pro a takımlarından le mans ile üç yıllık anlaşmaya vardığı artık neredeyse kesinleşen basketbol adamı.
erman kunter
--alıntı--
Gençleri saymazsak sezon başlarken geçen seneki kadrodan sadece Muratcan aramızdaydı. Yabancı oyuncuları da değiştirmiştik. Tamamen yeni bir kadro ile sezona girmiştik.
Ben antrenör olarak takımın başına geçtiğim sezon da aynı sorunu yaşamıştık. Takımı yeniden kurmamız gerekmişti. Daha küçük bir bütçemiz vardı, yabancı oyuncularla yollarımızı ayırmamız gerekmişti. Yeni kurulan takımlarda bu sıkıntı yaşanabiliyor.
Böyle takımların antrenman yapmaları lazım. Maç yapmak da oyuncuların birbirine alışmasını sağlar ama esas olarak antrenman yapmak gerekir. Yoğun maç programında bunu sağlayacak kadar sık antrenman yapamadık. Takım antrenman yapamadı ve maçlarla birbirine alıştı. Bu da bir süre aldı.
Aralık ayının ortasından itibaren de bir çıkış yakaladı. Yeni kurulan bir takımdı, ilk defa beraber oynayan oyunculardan oluşuyordu. Bizim için önemli olan birçok oyuncunun da ilk Avrupa Kupası tecrübesiydi. Bu da bizim için bir sıkıntı oldu. Buckman, Lofton, Broekhoff ve iverson’un ilk Avrupa Kupası tecrübesiydi. Çıkışın başlamasıyla beraber Bajramovic’i de kadroya kattık, bu da çok büyük bir artı kattı bize. Broekhoff’tan da daha fazla randıman almaya başladık. Oyuncuların Avrupa Kupası oynamaya alışması da ivmeyi arttırdı. Play-Off’a girerken takımların son performanslarına bakarsak, yukarı doğru ivmesi en iyi giden takım Beşiktaş. Şampiyonluk şansımız olduğunu dahi düşünüyorum.
Sezon başında yapılabilecek fazla şey yoktu. Açıkçası sezona girerken bu kadar kötü bir ilk yarı beklemiyorduk. Takımın adaptasyon sürecinin bu kadar uzun olmasını beklemiyorduk. Bence biz elimizdeki imkanlarla en iyi takımı kurduk. Bütçe / Başarı kriterine bakarsak, Banvit’ten sonra ligin en iyi takımıyız. Sezon başında bazı sıkıntılar yaşadık. Bütçe kısıtlıydı, sponsor belli değildi. Ama sezon sonuna geldiğimizde bütçeye ve elde edilen sonuca bakarsak, Banvit’in hemen arkasından geliyoruz bence.
Bu sene yakaladığımız çıkışta önemli rol oynayan bir oyuncu da Tomislav Ruzic’ti. Onu kadromuza kattık. Türk statüsünde oynaması bizim için önemli bir avantajdı. Geriye kalan iki oyuncu da tanıdığımız, uzun zamandır izlediğimiz isimlerdi. Birisi Doron Perkins, diğeri de Doron’un sakatlığında gelen Sundiata Gaines. Doron EuroLeague tecrübesi de olan, uzun zamandır tanıdığımız, izlediğimiz bir oyuncuydu.
Broekhoff’u ben ilk defa Treviso’da EuroBasket kampında izlemiştim. Colton iverson’u ilk defa Orlando’da izledim. Kenan Bajramovic’le daha önce geçen sene Banvit’te oynarken, öncesinde Rytas’ta oynarken karşılaştığım oyunculardı. Yabancı seçimlerinde çok az hata yaptık. Daha da iyisi yapılabilirdi tabii ama dediğim gibi 2-3 galibiyet fazla alsak ligi ilk 3 içinde bitirebilirdik. Şu anda bu takım şampiyon olsa, bence sürpriz olmaz.
Broekhoff’u ve Iverson’ı birkaç oyuncu arasından seçerek aldık. Bu tabii ki benim tek başıma aldığım bir karar değil. Ben izliyorum, sonra teknik kadro ile beraber oturup karar veriyoruz.
Oyuncu takip etmenin şöyle bir artısı var. Oyuncuyu o gün alamayabilirsiniz. Daha büyük hedefleri olabilir, NBA’e gitmek istiyor olabilir. Ama 3-4 sene sonra bir fırsat doğabilir. NBA’de başarılı olamayabiliyorlar, gittikleri takımda mutlu olamayabiliyorlar. Bu tip durumlarda siz hazırlıklı olmuş oluyorsunuz.
Bu sene ABD’ye de bir süre gidip oyuncu izledim. Batı Konferansı’nı izledim ama Beşiktaş için hemen fark yaratabilecek bir oyuncu göremedim. Bu tip oyuncular genelde Doğu Konferansı’nda oluyor ama Batı’daki küçük üniversitelerde de çok enteresan yetenekler çıkabiliyor. Ama bu sene yaptığım taramada Beşiktaş’a bu sene hemen faydası dokunabilecek bir oyuncu göremedim.
oyuncu transfer ederken önemli olan iki durum var. Birincisi oyuncuyu çıplak gözle maçta seyretmek. Videoda izlerken oyuncunun eksiklerini ya da takımla olan uyumunu gerçekten anlamak çok zor. İmkanınız varsa antrenmanda izlemek çok önemli. O sıradaki koçuyla ya da bir önceki koçuyla konuşarak bilgi almak, karakterini öğrenmek önemli. Çok iyi bir oyuncu olabilir ama uyum sorunu yaşayabilir. Özellikle Amerikalı oyuncularda bu sık görülen bir şey.
Ben sistemimde hem tanıyorsam kendi koçuyla, ki çoğunu tanıyorum zaten, ve rakip takımların koçlarıyla konuşuyorum. Rakip takımların koçlarından o oyuncunun kuvvetli yanlarını, ona karşı nasıl tedbirler aldıklarını öğrenmeyen çalışıyorum. Neticede ben onun sadece 1-2 maçını izliyorum ama aynı ligdeki antrenör onun 7-8 maçını izlemiş oluyor, ona karşı tedbir almanın yollarını arıyor. Bu bilgileri sadece oyuncunun antrenöründen, hele hele menajerinden alırsan, yanılma payın çok yüksek olur.
Türkiye farklı bir ülke. Kültür yapısı, yaşam şekli... Bu sadece Türkiye’de değil, Avrupa için de geçerli bir şey; oyuncunun başarılı olması için saha içi kadar saha dışı yaşantısı da önemli. Saha dışındaki yaşantısı, davranışları, alışkanlıkları… Bu zamanlara kadar oyuncunun yeteneklerinin %80, saha dışı yaşantısı ve takımla uyumunun %20 önemli olduğu düşünülüyordu. Ama artık saha dışı faktörler ve takımla ilişkisi %50’ye yaklaştı oyuncu değerlendirilirken. Bu adaptasyonu sağlayabilen, bunun önemini fark edebilen oyuncular Avrupa’da ve Türkiye’de başarılı olabiliyor. Bunu sağlayamayanlar oyuncular ise, ki aralarında bugün NBA’de oynayanları da var, ne kadar yetenekli olurlarsa olsunlar, en ufak bir gelişme gösteremeden ülkelerine döndüler.
--alıntı--
Gençleri saymazsak sezon başlarken geçen seneki kadrodan sadece Muratcan aramızdaydı. Yabancı oyuncuları da değiştirmiştik. Tamamen yeni bir kadro ile sezona girmiştik.
Ben antrenör olarak takımın başına geçtiğim sezon da aynı sorunu yaşamıştık. Takımı yeniden kurmamız gerekmişti. Daha küçük bir bütçemiz vardı, yabancı oyuncularla yollarımızı ayırmamız gerekmişti. Yeni kurulan takımlarda bu sıkıntı yaşanabiliyor.
Böyle takımların antrenman yapmaları lazım. Maç yapmak da oyuncuların birbirine alışmasını sağlar ama esas olarak antrenman yapmak gerekir. Yoğun maç programında bunu sağlayacak kadar sık antrenman yapamadık. Takım antrenman yapamadı ve maçlarla birbirine alıştı. Bu da bir süre aldı.
Aralık ayının ortasından itibaren de bir çıkış yakaladı. Yeni kurulan bir takımdı, ilk defa beraber oynayan oyunculardan oluşuyordu. Bizim için önemli olan birçok oyuncunun da ilk Avrupa Kupası tecrübesiydi. Bu da bizim için bir sıkıntı oldu. Buckman, Lofton, Broekhoff ve iverson’un ilk Avrupa Kupası tecrübesiydi. Çıkışın başlamasıyla beraber Bajramovic’i de kadroya kattık, bu da çok büyük bir artı kattı bize. Broekhoff’tan da daha fazla randıman almaya başladık. Oyuncuların Avrupa Kupası oynamaya alışması da ivmeyi arttırdı. Play-Off’a girerken takımların son performanslarına bakarsak, yukarı doğru ivmesi en iyi giden takım Beşiktaş. Şampiyonluk şansımız olduğunu dahi düşünüyorum.
Sezon başında yapılabilecek fazla şey yoktu. Açıkçası sezona girerken bu kadar kötü bir ilk yarı beklemiyorduk. Takımın adaptasyon sürecinin bu kadar uzun olmasını beklemiyorduk. Bence biz elimizdeki imkanlarla en iyi takımı kurduk. Bütçe / Başarı kriterine bakarsak, Banvit’ten sonra ligin en iyi takımıyız. Sezon başında bazı sıkıntılar yaşadık. Bütçe kısıtlıydı, sponsor belli değildi. Ama sezon sonuna geldiğimizde bütçeye ve elde edilen sonuca bakarsak, Banvit’in hemen arkasından geliyoruz bence.
Bu sene yakaladığımız çıkışta önemli rol oynayan bir oyuncu da Tomislav Ruzic’ti. Onu kadromuza kattık. Türk statüsünde oynaması bizim için önemli bir avantajdı. Geriye kalan iki oyuncu da tanıdığımız, uzun zamandır izlediğimiz isimlerdi. Birisi Doron Perkins, diğeri de Doron’un sakatlığında gelen Sundiata Gaines. Doron EuroLeague tecrübesi de olan, uzun zamandır tanıdığımız, izlediğimiz bir oyuncuydu.
Broekhoff’u ben ilk defa Treviso’da EuroBasket kampında izlemiştim. Colton iverson’u ilk defa Orlando’da izledim. Kenan Bajramovic’le daha önce geçen sene Banvit’te oynarken, öncesinde Rytas’ta oynarken karşılaştığım oyunculardı. Yabancı seçimlerinde çok az hata yaptık. Daha da iyisi yapılabilirdi tabii ama dediğim gibi 2-3 galibiyet fazla alsak ligi ilk 3 içinde bitirebilirdik. Şu anda bu takım şampiyon olsa, bence sürpriz olmaz.
Broekhoff’u ve Iverson’ı birkaç oyuncu arasından seçerek aldık. Bu tabii ki benim tek başıma aldığım bir karar değil. Ben izliyorum, sonra teknik kadro ile beraber oturup karar veriyoruz.
Oyuncu takip etmenin şöyle bir artısı var. Oyuncuyu o gün alamayabilirsiniz. Daha büyük hedefleri olabilir, NBA’e gitmek istiyor olabilir. Ama 3-4 sene sonra bir fırsat doğabilir. NBA’de başarılı olamayabiliyorlar, gittikleri takımda mutlu olamayabiliyorlar. Bu tip durumlarda siz hazırlıklı olmuş oluyorsunuz.
Bu sene ABD’ye de bir süre gidip oyuncu izledim. Batı Konferansı’nı izledim ama Beşiktaş için hemen fark yaratabilecek bir oyuncu göremedim. Bu tip oyuncular genelde Doğu Konferansı’nda oluyor ama Batı’daki küçük üniversitelerde de çok enteresan yetenekler çıkabiliyor. Ama bu sene yaptığım taramada Beşiktaş’a bu sene hemen faydası dokunabilecek bir oyuncu göremedim.
oyuncu transfer ederken önemli olan iki durum var. Birincisi oyuncuyu çıplak gözle maçta seyretmek. Videoda izlerken oyuncunun eksiklerini ya da takımla olan uyumunu gerçekten anlamak çok zor. İmkanınız varsa antrenmanda izlemek çok önemli. O sıradaki koçuyla ya da bir önceki koçuyla konuşarak bilgi almak, karakterini öğrenmek önemli. Çok iyi bir oyuncu olabilir ama uyum sorunu yaşayabilir. Özellikle Amerikalı oyuncularda bu sık görülen bir şey.
Ben sistemimde hem tanıyorsam kendi koçuyla, ki çoğunu tanıyorum zaten, ve rakip takımların koçlarıyla konuşuyorum. Rakip takımların koçlarından o oyuncunun kuvvetli yanlarını, ona karşı nasıl tedbirler aldıklarını öğrenmeyen çalışıyorum. Neticede ben onun sadece 1-2 maçını izliyorum ama aynı ligdeki antrenör onun 7-8 maçını izlemiş oluyor, ona karşı tedbir almanın yollarını arıyor. Bu bilgileri sadece oyuncunun antrenöründen, hele hele menajerinden alırsan, yanılma payın çok yüksek olur.
Türkiye farklı bir ülke. Kültür yapısı, yaşam şekli... Bu sadece Türkiye’de değil, Avrupa için de geçerli bir şey; oyuncunun başarılı olması için saha içi kadar saha dışı yaşantısı da önemli. Saha dışındaki yaşantısı, davranışları, alışkanlıkları… Bu zamanlara kadar oyuncunun yeteneklerinin %80, saha dışı yaşantısı ve takımla uyumunun %20 önemli olduğu düşünülüyordu. Ama artık saha dışı faktörler ve takımla ilişkisi %50’ye yaklaştı oyuncu değerlendirilirken. Bu adaptasyonu sağlayabilen, bunun önemini fark edebilen oyuncular Avrupa’da ve Türkiye’de başarılı olabiliyor. Bunu sağlayamayanlar oyuncular ise, ki aralarında bugün NBA’de oynayanları da var, ne kadar yetenekli olurlarsa olsunlar, en ufak bir gelişme gösteremeden ülkelerine döndüler.
--alıntı--
le mans ile üç yıllık anlaşma sağlamış ve fransız kulubünden bu konuda resmi açıklama gelmiştir.
http://www.msb.fr/index.php?option=com_content&view=article&id=2419&catid=44&Itemid=2
http://www.msb.fr/index.php?option=com_content&view=article&id=2419&catid=44&Itemid=2
--alıntı--
Yurt dışında kariyerimi sürdürmek istedim. Antrenörlük yapmak için enerjim olduğunu düşünüyorum. Bunu da sahaya yansıtmak istiyorum. Yurt dışında uzun vadeli plan yapma imkanı oluyor. Türkiye’de ise kısa vadeli işler yapılıyor. Yurt dışına beni çeken konu bu oldu. Beşiktaş’ta sorunum yoktu. Özellikle başkan Fikret Orman ve yöneticimiz Hakan Özköse çok destekledi. Yeni düzene onların çok katkısı oldu.
türkiye'de beklentiler çok fazla. hep kazanmak üzerine beklenti var. tabii ki kazanmanın yanında bir şeyler kurmak önemli.
Altyapıda ciddi yatırımlar yaptık. Bu konuda Beşiktaş biraz daha sıkıntı çeker. Altyapı bir anda olacak bir şey değil ama zamanla Beşiktaş altyapıdan oyuncu çıkaran ve oynatan bir kulüp haline gelecek.
Sezon başında ciddi sıkıntılar yaşadık. Herkesin beklentisi fazlaydı. Beşiktaş yeni yeni ayaklarının üzerinde duruyor. Denk bütçe yapmaya çalıştık. Türkiye’de olmayan bir şeydi. Takımın geliri oranında harcama yapmaya çalıştık. Eski döneminde geniş hareket edilmiş.
Antrenörlük yaptığım sezon benim için çok zor ve yıpratıcıydı. O sezon sponsor yoktu ve Avrupa Ligi’nde oynadık. Geçmişten kalan borçlar vardı. Hem antrenörlüğü hem bu sezon yaptığım görevi birlikte götürmeye çalıştım. Geride kalan sezonda ise işler yoluna girdi. Yeni sezonda Beşiktaş’ın başına Yiğiter Uluğ geliyor. Kendisi çok iyi bir spor adamı. Basketbolu en ince detayına kadar takip eden biri. Kaygım yok, düzen devam edecek.
--alıntı--
Yurt dışında kariyerimi sürdürmek istedim. Antrenörlük yapmak için enerjim olduğunu düşünüyorum. Bunu da sahaya yansıtmak istiyorum. Yurt dışında uzun vadeli plan yapma imkanı oluyor. Türkiye’de ise kısa vadeli işler yapılıyor. Yurt dışına beni çeken konu bu oldu. Beşiktaş’ta sorunum yoktu. Özellikle başkan Fikret Orman ve yöneticimiz Hakan Özköse çok destekledi. Yeni düzene onların çok katkısı oldu.
türkiye'de beklentiler çok fazla. hep kazanmak üzerine beklenti var. tabii ki kazanmanın yanında bir şeyler kurmak önemli.
Altyapıda ciddi yatırımlar yaptık. Bu konuda Beşiktaş biraz daha sıkıntı çeker. Altyapı bir anda olacak bir şey değil ama zamanla Beşiktaş altyapıdan oyuncu çıkaran ve oynatan bir kulüp haline gelecek.
Sezon başında ciddi sıkıntılar yaşadık. Herkesin beklentisi fazlaydı. Beşiktaş yeni yeni ayaklarının üzerinde duruyor. Denk bütçe yapmaya çalıştık. Türkiye’de olmayan bir şeydi. Takımın geliri oranında harcama yapmaya çalıştık. Eski döneminde geniş hareket edilmiş.
Antrenörlük yaptığım sezon benim için çok zor ve yıpratıcıydı. O sezon sponsor yoktu ve Avrupa Ligi’nde oynadık. Geçmişten kalan borçlar vardı. Hem antrenörlüğü hem bu sezon yaptığım görevi birlikte götürmeye çalıştım. Geride kalan sezonda ise işler yoluna girdi. Yeni sezonda Beşiktaş’ın başına Yiğiter Uluğ geliyor. Kendisi çok iyi bir spor adamı. Basketbolu en ince detayına kadar takip eden biri. Kaygım yok, düzen devam edecek.
--alıntı--
--alıntı--
"Bana zaten geçen sezonun sonunda Beşiktaş ile antrenör olarak sözleşmem devam ederken 3 takım teklif yapmıştı. Almanya’dan ve Fransa’dan teklifler gelmişti. Ama ben hem Fransızca konuşabildiğim için, hem de oradaki yaşama adapte olmakta sorun yaşamayacağımı bildiğimden, Fransa’dan gelen teklifleri daha önde tuttum. Geçen senenin sonunda bu teklifleri değerlendirebilirdim ama Beşiktaş’ta düzene oturtulması gereken şeyler olduğunu düşündüğüm için kabul etmedim. Yine bu sezonun 6.-7. haftası civarında iki kulüpten teklif gelmişti ama sezon sonuna kadar Beşiktaş’ta kalacağımı belirterek reddettim. Sezon sonunda ise teklif veren takımların sağladıkları imkanlara ve organizasyonlara bakarak Le Mans’ı seçtim.
Beşiktaş bir yeniden yapılanmanın eşiğinde ve açıkçası burada uzayı keşfetmiyoruz. Altyapıya belli bir ağırlık veriyoruz, devamlılık sağlamaya çalışıyoruz. Bugüne kadar kulüplerimizde ayrılıklar genelde kötü şekilde yaşanmıştır. Biz Beşiktaş’ta böyle bir şey olmasın istedik. Bu zaten benim tercihim sonucu yaşanan bir değişim. Ben antrenörlüğe geri dönmeyi, birkaç yıl daha salonda zaman geçirmeyi tercih ettim. Yoksa benim Genel Direktör olarak 2 sezon daha kontratım vardı.
Başkan Fikret Orman’ın kulübü yönetirken benimsediği bir anlayış var. Beşiktaş’ta daha temsil edilebilir, saygı duyulacak kişilerle çalışmak istiyor. Yiğiter Uluğ böyle bir isim. Gerek federasyonlarla yaptığı çalışmaları, gerekse basın mensubu olarak ortaya koyduklarını biliyoruz. Tabii ki Yiğiter Uluğ tek isim değildi, başka seçenekler de vardı.
Geçen sezonun başında da biz Yiğiter Uluğ ile Sportif Direktörlük pozisyonu için görüşmüştük. Ancak o zaman eşinin ABD’ye gitmesi gerektiği için kabul edememişti. Bu sezon benim ayrılmam kesinleşince Başkan Fikret Orman yerime gelecek kişi için fikrimi istedi. Benim de birkaç adayım vardı ama ilk isim Yiğiter oldu. Yiğiter ile ilk ben temas kurdum. O da olumlu geri dönüş yapınca, kontrat aşamasına kadar geldik.
Beşiktaş Basketbol Şubesi’nin bugüne kadar en büyük eksiklikleri devamlılık, istikrar ve ayakları yere basan bir bütçe yerine ütopik, gerçekdışı harcamaların yapılmış olmasıydı. Saçma sapan transferler yerine dünya kulüplerinde olduğu gibi geliri oranında harcayan bir kulüp olması gerekiyordu. Bu sene bunu büyük oranda başarmıştık. Bunun devam ettirilmesi gerekiyor. Bu planın mucidi ben değilim, Avrupa kulüpleri böyle yönetiliyorlar. Yiğiter Uluğ kısa bir süre Barcelona’da da görev yaptı ve Avrupa kulüplerinin nasıl yönetildiğine aşina.
Beşiktaş’ta bir inşaat yapılıyor. Biz bunun temelini attık. Önemli olan bunun devamını sağlayabilmek. Yiğiter de bu devamlılığı sağlayabilecek niteliklere sahip. Başkan ile beraber bu pozisyon için uygun olduğuna bu yüzden karar verdik.
Eğer organizasyonunuz sağlamsa, Genel Direktör’ün gitmesi, Başkan’ın değişmesi organizasyonu etkilemez. Ama temeller sağlam değilse, her yeni gelen yeni bir şey yapmaya kalkıyor. Ben Beşiktaş’ta bir sistemin temellerinin atıldığına inanıyorum. Eğer işler ters gitmezse, bir inşaat gibi bir sistem de yavaş yavaş üstüne koya koya yükselecektir. Temel sağlam olmadığında, en ufak sarsıntıda her şey yerle bir oluyor ve baştan başlamak zorunda kalıyorsun.
Ben temeli sağlamlaştırmak için Yiğiter Uluğ ile sürekli iletişimde kalarak projeleri devrettim, geçiş sürecini beraber yaşadık. Üzerinde çalıştığımız bir sürü proje var. Mesela Beşiktaş Basketbol Takımı’nın uzun süreden beri ilk defa sezon sona ermeden gelecek sezon beraber çalışacağı sponsor belli. İntegral Forex ile devam ediyoruz.
Beşiktaş’ın uzun zamandan beri ilk defa bir sonraki sezon için çalışmaya başlarken sponsorluk geliri belli ve minimum bütçesini biliyor. Beşiktaş gelecek sezon için gelecek minimum parayı biliyor ve bu, en önemli artılardan biri. Yine kadın takımının da gelecek sene sponsoru olacak ve bütçesi artacak. Belki çok yüksek bütçeler olmayacak ama bu sezona göre yükselecek. 2013-14 sezonuna göre Beşiktaş’ın bütçesi %30 artacak ve bunu sponsorluk çalışmaları ile yaptık.
Ben göreve geldiğimde Beşiktaş, EuroLeague oynamaya hazırlanıyordu ama sponsoru yoktu. Kadrosunda oyuncuları tutma şansı bulunmuyordu ve şampiyon kadrodaki oyunculara borcu vardı. Geçmiş senelere dayanan borçlar vardı. Ben bunu bilerek göreve geldim. İlk sene benim için şöyle yorucu oldu. Ben antrenör olarak gelmiştim ama Sportif Direktörlük sorumluluklarını da yerine getiriyordum. Kulübün borçları ve bütçesiyle ilgilenirken antrenörlük de yapıyordum. Bu beni biraz yıprattı.
Geçen sezonun sonunda Başkan Fikret Orman bana basketbol branşının daha kurumsal şekilde yönetilmesini istediğinden bahsetti. Bu benim de istediğim bir şeydi. Bu yüzden benim Sportif Direktör olduğum bir yapıya geçtik.
Ben o günlerde görev almamı bir meydan okuma olarak tanımlamıştım çünkü Beşiktaş sezonu üç kupayla şampiyon olarak tamamlamıştı. EuroLeague’e katılacaktı ve taraftarların büyük beklentisi vardı. Ama takımın bütçesi, şampiyon olan takımın bütçesinin %30’u kadardı ve geçmiş yıllardan kalan büyük borçlar vardı. Biz hem o borçları kapatmak, hem de içinde olduğumuz sezonun taahhütlerini yerine getirmek zorundaydık. Bundan dolayı görevi kabul etmem bir meydan okumaydı. Ve hedeflerimizi bir noktaya kadar getirdik. Eğer bu yapı devam ederse, seneye ligin en önemli şampiyonluk adaylarından birisi Beşiktaş olacaktır. Çünkü ligin en sağlıklı yapısına sahip olacak.
O sezon beklentiler çok yüksekti. Ortada 3 kupa kazanarak şampiyon olan bir takım vardı ve herkesin yüksek beklentiler taşıyordu. Böyle beklentiler de gerek oyuncu, gerek antrenör, gerek yönetici olsun, herkesin üstünde baskı yaratır. Üstelik 12-13 milyon Dolar bütçeyle şampiyon olan takımın bütçesi 4 milyon Dolar’a düşmüştü.
Bütçenin düşmesi taraftarın tepkisini çekti. Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe gibi takımlarda taraftarın desteği çok önemlidir. Taraftarımız takım sallantıdayken bizi sahiplenmedi. Galibiyetler gelmeye başladıktan sonra onlar da takımı sahiplenince performansınız %100 arttı. Bu ilk sezonumda da olmuştu, bu sezon da.
Geçtiğimiz sezon şöyle bir hata yaptık. Maçlarımızı Abdi İpekçi Arena’da oynadık ve çok iç saha maçı kaybettik. Hâlbuki biz geçen sene de maçları Akatlar’da oynasak ligi ilk 3 içerisinde bitirebilirdik. Abdi İpekçi Arena’da istediğimiz taraftar baskısını kuramadık. Kadro yönünden ise elimizdeki bütçe belliydi ve bu bütçe ile kurulabilecek en iyi takımı kurduğumuza inanıyorum.
Cholet’de kısıtlı bir bütçe vardı ama maddi disiplin söz konusuydu. Kulübün geliri-gideri belliydi. Geçmiş sezonlardan borç kalması söz konusu olamazdı. Zaten böyle borçlarınız varsa, orada ligde yer almanıza izin vermezler. Cholet’de bütçe kısıtlıydı ama belliydi.
Beşiktaş’ta ise bütçe hem kısıtlıydı, hem de geçmişe yönelik hangi borçların çıkacağını bilmiyorduk. Ben görevi kabul ederken bütçenin kısıtlı olduğunu biliyordum, sponsorun olmadığının farkındaydım ama bulunacağını umuyordum. Bilmemin mümkün olmayacağı şey, geçmiş sezonlardan bu kadar borç çıkmasıydı. Kaynaklarımız zaten kısıtlıydı ve geçmiş dönemlerin borçları da çıkınca daha da azaldı.
EuroLeague’e katılan bir takım olarak sponsor bulacağımızı düşünüyordum ama bu kadar uzun süreceğini tahmin etmemiştim. Orada patinaj yaptık. Sponsoru daha erken bulsaydık, daha farklı olurdu.
Milli Takım önündeki turnuvaya son turnuva gibi bakmamalı. Bir sonraki turnuvada ne yapacağını da planlamalı. Dünya Şampiyonası’nda başarılı olursak, Avrupa Şampiyonası’nda neler yapacağımızı şimdiden planlamalıyız. Ergin Ataman’a bu yüzden çok önemli bir iş düşüyor. Ona, Dünya Şampiyonası için sonrasında Avrupa Şampiyonası’nda da kullanabileceği genç oyunculara şans vereceği bir füzyon kadro kurmasını tavsiye ederdim."
--alıntı--
"Bana zaten geçen sezonun sonunda Beşiktaş ile antrenör olarak sözleşmem devam ederken 3 takım teklif yapmıştı. Almanya’dan ve Fransa’dan teklifler gelmişti. Ama ben hem Fransızca konuşabildiğim için, hem de oradaki yaşama adapte olmakta sorun yaşamayacağımı bildiğimden, Fransa’dan gelen teklifleri daha önde tuttum. Geçen senenin sonunda bu teklifleri değerlendirebilirdim ama Beşiktaş’ta düzene oturtulması gereken şeyler olduğunu düşündüğüm için kabul etmedim. Yine bu sezonun 6.-7. haftası civarında iki kulüpten teklif gelmişti ama sezon sonuna kadar Beşiktaş’ta kalacağımı belirterek reddettim. Sezon sonunda ise teklif veren takımların sağladıkları imkanlara ve organizasyonlara bakarak Le Mans’ı seçtim.
Beşiktaş bir yeniden yapılanmanın eşiğinde ve açıkçası burada uzayı keşfetmiyoruz. Altyapıya belli bir ağırlık veriyoruz, devamlılık sağlamaya çalışıyoruz. Bugüne kadar kulüplerimizde ayrılıklar genelde kötü şekilde yaşanmıştır. Biz Beşiktaş’ta böyle bir şey olmasın istedik. Bu zaten benim tercihim sonucu yaşanan bir değişim. Ben antrenörlüğe geri dönmeyi, birkaç yıl daha salonda zaman geçirmeyi tercih ettim. Yoksa benim Genel Direktör olarak 2 sezon daha kontratım vardı.
Başkan Fikret Orman’ın kulübü yönetirken benimsediği bir anlayış var. Beşiktaş’ta daha temsil edilebilir, saygı duyulacak kişilerle çalışmak istiyor. Yiğiter Uluğ böyle bir isim. Gerek federasyonlarla yaptığı çalışmaları, gerekse basın mensubu olarak ortaya koyduklarını biliyoruz. Tabii ki Yiğiter Uluğ tek isim değildi, başka seçenekler de vardı.
Geçen sezonun başında da biz Yiğiter Uluğ ile Sportif Direktörlük pozisyonu için görüşmüştük. Ancak o zaman eşinin ABD’ye gitmesi gerektiği için kabul edememişti. Bu sezon benim ayrılmam kesinleşince Başkan Fikret Orman yerime gelecek kişi için fikrimi istedi. Benim de birkaç adayım vardı ama ilk isim Yiğiter oldu. Yiğiter ile ilk ben temas kurdum. O da olumlu geri dönüş yapınca, kontrat aşamasına kadar geldik.
Beşiktaş Basketbol Şubesi’nin bugüne kadar en büyük eksiklikleri devamlılık, istikrar ve ayakları yere basan bir bütçe yerine ütopik, gerçekdışı harcamaların yapılmış olmasıydı. Saçma sapan transferler yerine dünya kulüplerinde olduğu gibi geliri oranında harcayan bir kulüp olması gerekiyordu. Bu sene bunu büyük oranda başarmıştık. Bunun devam ettirilmesi gerekiyor. Bu planın mucidi ben değilim, Avrupa kulüpleri böyle yönetiliyorlar. Yiğiter Uluğ kısa bir süre Barcelona’da da görev yaptı ve Avrupa kulüplerinin nasıl yönetildiğine aşina.
Beşiktaş’ta bir inşaat yapılıyor. Biz bunun temelini attık. Önemli olan bunun devamını sağlayabilmek. Yiğiter de bu devamlılığı sağlayabilecek niteliklere sahip. Başkan ile beraber bu pozisyon için uygun olduğuna bu yüzden karar verdik.
Eğer organizasyonunuz sağlamsa, Genel Direktör’ün gitmesi, Başkan’ın değişmesi organizasyonu etkilemez. Ama temeller sağlam değilse, her yeni gelen yeni bir şey yapmaya kalkıyor. Ben Beşiktaş’ta bir sistemin temellerinin atıldığına inanıyorum. Eğer işler ters gitmezse, bir inşaat gibi bir sistem de yavaş yavaş üstüne koya koya yükselecektir. Temel sağlam olmadığında, en ufak sarsıntıda her şey yerle bir oluyor ve baştan başlamak zorunda kalıyorsun.
Ben temeli sağlamlaştırmak için Yiğiter Uluğ ile sürekli iletişimde kalarak projeleri devrettim, geçiş sürecini beraber yaşadık. Üzerinde çalıştığımız bir sürü proje var. Mesela Beşiktaş Basketbol Takımı’nın uzun süreden beri ilk defa sezon sona ermeden gelecek sezon beraber çalışacağı sponsor belli. İntegral Forex ile devam ediyoruz.
Beşiktaş’ın uzun zamandan beri ilk defa bir sonraki sezon için çalışmaya başlarken sponsorluk geliri belli ve minimum bütçesini biliyor. Beşiktaş gelecek sezon için gelecek minimum parayı biliyor ve bu, en önemli artılardan biri. Yine kadın takımının da gelecek sene sponsoru olacak ve bütçesi artacak. Belki çok yüksek bütçeler olmayacak ama bu sezona göre yükselecek. 2013-14 sezonuna göre Beşiktaş’ın bütçesi %30 artacak ve bunu sponsorluk çalışmaları ile yaptık.
Ben göreve geldiğimde Beşiktaş, EuroLeague oynamaya hazırlanıyordu ama sponsoru yoktu. Kadrosunda oyuncuları tutma şansı bulunmuyordu ve şampiyon kadrodaki oyunculara borcu vardı. Geçmiş senelere dayanan borçlar vardı. Ben bunu bilerek göreve geldim. İlk sene benim için şöyle yorucu oldu. Ben antrenör olarak gelmiştim ama Sportif Direktörlük sorumluluklarını da yerine getiriyordum. Kulübün borçları ve bütçesiyle ilgilenirken antrenörlük de yapıyordum. Bu beni biraz yıprattı.
Geçen sezonun sonunda Başkan Fikret Orman bana basketbol branşının daha kurumsal şekilde yönetilmesini istediğinden bahsetti. Bu benim de istediğim bir şeydi. Bu yüzden benim Sportif Direktör olduğum bir yapıya geçtik.
Ben o günlerde görev almamı bir meydan okuma olarak tanımlamıştım çünkü Beşiktaş sezonu üç kupayla şampiyon olarak tamamlamıştı. EuroLeague’e katılacaktı ve taraftarların büyük beklentisi vardı. Ama takımın bütçesi, şampiyon olan takımın bütçesinin %30’u kadardı ve geçmiş yıllardan kalan büyük borçlar vardı. Biz hem o borçları kapatmak, hem de içinde olduğumuz sezonun taahhütlerini yerine getirmek zorundaydık. Bundan dolayı görevi kabul etmem bir meydan okumaydı. Ve hedeflerimizi bir noktaya kadar getirdik. Eğer bu yapı devam ederse, seneye ligin en önemli şampiyonluk adaylarından birisi Beşiktaş olacaktır. Çünkü ligin en sağlıklı yapısına sahip olacak.
O sezon beklentiler çok yüksekti. Ortada 3 kupa kazanarak şampiyon olan bir takım vardı ve herkesin yüksek beklentiler taşıyordu. Böyle beklentiler de gerek oyuncu, gerek antrenör, gerek yönetici olsun, herkesin üstünde baskı yaratır. Üstelik 12-13 milyon Dolar bütçeyle şampiyon olan takımın bütçesi 4 milyon Dolar’a düşmüştü.
Bütçenin düşmesi taraftarın tepkisini çekti. Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe gibi takımlarda taraftarın desteği çok önemlidir. Taraftarımız takım sallantıdayken bizi sahiplenmedi. Galibiyetler gelmeye başladıktan sonra onlar da takımı sahiplenince performansınız %100 arttı. Bu ilk sezonumda da olmuştu, bu sezon da.
Geçtiğimiz sezon şöyle bir hata yaptık. Maçlarımızı Abdi İpekçi Arena’da oynadık ve çok iç saha maçı kaybettik. Hâlbuki biz geçen sene de maçları Akatlar’da oynasak ligi ilk 3 içerisinde bitirebilirdik. Abdi İpekçi Arena’da istediğimiz taraftar baskısını kuramadık. Kadro yönünden ise elimizdeki bütçe belliydi ve bu bütçe ile kurulabilecek en iyi takımı kurduğumuza inanıyorum.
Cholet’de kısıtlı bir bütçe vardı ama maddi disiplin söz konusuydu. Kulübün geliri-gideri belliydi. Geçmiş sezonlardan borç kalması söz konusu olamazdı. Zaten böyle borçlarınız varsa, orada ligde yer almanıza izin vermezler. Cholet’de bütçe kısıtlıydı ama belliydi.
Beşiktaş’ta ise bütçe hem kısıtlıydı, hem de geçmişe yönelik hangi borçların çıkacağını bilmiyorduk. Ben görevi kabul ederken bütçenin kısıtlı olduğunu biliyordum, sponsorun olmadığının farkındaydım ama bulunacağını umuyordum. Bilmemin mümkün olmayacağı şey, geçmiş sezonlardan bu kadar borç çıkmasıydı. Kaynaklarımız zaten kısıtlıydı ve geçmiş dönemlerin borçları da çıkınca daha da azaldı.
EuroLeague’e katılan bir takım olarak sponsor bulacağımızı düşünüyordum ama bu kadar uzun süreceğini tahmin etmemiştim. Orada patinaj yaptık. Sponsoru daha erken bulsaydık, daha farklı olurdu.
Milli Takım önündeki turnuvaya son turnuva gibi bakmamalı. Bir sonraki turnuvada ne yapacağını da planlamalı. Dünya Şampiyonası’nda başarılı olursak, Avrupa Şampiyonası’nda neler yapacağımızı şimdiden planlamalıyız. Ergin Ataman’a bu yüzden çok önemli bir iş düşüyor. Ona, Dünya Şampiyonası için sonrasında Avrupa Şampiyonası’nda da kullanabileceği genç oyunculara şans vereceği bir füzyon kadro kurmasını tavsiye ederdim."
--alıntı--
ceketini alıp kaçmıştır. kimse kusura bakmasın devamlılık var ise, 3 yıllık kontratın varken neden bırakıp gidiyorsun diye sorarlar adama. olmadı erman abi yakışmadı. madem salonlarda olmayı istiyordun ,neden direktör olmayı kabul ettin ?
direktörlük kendisine teklif edilmemiş, kendisi bu göreve talip olmuştur. erman kunter'in koç olduğu bir takıma basketbol direktörü olarak nihat mala'yı düşünürseniz, "lan bırak bırak ben yaparım" demek zorunda kalıyor hâliyle.
dönüm noktası geçtiğimiz sezon yiğiter uluğ'un ailevi sebeplerden ötürü yöneticiliği kabul etmemesi oldu. belki de şu an çok başka şeyler konuşuyor olacaktık. ha bu sezon neden fransa'ya gitti.. orada 14-15 yaşındaki çocuklar yarı beline kadar sarkıp kendisine ana avrat sövmedikleri için olabilir. kıymet gördüğü yere gidiyor. yolu açık, başarıları daim olsun.
dönüm noktası geçtiğimiz sezon yiğiter uluğ'un ailevi sebeplerden ötürü yöneticiliği kabul etmemesi oldu. belki de şu an çok başka şeyler konuşuyor olacaktık. ha bu sezon neden fransa'ya gitti.. orada 14-15 yaşındaki çocuklar yarı beline kadar sarkıp kendisine ana avrat sövmedikleri için olabilir. kıymet gördüğü yere gidiyor. yolu açık, başarıları daim olsun.
para için fransa'ya gittiği aşikar basketbol adamı.
tipik (vurgula: türk futbol seyircisi) zihniyetine kurban gitmiş basketbol adamı. hiçbir yere kaçmamış, bilakis gerçek bir beşiktaşlı olarak beşiktaş'tan kazandığının karşılığını vermek için samimi bir çaba vermiştir. bana göre bunda başarısız da olmamıştır. kaldı ki kimseyi yüz üstü falan bıraktığı da yoktur.
3 yıllık kontratını yarıda bırakıp gitmiştir. daha kontratının 2 yılı vardı ve planlama buna göre yapılmıştı ama siz buna yüz üstü bırakıp gitmek demiyorsanız, onu siz bilirsiniz.
şimdi eğri oturup doğru konuşmak gerekir, kendisi beşiktaş kulübünden gerekli desteği almamış olmasına rağmen 2 yıl takıma hizmet etmiş ve kısıtlı imkanlar yüzünden başarılı olamamıştır ve takımdan ayrılmayı tercih etmiştir. ama planlamaydı kaçıp gitmekti diyeceksek o zaman hiç kalmasını istemediğim önder özen'e de katlanacaksın. ona gelince siktirsin gitsin buna gelince ekol yaratsın demek hoş değildir. ve erman hoca hiçbir zaman bahane üreten bir spor adamı hüviyetinde olmamıştır.
erman kunter'e ilk günden beri inanan, onun beşiktaşlışığını bilen ve zöö'ye ilk andan beri karşı çıkanların, sap ile samanı ayırma becerisi gelişmiş insanların ayrılmasını içine sindiremediği efsane. aynı cümlede bile zöö gibi bir adamla anılması ona büyük hakaret olur. biri basketbol efsanesi, diğeri top oynamamış. biri hoca olarak milli takım ve yurt dışı başarıları dolu, diğerinin başarısı yok. biri beşiktaşlı, diğeri fenerli. biri bileğinin hakkı ile orada, diğeri ilişkileri ile. birini dünya tanır, diğeri ankara'da meşhurdur. şimdi güvendiği, beşiktaş'ı yukarılara taşıyacağına inandığı bir değerin gitmesine içerliyen kişiyi, baştan beri eleştirdiği ve hiç güvenmediği bir adam ile aynı kefeye koymasını istetseniz kusura bakmayın ama size gülerler. erman hoca kalsaydı sağlam temeller atılırdı ve evet kızgınım ona. zöö için kızmıyorum bile. sonuçta emir kulu, salla başı al maaşı adamı.
--alıntı--
Fikret Orman: "Erman Kunter, kulübümüz için önemli bir isimdir. Kendisine emeklerinden dolayı teşekkür ederiz."
--alıntı--
ilk kez onure edilerek gönderilen bir yönetici olabilir.
hafızamı zorlamam lazım.
https://twitter.com/Besiktas/status/473832797539278849
Fikret Orman: "Erman Kunter, kulübümüz için önemli bir isimdir. Kendisine emeklerinden dolayı teşekkür ederiz."
--alıntı--
ilk kez onure edilerek gönderilen bir yönetici olabilir.
hafızamı zorlamam lazım.
https://twitter.com/Besiktas/status/473832797539278849
#355447
--alıntı--
"kadroda beş değil altı yabancı oyuncu bulunmalı. altı yabancı olması rekabeti artırır ve yerli oyuncuların gelişimini hızlandırır. altı yabancı olması avrupa kupası oynayan takımların düzenlerini iki arenada da sürdürmelerini sağlar, en önemlisi altı yabancıyla kendilerini sigortaya aldığını düşünen takımlar gençlere daha rahat süre verir."
--alıntı--
--alıntı--
"kadroda beş değil altı yabancı oyuncu bulunmalı. altı yabancı olması rekabeti artırır ve yerli oyuncuların gelişimini hızlandırır. altı yabancı olması avrupa kupası oynayan takımların düzenlerini iki arenada da sürdürmelerini sağlar, en önemlisi altı yabancıyla kendilerini sigortaya aldığını düşünen takımlar gençlere daha rahat süre verir."
--alıntı--
tarihinin en büyük başarılarını kazanmış, daha büyüklerini başarma potansiyeli olan aldatılmış, hikayesi yarım kalmış beşiktaş basketboluna en kötü gününde sahip çıkan, yapacaklarıyla fransa basketbolunu yeniden fethedeceğine gönülden inandığım, beşiktaş camiasının kara şövalyelerinden...
Erman Kunter’in ayrılık kararının altında koçun yeniden takım çalıştırma arzusu olması bir nebze teselli oldu. Basit bir teşekkür ile geçiştirmek istemiyorum. Kaos ortamında sorumluluk alarak kötü gün dostu olduğunu gösterdi. Tarihinin, hatta Türk basketbol tarihinin en güçlü kadrosunun neredeyse tamamını ezeli rakibine kaptırmış bir takımın hocası oldu. O takımın yaptıkları ve yapabilecekleri ekseninde; Erman Kunter’in BJK serüvenini, ortasına düştüğü enkaz ortamından bağımsız konuşmak imkansız.
Lokavtın sona ermesiyle bir rüyanın sonu geldiği düşünülürken, basketbol tanrıları yeni bir senaryoyu hayata geçirdi. Deron ile Semih Amerika’ya döndükten sonra, Arroyo ve Bonsu kalitesinde 2 ismi sezon ortasında bulmak dahi olağanüstü bir durumdu.
Takımdaki konumu; süre aldığında olumlu işler yapan bench oyuncusu olan Hawkins’in içinden durdurulamaz bir süper yıldız çıktı. NBA misyonu; formalite anlarında spektaküler bir hareketten ibaret olan Bonsu, Avrupa basketbolunda Howard etkisi yarattı. Utah ve Orlando ile önemli performanslara imza atan, son olarak Miami’nin rüya kadrosunda kendine yer bulan, saygın ama sıradan bir isim olan Arroyo, Avrupa’da; Navarro, Spanoulis, Diamantidis, Teodosic gibi 1.sınıf oyunculardan birisi olduğunu gördü. Şutu olan uzunlar içinde gördüğüm, bildiğim en keskin ve yumuşak bileğe sahip olan Erceg, kariyer sezonunu oynadı ve bu performansıyla Cska’ya transfer oldu.
3 baskın yıldızla oynayan takımların caydırıcılığına dair; 2009’da Hido & Howard & Lewis, düne kadar Wade & LeBron & Bosh referansları izledik. Ancak 4 baskın yıldızı olan bir takımın yapabileceklerine; ben ilk defa Arroyo & Hawkins & Erceg & Bonsu örneğinde tanık oldum. Oynayan ve oynatan bir Arroyo, her attığını sokan bir Erceg, potanın üstünde gezinen bir Bonsu ve lider rolünde durdurulamaz bir Hawkins ile kağıt üstünde Avrupa’nın önde gelen kadrolarından birine sahip Efes’e karşı, küçük ivmeleri 30’lu farklara çeviren tanımlaması zor bir güç!
Birkaç bench takviyesiyle; Türk basketbolunu uzun yıllar domine edebilecek, Euroleague mecrasında ilkleri gerçekleştirme potansiyeli çok yüksek bir takımdı. O takımdan 2 sene yaşlanmış Arroyo, basketbol hayatını tehdit edecek kadar ciddi bir sağlık sorunu yaşamış Bonsu ve kalitesini sergilediği istisnalar olsa da BJK performansına çok uzak Erceg üçlüsü Euroleague’de çeyrek finali gördüler.
Üç kupalı şampiyonun silüeti; o kadronun 1 numaralı hücum gücü Hawkins’siz, Avrupa’nın 1 numaralı kupasında son sekiz yaptı! Erman Kunter ise; ezeli rakibinin kadrosunda yer bulamadığı Jerrells ve Vidmar ile içerde 4. kupayı aldı, Avrupa’da son 16 yaptı!
Erman Kunter’in ayrılık kararının altında koçun yeniden takım çalıştırma arzusu olması bir nebze teselli oldu. Basit bir teşekkür ile geçiştirmek istemiyorum. Kaos ortamında sorumluluk alarak kötü gün dostu olduğunu gösterdi. Tarihinin, hatta Türk basketbol tarihinin en güçlü kadrosunun neredeyse tamamını ezeli rakibine kaptırmış bir takımın hocası oldu. O takımın yaptıkları ve yapabilecekleri ekseninde; Erman Kunter’in BJK serüvenini, ortasına düştüğü enkaz ortamından bağımsız konuşmak imkansız.
Lokavtın sona ermesiyle bir rüyanın sonu geldiği düşünülürken, basketbol tanrıları yeni bir senaryoyu hayata geçirdi. Deron ile Semih Amerika’ya döndükten sonra, Arroyo ve Bonsu kalitesinde 2 ismi sezon ortasında bulmak dahi olağanüstü bir durumdu.
Takımdaki konumu; süre aldığında olumlu işler yapan bench oyuncusu olan Hawkins’in içinden durdurulamaz bir süper yıldız çıktı. NBA misyonu; formalite anlarında spektaküler bir hareketten ibaret olan Bonsu, Avrupa basketbolunda Howard etkisi yarattı. Utah ve Orlando ile önemli performanslara imza atan, son olarak Miami’nin rüya kadrosunda kendine yer bulan, saygın ama sıradan bir isim olan Arroyo, Avrupa’da; Navarro, Spanoulis, Diamantidis, Teodosic gibi 1.sınıf oyunculardan birisi olduğunu gördü. Şutu olan uzunlar içinde gördüğüm, bildiğim en keskin ve yumuşak bileğe sahip olan Erceg, kariyer sezonunu oynadı ve bu performansıyla Cska’ya transfer oldu.
3 baskın yıldızla oynayan takımların caydırıcılığına dair; 2009’da Hido & Howard & Lewis, düne kadar Wade & LeBron & Bosh referansları izledik. Ancak 4 baskın yıldızı olan bir takımın yapabileceklerine; ben ilk defa Arroyo & Hawkins & Erceg & Bonsu örneğinde tanık oldum. Oynayan ve oynatan bir Arroyo, her attığını sokan bir Erceg, potanın üstünde gezinen bir Bonsu ve lider rolünde durdurulamaz bir Hawkins ile kağıt üstünde Avrupa’nın önde gelen kadrolarından birine sahip Efes’e karşı, küçük ivmeleri 30’lu farklara çeviren tanımlaması zor bir güç!
Birkaç bench takviyesiyle; Türk basketbolunu uzun yıllar domine edebilecek, Euroleague mecrasında ilkleri gerçekleştirme potansiyeli çok yüksek bir takımdı. O takımdan 2 sene yaşlanmış Arroyo, basketbol hayatını tehdit edecek kadar ciddi bir sağlık sorunu yaşamış Bonsu ve kalitesini sergilediği istisnalar olsa da BJK performansına çok uzak Erceg üçlüsü Euroleague’de çeyrek finali gördüler.
Üç kupalı şampiyonun silüeti; o kadronun 1 numaralı hücum gücü Hawkins’siz, Avrupa’nın 1 numaralı kupasında son sekiz yaptı! Erman Kunter ise; ezeli rakibinin kadrosunda yer bulamadığı Jerrells ve Vidmar ile içerde 4. kupayı aldı, Avrupa’da son 16 yaptı!
--alıntı--
"Le Mans olarak bizim oyuncu bütçemiz -vergileri kendilerine ait olmak üzere- 1.5 milyon Euro ama burası Fransa, hiç bir şey belli olmaz. Cholet ile 12. bütçe ile şampiyon olmuştuk. Fransa'nın dünya şampiyonasında elde ettiği üçüncülük sürpriz değil. Pivotları olsa final oynarlardı. O kadar çok Fransız oyuncu var ki, İspanya'da oynayan gibi bir takım daha çıkarabilirler.
Türkiye'de rakamlar çıldırmış. 16 takımın bütçesini alt alta koyduğunuzda buna ne Rusya yetişebilir, ne İspanya. Yabancılar Türkiye'deki rakamları duyunca şaşırıyorlar. Umarım kaynakları iyi kullanmaya başlarız. 6 yabancılı sistemle birlikte takım sayısının artması hem yerli oyuncular, hem yerli antrenörler için daha iyi olabilirdi."
--alıntı--
"Le Mans olarak bizim oyuncu bütçemiz -vergileri kendilerine ait olmak üzere- 1.5 milyon Euro ama burası Fransa, hiç bir şey belli olmaz. Cholet ile 12. bütçe ile şampiyon olmuştuk. Fransa'nın dünya şampiyonasında elde ettiği üçüncülük sürpriz değil. Pivotları olsa final oynarlardı. O kadar çok Fransız oyuncu var ki, İspanya'da oynayan gibi bir takım daha çıkarabilirler.
Türkiye'de rakamlar çıldırmış. 16 takımın bütçesini alt alta koyduğunuzda buna ne Rusya yetişebilir, ne İspanya. Yabancılar Türkiye'deki rakamları duyunca şaşırıyorlar. Umarım kaynakları iyi kullanmaya başlarız. 6 yabancılı sistemle birlikte takım sayısının artması hem yerli oyuncular, hem yerli antrenörler için daha iyi olabilirdi."
--alıntı--
beşiktaş basketbol şubesinde mali disiplinin altını her seferinde çizmiş ve gereğini yapmış olan basketbol adamı. "arroyo sistemine uymuyormuş yeaa ahehahah" diyenler vardı. şimdi galatasaray'ın durumu ile dalga geçiyorlar. hakkınız var mı acaba buna..
eurochallenge cup 2014-2015 sezonu top 16 turunda, takımı le mans'ın uşak sportif ile aynı grupta mücadele edeceği reisi-i cumhur.
takımı le mans'ın, eurochallenge cup maçında uşak sportif'i 84-63 mağlup ettiği koç. asıl çarpıcı olan ilk yarıyı 35-45 geride tamamlayan le mans, üçüncü çeyreği hiç sayı yemeyerek 29-0 ile bitirdi. sanırım avrupa kupalarında da ulaşılması mümkün olmayan bir ilke ve rekora imza attı. aristo'nun da dediği gibi: "in kunter we trust".
--alıntı--
"Yeni statüye bağlı olarak yabancı oyuncu sayısı arttıkça onları idare etmek zorlaştı. Teknik, taktik işleri bir tarafa 6 yabancılı kadroyu yönetmek zor iş. Demek ki antrenörlerimizin kendilerine bu yeni duruma hazırlamaları gerekiyor. Ayrıca bir kulüp antrenör ararken yöneticilere ulaşıyor, tanıdıklar devreye sokuluyor. Hangisini koç yapsan birilerini kıracaksın. Yöneticiler de 'En iyisi bir yabancı getirip kimseyle kötü olmayayım' diye düşünüyor.
Başka ülkede koçlar bu kadar kolayca staff için iki-üç yabancı getiremez. Buna kulüpler izin vermez. Kendi kulüplerin geleceğini düşünen yöneticiler yerli asistanların gelişim göstermesini gözardı etmez. Bizde ise maalesef her gelen yabancı yanında istediği kadar yardımcısını getirebiliyor.
yabancı oyuncu sayısının artması kuralı antrenörlerimizin yerli oyuncu oynatmasına engel değil. Her antrenör isterse genç oyunculara da süre verebilir. Nitekim bunu yapan koçlar var. Yabancı sayısı artarken TBF'de katıldığım toplantılarda gençlerin gelişimi için U20 Ligi'ni önerdim, maalesef bu gerçekleşmedi. Fransa'da her lig maçından önce U20 takımları sahaya çıkar, hatta oyunculardan bazılar daha sonra başlayacak A maçında da yer alırlar.
Avrupa'nın en pahalı ligi Türkiye'de oynanıyor. İki gün önce kupada şampiyonluğu son topta kaybeden takımımızın oyuncu bütçesi 1 milyon 300 bin Euro. Yani belki de Türkiye'deki bazı takımlardaki bir oyuncunun parası. Türkiye bu paraları organizasyon için, altyapılar için kullanırsa yarınlarını hazırlar. Türk kulüpleri o büyük bütçelerinin bir bölümünü mutlaka altyapıya aktarıp, iyi paralar vererek gençleri iyi antrenörlere teslim etmelidir."
--alıntı--
"Yeni statüye bağlı olarak yabancı oyuncu sayısı arttıkça onları idare etmek zorlaştı. Teknik, taktik işleri bir tarafa 6 yabancılı kadroyu yönetmek zor iş. Demek ki antrenörlerimizin kendilerine bu yeni duruma hazırlamaları gerekiyor. Ayrıca bir kulüp antrenör ararken yöneticilere ulaşıyor, tanıdıklar devreye sokuluyor. Hangisini koç yapsan birilerini kıracaksın. Yöneticiler de 'En iyisi bir yabancı getirip kimseyle kötü olmayayım' diye düşünüyor.
Başka ülkede koçlar bu kadar kolayca staff için iki-üç yabancı getiremez. Buna kulüpler izin vermez. Kendi kulüplerin geleceğini düşünen yöneticiler yerli asistanların gelişim göstermesini gözardı etmez. Bizde ise maalesef her gelen yabancı yanında istediği kadar yardımcısını getirebiliyor.
yabancı oyuncu sayısının artması kuralı antrenörlerimizin yerli oyuncu oynatmasına engel değil. Her antrenör isterse genç oyunculara da süre verebilir. Nitekim bunu yapan koçlar var. Yabancı sayısı artarken TBF'de katıldığım toplantılarda gençlerin gelişimi için U20 Ligi'ni önerdim, maalesef bu gerçekleşmedi. Fransa'da her lig maçından önce U20 takımları sahaya çıkar, hatta oyunculardan bazılar daha sonra başlayacak A maçında da yer alırlar.
Avrupa'nın en pahalı ligi Türkiye'de oynanıyor. İki gün önce kupada şampiyonluğu son topta kaybeden takımımızın oyuncu bütçesi 1 milyon 300 bin Euro. Yani belki de Türkiye'deki bazı takımlardaki bir oyuncunun parası. Türkiye bu paraları organizasyon için, altyapılar için kullanırsa yarınlarını hazırlar. Türk kulüpleri o büyük bütçelerinin bir bölümünü mutlaka altyapıya aktarıp, iyi paralar vererek gençleri iyi antrenörlere teslim etmelidir."
--alıntı--
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?