küçükken hatırlıyorum. üç tekerlekli bisikletler ile kendinizi salacağınız en güzel yokuşlar bu şehirdedir. bürokratik havasına, bazılarının artık klasikleşmiş gri şehir benzetmelerine inat ankara'da geçen çocukluk unutulmaz. aslında hiçbir şehirde yaşanan çocukluk unutulmaz. çünkü bir şehri güzel yapan deniz ya da sosyal olanakları değil, kişinin yaşanmışlıklarıdır. çocukluğuma nazaran daha az sevdiğim doğrudur bu şehri. artık kendi ayaklarım üzerinde de durabiliyorum üstelik. kendi ayakları üzerinde durmak da ne demekse sanki. güzel bir şeymiş gibi. yani uzun lafın kısası halamın elimden tutup beni gençlik parkına götürmesini, sinemaya gidip aslan kralı izletmesini, bana kızılay'da hamburger yedirmesini özledim. o hamburger nasıl kocaman gelirdi bana. dünyalar benim olurdu... şimdi ise...
akşam 7-8 arası halı saha maçı yapacağım şehirdir.
Yaratıcılığı körükleyen,
insanın kelime haznesini genişleten...
şöyle ki; mesela bir kelimeyi söylemeyi denediniz ve
söyleyemeyeceğinizi fark ettiniz, anında onun yerine
söylemesi daha kolay bir kelime buluyorsunuz... yani bulmak "zorundasınız".
Yani 24 saat boyunca bulmaca çözen ya da ne bileyim
kelime oyunu oynayan birini düşünün...
Salak olsa dahi olur...
bu dertten az ya da çok muzdarip olan varsa üzülmesin ve sorun etmesin
en kötüsü fikir kekemeliğidir
ve
tarih kekemedir
insanın kelime haznesini genişleten...
şöyle ki; mesela bir kelimeyi söylemeyi denediniz ve
söyleyemeyeceğinizi fark ettiniz, anında onun yerine
söylemesi daha kolay bir kelime buluyorsunuz... yani bulmak "zorundasınız".
Yani 24 saat boyunca bulmaca çözen ya da ne bileyim
kelime oyunu oynayan birini düşünün...
Salak olsa dahi olur...
bu dertten az ya da çok muzdarip olan varsa üzülmesin ve sorun etmesin
en kötüsü fikir kekemeliğidir
ve
tarih kekemedir
aşk,
seviştikten sonra götünü dönmemektir
seviştikten sonra götünü dönmemektir
ben bilmem tarihini, yanma sebebini, siyasi ya da sosyoojik çıkarımlar düzemem burada üç sayfa haydarpaşa garı ile ilgili. içim cız ettiyse biraz, birkaç damla da gözyaşı aktıysa yanaklarımdan, bir daha hiçbir sevgilimi öyle güzel bir yerde öpemeyecek olmam korkusuydu. onu öptüğüm en güzel yerdi orası. durduk yere yandığı gece ateşlenmem ve sabah kalktığım zaman dudaklarımı kavlamış olarak bulmamı başka türlü açıklayamam zira. hasta da değildim üstelik. zerre yalanım varsa ne olayım.
beni hayatımda böylesine berbat hissettiren, sinirden güldüren bir eser daha olmadı. ajdar şarkıları da dahil.
http://tinyurl.com/ybuaeb6
http://tinyurl.com/ybuaeb6
birisi orta açmış tesadüfen; ben de gelişine vurayım bari: ##62946 peh!
quaresma ve guti ile oynayınca sanki şerefsizce oynayıp haketmeden kazanıyoruz sanan nostaljiklerin olduğunu bize gözteren bebek. anlatamıyorum ki. süleyman seba zamanında alt yapıdan futbolcularımızla sanki türkiye ligi harici bir yerde varlık gösterebiliyorduk. sergen, tümer, metin, feyyaz, ali, rıza ile sanki sayısız şampiyonlar ligi kupası ve uefa kupası kazandık anasını satayım. bir kulübün mali açıdan güçlenmesi için avrupada başarı yakalaması lazım ve bunu alışkanlık haline getirmesi lazım. bunun yolu da avrupa'da boy gösteren takımlarla baş edebilecek seviyede futbolcular ile avrupa arenasına çıkmaktır. ki; beşiktaş yönetimi son transferler ile bu yolda çok büyük bir adım atmıştır. schuster teknik direktörülüğünde quaresma, guti, simao, almeida, fernandez gibi oyuncuları çok düşük maliyet ile almış ve avrupada başarı yakalayabilecek daha da önemlisi bunu alışkanlık haline getirebilecek bir kadro kurmuştur. eğer bu sistem tutar da beşiktaş düşük maliyetle bu kalitede oyuncular almayı sürdürürse mali açıdan da feraha kavuşacaktır. yoksa biz de biliyoruz ve eleştiriyoruz yerli-yabancı beş para etmez ciğersizlere milyon eurolar saçıldığı dönemleri ama son yapılan işler gerçekten takdire şayan. bunu takdir etmeyi bilmek lazım ve desteklemek lazım. süleyman seba, ali, feyyaz, metin, şerefffff, ikincilikler, ühü de ühüü diye nostaljik saldırganlık göstermemek lazım.
futbol endüstrisinde [ybkz]swh[/ybkz] her şeyin hala 1980-90'lı yıllarda gittiği gibi gittiğini zannedenlerin korktuğu oyuncak. o zamanlar beşiktaş, fenerbahçe, galatasaray ve özellikle trabzonspor'un alt yapısından futbolcu fışkırıyordu. kulüplerin maliyetleri, gelir-gider dengeleri birbirine çok denkti. hedefler küçüktü, türkiye ligi şampiyonu olan takım rıdvan dilmen'in deyimi ile uzay futbolu oynayan takım muamelesi görüyordu.
ama artık her şey değişti, hedefler büyüdü, ligde takımlar arası denge sağlandı, taraftar beklentileri değişti, pasta payları arttı, alt yapılardan futbolcu çıkmamaya başladı. ve futbol bildiğin endüstriye-şova dönüştü. bu iş endüstriye ve şova dönüştüyse para ve iş adamları bu işin içine direkt yoldan dahil olur. bunu hiçbir güç engelleyemez. bu artık beşiktaş'ın değil, bütün yerli-yabancı, büyük-küçük futbol kulüplerinin sorunudur.
manchester city'nin bir arap şeyhinin kontrolünde transferler yaptığını bilmemek için de futbol gündeminden bayağı uzak kalmış olmak gerekiyor sanırım. ya da manchester united, real madrid gibi kulüplerin sadece kulüp bazında borçlandığına inanmak için bayağı bir hayalperest.
kim ne derse desin, bu transferler üzerinden kimse nostaljik eleştiri yapmaya kalkmasın. beşiktaş son transferleri ve geçirdiği değişim ile asıl bu çukurdan çıkacaktır. hem mali olarak hem de manevi olarak, avrupa başarıları, lig başarıları vs. vs...
ama artık her şey değişti, hedefler büyüdü, ligde takımlar arası denge sağlandı, taraftar beklentileri değişti, pasta payları arttı, alt yapılardan futbolcu çıkmamaya başladı. ve futbol bildiğin endüstriye-şova dönüştü. bu iş endüstriye ve şova dönüştüyse para ve iş adamları bu işin içine direkt yoldan dahil olur. bunu hiçbir güç engelleyemez. bu artık beşiktaş'ın değil, bütün yerli-yabancı, büyük-küçük futbol kulüplerinin sorunudur.
manchester city'nin bir arap şeyhinin kontrolünde transferler yaptığını bilmemek için de futbol gündeminden bayağı uzak kalmış olmak gerekiyor sanırım. ya da manchester united, real madrid gibi kulüplerin sadece kulüp bazında borçlandığına inanmak için bayağı bir hayalperest.
kim ne derse desin, bu transferler üzerinden kimse nostaljik eleştiri yapmaya kalkmasın. beşiktaş son transferleri ve geçirdiği değişim ile asıl bu çukurdan çıkacaktır. hem mali olarak hem de manevi olarak, avrupa başarıları, lig başarıları vs. vs...
dünyayı hallaç pamuğu gibi kaldırıp atan manu, barcelona, real madrid, liverpool, manchester city gibi takımlar sıfır borca sahip sananların korktuğu oyuncak. akıllıca transferler derken bu sene alınan oyuncuların topunun bir guiza ile niang'ın maliyetine alındığı göz önüne alınmalı. akıllıcadan kasıt budur. ha sen dersen ki ne yıldırım demirören peluşu, serdal adalı peluşu yapılsın, eyvallah derim.
buradan yaklaşık iki sene boyunca iki bin liraya yakın alışveriş yapmam ve hiç mağdur olmamam benim şansım mı yoksa şikayet edip duran insanlar birleşmiş beni mi yiyor anlayabilmiş değilim. nereyi açsam okusam bir şikayet furyasıdır almış başını gidiyor. zaten bir metro turizm bir de bunlar nasıl bu kadar şikayet alıp nasıl hala ticaret dünyasında yer alıyor anlayabilmiş değilim... haydi desem ki; tekel mevzusu ama o da değil ki. her ikisinin sektöründe de hatırı sayılır sayıda alternatif var.
beşiktaş'ımız dinamo kiev'i eler de manchester city'nin rakibi olursa, ankara'dan kalkıp gidip inönü'deki maçı kol kola, omuz omuza izlemeyi planladığımdır. "abi ama senin kombinen var benim yok, ben kapalıda izleyemem ki" dediğim zaman "canın sağolsun kardeşim, açıkta birlikte izleriz, olmadı ben izlemem sana veririm kombinemi" diyen abimdir, candır, delikanlımdır. beşiktaşlıdır işte, ne yapsa yeridir. (bkz: beşiktaşlı duruşu)
son yıllarda oldukça hızlı gelişim göstermiş, her tarafı koşu yolları, alışveriş merkezleri, parklar ve havuzlar ile donanmış ankara semti. metro projesini bakanlığın üstüne alması vesilesi ile metro da tamamlandığı an çok daha gözde bir mekan olacaktır. korkuyorum aslında böyle olmasından çünkü çok seviyorum sakinliğini. ıssız değil, az insan da yaşamaz ama sakindir eryaman. kırmızı körüklü otobüslerinde yolculuk yapmak da güzeldi ayrıca. beni hep çocukluğuma götürürdü. şimdi mavi, son model man otobüsler var. bu bana mutluluk getirmedi açıkçası. biliyorum metro da mutlu etmeyecek beni. "çok uzak yeaaaa!" diye ağlayıp duran gözü yaşlılar gitsin kızılay'da otursun, karmaşa, gürültü içinde. açık söylüyorum siktirolup gidebilirler. sanki istanbul ya da izmir gibi ankara'ya denk şehirlerde bir yerden bir yere gitmek 3 dakika alıyormuş gibi ağlayıp durmalarına sinir oluyorum artık. büyük şehirde yaşıyorsan 30 dakikayı gözden çıkartacaksın. çıkartamıyorsan git aşağıhomurlu köyünde yaşa.
aziz başkana çok kızmamalıyız... evet, kasımpaşa spor, sivasspor gibi takımlarla oynarken doğru önermedir aslında. zira alex reyis bu maçlarda 10 kaplan gücünde ön plana çıkmakta fakat avrupa maçlarında nedense saha içinde olmasına rağmen stat dışındaki köfte arabasının önünde bekleyen kedi kadar ortalarda görünmemektedir. varlığını sadece oyundan çıkarken fark etmekteyiz.
şampiyon olması, kupalar alması, fırat'ın deyimi ile en birinci olması umurumda bile değil. telegolcüler, sergenler yalçınlar bir yandan bikbik ötedursun şu aralar dimdik duran takımım. evet, bu takım avrupa'da dimdik oynuyor kardeşim. başı dik! değişen bir şeyler olduğu kesin ve o değişen şeyler avrupa maçlarında kabak gibi ortaya çıkıyor. sergenlerin yalçınların, telegoygoycuların anlayamadığı şey tam da bu...
öyle ahım şahım olmasa da kekelediğimi söyleyebilirim.
şöyle komik diyaloglar yaşamama vesile oluyor:
işyerinde alınan ilkyardım eğitimi esnası, 20 kişinin önünde uygulama için sıra bana gelmiştir:
- şi şi şimdi ho hocam ilk ya ya yapmamız ge gereken bilincin a a a açık olup ol ol olmadığını ko ko kontrol ee e e etmek!
- evladım sen anlatmadan yapsan da olur...
- HAYıR ANLATACAM!
şöyle komik diyaloglar yaşamama vesile oluyor:
işyerinde alınan ilkyardım eğitimi esnası, 20 kişinin önünde uygulama için sıra bana gelmiştir:
- şi şi şimdi ho hocam ilk ya ya yapmamız ge gereken bilincin a a a açık olup ol ol olmadığını ko ko kontrol ee e e etmek!
- evladım sen anlatmadan yapsan da olur...
- HAYıR ANLATACAM!
vokalisti ve söz yazarı cenk taner olan grup.
mastürbasyon veya cinsel ilişki sonrası yılan dili gibi, çatal gibi, adeta bir Y harfi gibi çift işeme sorunsalının rakibi bile olamayacaktır.
bu geceki telegol programında bazı isimleri karşılaştırıp "aralarında hiçbir fark göremiyorum" dedi:
simao - alex
fernandez - stoch
almeida - niang
evet, bunu yaptı kendisi. zirvede bırakması gerekirdi şunun üzerine. saçmalamanın da kendince bir zirvesi vardır bana göre. ama henüz daha çok saçmalayacak sanırım. o kutlu gün bugün değil kardeşlerim.
simao - alex
fernandez - stoch
almeida - niang
evet, bunu yaptı kendisi. zirvede bırakması gerekirdi şunun üzerine. saçmalamanın da kendince bir zirvesi vardır bana göre. ama henüz daha çok saçmalayacak sanırım. o kutlu gün bugün değil kardeşlerim.
bu proje kapsamında seslendirilen uzun ince bir yoldayım adlı eser muhteşem olmakla birlikte rize'den ses veren "gülcay devrim dağdelen" isimli hanım kızımızın duru sesi ve duru güzelliği dikkat edilmesi gereken unsurdur. kaçınılması gereken tek unsur ise öykü & berk kardeşlerin girdiği kısımdır. dinleyin bir, ne demek istediğimi anlarsınız.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?