--alıntı--
Gençleri saymazsak sezon başlarken geçen seneki kadrodan sadece Muratcan aramızdaydı. Yabancı oyuncuları da değiştirmiştik. Tamamen yeni bir kadro ile sezona girmiştik.
Ben antrenör olarak takımın başına geçtiğim sezon da aynı sorunu yaşamıştık. Takımı yeniden kurmamız gerekmişti. Daha küçük bir bütçemiz vardı, yabancı oyuncularla yollarımızı ayırmamız gerekmişti. Yeni kurulan takımlarda bu sıkıntı yaşanabiliyor.
Böyle takımların antrenman yapmaları lazım. Maç yapmak da oyuncuların birbirine alışmasını sağlar ama esas olarak antrenman yapmak gerekir. Yoğun maç programında bunu sağlayacak kadar sık antrenman yapamadık. Takım antrenman yapamadı ve maçlarla birbirine alıştı. Bu da bir süre aldı.
Aralık ayının ortasından itibaren de bir çıkış yakaladı. Yeni kurulan bir takımdı, ilk defa beraber oynayan oyunculardan oluşuyordu. Bizim için önemli olan birçok oyuncunun da ilk Avrupa Kupası tecrübesiydi. Bu da bizim için bir sıkıntı oldu. Buckman, Lofton, Broekhoff ve iverson’un ilk Avrupa Kupası tecrübesiydi. Çıkışın başlamasıyla beraber Bajramovic’i de kadroya kattık, bu da çok büyük bir artı kattı bize. Broekhoff’tan da daha fazla randıman almaya başladık. Oyuncuların Avrupa Kupası oynamaya alışması da ivmeyi arttırdı. Play-Off’a girerken takımların son performanslarına bakarsak, yukarı doğru ivmesi en iyi giden takım Beşiktaş. Şampiyonluk şansımız olduğunu dahi düşünüyorum.
Sezon başında yapılabilecek fazla şey yoktu. Açıkçası sezona girerken bu kadar kötü bir ilk yarı beklemiyorduk. Takımın adaptasyon sürecinin bu kadar uzun olmasını beklemiyorduk. Bence biz elimizdeki imkanlarla en iyi takımı kurduk. Bütçe / Başarı kriterine bakarsak, Banvit’ten sonra ligin en iyi takımıyız. Sezon başında bazı sıkıntılar yaşadık. Bütçe kısıtlıydı, sponsor belli değildi. Ama sezon sonuna geldiğimizde bütçeye ve elde edilen sonuca bakarsak, Banvit’in hemen arkasından geliyoruz bence.
Bu sene yakaladığımız çıkışta önemli rol oynayan bir oyuncu da Tomislav Ruzic’ti. Onu kadromuza kattık. Türk statüsünde oynaması bizim için önemli bir avantajdı. Geriye kalan iki oyuncu da tanıdığımız, uzun zamandır izlediğimiz isimlerdi. Birisi Doron Perkins, diğeri de Doron’un sakatlığında gelen Sundiata Gaines. Doron EuroLeague tecrübesi de olan, uzun zamandır tanıdığımız, izlediğimiz bir oyuncuydu.
Broekhoff’u ben ilk defa Treviso’da EuroBasket kampında izlemiştim. Colton iverson’u ilk defa Orlando’da izledim. Kenan Bajramovic’le daha önce geçen sene Banvit’te oynarken, öncesinde Rytas’ta oynarken karşılaştığım oyunculardı. Yabancı seçimlerinde çok az hata yaptık. Daha da iyisi yapılabilirdi tabii ama dediğim gibi 2-3 galibiyet fazla alsak ligi ilk 3 içinde bitirebilirdik. Şu anda bu takım şampiyon olsa, bence sürpriz olmaz.
Broekhoff’u ve Iverson’ı birkaç oyuncu arasından seçerek aldık. Bu tabii ki benim tek başıma aldığım bir karar değil. Ben izliyorum, sonra teknik kadro ile beraber oturup karar veriyoruz.
Oyuncu takip etmenin şöyle bir artısı var. Oyuncuyu o gün alamayabilirsiniz. Daha büyük hedefleri olabilir, NBA’e gitmek istiyor olabilir. Ama 3-4 sene sonra bir fırsat doğabilir. NBA’de başarılı olamayabiliyorlar, gittikleri takımda mutlu olamayabiliyorlar. Bu tip durumlarda siz hazırlıklı olmuş oluyorsunuz.
Bu sene ABD’ye de bir süre gidip oyuncu izledim. Batı Konferansı’nı izledim ama Beşiktaş için hemen fark yaratabilecek bir oyuncu göremedim. Bu tip oyuncular genelde Doğu Konferansı’nda oluyor ama Batı’daki küçük üniversitelerde de çok enteresan yetenekler çıkabiliyor. Ama bu sene yaptığım taramada Beşiktaş’a bu sene hemen faydası dokunabilecek bir oyuncu göremedim.
oyuncu transfer ederken önemli olan iki durum var. Birincisi oyuncuyu çıplak gözle maçta seyretmek. Videoda izlerken oyuncunun eksiklerini ya da takımla olan uyumunu gerçekten anlamak çok zor. İmkanınız varsa antrenmanda izlemek çok önemli. O sıradaki koçuyla ya da bir önceki koçuyla konuşarak bilgi almak, karakterini öğrenmek önemli. Çok iyi bir oyuncu olabilir ama uyum sorunu yaşayabilir. Özellikle Amerikalı oyuncularda bu sık görülen bir şey.
Ben sistemimde hem tanıyorsam kendi koçuyla, ki çoğunu tanıyorum zaten, ve rakip takımların koçlarıyla konuşuyorum. Rakip takımların koçlarından o oyuncunun kuvvetli yanlarını, ona karşı nasıl tedbirler aldıklarını öğrenmeyen çalışıyorum. Neticede ben onun sadece 1-2 maçını izliyorum ama aynı ligdeki antrenör onun 7-8 maçını izlemiş oluyor, ona karşı tedbir almanın yollarını arıyor. Bu bilgileri sadece oyuncunun antrenöründen, hele hele menajerinden alırsan, yanılma payın çok yüksek olur.
Türkiye farklı bir ülke. Kültür yapısı, yaşam şekli... Bu sadece Türkiye’de değil, Avrupa için de geçerli bir şey; oyuncunun başarılı olması için saha içi kadar saha dışı yaşantısı da önemli. Saha dışındaki yaşantısı, davranışları, alışkanlıkları… Bu zamanlara kadar oyuncunun yeteneklerinin %80, saha dışı yaşantısı ve takımla uyumunun %20 önemli olduğu düşünülüyordu. Ama artık saha dışı faktörler ve takımla ilişkisi %50’ye yaklaştı oyuncu değerlendirilirken. Bu adaptasyonu sağlayabilen, bunun önemini fark edebilen oyuncular Avrupa’da ve Türkiye’de başarılı olabiliyor. Bunu sağlayamayanlar oyuncular ise, ki aralarında bugün NBA’de oynayanları da var, ne kadar yetenekli olurlarsa olsunlar, en ufak bir gelişme gösteremeden ülkelerine döndüler.
--alıntı--
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?