beşiktaş hatırası pankartının ilk asıldığı maç...
kartal kondu yine seba'nın parkesinin üstüne... ne güzel işler bunlar beşiktaşlı... nasıl da sevinçle yanındayız takımımızın... haftanın olayıdır belki de... maç sonrasında seba'ya bağlanıyoruz... skoru soruyoruz.... "biz 41'iz ama rakibi bilmiyorum" diyor karşımızdaki ses... o dakikadan sonra dönüp sürekli etrafına soruyor... sorduğu her beşiktaşlı "biz 41 iz ama rakip 26, 28, 31, 35, 15" diye cevap veriyor... anlayacağın kimse emin olamıyor (bu arada telefona okunan ardı ardına skorların hepsi yanlış ) salona inilip skor tahtasına bakılıyor... sıfırlamışlar hemen... hemen akabinde müfit hoca'ya ulaşıyoruz telefondan... teşekkür ediyor her şey için... konfetileri, pankartları, taraftarı çok beğenmişler... sonunda soruyoruz....
"hocam maç kaç kaç bitti?"....
müfit hoca da cevap veriyor...
"biz 41'iz ama rakip kaç bilmiyorum"....dediği efsane maç bu arada skor 41-25 :)
elde bir kombine yanında arkadaş olunca sen giremiyorsan bende girmiyorum denildiği maç kombine heyecanlı bir kardeşe kıyak yapıldı beleştepeye çıkıldı ...
2. yarının ilk maçında binlerce beşiktaş'lı, dolmabahçe'ye akmıştı yine... kimisi portekizli yıldızları izleme derdinde, kimisinin derdi 17 de 17... herkes umutlu herkes heyecanlı... beşiktaş'ta bir maç günü, her yerde hayat tavan yapar. tribün dışında da hikayesi yaşanır anların... işte o günlerden biri daha...
dolmabahçe'de bildik manzaralar devam ediyor... eski açık, numaralı tirübün girişlerinde, yine karaborsacılar cirit atıyor ve satılan "sponsor biletleri" alenen el değiştiriyor...
her yanda "buraya kadar geldik, bu maç kaçmaz" sevdası birileri tarafından sömürülüyor... bu maça özel bir şey değil bu tabi... sponsor biletleri icat edildiğinden beri yaşanan bir durum... birileri bir kanaldan buluyor bu biletleri ve her maç öncesi aynı yerlerde alenen satıyorlar...
"başımızın üstünde taşıyacağımız!!!"sponsorların dağıttığı biletlerle, maça 10 dakika kala stada-numaralıya girmeye çalışanlar, maçın ilk 20 dakikasını da izleyemediler...
bu arada "spor polisi" adı altında üretilmiş birim ise, buca taraftarını karşılama telaşında... onlar da istanbul trafiğine takılmışlar, gecikmeli olarak geldiler stada... lakin bilet fiyatları 40 lira olunca, bazıları maça girememiş... "beleştepe"de toplanmışlar... yüzlerce kilometre yol gelip, takımlarını destekleyemediklerine mi üzülsünler, yoksa bu duruma kayıtsız kalan yöneticilerine mi kızsınlar... keza bir çoğu belki de ilk kez geliyorlardı stadımıza... ama maça giremediler ve istanbul'dan buruk ayrıldılar... takımlarının peşinden istanbul'a kadar gelip, maça giremeyen cefakar buca taraftarına da buradan selam olsun...
beleştepe ise tarihi günlerini yaşıyordu maç günü... gişelerde bilet kalmayıp karaborsada tavan yapınca, bari kıyısından kenarından azıcık görelim anlayışı ile doldurmuştu taraftarımız beleştepe'yi... polis de geçtiğimiz haftalara göre daha bir anlayışlıydı... yol kapanmadıkça ses etmedi taraftara... ilk yarıdaki 3 golü "kısmen" gördük... içerdeki sevinci dışarıya taşıdık... aslında en içeride olan da sanki bizdik... yayın hayatına yeniden başlayan bjktv kamerası dışarıdaki bu coşkuyu kayıt altına aldı...
maç sonuna doğru seyyar satıcılar son hazırlıklarını yapıyor, ızgaraların ateşi harlanıyor, "acıkan taraftara" hizmet için hazırlanıyorlardı... son dedik ya, gerçekten de seyyarlar da sona yaklaşmış... bu "kültür mirası"da yakında tarih olacakmış...
nihayetinde maç bitti...
stad'dan çıkanların yüzünde tarifsiz bir mutluluk...
beleştepe'den inenlerin içinde müthiş bir sıcaklık...
semte doğru akıp giden huzurlu bir beşiktaşlılık !!!
2. yarının ilk maçında binlerce beşiktaş'lı, dolmabahçe'ye akmıştı yine... kimisi portekizli yıldızları izleme derdinde, kimisinin derdi 17 de 17... herkes umutlu herkes heyecanlı... beşiktaş'ta bir maç günü, her yerde hayat tavan yapar. tribün dışında da hikayesi yaşanır anların... işte o günlerden biri daha...
dolmabahçe'de bildik manzaralar devam ediyor... eski açık, numaralı tirübün girişlerinde, yine karaborsacılar cirit atıyor ve satılan "sponsor biletleri" alenen el değiştiriyor...
her yanda "buraya kadar geldik, bu maç kaçmaz" sevdası birileri tarafından sömürülüyor... bu maça özel bir şey değil bu tabi... sponsor biletleri icat edildiğinden beri yaşanan bir durum... birileri bir kanaldan buluyor bu biletleri ve her maç öncesi aynı yerlerde alenen satıyorlar...
"başımızın üstünde taşıyacağımız!!!"sponsorların dağıttığı biletlerle, maça 10 dakika kala stada-numaralıya girmeye çalışanlar, maçın ilk 20 dakikasını da izleyemediler...
bu arada "spor polisi" adı altında üretilmiş birim ise, buca taraftarını karşılama telaşında... onlar da istanbul trafiğine takılmışlar, gecikmeli olarak geldiler stada... lakin bilet fiyatları 40 lira olunca, bazıları maça girememiş... "beleştepe"de toplanmışlar... yüzlerce kilometre yol gelip, takımlarını destekleyemediklerine mi üzülsünler, yoksa bu duruma kayıtsız kalan yöneticilerine mi kızsınlar... keza bir çoğu belki de ilk kez geliyorlardı stadımıza... ama maça giremediler ve istanbul'dan buruk ayrıldılar... takımlarının peşinden istanbul'a kadar gelip, maça giremeyen cefakar buca taraftarına da buradan selam olsun...
beleştepe ise tarihi günlerini yaşıyordu maç günü... gişelerde bilet kalmayıp karaborsada tavan yapınca, bari kıyısından kenarından azıcık görelim anlayışı ile doldurmuştu taraftarımız beleştepe'yi... polis de geçtiğimiz haftalara göre daha bir anlayışlıydı... yol kapanmadıkça ses etmedi taraftara... ilk yarıdaki 3 golü "kısmen" gördük... içerdeki sevinci dışarıya taşıdık... aslında en içeride olan da sanki bizdik... yayın hayatına yeniden başlayan bjktv kamerası dışarıdaki bu coşkuyu kayıt altına aldı...
maç sonuna doğru seyyar satıcılar son hazırlıklarını yapıyor, ızgaraların ateşi harlanıyor, "acıkan taraftara" hizmet için hazırlanıyorlardı... son dedik ya, gerçekten de seyyarlar da sona yaklaşmış... bu "kültür mirası"da yakında tarih olacakmış...
nihayetinde maç bitti...
stad'dan çıkanların yüzünde tarifsiz bir mutluluk...
beleştepe'den inenlerin içinde müthiş bir sıcaklık...
semte doğru akıp giden huzurlu bir beşiktaşlılık !!!
sezonun ilk maçı için tribünde yerimizi aldığımızda pota arkasına asılan bir pankart dikkatimizi çekti
içimizde bir yaradır hep hatırlanacak olandır mühendis oktay
yıllar önce bir galatasaray maçı sonrası katledilen beşiktaşlı taraftar mühendis oktay oktay akdemir`i unutmamıştı aradan geçen 20 seneye rağmen kardeşleri süleyman seba spor salonunda engelli basketbol maçlarında rakip takım galatasaray olmadığı sürece soldaki bençde misafir edilir konuk takım onlarda biride şanlıurfa maçıydı maçda fırsat buldukça şanlıurfalı sporcularla ve teknik heyetle sohbet edildi urfanın etrafı dumanlı dağlar türküsü söylendi tribünden gücüne güc katmaya geldik tezahuratıda seninle engelleri aşmaya geldik beşiktaş şeklinde değiştirilerek söylendiği maç...
maça az sayıda ki taraftarın desteği ile başlayan takımımız ilk periyotu 23-9 devreyide 44-26 ile kapattı 2. yarıda farkı açan takımımız 3. periyotu 69-36, maçı da 95-49 kazandı
bide teknik analiz
beşiktaşımız deniz acar ile ilk sayısını bulduktan sonra hızla farkı açmaya başladı ve ilk periyotun bitimine beş dakika kala farkı 10 sayıya kadar çıkardı. etkili oyununu periyot boyunca sürdüren siyah-beyazlılarımız ilk periyotu 23-9 önde geçti. 2.periyotta başarılı defans oyunuyla farkın kapanmasını önleyen siyah-beyazlılarımız, hızlı hücumlarla farkı 15 sayıya kadar çıkardı. ilk yarısı 44-26 üstünlüğümüzle biten maçta bülent yılmaz 19 sayıyla en skorer oyuncumuz oldu.
mücadelenin 3.periyotunda siyah-beyazlılarımız pota altından bulduğu sayılarla üstünlüğünü sürdürdü. savunmada dirençli oyunuyla konuk ekibi potaya yaklaştırmayan ekibimiz çaldığı topları hücumda başarılı bir şekilde kullanarak farkı açan sayıları buldu ve 3. periyot 69-36 bitti. 4.periyotta da başarılı oyununu sürdüren tekerlekli sandalye basketbol takımımız, arka arkaya bulduğu sayılarla skor ve oyun hakimiyetini sürdürerek farkı 50 sayıya kadar çıkardı. siyah-beyazlılarımız baştan sona üstün götürdüğü maçta şanlıurfa engellileri 95-49 mağlup etti. tekerlekli sandalye basketbol takımımızda bülent yılmaz attığı 29 sayıyla en skorer oyuncu olduğu maç.
içimizde bir yaradır hep hatırlanacak olandır mühendis oktay
yıllar önce bir galatasaray maçı sonrası katledilen beşiktaşlı taraftar mühendis oktay oktay akdemir`i unutmamıştı aradan geçen 20 seneye rağmen kardeşleri süleyman seba spor salonunda engelli basketbol maçlarında rakip takım galatasaray olmadığı sürece soldaki bençde misafir edilir konuk takım onlarda biride şanlıurfa maçıydı maçda fırsat buldukça şanlıurfalı sporcularla ve teknik heyetle sohbet edildi urfanın etrafı dumanlı dağlar türküsü söylendi tribünden gücüne güc katmaya geldik tezahuratıda seninle engelleri aşmaya geldik beşiktaş şeklinde değiştirilerek söylendiği maç...
maça az sayıda ki taraftarın desteği ile başlayan takımımız ilk periyotu 23-9 devreyide 44-26 ile kapattı 2. yarıda farkı açan takımımız 3. periyotu 69-36, maçı da 95-49 kazandı
bide teknik analiz
beşiktaşımız deniz acar ile ilk sayısını bulduktan sonra hızla farkı açmaya başladı ve ilk periyotun bitimine beş dakika kala farkı 10 sayıya kadar çıkardı. etkili oyununu periyot boyunca sürdüren siyah-beyazlılarımız ilk periyotu 23-9 önde geçti. 2.periyotta başarılı defans oyunuyla farkın kapanmasını önleyen siyah-beyazlılarımız, hızlı hücumlarla farkı 15 sayıya kadar çıkardı. ilk yarısı 44-26 üstünlüğümüzle biten maçta bülent yılmaz 19 sayıyla en skorer oyuncumuz oldu.
mücadelenin 3.periyotunda siyah-beyazlılarımız pota altından bulduğu sayılarla üstünlüğünü sürdürdü. savunmada dirençli oyunuyla konuk ekibi potaya yaklaştırmayan ekibimiz çaldığı topları hücumda başarılı bir şekilde kullanarak farkı açan sayıları buldu ve 3. periyot 69-36 bitti. 4.periyotta da başarılı oyununu sürdüren tekerlekli sandalye basketbol takımımız, arka arkaya bulduğu sayılarla skor ve oyun hakimiyetini sürdürerek farkı 50 sayıya kadar çıkardı. siyah-beyazlılarımız baştan sona üstün götürdüğü maçta şanlıurfa engellileri 95-49 mağlup etti. tekerlekli sandalye basketbol takımımızda bülent yılmaz attığı 29 sayıyla en skorer oyuncu olduğu maç.
hafta sonu oynanacak ankara il özel idare maçı öncesi sıkı bir antreman oldu türkiye kupası maçımız. maçtan önce sevgili kaptanımız gökhan aksu, sahaya inerek takım arkadaşlarına başarılar diledi..
bu arada kendisi pazar günü evleniyor. beşiktaş formasını gururla taşıdığı maçlarda bizlere sayısız mutluluk yaşatan gökhan aksu`ya ve eşi ebru hanıma bir ömür boyu mutluluklar dilediğimiz maç.
maça kalede mesut ile başladık. maalesef kalecimiz iyi performans gösteremeyince ilk 15 dakika kafa kafaya geçildi. sonra mesut yerini tecrübeli kalecimiz ibrahim demire bıraktı
bu dakikadan sonra hücumda ve savunmada etkili olan takımımız devreyi 16-12 kapattı
2. yarıda ozan ve tolganın başarılı performanslarını izledik, yine bu yarıda hocamız genç oyunculara süre verdi solda ata, sağda kerem başarılı bir maç çıkarttılar
maçın 2. yarısı dostsporlu genç arkadaşların nefesi erken kesilince takımımız zorlanmadan farka gitti
hafta arası olması sebebi ile tribünlerde az sayıda taraftar vardı ama her zamanki gibi hiç yönetici yoktu 37-26 kazandığımız maç olarak tarihin sayfalarında yerini aldı
tebrikler parkenin kartalları
bu arada kendisi pazar günü evleniyor. beşiktaş formasını gururla taşıdığı maçlarda bizlere sayısız mutluluk yaşatan gökhan aksu`ya ve eşi ebru hanıma bir ömür boyu mutluluklar dilediğimiz maç.
maça kalede mesut ile başladık. maalesef kalecimiz iyi performans gösteremeyince ilk 15 dakika kafa kafaya geçildi. sonra mesut yerini tecrübeli kalecimiz ibrahim demire bıraktı
bu dakikadan sonra hücumda ve savunmada etkili olan takımımız devreyi 16-12 kapattı
2. yarıda ozan ve tolganın başarılı performanslarını izledik, yine bu yarıda hocamız genç oyunculara süre verdi solda ata, sağda kerem başarılı bir maç çıkarttılar
maçın 2. yarısı dostsporlu genç arkadaşların nefesi erken kesilince takımımız zorlanmadan farka gitti
hafta arası olması sebebi ile tribünlerde az sayıda taraftar vardı ama her zamanki gibi hiç yönetici yoktu 37-26 kazandığımız maç olarak tarihin sayfalarında yerini aldı
tebrikler parkenin kartalları
erkekler ikinci ligine 3-1lik tofaş galibiyeti ile başlayan erkek voleybol takımımız, ligin ikinci haftasında beşiktaş akatlarda teyfik fikret lisesi altekma'yı konuk ettiği karşılaşma. takımımız karşılaşma öncesinde sahaya "şehitler ölmez vatan bölünmez" yazılı tişörtlerle çıktı.
tfl (tevfik fikret lisesi) bir lise takımı maç günü akatlarda pota arkasında 15, ana tribünde 15 olmak üzere toplam 30 taraftara oynadı beşiktaş pota arkasında şehitler için oynayın diyerek beşiktaşımızı motive etmeye çalıştılar. işin garip tarafı, bu yöndeki motivasyon çabası karşısında rakibimizin de bir türkiye lisesi takımı olmasıydı.
takımda geçen seneden rıdvan vardı, maç boyunca kenarda oturdu takımın en tecrübelisi hakan`dı takımımızın liberosu tayfun çok basit manşet hataları yaptı takımımızın geri kalanı ise lise son öğrencileriydi karşı takımda da bir iki isim dışında hepsi liseli öğrencilerdi .
sonuç olarak zor olmayan, mücadelesi sıfır bir maç izledik tribünde pikniğe gidip bir file kursak, bizim maç daha zevkli geçerdi fikri ortak görüş olarak ortaya çıktı
son olarak, salonun dışındaki milangaz tabelası göze batıyordu geceleri ışıl ışıl yanıyormuş ve sadece o gözüküyormuş
günün espirisi, mekanı spor salonu olarak bilmeyip, geceleri küçük tüp sormaya gelen oluyor mudur acaba? sorusuydu maçın teknik detayı ise şu şekilde :
karşılaşmanın ilk setine ahmet, demirhan, berkan, hakan, özgür, mithat, tayfun'la çıkan beşiktaşımız, ilk teknik molaya 8-7 önde girdi. setin devamında rahat bir oyun sergileyen siyah-beyazlılarımız, birinci seti 25-19 kazandı. ikinci setin başında başabaş bir mücadele görünse de ekibimiz ilk teknik molaya 8-7 önde girdi. ikinci teknik molayı 15-16 geride tamamlayan ekibimiz, moladan sonraki oyunu ile ikinci setten de 25-19 galip ayrıldı. üçüncü sete tutuk başlayan ve setin başında 5-1 geriye düşen siyah-beyazlılarımız, hücumda ve savunmada iyi oyun sergilemeye başlayınca son bölümü de 25-18 kazandı ve mücadeleden 3-0 üstünlükle ayrıldıkları maç .
tfl (tevfik fikret lisesi) bir lise takımı maç günü akatlarda pota arkasında 15, ana tribünde 15 olmak üzere toplam 30 taraftara oynadı beşiktaş pota arkasında şehitler için oynayın diyerek beşiktaşımızı motive etmeye çalıştılar. işin garip tarafı, bu yöndeki motivasyon çabası karşısında rakibimizin de bir türkiye lisesi takımı olmasıydı.
takımda geçen seneden rıdvan vardı, maç boyunca kenarda oturdu takımın en tecrübelisi hakan`dı takımımızın liberosu tayfun çok basit manşet hataları yaptı takımımızın geri kalanı ise lise son öğrencileriydi karşı takımda da bir iki isim dışında hepsi liseli öğrencilerdi .
sonuç olarak zor olmayan, mücadelesi sıfır bir maç izledik tribünde pikniğe gidip bir file kursak, bizim maç daha zevkli geçerdi fikri ortak görüş olarak ortaya çıktı
son olarak, salonun dışındaki milangaz tabelası göze batıyordu geceleri ışıl ışıl yanıyormuş ve sadece o gözüküyormuş
günün espirisi, mekanı spor salonu olarak bilmeyip, geceleri küçük tüp sormaya gelen oluyor mudur acaba? sorusuydu maçın teknik detayı ise şu şekilde :
karşılaşmanın ilk setine ahmet, demirhan, berkan, hakan, özgür, mithat, tayfun'la çıkan beşiktaşımız, ilk teknik molaya 8-7 önde girdi. setin devamında rahat bir oyun sergileyen siyah-beyazlılarımız, birinci seti 25-19 kazandı. ikinci setin başında başabaş bir mücadele görünse de ekibimiz ilk teknik molaya 8-7 önde girdi. ikinci teknik molayı 15-16 geride tamamlayan ekibimiz, moladan sonraki oyunu ile ikinci setten de 25-19 galip ayrıldı. üçüncü sete tutuk başlayan ve setin başında 5-1 geriye düşen siyah-beyazlılarımız, hücumda ve savunmada iyi oyun sergilemeye başlayınca son bölümü de 25-18 kazandı ve mücadeleden 3-0 üstünlükle ayrıldıkları maç .
beşiktaş`lı eski voleybolcu zamanın birinde şöyle bir röportaj vermiş dergimize :
"siyah - beyaz`ın büyüsüne kapıldım gidiyorum"
beşiktaş dergisi ocak 2012 sayı :125
röportaj :senem gülkar
20 yılı aşkın süredir türk voleyboluna hizmet eden ve birbirinden değerli başarılara imza atan özlem özçelik ile sezon başında başladığı siyah - beyaz rüyadan ,kariyerindeki en önemli anlara kadar her şeyi konuştuk.
hepimizin bildiği gibi türk voleybolunun gelmiş geçmiş en kariyerli oyuncularından birisin. ama ben o ateşin ilk yakıldığı anı merak ediyorum...
liseye izmir karşıyaka lisesi`nde başladım. tabii boyum nedeniyle fiziğim beden eğitimi öğretmenlerimin dikkatini çekti ve beni spora yönlendirmek istediler. okulun hem voleybol hem basketbol hem de atletizm takımlarında spora başladım.Bir yandan okula da devam ediyordum. atletizmde yüksek atlama dalında okullar arası dereceler elde ettim . ancak son olarak öğretmenlerimle beraber voleybolda daha yetenekli olduğuma karar verdik. o zamanlar 1. lig`de yer alan izmir/tuborg takımında profesyonel olarak voleybola başladım. aslında ben geç denilebilecek yaşta, 16 yaşımda bu spora başladım.ancak 17 yaşındayken a takıma yükseldim ve aynı zamanda türkiye yıldız bayan voleybol takımı`nda da oynamaya başladım.
hayatının bu kararla birdenbire değiştiğini söyleyebilir miyiz ?
tabii ki ... zaten liseye karşıyaka lisesi`nde başladım ama diplomamı istanbul kadir has lisesi`nden aldım .çünkü tuborg`tan sonra istanbul takımlarından güneş sigorta`ya transfer oldum. sonrasında da istanbul` da kaldım ve birçok kulüpte oynadım.
çok genç yaşta hayatla tek başına mücadele etmek durumunda kalmış olmalısın ...
evet, herşeyi tek başıma yaptım. istanbul`a gelmek benim için yepyeni bir hayat tarzı oturtmak anlamına geliyordu .güneş sigorta`da kulübe ait bir evimiz vardı ve orada yaşıyorduk. ben karakter olarak hayatın zorluklarıyla mücadele etmeyi seven biriyim aslında .inatçı ve hırslıyım. sadece izmir`i, özelliklede karşıyaka`yı çok sevdiğim için ve ayrıca bütün ailem de orada yaşadığı için çok özlediğim zamanlar oldu. bu benim için bir zorluktu ancak voleybola başladıktan sonra bunu düşünmeye de pek vaktim kalmadı.sürekli çalışıyordum.günde 3 antreman ya da iki maça çıktığımı biliyorum.çünkü o zamanlarda hem yıldız hem genç hem de a takımlarında yer alıyordum.
peki bu kadar yoğun şekilde çalışmak sağlıksız değilmiydi ?
genç olduğum için vücudum kaldırıyordu.ağır gelmiyordu.ayrıca çalışmayı da hep sevdim . tabii ki antrenörlerimde yorgunluk durumuma bakıp değerlendirme yapıyorlardı.
voleybola geç yaşta başlamanın getirileri oldu mu ?
normalde voleybola başlama yaşı 8-9 civarında . ben neredeyse 10 sene geç başladım diyebilirim . ama sanıyorum ki bu yaşıma kadar oynayabilmemin sebeplerinden biri de bu.
hem kulüp takımlarına hem de milli takımlara yıllarca hizmet ettin. hangisi seni daha çok heyecanlandırdı şimdiye kadar ?
hepsi birbirinden farklı heyecanlar. bütün kış dönemini kulüp takımlarında ki hedeflerime konsantre olarak geçiriyorum . ayrıca milli takım formasını giymek de apayrı bir duygu . diğer milli takımlar maçlara nasıl hazırlanıyor bilmiyorum ama bizde milliyetçi duygular ön planda oluyor . istiklal marşı`nı duyduğumuz anda teknik ya da taktik hiçbirşey önemli olmuyor . "türk olarak gücümüzü göstermeliyiz" düşüncesi ile maça çıkıyoruz .bu da bize yetiyor . çünkü o heyecanı yaşadıkça çok güzel başarılara imza attık.
yaklaşık 2 sene önce milli takımı bıraktığını açıkladın.senin için zor oldumu ?
hemde çok zor oldu. ağlayarak bıraktım.ancak milli takımlara birçok şey verdiğimi düşünüyorum . bir sürü başarılara imza atarak bıraktım.genç arkadaşlarımada tecrübelerimi aktardım. onların da aynı şekilde bu misyonu devam ettireceklerine inanıyorum.
sensiz ilk milli takım maçını izlerken neler hissettin ?
kızlar rusya karşısında mücadele ederken televizyonda yorum yaptım. onların ağızlarından ne konuştuklarını,bakışlarından ne hissetiklerini anlayabildim ve o gün de ne yapacaklarını bu şekilde önceden biliyordum.çünkü uzun seneler beraber oynadık ve birbirimize çok yakındık. onların bundan sonraki maçlarda çok başarılı olacaklarını biliyordum. aten şu anda avrupa`da söz sahibiyiz. bu olması gereken birşeydi ve sadece zaman gerekiyordu . biz bu süreci tamamladık ve bundan sonra çok önemli dereceler alacağımıza inanıyorum .
özlem özçelik maçlardan sonra mutluluğunu ve mutsuzluğunu nasıl yaşıyor ?
kazandığım maçlardan sonra çok mutlu, kaybettiğim maçlardan sonra çok mutsuzum. ikisinin arası yok.kaybetmeyi hazmedemiyorum örneğin, tavla oynarken bile kendimi kazanmaya mecbur hissediyorum ve işin eğlencesine bakamıyorum. spora başladıktan sonra bu özelliğimin ortaya çıktığını düşünüyorum. dolayısıyla kaybettiğim yani mutsuz olduğum zamanlarda kendimi dışarıya açamıyorum . yaptığım hiçbirşeyden zevk almıyorum . ama tabii ki mutlu olduğum zamanlar hep daha fazla oldu . hayatı, gülmeyi, insanlarla iletişim halinde olmayı, küçüklerle voleybol üzerine konuşmayı çok seviyorum böyle zamanlarda.
kariyerinde bir çok başarı elde ettin . tabii ki kağıt üstünde hangisinin daha büyük başarı olduğunu değerlendirebiliriz bazı süreçler öylesine zordur ki oradan sıyrılıp çıkmak en büyük başarı gibi gelir insana . senin de voleybol hayatında böyle bir dönem oldu mu ?
2003 yılında milli takımla beraber avrupa şampiyonası`nda oynadık. öncesinde 6 aylık bir kamp dönemimiz vardı. sezonun bitmesine yakın kampa girdik ve çok çalıştık ancak maçların başlamasına bir hafta kala antrenörümüz hasan deniz esinduy vefat etti. allah rahmet eylesin...bizim için inanılmaz derecede sarsıcı oldu. benim kaptan olarak takımı toparlamam gerekiyordu ama bir süre kendimi toparlayamadım. ancak o şampiyonayı deniz abi için oynamak zorunda olduğumuzu düşündük. enteresandır ki teker teker bütün maçlarımızı kazanmaya başladık ve finale kadar yükseldik. finalde kaybettik, bu biraz üzüntü vericiydi. ama o süreçte tüm türkiye`nin desteğini almıştık.hala o dönemi unutmayıp kutlayanlar var. bu sebeplerle bizim için final oynamak çok önemli bir başarıydı . ayrıca o şampiyonadan sonra türk kadın voleybolu koptu ve zirveye ulaştı. hem hüznü hem sevinci bir arada yaşadıkve her anlamda bir dönüm noktası oldu.
biraz da beşiktaş`a geliş sürecinden bahsedebilir misin ?
beşiktaş`tan teklif gelince olumlu yaklaştım çünkü beşiktaş çok büyük bir kulüp. ben şu ana kadar heyecan duymadığım hiçbri takımın formasını giymedim . beşiktaş da aynı şekilde bir heyecan yarattı bende ve bunu yaşamam gerektiğini düşündüm. aynı zamanda antrenörümüz adnan(kıstak) abi`nin de önemli desteği oldu bu kararı almamda . şu anda da siyah- beyaz`ın büyüsüne kapıldım ,gidiyorum (gülüyor)
daha önce onunla çalışmış bir sporcu olarak antrenörümüz adnan kıstak`la ilgili neler söyleyebilirsin ?
öncelikle adnan abi voleybol dışında mükemmel bir insandır . yardımcı , takımın birleşmesi için sürekli organizasyonlar yapan ve o sıcaklığı sağlayan birisi. antremanlarda ise işine kendini kaptırır. çok hırslı sürekli birşeyler başarmayı hedefleyen ve bunun için çalışmayı yani antremanları çok seven antrenördür.
takımın bu sezonki performansını nasıl değerlendiriyorsun ?
öncelikle yeni kurulmuş bir takım olduğumuzu söyleyebilirim .aynı zamanda mücadeleci bir kadromuz var ve bu hırsı bırakmazsak her takımla baş edebileceğimizi düşünüyorum . eksikliğimiz sadece şu noktada , yeni kurulmuş bir takım olduğumuz için maç eksiğimiz var. daha çok bir arada olup, daha fazla maç oynamalıyız . çünkü bir takım ancak maçlarda eksiklerinin hangi noktalarda olduğunu görebilir. bu açıdan karşılaşmalar ilerledikce bütün eksiklerini kapatan , bu ligde çok rahat mücadele eden bir takım olacağımızı düşünüyorum.
takım olarak hedefleriniz hakkında neler söyleyebilirsiniz ?
tabii ki hedeflerimiz üst sıralar. çıkabileceğimiz en üst seviyede yer almak istiyoruz .elimizdeki değerlerle verebileceğimizin en iyisini vermek için çalışıyoruz . ayrıca önümüzdeki sezon avrupa kupalarında yer almak en önemli hedeflerimizden biri.
yıllarca hem kulüp takımları hem de milli takımlarda kaptanlık yapmış ve şu anda beşiktaşımız için bu görevi sürdüren biri olarak , kaptanlığı en iyi senin anlatabileceğini düşünüyorum ...
antrenörle oyuncu arasındaki köprüyü kurmak benim görevim . örneğin kızlardan birinin bir isteği varsa bunu antrenörün kabul edeceği şekilde iletiyorum. yani arayı yumuşak tutmak ve ortayı bulmakla yükümlüyüm. tabii bunun yanında takım arkadaşlarımın her türlü sorunuyla ilgilenmeye çalışıyorum.buna kullandığımız malzemeler dahil...
takım arkadaşlarını nasıl motive ediyorsun ?
öncelikle maçtan önce surat ifadelerine bakıyorum . ne hisler içinde olduklarını hepsinin yüzlerinden okuyabiliyorum. nasıl olduklarını sorduğumda aldığım cevaba göre de ilerliyorum. ben daha çok pozitif ve yapıcı yaklaşıyorum. hiç sert değilim, kolay kolay sinirlenmem. ama sinirlendiğimi kimse görmesin , çünkü benim de gözüm hiçbir şeyi görmüyor (gülüyor)
beşiktaş`a transferini öğrendikten sonra , kızların seninle çalışacak olmalarından dolayı şanslı olduklarını düşündüm...
onların da öyle düşündüğünü sanıyorum . çünkü ilk geldiğim günden itibaren gözümün içine bakmaya başladılar. ağızlarından çıkan her kelimeye ne tepki vereceğimi merak ettiler . beni gerçekten sayıyorlar ve tecrübelerime saygı duyuyorlar. şimdiye kadar hiçbir tepkilerinden rahatsız olmadım . ben de aynı şekilde onları iyi yönde etkilemek adına , elimden gelen her türlü yardımı yapıyorum.
kariyerinde bundan sonra neleri hedefliyorsun ?
bu sezon sonunda faal oyunculuğu bırakmayı düşünüyorum . ama voleybolu çok sevdiğim için içinde kalmayı düşünüyorum.hali hazırda taçspor özlem özçelik voleybol okulu adında bir okulum var . fırsat buldukça oradaki çocuklarla ilgileniyorum. bıraktıktan sonra da menejerlik ya da antrenörlük yapabilirim . açıkçası bunun kararını henüz vermedim.
teşekkür ederim.
"siyah - beyaz`ın büyüsüne kapıldım gidiyorum"
beşiktaş dergisi ocak 2012 sayı :125
röportaj :senem gülkar
20 yılı aşkın süredir türk voleyboluna hizmet eden ve birbirinden değerli başarılara imza atan özlem özçelik ile sezon başında başladığı siyah - beyaz rüyadan ,kariyerindeki en önemli anlara kadar her şeyi konuştuk.
hepimizin bildiği gibi türk voleybolunun gelmiş geçmiş en kariyerli oyuncularından birisin. ama ben o ateşin ilk yakıldığı anı merak ediyorum...
liseye izmir karşıyaka lisesi`nde başladım. tabii boyum nedeniyle fiziğim beden eğitimi öğretmenlerimin dikkatini çekti ve beni spora yönlendirmek istediler. okulun hem voleybol hem basketbol hem de atletizm takımlarında spora başladım.Bir yandan okula da devam ediyordum. atletizmde yüksek atlama dalında okullar arası dereceler elde ettim . ancak son olarak öğretmenlerimle beraber voleybolda daha yetenekli olduğuma karar verdik. o zamanlar 1. lig`de yer alan izmir/tuborg takımında profesyonel olarak voleybola başladım. aslında ben geç denilebilecek yaşta, 16 yaşımda bu spora başladım.ancak 17 yaşındayken a takıma yükseldim ve aynı zamanda türkiye yıldız bayan voleybol takımı`nda da oynamaya başladım.
hayatının bu kararla birdenbire değiştiğini söyleyebilir miyiz ?
tabii ki ... zaten liseye karşıyaka lisesi`nde başladım ama diplomamı istanbul kadir has lisesi`nden aldım .çünkü tuborg`tan sonra istanbul takımlarından güneş sigorta`ya transfer oldum. sonrasında da istanbul` da kaldım ve birçok kulüpte oynadım.
çok genç yaşta hayatla tek başına mücadele etmek durumunda kalmış olmalısın ...
evet, herşeyi tek başıma yaptım. istanbul`a gelmek benim için yepyeni bir hayat tarzı oturtmak anlamına geliyordu .güneş sigorta`da kulübe ait bir evimiz vardı ve orada yaşıyorduk. ben karakter olarak hayatın zorluklarıyla mücadele etmeyi seven biriyim aslında .inatçı ve hırslıyım. sadece izmir`i, özelliklede karşıyaka`yı çok sevdiğim için ve ayrıca bütün ailem de orada yaşadığı için çok özlediğim zamanlar oldu. bu benim için bir zorluktu ancak voleybola başladıktan sonra bunu düşünmeye de pek vaktim kalmadı.sürekli çalışıyordum.günde 3 antreman ya da iki maça çıktığımı biliyorum.çünkü o zamanlarda hem yıldız hem genç hem de a takımlarında yer alıyordum.
peki bu kadar yoğun şekilde çalışmak sağlıksız değilmiydi ?
genç olduğum için vücudum kaldırıyordu.ağır gelmiyordu.ayrıca çalışmayı da hep sevdim . tabii ki antrenörlerimde yorgunluk durumuma bakıp değerlendirme yapıyorlardı.
voleybola geç yaşta başlamanın getirileri oldu mu ?
normalde voleybola başlama yaşı 8-9 civarında . ben neredeyse 10 sene geç başladım diyebilirim . ama sanıyorum ki bu yaşıma kadar oynayabilmemin sebeplerinden biri de bu.
hem kulüp takımlarına hem de milli takımlara yıllarca hizmet ettin. hangisi seni daha çok heyecanlandırdı şimdiye kadar ?
hepsi birbirinden farklı heyecanlar. bütün kış dönemini kulüp takımlarında ki hedeflerime konsantre olarak geçiriyorum . ayrıca milli takım formasını giymek de apayrı bir duygu . diğer milli takımlar maçlara nasıl hazırlanıyor bilmiyorum ama bizde milliyetçi duygular ön planda oluyor . istiklal marşı`nı duyduğumuz anda teknik ya da taktik hiçbirşey önemli olmuyor . "türk olarak gücümüzü göstermeliyiz" düşüncesi ile maça çıkıyoruz .bu da bize yetiyor . çünkü o heyecanı yaşadıkça çok güzel başarılara imza attık.
yaklaşık 2 sene önce milli takımı bıraktığını açıkladın.senin için zor oldumu ?
hemde çok zor oldu. ağlayarak bıraktım.ancak milli takımlara birçok şey verdiğimi düşünüyorum . bir sürü başarılara imza atarak bıraktım.genç arkadaşlarımada tecrübelerimi aktardım. onların da aynı şekilde bu misyonu devam ettireceklerine inanıyorum.
sensiz ilk milli takım maçını izlerken neler hissettin ?
kızlar rusya karşısında mücadele ederken televizyonda yorum yaptım. onların ağızlarından ne konuştuklarını,bakışlarından ne hissetiklerini anlayabildim ve o gün de ne yapacaklarını bu şekilde önceden biliyordum.çünkü uzun seneler beraber oynadık ve birbirimize çok yakındık. onların bundan sonraki maçlarda çok başarılı olacaklarını biliyordum. aten şu anda avrupa`da söz sahibiyiz. bu olması gereken birşeydi ve sadece zaman gerekiyordu . biz bu süreci tamamladık ve bundan sonra çok önemli dereceler alacağımıza inanıyorum .
özlem özçelik maçlardan sonra mutluluğunu ve mutsuzluğunu nasıl yaşıyor ?
kazandığım maçlardan sonra çok mutlu, kaybettiğim maçlardan sonra çok mutsuzum. ikisinin arası yok.kaybetmeyi hazmedemiyorum örneğin, tavla oynarken bile kendimi kazanmaya mecbur hissediyorum ve işin eğlencesine bakamıyorum. spora başladıktan sonra bu özelliğimin ortaya çıktığını düşünüyorum. dolayısıyla kaybettiğim yani mutsuz olduğum zamanlarda kendimi dışarıya açamıyorum . yaptığım hiçbirşeyden zevk almıyorum . ama tabii ki mutlu olduğum zamanlar hep daha fazla oldu . hayatı, gülmeyi, insanlarla iletişim halinde olmayı, küçüklerle voleybol üzerine konuşmayı çok seviyorum böyle zamanlarda.
kariyerinde bir çok başarı elde ettin . tabii ki kağıt üstünde hangisinin daha büyük başarı olduğunu değerlendirebiliriz bazı süreçler öylesine zordur ki oradan sıyrılıp çıkmak en büyük başarı gibi gelir insana . senin de voleybol hayatında böyle bir dönem oldu mu ?
2003 yılında milli takımla beraber avrupa şampiyonası`nda oynadık. öncesinde 6 aylık bir kamp dönemimiz vardı. sezonun bitmesine yakın kampa girdik ve çok çalıştık ancak maçların başlamasına bir hafta kala antrenörümüz hasan deniz esinduy vefat etti. allah rahmet eylesin...bizim için inanılmaz derecede sarsıcı oldu. benim kaptan olarak takımı toparlamam gerekiyordu ama bir süre kendimi toparlayamadım. ancak o şampiyonayı deniz abi için oynamak zorunda olduğumuzu düşündük. enteresandır ki teker teker bütün maçlarımızı kazanmaya başladık ve finale kadar yükseldik. finalde kaybettik, bu biraz üzüntü vericiydi. ama o süreçte tüm türkiye`nin desteğini almıştık.hala o dönemi unutmayıp kutlayanlar var. bu sebeplerle bizim için final oynamak çok önemli bir başarıydı . ayrıca o şampiyonadan sonra türk kadın voleybolu koptu ve zirveye ulaştı. hem hüznü hem sevinci bir arada yaşadıkve her anlamda bir dönüm noktası oldu.
biraz da beşiktaş`a geliş sürecinden bahsedebilir misin ?
beşiktaş`tan teklif gelince olumlu yaklaştım çünkü beşiktaş çok büyük bir kulüp. ben şu ana kadar heyecan duymadığım hiçbri takımın formasını giymedim . beşiktaş da aynı şekilde bir heyecan yarattı bende ve bunu yaşamam gerektiğini düşündüm. aynı zamanda antrenörümüz adnan(kıstak) abi`nin de önemli desteği oldu bu kararı almamda . şu anda da siyah- beyaz`ın büyüsüne kapıldım ,gidiyorum (gülüyor)
daha önce onunla çalışmış bir sporcu olarak antrenörümüz adnan kıstak`la ilgili neler söyleyebilirsin ?
öncelikle adnan abi voleybol dışında mükemmel bir insandır . yardımcı , takımın birleşmesi için sürekli organizasyonlar yapan ve o sıcaklığı sağlayan birisi. antremanlarda ise işine kendini kaptırır. çok hırslı sürekli birşeyler başarmayı hedefleyen ve bunun için çalışmayı yani antremanları çok seven antrenördür.
takımın bu sezonki performansını nasıl değerlendiriyorsun ?
öncelikle yeni kurulmuş bir takım olduğumuzu söyleyebilirim .aynı zamanda mücadeleci bir kadromuz var ve bu hırsı bırakmazsak her takımla baş edebileceğimizi düşünüyorum . eksikliğimiz sadece şu noktada , yeni kurulmuş bir takım olduğumuz için maç eksiğimiz var. daha çok bir arada olup, daha fazla maç oynamalıyız . çünkü bir takım ancak maçlarda eksiklerinin hangi noktalarda olduğunu görebilir. bu açıdan karşılaşmalar ilerledikce bütün eksiklerini kapatan , bu ligde çok rahat mücadele eden bir takım olacağımızı düşünüyorum.
takım olarak hedefleriniz hakkında neler söyleyebilirsiniz ?
tabii ki hedeflerimiz üst sıralar. çıkabileceğimiz en üst seviyede yer almak istiyoruz .elimizdeki değerlerle verebileceğimizin en iyisini vermek için çalışıyoruz . ayrıca önümüzdeki sezon avrupa kupalarında yer almak en önemli hedeflerimizden biri.
yıllarca hem kulüp takımları hem de milli takımlarda kaptanlık yapmış ve şu anda beşiktaşımız için bu görevi sürdüren biri olarak , kaptanlığı en iyi senin anlatabileceğini düşünüyorum ...
antrenörle oyuncu arasındaki köprüyü kurmak benim görevim . örneğin kızlardan birinin bir isteği varsa bunu antrenörün kabul edeceği şekilde iletiyorum. yani arayı yumuşak tutmak ve ortayı bulmakla yükümlüyüm. tabii bunun yanında takım arkadaşlarımın her türlü sorunuyla ilgilenmeye çalışıyorum.buna kullandığımız malzemeler dahil...
takım arkadaşlarını nasıl motive ediyorsun ?
öncelikle maçtan önce surat ifadelerine bakıyorum . ne hisler içinde olduklarını hepsinin yüzlerinden okuyabiliyorum. nasıl olduklarını sorduğumda aldığım cevaba göre de ilerliyorum. ben daha çok pozitif ve yapıcı yaklaşıyorum. hiç sert değilim, kolay kolay sinirlenmem. ama sinirlendiğimi kimse görmesin , çünkü benim de gözüm hiçbir şeyi görmüyor (gülüyor)
beşiktaş`a transferini öğrendikten sonra , kızların seninle çalışacak olmalarından dolayı şanslı olduklarını düşündüm...
onların da öyle düşündüğünü sanıyorum . çünkü ilk geldiğim günden itibaren gözümün içine bakmaya başladılar. ağızlarından çıkan her kelimeye ne tepki vereceğimi merak ettiler . beni gerçekten sayıyorlar ve tecrübelerime saygı duyuyorlar. şimdiye kadar hiçbir tepkilerinden rahatsız olmadım . ben de aynı şekilde onları iyi yönde etkilemek adına , elimden gelen her türlü yardımı yapıyorum.
kariyerinde bundan sonra neleri hedefliyorsun ?
bu sezon sonunda faal oyunculuğu bırakmayı düşünüyorum . ama voleybolu çok sevdiğim için içinde kalmayı düşünüyorum.hali hazırda taçspor özlem özçelik voleybol okulu adında bir okulum var . fırsat buldukça oradaki çocuklarla ilgileniyorum. bıraktıktan sonra da menejerlik ya da antrenörlük yapabilirim . açıkçası bunun kararını henüz vermedim.
teşekkür ederim.
2012-2013 sezonu a2 ligi 3. hafta maçı 2 hafta sonunda 2 galibiyetle ligde 2.sırada bulunan eskişehirsporla 2 hafta sonunda 4 puanla 3.sırada bulunan beşiktaşımızın eskişehirde oynayacağı maç maçın başlama saati 15:00 hakemide arda kardeşler
şeref bey stadında saat 15:00 oynanacağı duyurulan a2 ligi 4.hafta maçı bjktv de naklen yayınlanacak maç
kaçakyayın`da 2007senesinde pişman değilim yazısını böyle bitiren :
Ne çok yenilgiler aldık , ne çok şampiyonluklar kaçırdık. `evet` dememiz istendiği yerde `hayır `,`hayır`dememiz istendiğinde de`evet ` dedik ! Kimse gelip alnımızdan öpmedi, yanağımızı okşamadı, boynumuza` "çicekten bir halka" takmadı . Pişman değiliz !
kaçak yayın 2007
aşağıda ki şiiri yazmış bir dönem şairlerde sohbet etme imkanı bulduğum kapalıda birlikte ankaragücü maçını izlediğim beşiktaşlı şair yazar
pişman değilim
nerede bir mazlum varsa gidip yanında durdum
pişman değilim
çok yangınlar saldılar ömrüme çok dayak yedim
pişman değilim
arzusu hilafına dokunmadım hiçbir kadına
pişman değilim
Beşiktaş''ın şampiyon olamadığı yıllarda büyüdüm
pişman değilim
büyümek bir kuşun kanadına yürümekti yürüdüm
pişman değilim
dostuma düşmanıma hiç tereddüt etmedim
pişman değilim
ben istemediğim yaşta göstermediğim kadarım
pişman değilim
geçmişim mi geleceğim geleceğim mi geçmişim
pişman değilim
1997
Ne çok yenilgiler aldık , ne çok şampiyonluklar kaçırdık. `evet` dememiz istendiği yerde `hayır `,`hayır`dememiz istendiğinde de`evet ` dedik ! Kimse gelip alnımızdan öpmedi, yanağımızı okşamadı, boynumuza` "çicekten bir halka" takmadı . Pişman değiliz !
kaçak yayın 2007
aşağıda ki şiiri yazmış bir dönem şairlerde sohbet etme imkanı bulduğum kapalıda birlikte ankaragücü maçını izlediğim beşiktaşlı şair yazar
pişman değilim
nerede bir mazlum varsa gidip yanında durdum
pişman değilim
çok yangınlar saldılar ömrüme çok dayak yedim
pişman değilim
arzusu hilafına dokunmadım hiçbir kadına
pişman değilim
Beşiktaş''ın şampiyon olamadığı yıllarda büyüdüm
pişman değilim
büyümek bir kuşun kanadına yürümekti yürüdüm
pişman değilim
dostuma düşmanıma hiç tereddüt etmedim
pişman değilim
ben istemediğim yaşta göstermediğim kadarım
pişman değilim
geçmişim mi geleceğim geleceğim mi geçmişim
pişman değilim
1997
beşiktaş şiirleri kitabından bazı şiirleri
takımdan ayrı tek şiir
ah oğlum ah
durumun hep maç günü belli oldu
bazen de iğneyle oynadın
sert konuştular sakatlandın
hasar masar kalmadı şükür
düzyazılara başladın
ah be vedat
herkes maç seyretti
sen şiir yazdın
hani beşiktaş`a sontrafor olacaktın
....
iki ekmek bir şiir
iş bazen değişir
kahraman zor duruma düşer
o kararlı kanatlar
gökyüzü mavi bir kaleci kazağı şimdi
gözünü güneşe diker
kırpmadan bakar
sadece kartal güneşe böyle bakar
iş bazen değişir
pancu kaleye geçer
kahraman hikayeleri hep güzel biter
...
mırcea lucescu
bırak
pardesün buruşuk kalsın luçe
bırak
konuşsunlar
zaten onlar hep konuşurlar
bırak
pardesün buruşuk kalsın luçe
sen onu örtecek
terli bir sırt
bulursun
...
taksi
bir anı gençliğime ait
zemin o gün futbola müsait
metin tekin iki gol atıyor
üç puan net skorla geliyor
maç sonrası takside
şoför skoru sörüyor metin söylüyor
golleri kimin attığını soruyor hafız
ben attım diyor metin
şoför dikiz aynasından bakıp konuşuyor
ben de yedim
takımdan ayrı tek şiir
ah oğlum ah
durumun hep maç günü belli oldu
bazen de iğneyle oynadın
sert konuştular sakatlandın
hasar masar kalmadı şükür
düzyazılara başladın
ah be vedat
herkes maç seyretti
sen şiir yazdın
hani beşiktaş`a sontrafor olacaktın
....
iki ekmek bir şiir
iş bazen değişir
kahraman zor duruma düşer
o kararlı kanatlar
gökyüzü mavi bir kaleci kazağı şimdi
gözünü güneşe diker
kırpmadan bakar
sadece kartal güneşe böyle bakar
iş bazen değişir
pancu kaleye geçer
kahraman hikayeleri hep güzel biter
...
mırcea lucescu
bırak
pardesün buruşuk kalsın luçe
bırak
konuşsunlar
zaten onlar hep konuşurlar
bırak
pardesün buruşuk kalsın luçe
sen onu örtecek
terli bir sırt
bulursun
...
taksi
bir anı gençliğime ait
zemin o gün futbola müsait
metin tekin iki gol atıyor
üç puan net skorla geliyor
maç sonrası takside
şoför skoru sörüyor metin söylüyor
golleri kimin attığını soruyor hafız
ben attım diyor metin
şoför dikiz aynasından bakıp konuşuyor
ben de yedim
rakibimiz karşıyaka hafta arası kıbrıs'ta oynadığı maçta çıkan olaylardan dolayı, bu hafta oynayacağı müsabakanın ertelenmesi talebini iletmişti federasyona. federasyon da daha önce cumartesi oynanacağını bildirdiği maçı 1 gün erteleyerek pazara aldı. karşıyaka yönetimi bu duruma tepki göstererek maça genç takımı ile çıkacağını duyurdu ve dediklerini de yaptıkları maç...
akatlar'da oynanan müsabakaya karşıyaka basketbol takımı genç oyunculardan kurulu bir kadro ile çıktı. kendilerini istanbul'da yalnız bırakmayan 100 kadar karşıyaka taraftarının da desteğini alarak maça başlayan genç ekip, maçın ilk dakikalarında oyunu başa baş götürse de, sonralarda skor farkı git gide açıldı.
ilk periyodu ıverson'un serbest atışlardan bulduğu 2 sayı ile 22 - 15 önde kapatan beşiktaşımız, 2. periyotta da özellikle son dakikalarda ıverson'un bulduğu 3 sayılık basketlerle devreyi 50-37 önde kapattı. ilk yarının tamanında sahada kalan ıverson, attığı 18 sayı ile devrenin en skorer ismi oldu.
2. yarının başlangıcında karşıyaka taraftarları "kına yaksana kına yaksana turgay demirel kına yaksana " tezahuratı ile federasyonun maçı ertelememesine tepki gösterdiler ve basketbol federasyonu başkanı turgay demirel`i istifaya davet ettiler. beşiktaş tribünleride karşıyakalılara destek vererek "fenerbahce çocuğu turgay demirel" diye tezahurat yaptılar.
maçın 3. periyodunun 8. dakikasında ıverson oyundan çıktı. onun için sakatlık sonrası iyi bir idman olduğu söylenebilinir. bu periyotta bir pota altı mücadelesinde karşıyakalı onur'un sakatlanması sonrasında ilk müdahaleyi beşiktaşımızın masörünün yapması da sporun ayrı bir güzelliği olarak hafızalara kazınacaktır.
3. periyotu 72-58 önde kapatan beşiktaşımız, son periyotta da üstünlüğünü koruyarak maçtan 89-65 galip ayrıldı. son periyotta maçın kopmasıyla, önce tirübünlerde "uçan murat" ın şovu vardı. ardından "salako ferhat" salonu kahkahaya boğdu. Sonrasında tribün, fenerbahçe'nin kupadaki başarısızlığına atıfta bulundu. bursaya gitmek istediklerini yüksek sesle haykırdılar. maçın sonunda taraftarımız 2 takımı da tribünlere çağırarak alkışladılar.
beşiktaşımız için genç bir kadroya karşı mücadele etmek, konsantrasyon açısından zor oldu. lakin murat nuri kutlu gibi genç bir oyuncumuzu izleme fırsatı bulduk. murat gösterdiği performansla izleyenlerin beğenisini kazandı.
taraftarımız "aşıklar köşesi" olarak bilinen köşeye karşıyakaya yapılan saldırıyı kınayan bir pankartta astılar.
sonuç olarak karşıyaka yönetimi söylediğini yaptı, genç takımla çıktı. keşke televizyon ekranlarında dolaşan oyuncularıyla maça çıksalardı dediğimiz maç.
akatlar'da oynanan müsabakaya karşıyaka basketbol takımı genç oyunculardan kurulu bir kadro ile çıktı. kendilerini istanbul'da yalnız bırakmayan 100 kadar karşıyaka taraftarının da desteğini alarak maça başlayan genç ekip, maçın ilk dakikalarında oyunu başa baş götürse de, sonralarda skor farkı git gide açıldı.
ilk periyodu ıverson'un serbest atışlardan bulduğu 2 sayı ile 22 - 15 önde kapatan beşiktaşımız, 2. periyotta da özellikle son dakikalarda ıverson'un bulduğu 3 sayılık basketlerle devreyi 50-37 önde kapattı. ilk yarının tamanında sahada kalan ıverson, attığı 18 sayı ile devrenin en skorer ismi oldu.
2. yarının başlangıcında karşıyaka taraftarları "kına yaksana kına yaksana turgay demirel kına yaksana " tezahuratı ile federasyonun maçı ertelememesine tepki gösterdiler ve basketbol federasyonu başkanı turgay demirel`i istifaya davet ettiler. beşiktaş tribünleride karşıyakalılara destek vererek "fenerbahce çocuğu turgay demirel" diye tezahurat yaptılar.
maçın 3. periyodunun 8. dakikasında ıverson oyundan çıktı. onun için sakatlık sonrası iyi bir idman olduğu söylenebilinir. bu periyotta bir pota altı mücadelesinde karşıyakalı onur'un sakatlanması sonrasında ilk müdahaleyi beşiktaşımızın masörünün yapması da sporun ayrı bir güzelliği olarak hafızalara kazınacaktır.
3. periyotu 72-58 önde kapatan beşiktaşımız, son periyotta da üstünlüğünü koruyarak maçtan 89-65 galip ayrıldı. son periyotta maçın kopmasıyla, önce tirübünlerde "uçan murat" ın şovu vardı. ardından "salako ferhat" salonu kahkahaya boğdu. Sonrasında tribün, fenerbahçe'nin kupadaki başarısızlığına atıfta bulundu. bursaya gitmek istediklerini yüksek sesle haykırdılar. maçın sonunda taraftarımız 2 takımı da tribünlere çağırarak alkışladılar.
beşiktaşımız için genç bir kadroya karşı mücadele etmek, konsantrasyon açısından zor oldu. lakin murat nuri kutlu gibi genç bir oyuncumuzu izleme fırsatı bulduk. murat gösterdiği performansla izleyenlerin beğenisini kazandı.
taraftarımız "aşıklar köşesi" olarak bilinen köşeye karşıyakaya yapılan saldırıyı kınayan bir pankartta astılar.
sonuç olarak karşıyaka yönetimi söylediğini yaptı, genç takımla çıktı. keşke televizyon ekranlarında dolaşan oyuncularıyla maça çıksalardı dediğimiz maç.
yönetimindeki u19 milli takımı moldova ile deplasmanda 2 hazırlık maçı oynayan ilk maçı 2-1 kazanan 2. maçta 2-2 berabere kalan geleceğin a milli takım hocası olmasını dilediğim esprili kişilik.
zamanın birinde siyah kumaşın üstüne beyaz plastik boya ile yazdığımız ve izmir`de bir hentbol maçında asılan pankartta yazan söz : seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli
vala somalı`nın 1978 basımı beşiktaş tarihi kitabından şimdi faal olmayan şubelerden :bisiklet şubesinin tarihi
bjk bisiklet tarihi
türkiye`de bisiklet
bisikletin türkiye`de oldukça eski bir geçmişi vardır. 1897 tarihinde selanik`te büyük bir deponun etrafında pisti topraktan ve yüksek virajlı ayrıca tribünleri olan bir velodram bulunuyordu.
işte osmanlı imparatorluğu zamanında yurdumuzun ilk bisiklet yarışları burada yapılmıştır.
o tarihte bu sporu yapan ilk isimler nobile, madyano ve enver paşazade mustafa beylerdir . işte o devir gerek bu yarışlarda ve gerek selanik kışlası önündeki yarışlarda en başarılı bisikletçi olan enver paşazede mustafa bey, meşrutiyet`in ilanından sonra istanbul`da düzenlenen yarışmalara da girmiş ve sık sık şampiyon olarak zamanının en iyi bisikletçisi olduğunu kanıtlamıştır.
enver paşazade mustafa bey , enver paşa`nın pederi sürre emini ahmet paşa`nın (ahmet paşa bjk kurucularındandır) aracılığı ile 1908 `de beşiktaşa intisap etmiş ve siyah-beyazlı camianın ilk şampiyon bisikletçisi olmuştur.
enver paşazade mustafa beyden sonra beşiktaş`ta bir diğer şampiyon bisikletçi olarak fahrettin beyi görüyoruz.
aynı zamanda 200 ve 400 metre yüzme şampiyonu olan fahrettin bey 15 ile 30 km.lik yarışların bir numaralı elemanı olarak çok sayıda birinciliğe beşiktaş adını yazdırdı.
işte bunlardan bir tanesi: 11-ağustos-1938 anadoluhisar sahası -vefa spor müsameresi ( spor-alemi) 15km.lik bisiklet yarışı 37.7.1/5 ile beşiktaş`lı fahrettin birinci.
bazı araştırmacıların iddia ettiği gibi türkiye`de ilk defa bisiklet sporu ile uğraşan kulüp değil kulüpler vardır!
enver paşazade mustafa beyin beşiktaş`a giriş tarihi olan 1908-1909 yılları ile sabittir ki, türkiye`de bisiklet sporu ile uğraşan kulüplerden biri de beşiktaş`tır !
beşiktaşın şampiyon bisikletçileri
1908-1923
enver paşazade mustafa bey (uzun mesafeler şampiyonu)
yüzbaşı fehti bey (ilk şehit türk pilotu )
feyzi bey ( eski ank.merkez bankası müdürlerinden)
(rüzgara karşı 1000 m. sürat şampiyonu)
fahrettin bey(15 ve 30 km. şampiyonu)
aleksan efendi
vahan efendi
1924-1944
kirkor cambaz (milli- türkiye bisiklet mukavemet şampiyonu )
aşod mamigonyan (uzun mesafelerin bisikletçisi) : bisiklet kadar motosikleti de ustalıkla kullanan aşod , avrupa`da pekçok motosiklet yarışında başarılı sonuçlar aldı. 1947`de paris-rouen arasındaki mesafeyi rekor kırarak katettiği söylenir.
kirkor cambaz (bjk)
türkiye şampiyonu , milli bisikletçi. kazandığı yarışlardan bazıları:
26.4.1935 istanbul bisiklet heyeti` nin tertiplediği 3. teşvik yarışması
1. kategori şampiyonu kirkor (bjk)
5.9.1935 bükreş romanya turu 8 milletten 108 müsabıkın iştiraki ile yapılan romanya bisiklet turu`nda,beşiktaş`lı kirkor, bükreş-braşov etabını birinci,120 km.lik turu ise3. tamamlamış ve türk milli bisiklet ekibi`nin klasmandaki 3.lüğüne baş etken olmuştur.
6.10.1935 istanbul bisiklet mukavemet birinciliği 103 km.lik yarışta kirkor(bjk), 3 saat 15 dakika ile birinci olmuştur.
kirkor cambaz, ayrıca 1936`da berlin olimpiyat oyunlarında, rusya turunda ve balkan oyunlarında ay-yıldızlı forma ile çok başarılı yarışlar çıkararak beşiktaş spor tarihinin ölmezler arasındaki mümtaz yerini hakederek kazanmış bir süper sporcudur.
bjk bisiklet tarihi
türkiye`de bisiklet
bisikletin türkiye`de oldukça eski bir geçmişi vardır. 1897 tarihinde selanik`te büyük bir deponun etrafında pisti topraktan ve yüksek virajlı ayrıca tribünleri olan bir velodram bulunuyordu.
işte osmanlı imparatorluğu zamanında yurdumuzun ilk bisiklet yarışları burada yapılmıştır.
o tarihte bu sporu yapan ilk isimler nobile, madyano ve enver paşazade mustafa beylerdir . işte o devir gerek bu yarışlarda ve gerek selanik kışlası önündeki yarışlarda en başarılı bisikletçi olan enver paşazede mustafa bey, meşrutiyet`in ilanından sonra istanbul`da düzenlenen yarışmalara da girmiş ve sık sık şampiyon olarak zamanının en iyi bisikletçisi olduğunu kanıtlamıştır.
enver paşazade mustafa bey , enver paşa`nın pederi sürre emini ahmet paşa`nın (ahmet paşa bjk kurucularındandır) aracılığı ile 1908 `de beşiktaşa intisap etmiş ve siyah-beyazlı camianın ilk şampiyon bisikletçisi olmuştur.
enver paşazade mustafa beyden sonra beşiktaş`ta bir diğer şampiyon bisikletçi olarak fahrettin beyi görüyoruz.
aynı zamanda 200 ve 400 metre yüzme şampiyonu olan fahrettin bey 15 ile 30 km.lik yarışların bir numaralı elemanı olarak çok sayıda birinciliğe beşiktaş adını yazdırdı.
işte bunlardan bir tanesi: 11-ağustos-1938 anadoluhisar sahası -vefa spor müsameresi ( spor-alemi) 15km.lik bisiklet yarışı 37.7.1/5 ile beşiktaş`lı fahrettin birinci.
bazı araştırmacıların iddia ettiği gibi türkiye`de ilk defa bisiklet sporu ile uğraşan kulüp değil kulüpler vardır!
enver paşazade mustafa beyin beşiktaş`a giriş tarihi olan 1908-1909 yılları ile sabittir ki, türkiye`de bisiklet sporu ile uğraşan kulüplerden biri de beşiktaş`tır !
beşiktaşın şampiyon bisikletçileri
1908-1923
enver paşazade mustafa bey (uzun mesafeler şampiyonu)
yüzbaşı fehti bey (ilk şehit türk pilotu )
feyzi bey ( eski ank.merkez bankası müdürlerinden)
(rüzgara karşı 1000 m. sürat şampiyonu)
fahrettin bey(15 ve 30 km. şampiyonu)
aleksan efendi
vahan efendi
1924-1944
kirkor cambaz (milli- türkiye bisiklet mukavemet şampiyonu )
aşod mamigonyan (uzun mesafelerin bisikletçisi) : bisiklet kadar motosikleti de ustalıkla kullanan aşod , avrupa`da pekçok motosiklet yarışında başarılı sonuçlar aldı. 1947`de paris-rouen arasındaki mesafeyi rekor kırarak katettiği söylenir.
kirkor cambaz (bjk)
türkiye şampiyonu , milli bisikletçi. kazandığı yarışlardan bazıları:
26.4.1935 istanbul bisiklet heyeti` nin tertiplediği 3. teşvik yarışması
1. kategori şampiyonu kirkor (bjk)
5.9.1935 bükreş romanya turu 8 milletten 108 müsabıkın iştiraki ile yapılan romanya bisiklet turu`nda,beşiktaş`lı kirkor, bükreş-braşov etabını birinci,120 km.lik turu ise3. tamamlamış ve türk milli bisiklet ekibi`nin klasmandaki 3.lüğüne baş etken olmuştur.
6.10.1935 istanbul bisiklet mukavemet birinciliği 103 km.lik yarışta kirkor(bjk), 3 saat 15 dakika ile birinci olmuştur.
kirkor cambaz, ayrıca 1936`da berlin olimpiyat oyunlarında, rusya turunda ve balkan oyunlarında ay-yıldızlı forma ile çok başarılı yarışlar çıkararak beşiktaş spor tarihinin ölmezler arasındaki mümtaz yerini hakederek kazanmış bir süper sporcudur.
beşiktaşlı şair zaman zaman gençlere taş çıkartan performansı ile tirübünlerde gördüğümüz kah şairler parkında doyumsuz sohbetine tanık olduğumuz kamburun bahçesinde yedi sekiz hasanpaşa fırınından alınan acıbademler eşliğinde ince belli bardaklarla çay yudumladığımız deplasman maçlarını zaman zaman kadıköy akdeniz kafede izleyen sayfalarca anlatsak eksik kalacağımız güzel insan yaşam şuncağız birşey işte sözünü pankart yapmak istediğim güzel beşiktaşlı
yaşam şuncağız bir şey işte
bir defter kalır gidenlerden
ayrı düştüklerimizden bir kitap
yıllar sonra aklına gelir de birden
bakarsın/kuytu dalında bir sayfanın
incecik izler vardır
diretmişliğimizden
yaşam şuncağız bir şey işte
altı çizilmiştir kimi satırların
gelseydiniz, karışsaydı gözleriniz çayın buğusuna
böyle koymazdı tozutarak esmesi karın
okursun/için burkulur da biraz
derin gizler vardır
birikmiş eski mektupların
yaşam şuncağız bir şey işte
bir dostun ölüm haberi gelir
bir ihzar müzekkeresi bir arama emri
sen bir ilmek daha arasın acının şiirine
duyarsın/biri sevdiğini öper son kez ağzından
sokaklar iz tarlası
adresin belirsizdir
yaşam şuncağız bir şey işte
güneş fabrika duvarlarına düşünce
sessiz adımlarla yürür sabahı umut
karışsan yankıların bir ışık salkımında yitişinde
dinlersin/yazılmamış bir tarihin
yalın dipnotudur bunlar
yazılır günü gelince .
yaşam şuncağız bir şey işte
bir defter kalır gidenlerden
ayrı düştüklerimizden bir kitap
yıllar sonra aklına gelir de birden
bakarsın/kuytu dalında bir sayfanın
incecik izler vardır
diretmişliğimizden
yaşam şuncağız bir şey işte
altı çizilmiştir kimi satırların
gelseydiniz, karışsaydı gözleriniz çayın buğusuna
böyle koymazdı tozutarak esmesi karın
okursun/için burkulur da biraz
derin gizler vardır
birikmiş eski mektupların
yaşam şuncağız bir şey işte
bir dostun ölüm haberi gelir
bir ihzar müzekkeresi bir arama emri
sen bir ilmek daha arasın acının şiirine
duyarsın/biri sevdiğini öper son kez ağzından
sokaklar iz tarlası
adresin belirsizdir
yaşam şuncağız bir şey işte
güneş fabrika duvarlarına düşünce
sessiz adımlarla yürür sabahı umut
karışsan yankıların bir ışık salkımında yitişinde
dinlersin/yazılmamış bir tarihin
yalın dipnotudur bunlar
yazılır günü gelince .
iki takımın cumhurbaşkanlığı kupasında ilk kez karşı karşıya gelecekleri maç .iki takım arasında bugüne kadar oynanan 99 maçta anadolu efes in 73 galibiyeti bulunuyor.
ilki 1985 yılında düzenlenen cumhurbaşkanlığı kupası tarihinde bugüne kadar beşiktaşımız 2. kez final oynayacakken 18 kere final oynayan rakibimiz bu kupayı 9 kez kazanarak cumhurbaşkanlığı kupasını en çok kazanan takım oldu.saat 17:00 başlayacak maça kapılarda izdaham yaşanmaması için erken gidilmesi tavsiye olunur.
ilk finalimiz 4 nisan 1987 karşıyaka 81 beşiktaş 65
ilki 1985 yılında düzenlenen cumhurbaşkanlığı kupası tarihinde bugüne kadar beşiktaşımız 2. kez final oynayacakken 18 kere final oynayan rakibimiz bu kupayı 9 kez kazanarak cumhurbaşkanlığı kupasını en çok kazanan takım oldu.saat 17:00 başlayacak maça kapılarda izdaham yaşanmaması için erken gidilmesi tavsiye olunur.
ilk finalimiz 4 nisan 1987 karşıyaka 81 beşiktaş 65
öncesinde rakip takımın türkiye kupasında trabzon kanuni futbol kulübünü yenerek hazırlandığı maç
sivasspor: atilla, faty, murat akça, rajnoch, hayrettin, adem koçak (dk. 63 aatif), kadir, grosicki (dk. 63 eneramo), erman kılıç (dk. 84 mehmet nas), cerny, pedriel
goller: dk. 52 erman kılıç, dk. 63 grosicki, dk. 82 eneramo (sivasspor)
sivasspor: atilla, faty, murat akça, rajnoch, hayrettin, adem koçak (dk. 63 aatif), kadir, grosicki (dk. 63 eneramo), erman kılıç (dk. 84 mehmet nas), cerny, pedriel
goller: dk. 52 erman kılıç, dk. 63 grosicki, dk. 82 eneramo (sivasspor)
gözlerimi kapattım, gözlerini gördüm.
çıkıp gelse
ve sorsa;
- ..
bildiğin gibi aslında. sen gittikten sonra da pek bir şey değişmedi. aslında sana haksızlık ettik, seni bekledik. sen gelince; yine, eskisi gibi..
- ..
yok, öyle deme, kesme sözümü, dinle bi; haksızlık ettik, nerde ne kadar marazımız varsa biriktirdik, olsun dedik, gün saymaya başladık. geliyor nasıl olsa demenin bir rehaveti oldu. geliyorsun diye sevinip görmedik, göremedik, görmek istemedik belki de. öyle öyle derken biriktirdik iste.
sen gelince, senin o tribündeki varlığın, duruşun, o sadece beşiktaş halin ders olur nasıl olsa diye
öğretmen diye yer etmiştin belleklerde; kavgayı anlatacaksın diye bekledik
sensiz her şeye yetmek zor; hep eksik kaldık, en büyük boşluğu sana ayırdık, ayıbı görmedik. sanki sen gelince, sevdan ve kavgan ile dolabileceğini düşündüğümüz bir boşluk, kendimizin yarattığını fark edemediğimiz bir boşluk iste
- ..
geçiştirmek için soruyorsun değil mi? söyleyeyim yine de; söylediğimiz yok artik hindi babayı. sensiz keyfi de yok be optik. bazen senin için diye söylemek istesek de sen yoksun diye, haksizlik gibi, o seninle güzeldi diye sesimiz kısık bizim.
ben tribündeki saygıdan, sevgiden, kavga gürültü olmadan yaşanan bir beşiktaş kardeşliğinden bahsediyordum, dolduramadık.
sen özledin mi hindi babayı? özlemişsindir tabi, laf mı benimkisi.
- ..
iyi işte nasıl olsun. dün gece konuştuk biraz. alaattin bi ara senden söz etti; paket mi ne yaptırmıştı sana; kütahyadan boluya göndermişti hani; çamaşır, kitap, dergi falan
şimdi sana ne gönderelim biz?
canları salıyoruz tek tek, ardına düşmüşler gibi en olmaz zamanlarda. tıpkı senin gibi en olmaz zamanlarda yanına geliyorlar.
neyse, ne diyordum? haa, onu diyordum, işte beşiktaş bir hayat bahşetmişti hepimize, biz o hayata sahip çıkamıyoruz yeterince. çıyanlar, sırtlanlar, soyanlar, yiyenler adamlık hak getire.
- ..
teselli etmek için soyluyorsun bunları. suç bizde. benim kabul ettiğimi sen kıyamadığın için üstüne alıyorsun. sen hep biz dedin, şimdi de biz diyorsun.
metin, sarı fırtınamız, hani bir idmanda arabasının lastiklerini indirmiştiniz, o da gelmişti rıza kaptan ile beraber seni son kez görmeye. bizim optik diyor mesela senden söz ederken. biz bu kadar geniş bir aileyiz seninle, bu kadar içten.
- ..
olur, başım üstüne, tabi söylerim. bak, mesela hentbolda iyiyiz, voleybolda ikinci lige düştük biliyorsun ama çıkarız yine, gel gör ki semtin içindeyiz halbuki ve bazen rakip bizden fazla! şaka değil gerçekten öyle!
biz beşiktaş her şey diyoruz, öyle biliyoruz ama gel gör ki amatörlere olması gereken ilgi değil, olmaması gereken ilgilisizlik hakim. bir avuç taraftarın vefası ile sahaya çıkıyor çocuklar. karpitle sarartılmış yapay bir aşk değil bu, en harbisinden beşiktaşı yasamaktır halbuki.
gel gör ki mi dedim ben sana? gelir misin bir daha? keşke gelsen be optik, keşke gelsen. beraber inerdik semte, giderdik hep birlikte, bütün beşiktaşlılar dolmabahçeden salınırdık keşke gelsen ya da hiç gitmeseydin keşke bu daha güzel. iste keşkelerimizi biriktirdik biz.
- ..
tanırım tabi ki nurettini, okuldan arkadaşımdı benim.
doğu beyazıtın oralarda neyse ruhu şad olsun.
sevinmiştir şimdi seni tanıdığına. fakülte kantininde bizi görünce, elini havaya kaldırıp, böyle bağırırdı bak:
-looooooooooo, beşiktaş looooooo!
- ..
medya bir âlem. haberler siyah-beyaz değil, genellikle çarpıtma, kolpa haberler işte. gün aşırı yükleniyorlar, kimin sesinin çıkmasını isterlerse mikrofonlar ve kameralar hoooop o yöne. yapışıyor eline gazete sayfaları; cıvık cıvık, boyası akıyor, kiri kalıyor. keza ekran da öyle. daha kötü hatta. gözünün önünde her şey, daha fazla izlenme için arsızlığın haddi hesabı yok.
bu coğrafyada fareler, böcekler işkencecilerin silahları olarak salınmışken insanlarımızın üzerine simdi o farelerle, böceklerle hasbi hal ettirilen insanların korkularına yarışmalar düzenleniyor. o cam kutuya hapsedilmiş hayatları olan insanlara en ahlaksız teklifleri seçenek diye sunarlarken, maestrolar para ödüllerine alkış istiyorlardı. adalet yoksunluğu hemen kendini belli ediyor. zalim sofralarına kurbanlar kesiliyor oralarda.
-siyah-beyaz-ölüm-yasam- için savcıları göreve çağıranlar da var! alfabenin yirmi dört harfinden tek bir kelime yaratamayanlar, cümle kuramayanlar, üfürerek gider yapmayı adamlık sanıyor. beşiktaş seyircisiz oynasın diyeni de var. dedim ulan beşiktaş taraftarı ile oynuyor zaten seyirci ile değil. birde geçenlerde şey oldu, cem yazdı kendi köşesinde; tehdit etmişler.
- ..
kim olduğunu yazmadı, karanlıktan aramış karanlıklar prensi. düşün ki, beşiktaş üzerine fikir yürüten birinin hayatı tehdit altına giriyor fikirleri yüzünden. fikirleri beğenilmeyen insanlarımızı itip kakıyorlar, dün olduğu gibi. bunu beşiktaş adına yapıyorlar. beşiktaş adı ile boğazlarından geçen lokmalara rağmen, haram ile helali ayırt etmeden, beşiktaş adına katlediyorlar birçok şeyi. küçük prensi okumadan büyük imparator ilan edilenler insanların fikirleri ile suçlandığı çağ ne bitmez bir çağmış öğretmen mehmet.
- ..
bunu da gördün, duydun öyle mi? ara sıra yapanlar var evet. aslında ıslıklananın sadece hata yapan, yetersiz kalan bir sporcu olmadığını, beşiktaş olduğunu, beşiktaşın da ilk on birden ibaret olmadığını bilmeleri gereken bu insanlarımıza bırak yıllarca şampiyonluk görememeyi, o dönemki yetersizlikleri ile ligin dibinde iken dahi aşkın her daim aşk olduğunu yaşatan tribünü anlatmak lazım.
- ..
sorma, deplasmanlara kapıları kapattılar kimi yerlerde. her türlü eziyeti çıkarıyorlar arkadaşlara. resmen yasaklı yaptılar bizi. oysa beşiktaş, taraftarı ile birlikte ayaklarına geliyorsa, insanlar bunu nimet bilsinler.
tribün cezalı çarşıyı bir suç örgütü imiş gibi gösterme gayretkeşliğine düşenler toplandılar bir masanın başına, kestiler cezayı. öyle bir hukuki gerekçe falan değil, tamamen bitirmek, sesi susturmak istedikleri için yaptılar işin garibi ne biliyor musun? o tribün emekçilerinin içinde olduğu ayni taraftara ödül de verildi. mevlana hoşgörü ve örnek taraftar ödülü! ödülü bir yöneticimiz aldı, kim olduğunu anımsamıyorum simdi. bizden birine ulaşsa o ödül, o cezaları kesen il güvenlik kuruluna gönderirdik.
sanki o tribüne gelen insanlar her gün trafik kazasından ölen insanların yürüdüğü yollardan geçmiyorlar. sanki tribüne gelen insanlar, evden çıkarken postacının bıraktığı elektrik faturasına lanet okuyarak işe gitmiyorlar. sanki o insanlar, gazete bayisinde gözüne ilişen manşete, ağız dolusu okkalı bir küfürü dudaklarının arasından salmıyorlar. sanki o insanlar açlığı, işsizliği, eğitim kurumlarındaki örümcek ağlarını bilmeden, görmeden, aşağılanmadan, horlanmadan o tribünlere geliyorlar değil mi? -ferman onlarınsa, tribün bizimdir. tarihi çarşıya kırılan kalemler değil, beşiktaşlılar yazar!-
sen şimdi deplasman dedin ya, çorba çekti canim, söz parasını alırsın sonra!
- ..
seni böyle ağız dolusu gülerken görmek
ama çocuklar söylüyor, her molada içilen çorbada nasıl akıllarına düştüğünü. boğazımıza bir şeyler düğümleniyor, ağzımız cam kırıklıkları ile doluyor sanki o an diyorlar. sokaktaki kimsesiz kedileri, kocaman bir kaşarla besleyen adamdan söz ediyorlar. bunu yapan beşiktaşlı kardeşlerini mi aç bırakacaktı? bizlere veda etmenden beş gün öncesine kadar da elinde iki yetim kedi ile çıkmadın mi avluya? kıyamazdın sen. açız ama şimdi optik, birçok şey için aciz. eskinin sadakatine aciz, samimiyetine aciz. ve az olan taraftayız.
özlüyoruz seni be başkan.. yoklamada hep burada, mevcut diye bağırıyoruz. biz seni asla yok yazdırmayacağız, bunu böylece bil; ama keşke bizde bilebilsek bu özlemek hali içimizde hangi köşede saklı. bilsek, bulsak, törpüleyebilsek biraz.
onurlu ve erdemli olmayı öğrettiğin öğrencilerinin aklında silgi ve tebeşir kokusundan başka, helal ettiğin bir not fazlasından gayri şeyler kaldı. üzerinde çubuklu forman ile kollarını iki yana açıp, herkesi hasretle kucaklar gibi resmedilmiş bir halin var ya senin, iste ondan daha başka şeyler kaldı her birimizin içinde.
- ..
evet, doluyum, bayağı doluyum hem de.
memedim, biz seninle, yaralarımızın kabuklarını öpecek birinden yoksun kalmış olduk aslında; kabuklarını öpse de hemen geçse dediğimiz yaralarımızın. bizi çok ama çok derinden yaralayan şeyler var. ekseriyetimizin bir ömre yetecek kadar da acısı var. birbirine kardeş olmuş yaralarımız hiç kanatmayalım kalbimizi desek de, gün oluyor kendi ellerimizle kaşıyoruz yaralarımızı bilip bilmeden, kanatıyoruz yok yere Sevinçlere de nail olduk en güzelinden, en onurlusu, en şereflisinden, hakkaniyetle hem de. lakin yaralarımızla didişip duruyoruz, kendi kabuğunu dökmesini beklemeden, didişiyoruz ha bire ve yeniden kanatıyoruz iyileşmesine fırsat vermeden.
yeni acıtan şeyler var. oynanan sahalar aynı olsa da, sahadakilerin sayısı ayni kalsa da, değişen şeyler de var. hızla değişen, değiştirilen şeyler. onların stadı, onlar şu kadar şampiyon oldu, onların malı, mülkü, parası forması böyle şeyler de var; sürekli bir kendini inkar, geçmişi inkar, geleneği inkar hali. kendini tanımadığından olsa gerek, yeterince tanımadığından, göremediğinden ihtimal. kendini sadece ve sadece aidiyet duyduğu beşiktaş ile ifade edebilmek yerine hiçbir aidiyetinin olmadığı bir başkası üzerinden kendini ifade etme hali. farklılığın başkalarında olanlar ile değil, olmayan iledir. bir şey desen eskici oluyorsun. ama bu bir iç fenalığıdır ve benim içim fena oluyor.
hep öyle olur ya zaten; sonra bir bakmışsın başka hayatlarda gezinirken, kendi hayatin uçup gitmiş elinden.
oysa sen, beşiktaştan başka özel hayatım yoktur deyip, hiçbir şeyle mukayese edilemeyecek bir yere koymuştun beşiktaşı. üzerine kılıçla gelenlere karsı, boynundaki zincirle kapıştın; ama kazanın dibinde tartaklanan fenerbahçeliyi cebinde yeterince parası olmadığı için taksi tutup, oradan uzaklaştırdın bak, bunlarda mukayeselik.
emek ile dalga geçenlere hepimiz emekçiyiz- diye yanıt vermek mukayeselik. sekiz-sıfır yenilmek, şerefsiz olmaktan yeğdir- diyebilmek mukayeselik. beşiktaşın, beşiktaşlı olmanın hakim olduğu ruhun sana verdiği gurur, kendini yansıtır her zaman. şimdi niye bu kadar alakasız oldu bu insanlar? şimdi kazanın dibinde neyse ya boşver
- ..
yok be başkan, küsmek değil bizimkisi, yanlış anlama. sinirimiz alınmış bizim, kızsak da küsemeyiz, küsmeyiz biz beşiktaş denilince. gidecek başka bir yerimiz yok bizim, bırakmayız.
belki değil, inanıyorum kesinlikle iyileşeceğiz biz! en derin yaralarımıza birbirimize sarılarak derman olacağız yeter ki beşiktaş kardeşliğini, tribünde yan yana, omuz omuza durduğumuz insanlarla olan beşiktaş kardeşliğimizi yitirmeyelim. bu büyük ama çok büyük bizi yitirmeyelim; hep biz deme erdeminde olalım. umut demişti epey bir vakit önce, dedi ki; -her an hazırlıklı olmalıyız, optik başkan her pazartesi gecesi rüyalarımıza hesap sormaya gelebilir diye gönlümüz ve vicdanimiz rahat olmalı.
- ..
yok kalsın atkı boynunda, üşümedim ben, sadece bir ürperti geldi birden.
anımsıyor musun ilk maçını? çocuktun daha, ağlıyordun yeniliyor beşiktaş diye. hani yanında cep konyağı içen yaslı bir adam vardı. sen ağlıyordun beşiktaş yenildi diye, yaşlı adam seni teselli ediyordu hani, anımsıyor musun?
ben tanık oldum. ben her şeyin bir insanin gözüne canhıraş hücum ettiğini de gördüm. tıpkı senin gözlerine hücum ettiği gibi. her şeyin bir zerre gözyaşına sığdığını gördüm, bir zerre su damlasına bir dudak kıpırdamasına sığdığını gördüm koca sevdanın. bir gıdım sese beşiktaş için beşiktaş için
- ..
evet, şimdi bize hakikat gerekli. bize hakiki yaşanmışlıklar gerekli. hakiki samimiyet gerekli. daha çok sokak gerekli. hakiki ve samimi cümlelerle konuşulanlardan, yazılanlardan daha çok gerekli. hayat dediğin müsveddelik değil ki temize çekesin. emirhan abi,´yaşam şuncacık bir şey işte´der. beşiktaş bize sunulmuş bir yasam gibidir! beşiktaş, bizim her şeyimiz; hayatimizin en anlamlı, en güzel parçalarından biri. biz, her şeyimize bir halel gelmesin diye bazen hayat ile olum arasında kalabiliyoruz. kalanlar, bizden sonrakiler daha çok yaşayabilsin bu güzelim beşiktaşı diye
hakikat gelenekte, geçmiş hakikatin ta kendisi. bu yüzden biz geçmişe, geleneğimize çapa attık. mevsimin ismi çağ, ayın adı modern, yıllardan endüstriyel! biz bu havalarda daha fazla savrulmayalım diye, geleneğimizden daha fazla uzaklaşmayalım diye geçmişe çapa attık. unutmamak, unutturmamak için. Beni en çok korkutan bu iste; aynaya bakınca kendimi görememek, kendi yüzümü görememek, tanıyamamak kendimi. beni en çok bu korkutuyor.
- ..
böyle birden gitmek zorunda mısın?
peki, öyle olsun gelirsin ama tekrar değil mi?
beşiktaş senin cennetin çünkü.
unutma, sadece bir nefes kadar uzaksın bize.
gitti ..
dc
çıkıp gelse
ve sorsa;
- ..
bildiğin gibi aslında. sen gittikten sonra da pek bir şey değişmedi. aslında sana haksızlık ettik, seni bekledik. sen gelince; yine, eskisi gibi..
- ..
yok, öyle deme, kesme sözümü, dinle bi; haksızlık ettik, nerde ne kadar marazımız varsa biriktirdik, olsun dedik, gün saymaya başladık. geliyor nasıl olsa demenin bir rehaveti oldu. geliyorsun diye sevinip görmedik, göremedik, görmek istemedik belki de. öyle öyle derken biriktirdik iste.
sen gelince, senin o tribündeki varlığın, duruşun, o sadece beşiktaş halin ders olur nasıl olsa diye
öğretmen diye yer etmiştin belleklerde; kavgayı anlatacaksın diye bekledik
sensiz her şeye yetmek zor; hep eksik kaldık, en büyük boşluğu sana ayırdık, ayıbı görmedik. sanki sen gelince, sevdan ve kavgan ile dolabileceğini düşündüğümüz bir boşluk, kendimizin yarattığını fark edemediğimiz bir boşluk iste
- ..
geçiştirmek için soruyorsun değil mi? söyleyeyim yine de; söylediğimiz yok artik hindi babayı. sensiz keyfi de yok be optik. bazen senin için diye söylemek istesek de sen yoksun diye, haksizlik gibi, o seninle güzeldi diye sesimiz kısık bizim.
ben tribündeki saygıdan, sevgiden, kavga gürültü olmadan yaşanan bir beşiktaş kardeşliğinden bahsediyordum, dolduramadık.
sen özledin mi hindi babayı? özlemişsindir tabi, laf mı benimkisi.
- ..
iyi işte nasıl olsun. dün gece konuştuk biraz. alaattin bi ara senden söz etti; paket mi ne yaptırmıştı sana; kütahyadan boluya göndermişti hani; çamaşır, kitap, dergi falan
şimdi sana ne gönderelim biz?
canları salıyoruz tek tek, ardına düşmüşler gibi en olmaz zamanlarda. tıpkı senin gibi en olmaz zamanlarda yanına geliyorlar.
neyse, ne diyordum? haa, onu diyordum, işte beşiktaş bir hayat bahşetmişti hepimize, biz o hayata sahip çıkamıyoruz yeterince. çıyanlar, sırtlanlar, soyanlar, yiyenler adamlık hak getire.
- ..
teselli etmek için soyluyorsun bunları. suç bizde. benim kabul ettiğimi sen kıyamadığın için üstüne alıyorsun. sen hep biz dedin, şimdi de biz diyorsun.
metin, sarı fırtınamız, hani bir idmanda arabasının lastiklerini indirmiştiniz, o da gelmişti rıza kaptan ile beraber seni son kez görmeye. bizim optik diyor mesela senden söz ederken. biz bu kadar geniş bir aileyiz seninle, bu kadar içten.
- ..
olur, başım üstüne, tabi söylerim. bak, mesela hentbolda iyiyiz, voleybolda ikinci lige düştük biliyorsun ama çıkarız yine, gel gör ki semtin içindeyiz halbuki ve bazen rakip bizden fazla! şaka değil gerçekten öyle!
biz beşiktaş her şey diyoruz, öyle biliyoruz ama gel gör ki amatörlere olması gereken ilgi değil, olmaması gereken ilgilisizlik hakim. bir avuç taraftarın vefası ile sahaya çıkıyor çocuklar. karpitle sarartılmış yapay bir aşk değil bu, en harbisinden beşiktaşı yasamaktır halbuki.
gel gör ki mi dedim ben sana? gelir misin bir daha? keşke gelsen be optik, keşke gelsen. beraber inerdik semte, giderdik hep birlikte, bütün beşiktaşlılar dolmabahçeden salınırdık keşke gelsen ya da hiç gitmeseydin keşke bu daha güzel. iste keşkelerimizi biriktirdik biz.
- ..
tanırım tabi ki nurettini, okuldan arkadaşımdı benim.
doğu beyazıtın oralarda neyse ruhu şad olsun.
sevinmiştir şimdi seni tanıdığına. fakülte kantininde bizi görünce, elini havaya kaldırıp, böyle bağırırdı bak:
-looooooooooo, beşiktaş looooooo!
- ..
medya bir âlem. haberler siyah-beyaz değil, genellikle çarpıtma, kolpa haberler işte. gün aşırı yükleniyorlar, kimin sesinin çıkmasını isterlerse mikrofonlar ve kameralar hoooop o yöne. yapışıyor eline gazete sayfaları; cıvık cıvık, boyası akıyor, kiri kalıyor. keza ekran da öyle. daha kötü hatta. gözünün önünde her şey, daha fazla izlenme için arsızlığın haddi hesabı yok.
bu coğrafyada fareler, böcekler işkencecilerin silahları olarak salınmışken insanlarımızın üzerine simdi o farelerle, böceklerle hasbi hal ettirilen insanların korkularına yarışmalar düzenleniyor. o cam kutuya hapsedilmiş hayatları olan insanlara en ahlaksız teklifleri seçenek diye sunarlarken, maestrolar para ödüllerine alkış istiyorlardı. adalet yoksunluğu hemen kendini belli ediyor. zalim sofralarına kurbanlar kesiliyor oralarda.
-siyah-beyaz-ölüm-yasam- için savcıları göreve çağıranlar da var! alfabenin yirmi dört harfinden tek bir kelime yaratamayanlar, cümle kuramayanlar, üfürerek gider yapmayı adamlık sanıyor. beşiktaş seyircisiz oynasın diyeni de var. dedim ulan beşiktaş taraftarı ile oynuyor zaten seyirci ile değil. birde geçenlerde şey oldu, cem yazdı kendi köşesinde; tehdit etmişler.
- ..
kim olduğunu yazmadı, karanlıktan aramış karanlıklar prensi. düşün ki, beşiktaş üzerine fikir yürüten birinin hayatı tehdit altına giriyor fikirleri yüzünden. fikirleri beğenilmeyen insanlarımızı itip kakıyorlar, dün olduğu gibi. bunu beşiktaş adına yapıyorlar. beşiktaş adı ile boğazlarından geçen lokmalara rağmen, haram ile helali ayırt etmeden, beşiktaş adına katlediyorlar birçok şeyi. küçük prensi okumadan büyük imparator ilan edilenler insanların fikirleri ile suçlandığı çağ ne bitmez bir çağmış öğretmen mehmet.
- ..
bunu da gördün, duydun öyle mi? ara sıra yapanlar var evet. aslında ıslıklananın sadece hata yapan, yetersiz kalan bir sporcu olmadığını, beşiktaş olduğunu, beşiktaşın da ilk on birden ibaret olmadığını bilmeleri gereken bu insanlarımıza bırak yıllarca şampiyonluk görememeyi, o dönemki yetersizlikleri ile ligin dibinde iken dahi aşkın her daim aşk olduğunu yaşatan tribünü anlatmak lazım.
- ..
sorma, deplasmanlara kapıları kapattılar kimi yerlerde. her türlü eziyeti çıkarıyorlar arkadaşlara. resmen yasaklı yaptılar bizi. oysa beşiktaş, taraftarı ile birlikte ayaklarına geliyorsa, insanlar bunu nimet bilsinler.
tribün cezalı çarşıyı bir suç örgütü imiş gibi gösterme gayretkeşliğine düşenler toplandılar bir masanın başına, kestiler cezayı. öyle bir hukuki gerekçe falan değil, tamamen bitirmek, sesi susturmak istedikleri için yaptılar işin garibi ne biliyor musun? o tribün emekçilerinin içinde olduğu ayni taraftara ödül de verildi. mevlana hoşgörü ve örnek taraftar ödülü! ödülü bir yöneticimiz aldı, kim olduğunu anımsamıyorum simdi. bizden birine ulaşsa o ödül, o cezaları kesen il güvenlik kuruluna gönderirdik.
sanki o tribüne gelen insanlar her gün trafik kazasından ölen insanların yürüdüğü yollardan geçmiyorlar. sanki tribüne gelen insanlar, evden çıkarken postacının bıraktığı elektrik faturasına lanet okuyarak işe gitmiyorlar. sanki o insanlar, gazete bayisinde gözüne ilişen manşete, ağız dolusu okkalı bir küfürü dudaklarının arasından salmıyorlar. sanki o insanlar açlığı, işsizliği, eğitim kurumlarındaki örümcek ağlarını bilmeden, görmeden, aşağılanmadan, horlanmadan o tribünlere geliyorlar değil mi? -ferman onlarınsa, tribün bizimdir. tarihi çarşıya kırılan kalemler değil, beşiktaşlılar yazar!-
sen şimdi deplasman dedin ya, çorba çekti canim, söz parasını alırsın sonra!
- ..
seni böyle ağız dolusu gülerken görmek
ama çocuklar söylüyor, her molada içilen çorbada nasıl akıllarına düştüğünü. boğazımıza bir şeyler düğümleniyor, ağzımız cam kırıklıkları ile doluyor sanki o an diyorlar. sokaktaki kimsesiz kedileri, kocaman bir kaşarla besleyen adamdan söz ediyorlar. bunu yapan beşiktaşlı kardeşlerini mi aç bırakacaktı? bizlere veda etmenden beş gün öncesine kadar da elinde iki yetim kedi ile çıkmadın mi avluya? kıyamazdın sen. açız ama şimdi optik, birçok şey için aciz. eskinin sadakatine aciz, samimiyetine aciz. ve az olan taraftayız.
özlüyoruz seni be başkan.. yoklamada hep burada, mevcut diye bağırıyoruz. biz seni asla yok yazdırmayacağız, bunu böylece bil; ama keşke bizde bilebilsek bu özlemek hali içimizde hangi köşede saklı. bilsek, bulsak, törpüleyebilsek biraz.
onurlu ve erdemli olmayı öğrettiğin öğrencilerinin aklında silgi ve tebeşir kokusundan başka, helal ettiğin bir not fazlasından gayri şeyler kaldı. üzerinde çubuklu forman ile kollarını iki yana açıp, herkesi hasretle kucaklar gibi resmedilmiş bir halin var ya senin, iste ondan daha başka şeyler kaldı her birimizin içinde.
- ..
evet, doluyum, bayağı doluyum hem de.
memedim, biz seninle, yaralarımızın kabuklarını öpecek birinden yoksun kalmış olduk aslında; kabuklarını öpse de hemen geçse dediğimiz yaralarımızın. bizi çok ama çok derinden yaralayan şeyler var. ekseriyetimizin bir ömre yetecek kadar da acısı var. birbirine kardeş olmuş yaralarımız hiç kanatmayalım kalbimizi desek de, gün oluyor kendi ellerimizle kaşıyoruz yaralarımızı bilip bilmeden, kanatıyoruz yok yere Sevinçlere de nail olduk en güzelinden, en onurlusu, en şereflisinden, hakkaniyetle hem de. lakin yaralarımızla didişip duruyoruz, kendi kabuğunu dökmesini beklemeden, didişiyoruz ha bire ve yeniden kanatıyoruz iyileşmesine fırsat vermeden.
yeni acıtan şeyler var. oynanan sahalar aynı olsa da, sahadakilerin sayısı ayni kalsa da, değişen şeyler de var. hızla değişen, değiştirilen şeyler. onların stadı, onlar şu kadar şampiyon oldu, onların malı, mülkü, parası forması böyle şeyler de var; sürekli bir kendini inkar, geçmişi inkar, geleneği inkar hali. kendini tanımadığından olsa gerek, yeterince tanımadığından, göremediğinden ihtimal. kendini sadece ve sadece aidiyet duyduğu beşiktaş ile ifade edebilmek yerine hiçbir aidiyetinin olmadığı bir başkası üzerinden kendini ifade etme hali. farklılığın başkalarında olanlar ile değil, olmayan iledir. bir şey desen eskici oluyorsun. ama bu bir iç fenalığıdır ve benim içim fena oluyor.
hep öyle olur ya zaten; sonra bir bakmışsın başka hayatlarda gezinirken, kendi hayatin uçup gitmiş elinden.
oysa sen, beşiktaştan başka özel hayatım yoktur deyip, hiçbir şeyle mukayese edilemeyecek bir yere koymuştun beşiktaşı. üzerine kılıçla gelenlere karsı, boynundaki zincirle kapıştın; ama kazanın dibinde tartaklanan fenerbahçeliyi cebinde yeterince parası olmadığı için taksi tutup, oradan uzaklaştırdın bak, bunlarda mukayeselik.
emek ile dalga geçenlere hepimiz emekçiyiz- diye yanıt vermek mukayeselik. sekiz-sıfır yenilmek, şerefsiz olmaktan yeğdir- diyebilmek mukayeselik. beşiktaşın, beşiktaşlı olmanın hakim olduğu ruhun sana verdiği gurur, kendini yansıtır her zaman. şimdi niye bu kadar alakasız oldu bu insanlar? şimdi kazanın dibinde neyse ya boşver
- ..
yok be başkan, küsmek değil bizimkisi, yanlış anlama. sinirimiz alınmış bizim, kızsak da küsemeyiz, küsmeyiz biz beşiktaş denilince. gidecek başka bir yerimiz yok bizim, bırakmayız.
belki değil, inanıyorum kesinlikle iyileşeceğiz biz! en derin yaralarımıza birbirimize sarılarak derman olacağız yeter ki beşiktaş kardeşliğini, tribünde yan yana, omuz omuza durduğumuz insanlarla olan beşiktaş kardeşliğimizi yitirmeyelim. bu büyük ama çok büyük bizi yitirmeyelim; hep biz deme erdeminde olalım. umut demişti epey bir vakit önce, dedi ki; -her an hazırlıklı olmalıyız, optik başkan her pazartesi gecesi rüyalarımıza hesap sormaya gelebilir diye gönlümüz ve vicdanimiz rahat olmalı.
- ..
yok kalsın atkı boynunda, üşümedim ben, sadece bir ürperti geldi birden.
anımsıyor musun ilk maçını? çocuktun daha, ağlıyordun yeniliyor beşiktaş diye. hani yanında cep konyağı içen yaslı bir adam vardı. sen ağlıyordun beşiktaş yenildi diye, yaşlı adam seni teselli ediyordu hani, anımsıyor musun?
ben tanık oldum. ben her şeyin bir insanin gözüne canhıraş hücum ettiğini de gördüm. tıpkı senin gözlerine hücum ettiği gibi. her şeyin bir zerre gözyaşına sığdığını gördüm, bir zerre su damlasına bir dudak kıpırdamasına sığdığını gördüm koca sevdanın. bir gıdım sese beşiktaş için beşiktaş için
- ..
evet, şimdi bize hakikat gerekli. bize hakiki yaşanmışlıklar gerekli. hakiki samimiyet gerekli. daha çok sokak gerekli. hakiki ve samimi cümlelerle konuşulanlardan, yazılanlardan daha çok gerekli. hayat dediğin müsveddelik değil ki temize çekesin. emirhan abi,´yaşam şuncacık bir şey işte´der. beşiktaş bize sunulmuş bir yasam gibidir! beşiktaş, bizim her şeyimiz; hayatimizin en anlamlı, en güzel parçalarından biri. biz, her şeyimize bir halel gelmesin diye bazen hayat ile olum arasında kalabiliyoruz. kalanlar, bizden sonrakiler daha çok yaşayabilsin bu güzelim beşiktaşı diye
hakikat gelenekte, geçmiş hakikatin ta kendisi. bu yüzden biz geçmişe, geleneğimize çapa attık. mevsimin ismi çağ, ayın adı modern, yıllardan endüstriyel! biz bu havalarda daha fazla savrulmayalım diye, geleneğimizden daha fazla uzaklaşmayalım diye geçmişe çapa attık. unutmamak, unutturmamak için. Beni en çok korkutan bu iste; aynaya bakınca kendimi görememek, kendi yüzümü görememek, tanıyamamak kendimi. beni en çok bu korkutuyor.
- ..
böyle birden gitmek zorunda mısın?
peki, öyle olsun gelirsin ama tekrar değil mi?
beşiktaş senin cennetin çünkü.
unutma, sadece bir nefes kadar uzaksın bize.
gitti ..
dc
iki takımın avrupa kupaları maçları nedeni ile ertelenen maç en azından piyango acısından bir avantaj olabilirdi , dezajantaj oldu
maç öncesi iki takım da son dakikaya kadar ısındılar. ankara temsilcisinin hocası bizim takım sahada kaldıkça, oyuncularını içeri çekmedi
maç öncesi ise saha ortasında toplanan piyangolu oyuncular ve teknik heyet boğazlarını yırtarcasına söz verdiler
yine teknik masada oluşan bir sorun ile ilgili sanırız maç 5 dakika gecikmeli başladı
maçın başı dengeli gidiyordu, hatta ilk yarının sonlarına doğru rakip farkı 1 sayıya indirme şansı dahi buldu sonrasında ilk yarının son 3 dakikasını muhteşem oynadık ilk yarının bitimine 5 saniye kala oğuzhanın kalecinin bacak arasından attığı gol muhteşemdi tribünde ilk yarı en az 2 farkla bitsin diye beklerken maç bir anda 19-14 oldu soyunma odasına takımımız 5 fark üstünlükle gitti
2. yarıda sahada muhteşem bir beşiktaş vardı, her attığımız gol oldu, hatta 2. yarıda çenesine bir darbe alan ramazan yerini ozana bırakmasa akdeniz üniversitesinden beter olurdu şampiyonluğun iddaalı takımı piyango hocamız maçın sonlarına doğru solda ata, sağda kerem ile skoru tutmayı başardı
yine alperen yine olay ankaralı hırçın alperen, skor tarihi farka giderken yaptığı kasıtlı bir faul sonrası kırmızı kartla diskalifiye edildi bizde de viktor sanırım 2 dakika cezalısı olduğu halde kenardan gelip 7 metre kullanınca o da kırmızı kartla diskalifiye edildi
maçın başında söz verenler, sözlerini tutamadılar
resmi siteden: ikinci yarıda oyunun kontrolünü tamamen eline geçiren takımımız, ilk 10 dakikalık bölümde 11 gol atarken kalesinde sadece iki gol gördü. siyah-beyazlılarımız, başarılı savunmasıyla rakibin farkı eritmesine izin vermezken, oğuzhan büyük ve ramazan döne ile arka arkaya goller buldu. hentbol takımımız, rahat bir oyun çıkardığı ikinci yarıda kalesinde sadece 7 gol gördü ve mücadeleden 38-21 galip ayrıldı. ramazan döne 13 golle maçın en golcü oyuncusu oldu.
hafta içi olmasına rağmen sağlam bir tribün vardı ilk yarının ortalarından itibaren çoşku maç sonuna kadar sürdü..
maç sonrası zeliçin üçlüsü, kazandibinde çay ve acıbadem muhteşemdi
bu arada bu akşam çekilen şans topu sonuçları 13-17-21-22-30 +12 ramazan 13 gol, piyango 21 gol fark 17 gol ramazanın gollerle farkı topla 30 devlet bahçeli hesabı gibi oldu :) ikramiye ankara altındağ`a çıkmış
maçın başı dengeli gidiyordu, hatta ilk yarının sonlarına doğru rakip farkı 1 sayıya indirme şansı dahi buldu sonrasında ilk yarının son 3 dakikasını muhteşem oynadık ilk yarının bitimine 5 saniye kala oğuzhanın kalecinin bacak arasından attığı gol muhteşemdi tribünde ilk yarı en az 2 farkla bitsin diye beklerken maç bir anda 19-14 oldu soyunma odasına takımımız 5 fark üstünlükle gitti
2. yarıda sahada muhteşem bir beşiktaş vardı, her attığımız gol oldu, hatta 2. yarıda çenesine bir darbe alan ramazan yerini ozana bırakmasa akdeniz üniversitesinden beter olurdu şampiyonluğun iddaalı takımı piyango hocamız maçın sonlarına doğru solda ata, sağda kerem ile skoru tutmayı başardı
yine alperen yine olay ankaralı hırçın alperen, skor tarihi farka giderken yaptığı kasıtlı bir faul sonrası kırmızı kartla diskalifiye edildi bizde de viktor sanırım 2 dakika cezalısı olduğu halde kenardan gelip 7 metre kullanınca o da kırmızı kartla diskalifiye edildi
maçın başında söz verenler, sözlerini tutamadılar
resmi siteden: ikinci yarıda oyunun kontrolünü tamamen eline geçiren takımımız, ilk 10 dakikalık bölümde 11 gol atarken kalesinde sadece iki gol gördü. siyah-beyazlılarımız, başarılı savunmasıyla rakibin farkı eritmesine izin vermezken, oğuzhan büyük ve ramazan döne ile arka arkaya goller buldu. hentbol takımımız, rahat bir oyun çıkardığı ikinci yarıda kalesinde sadece 7 gol gördü ve mücadeleden 38-21 galip ayrıldı. ramazan döne 13 golle maçın en golcü oyuncusu oldu.
hafta içi olmasına rağmen sağlam bir tribün vardı ilk yarının ortalarından itibaren çoşku maç sonuna kadar sürdü..
maç sonrası zeliçin üçlüsü, kazandibinde çay ve acıbadem muhteşemdi
bu arada bu akşam çekilen şans topu sonuçları 13-17-21-22-30 +12 ramazan 13 gol, piyango 21 gol fark 17 gol ramazanın gollerle farkı topla 30 devlet bahçeli hesabı gibi oldu :) ikramiye ankara altındağ`a çıkmış
dr sedat özkol`un kitabı... hastası ve meraklısı istanbul valiliğinin karşısında ki tekin yayın evinde bulabilir kitabı ederi 16 liraydı en son
diyor ki :
-son on yıldır yönetimi, taraftarları, oyuncuları, teknik yönetimi ile hangi takım tek yumruk oldu: beşiktaş.
-son on yıldır en fazla şampiyonluğu hangi takım kazandı? beşiktaş.
-son on yıldır gençlere ve gençliğe güvenen, gençlere ve gençliğe görev veren hangi takım oldu? beşiktaş.
-ve özellikle son iki yıldır süper transferciliki kesin yenilgiye hangi takım uğrattı? beşiktaş.
peki beşiktaş tüm bu başarılara nasıl ulaştı, nasıl ulaşıyor? 1991-92 sezonunun tartışmasız şampiyon adayı beşiktaşı böylesine güçlü kılan nedir? tek bir yanıt var bu sorunun: özkaynak düzeni beşiktaşın özkaynak düzeni, süper transferciliki kesin yenilgiye uğratmıştır ve onun içindir ki bu kitabın ikinci adı: özkaynak düzeninin zaferi ve süper transfer modelinin kesin iflasıdır.
o halde hep bir ağızdan haykıralım;
yaşasın şampiyonlar şampiyonu beşiktaş!
yaşasın halkın pençesi beşiktaş!
yaşasın beşiktaşın özkaynak düzeni!
dr. sedat özkol
tekin yayınevi
yayın yılı: 1991
559 sayfa
diyor ki :
-son on yıldır yönetimi, taraftarları, oyuncuları, teknik yönetimi ile hangi takım tek yumruk oldu: beşiktaş.
-son on yıldır en fazla şampiyonluğu hangi takım kazandı? beşiktaş.
-son on yıldır gençlere ve gençliğe güvenen, gençlere ve gençliğe görev veren hangi takım oldu? beşiktaş.
-ve özellikle son iki yıldır süper transferciliki kesin yenilgiye hangi takım uğrattı? beşiktaş.
peki beşiktaş tüm bu başarılara nasıl ulaştı, nasıl ulaşıyor? 1991-92 sezonunun tartışmasız şampiyon adayı beşiktaşı böylesine güçlü kılan nedir? tek bir yanıt var bu sorunun: özkaynak düzeni beşiktaşın özkaynak düzeni, süper transferciliki kesin yenilgiye uğratmıştır ve onun içindir ki bu kitabın ikinci adı: özkaynak düzeninin zaferi ve süper transfer modelinin kesin iflasıdır.
o halde hep bir ağızdan haykıralım;
yaşasın şampiyonlar şampiyonu beşiktaş!
yaşasın halkın pençesi beşiktaş!
yaşasın beşiktaşın özkaynak düzeni!
dr. sedat özkol
tekin yayınevi
yayın yılı: 1991
559 sayfa
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?