecede mükemmel bir birhan keskin şiiri.
Ben senin sınırlı gövden ile
beni sonsuz sarmanı diledim.
Uykum seninle kışın kolları arasında
devrilerek dönerek tamamlansın,
içimde kuzeyin kuşları sussun istedim.
Kışı ve kışın kalbimde ağırlaşan meyvesini,
çiy düşmüş, soğumuş, donmuş bir dili
hatırlamak için
beni büyüleyen o kimyanın boşluğunda
durup yalvardım:
Beni bu siyah boşluğun içine bırakma,
derin bir zaman istedim senden, ama
bana onu verme! Ne kışa ne yaza uygun
kalbim, çatlat aramızdaki donmuş dili,
yokluğunun sebebini anlatamadım kendime,
yokluğun ne vakittir karlı bir tepe gibi
içimde.
Ayağa kalk, yaklaş, dilini döndür ağzında
de ki:
Ben onunla denizin dövdüğü dilsizzz
taşlar üstünde sustuydum.
Ben senin sınırlı gövden ile
beni sonsuz sarmanı diledim.
Uykum seninle kışın kolları arasında
devrilerek dönerek tamamlansın,
içimde kuzeyin kuşları sussun istedim.
Kışı ve kışın kalbimde ağırlaşan meyvesini,
çiy düşmüş, soğumuş, donmuş bir dili
hatırlamak için
beni büyüleyen o kimyanın boşluğunda
durup yalvardım:
Beni bu siyah boşluğun içine bırakma,
derin bir zaman istedim senden, ama
bana onu verme! Ne kışa ne yaza uygun
kalbim, çatlat aramızdaki donmuş dili,
yokluğunun sebebini anlatamadım kendime,
yokluğun ne vakittir karlı bir tepe gibi
içimde.
Ayağa kalk, yaklaş, dilini döndür ağzında
de ki:
Ben onunla denizin dövdüğü dilsizzz
taşlar üstünde sustuydum.
kitapla aynı adı taşıyan birhan keskin şiiri.
I
Betonun hüznünden doğdum
suyun isyanından
güneşin kırılganlığına dokunup
geliyorum.
Sana söz yakışır, ağzını hazırla.
Kırık bir şehir hikâyesinden doğdum,
kırk meseleden
bardaklar ve demli çaylara dokunup
geliyorum.
Sana söz yakışır, elma de.
Aslı ve Astarı olmayan bir hikâyeden doğdum,
karşılar ve balkonlardan
korna seslerine karışıp
geliyorum.
Sana söz yakışır, ağzını hazırla.
O eski hikâye bitti,
şaşkınlığımdan doğdum
denize düştüm
kuruyup geliyorum.
II
Aslında
hazin bir öyküdür bu
anlatmaya yakışmaz sesiniz
yanımdaki bütün sandalyeler boş,
alabilirsiniz.
Oturunuz.
bolerokuşlarlaleliihvan
birden, gaseyan gaseyan gaseyan.
sonra sarışın kadınlar esmer olup
balkonlara çıktılar
ben terk ettim beyaz çerçeveli bir fotoğrafı
ve dönmedim bir daha.
Resmim,
zayıf yüzlü, gülümsemeye yakın neredeyse
hastane penceresine dayalı
ahşap ve toz kokan bir gecede çekilmişti.
Gaseyan
yıllar sonra kente çıktım
örümcek ağlarının, paslanmış kapıların ardından
kente çıktım,
yıllardır sallanan bir sandalyenin ardından
tozlar içinden,
uzaklara ve karalara yazıldığım mektuplardan
beyaz çerçeveli bir fotoğraftan,
gaseyan.
Burkuldum ve ağladım
kırmızı bir danstı her şey, oynadım.
tenim ve ellerim yoktu
kimse görmedi.
Kimse görmedi, saçlarım uzamadı yıllardır.
I
Betonun hüznünden doğdum
suyun isyanından
güneşin kırılganlığına dokunup
geliyorum.
Sana söz yakışır, ağzını hazırla.
Kırık bir şehir hikâyesinden doğdum,
kırk meseleden
bardaklar ve demli çaylara dokunup
geliyorum.
Sana söz yakışır, elma de.
Aslı ve Astarı olmayan bir hikâyeden doğdum,
karşılar ve balkonlardan
korna seslerine karışıp
geliyorum.
Sana söz yakışır, ağzını hazırla.
O eski hikâye bitti,
şaşkınlığımdan doğdum
denize düştüm
kuruyup geliyorum.
II
Aslında
hazin bir öyküdür bu
anlatmaya yakışmaz sesiniz
yanımdaki bütün sandalyeler boş,
alabilirsiniz.
Oturunuz.
bolerokuşlarlaleliihvan
birden, gaseyan gaseyan gaseyan.
sonra sarışın kadınlar esmer olup
balkonlara çıktılar
ben terk ettim beyaz çerçeveli bir fotoğrafı
ve dönmedim bir daha.
Resmim,
zayıf yüzlü, gülümsemeye yakın neredeyse
hastane penceresine dayalı
ahşap ve toz kokan bir gecede çekilmişti.
Gaseyan
yıllar sonra kente çıktım
örümcek ağlarının, paslanmış kapıların ardından
kente çıktım,
yıllardır sallanan bir sandalyenin ardından
tozlar içinden,
uzaklara ve karalara yazıldığım mektuplardan
beyaz çerçeveli bir fotoğraftan,
gaseyan.
Burkuldum ve ağladım
kırmızı bir danstı her şey, oynadım.
tenim ve ellerim yoktu
kimse görmedi.
Kimse görmedi, saçlarım uzamadı yıllardır.
harikulade bir birhan keskin şiiri.
Bırak sökük kalsın rüzgâr, bu zırdeli düşün içinde
gerçeğin ne anlamı var.
Biz bu zırdeli düşün içinde kavrulmuş kurumuş iki fıstık gibi
Yatalım uyuyalım uyanalım kalkalım
Değil mi ki, bir yere kilitlenmiş
Bir küçük iyiliktir aşk,
Değil mi ki, billurdan bir yalan dünya
Bırak ersin o tamama
Gel bak tepeden bir nehir manzarası
göstereceğim sana.
Bırak sökük kalsın rüzgâr, bu zırdeli düşün içinde
gerçeğin ne anlamı var.
Biz bu zırdeli düşün içinde kavrulmuş kurumuş iki fıstık gibi
Yatalım uyuyalım uyanalım kalkalım
Değil mi ki, bir yere kilitlenmiş
Bir küçük iyiliktir aşk,
Değil mi ki, billurdan bir yalan dünya
Bırak ersin o tamama
Gel bak tepeden bir nehir manzarası
göstereceğim sana.
soğuk kazı'da yer alan çok güzel bir birhan keskin şiiri.
Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;
çalıda sarı bir çiğdemim ben
Ve senin çok eski cümlen.
Sen otursan, gitmemiş ki! olsan
Ben sana bir eski Endülüs avlusu
istersen serin bir Portofino getirsem
Ya da Yedigöllerin yedisini birden.
Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;
Her şey çok eksik ve neredeyse yok gibiyken
Buldum buluşturdum kendime geldim
Tek eksik sensin! incecik, çilli bir dille
sen de gelsen.
Ben sana kırmızı kiremitli bir çatı
Begonviller ve bir mavi kapı
Ve illa amansız bir avlu getirsem.
Dünya soğur, akşam serinlerken,
Benim sensiz sevinecek bir şeyim yok.
Kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim,
Ve işte en geniş cümlem:
içimi açtım sana.
içini açmak için.
Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;
çalıda sarı bir çiğdemim ben
Ve senin çok eski cümlen.
Sen otursan, gitmemiş ki! olsan
Ben sana bir eski Endülüs avlusu
istersen serin bir Portofino getirsem
Ya da Yedigöllerin yedisini birden.
Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;
Her şey çok eksik ve neredeyse yok gibiyken
Buldum buluşturdum kendime geldim
Tek eksik sensin! incecik, çilli bir dille
sen de gelsen.
Ben sana kırmızı kiremitli bir çatı
Begonviller ve bir mavi kapı
Ve illa amansız bir avlu getirsem.
Dünya soğur, akşam serinlerken,
Benim sensiz sevinecek bir şeyim yok.
Kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim,
Ve işte en geniş cümlem:
içimi açtım sana.
içini açmak için.
bir birhan keskin şiiri.
çimen mülkünde yerliler yerli yerindeler
Benimse herrrr şeyim kayıyor, kaydı beyler
Bu yüzden göz göze geldiğimiz yalandır, yalan beyler!
Sokağın kiri sokağın taşından kayıyor, kaygan beyler!
Ben sizinle hiç göz göze gelmedim.
Gözlerim kayıyor, baksan göreceksin, kayıyor her yer.
El yamanmış bey yamanmış, tamam beyler!
Haramdır bize rahat yer zaten, zaten rahat yer beyler!
Mecburen sustalı bıçak benim bu hayatım
Sizin hayatınıza arkadan dayanan, arkadan dayanan beyler!
çimen mülkünde yerliler yerli yerindeler
Benimse herrrr şeyim kayıyor, kaydı beyler
Bu yüzden göz göze geldiğimiz yalandır, yalan beyler!
Sokağın kiri sokağın taşından kayıyor, kaygan beyler!
Ben sizinle hiç göz göze gelmedim.
Gözlerim kayıyor, baksan göreceksin, kayıyor her yer.
El yamanmış bey yamanmış, tamam beyler!
Haramdır bize rahat yer zaten, zaten rahat yer beyler!
Mecburen sustalı bıçak benim bu hayatım
Sizin hayatınıza arkadan dayanan, arkadan dayanan beyler!
bir birhan keskin şiiri.
ama siz yükseleceksiniz hep bembeyaz
onlar aşağıda siyah kalacak!
sizin başınız bulutlarda dursun onlar balçıkta bacak.
siz tatlı rüyalarınızı görün, onlar terleyip sıçrayacak.
kavunun kabuğuna bıçağı indirin siz, onlar kaçışacak.
genişleyin siz merkezde onlar kenarda daralacak!
onlar seyrek bir fotoğrafta uzağa bakanlar.
onlar bir ömür taşlara su tutanlar.
onlar bir hatırada donmuş duranlar.
onlar bu dünyada yanmış da külde uyuyanlar.
siz nasıl da menekşe gözlüsünüz onlarsa hep aç gözlü!
ah siz ölümsüzsünüz dünya üstünde, onlar ölümlü.
ve siz nasıl da güzel kokuyorsunuz, insanın hası
onlar kenarda kirliler, onlar atık, onlar sası.
ah siz, nasıl da ''siz''siniz buram buram, onlar avam.
bu cahilin, yoksulun, barbarın ışık neyine, onlar ziyan!
siz ''it was very amazing'' derken ''and fun''
onlar özür dileyenlerdi ağacın ruhundan.
balkonunuz çok yüksek sizin baş döndürüyor.
dünya pek alçak bir yer olacak yakında öyle görünüyor.
ama siz yükseleceksiniz hep bembeyaz
onlar aşağıda siyah kalacak!
sizin başınız bulutlarda dursun onlar balçıkta bacak.
siz tatlı rüyalarınızı görün, onlar terleyip sıçrayacak.
kavunun kabuğuna bıçağı indirin siz, onlar kaçışacak.
genişleyin siz merkezde onlar kenarda daralacak!
onlar seyrek bir fotoğrafta uzağa bakanlar.
onlar bir ömür taşlara su tutanlar.
onlar bir hatırada donmuş duranlar.
onlar bu dünyada yanmış da külde uyuyanlar.
siz nasıl da menekşe gözlüsünüz onlarsa hep aç gözlü!
ah siz ölümsüzsünüz dünya üstünde, onlar ölümlü.
ve siz nasıl da güzel kokuyorsunuz, insanın hası
onlar kenarda kirliler, onlar atık, onlar sası.
ah siz, nasıl da ''siz''siniz buram buram, onlar avam.
bu cahilin, yoksulun, barbarın ışık neyine, onlar ziyan!
siz ''it was very amazing'' derken ''and fun''
onlar özür dileyenlerdi ağacın ruhundan.
balkonunuz çok yüksek sizin baş döndürüyor.
dünya pek alçak bir yer olacak yakında öyle görünüyor.
bir birhan keskin şiiri.
bütün günüme bütün güneş düşse ne olur,
ne yazar üstümden bulut bütün yürüse
bir tutmuyor beni, ayrılıyorum ikiye.
sakladıklarımı görmene gerek yok jospi.
bazılarımız durdukları yerde öldüğünü söylüyor.
(dünya boktan, sen tamsın, kurduğun cümle eksik)
bazılarımızda eski yıpranmış bir hatırayı
korumak için apışıp kalmış bir çatı.
(sanki eline alsan, yapacaksın gibi.)
bu dünyada insan dediğin ikiye ayrılır jospi
bir: ayrılıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi
davranan medeniler; bir: atlarına davranan
barbarlar. onlar atlarını çöle, topuğunu dikene sürerler.
bilesin, sultan sazlığı'ında boynu eğri bir kuşun
ince boynuna yediği kurşun gibi hainiz hepimiz.
şehirlerimizde bizim birbirimize verdiğimiz sözler jospi,
ohooooooo...
yalan dünya, pıtraklı memleket!
bu dünyada insan dediğin ikiye ayrılı jospi.
bütün günüme bütün güneş düşse ne olur,
ne yazar üstümden bulut bütün yürüse
bir tutmuyor beni, ayrılıyorum ikiye.
sakladıklarımı görmene gerek yok jospi.
bazılarımız durdukları yerde öldüğünü söylüyor.
(dünya boktan, sen tamsın, kurduğun cümle eksik)
bazılarımızda eski yıpranmış bir hatırayı
korumak için apışıp kalmış bir çatı.
(sanki eline alsan, yapacaksın gibi.)
bu dünyada insan dediğin ikiye ayrılır jospi
bir: ayrılıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi
davranan medeniler; bir: atlarına davranan
barbarlar. onlar atlarını çöle, topuğunu dikene sürerler.
bilesin, sultan sazlığı'ında boynu eğri bir kuşun
ince boynuna yediği kurşun gibi hainiz hepimiz.
şehirlerimizde bizim birbirimize verdiğimiz sözler jospi,
ohooooooo...
yalan dünya, pıtraklı memleket!
bu dünyada insan dediğin ikiye ayrılı jospi.
harika bir birhan keskin şiiri.
Kendisinden korkmuş, ürkmüş biri olsam da
içindeki kötülüğü, korkunç çözülmüşlüğün emdiği biri
Hayal edilemeyen boşluklarda yol alan gemi
önünden kaçamayıp, yok olan hayatlardan biri
istediğin sadece sıcaklık, mutluluk ve huzurdu
Kimsenin, o tek kişinin diğer yanından başka veremeyeceği
Hatalarına, nankörlüğüne aldanan masumları katleden
Yapayalnız, mücadelesiz, yoklukla sürünen bir gemi
insanlar mutsuz olmaz, pembe hayalleriyle sürüklenir
Kutsanmış suda muhafaza edilemeyen hayaller
Belki de yumruğunu sıkarak, küfürler ederek
Kuyunun içindeki hayatlara gülen bir adam
Adamın iki yanı da tutmuyorudu, hakedemiyordu hiçbir şeyi
Aldatıyor, paralıyor, tüketiyor, harcıyor, yok ediyor ve yığılıyordu
Yıkılmış bedenler karşısındayken bir kere bile
Göz kırpmadan baksa, acıyacaktı diğer yanı
Acı...kime göre ve niçindi onun için
Dibini kazdıkça içine giren, girdikçe nefessiz kalan
ölmeye mahkum, demirlenmiş, mühürlenmiş dili
Yok edeceği avını aramakla meşgul korkutucu bir gemi
Neredesin, kimlesin diye sorma, ben ölüyüm
ölülerin ayak bastıklarını sandıkları yıkılmış köprüdeyim
Hayali görünen gerçeğin köküne kadar gidebilsem bile
Sonun başlangıcındaki köprü, yine aynı köprü
Altından akan sulara bakma, yalan onlar, hayali
Göğsünü parçalayan alevi mantıksız çözümlemeleriyle saklayan
Kimine göre saf, salak, deha, mantık kümesi; sonuçsuz işlemler
Kıpırtısız yatan ölüye ilk bakan bendim
çamurlu, balçık renkli küllere dokunan ruh
Bedenini kaybetmiş, çürümekte olan yollarda dolanma
Sakın geri dönme, bakma bile arkana, gözlerin yok senin
Kalbin yok, ölümün yok, yoklukta olduğunu anlamasan da
Kaybedeceğin oyunda herşeyini vermek üzeresin, verdin de aslında
Saçlarını kesip, feda edip oyuna devam ettikçe
Gemi yaklaştıkça, iskeleye çıkma, yolunu arama,paramparçasın
Kime sorarsan sor, yolun olmadığı belli, ruhunun hapsolmuşluğu kadar
Kendisinden korkmuş, ürkmüş biri olsam da
içindeki kötülüğü, korkunç çözülmüşlüğün emdiği biri
Hayal edilemeyen boşluklarda yol alan gemi
önünden kaçamayıp, yok olan hayatlardan biri
istediğin sadece sıcaklık, mutluluk ve huzurdu
Kimsenin, o tek kişinin diğer yanından başka veremeyeceği
Hatalarına, nankörlüğüne aldanan masumları katleden
Yapayalnız, mücadelesiz, yoklukla sürünen bir gemi
insanlar mutsuz olmaz, pembe hayalleriyle sürüklenir
Kutsanmış suda muhafaza edilemeyen hayaller
Belki de yumruğunu sıkarak, küfürler ederek
Kuyunun içindeki hayatlara gülen bir adam
Adamın iki yanı da tutmuyorudu, hakedemiyordu hiçbir şeyi
Aldatıyor, paralıyor, tüketiyor, harcıyor, yok ediyor ve yığılıyordu
Yıkılmış bedenler karşısındayken bir kere bile
Göz kırpmadan baksa, acıyacaktı diğer yanı
Acı...kime göre ve niçindi onun için
Dibini kazdıkça içine giren, girdikçe nefessiz kalan
ölmeye mahkum, demirlenmiş, mühürlenmiş dili
Yok edeceği avını aramakla meşgul korkutucu bir gemi
Neredesin, kimlesin diye sorma, ben ölüyüm
ölülerin ayak bastıklarını sandıkları yıkılmış köprüdeyim
Hayali görünen gerçeğin köküne kadar gidebilsem bile
Sonun başlangıcındaki köprü, yine aynı köprü
Altından akan sulara bakma, yalan onlar, hayali
Göğsünü parçalayan alevi mantıksız çözümlemeleriyle saklayan
Kimine göre saf, salak, deha, mantık kümesi; sonuçsuz işlemler
Kıpırtısız yatan ölüye ilk bakan bendim
çamurlu, balçık renkli küllere dokunan ruh
Bedenini kaybetmiş, çürümekte olan yollarda dolanma
Sakın geri dönme, bakma bile arkana, gözlerin yok senin
Kalbin yok, ölümün yok, yoklukta olduğunu anlamasan da
Kaybedeceğin oyunda herşeyini vermek üzeresin, verdin de aslında
Saçlarını kesip, feda edip oyuna devam ettikçe
Gemi yaklaştıkça, iskeleye çıkma, yolunu arama,paramparçasın
Kime sorarsan sor, yolun olmadığı belli, ruhunun hapsolmuşluğu kadar
kitabının bölümüyle aynı adı taşıyan birhan keskin şiiri.
Bir kereye mahsus yaşanan her an
kendi hatasını bir daha düzeltilemeyecek biçimde
içinde barındırır.
Bana kanatlarımı bıraktırdılar.
Bana ihaneti öğrettiler.
Başka haber yok.
II
ikiye bölünmüş bir bütün gibi yaşadım
Bir yanım öbür yanıma düşman
Sağımda kızgın kumlar gezdirdim
Solum üşüyor eski bir anıdan.
III
Mum alıngan.Kendi ateşiyle
kendini yok eden yumuşakça.
Erimek üzere varsın, kaderine inanırsın.
ölürken fark edilmez, ışığın solduğu zamansın.
Hiçbir aşk titremez sonsuza değin
Bütünlüğünü yitirişinden ölür bir mum
ve insan acıdan ölür bir gün.
IV
Yüzümde taşıdığım kuyu
soğuk iklim
ağır yaprak tenimde
durup dönüp dokunduğum
yük.
Yağmurun aramıza çektiği perdeyi yırtıyorum
geçiyorum göğsümdeki uykunun sarmaşığından
birazdan dünya beni unutacak, ben onu anlamıyorum.
Soğuk iklim,
durup dokunduğum
dönüp seni
ben de unutacağım.
V
insan ölüyorsa acıdan ölür bir gün
kendine bir daha uğrayamadığından,
koyduğu yerde durmayışındandır hayatın
hatanın dönüşsüz oluşundandır.
Hiçbir aşk titremez sonsuza değin,
bütünlüğünü yitirişinden ölür bir mum
ve insan kanatlarından
ayrılır bir gün
Bir kereye mahsus yaşanan her an
kendi hatasını bir daha düzeltilemeyecek biçimde
içinde barındırır.
Bana kanatlarımı bıraktırdılar.
Bana ihaneti öğrettiler.
Başka haber yok.
II
ikiye bölünmüş bir bütün gibi yaşadım
Bir yanım öbür yanıma düşman
Sağımda kızgın kumlar gezdirdim
Solum üşüyor eski bir anıdan.
III
Mum alıngan.Kendi ateşiyle
kendini yok eden yumuşakça.
Erimek üzere varsın, kaderine inanırsın.
ölürken fark edilmez, ışığın solduğu zamansın.
Hiçbir aşk titremez sonsuza değin
Bütünlüğünü yitirişinden ölür bir mum
ve insan acıdan ölür bir gün.
IV
Yüzümde taşıdığım kuyu
soğuk iklim
ağır yaprak tenimde
durup dönüp dokunduğum
yük.
Yağmurun aramıza çektiği perdeyi yırtıyorum
geçiyorum göğsümdeki uykunun sarmaşığından
birazdan dünya beni unutacak, ben onu anlamıyorum.
Soğuk iklim,
durup dokunduğum
dönüp seni
ben de unutacağım.
V
insan ölüyorsa acıdan ölür bir gün
kendine bir daha uğrayamadığından,
koyduğu yerde durmayışındandır hayatın
hatanın dönüşsüz oluşundandır.
Hiçbir aşk titremez sonsuza değin,
bütünlüğünü yitirişinden ölür bir mum
ve insan kanatlarından
ayrılır bir gün
bir birhan keskin şiiri.
çiçeklerin eksilen suyuna su,
yazın yanına hatırayı ekledik,
çekirge sesleri ve
öğle güneşi altında narın
olgunlaşmasını bekledik.
bekledik, başka başka odalarda
çektiğimiz ağrı dinsin,
bir çocukluk düşü gibi
ince bir sızıya dönsün diye
yaza sedeften bir anlam ekledik
biliyorsun,
bir başdönmesi gibi sürüyor hayat,
yazların yanına yazlar ekleniyor,
zaman uzun bir sıcağa dönüyor burada,
ağırlığına duygunun, taşınamazlığına
ve yazlar hatıraya
sığındığımız konuşmalar kesecek mi ağrıyı?
ağacın güzelliğindeki mânâ sönmeyecek,
köklerinde sürecek mi aşk?
ah benim hayal kardeşim,
bizim bu aşktan alacağımız var,
dinsin ayrı odalarda çektiğimiz ağrı,
yaz geçip gitsin ve olgunlaşsın nar.
çiçeklerin eksilen suyuna su,
yazın yanına hatırayı ekledik,
çekirge sesleri ve
öğle güneşi altında narın
olgunlaşmasını bekledik.
bekledik, başka başka odalarda
çektiğimiz ağrı dinsin,
bir çocukluk düşü gibi
ince bir sızıya dönsün diye
yaza sedeften bir anlam ekledik
biliyorsun,
bir başdönmesi gibi sürüyor hayat,
yazların yanına yazlar ekleniyor,
zaman uzun bir sıcağa dönüyor burada,
ağırlığına duygunun, taşınamazlığına
ve yazlar hatıraya
sığındığımız konuşmalar kesecek mi ağrıyı?
ağacın güzelliğindeki mânâ sönmeyecek,
köklerinde sürecek mi aşk?
ah benim hayal kardeşim,
bizim bu aşktan alacağımız var,
dinsin ayrı odalarda çektiğimiz ağrı,
yaz geçip gitsin ve olgunlaşsın nar.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?