--alıntı--
"Bana zaten geçen sezonun sonunda Beşiktaş ile antrenör olarak sözleşmem devam ederken 3 takım teklif yapmıştı. Almanya’dan ve Fransa’dan teklifler gelmişti. Ama ben hem Fransızca konuşabildiğim için, hem de oradaki yaşama adapte olmakta sorun yaşamayacağımı bildiğimden, Fransa’dan gelen teklifleri daha önde tuttum. Geçen senenin sonunda bu teklifleri değerlendirebilirdim ama Beşiktaş’ta düzene oturtulması gereken şeyler olduğunu düşündüğüm için kabul etmedim. Yine bu sezonun 6.-7. haftası civarında iki kulüpten teklif gelmişti ama sezon sonuna kadar Beşiktaş’ta kalacağımı belirterek reddettim. Sezon sonunda ise teklif veren takımların sağladıkları imkanlara ve organizasyonlara bakarak Le Mans’ı seçtim.
Beşiktaş bir yeniden yapılanmanın eşiğinde ve açıkçası burada uzayı keşfetmiyoruz. Altyapıya belli bir ağırlık veriyoruz, devamlılık sağlamaya çalışıyoruz. Bugüne kadar kulüplerimizde ayrılıklar genelde kötü şekilde yaşanmıştır. Biz Beşiktaş’ta böyle bir şey olmasın istedik. Bu zaten benim tercihim sonucu yaşanan bir değişim. Ben antrenörlüğe geri dönmeyi, birkaç yıl daha salonda zaman geçirmeyi tercih ettim. Yoksa benim Genel Direktör olarak 2 sezon daha kontratım vardı.
Başkan Fikret Orman’ın kulübü yönetirken benimsediği bir anlayış var. Beşiktaş’ta daha temsil edilebilir, saygı duyulacak kişilerle çalışmak istiyor. Yiğiter Uluğ böyle bir isim. Gerek federasyonlarla yaptığı çalışmaları, gerekse basın mensubu olarak ortaya koyduklarını biliyoruz. Tabii ki Yiğiter Uluğ tek isim değildi, başka seçenekler de vardı.
Geçen sezonun başında da biz Yiğiter Uluğ ile Sportif Direktörlük pozisyonu için görüşmüştük. Ancak o zaman eşinin ABD’ye gitmesi gerektiği için kabul edememişti. Bu sezon benim ayrılmam kesinleşince Başkan Fikret Orman yerime gelecek kişi için fikrimi istedi. Benim de birkaç adayım vardı ama ilk isim Yiğiter oldu. Yiğiter ile ilk ben temas kurdum. O da olumlu geri dönüş yapınca, kontrat aşamasına kadar geldik.
Beşiktaş Basketbol Şubesi’nin bugüne kadar en büyük eksiklikleri devamlılık, istikrar ve ayakları yere basan bir bütçe yerine ütopik, gerçekdışı harcamaların yapılmış olmasıydı. Saçma sapan transferler yerine dünya kulüplerinde olduğu gibi geliri oranında harcayan bir kulüp olması gerekiyordu. Bu sene bunu büyük oranda başarmıştık. Bunun devam ettirilmesi gerekiyor. Bu planın mucidi ben değilim, Avrupa kulüpleri böyle yönetiliyorlar. Yiğiter Uluğ kısa bir süre Barcelona’da da görev yaptı ve Avrupa kulüplerinin nasıl yönetildiğine aşina.
Beşiktaş’ta bir inşaat yapılıyor. Biz bunun temelini attık. Önemli olan bunun devamını sağlayabilmek. Yiğiter de bu devamlılığı sağlayabilecek niteliklere sahip. Başkan ile beraber bu pozisyon için uygun olduğuna bu yüzden karar verdik.
Eğer organizasyonunuz sağlamsa, Genel Direktör’ün gitmesi, Başkan’ın değişmesi organizasyonu etkilemez. Ama temeller sağlam değilse, her yeni gelen yeni bir şey yapmaya kalkıyor. Ben Beşiktaş’ta bir sistemin temellerinin atıldığına inanıyorum. Eğer işler ters gitmezse, bir inşaat gibi bir sistem de yavaş yavaş üstüne koya koya yükselecektir. Temel sağlam olmadığında, en ufak sarsıntıda her şey yerle bir oluyor ve baştan başlamak zorunda kalıyorsun.
Ben temeli sağlamlaştırmak için Yiğiter Uluğ ile sürekli iletişimde kalarak projeleri devrettim, geçiş sürecini beraber yaşadık. Üzerinde çalıştığımız bir sürü proje var. Mesela Beşiktaş Basketbol Takımı’nın uzun süreden beri ilk defa sezon sona ermeden gelecek sezon beraber çalışacağı sponsor belli. İntegral Forex ile devam ediyoruz.
Beşiktaş’ın uzun zamandan beri ilk defa bir sonraki sezon için çalışmaya başlarken sponsorluk geliri belli ve minimum bütçesini biliyor. Beşiktaş gelecek sezon için gelecek minimum parayı biliyor ve bu, en önemli artılardan biri. Yine kadın takımının da gelecek sene sponsoru olacak ve bütçesi artacak. Belki çok yüksek bütçeler olmayacak ama bu sezona göre yükselecek. 2013-14 sezonuna göre Beşiktaş’ın bütçesi %30 artacak ve bunu sponsorluk çalışmaları ile yaptık.
Ben göreve geldiğimde Beşiktaş, EuroLeague oynamaya hazırlanıyordu ama sponsoru yoktu. Kadrosunda oyuncuları tutma şansı bulunmuyordu ve şampiyon kadrodaki oyunculara borcu vardı. Geçmiş senelere dayanan borçlar vardı. Ben bunu bilerek göreve geldim. İlk sene benim için şöyle yorucu oldu. Ben antrenör olarak gelmiştim ama Sportif Direktörlük sorumluluklarını da yerine getiriyordum. Kulübün borçları ve bütçesiyle ilgilenirken antrenörlük de yapıyordum. Bu beni biraz yıprattı.
Geçen sezonun sonunda Başkan Fikret Orman bana basketbol branşının daha kurumsal şekilde yönetilmesini istediğinden bahsetti. Bu benim de istediğim bir şeydi. Bu yüzden benim Sportif Direktör olduğum bir yapıya geçtik.
Ben o günlerde görev almamı bir meydan okuma olarak tanımlamıştım çünkü Beşiktaş sezonu üç kupayla şampiyon olarak tamamlamıştı. EuroLeague’e katılacaktı ve taraftarların büyük beklentisi vardı. Ama takımın bütçesi, şampiyon olan takımın bütçesinin %30’u kadardı ve geçmiş yıllardan kalan büyük borçlar vardı. Biz hem o borçları kapatmak, hem de içinde olduğumuz sezonun taahhütlerini yerine getirmek zorundaydık. Bundan dolayı görevi kabul etmem bir meydan okumaydı. Ve hedeflerimizi bir noktaya kadar getirdik. Eğer bu yapı devam ederse, seneye ligin en önemli şampiyonluk adaylarından birisi Beşiktaş olacaktır. Çünkü ligin en sağlıklı yapısına sahip olacak.
O sezon beklentiler çok yüksekti. Ortada 3 kupa kazanarak şampiyon olan bir takım vardı ve herkesin yüksek beklentiler taşıyordu. Böyle beklentiler de gerek oyuncu, gerek antrenör, gerek yönetici olsun, herkesin üstünde baskı yaratır. Üstelik 12-13 milyon Dolar bütçeyle şampiyon olan takımın bütçesi 4 milyon Dolar’a düşmüştü.
Bütçenin düşmesi taraftarın tepkisini çekti. Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe gibi takımlarda taraftarın desteği çok önemlidir. Taraftarımız takım sallantıdayken bizi sahiplenmedi. Galibiyetler gelmeye başladıktan sonra onlar da takımı sahiplenince performansınız %100 arttı. Bu ilk sezonumda da olmuştu, bu sezon da.
Geçtiğimiz sezon şöyle bir hata yaptık. Maçlarımızı Abdi İpekçi Arena’da oynadık ve çok iç saha maçı kaybettik. Hâlbuki biz geçen sene de maçları Akatlar’da oynasak ligi ilk 3 içerisinde bitirebilirdik. Abdi İpekçi Arena’da istediğimiz taraftar baskısını kuramadık. Kadro yönünden ise elimizdeki bütçe belliydi ve bu bütçe ile kurulabilecek en iyi takımı kurduğumuza inanıyorum.
Cholet’de kısıtlı bir bütçe vardı ama maddi disiplin söz konusuydu. Kulübün geliri-gideri belliydi. Geçmiş sezonlardan borç kalması söz konusu olamazdı. Zaten böyle borçlarınız varsa, orada ligde yer almanıza izin vermezler. Cholet’de bütçe kısıtlıydı ama belliydi.
Beşiktaş’ta ise bütçe hem kısıtlıydı, hem de geçmişe yönelik hangi borçların çıkacağını bilmiyorduk. Ben görevi kabul ederken bütçenin kısıtlı olduğunu biliyordum, sponsorun olmadığının farkındaydım ama bulunacağını umuyordum. Bilmemin mümkün olmayacağı şey, geçmiş sezonlardan bu kadar borç çıkmasıydı. Kaynaklarımız zaten kısıtlıydı ve geçmiş dönemlerin borçları da çıkınca daha da azaldı.
EuroLeague’e katılan bir takım olarak sponsor bulacağımızı düşünüyordum ama bu kadar uzun süreceğini tahmin etmemiştim. Orada patinaj yaptık. Sponsoru daha erken bulsaydık, daha farklı olurdu.
Milli Takım önündeki turnuvaya son turnuva gibi bakmamalı. Bir sonraki turnuvada ne yapacağını da planlamalı. Dünya Şampiyonası’nda başarılı olursak, Avrupa Şampiyonası’nda neler yapacağımızı şimdiden planlamalıyız. Ergin Ataman’a bu yüzden çok önemli bir iş düşüyor. Ona, Dünya Şampiyonası için sonrasında Avrupa Şampiyonası’nda da kullanabileceği genç oyunculara şans vereceği bir füzyon kadro kurmasını tavsiye ederdim."
--alıntı--
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?