kendisi hakkında şahsen bir süredir düşünceli olduğum antrenörümüz. çok özel bir adamdı gelirken. acayip bir bilinirliği var dünyada da. müthiş teknikler uyguluyor zaten hepimizin malumu olduğu üzere ama bir şeyler yanlış gidiyor demek ki. çünkü bakıyorum, tolga zengin'in durumu malum. e cenk gönen desen, birçok kişinin aksine hala güven vermediği kanaatindeyim. diğer kalecilerimiz ise hiç zorlayamadılar bile bu ikiliyi. bir günay güvenç'in tek maçlık bir kupa karnesi var.[ybkz]swh[/ybkz]
öbür tarafta rakiplere bakıyorsun. fenerbahçe'nin son 23-24 senesine engin ipekoğlu, rüştü reçber ve volkan demirel üçlüsü damga vurmuş. bakın, 23 sene diyorum. bu sürede adamlar rüştü'nün barca'ya transfer olduğu sezon dışında çok bir sorun yaşamadılar kalelerinde. e galatasaray'a bakıyorsun, ta zoran simovic'ten bu yana[ybkz]swh[/ybkz] iyi bir yabancı kaleci ekolü var heriflerde. onlar da sorun yaşamıyor yani. son 20 yılda bizim bana göre bu sınıflandırmada yer alabilecek kalitede tek kalecimiz var, oscar cordoba.
bizde var yani bir tuhaflık, henüz anlayamadığım.
beşiktaş taraftarı melankolik ise demba ba'nın yapabileceği bir şey olmayan sapkınlık halidir. sezonun bitmesine 10 maç kala 20 golü geçmiş forvetime bir şey diyemiyorum ben kardeşim. basketbol değil bu, az sayı attı diye kızasın.
işte bunlar hep beklenti çıtası.
işte bunlar hep beklenti çıtası.
insan doğasının bana göre bug'ı.
örnekleyerek anlatmaya çalışayım. benim iki arkadaşım var; x ve y. her ikisini de severim ama x'in bende yeri ayrıdır. daha çok yaşanmışlığımız vardır ve birbirimiz üzerinde emeklerimiz daha fazladır. ben bu durumda x'in benimle ilgili konularda kayıtsız kalmasına katlanamam. ben -atıyorum- işten çıkarıldığımda y beni aramazsa belki bozulmam ama x aramazsa gönül koyarım, yapacak bir şey yok. yükselmiş bir kere o çıta.
insan ilişkilerinde çok geçerli olan bir determinanttan bahsediyorum esasında şu an. 19 mart 2015 beşiktaş club brugge maçı beni yıkıp geçmişken, 22 mart 2015 fenerbahçe beşiktaş maçı sadece sarstı. neden? çünkü brugge'ü eleyebileceğimize hep inandım. o maçtan beklentim çok yüksekti. olmayınca, çok daha reaktif buldum kendimi. ancak fener maçını, o yorgunluk ve moralsizlikle zaten kazanabileceğimize bir türlü ikna edememiştim kendimi. o yüzden brugge mağlubiyeti kadar yıkmadı beni. ha ama maç içinde bir veya iki farkla öne geçebilmiş olsaydık ve sonuç yine aleyhimize olsaydı işte o zaman transfer haberlerinde kullanılan alevli top gibi olurdum yine muhtemelen.
(vurgula: şimdi neden bu kadar uzun uzadıya anlatıyorum bu kadar basit bir konuyu?)
ben, özellikle metropollerde yaşayan insanların psikolojik yıpranma payının her zaman için çok daha yüksek olduğunu düşünüyorum ve özellikle son dönemde birer barut fıçısı gibi dolaştığımızı görüyorum. bu bağlamda şayet arkadaşından, patronundan, ailenden, beşiktaş'tan, hatta demba ba'dan[ybkz]swh[/ybkz] daha azını umarsan hem kendine daha az zarar verirsin hem de ona daha az zarar verirsin.
son bir örnekle bağlayacağım: ben amatör olarak boks ile uğraşıyorum. idman yaptığım salona bir çocuk geliyor. çocuğun babası da eski boksörmüş sanırım. bir gün idmanı takip etmeye babası da geldi. arkadaş, herif oğluna nasıl bağırıyor; alt tarafı çocuğun amatör olarak uğraştığı bir iş bu. resmen itin götüne sokuyor herkesin içinde. bir ara hepimiz idmanı bıraktık, adamı izledik. çocuk ile ilgili ne biçim beklentiye girmişse artık, yedi bitirdi kendini resmen. ringe indi en son hareketlerin doğrusunu göstermeye. çocuğu da bitirdi 1 saat içinde, kendini de... kim kazandı peki? hiç kimse.
örnekleyerek anlatmaya çalışayım. benim iki arkadaşım var; x ve y. her ikisini de severim ama x'in bende yeri ayrıdır. daha çok yaşanmışlığımız vardır ve birbirimiz üzerinde emeklerimiz daha fazladır. ben bu durumda x'in benimle ilgili konularda kayıtsız kalmasına katlanamam. ben -atıyorum- işten çıkarıldığımda y beni aramazsa belki bozulmam ama x aramazsa gönül koyarım, yapacak bir şey yok. yükselmiş bir kere o çıta.
insan ilişkilerinde çok geçerli olan bir determinanttan bahsediyorum esasında şu an. 19 mart 2015 beşiktaş club brugge maçı beni yıkıp geçmişken, 22 mart 2015 fenerbahçe beşiktaş maçı sadece sarstı. neden? çünkü brugge'ü eleyebileceğimize hep inandım. o maçtan beklentim çok yüksekti. olmayınca, çok daha reaktif buldum kendimi. ancak fener maçını, o yorgunluk ve moralsizlikle zaten kazanabileceğimize bir türlü ikna edememiştim kendimi. o yüzden brugge mağlubiyeti kadar yıkmadı beni. ha ama maç içinde bir veya iki farkla öne geçebilmiş olsaydık ve sonuç yine aleyhimize olsaydı işte o zaman transfer haberlerinde kullanılan alevli top gibi olurdum yine muhtemelen.
(vurgula: şimdi neden bu kadar uzun uzadıya anlatıyorum bu kadar basit bir konuyu?)
ben, özellikle metropollerde yaşayan insanların psikolojik yıpranma payının her zaman için çok daha yüksek olduğunu düşünüyorum ve özellikle son dönemde birer barut fıçısı gibi dolaştığımızı görüyorum. bu bağlamda şayet arkadaşından, patronundan, ailenden, beşiktaş'tan, hatta demba ba'dan[ybkz]swh[/ybkz] daha azını umarsan hem kendine daha az zarar verirsin hem de ona daha az zarar verirsin.
son bir örnekle bağlayacağım: ben amatör olarak boks ile uğraşıyorum. idman yaptığım salona bir çocuk geliyor. çocuğun babası da eski boksörmüş sanırım. bir gün idmanı takip etmeye babası da geldi. arkadaş, herif oğluna nasıl bağırıyor; alt tarafı çocuğun amatör olarak uğraştığı bir iş bu. resmen itin götüne sokuyor herkesin içinde. bir ara hepimiz idmanı bıraktık, adamı izledik. çocuk ile ilgili ne biçim beklentiye girmişse artık, yedi bitirdi kendini resmen. ringe indi en son hareketlerin doğrusunu göstermeye. çocuğu da bitirdi 1 saat içinde, kendini de... kim kazandı peki? hiç kimse.
22 mart 2015 fenerbahçe beşiktaş maçında yediği golden sonra ağlamasına anlam veremediğim kalecimiz.
evlat, sen çıktın kartallar gibi topunu oynadın. itlik yapmadın, kopukluk yapmadın ve inşallah da bir gün sıra sana da gelecek. sen niye üzülüyorsun? senin emeğini görüyoruz. boşver, sen kalende dik dur yeter.
evlat, sen çıktın kartallar gibi topunu oynadın. itlik yapmadın, kopukluk yapmadın ve inşallah da bir gün sıra sana da gelecek. sen niye üzülüyorsun? senin emeğini görüyoruz. boşver, sen kalende dik dur yeter.
başkanı tarafından, 2015-2016 sezonu için ronaldinho ile temaslarda bulunulduğu açıklanan kulüp.
http://www.radikal.com.tr/spor/bursaspordan_ronaldinho_surprizi-1319684
http://www.radikal.com.tr/spor/bursaspordan_ronaldinho_surprizi-1319684
2014-2015 sezonunda artık ekstra bir şeyler yapması gereken, an itibarıyla ışık saçamayan cânım takımım. ben takımımı biliyorum, şu an hiç de kötü olmayan bir konumda bulunulmasına rağmen tepetaklak gitmeye fazlasıyla müsaitler. hep destek olmaya, onları bu sezonun ülküsüne inandırmak için elimden geleni yapmaya yine varım tabi ki ama bu sezon artık biraz da onlar inandıracaklar taraftarı. biraz da ayakta kalma kudretini onlar gösterecekler. sâfi taraftarın inanmasıyla gelmiyor maalesef şampiyonluklar, başarılar. artık rahatlamış olan maç takvimi içerisinde biraz iştah bekliyorum onlardan, benim yaralarım kolay kapanır...
şahsen aklımda, hep 6-0'lık fenerbahçe mağlubiyetinde ezeli rakibini alkışlama cesareti ve kudreti gösterdiği o haliyle kalmıştır. hem kendi camiasına hem de buralara fazlaydı kuşkusuz, mekanı cennet olsun.
(bkz: javier zanetti)
boşnakça anne demektir.
#397292
#397292
allah bir dese inanılmayacak futbolcu. bu destursuzun beyanları üzerinden slaven bilic'e kızmak, sorgulamak benim için mümkün değil.
sonucu tatsız olduğu iddia edilen tepkisel hareket.
http://www.fanatik.com.tr/2015/03/24/emmanuel-emenikeye-soguk-dus-419353
http://www.fanatik.com.tr/2015/03/24/emmanuel-emenikeye-soguk-dus-419353
mauricio pochettino'yu ve brendan rodgers'ı tokatlamışlığı vardır. arsene wenger'i ise hem içerde hem dışarda elinden kaçırmıştır.
yermek veya övmek için yeterli bir argüman mı şimdi bu?..
yermek veya övmek için yeterli bir argüman mı şimdi bu?..
"kime göre, neye göre?" problemini beraberinde getiren subjektif yargı.
(bkz: öksüz başlık sevmeyen birkaç iyi adam)
(bkz: öksüz başlık sevmeyen birkaç iyi adam)
yalnızca bir müzisyen hatta yalnızca bir sanatçı demenin haksızlık olacağı fenomen. mükemmel bir ses tonu, yüksek nitelikli müzikalite, ayrıca oynadığı filmler... mükemmelliğine ithafen kendisi için yapılan "uzaylı" benzetmesinin hakkını, 40-45 senedir[ybkz]swh[/ybkz] yaptığı her işte görmek mümkün. yeni işlerinden birini örnek olarak göstermek gerekirse;
yapım adı: (bkz: the prestige)
canlandırılan karakter: (bkz: nikola tesla)
yapım adı: (bkz: the prestige)
canlandırılan karakter: (bkz: nikola tesla)
babası ismet dursun, gün itibarıyla vefat etmiştir.
aynı gün hem sergen yalçın hem ahmet dursun babalarını kaybetmiş olması çok acı geçekten; başları sağolsun.
#397737
aynı gün hem sergen yalçın hem ahmet dursun babalarını kaybetmiş olması çok acı geçekten; başları sağolsun.
#397737
bir spaghetti western'dir. külttür, 1966 yapımı olmasına rağmen her dönemin filmi olmayı başarmıştır. the good'u[ybkz]swh[/ybkz], clint eastwood; the bad'i[ybkz]swh[/ybkz], lee van cleef ve the ugly'yi[ybkz]swh[/ybkz] eli wallach canlandırmaktadır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?