17 eylül 2012 beşiktaş sanica boru elazığspor maçında taraftarların neden olduğu olaylar nedeniyle 1 maç seyircisiz oynama cezası alan takımımız.
neyin cezasıymış lan? hangi olaydan bahsediyoruz? sahaya atılan madde mi var ki olsa tüm beşiktaş düşmanı gazetelerde tam sayfa fotoğrafı olur. ceza vermek için karıncanın bokunu çıkartın siz. 2 galibiyet aldık ya amına koyduklarım.
beşiktaş
sebepsiz yere sahası kapatılarak yeni kazandığı ivme engellenmek isteyen takımımız.
noldu lan puştavatlar,ne olayı oldu sahada? sahaya adam mı girdi?[ybkz]swh[/ybkz],madde mi atıldı? küfür mü edildi?
olay belli; 'demirören'den hesap sorsana' tezahüratı zoruna gitti tüpbaş'ın. bu şeref yoksunu kişilerin bu takımın hızını kesmek için yapmayacağı yok,bunu da anlamış olduk. istediğiniz kadar kapatın sahayı, o hesap sorulacak!
noldu lan puştavatlar,ne olayı oldu sahada? sahaya adam mı girdi?[ybkz]swh[/ybkz],madde mi atıldı? küfür mü edildi?
olay belli; 'demirören'den hesap sorsana' tezahüratı zoruna gitti tüpbaş'ın. bu şeref yoksunu kişilerin bu takımın hızını kesmek için yapmayacağı yok,bunu da anlamış olduk. istediğiniz kadar kapatın sahayı, o hesap sorulacak!
antep karşısında ilk yarıda bu sezon alıştığımız görüntüsünü ortaya koysada ikinci yarı ilk yarıdaki oyununu sürdüremeyince mağlup olmuştur. ikinci yarıdaki etkisiz futbolun nedeni, necip ve veli'nin defansa doğru çekilmesi oldu. necip ve veli etkisiz olduğu zaman fernandes'in de etkisi azalıyor. o yüzden o bölgedeki ikili sürekli canlı tutmak zorunda ortayı ki fernandes topu aktaracağı alternatifler çoğalsın. bu ikili şu an veli-necip olsada hasan ve oğuzhan alternatifleri de değerlendirilecektir.
görüldüğü gibi oğuzhan girince takım yine öne oynamaya başladı ama kırılma anında erkan orta yerine şut attı, dönen atakta antep golü buldu. bu namağlup serisinin ileriki haftalara taşınması durumunda, takım genç olduğu için asıl oyun planı, durmadan mücadele edip, kaç gol atarsak atalım saldırma planından; yenilmeyelim düşüncesiyle olası beraberliklere yol açabilirdi. neyse canın sağolsun kartalım. bu da nazar boncuğu olsun. niğde de kulübedeki de izleriz inşallah.
görüldüğü gibi oğuzhan girince takım yine öne oynamaya başladı ama kırılma anında erkan orta yerine şut attı, dönen atakta antep golü buldu. bu namağlup serisinin ileriki haftalara taşınması durumunda, takım genç olduğu için asıl oyun planı, durmadan mücadele edip, kaç gol atarsak atalım saldırma planından; yenilmeyelim düşüncesiyle olası beraberliklere yol açabilirdi. neyse canın sağolsun kartalım. bu da nazar boncuğu olsun. niğde de kulübedeki de izleriz inşallah.
medya tarafından mağlubiyeti iple çekilen futbol takımı.
sevemez kimse seni benim sevdiğim kadar.Beşiktaş sen olmasan yaşamak neye yarar...
Gözümüzün kara, alnımızın ak olması öğretildi hep. Kara sevdalarımız oldu çokça, beyaz umutlarla beslediğimiz... Gün gelecek kara toprağa beyaz kefenlerle gireceğiz. Siyah beyaz başladığı gibi, siyah beyaz bitecek her şey....
her zaman arka plânda kalacak; itip kakmaya, çomak sokmaya çalışılacak olan kulüptür. hakkını koruma bilincini bir kenara koyarsak; hor görülmenin hırsını, asabiyetini, moral bozukluğunu yaşamaktansa; gölgenin keyfini çıkarmayı tavsiye ederim.
biz hiçbir zaman "onlar"la yarışmayız çünkü; biz, her zaman, diğerlerinin önündeyizdir[ybkz]swh[/ybkz]. camiâ olarak, bu "bölücü" ve "yandaş" medya ve onların iplerini elinde bulunduran "baba"ların etkisi altında kalmadıkça, büyüklüğümüzü kanıtladığınız daha önce de, çok kez, görülmüştür.
biz hiçbir zaman "onlar"la yarışmayız çünkü; biz, her zaman, diğerlerinin önündeyizdir[ybkz]swh[/ybkz]. camiâ olarak, bu "bölücü" ve "yandaş" medya ve onların iplerini elinde bulunduran "baba"ların etkisi altında kalmadıkça, büyüklüğümüzü kanıtladığınız daha önce de, çok kez, görülmüştür.
---------------alıntı---------------
Beşiktaş, Pasta d'Alfredo ile anlaştı. Tamamen italyan bilgi ve teknolojisiyle hazırlanan ve Türkiye'de üretilen Pasta D'Alfredo, Beşiktaş ile 2012-2013 sezonu için ürün sporsorluğu anlaşmasını tamamladı. Aynen yurtdışında olduğu gibi, BJK Futbol Takımı da Pasta d'Alfredo'nun taze mantı makarnaları ile gücüne güç katacak.
---------------alıntı---------------
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=510901742271582&set=a.467974569897633.117135.432953243399766&type=1&theater
Beşiktaş, Pasta d'Alfredo ile anlaştı. Tamamen italyan bilgi ve teknolojisiyle hazırlanan ve Türkiye'de üretilen Pasta D'Alfredo, Beşiktaş ile 2012-2013 sezonu için ürün sporsorluğu anlaşmasını tamamladı. Aynen yurtdışında olduğu gibi, BJK Futbol Takımı da Pasta d'Alfredo'nun taze mantı makarnaları ile gücüne güç katacak.
---------------alıntı---------------
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=510901742271582&set=a.467974569897633.117135.432953243399766&type=1&theater
---------------alıntı---------------
dur durak bilmez bu gönül
koşar peşinden ah bir ömür
---------------alıntı---------------
dur durak bilmez bu gönül
koşar peşinden ah bir ömür
---------------alıntı---------------
aziz, aykut, alex üçgeninde amı götü dağıtarak kime, nasıl ve neden inanacağını şaşırmış, birini cezaevindeyken yalnız bırakmayıp maskesini takacak kadar yüzsüz, diğerine nasıl koydu kocaman tezahüratı yapacak kadar çiğ, ötekine heykel dikip siktir edecek kadar basit ve alayının bahçıvana kadar yolu olduğunu bilemeyecek denli sığ fenerbahçeli ergenlerin, 7 ekim 2012 fenerbahçe beşiktaş maçında aldıkları galibiyet vesilesiyle şirazelerini kaybetmelerine olanak tanımış takımım.
adamı abandone eden takım. hunisiz gezdirmez.
adamı abandone eden takım. hunisiz gezdirmez.
adına futbol denilen hisseli harikalar kumpanyasının istanbul turnesinde siyah ve beyaza gönül verenlerin irade beyanlarını kendisinden yana olmakla kullandıkları takım, takımım.
beşiktaş taraftarı, sportif anlamda kendi varlık ve misyonundan haberdar ise normal olarak hâliyle takımını ilgilendiren mevzularda edilgen bir konum barındıramaz. gelgelelim sonuçlar üzerinden beşiktaş'ın yarınları yahut geleceği adına çıkarsamalarda bulunduğumuzda algı muhataplığı "sonra öcüler yer seni" lakırdısında berraklaşıyor.
samet aybaba'nın fenerbahçe maçı sonrası burak kaplan ve tanju kayhan hakkında söyledikleri küçük bir hikayedir. yanlış anlaşılma olmasın. asla küçümsenemez. çünkü yakıcı bir hikayedir. ve bu doğrultuda gösterilen tepkilerin bana göre de son derece haklı olduğu küçük bir hikayedir. bu ve buna benzer yüzlerce doğru ve can yakıcı hikaye çıkarabilirsiniz beşiktaş'tan. ancak yinelemek gerekir bunların hepsi küçük hikayelerdir. oysa bizim artık beşiktaş'ın bütününe bakıp bu küçük hikayeleri bir potada eriterek büyük hikayeyi ortaya çıkarmak ve bu gerçeklik üzerinden bir hesap sormamızın daha yerinde olacağını düşünenlerdenim.
kapıyı ardına kadar açıp daha da içeri girelim. bugün beşiktaş taraftarının yakındığı meselelerin tamamına yakını ne yazık ki sonuçlar üzerinedir. samet aybaba bir sonuçtur, saha kapama cezası bir sonuçtur, kapalı tribün bilet fiyatları bir sonuçtur, (b: hugo almeida)'nın sahada gezinmesi bir sonuçtur, voleybol erkek şubesinin birinci ligden çekilmesi bir sonuçtur. evet doğru ve yakıcı sonuçlardır. ancak illiyet bağının yalnızca sonuç kısmında kamp çadırı kurmak parmağın sahibinden ziyade her daim parmağın işaret ettiğine odaklanmayı ve beraberinde yalnızca bununla yetinmeyi gerektirir.
dile getiren az sayıda kişi de olsa yinelemekte fayda var ki mesele zihniyet meselesidir. bu da her beşiktaşlıyı "beşiktaş nasıl yönetiliyor?" sorusuyla yükümlü kılar. olaylar ve durumlar karşısında tavır takınmaktan daha önemli olan söz konusu tavrı hangi gelişme olursa olsun aynı doğrultuda sürdürüp sürdürememe kapasitenizdir. yol yolcuyla yürünür elbet. bu noktada yola çıkanların en önemli iki referansı bilgi ve tecrübe olarak gösterilir. ancak bana göre bunun da ötesinde "tutarlılık" vardır. söylem ve eylem yahut teorik ve pratik birlikteliğiniz metres hayatı yaşarsa, aidiyet duygusu taşıdığınız yapılanmalara garsoniyer muamelesi yapmaya başlarsınız.
bugün beşiktaş yönetiminin tutarsızlık sicili, yönetmeye talip olduğu yapılanmaya ciddi zararlar vermektedir. bu tavır, zaten yerleşik hâle gelmiş yapısal sorunları daha da derinleştirmiştir. teknik direktör arayış sürecinden tutun da, kalan/gönderilen veya gönderilmek istenilen oyunculara karşı takınılan değişken tavırlar artık sadece acemilikle açıklanamaz. herhangi gelişme karşısında bir yöneticisinin söylediğini, diğer yönetcisinin aynı gün birkaç saat içinde yalanladığı ya da tamamen tersi bir yorum getirdiği bir organizasyondan? ileriye dönük rasyonel hamleler bekleyemezsiniz. ortadaki durum "sen ağa ben ağa inekleri kim sağa" durumudur. zira hepsi yönetici kisvesindedir, ancak yönetici kimliklerini basın açıklamalarıyla birbirlerinin gözüne sokmaktan talip oldukları kurumu kimlerin yöneteceğini farketmeye henüz sıraları gelmemiştir.
feda psikolojisi feda patolojisine dönüşünce -şike sözcüğünü kullanmıyorum, beşiktaş'a konduramıyorum- sergilenen tutarsızlıkların üzeri bu hastalıklı durumun beraberinde getirdiği saldırganlıkla örtülmeye çalışılmış; ve hâl-i hazırda da çalışılmaktadır. tutarsızlık sözcüğüne çok takılıyorum. biliyorum. ancak ilkelerinizi ortaya koyduktan sonra bunlardan göstereceğiniz sapmalar gerek kurum gerekse kişi bazında yaşamın her alanında ciddiyetinizin sorgulanmasına yol açacaktır. bunun en somut örneği ne yazık ki ricardo quaresma'nın yeniden takıma dönme meselesidir. her zaman olduğu gibi gerek idari heyet gerekse teknik heyet olarak baştan beri takınılan tavrın gerektirdiği şekilde davranılmamıştır. ya da zaten böyle bir kaygı yoktur. öyle ya eğer bir oyuncuyu kesinlikle kadroda düşünmüyorsanız bir an evvel yolları ayırırsınız. "dur bakalım ileride işler tersine dönerse lâzım olur belki" cin fikirliliği; hakkında hiçbir fikir sahibi olmadıkları takımdaşları hakkında veli, ekrem veya samet üzerinden liyakat esası belirlemeye kalkan beşiktaş taraftarının koltuk altını gıdıklamak için yeterlidir belki ama asıl derdi yönetsel zihniyet olanları emin olun pek memnun etmez. zira sene 3.750.000 euro ödediğiniz bir futbolcunun, sırf üçüncü sınıf güç gösterisi yapmak adına yalnızca antremanlara çıkarılması bir zihniyet problemidir. buna da fedakârlık değil; hovardalık denir. söz konusu oyuncunun bu sezonu 25 gol, 30 asistle bitirmesi bu fikrimizi değiştirmez. çünkü aynı oyuncuyla dört yıllık sözleşme yenilenip üçüncü ayın sonunda kadro dışı bırakılmayacağının bir garantisi yoktur. betonlaşmış zihniyet olarak ister istemez nedenlere nasıllara takılıyoruz.
açık konuşalım. beşiktaş taraftarı önümüzdeki bir-iki sezon için başarı tanımını üzerine inşa edeceği kriterleri net belirlemelidir. muhatabına hangi soruları sorması gerektiğine karar vermelidir.
ya;
- stad projesinin akibeti ne olacaktır? gerekli bütün yasal izinler henüz alınmamışken iyi niyet anlaşmaları ile dostlar alışverişte görünsüncülük mü oynanmaktadır?
- beşiktaş'ın borç yükünün azaltılması ve alternatif yeni gelir kalemlerinin oluşturulması noktasında somut çalışmalar var mıdır? varsa nelerdir?
- bir önceki yönetime dair yapılan harcamaların denetlenmesi konusunda başlattığınız çalışmanın sonucu ne olmuştur?
- beşiktaş orjinli internet siteleriyle aranıza mesafe koyarak, kamuoyunu bilgilendirme hususunda kulübün resmi sitesini daha aktif olarak kullanmak gibi bir düşünceniz var mıdır?
- amatör şubelerin her sezon periyodik olarak sponsor krizi ile yüz yüze gelmemeleri için ne gibi adımlar atılmaktadır? ya da buna yönelik çalışmalar yürütüyor musunuz?
ya da;
- jerrells gidecek mi?
- arroyo gelecek mi?
- robinho gelecek mi?
- veli gidecek mi?
ez cümle büyük beşiktaşlılar. siz neyi yüksek sesle sorgularsanız takımınızı yönetenler o alana eğilir. bir futbolcunun geri çağırılışıyla yelkenleri suya indireceğinizi farkedenlerin bunu bulundukları konumu kaybetmemek adına ve kendi kişiliklerini erozyona uğratma pahasına yaptıklarını unutmayınız. hazmetme kapasiteniz, tahammül sınırınızı belirler.
malûm insanın midesi plastik sinidiremez.
beşiktaş taraftarı, sportif anlamda kendi varlık ve misyonundan haberdar ise normal olarak hâliyle takımını ilgilendiren mevzularda edilgen bir konum barındıramaz. gelgelelim sonuçlar üzerinden beşiktaş'ın yarınları yahut geleceği adına çıkarsamalarda bulunduğumuzda algı muhataplığı "sonra öcüler yer seni" lakırdısında berraklaşıyor.
samet aybaba'nın fenerbahçe maçı sonrası burak kaplan ve tanju kayhan hakkında söyledikleri küçük bir hikayedir. yanlış anlaşılma olmasın. asla küçümsenemez. çünkü yakıcı bir hikayedir. ve bu doğrultuda gösterilen tepkilerin bana göre de son derece haklı olduğu küçük bir hikayedir. bu ve buna benzer yüzlerce doğru ve can yakıcı hikaye çıkarabilirsiniz beşiktaş'tan. ancak yinelemek gerekir bunların hepsi küçük hikayelerdir. oysa bizim artık beşiktaş'ın bütününe bakıp bu küçük hikayeleri bir potada eriterek büyük hikayeyi ortaya çıkarmak ve bu gerçeklik üzerinden bir hesap sormamızın daha yerinde olacağını düşünenlerdenim.
kapıyı ardına kadar açıp daha da içeri girelim. bugün beşiktaş taraftarının yakındığı meselelerin tamamına yakını ne yazık ki sonuçlar üzerinedir. samet aybaba bir sonuçtur, saha kapama cezası bir sonuçtur, kapalı tribün bilet fiyatları bir sonuçtur, (b: hugo almeida)'nın sahada gezinmesi bir sonuçtur, voleybol erkek şubesinin birinci ligden çekilmesi bir sonuçtur. evet doğru ve yakıcı sonuçlardır. ancak illiyet bağının yalnızca sonuç kısmında kamp çadırı kurmak parmağın sahibinden ziyade her daim parmağın işaret ettiğine odaklanmayı ve beraberinde yalnızca bununla yetinmeyi gerektirir.
dile getiren az sayıda kişi de olsa yinelemekte fayda var ki mesele zihniyet meselesidir. bu da her beşiktaşlıyı "beşiktaş nasıl yönetiliyor?" sorusuyla yükümlü kılar. olaylar ve durumlar karşısında tavır takınmaktan daha önemli olan söz konusu tavrı hangi gelişme olursa olsun aynı doğrultuda sürdürüp sürdürememe kapasitenizdir. yol yolcuyla yürünür elbet. bu noktada yola çıkanların en önemli iki referansı bilgi ve tecrübe olarak gösterilir. ancak bana göre bunun da ötesinde "tutarlılık" vardır. söylem ve eylem yahut teorik ve pratik birlikteliğiniz metres hayatı yaşarsa, aidiyet duygusu taşıdığınız yapılanmalara garsoniyer muamelesi yapmaya başlarsınız.
bugün beşiktaş yönetiminin tutarsızlık sicili, yönetmeye talip olduğu yapılanmaya ciddi zararlar vermektedir. bu tavır, zaten yerleşik hâle gelmiş yapısal sorunları daha da derinleştirmiştir. teknik direktör arayış sürecinden tutun da, kalan/gönderilen veya gönderilmek istenilen oyunculara karşı takınılan değişken tavırlar artık sadece acemilikle açıklanamaz. herhangi gelişme karşısında bir yöneticisinin söylediğini, diğer yönetcisinin aynı gün birkaç saat içinde yalanladığı ya da tamamen tersi bir yorum getirdiği bir organizasyondan? ileriye dönük rasyonel hamleler bekleyemezsiniz. ortadaki durum "sen ağa ben ağa inekleri kim sağa" durumudur. zira hepsi yönetici kisvesindedir, ancak yönetici kimliklerini basın açıklamalarıyla birbirlerinin gözüne sokmaktan talip oldukları kurumu kimlerin yöneteceğini farketmeye henüz sıraları gelmemiştir.
feda psikolojisi feda patolojisine dönüşünce -şike sözcüğünü kullanmıyorum, beşiktaş'a konduramıyorum- sergilenen tutarsızlıkların üzeri bu hastalıklı durumun beraberinde getirdiği saldırganlıkla örtülmeye çalışılmış; ve hâl-i hazırda da çalışılmaktadır. tutarsızlık sözcüğüne çok takılıyorum. biliyorum. ancak ilkelerinizi ortaya koyduktan sonra bunlardan göstereceğiniz sapmalar gerek kurum gerekse kişi bazında yaşamın her alanında ciddiyetinizin sorgulanmasına yol açacaktır. bunun en somut örneği ne yazık ki ricardo quaresma'nın yeniden takıma dönme meselesidir. her zaman olduğu gibi gerek idari heyet gerekse teknik heyet olarak baştan beri takınılan tavrın gerektirdiği şekilde davranılmamıştır. ya da zaten böyle bir kaygı yoktur. öyle ya eğer bir oyuncuyu kesinlikle kadroda düşünmüyorsanız bir an evvel yolları ayırırsınız. "dur bakalım ileride işler tersine dönerse lâzım olur belki" cin fikirliliği; hakkında hiçbir fikir sahibi olmadıkları takımdaşları hakkında veli, ekrem veya samet üzerinden liyakat esası belirlemeye kalkan beşiktaş taraftarının koltuk altını gıdıklamak için yeterlidir belki ama asıl derdi yönetsel zihniyet olanları emin olun pek memnun etmez. zira sene 3.750.000 euro ödediğiniz bir futbolcunun, sırf üçüncü sınıf güç gösterisi yapmak adına yalnızca antremanlara çıkarılması bir zihniyet problemidir. buna da fedakârlık değil; hovardalık denir. söz konusu oyuncunun bu sezonu 25 gol, 30 asistle bitirmesi bu fikrimizi değiştirmez. çünkü aynı oyuncuyla dört yıllık sözleşme yenilenip üçüncü ayın sonunda kadro dışı bırakılmayacağının bir garantisi yoktur. betonlaşmış zihniyet olarak ister istemez nedenlere nasıllara takılıyoruz.
açık konuşalım. beşiktaş taraftarı önümüzdeki bir-iki sezon için başarı tanımını üzerine inşa edeceği kriterleri net belirlemelidir. muhatabına hangi soruları sorması gerektiğine karar vermelidir.
ya;
- stad projesinin akibeti ne olacaktır? gerekli bütün yasal izinler henüz alınmamışken iyi niyet anlaşmaları ile dostlar alışverişte görünsüncülük mü oynanmaktadır?
- beşiktaş'ın borç yükünün azaltılması ve alternatif yeni gelir kalemlerinin oluşturulması noktasında somut çalışmalar var mıdır? varsa nelerdir?
- bir önceki yönetime dair yapılan harcamaların denetlenmesi konusunda başlattığınız çalışmanın sonucu ne olmuştur?
- beşiktaş orjinli internet siteleriyle aranıza mesafe koyarak, kamuoyunu bilgilendirme hususunda kulübün resmi sitesini daha aktif olarak kullanmak gibi bir düşünceniz var mıdır?
- amatör şubelerin her sezon periyodik olarak sponsor krizi ile yüz yüze gelmemeleri için ne gibi adımlar atılmaktadır? ya da buna yönelik çalışmalar yürütüyor musunuz?
ya da;
- jerrells gidecek mi?
- arroyo gelecek mi?
- robinho gelecek mi?
- veli gidecek mi?
ez cümle büyük beşiktaşlılar. siz neyi yüksek sesle sorgularsanız takımınızı yönetenler o alana eğilir. bir futbolcunun geri çağırılışıyla yelkenleri suya indireceğinizi farkedenlerin bunu bulundukları konumu kaybetmemek adına ve kendi kişiliklerini erozyona uğratma pahasına yaptıklarını unutmayınız. hazmetme kapasiteniz, tahammül sınırınızı belirler.
malûm insanın midesi plastik sinidiremez.
sokağın tavanı kadar sevdiğim, hasreti her an artan, beni asla bırakmayacak olan, hayatın ta kendisi.
kelimeler yetersiz kalıyor işte.
bak yine düştün aklıma.
kelimeler yetersiz kalıyor işte.
bak yine düştün aklıma.
hayatımın başlangıcı, ayan beyan öznesi, yüklemi, anlamı, sonu; ta kendisidir.
seninle başladı bitsin seninle.
edit: bir üstteki giriyi[ybkz]swh[/ybkz] görmeden, adının verdiği heyecanla yazılmış; fakat giri[ybkz]swh[/ybkz] kopya gibi görünse de, ellenmemiştir.
seninle başladı bitsin seninle.
edit: bir üstteki giriyi[ybkz]swh[/ybkz] görmeden, adının verdiği heyecanla yazılmış; fakat giri[ybkz]swh[/ybkz] kopya gibi görünse de, ellenmemiştir.
kartal sözlük'ün lokal kalmasının tek sebebi.
bastekbol takımı doludizgin gitmektedir. allah nazarlardan saklasın. darısı futbol takımımıza.
(bkz: 12 ekim 2012 beşiktaş partizan euroleague maçı)
ayrıca haber1903'teki bir yorum yarmıştır:
---------------alıntı---------------
maçtan sonra kupa vermeyi unuttular
---------------alıntı---------------
(bkz: 12 ekim 2012 beşiktaş partizan euroleague maçı)
ayrıca haber1903'teki bir yorum yarmıştır:
---------------alıntı---------------
maçtan sonra kupa vermeyi unuttular
---------------alıntı---------------
yıldırım çorapören gibi bir rezalete sahne olmuş kulüptür.
son günlerde şu ferrari davasından sonra içim acıyor lan iyice. tam o konuyu unutuyorum bi yerde karşıma çıkıyor, tüm sevincim yok oluyor yaşama dair.
beşiktaş ferrariye 17 milyon lira ödeyecek. yani şu ana kadar satılan 155 bin feda tişörtü, 70 bin forma, feda albümü, atkısı diğer kartal yuvası ürünlerinin geliri (13-14 milyon lira civarı bir tutar) ferrari'ye gidecek. kalan 4-5 milyon liralık kısım da kasadan çıkacak.
yazık vallaha. ayın 7'si gelse de kartal yuvasına koşsam diyen öğrenciye yazık.
ay başında maaşını alınca evinin giderlerini listelerken, 3-5 neyse " bu da beşiktaşın rızkı" diyen asgari ücretliye yazık.
sigarasından, boğazından kıstığı parayla deplasmana giden "beşiktaş işçisi"ne yazık.
bütün yaz sanayide, bakkalda, manavda, fırında çıraklık yapıp forma alan çocuğa yazık.
- olum ben feda tişörtü alacağım diye diş tedavisi olmadım lan kaç hafta. haftalarca adam gibi yemek yiyemedim.
- geçen yıl takım lige havlu attığı anda bile, millet kafelerde parklarda kız götürürken ben çay ocağında maça bakıyordum lan.
- lisede millet sene sonu ders notlarını hesaplarken, ben olmayan matematiğimle tüpçü şerefsizine borcu nasıl öderiz diye hesap yapmaya çalışıyordum. ( o zaman bu kadar çok da değildi borç tüpçüye)
- ben maça gidebilmek için iki hafta aç gidip geldim okula. iki hafta yürüdüm para biriktirmek için.
- millet yürümekten çekindiği yollarda "yanımda beşiktaş aşkı var, sıkılmam yolda" diye kilometrelerce üzerimde formayla marş söyleyerek koştum ben.
- maça gidebilmek için cebimdeki son parayı verdiğim için hayatım da hiç ıslanmadığım kadar ıslandım ben yağmurda.
hepsi feda olsun beşiktaşım'a.
sezon başından beri verdiğimiz para ferrari'ye gitmiş. olsun. aldığımız ürünleri hiç almamış sayar birer tane daha alırız.
demirören; sana beddua etmiyorum ama hakkım haram olsun. allah çocuklarına çektirmesin senin günahlarının bedelini. ama bu taraftarlardan aldığın ah seni ondurmaz.
100 milyon lira alacağın var diye hesaplamışsın. resmi reklamlarının parasını düşmüşsündür. ama bu kulup başkanıyken yaptığın reklamı düşsek alacağın kalmaz, üstüne borçlanırsın kulübe.
beşiktaş başkanı olmasan ronaldo'yla, mourinho'yla ortak olabilir miydin? o apolet olmasa demirören avm açılışında ronaldo'yla gövde gösterisi yapabilir miydin? düşün.
yazımı yıldırım demirören yeter diye bitirmeden önce tüm renkdaşlarıma güneşli günlerin yakın olduğunu hatırlatıp, 3 maçtır kupa kazanamayan basketbol takımına kırgınlığımı dile getirmek istiyorum. saygılar.
son günlerde şu ferrari davasından sonra içim acıyor lan iyice. tam o konuyu unutuyorum bi yerde karşıma çıkıyor, tüm sevincim yok oluyor yaşama dair.
beşiktaş ferrariye 17 milyon lira ödeyecek. yani şu ana kadar satılan 155 bin feda tişörtü, 70 bin forma, feda albümü, atkısı diğer kartal yuvası ürünlerinin geliri (13-14 milyon lira civarı bir tutar) ferrari'ye gidecek. kalan 4-5 milyon liralık kısım da kasadan çıkacak.
yazık vallaha. ayın 7'si gelse de kartal yuvasına koşsam diyen öğrenciye yazık.
ay başında maaşını alınca evinin giderlerini listelerken, 3-5 neyse " bu da beşiktaşın rızkı" diyen asgari ücretliye yazık.
sigarasından, boğazından kıstığı parayla deplasmana giden "beşiktaş işçisi"ne yazık.
bütün yaz sanayide, bakkalda, manavda, fırında çıraklık yapıp forma alan çocuğa yazık.
- olum ben feda tişörtü alacağım diye diş tedavisi olmadım lan kaç hafta. haftalarca adam gibi yemek yiyemedim.
- geçen yıl takım lige havlu attığı anda bile, millet kafelerde parklarda kız götürürken ben çay ocağında maça bakıyordum lan.
- lisede millet sene sonu ders notlarını hesaplarken, ben olmayan matematiğimle tüpçü şerefsizine borcu nasıl öderiz diye hesap yapmaya çalışıyordum. ( o zaman bu kadar çok da değildi borç tüpçüye)
- ben maça gidebilmek için iki hafta aç gidip geldim okula. iki hafta yürüdüm para biriktirmek için.
- millet yürümekten çekindiği yollarda "yanımda beşiktaş aşkı var, sıkılmam yolda" diye kilometrelerce üzerimde formayla marş söyleyerek koştum ben.
- maça gidebilmek için cebimdeki son parayı verdiğim için hayatım da hiç ıslanmadığım kadar ıslandım ben yağmurda.
hepsi feda olsun beşiktaşım'a.
sezon başından beri verdiğimiz para ferrari'ye gitmiş. olsun. aldığımız ürünleri hiç almamış sayar birer tane daha alırız.
demirören; sana beddua etmiyorum ama hakkım haram olsun. allah çocuklarına çektirmesin senin günahlarının bedelini. ama bu taraftarlardan aldığın ah seni ondurmaz.
100 milyon lira alacağın var diye hesaplamışsın. resmi reklamlarının parasını düşmüşsündür. ama bu kulup başkanıyken yaptığın reklamı düşsek alacağın kalmaz, üstüne borçlanırsın kulübe.
beşiktaş başkanı olmasan ronaldo'yla, mourinho'yla ortak olabilir miydin? o apolet olmasa demirören avm açılışında ronaldo'yla gövde gösterisi yapabilir miydin? düşün.
yazımı yıldırım demirören yeter diye bitirmeden önce tüm renkdaşlarıma güneşli günlerin yakın olduğunu hatırlatıp, 3 maçtır kupa kazanamayan basketbol takımına kırgınlığımı dile getirmek istiyorum. saygılar.
siyah ulana karşı verilen beyaz ulandır.
http://www.bjk.com.tr/media/photos/1200X900_393287022.jpg
türkiye'nin en büyük klübü mü bilmem ama şüphesiz en özel klübüdür.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?