bir kere geldiğinde insanın yakasını bırakmayan. allah bin belasını versin böyle hissiyatın. bi bezginlik, bi bıkkınlık ne yapsan geçmiyor ulan geçmiyor. uyusan olmuyor, uyanık dursan hiç. yemek mi yesen, kahve mi içsen, duşa mı girsen, dışarı çıkıp yürüsen. kararsızlıklar kararsızlıklar...
zaten bozuk olan moralimi iyice bozan test. [ybkz]swh[/ybkz]
spoiler--
üzülerek söylemek isteriz ki, fakirlikte master yapmışsın. neyse ki nefes almak bedava da yaşayabiliyorsun. ama bu fakirlikle bu dünyada fazla barınamazsın. hayattan zevk almaya bak diyeceğiz ama parasızlıktan onu da yapamazsın. zaten sen kimsin ki macchiato içeceksin! fakirlerin resmi içeceği olan çaya devam. hatta bir ara gel de karpuz keselim. merak etme karpuz müesseseden.
spoiler--
neyse en azından bir şeyde master yapmışım. [ybkz]swh[/ybkz]
spoiler--
üzülerek söylemek isteriz ki, fakirlikte master yapmışsın. neyse ki nefes almak bedava da yaşayabiliyorsun. ama bu fakirlikle bu dünyada fazla barınamazsın. hayattan zevk almaya bak diyeceğiz ama parasızlıktan onu da yapamazsın. zaten sen kimsin ki macchiato içeceksin! fakirlerin resmi içeceği olan çaya devam. hatta bir ara gel de karpuz keselim. merak etme karpuz müesseseden.
spoiler--
neyse en azından bir şeyde master yapmışım. [ybkz]swh[/ybkz]
jane campion'un 1993 yılında çektiği film. dilsiz olan bir kadının piyanosuna olan tutkusunu anlatan etkileyici film. her şeyden öte çok güzel bir kadın filmidir. hangi iklimde olursa olsun kadının erkek tarafından ezilmesini anlatır.
[ybkz]swh[/ybkz]
[ybkz]swh[/ybkz]
tam adı nader and simin, a separation olan iranlı yönetmen asgar farhadi'nin 2011 yılında çektiği ve oscar ödüllerinde en iyi yabancı dilde film ödülünü aldığı film. sıradan hayatlara sahip karakterlerin, kelebek etkisi olaylar neticesinde içiçe geçmesini, her karakterin birbiri ile çatışmasını samimi biçimde anlatır. filmin sonunda iran kültürü ve toplumsal hayatı açısından pek çok fikre sahip oluyorsunuz.
[ybkz]swh[/ybkz]
[ybkz]swh[/ybkz]
animecilerin en başarılı ismi hayao miyazaki'nin 2004 yapımı nefis anime filmi. türkçe'ye yürüyen şato olarak çevrilmiştir. karakterler, müzikler, çizimler ve tabii ki hikayesi enfestir.
[ybkz]swh[/ybkz]
[ybkz]swh[/ybkz]
mevcut hükümetin tekerine çomak sokan, yıllardır köşelerinden yalanları yazan dinozor köşe yazarlarının aksine özgür düşüncenin hakim olduğu sözlüklerin çok yüksek ihtimale sahip olan kapatılma hadisesi. tib mevzusundan ve malum yasanın kabulünden sonra bu ülkede internet alanında yaşanabilecek her türlü sansüre ihtimal veriyorum.
ukte: last director.
ukte: last director.
anneanneden yadigar batıl inançlarıdır.
-birisinin elinden makas-iğne almamak.
-siyah kedi görünce üç kere saçı çekmek.
-korkunca dil ısırmak.
-birisinin elinden makas-iğne almamak.
-siyah kedi görünce üç kere saçı çekmek.
-korkunca dil ısırmak.
acele kahvaltıların en güzeli. hele de yanında bir dilim kek varsa, şeker kana daha hızlı karışır ve bünye daha çabuk ayılır, zihin besberrak.
ne demiş sanatçı; ağzım kuru zihnim açık.
ne demiş sanatçı; ağzım kuru zihnim açık.
bir nevi bedenin geldiği yere kavuşmasıdır. kötü, enerjisiz, mutsuz günlerin ilacıdır. 'dokunma' hissi dünyadaki en güzel hislerden birisidir kanımca; toprağa, çimene dokunmaksa bu güzel hissin en güzelidir.
(bkz: need for speed most wanted)
(bkz: worms)
bir de çok eskilerden;
(bkz: theme hospital) [ybkz]swh[/ybkz]
(bkz: worms)
bir de çok eskilerden;
(bkz: theme hospital) [ybkz]swh[/ybkz]
yaklaşık 10 yaşlarından itibaren müdemadiyen isteyip 21 yaşında kazık kadar olduğumda alıp, mutluluktan mutluluk beğendiğim harika bi'şey.
-dikkat aşırı uzun ve kişisel entry.
marla'ya ithaf edilmiştir.-
henüz çok küçükken, üç tekerlisine bile sahip olmadım. iki tane abime de her yıl yazlığa giderken birer tane alınırdı. her yıl diyorum çünkü o yaz içinde iki bisikleti de pert etmeyi başarırlardı. bu önlenemez başarı grafiği ise ebeveynlerimi korkutur, benim de bir bisikletim olduğunda onlar gibi hayvanca kullanacağıma ve kendime zarar verebileceğime inanırlardı. yaz gelmeden hemen önce, evde büyük kavgalar bisiklet için yaşanırdı.abilerim bu kavgadan hep galip gelir, ben yine ikisinden birisinin bisikletinin arkasına binmek zorunda kalırdım. bir keresinde, abim beni bisikletinden düşürünce o da yasaklandı.
liseye kadar aileme çeşitli baskılar yaptım, olmadı. dönem dönem baskılarımı şiddetlendirdim, gelen cevap hep aynıydı ''şehirde bisiklet sürülmez.'' savunma da hep aynıydı ''vallahi sahile kadar elimde götüreceğim, sahilde süreceğim''.bir de yıllarca ''sahil bölgesinde bir eve taşınacağız, o zaman alacağız'' denildi. biz o eve hiç taşınmadık, benim hiç bisikletim olmadı.
19 yaşında, bu defa acayip bir kararlıklıkla babama bisiklet istediğimi bir milyonuncu kez söylemiştim. yalnız zamanlama konusunda yaşadığım talihsizlik, benim yine bisiklet sahibi olmamı engelledi. ben son bisiklet dediğimden birkaç gün önce babamın bir arkadaşının kızına bisiklet ile yolda giderken kamyon çarpmış ve vefat etmişti. babamın gözlerinden ateş çıktığını ilk defa o gün görmüştüm. ''bana evlat acısı mı yaşatacaksın, ben ağlayacağıma, sen ağla'' demişti. babamı o günlerde bencillikle suçlamıştım, sonra ne demek istediğini anladım.
birkaç yıl sonra, üniversiteyi bisikletin sanki bu şehir için yaratıldığı bir yerde kazandım. çanakkale. kayda yalnız başıma gelmiştim ve hatırladığım tek şey kordon'da herkesin bisikletli olduğu ve aklımın başından gittiği. eve dönünce de babama sadece bisikletli insanlardan bahsettim. ama dilim 'ben de bisiklet istiyorum' demeye varmadı.
okul başlayınca, bir bisiklet almaya karar verdim. babam bilmese de önemli değildi nasıl olsa haberi olmayacaktı. ancak vicdanım buna izin vermedi, gerçekten bana bisikletleyken bir şey olsaydı bunun hesabını babama nasıl verecektim? veremezdim tabii! dönem arası gittiğimde babama çanakkale'de çektiğim fotoğrafları gösterdim, kısa filmleri izlettim. içinde hep bisiklet var, kordon var, gepgeniş yollar... bilerek içinde bisiklet olanları seçtim. konuşmanın alt metninde de ''bisiklet ya, herkes sürüyor orada, kimse ölmüyor'' vardı. özellikle belediye otobüslerinin rezilliğini, otobüse binmekten nefret ettiğimi ve eğer bir bisikletim olsaydı okula bisikletle gidebileceğimi söylediğimde, numaradan gözlerimi doldurdum, babama baktım, konuşsun bir şey desin diye. birkaç saniye durdu, düşündü, uzaklara baktı ve dudaklarından yıllardır beklediğim o cümle döküldü;
''sana da alalım o zaman bir tane..''
çanakkale'ye döndüğümde hemen bir bisiklet aldım. tam hayal ettiğim gibi, sepetli ve beyaz. adını da marla koydum. etrafımdaki kimse ona 'bisiklet' deyip geçmez, o'nun bir adı vardır, karakterlidir. onunla günaydınlaşılır, o'na iyi geceler denilir, durumunda o'nunla dertleşilir. sepetine kitaplarımı doldurup, okula 13 dakika gibi kısa bir sürede gittim. bunaldığımda çıkıp yorgunluktan ölene dek bisiklet sürdüm, bir nevi stres atıcıydı benim için, belki de hayatımın en zor dönemini marla ile atlattım. geceyi ve boş caddeleri daha çok sevdim. şu an burada çekilmiş tüm fotoğraflarımı gözümün önüne getirdiğinde, en mutlu halim marla ile beraber olanlar.
şimdi, okulun bitmesine çok kısa bir süre kalmışken, ne bu şehir, ne evim, ne de başka bir şey, ben sadece marla'yı ne yapacağım, onunla veya onsuz başka bir şehirde nasıl yaparım diye düşünüyorum. tabii ki bulamıyorum.
-dikkat aşırı uzun ve kişisel entry.
marla'ya ithaf edilmiştir.-
henüz çok küçükken, üç tekerlisine bile sahip olmadım. iki tane abime de her yıl yazlığa giderken birer tane alınırdı. her yıl diyorum çünkü o yaz içinde iki bisikleti de pert etmeyi başarırlardı. bu önlenemez başarı grafiği ise ebeveynlerimi korkutur, benim de bir bisikletim olduğunda onlar gibi hayvanca kullanacağıma ve kendime zarar verebileceğime inanırlardı. yaz gelmeden hemen önce, evde büyük kavgalar bisiklet için yaşanırdı.abilerim bu kavgadan hep galip gelir, ben yine ikisinden birisinin bisikletinin arkasına binmek zorunda kalırdım. bir keresinde, abim beni bisikletinden düşürünce o da yasaklandı.
liseye kadar aileme çeşitli baskılar yaptım, olmadı. dönem dönem baskılarımı şiddetlendirdim, gelen cevap hep aynıydı ''şehirde bisiklet sürülmez.'' savunma da hep aynıydı ''vallahi sahile kadar elimde götüreceğim, sahilde süreceğim''.bir de yıllarca ''sahil bölgesinde bir eve taşınacağız, o zaman alacağız'' denildi. biz o eve hiç taşınmadık, benim hiç bisikletim olmadı.
19 yaşında, bu defa acayip bir kararlıklıkla babama bisiklet istediğimi bir milyonuncu kez söylemiştim. yalnız zamanlama konusunda yaşadığım talihsizlik, benim yine bisiklet sahibi olmamı engelledi. ben son bisiklet dediğimden birkaç gün önce babamın bir arkadaşının kızına bisiklet ile yolda giderken kamyon çarpmış ve vefat etmişti. babamın gözlerinden ateş çıktığını ilk defa o gün görmüştüm. ''bana evlat acısı mı yaşatacaksın, ben ağlayacağıma, sen ağla'' demişti. babamı o günlerde bencillikle suçlamıştım, sonra ne demek istediğini anladım.
birkaç yıl sonra, üniversiteyi bisikletin sanki bu şehir için yaratıldığı bir yerde kazandım. çanakkale. kayda yalnız başıma gelmiştim ve hatırladığım tek şey kordon'da herkesin bisikletli olduğu ve aklımın başından gittiği. eve dönünce de babama sadece bisikletli insanlardan bahsettim. ama dilim 'ben de bisiklet istiyorum' demeye varmadı.
okul başlayınca, bir bisiklet almaya karar verdim. babam bilmese de önemli değildi nasıl olsa haberi olmayacaktı. ancak vicdanım buna izin vermedi, gerçekten bana bisikletleyken bir şey olsaydı bunun hesabını babama nasıl verecektim? veremezdim tabii! dönem arası gittiğimde babama çanakkale'de çektiğim fotoğrafları gösterdim, kısa filmleri izlettim. içinde hep bisiklet var, kordon var, gepgeniş yollar... bilerek içinde bisiklet olanları seçtim. konuşmanın alt metninde de ''bisiklet ya, herkes sürüyor orada, kimse ölmüyor'' vardı. özellikle belediye otobüslerinin rezilliğini, otobüse binmekten nefret ettiğimi ve eğer bir bisikletim olsaydı okula bisikletle gidebileceğimi söylediğimde, numaradan gözlerimi doldurdum, babama baktım, konuşsun bir şey desin diye. birkaç saniye durdu, düşündü, uzaklara baktı ve dudaklarından yıllardır beklediğim o cümle döküldü;
''sana da alalım o zaman bir tane..''
çanakkale'ye döndüğümde hemen bir bisiklet aldım. tam hayal ettiğim gibi, sepetli ve beyaz. adını da marla koydum. etrafımdaki kimse ona 'bisiklet' deyip geçmez, o'nun bir adı vardır, karakterlidir. onunla günaydınlaşılır, o'na iyi geceler denilir, durumunda o'nunla dertleşilir. sepetine kitaplarımı doldurup, okula 13 dakika gibi kısa bir sürede gittim. bunaldığımda çıkıp yorgunluktan ölene dek bisiklet sürdüm, bir nevi stres atıcıydı benim için, belki de hayatımın en zor dönemini marla ile atlattım. geceyi ve boş caddeleri daha çok sevdim. şu an burada çekilmiş tüm fotoğraflarımı gözümün önüne getirdiğinde, en mutlu halim marla ile beraber olanlar.
şimdi, okulun bitmesine çok kısa bir süre kalmışken, ne bu şehir, ne evim, ne de başka bir şey, ben sadece marla'yı ne yapacağım, onunla veya onsuz başka bir şehirde nasıl yaparım diye düşünüyorum. tabii ki bulamıyorum.
içinde, kahvaltı masasında gazete okurken gazete sayfasını reçele bulaştıran bir adet baba ve ona 'doğru okusana şu gazeteyi her yer reçel oluyor!' diye çemkiren bir anne olmadığında bok gibi sabahtır.
çeşitli formatlarda yapılacak olan programlar için tazecik format fikri ve yeni programcılarını arayan radyo.
hayalim şu ki, sporun her alanından güzel programlar üretebilen bir sözlük radyosu olalım. ha illa ki formatlar spor olacak diye kesin bir kaide yok. ancak mesela haftanın 3 gününe spor programı koyup 2 gününe de yine özgün konseptli yayınlar yapabiliriz. bu konuda fikri olan veya program yapabilecek arkadaşların benimle irtibata geçmelerini rica ediyorum.
not: programa skype bağlantısı yapabiliriz. illa program yapamam ama haftalık konuk olabilirim, diyen olursa da nefis şahane olabilir.
hayalim şu ki, sporun her alanından güzel programlar üretebilen bir sözlük radyosu olalım. ha illa ki formatlar spor olacak diye kesin bir kaide yok. ancak mesela haftanın 3 gününe spor programı koyup 2 gününe de yine özgün konseptli yayınlar yapabiliriz. bu konuda fikri olan veya program yapabilecek arkadaşların benimle irtibata geçmelerini rica ediyorum.
not: programa skype bağlantısı yapabiliriz. illa program yapamam ama haftalık konuk olabilirim, diyen olursa da nefis şahane olabilir.
evin toplama kampına döndüğü hafta. herkes adeta zombi, adeta sınav müptezeli.
şu sıfatla yolda görsem tanımam hiçbirini herhalde, oğlum bunlar kim?
şu sıfatla yolda görsem tanımam hiçbirini herhalde, oğlum bunlar kim?
isyan devrim beşiktaş ile birlikte 1 saat 20 dakikalık ilk yayınımızı yaptığımız radyodur. inanılmaz keyif aldık, yenilginin acısını bir nebze olsun unuttuk. katılan herkese çok teşekkür ederiz, siz orada olduğunuz sürece biz yayın yapmaya devam edeceğiz. in-şal-lah!
öyle böyle değil, şahane devam eden yayındır. bitmesi gereken ama sahibi gelene kadar bitmeyecek gibi.
(bkz: kaçın la kaçın sahibi geliyo)
http://www.kartalsozluk.com/radyo.html
(bkz: kaçın la kaçın sahibi geliyo)
http://www.kartalsozluk.com/radyo.html
bu gece 22:30'da, isyan devrim beşiktaş ile 11 nisan 2014 torku konyaspor beşiktaş maçı 'nı değerlendireceğimiz radyo.
bi' şokumuzu atlatalım, yayındayız.
bi' şokumuzu atlatalım, yayındayız.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?