confessions

kaptan

1. nesil Moderatör - - Moderatör -

  1. toplam entry 3113
  2. takipçi 1
  3. puan 90027

samet aybaba

kaptan
kimse boş yere eleştirip durmasın kardeşim...
bu takımı bu hale demirören değil biz getirdik aslında...
seba gitsin diye yapılan organizasyonlar demirören'e yapılmadığı...
harcamalar mali kurullardan geçtiği...
oraya buraya gidelim diye yönetime peşkeş çekildiği...
iki tane siktiriboktan transfer görünce "lisanslı huni" geyikleri yapıldığı için bugün bu yönetimi ve bu yönetimin kararlarını kimse eleştiremez...
her beşiktaşlı ister ki parasını verelim en iyi hocalar, en iyi topçular gelsin...
yok işte..!
hiç mi yok diyenelerin gerizekalılığına mı yanayım, beşiktaşlı oluşlarına mı...
yok demenin hiçi mi olur...
600 milyon lira borç...
feda t-shirt'ünün 10 liraya sahtesini alan bir taraftar...
yıllarca temlik konuşmuş gelirler...
mahkemeler...

anasını satıyım sanki her sene şampiyon oluyoruz da samet aybaba bizi zirveden uzaklaştıracak...
kusura bakmayın da, seçimlerde gördük kaçıp gidenleri de, bırakıp çekilenleri de...
kulübün ödeyebileceği paraya fit olmayan herkes gider...
beğenmiyorsanız gidin başka takımları tutun...
biz beşiktaş'ı kurtarırız...
20 sene şampiyon olmasın ulan..!
olursa anasını satıyım..!

güneşli günde mi bulduk da...
karanlık çökünce terk edicez..!
yeter artık..!
içine hepberaber sıçtık...
hepberaber temizliycez...!
BAşKA BEşiKTAş YOK..!

(bkz: kombine kartal)

samet aybaba

kaptan
anasını satıyım sanki her sene şampiyon oluyorduk da bu adam gelip bizi zirveden koparacak dediğim başlık ve şahıstır...
yok kardeşim para yok pul yok, ne bekliyorsunuz...
elin herifi günde 1 milyon lira satış hedefi koyup 1 milyonun üstünde satış yaparken, bizim feda'lar 60.000'de kalıyor...
kimi getirsinler lan morunhio'yu mu..!
bırakın abi bu işleri...

güneş doğar sabah olur ufuklarımda

kaptan
sözlükçe niğde'ye, küçük kardeşlerimizi görmeye doğru gittiğimiz gece...
ankara çıkışında bir tırcı kahvesinde durup, kardeşlerimize gülücükler ve umutlar götürmek üzere, gözlerimizdeki uykuyu silmemize yardımcı olan o ucube kahveyi içmiş olmanın arifesinde...
kol kola dışarı çıkıp, merdivenlerden indiğimiz an...
karşımızdaki dağların ardından yüzünü gösteren güneşi görüp...
sabahın ayazına ayazına söylediğimiz bestemizdir...
anısı büyüktür...

kaptan'dan yazılar

kaptan
GöZLER FARKLI RENK OLSA DA GöZYAşLARI AYNIDIR
çok küçük yaşta öğretmişlerdi...
iki rengin, diğer tüm renklerden daha önemli olduğunu...
Tüm renkleri sevenlere de...
Sadece kırmızı beyazı seçenlere de saygım sonsuz...
Ama açık konuşmak gerekirse iki rengi diğerlerinden kayıranlara saygım...
Daha bir sonsuz...

Bizler onlarız...
Hani hep tercih yapmak zorunda kalıp, renklerini seçenler...
Siyah & Beyaz...
Sarı Lacivert...
Bordo & Mavi...
Sarı & Kırmızı...
Kırmızı & Mavi...
Turuncu Beyaz...
özünde beyaz, bembeyaz...

Hepimize uzun yolları, parasız günleri, aşk yaralarını hatta ölümleri unutturan, acısını hafifleten, merhem olan, basit, zararsız bir sevdamız var...
Takımlarımızı, koşulsuz, şartsız ve en önemlisi karşılıksız sevmek...

Beni bilen bilir, naçizane, kendime göre Beşiktaş'lıyımdır...
iyisini kötüsünü tartışmak bana düşmez, tribün bilir, eş dost bilir...
Susarım, saygı duyarım...

inkar edemem, annem hastayken ameliyat parası toplayan dostlarım var benim...
Paketindeki çekirdek, taaki adam başı bire tane düşene kadar payşalan dostlarım...
Deplasman otobüsünde uyuyup da, başım omzuna düştüğünde...
Sırf uyanmayayım diye kıpırdamadığı için kaskatı kesilip...
3 gün baston yutmuş gibi dolaşan dostlarım...
Ayrılığımda koşan, kavuşmamda koşan, düştüğümde koşan, adımı duysa koşan dostlarım...
Renklerine sarılıp, hayata meydan okuyan..
Hayata tutunan...
Hayata dönen...
Hayatın ta kendisi olan dostlarım var...

Kavgada omuz omuza...
Sofrada yan yana...
Hayatta dip dibe...
Ama hep destek tam destek...

Bir de sevdamız var...
Hepimizin sevdası...
Tünelin sonundaki ışığı...
Denizin bitimindeki ufku görmeden inandığımız...
Sevdiğimiz sevdalarımız...
Fenerbahçe'miz...
Galatasaray'ımız...
Trabzonspor'umuz...
Karabük...
Bursa...
Tavşanlı...
Say say bitmez...

Hissiyatlar farklı olmadı ki asla...
Takımı için, 1 hafta okula yürüyerek gitmiş...
1 hafta kahvaltı etmemiş...
1 hafta aç gezmiş bizlerin, hissiyatları nasıl farklı olabilir ki...

Ben, bugün tribünde yeri belli, yurdu belli olan ben...
Babamın cebindeki son parasıyla...
Beşiktaş'ın mağlup olduğu bir maçın sonrasında...
Bana forma aldığını...
Cebimde 3 kuruş paramla, sadece o havayı içime çekebilmek uğruna...
Annemin, okulda yemem için elime tutuşturduğu ekmeği cebime koyup...
Köyiçi'nde maça gideceklerle eğlenip...
Birinin beni içeri sokması umudu, tedirginiliği ve mahsunluğu ile yürüdüğüm...
Sonu mabedime...
Sonu ikinci evime...
Sonu anneme, babama, kardeşime çıkan o çınarlı yollarda...
üşüyüp, ıslanıp yine de dibine kadar mutlu olduğum günleri nasıl unuturum...

Ben, nasıl ihanet ederim ki bana bunları hissettiren sana Beşiktaş..

Ya da sen ihanet edebilir misin Bercan, Bahadır, ismail, Gökhan...
Gözde, Pınar, Didemim, Servet Babam, Dayım Niko...
Fenerbahçe'ye ihanet edebilir misiniz...

Yusuf, Yaşar, Utku, Gökhan, Alper Sena, Burcu, Gamze...
Annem...
Galatasaray'a ihanet edebilir misiniz...

Meşale dumanıyla...
Uzun yolların soğuğuyla...
Yağmur'un...
Karın ıslaklığıyla...
iyi günle, kötü günle...
Hastalık ve sağlıkla yoğrulmuş sevdanıza, ihanet eder misiniz...

En karşılıksız aşklardan biri, hatta belki de teki değil mi bu...
Hangimiz farklı hissediyor ki...

Saldırıyorlar sebebini bilmediğim bir şekilde anılarıma, çocukluğuma, yalnızlığıma ya da kalabalığıma saldırıyorlar...
Sebebi ihaledir...
Sebebi 3 kişinin bir araya geldiğinde konuşacağı kadar büyük olan bu gücü ele geçirmektir..
Sebebi, anlatılanlardır ya da anlatılmayanlar, orası şerefinize kalmış...
O zaman ben sorayım kimsenin sormadığını...
Aklına gelmeyeni...

Bizler, aşklarımıza rest çektik...
Yol verdik yeri geldi ailemize bile...
Köpekler gibi mesailere kaldık, yollara düştük, yerlere düştük...
Aşımızdan kestik, yolumuzdan kestik...
Varlığımızdan, hayallerimizden, sesimizden, sağlığımızdan geçtik...
Bizler sadece sevdik...
Neyin ne olduğunu bilmeden...
çocuğumuzu omzumuza aldık...
Tuttuk elinden sevdiğimizi...
Kimi zaman da yalnız...
Sevdamıza geldik...

Söyleyin..!
Bizim günahımız neydi ki...
Hayatta en çok sevdiğimiz şeylere ihanet ettiniz...
Onlara zarar verdiniz...
şampiyonluklar mı bekledik...
Başarıdan başarıya koşmak mı...
Altyapımdan yetişme tek topçumu değişmem en kralına...
Ne bekledik peki transfer mi...
Yalan olan sizsiniz...

Bugün haklarında tutuksuz yargılama kararı verilen Adalı, Havutçu ve Ateş elbette ki söylemlerin dışındadır…
Yarın aklanarak dönecek olanlar da öyle, sonuna kadar…
Ama bu oyuna sebep olan, alet olan, başlamasına katkısı olan, bunu bize oynayanlara…
Ne hakkımı helal ediyorum...
Ne affediyorum hiçbirinizi...
Başta Beşiktaş tribünlerindeki büyüklerim, dostlarım ve kardeşlerim olmak üzere...
Diğer tüm tribün büyüklerim, dostlarım ve kardeşlerime...
Yolumuz deplasmanda, tribünde, kora kor kavgada kesişmiş tüm tribüncülere selamlar olsun...

Sokaktan oyna..!
Kaldırımdan desteklemeyen namerttir..!!!

kaptan'dan yazılar

kaptan
şu meşhur "Futbolda şike Soruşturması & Temiz Kramponlar" denen operasyon ile ile ilgili yeni yazım;

"Gözler Farklı Renk Olsa da Gözyaşları Aynıdır"

Her takımın taraftarının kendinden bir şeyler bulacağına inanıyorum...
Olumlu olumsuz eleştirileriniz her zamanki gibi değerli ve önemli...

http://www.diplomathaber.com/?page=Articles&YazarID=98&ID=2340

kaptan'dan yazılar

kaptan
(b: Sevmenin de Doğrusu Vardır Elbet & Ve Merhaba)

Allah’a inanmayanlara şaşıyorum…
Böylesine muhteşem bir zincir, iki atomun birbirine vurması, böylesine kusursuz bir varlık maymunların akıllanması ile oluşmuş olamaz…
Allah’a, hangi yoldan olursa olsun iman edenleri sığ olmak kategorisinde değerlendirenlerin, esasında ne kadar yalnız ve ne kadar acınası olduğunu görüp, öylesine üzülüyorum ki…

Yürek…
Hep merak etmişimdir, insanda bu dürtüleri uyandıran şey yürek midir?
Aşk, kin, nefret, riyakârlık, yalancılık, tutku, ihtiras, merhamet…
Yürekte mi şekillenir bu hissiyatların hamuru?

Onca yıldız dolanırken etrafta, hepsini görmek, hepsine görünmek bir erdem midir?
Yoksa bir elzem midir?
Ya da milyarlarca yıldız arasından, sadece birinin yörüngesinde kalabilmek…

Yoksa birinin kuyruğuna bağlayıp ipini, salınmak o kara delikte…
Aydınlanmak ve aydınlatmak bir bilinmezlikte…
Hangisi doğrudur?

Tanrının gönderdiği peygamberler…
Peygamberlere gelen nameler…
Namelerin tınısındaki merhemlerin özü sevgi iken…

Dünyanın en küçük yapı taşı…
En küçük parçacığı atom mudur?
Sevgi midir?

önce seni yaratanı seversin…
Sonra kullarını, ondan ötürü…
Sonra sana can vereni…
Sonra elinden tutanı ya da seyredeni…
Arkadaşlarını seversin, öğretmenini…
Ya da nefret edersin işte ne bileyim…
Sonra bir takım tutar, onu seversin…
Ya da her gün saçlarını özenle taradığın bebeğini…
Hayallerini…
Her gece ev sessizliğe çekildiğinde, seni ziyarete gelen o çocukluk kahramanını…
Bir patlıcan yemeğini…
Kerevizi sevmediğin gibi…
Seversin…

Birileri aşk diye fısıldar kulağına…
Hadi len der, güler geçersin…
Bildiğin gezegenleri sayar, geyiğe vurursun…
Aşk diye fısıldar biri, Mevlana’yı…
şems-i hatırlarsın…
Aşk der biri kulağına…
Aşk der, aşk…
Amen dersin, bismillah dersin, hü çeker gidersin…


Aşk fısıldar kulağına…
Kalmamıştır der, tozlu rafları işaret edersin…
Yollara düşersin…
Yıllara düşersin…
Yerlere düşersin…
Alır başını gidersin…
Aşk der biri…
Sıcak bir sestir o…
Annen gibi…
De değil…
Sanki baban gibi…
De o da olabilir…
Rabbin gibi…
De tövbe hâşâ…
Güneş gibi…
De yakar diye korkma…
Yağmur gibi…
De ıslanmaktan yorulma…
Yol gibi…
De uzar, aldırma…
çocuk gibi…
De büyüt onu, bırakma…

inandın işte bak gördün mü?
Okurken, yaşarken, düşlerken inandın…
Kalanı koca bir yalan…

insanları sev…
Sokak köşesinde selpak satanın derdini dinledin mi hiç?
Sana cam silmek için el uzatana nasılsın diye sor bir…
Dinle…
Ve sev, ait olduğun şehrin o her yerine küfrettiğin sokaklarını…
Bindiğin otobüsün, kendi nefesine yazı yazma imkânı veren o ucube camını…
Eğil, kaçacağını bilsen de bir kediyi yanına çağır…
Görürsen bir cenaze arabası, dur, gerçek hayata uğurlanana sessiz bir dua haykır…

Yalan söyleme ey dost…
öleceğini bilsen söyleme…
Nefret etme kimseden…
Bu tohumun bahçende büyümesine izin verme…

Tanrı ekti bahçene bu sevgi denen çiçeği…
Sen onun hediyesine, başka gözlerde ihanet etme…
Ne varsa sev sana gelen, rüzgâr olsa da bilinçsiz…

Velhasıl sevgiye, aşka hürmetimiz sonsuzdur…
Ama beyazına…

Sadece doğru, dosdoğru ol…
Kaybedeceğin en fazla hayattır, unutma…

Beyaz kalasınız…
Ki erdem olan budur…
41 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol