beşiktaş

gidiyorum bu
adına futbol denilen hisseli harikalar kumpanyasının istanbul turnesinde siyah ve beyaza gönül verenlerin irade beyanlarını kendisinden yana olmakla kullandıkları takım, takımım.

beşiktaş taraftarı, sportif anlamda kendi varlık ve misyonundan haberdar ise normal olarak hâliyle takımını ilgilendiren mevzularda edilgen bir konum barındıramaz. gelgelelim sonuçlar üzerinden beşiktaş'ın yarınları yahut geleceği adına çıkarsamalarda bulunduğumuzda algı muhataplığı "sonra öcüler yer seni" lakırdısında berraklaşıyor.

samet aybaba'nın fenerbahçe maçı sonrası burak kaplan ve tanju kayhan hakkında söyledikleri küçük bir hikayedir. yanlış anlaşılma olmasın. asla küçümsenemez. çünkü yakıcı bir hikayedir. ve bu doğrultuda gösterilen tepkilerin bana göre de son derece haklı olduğu küçük bir hikayedir. bu ve buna benzer yüzlerce doğru ve can yakıcı hikaye çıkarabilirsiniz beşiktaş'tan. ancak yinelemek gerekir bunların hepsi küçük hikayelerdir. oysa bizim artık beşiktaş'ın bütününe bakıp bu küçük hikayeleri bir potada eriterek büyük hikayeyi ortaya çıkarmak ve bu gerçeklik üzerinden bir hesap sormamızın daha yerinde olacağını düşünenlerdenim.

kapıyı ardına kadar açıp daha da içeri girelim. bugün beşiktaş taraftarının yakındığı meselelerin tamamına yakını ne yazık ki sonuçlar üzerinedir. samet aybaba bir sonuçtur, saha kapama cezası bir sonuçtur, kapalı tribün bilet fiyatları bir sonuçtur, (b: hugo almeida)'nın sahada gezinmesi bir sonuçtur, voleybol erkek şubesinin birinci ligden çekilmesi bir sonuçtur. evet doğru ve yakıcı sonuçlardır. ancak illiyet bağının yalnızca sonuç kısmında kamp çadırı kurmak parmağın sahibinden ziyade her daim parmağın işaret ettiğine odaklanmayı ve beraberinde yalnızca bununla yetinmeyi gerektirir.

dile getiren az sayıda kişi de olsa yinelemekte fayda var ki mesele zihniyet meselesidir. bu da her beşiktaşlıyı "beşiktaş nasıl yönetiliyor?" sorusuyla yükümlü kılar. olaylar ve durumlar karşısında tavır takınmaktan daha önemli olan söz konusu tavrı hangi gelişme olursa olsun aynı doğrultuda sürdürüp sürdürememe kapasitenizdir. yol yolcuyla yürünür elbet. bu noktada yola çıkanların en önemli iki referansı bilgi ve tecrübe olarak gösterilir. ancak bana göre bunun da ötesinde "tutarlılık" vardır. söylem ve eylem yahut teorik ve pratik birlikteliğiniz metres hayatı yaşarsa, aidiyet duygusu taşıdığınız yapılanmalara garsoniyer muamelesi yapmaya başlarsınız.

bugün beşiktaş yönetiminin tutarsızlık sicili, yönetmeye talip olduğu yapılanmaya ciddi zararlar vermektedir. bu tavır, zaten yerleşik hâle gelmiş yapısal sorunları daha da derinleştirmiştir. teknik direktör arayış sürecinden tutun da, kalan/gönderilen veya gönderilmek istenilen oyunculara karşı takınılan değişken tavırlar artık sadece acemilikle açıklanamaz. herhangi gelişme karşısında bir yöneticisinin söylediğini, diğer yönetcisinin aynı gün birkaç saat içinde yalanladığı ya da tamamen tersi bir yorum getirdiği bir organizasyondan? ileriye dönük rasyonel hamleler bekleyemezsiniz. ortadaki durum "sen ağa ben ağa inekleri kim sağa" durumudur. zira hepsi yönetici kisvesindedir, ancak yönetici kimliklerini basın açıklamalarıyla birbirlerinin gözüne sokmaktan talip oldukları kurumu kimlerin yöneteceğini farketmeye henüz sıraları gelmemiştir.

feda psikolojisi feda patolojisine dönüşünce -şike sözcüğünü kullanmıyorum, beşiktaş'a konduramıyorum- sergilenen tutarsızlıkların üzeri bu hastalıklı durumun beraberinde getirdiği saldırganlıkla örtülmeye çalışılmış; ve hâl-i hazırda da çalışılmaktadır. tutarsızlık sözcüğüne çok takılıyorum. biliyorum. ancak ilkelerinizi ortaya koyduktan sonra bunlardan göstereceğiniz sapmalar gerek kurum gerekse kişi bazında yaşamın her alanında ciddiyetinizin sorgulanmasına yol açacaktır. bunun en somut örneği ne yazık ki ricardo quaresma'nın yeniden takıma dönme meselesidir. her zaman olduğu gibi gerek idari heyet gerekse teknik heyet olarak baştan beri takınılan tavrın gerektirdiği şekilde davranılmamıştır. ya da zaten böyle bir kaygı yoktur. öyle ya eğer bir oyuncuyu kesinlikle kadroda düşünmüyorsanız bir an evvel yolları ayırırsınız. "dur bakalım ileride işler tersine dönerse lâzım olur belki" cin fikirliliği; hakkında hiçbir fikir sahibi olmadıkları takımdaşları hakkında veli, ekrem veya samet üzerinden liyakat esası belirlemeye kalkan beşiktaş taraftarının koltuk altını gıdıklamak için yeterlidir belki ama asıl derdi yönetsel zihniyet olanları emin olun pek memnun etmez. zira sene 3.750.000 euro ödediğiniz bir futbolcunun, sırf üçüncü sınıf güç gösterisi yapmak adına yalnızca antremanlara çıkarılması bir zihniyet problemidir. buna da fedakârlık değil; hovardalık denir. söz konusu oyuncunun bu sezonu 25 gol, 30 asistle bitirmesi bu fikrimizi değiştirmez. çünkü aynı oyuncuyla dört yıllık sözleşme yenilenip üçüncü ayın sonunda kadro dışı bırakılmayacağının bir garantisi yoktur. betonlaşmış zihniyet olarak ister istemez nedenlere nasıllara takılıyoruz.

açık konuşalım. beşiktaş taraftarı önümüzdeki bir-iki sezon için başarı tanımını üzerine inşa edeceği kriterleri net belirlemelidir. muhatabına hangi soruları sorması gerektiğine karar vermelidir.

ya;

- stad projesinin akibeti ne olacaktır? gerekli bütün yasal izinler henüz alınmamışken iyi niyet anlaşmaları ile dostlar alışverişte görünsüncülük mü oynanmaktadır?

- beşiktaş'ın borç yükünün azaltılması ve alternatif yeni gelir kalemlerinin oluşturulması noktasında somut çalışmalar var mıdır? varsa nelerdir?

- bir önceki yönetime dair yapılan harcamaların denetlenmesi konusunda başlattığınız çalışmanın sonucu ne olmuştur?

- beşiktaş orjinli internet siteleriyle aranıza mesafe koyarak, kamuoyunu bilgilendirme hususunda kulübün resmi sitesini daha aktif olarak kullanmak gibi bir düşünceniz var mıdır?

- amatör şubelerin her sezon periyodik olarak sponsor krizi ile yüz yüze gelmemeleri için ne gibi adımlar atılmaktadır? ya da buna yönelik çalışmalar yürütüyor musunuz?

ya da;

- jerrells gidecek mi?

- arroyo gelecek mi?

- robinho gelecek mi?

- veli gidecek mi?




ez cümle büyük beşiktaşlılar. siz neyi yüksek sesle sorgularsanız takımınızı yönetenler o alana eğilir. bir futbolcunun geri çağırılışıyla yelkenleri suya indireceğinizi farkedenlerin bunu bulundukları konumu kaybetmemek adına ve kendi kişiliklerini erozyona uğratma pahasına yaptıklarını unutmayınız. hazmetme kapasiteniz, tahammül sınırınızı belirler.

malûm insanın midesi plastik sinidiremez.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol