confessions

newcastle

2. nesil Moderatör - - Moderatör -

  1. toplam entry 5452
  2. takipçi 1
  3. puan 123698

veli kavlak

newcastle
önümüzdeki sezon kadroda düşünmediğim futbolcu.[ybkz]swh[/ybkz]

michael fink bu takımdan gönderildiyse veli de gönderilmeli diye düşünüyorum, zira kendini göstermeye yetecek kadar maç oynadı. ama korkarım sonu ekrem dağ gibi olacak.

sözlük yazarlarının itirafları

newcastle
önemli uyarı: buraya yazdığım bu uzun yazıyı, ufak da olsa yapacak işleriniz varsa sakın okumayın. zira yüksek miktarda kişisel deşarj içerir, tek kelimesi dahi sizi açmayabilir.

ben yazınca rahatlarım. yazdığımı beni tanımayan kişilerin okuduğunu düşündüğümde neden bilmem, biraz daha rahatlarım. bugün biraz kafa rahatlığına ihtiyacım var, bakalım işe yarayacak mı...

neden okursun abi? iyi bir yere kapağı atayım, iyi para kazanayım, ev-araba alayım, kısmetse güzel bir hatunla evleneyim, iki de sarışın çocuğum olsun, huzurum da yerinde olsun istersin genel olarak. ha ben bunların yerine dünyayı gezeyim istiyorum, o ayrı.

neyse efendim, henüz öğrenciyken büyük bir şirketin stajyer avukat alacağını duydum; öğrenci de olur dediler başvurdum. stajyer avukat tercih sebebi olmasına rağmen gerek dil bildiğimden, gerekse mülakat performansımdan[ybkz]swh[/ybkz] dolayı gel başla dediler. toplam 3 haftalık bir süreç sonunda kendimi bir anda küçükken net olarak hayalini kurduğum iki yerden birinde buldum.

an itibarıyla hemen hemen 1,5 senedir buradayım; canımı sıkan durumlar ilk günlerden itibaren yakamı hiç bırakmadı. beni saymazsak biri bölüm müdürü olmak üzere toplam 3 avukat var burada ve müdür erkek, diğerleri hatun kişi. müdürle ilişkimizde hiçbir sıkıntı yok, gayet samimi ve güleryüzlü birisi zaten ama diğer ikisiyle ilk günden beri devamlı bir çatışma halindeyiz.

bu çekişmelere çok ufak bir örnek vererek kafada daha da somutlaştırmaya çalışayım:[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz]

biz kendi aramızda ceo ya patron deriz. yani illaki öyle demeyiz ama dediğimizde tuhaf durmaz. işe yeni girdiğim dönemde bir durum oldu ve problemli hatunlardan biri olan ck yla aramızda geçen muhabbet aynen şöyle:

ck : vekaletname nerede?
ben : bilmiyorum, müdür patrona imzalatacaktı ama...
ck : kime imzalatacaktı?
n : patronaaa.. (saf saf)
ck : adı ne onun?
n : bay briegel.[ybkz]swh[/ybkz]
ck : tam adı ne peki, onu söyle bakim? (anasınıfı talebesiyim ya ben)
n : hans peter briegel

özellikle bir tanesi yalnızken gayet iyi ve muhabbet falan etmeye çalışıyor benimle ama müdür yanımızdayken kurtadama dönüşüyor sanki. bana ait olmayan hatalar benim üzerime kalıyor; en ufak bir eleştiri dahi müdürün yanında yüzüme vuruluyor ve ben herkesin içinde bir tatsızlık olmasın diye geçen haftaya kadar sustum, sustum, sustum... geçen hafta tüm ofisin ortasında bir tanesine öyle bir bağırdım ki, belli şeylerin patlaması olan o bağırtı aslında ortada o kadar da büyük bir mesele olmamasına rağmen çıkıverince tüm oklar bana dönmüş oldu.

kurumsal bir adam olmadığımı biliyorum zaten. yani buraya ait olan o politikalar silsilesi, ayak oyunları, türlü cambazlıklar halen yapabildiğim şeyler değil ama ben aptal da değilim. yani onlarla başa çıkmak bir tarafa, dillerini götlerine sokup kulaklarına şınav çektirecek zekaya sahip olduğumu biliyorum ama bunu kendimi zora sokmadan hayata geçirmeyi başaramıyorum bir türlü. benim haklı olduğum konularda onlar birşey yaptığında ya nutkum tutuluyor, ağzımdan yanlış bir şey çıkmasın diye cevap veremiyorum ya da ters cevaplar verip onları kendime karşı daha da bileylemiş oluyorum.

o bağırtıdan bu yana sorun kişiselleştirilmiş durumda. bunu şuradan anlıyorum, bir kere masama bırakılan evraklarda ciddi bir artış var ve bu evrakların hiçbirinde herhangi bir açıklama yok artık. herşeyi müdüre sormaya itilerek işini bilmez bir görüntü çizdirilmeye itiliyorum resmen. sormadan halletmek için çok yoğun bir çaba harcıyorum ama işimiz hukuk ve bazen tamiri mümkün olmayan hatalar söz konusu olabiliyor. ortada trilyonların döndüğü de düşünülecek olursa, bu riski ben alamam haliyle. bunun dışında bir yığın gösterge var sorunun kişiselleştiğine dair, kuruntudan ibaret olmadığı net.

bu olaydan önce bir kere müdürle konuşmayı denedim ama o da bana tatmin edici olmayan bir sürü şey söyledi ve biraz sırtımı sıvazlayıp, çokça gaz verip beni masama geri gönderdi. açıklamalarından tatmin olmadığımı söyleyip, olur da kendimi tutamayıp ciddi bir tepki verirsem diye sorduğumda, ufak bir kahkaha atıp "ben sert oyuna taviz veririm ama faullü müdahaleye müsaade etmem." diye cevap verdi.

yani özetle artık bu konuda tamamen yalnızım, zerre motivasyonum yok (baksana işi gücü bıraktım entry giriyorum) ve stajım ta eylülde bitiyor. peki neden ayrılmıyorum? esasında bunun birçok sebebi var.

birincisi, pes etmiş olmak istemiyorum. dirayet ve çalışkanlık açısından benim yarı seviyemdeki ciğersizlere meydanı teslim etmek gibi bir niyetim yok. bu bana uyan bir hareket değil.

ikincisi, ben burada normal bir stajyer avukattan çok daha fazla şey öğreniyorum. biraz da rüştümü ispat ettiğimden, herhangi bir stajyer gibi işim tamamen imzalar almak, fotokopi çekip evrak takip etmekten ibaret değil. hergün bir yığın dilekçe yazmak, yeri geldiğinde başka departmanların hukuki sorularını araştırıp cevaplamak gibi mesleki gelişimime şu aşamada büyük katkılar sağlayacak işler de yapıyorum ve şimdiden ileride açacağım büro için önemli arşivler oluşturdum bile kendime.

üçüncüsü, iyi para veriyorlar ya la. ben bugün ayrılsam yarın iş bulurum ama bir stajyere bu kadar parayı bence kimse vermez.

velhasıl, zehir gibi bir 5 ay beni bekliyor sözlük, şimdiden beyaz teller görmeye başladım kafamda. bakalım sonuç nasıl olacak...

(vurgula: yıllar sonra gelen edit:) staj bitti, kadro açılmadı. ben de kimseye bir açıklama yapmak zorunda kalmadan ayrıldım tertemiz. oradaki müdürümün önerdiği bir büroya, ardından o büro vesilesiyle dünyaca ünlü başka bir firmaya geçtim. hayat akıp gidiyor bir şekilde işte. vallahi ufak tefek sıkıntılarmış bunlar; allah daha büyüğünü vermesin.

pazartesi sendromu

newcastle
eğer insanı meslekten soğutan bir ekiple çalışılıyorsa en derinden yaşanan ve durumunuzu bilmeyen başkalarınca asık suratlı ve kaknem biri olarak tanımlanmanıza da yol açabilecek mikro bunalım hali.

duygusallığı bir kenara bırakıp rasyonel düşünmek

newcastle
pis duygusallar sizi, bokunuzda boğulursunuz inşallah diyerek avuçlarım patlayana kadar ayakta alkışladığım fikir.

ulan içinde beşiktaş geçen hiçbir cümlem aşktan ari olmadı ki, hangi rasyonalizmden bahsediyoruz? eğer birgün beşiktaş a başkan olursam duygusallığı bir kenara bırakırım ya da gösterilecek herhangi bir yere de bırakabilirim ama şu an taraftarım ben.

yani takım tutma, sevme ve destekleme fikrini nasıl duygudan bağımsız düşünebilirsin ki? bir taraftar olarak olabileceğim en rasyonalist nokta; -iyidir, kötüdür tartışmıyorum- bu takımın futbolcusuna, hocasına sövme cüretinde bulunana karşı dahi sırf üstündeki siyah-beyaz forma yüzünden ve bulunduğumuz mecra anlamında[ybkz]swh[/ybkz] saygımı muhafaza etmek zorunda olduğum noktadır.

evet abi sonuna kadar sevinmek için sevmedik. her ne şart altında olursa olsun manisa maçına da giderim, geçtiğimiz sezonların başarısız basket takımını da izlemeye giderim... falan filan... kandırıldığımı bilerek giderim. basiretsiz insanlar tarafından yönetildiğimizi bilerek giderim; ulan hatta bırak basireti, yöneten dahi olmadığını bilerek giderim. sinirden kendimi sikeceğimi bile bile giderim. haftalardır dökülen kalecimiz[ybkz]swh[/ybkz] yine aptal aptal goller yediği bir maçta baş bölgesine aldığı darbeyle yere düştüğünde burnundan gelen kanın kulağından geldiğini zannedip "allam rüştüye bişey olmasın." diye hüngür hüngür ağlarım yine ben, yanlış gördüğümü anladığımda da gözlerimi siler mağlubiyetimizi izlemeye devam ederim.

kafayı kuma gömmekse bu, demek ki orada daha iyi nefes alabiliyormuşum derim.

ha bununla beraber eğer dişe dokunur birşeyler yapabileceksek birlikte, en kral rasyonalist ben olurum ama taraftar gözlüğüm gözümdeyken bırakın öyle kalsın be dayı.

sevinmek için sevmedik

newcastle
son zamanlarda, tamamen yanlış anlaşıldığını gözlemlemeye başladığım cümledir.

bu cümlenin "hiç sevinmeyelim, acılar içinde debelenmekten öylesine haz alıyoruz ki..." gibi dibine kadar arabesk bir cümle gibi algılanmasını ancak doğru algılanamamasına bağlayabilirim. bunun altında yatan fikir şudur ey idrak yolları enfeksiyonuna uğramış genç dimağlar:

"galibiyetlerin arkası kesilmesin isteriz elbette ama yenildiğinde de arkamızı dönüp gidecek değiliz."

"hep cefa çekelim" değil, "cefanı da çekeriz"dir anafikir.

bilmem daha nasıl anlatsak ki...

edit: enfenksiyon ne la!?

ekrem edu holosko üçlüsü

newcastle
beşiktaş tarihinin ilk kötü üçlüsü değil, son kötü üçlüsü de olmayacaktır. başka takımlara da her zaman böyle kötü üçlüler, dörtlüler, beşgenler, altıgenler, geoidler falan gelip gidecektir amına koyim!

bu ne beşiktaş ın bir semt takımı olarak kalacak olmasıyla alakalıdır, ne taraftarının cefakar olmasıyla... bu durum zoruna giden varsa da mutluluğu çok yanlış yerlerde arıyor demektir. gidiniz reali, barcayı, siki, soku destekleyiniz amına koyayım!

edit: çok koydum farkındayım ama tabi ki adamın kendisine sövmeyeceğime göre, idare edin artık.

manuel fernandes

newcastle
15 ekim 2011 beşiktaş kayserispor maçında net olarak ıslıklanmış futbolcudur.

çok iyi hatırlıyorum; o gece tüm portekizliler ve guti ıslıklanmış, top q7'ye geldiğinde ıslık konusunda biraz tereddüt edilmiş, ernst tezahüratları yapılmıştı.

geçen sezon da; "ayağında çok top tutuyor.","oyun kurmakta çok ağır kalıyor.", "takım oyuncusu değil, kendine oynuyor." gibi eleştirilere sıkça maruz kalıp, hatta tayfur havutçu tarafından birçok maçta sonradan oyuna sürülmüş bir futbolcudur. ta ki ibb maçına kadar...[ybkz]swh[/ybkz]

tokat gibi cevaplar

newcastle
döneminin iki önemli şairi fuzuli ve ruhi nin ince ve seviyeli çekişmelerini bilen bilir. bu iki önemli şair birgün birlikte istanbul manzarasına nazır bir yolda yürürlerken ruhi, fuzuli ye az ilerdeki uyuz sokak köpeğini göstererek şöyle demiş:

- bu köpek de bu manzarada çok fuzuli, demiş.

baba yapıştırmış tabi cevabı:

- hakkın var. sanki bir tekme atsan kıçından fışkıracak ruhi.

edit: yanlışım varsa affola.

üçlü çekmek

newcastle
kalabalığı önce coşagetirerek ayağa kaldırıp, yeterli ses düzeyini elde ettikten sonra "sus" işaretiyle susturup, önce sağ sonra sol kolu[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz] balyozla vurur gibi öne sallayıp ardından iki eli yanlara açarak tamamlanan ritüel.

son zamanlarda biraz etkisini kaybettiğini düşünmekle beraber iyi yapıldığında düşman çatlatan, diz titretendir.

[ybkz]swh[/ybkz]

karikatür efektleri

newcastle
çizilendeki olan biteni tam manasıyla okura verebilmek için kullanılan, çoğu zaman cereyan ettiği bölgenin kıyısına köşesine çiziktirilen efekt sözcükleri bütünü.

karikatürlerde daha ziyade, iki grup efekt gözlemlenir:[ybkz]swh[/ybkz]

1. olayın sesini zihinde canlandırmaya yönelik yansıma sesli efektler.

http://tinyurl.com/85t6qpf
http://tinyurl.com/7ohrzyk

gibi...

2. zihinde canlandırma kaygısından öte mizahi unsurlar katılarak canlandırılan efektler.

http://tinyurl.com/76c2knc
http://tinyurl.com/7v3rvrk

[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz]

manuel fernandes

newcastle
her nedense; "her şeyin bittiği yerde başlayan şehre, bazen güzel şeyler de gelirdi. ama hiçbiri uzun süre kalmazdı." cümlesini akıllara getiren futbolcumuz.

çok değil bundan bir kaç ay öncesine kadar halen tartışılmakta olan bir futbolcuydu manuel fernandes.[ybkz]swh[/ybkz] çıktı sahaya, güzel cevaplar verdi bence herkese. seneye bizden söke söke alacaklar bu herifi ve biz videolarını izleyip yapay orgazmlar yaşayacağız maalesef.

bu kadar akıllı ve yetenekli bir futbolcuyu bir daha nerede nasıl buluruz, bilemiyorum.

ölüm

newcastle
üzerine çok şey söylenir, her insanda üç aşağı beş yukarı aynı hisleri uyandırır ama gerçek anlamda ne olduğunu anlamak[ybkz]swh[/ybkz], ancak bir ceset görmekle mümkün olabilir.

finish ulan işte the end. yok ayşe bana bunu dedi, yok hasan kulağımı kemirdi, yok araba taksidi, yok meme sarkması... tık... kapattık hocam, bitti. sen yine düşün, "ama sonrasında hayat var felan..." diye.

öte köy yok diyorlar ya, yeri var. hakikaten ötesi yok, sevdiklerinize iyi bakın.
244 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol