hayır bizim iş yerinde 40 yaşında kadınlar var, hep dışarıdalar valla. o bar senin şu mekan benim derken 20'li yaşlarındaki genç erkekleri götlerinde sallıyorlar. çok da mutlular. ben erkek halimle, şu yaşımda onlar kadar gezmiyorum, onlar kadar renkli hayatım yok lan! [ybkz]swh[/ybkz] [ybkz]swh[/ybkz]
nedendir? nickinden mi çağrışım yapıyor artık, nedir? ilk bayan rapçilerimizden sultana'ya ikiz gibi benzediğini düşündüğüm yazar. yani birgün bir yerde karşılaşırsak ve ona benzemediğini görürsem çok büyük hayal kırıklığına uğrayacakmışım gibi hissediyorum. ne bileyim hani hürrem, sultan, sultana filan derken kayış koptu sanırsam benim bir yerden sonra.. ordan sanki.
##66161
entrysi ile beni çok duygulandırmış yazar. sağolsun varolsun. elbet renkler aynıysa bir gün bir mekanda omuz omuza da dururuz. hem de canlı kanlı. yazgıdır o, kaçınılmazdır. o zaman konuşuruz demek istiyorum.
entrysi ile beni çok duygulandırmış yazar. sağolsun varolsun. elbet renkler aynıysa bir gün bir mekanda omuz omuza da dururuz. hem de canlı kanlı. yazgıdır o, kaçınılmazdır. o zaman konuşuruz demek istiyorum.
gece gece beni sesli güldürmüş yazar: ##67130
ntvspor'da geçen akşam izlediğim kırmızı çizgi isimli programda "üç büyüklerin marşları bile aynı. iç bayıcı. biri sonuna galatasaray ekliyor, diğeri fenerbahçe, diğeri beşiktaş" diyen hıncal uluç'un götüne harf harf, satır satır sokmak istediğim bestelerden "yalnızca bir tanesi".
sapsarı paketli soft olanı sigaramdır. hani derler ya vosvos için. asla yolda bırakmaz, kapının önünde bırakır diye. efsanedir ya da gerçektir bilemem ama bu sigaranın efsanesi doğrudur arkadaş. bitti gibi göründüğü anda hep en dibte bir tane eline gelir. o bir tane sanki yoktan varolur. yaratır paket onu.
bu aralar birini çok özleyen adam. hem de çok özleyen adam.
gece vızıltısından rahatsız olup küfrederek kovduğu sineği ertesi sabah yerde ölmüş bulsa ağlayan adam.
"sen de bırak beni, nazımı çekme! siktir git" diyerekten hem de. öyle berbat bir ruh hali içinde olan adam yani.
bu aralar nazının geçtiği bir tek burası var.
o yüzden belki bazen dilinin ayarı kaçar, havalı gibi görünür.
hugo almeida önümüzdeki hafta buca'ya çakar iki tane
hep birlikte zıplarız havaya.
simsiyah abisi de telefonla kapalıdaki gol sevincini dinletir.
belki iyi gelir.
gelir değil mi?
kırmızı biber salçası
domates salçası
sosis
sucuk
pul biber
közlenmiş kırmızı biber
turşu ve kekikten oluşan sos karışımımla mucizeler yarattım bugüne dek. kimine "offff bu ne? müthiş" dedirttim, kimini kusturdum, kiminin üç gün ishal gezmesine sebep oldum. bir makarna sosuyla böylesine farklı tepkiler alabilmeyi başarmış bir ahçı çıksın karşıma varsa. [ybkz]swh[/ybkz]
domates salçası
sosis
sucuk
pul biber
közlenmiş kırmızı biber
turşu ve kekikten oluşan sos karışımımla mucizeler yarattım bugüne dek. kimine "offff bu ne? müthiş" dedirttim, kimini kusturdum, kiminin üç gün ishal gezmesine sebep oldum. bir makarna sosuyla böylesine farklı tepkiler alabilmeyi başarmış bir ahçı çıksın karşıma varsa. [ybkz]swh[/ybkz]
ortaokul dönemlerimde, televizyonda "estarabim" klibi bol dönerdi. sonra ara ara "rüya" klibi dönmeye başladı ve sesleri solukları kesildi. kesiliş o kesiliş. sonra sonra liseye geldik, müzik kültürümüz gelişti kendince, tv klipleri ile yetinmemeye, fellik fellik albüm aramaya, arşiv yapmaya başladık. müzik arşivimin ilk albümlerindendir "son defa" isimli albümleri. sonra televizyonun ne kadar skindirik bir alet olduğunu idrak ettim sayelerinde. çünkü albümde dinlediğim tüm parçalara aşık oldum. daha o yaşımda "bu parçalar bu ülkenin çok çok üstünde" dedirtti bu grup bana. "buz ve ateş" olsun, "korkma" olsun hepsi ama hepsi aşmış, bitirmiş parçalardı kendi çaplarında. skindirik televizyon dünyasında bir aklı evvelin de şu adamlarla adam akıllı bir röportaj yapmayı akıl edememesi, ortadan kaybolduklarında "nerede lan bu adamlar" deyip peşlerine düşmemesi, yok olmalarına sessiz kalmaları çok içime oturmuştu. bu ortadan kaybolma kendi tercihleri olsa bile, ben televizyoncu olsam bulurdum bu adamları. giderdim bulurdum, yakalarına yapışırdım, hop nereye derdim! müsade etmezdim bu kayboluşa.
neyse
daha sonraları "kafam" diye bir single albüm daha yaptılar, internetten haberimiz oldu ve senelerce ortadan kayboldular. seneler sonra "o ve z hikayesi" ile geri döndüler filan. ondan da internetten haberimiz oldu. eğer geri döneceklerse arşivimdeki yerleri hazırdır. öyle mp3 filan değil lan! valla bak! bildiğin albüm alırım seneler sonra. giderim müzik markete albüm alırım. aldırır bu adamlar bana.
Son Defa
Estarabim (maxi single)
Kafam (single)
O Ve Z Hikayesi
neyse
daha sonraları "kafam" diye bir single albüm daha yaptılar, internetten haberimiz oldu ve senelerce ortadan kayboldular. seneler sonra "o ve z hikayesi" ile geri döndüler filan. ondan da internetten haberimiz oldu. eğer geri döneceklerse arşivimdeki yerleri hazırdır. öyle mp3 filan değil lan! valla bak! bildiğin albüm alırım seneler sonra. giderim müzik markete albüm alırım. aldırır bu adamlar bana.
Son Defa
Estarabim (maxi single)
Kafam (single)
O Ve Z Hikayesi
kiralık katilin ölmesiyle sonuçlanacak eylem.
halbuki "kendini vurdurmak için kiralık katil tutmak" olsaydı biz de ölebilir,
hatta şirinleri bile görebilebilirdik, kim bilir?
halbuki "kendini vurdurmak için kiralık katil tutmak" olsaydı biz de ölebilir,
hatta şirinleri bile görebilebilirdik, kim bilir?
12 ocak 2011 manisaspor beşiktaş maçı'nda rakip oyuncunun sırtında patlayan şutu hala aklımda, gözlerimin önünde, bir insan sırtından o sesin çıkması nedir kardeşim? insan mısın sen? bu adam şutlarıyla çok can yakacak, ben bunu bilir bunu söylerim.
ayrıca aynı maçta kafa ile cezasahası içinde takım arkadaşlarına indirdiği toplar gözlerimi yaşarttı. sahada karizmatik durması bile yeter. o bakışlar, o endam, o kendine güvenli duruş. allah'ım sana geliyorum.
ayrıca aynı maçta kafa ile cezasahası içinde takım arkadaşlarına indirdiği toplar gözlerimi yaşarttı. sahada karizmatik durması bile yeter. o bakışlar, o endam, o kendine güvenli duruş. allah'ım sana geliyorum.
(bkz: sakin ol şampiyon)
işten eve geldim her zamanki gibi. Asansörde kravatımı hafifçe gevşettim. Aynada kabak gibi parlayan tıraşlı yüzüme bakıp her akşam daha bir yabancılaştığım surata bir kere daha katlandım. Daha geçen akşam berber saçlarımı keserken önüme düşen birkaç ak saç aklıma geldi. "Yanlarım beyaz olsa aslında yakışır" diye geçirdim içimden her erkek gibi.
Erkekler her şeyi kendine yontmada ustadır. Elbette yaş ilerledikçe ondan da yontacak şeyler çıkacaktır. "Aslında"lar çoğalacaktır zorlama bir biçimde
Neyse; yol boyunca beni heyecanlandıran tek şey Bukowski serimi tamamlamamdı. Para kazanmanın beni mutlu ettiği ender anlardan birini yaşıyordum. Monotona binmiş, bir atın üstünde "dıgıdık! dıgıdık!" diyerekten giden, boğulası, yılışık, şımarık çocuk tipli hayatımda zaten az heyecan kalmıştı. Evet, içimde baba olmaya dair ufak da olsa bir heyecan taşıyordum ama bu çocuk asla hayatım değildi.
Yemeğimi yedim, maillerime baktım, çayımı yudumlarken bir yandan da kitaplarımla sevişiyordum ki; bir sayfada Bukowskinin şu dizelerine denk geldim:
"Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. iyi işleri olan sinek kaydı traşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. ilgimi çekerler."
Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Yıllarca onun gibi yaşayacağım diye kendimi gaza getirdğim üstad, bohem Bukowski bile bana laf sokar gibiydi artık. Yoktu artık, bu kadar da olamazdı. Tam yaşamanın bir anlamı kalmadı diye düşünecektim ki; kitabın arka kapağında fiyat etiketini parmaklarımla yokladığımı fark ettim. çevirip baktığımda ise 30 TL yazıyordu Hem de KDV dahildi.
"Senin de canın sağ olsun Bukowski" dedim ve çay içmeye devam ettim
Erkekler her şeyi kendine yontmada ustadır. Elbette yaş ilerledikçe ondan da yontacak şeyler çıkacaktır. "Aslında"lar çoğalacaktır zorlama bir biçimde
Neyse; yol boyunca beni heyecanlandıran tek şey Bukowski serimi tamamlamamdı. Para kazanmanın beni mutlu ettiği ender anlardan birini yaşıyordum. Monotona binmiş, bir atın üstünde "dıgıdık! dıgıdık!" diyerekten giden, boğulası, yılışık, şımarık çocuk tipli hayatımda zaten az heyecan kalmıştı. Evet, içimde baba olmaya dair ufak da olsa bir heyecan taşıyordum ama bu çocuk asla hayatım değildi.
Yemeğimi yedim, maillerime baktım, çayımı yudumlarken bir yandan da kitaplarımla sevişiyordum ki; bir sayfada Bukowskinin şu dizelerine denk geldim:
"Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. iyi işleri olan sinek kaydı traşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. ilgimi çekerler."
Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Yıllarca onun gibi yaşayacağım diye kendimi gaza getirdğim üstad, bohem Bukowski bile bana laf sokar gibiydi artık. Yoktu artık, bu kadar da olamazdı. Tam yaşamanın bir anlamı kalmadı diye düşünecektim ki; kitabın arka kapağında fiyat etiketini parmaklarımla yokladığımı fark ettim. çevirip baktığımda ise 30 TL yazıyordu Hem de KDV dahildi.
"Senin de canın sağ olsun Bukowski" dedim ve çay içmeye devam ettim
son üç senede iki kere çaylaklığımın onaylanmasını beklerken her yeni yazar alımında da üyeliğimin onaylanmadığı sözlük. sanırım onaylanmam için "parkta sevgilisiyle yiyişen türbanlı kız", "converse giyen orospu çocuğu", "elinde kadehle gülen kemalist elit", "9 yaşındaki kızla evlenen dinci" gibi başlıklar açıp, bunlara seviyenin yerlerde süründüğü entryler girmem lazım ki yazarlığım onaylansın. zira bunlar çok itibar görüyor. üçüncü yazar alımında deneyeceğim. kısmet.
artık "sarhoştuk, hatırlamıyoruz" demelerinden korktuğum zirvedir.
oldukça güzel bir kartal yuvası vardır burada.
bu olayın zirve noktasını geçen hafta sonu ankamall civarlarında önümde ilerleyen arabada gördüm. arabanın arka camı simsiyahtı ve sadece
"arkadaki arabayı görmeyi nasıl başarıyorsun?
benim arkamı bu kadar ihmal ediyorsan
kendi götündeki boku da 3 ay yıkamıyorsundur, ibne!" yazıyordu.
adam bu işi resmen meslek edinmiş,
köşe yazarı gibi yaratıcı, uzun ve eleştirel cümleler kurmaya başlamış.
noktalama ve vurgular gayet yerindeydi.
fotoğraf çekecektim ama tam çekecekken yeşil yandı ve araba gitti.
"arkadaki arabayı görmeyi nasıl başarıyorsun?
benim arkamı bu kadar ihmal ediyorsan
kendi götündeki boku da 3 ay yıkamıyorsundur, ibne!" yazıyordu.
adam bu işi resmen meslek edinmiş,
köşe yazarı gibi yaratıcı, uzun ve eleştirel cümleler kurmaya başlamış.
noktalama ve vurgular gayet yerindeydi.
fotoğraf çekecektim ama tam çekecekken yeşil yandı ve araba gitti.
8 ocak günü sözlükteki sessizlikten de anlaşılacağı üzere sözlüğün büyük bölümü ankara'Da sanırım. ikincisini kaçırmayacağım kesindir de, iş yoğunluğu filan gitse miydik lan acaba? diye düşündürmüştür. kıskandım şimdi, neredesiniz ne yapıyosunuz lan bensiz [ybkz]swh[/ybkz]
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?