farazi'nin saray yakan soytarı albümünden, eğer okullarda türkçe rap dersi verilseydi, ders niteliğinde gösterilmesi gereken şarkıdır. insanın mahallesini özletir. içindeki hatalı gol sonunda ağlayan bir kaleci göster cümlesinde şüphesiz akla fevzi tuncay'ı getirir, bundandır ki daha bir sevilir.
verse 1
bana simitle çay, bana bir eski poster,
hatalı gol sonunda ağlayan bir kaleci göster,
belki beni de affeder sövdüğüm tüm evler,
abayı yakmışım bisikletle bayır inerken,
ne mümkün arkadaş seni de burada görmek,
fazlasıyla sıradan iş hatırlayıp da ölmek,
(vurgula: hangi yazlık sinemadan saklanır bilet)?
başta yarın olmak üzere her gün ayrı zorlu cenk,
bu tantanan belki kavimler göçürmez,
çarlık rusyası'nda dahi tek bir ruble etmez,
ancak işte aklımızda dağdelen günahlarım var,
hangi baltanın sapında parmak izlerin yatar?
şimdi burada söyleyeyim başka yerde duyma,
akıldan pişmanlık çıkar mı sence zorla?
yazılmayan ne varsa yüktür hala omzumuzda,
uyutmayanların ellerim boğazlarında..
nakarat
senin şölenlerinde durmadan alevli oklar,
fırlatıldı kör bir okuçudan sonucu hüsran,
çıkmayan bu candan ümidi kestin anlamam,
(vurgula: unutma ben bir soytarı kızıp saray yakan.)
verse 2
iz peşinde,
bana musalla polisiye,
dilimden eksik olmayan ne varsa orada işte,
senin şölenlerin falan bir laflar ettim,
çağırsaydın gelirdim adabıyla söyledim,
ne yani şimdi sen ümit besen mi oldun?
kendi başına iş çıkar anca hüsnü kuruntun,
pek de sanmam ama günü gelir huyun kurur,
o malum yerel radyodan şarkılar buyur,
reklamında tanıdık esnaf dilinde cambaz,
sana jeton sınırsız bitirelim metal slug,
ben bu yangınlardan sürünerek kaçarken
gülen şebekler gördüm haydi kuyruklarını bağlayak,
sabah olup da evden çıkmadan şöyle bir bak,
evden çıkmadan bu yatağı ferfecir bırak,
o tip bir hissiyata bulabilir misin surat?
bir akşam çık da gel mahallemizde turlar at...
nakarat
senin şölenlerinde durmadan alevli oklar,
fırlatıldı kör bir okuçudan sonucu hüsran,
çıkmayan bu candan ümidi kestin anlamam,
unutma ben bir soytarı kızıp saray yakan.
farazi ve kayranın hayalet ıslığı albümünden beatiyle ve lirikleriyle gönülleri feth eden şarkı, yoo yoo sadece bir şarkı değil.
sözlerini vereyim de ortalık şenlensin;
ikindi vakti düğmesiz ceketle esneyen bir kollu cambaz,
gel de korkum ol, gel de bitmeyen bu borcum,
oysa ben dışında herkes iyi bilir ki,
rüyalar da fanidir, uyanmak teselli.
bir fotoğrafın rüyası her akşam yarım,
20 yıllık arkadaşların çocukları,
yatıya kaldığım tüm evlerin fayansları,
bir fotoğrafın rüyası neden yarım kalır?
benden iyi bilirsin dilimde kibrit sönse,
burda yağmur yağmaz, hiçbir evlat bunu unutmaz,
arkasında adres yazdın eski paraların,
biri trende düştü, diğeri esnafın camında siftah,
ve ben gözümle görmeden inandım her defa,
çünkü benim esaretim bu gölge kuyularında,
zaptı zor rüya, bir defaya mahsus olsa,
acep çıkar gelir misin tam ortasında?
benim adımlarım bu karda iz ve bin kurum,
ucuz romanlar okuyosun ve ben de duyuyorum,
huyum da kurumuyor, yeni sabahlar olsa,
sürekli kontra, yalnızız defansta,
olmaz olsun, rüyada gördüğümle kal,
bu eyyamın dibinde bitmez öyle tantanan,
yarından daha değerli hiçbir şey de yok şu an,
ortalar güzel, kayra sade ıskalar.
ben ne yaptım böyle kendime bi akşam,
tabirinle gel ki lokmalar geçer mi boğazdan?
var mı fazla kullanılmamış bi mektup,
ikince el falan kabul, varsa ciddi talibim,
yeter ki yazmayayım elim kanatmasın,
kan rüyalarında hangi renkse aynen aksın,
bir fotoğrafın rüyası saç beyazlatır,
bir fotoğrafın rüyası her akşam yarım..
el insaf! düğmesiz cekette düğme peydah,
ve tek koluyla beni boğar bi kollu cambaz,
altımızdan hep kayar tüm evlerin fayansları,
sen bulup getirdin işte eski paraları,
hayaletinde var mıdır bi damla kan veyahut,
kabir ziyaretinde niçin ıslık çaldın?
olmadkı, tutmadı en cılız cesaretimle,
uyuyorum, biliyorum sen de ordasın.
benim adımlarım bu karda iz ve bin kurum,
ucuz romanlar okuyosun ve ben de duyuyorum,
huyum da kurumuyor, yeni sabahlar olsa,
sürekli kontra, yalnızız defansta,
olmaz olsun, rüyada gördüğümle kal,
bu eyyamın dibinde bitmez öyle tantanan,
yarından daha değerli hiçbir şey de yok şu an,
ortalar güzel, kayra sade ıskalar.
sözlerini vereyim de ortalık şenlensin;
ikindi vakti düğmesiz ceketle esneyen bir kollu cambaz,
gel de korkum ol, gel de bitmeyen bu borcum,
oysa ben dışında herkes iyi bilir ki,
rüyalar da fanidir, uyanmak teselli.
bir fotoğrafın rüyası her akşam yarım,
20 yıllık arkadaşların çocukları,
yatıya kaldığım tüm evlerin fayansları,
bir fotoğrafın rüyası neden yarım kalır?
benden iyi bilirsin dilimde kibrit sönse,
burda yağmur yağmaz, hiçbir evlat bunu unutmaz,
arkasında adres yazdın eski paraların,
biri trende düştü, diğeri esnafın camında siftah,
ve ben gözümle görmeden inandım her defa,
çünkü benim esaretim bu gölge kuyularında,
zaptı zor rüya, bir defaya mahsus olsa,
acep çıkar gelir misin tam ortasında?
benim adımlarım bu karda iz ve bin kurum,
ucuz romanlar okuyosun ve ben de duyuyorum,
huyum da kurumuyor, yeni sabahlar olsa,
sürekli kontra, yalnızız defansta,
olmaz olsun, rüyada gördüğümle kal,
bu eyyamın dibinde bitmez öyle tantanan,
yarından daha değerli hiçbir şey de yok şu an,
ortalar güzel, kayra sade ıskalar.
ben ne yaptım böyle kendime bi akşam,
tabirinle gel ki lokmalar geçer mi boğazdan?
var mı fazla kullanılmamış bi mektup,
ikince el falan kabul, varsa ciddi talibim,
yeter ki yazmayayım elim kanatmasın,
kan rüyalarında hangi renkse aynen aksın,
bir fotoğrafın rüyası saç beyazlatır,
bir fotoğrafın rüyası her akşam yarım..
el insaf! düğmesiz cekette düğme peydah,
ve tek koluyla beni boğar bi kollu cambaz,
altımızdan hep kayar tüm evlerin fayansları,
sen bulup getirdin işte eski paraları,
hayaletinde var mıdır bi damla kan veyahut,
kabir ziyaretinde niçin ıslık çaldın?
olmadkı, tutmadı en cılız cesaretimle,
uyuyorum, biliyorum sen de ordasın.
benim adımlarım bu karda iz ve bin kurum,
ucuz romanlar okuyosun ve ben de duyuyorum,
huyum da kurumuyor, yeni sabahlar olsa,
sürekli kontra, yalnızız defansta,
olmaz olsun, rüyada gördüğümle kal,
bu eyyamın dibinde bitmez öyle tantanan,
yarından daha değerli hiçbir şey de yok şu an,
ortalar güzel, kayra sade ıskalar.
hikaye anlatmadır. aslında sanatın tüm özü olmakla birlikle, özellikle müzikte, bilhassa rapte iyisi güzeli yapıldığında tadından yenmeyendir.
peynir ve domates gibi, kum ve deniz gibi, sigara ve kahve gibi muhteşem ikililerden. farazi ezber bozan beatleri ile gönülleri şenlendirirken, kayra kafa karıştıran lirikleri ile türkçe rap piyasasında az rastlanan başarılı storytelling şarkıları ile göze dişe dokunan nadir iş yapan ikilidir. bir gün ayrılırlarsa şayet çok fena üzerler.
(bkz: bir fotoğrafın rüyası)
(bkz: mahallemizde turlar at)
(bkz: beyaz brodway)
(bkz: bir fotoğrafın rüyası)
(bkz: mahallemizde turlar at)
(bkz: beyaz brodway)
ticari kaygısı olan, seyirciye boş vakit öldürme, eğlendirme amacı güden film çeşiti. basit konuları, en basit şekilde anlatır. çıtır çerez niyetine izlenir, seyirciyi sanat sineması gibi yormaz, düşünme payı bırakmaz, soruyu sorar cevabı bulur verilecek mesajları göze parmak biçimde verir.
popüler sinemanın aksine ticari kaygı gütmeksizin, sinemanın imkanlarını en estetik biçimde kullanarak bir derdi anlatmaya çalışan film türü. izleyiciyi diğer filmlere göre eğlendirme, vakit öldürme amacı gütmez. duyguları harekete geçirir, düşünmeye sürükler, kimi zaman bunu izleyicisini rahatsız ederek yapar. sinemayı sadece eğlence aracı olarak gören insanlar tarafından 'sanat filmi çok sıkıcı yeeeaaa' diye anılır. bu yüzden türkiye'de neredeyse hiç yapılmaz, yapılanlar ise belli bir izleyici kitlesine ve festivallere yapılan filmlerdir.
(bkz: auteur)
kişisel bir tarzı olan, bir filmin içindeki her ögeyi -senaryo, teknik, mizansen- kurarken kendisini diğer yönetmenlerden biçimce ayıran kişi.
sinema kuramcısı, yönetmen, eleştirmen. fransız yeni dalga akımına kaynaklık eden cahiers du cinema dergisini çıkarmış sinemaya kuramsal açıdan büyük katkılarda bulunmuştur. en çok sinemada gerçeklik ve sinemada zaman üzerine çalışmalar yapmıştır. çalışmaları bugün halen en temel sinema kuramı kaynağıdır.
fransız yeni dalga akımının öncü yönetmen ve eleştirmenlerinden. ilk dönem filmleri akıma hizmet ettiyse de sonrasında ticarileşmiştir.
fransız yeni dalga akımı ile birlikte ortaya çıkmış, zamanla teorileşmiştir. auteur, filmlerinde kendi imzası, tarzı olan yönetmendir. bu teoriden önce, yönetmen sadece set işçisi gibi kabul edilirken, teoriden sonra tüm yaratıcı sürece dair olup filmlerine kişiliğini yansıtır. bir filmi izlediğinizde hangi yönetmene ait olduğunu anlayabilirsiniz.
fransız yeni dalga akımının öncü yazarlarından, kuramcı, yönetmen. auteur teorisini geliştirerek yeniden gündeme getirmiş ve bugünkü bildiğimiz hale kavuşturulmasına büyük katkıda bulunup bir nesli etkilemiştir.
1951 yılından itibaren andre bazin tarafından yayımlanan sinema dergisidir. fransız yeni dalga akımının ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
1950 yılları sonunda fransız bir dolu gencin sinemateklerde film izleye izleye, onları eleştirirken, daha sonra cahiers du cinema dergisini çıkarmaya karar vererek dünya sinema tarihini etkileyen akımdır. akım kendisinden önceki fransız sinemasını reddi üzerine kurulur, filmlerin çehresi tamamen değişir. klasik anlatıya meydan okuyan yönetmenler zamanı, mekanı, senaryoyu, oyuncuyu ve kamerayı daha önce hiç kullanılmamış biçimde kullanır. en öne çıkan temsilcileri;
(bkz: françois truffaut)
(bkz: jean luc godard)
(bkz: andre bazin)
(bkz: françois truffaut)
(bkz: jean luc godard)
(bkz: andre bazin)
derdini anlatma aracıdır.
lumiere kardeşler tarafından icat edildiğinde 'bu para etmez' diyerek satılmış ancak yıllar sonra hem ticari olarak patlama yaşamış hem de yedinci sanat olarak kabul görmüştür. sinema, içinde kendisinden önceki tüm sanatları barındırdığı için, hem sanatların içinde en görünürü, kolay ulaşılabileni ve sürekli bir devinim halinde olduğu için sanatların en tazesidir. sinemanın doğuşundan yıllar sonra aslında ne olduğu tartışılmaya başlanır, birçok kuram ile olan alakası ve okumaları yapılır. bu araştırmalar, tartışmalar halen devam etmektedir. şüphesiz ki onu bu kadar heyecanlı yapan da halen çarpışma alanı olmasıdır.
lumiere kardeşler tarafından icat edildiğinde 'bu para etmez' diyerek satılmış ancak yıllar sonra hem ticari olarak patlama yaşamış hem de yedinci sanat olarak kabul görmüştür. sinema, içinde kendisinden önceki tüm sanatları barındırdığı için, hem sanatların içinde en görünürü, kolay ulaşılabileni ve sürekli bir devinim halinde olduğu için sanatların en tazesidir. sinemanın doğuşundan yıllar sonra aslında ne olduğu tartışılmaya başlanır, birçok kuram ile olan alakası ve okumaları yapılır. bu araştırmalar, tartışmalar halen devam etmektedir. şüphesiz ki onu bu kadar heyecanlı yapan da halen çarpışma alanı olmasıdır.
böğürerek söylenmesi farz olan beste. ancak öyle derdini anlatabilir.
sürekli numaralı gözlük takmak zorunda olan insanların yaşadığı zor durumlardır. maddeleyecek olursak;
-sabah uyandığınızda, hemen takmazsanız, gözleriniz ya görmez ya da hemen ağrımaya başlar. o yüzden gözlük için belirlenmiş bir yeriniz mutlaka olmalıdır. o yer de öylesine güvenli, öylesine kolay ulaşılabilir ve öylesine unutulmaz bir yer olmalıdır ki, çabucak ulaşın.
-kirlilik! şehir efsanesi midir bilinmez ama, kirli gözlük camları gözü daha çok yorduğu, ağrıttığı yönünde bir inanış var. her şeyle gözlük silinmez, özel bir temizleme mendili almanız lazım, aksi halde çizilir. çizilen gözlük camları tehlikelidir, hele ki pahalı gözlük camlarına sahipseniz evladınız gibi korumanız gerek. her ay gözlük değişmiyor öyle! babamız fedon değil.
-beşiktaş gol atınca delirircesine kafaları yercesine sevinemez, yanınızda oturan karşı takımın taraftarı beşiktaşlı futbolcuya abuk subuk şeyler söylerken ona kafa atamazsınız. çünkü siz gözlüklüsünüz. gözlüklü olmak demek, bu tip ekşın durumlarında 'bi saniye gözlüklerimi çıkarıcam' diyememektir.
-kış aylarında, soğuktan sıcağa geçtiğiniz anda gözlük camlarınız buğulanır. cinnet eşiği bence budur. hele ki otobüste, gözlükleri çıkaramayacakken, yaşarken cehennemi an be an hissettirir.
-sabah uyandığınızda, hemen takmazsanız, gözleriniz ya görmez ya da hemen ağrımaya başlar. o yüzden gözlük için belirlenmiş bir yeriniz mutlaka olmalıdır. o yer de öylesine güvenli, öylesine kolay ulaşılabilir ve öylesine unutulmaz bir yer olmalıdır ki, çabucak ulaşın.
-kirlilik! şehir efsanesi midir bilinmez ama, kirli gözlük camları gözü daha çok yorduğu, ağrıttığı yönünde bir inanış var. her şeyle gözlük silinmez, özel bir temizleme mendili almanız lazım, aksi halde çizilir. çizilen gözlük camları tehlikelidir, hele ki pahalı gözlük camlarına sahipseniz evladınız gibi korumanız gerek. her ay gözlük değişmiyor öyle! babamız fedon değil.
-beşiktaş gol atınca delirircesine kafaları yercesine sevinemez, yanınızda oturan karşı takımın taraftarı beşiktaşlı futbolcuya abuk subuk şeyler söylerken ona kafa atamazsınız. çünkü siz gözlüklüsünüz. gözlüklü olmak demek, bu tip ekşın durumlarında 'bi saniye gözlüklerimi çıkarıcam' diyememektir.
-kış aylarında, soğuktan sıcağa geçtiğiniz anda gözlük camlarınız buğulanır. cinnet eşiği bence budur. hele ki otobüste, gözlükleri çıkaramayacakken, yaşarken cehennemi an be an hissettirir.
yakın zamanda sinema filminin yapılacağı açıklanan oyun. bi bokunu çıkarma allahını seversen holivud ya.
daha yıkıcı versiyonu tek golden yatandır. yuva yıkar.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?