https://www.facebook.com/events/242725909213396/243915129094474/?ref=notif¬if_t=plan_mall_activity
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=573185952719188&set=gm.243899379096049&type=1&theater
https://fbcdn-sphotos-h-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash3/556603_540987735972867_1070560566_n.jpg
https://fbcdn-sphotos-d-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/45558_589709077731287_376877230_n.jpg
https://fbcdn-sphotos-f-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn2/1238357_589713064397555_1979095479_n.jpg
en sonunu değil de, şu andaki sonuç açısından bakarsak;
* türkiye, vicdanının sesini dinleyen insanlar tarafından dünyada ses getirmiştir.
* hükümet, her istediğini yapamayacağını anlamış, lakin kendi kitlesini harekete geçirecek söylemleriyle diktatörlükle yönetilen rejimler tarihindeki yerini fazlasıyla almıştır.
* muhalefet, kendi statik ve spastik söylemlerini dillendirmek yerine halkın haklı söylemlerini bile dillendiremeyecek kadar basiretsiz olduğunu bir kez daha göstermiştir.
* türk polisi, her devrin adamı olduğunu yine yeni yeniden göstermiş ve taraflı tarafsız hiçbir kesimi zerre gram şaşırtmamıştır.
* türk medyası, üzerindeki faşizan baskıdan yavaş yavaş sıyrılmış ve kitlelerin sesine kulak vermeye başlamıştır.
* dünya medyası, türkiye'deki eylemcilere aşırı sempatiyle yaklaşmış ve hiç beklemedikleri bu eylemelere lojistik destek vermiştir.
* halk, sesinin duyulmasını istemeyen malum çevrelerin oyunlarına sonuna kadar direnmiş ve ayakta kalmayı öğrenmiştir.
* gençlik, üzerine yapışmış asosyalliğinden ve sindirilmiş lümpenliğinden kurtulmayı geç de olsa başarmıştır.
* çarşı, türkiye'nin her kesiminden muhalifin kendisini takdir etmesini sağlamış ve ülkenin en güçlü sivil toplum örgütü olduğunu kanıtlamıştır.
* koyun, her zaman ki gibi otladığı yere bırakılan yem ile sessiz sakin idare etmiş ve çobanını görünce melemeye başlamıştır.
* türkiye, vicdanının sesini dinleyen insanlar tarafından dünyada ses getirmiştir.
* hükümet, her istediğini yapamayacağını anlamış, lakin kendi kitlesini harekete geçirecek söylemleriyle diktatörlükle yönetilen rejimler tarihindeki yerini fazlasıyla almıştır.
* muhalefet, kendi statik ve spastik söylemlerini dillendirmek yerine halkın haklı söylemlerini bile dillendiremeyecek kadar basiretsiz olduğunu bir kez daha göstermiştir.
* türk polisi, her devrin adamı olduğunu yine yeni yeniden göstermiş ve taraflı tarafsız hiçbir kesimi zerre gram şaşırtmamıştır.
* türk medyası, üzerindeki faşizan baskıdan yavaş yavaş sıyrılmış ve kitlelerin sesine kulak vermeye başlamıştır.
* dünya medyası, türkiye'deki eylemcilere aşırı sempatiyle yaklaşmış ve hiç beklemedikleri bu eylemelere lojistik destek vermiştir.
* halk, sesinin duyulmasını istemeyen malum çevrelerin oyunlarına sonuna kadar direnmiş ve ayakta kalmayı öğrenmiştir.
* gençlik, üzerine yapışmış asosyalliğinden ve sindirilmiş lümpenliğinden kurtulmayı geç de olsa başarmıştır.
* çarşı, türkiye'nin her kesiminden muhalifin kendisini takdir etmesini sağlamış ve ülkenin en güçlü sivil toplum örgütü olduğunu kanıtlamıştır.
* koyun, her zaman ki gibi otladığı yere bırakılan yem ile sessiz sakin idare etmiş ve çobanını görünce melemeye başlamıştır.
elinde gitar, kulağında küpe, üzerinde che tişörtü olan bir adam. ülkesindeki yoksullara yardım yaparken, bunu yapmazsam kendimi insan olarak göremem diyebilen bir adam. camiayla kimyası bütünüyle uyuşan, tam da halkın takımına yakışacak bir güzel adam.
yeni sezonda lobilerinizle, cemaatlerinizle, diktatör yöneticilerinizle ve rengarenk medyanızla yine gizli gizli izlemekten en çok zevk alacağınız ve yine içten içe hayranlık duyacağınız bir takım olacak sahada. şimdiden yerleriniz ayırtın, iyi seyirler efendim.
yeni sezonda lobilerinizle, cemaatlerinizle, diktatör yöneticilerinizle ve rengarenk medyanızla yine gizli gizli izlemekten en çok zevk alacağınız ve yine içten içe hayranlık duyacağınız bir takım olacak sahada. şimdiden yerleriniz ayırtın, iyi seyirler efendim.
meyhane ve birahane sahiplerinin çoğunun mekanlarını kapattığı ay.
sebep? saygı. kime saygı? oruç tutana. işin bu eğreti ve mesnetsiz tarafına hiç girmek istemiyorum. çünkü oruç tutmak temel ihtiyaçları karşılamak için özveride bulunmak iken, keyfi ihtiyaçların sunumunu yapan mekan sahiplerinin toplumun eleştirilerinden korktuğu için kendince önlem aldıkları aşikâr. bunu geçelim. peki kahvehanelere n'oluyor lan? olum bunların hepsi açık! adam sabah saat altı, gece saat üç açık lan!
yahu akıl tutulması bu kadar mı kitlesel halde yaşanır bir ülkede. bu kadar mı baştan savma olunur amk. yahu adam su, çay, meşrubat satıyor ve hiç tepki çekmiyor! sebep? alkol yok. e amına koyayım oruç tutmanın alkolle ne alakası var? yoook. eee! madem oruç tutan insan temel gıda ihtiyaçlarını askıya alıyor, ne sikime açık lan bu kahvehaneler? millet sabahtan akşama kadar bu sıcakta çayını içsin, suyunu içsin, buz gibi kolasını içsin sorun yok. iki bira içen adam saygısız olsun. iyi de aga, tam senin canının çekeceği şeyleri içiyor kahvedeki adam bu sıcakta. oruçluyken 'ulan şöyle bir rakı masası olsaydı da demlenseydik' mi diyorsun, yoksa 'susadım' mı? e önceliğin su senin, önceliğin alkolsüz içecekler senin. elin alkol satan mekanlarının çoğu kepenk kapatıyor (ki içirenler de, içeride içiriyor. kahvehaneler gibi sandalyeler dışarıda bacak bacak üstüne atıp suyunu, çayını içen adam gözükmüyor) ama kahvehaneler açık! lokantalara, yiyecek satanlara lafım yok ama bildiğin kahvehaneler gündüzleri dolup taşıyor ve hiç tepki yok. gerçekten çok ilginç, meyhanelerin çoğu kapalı ama bütün kahvehaneler ardına kadar açık. kahvehanecilerin alayı ateist sanırım.
sebep? saygı. kime saygı? oruç tutana. işin bu eğreti ve mesnetsiz tarafına hiç girmek istemiyorum. çünkü oruç tutmak temel ihtiyaçları karşılamak için özveride bulunmak iken, keyfi ihtiyaçların sunumunu yapan mekan sahiplerinin toplumun eleştirilerinden korktuğu için kendince önlem aldıkları aşikâr. bunu geçelim. peki kahvehanelere n'oluyor lan? olum bunların hepsi açık! adam sabah saat altı, gece saat üç açık lan!
yahu akıl tutulması bu kadar mı kitlesel halde yaşanır bir ülkede. bu kadar mı baştan savma olunur amk. yahu adam su, çay, meşrubat satıyor ve hiç tepki çekmiyor! sebep? alkol yok. e amına koyayım oruç tutmanın alkolle ne alakası var? yoook. eee! madem oruç tutan insan temel gıda ihtiyaçlarını askıya alıyor, ne sikime açık lan bu kahvehaneler? millet sabahtan akşama kadar bu sıcakta çayını içsin, suyunu içsin, buz gibi kolasını içsin sorun yok. iki bira içen adam saygısız olsun. iyi de aga, tam senin canının çekeceği şeyleri içiyor kahvedeki adam bu sıcakta. oruçluyken 'ulan şöyle bir rakı masası olsaydı da demlenseydik' mi diyorsun, yoksa 'susadım' mı? e önceliğin su senin, önceliğin alkolsüz içecekler senin. elin alkol satan mekanlarının çoğu kepenk kapatıyor (ki içirenler de, içeride içiriyor. kahvehaneler gibi sandalyeler dışarıda bacak bacak üstüne atıp suyunu, çayını içen adam gözükmüyor) ama kahvehaneler açık! lokantalara, yiyecek satanlara lafım yok ama bildiğin kahvehaneler gündüzleri dolup taşıyor ve hiç tepki yok. gerçekten çok ilginç, meyhanelerin çoğu kapalı ama bütün kahvehaneler ardına kadar açık. kahvehanecilerin alayı ateist sanırım.
onbeş yaşımdayken tanışmıştım kendisiyle.
hatırlıyorum; emsalleri yanında arzı endam ederken, göz göze geldiğimizde sadece adıyla bile yüreğimi paramparça etmeye yetmişti varlığı. hepsinden farklıydı, hepsinden ayrıydı, hepsinden başka, bambaşka bakıyordu gözleri. akıl almaz bir cazibe, karşı konulması imkansız bir çekim merkezi gibiydi. hemen oracıkta onunla tanışmak istediğim anı, yaşadığım heyecanı hiç unutmadım, unutamadım.
maalesef ilk gördüğüm günden, bir hafta sonra tanışabildim kendisiyle. istemsiz bir göz ucuyla kabul etti beni. ama biliyordum, o da beni istiyordu. gözleri bende seni bekliyordum, al beni götür buradan der gibi bakıyordu. el ele tutuşup düştük sokağa. hava karanlıktı ve hafiften yağmur yağıyordu. belli ki çok sıkılmıştı, varlığını idame ettirdiği tutsaklığından. ellerimde özgürlüğe kavuşmuş gibiydi. bir ara yağmur damlalarından sakınmaya çalıştım bedenini, hiç karşı koymadı ve usulca ilişti yamacıma. sebebini anlayamadığım bir şekilde yol boyunca susuyordu. nedensizce susuyordu. ben konuşmaya çalışıyordum, o susuyordu. ben paylaşmaya çalışıyordum, o susuyordu. lütfen acele etme, sonunda üzüleceksin gibi bir ifade vardı yüzünde. gözlerinde durgunluk vardı, gözlerinde yorgunluk vardı. gözlerine tarif edilmesi mümkün olmayan bir acı vardı. görüyordum o acıyı ve anlatması için yalvarıyordum, ama o hep susuyordu.
baktım olacak gibi değil, evime götürdüm onu. ev ahalisi sordu haliyle, kim bu diye. arkadaşım dedim. yeni tanıştım, biraz suskun ama çözülür elbet dedim. odama geçtik beraber. anlat demeye kalmadan döküldü dudaklarından kelimeler. kısa kısa hikayelerinden, başka başka öykülerinden bahsediyordu. konuştukça açılıyordu ve hiç susmuyordu. o anlattıkça ben içini okuyordum, ben okudukça o anlatmaya devam ediyordu. hızlı hızlı anlatıyordu, koşar adım anlatıyordu, bitirince gidecek gibi anlatıyordu. sende bil der gibi bakıyordu gözlerime. dinlerken her hikayesinde başımı önüme eğdim, her finalinde gözlerim doldu. hüzünlüydü kanayan, belli ki çok acı biriktirmişti. bir ara sustu. n'oldu dedim. hepsi bu kadar dediğinde birbirimize sarılıp ağlaşmıştık.
dediğim gibi, onbeş yaşımdayken tanışmıştım kendisiyle. hayata dair öğrendiklerimin temelini oluşturuyor, erdal öz imzalı bu kitap. şimdi bakıyorum da, aradan tam yirmi yıl geçmiş ama değişen bir şey olmamış gibi. miktarınca hüzün tüketmeye devam ettiğim sürece de, sanırım bir sorun olmayacak gibi. anlıyorum ki okuduğum gün, dünyaya bakışımı değiştirmiş bu kitap. zaten o gün bugündür, hüznüm isyan olur hep benim. iyi de olur hani.
hatırlıyorum; emsalleri yanında arzı endam ederken, göz göze geldiğimizde sadece adıyla bile yüreğimi paramparça etmeye yetmişti varlığı. hepsinden farklıydı, hepsinden ayrıydı, hepsinden başka, bambaşka bakıyordu gözleri. akıl almaz bir cazibe, karşı konulması imkansız bir çekim merkezi gibiydi. hemen oracıkta onunla tanışmak istediğim anı, yaşadığım heyecanı hiç unutmadım, unutamadım.
maalesef ilk gördüğüm günden, bir hafta sonra tanışabildim kendisiyle. istemsiz bir göz ucuyla kabul etti beni. ama biliyordum, o da beni istiyordu. gözleri bende seni bekliyordum, al beni götür buradan der gibi bakıyordu. el ele tutuşup düştük sokağa. hava karanlıktı ve hafiften yağmur yağıyordu. belli ki çok sıkılmıştı, varlığını idame ettirdiği tutsaklığından. ellerimde özgürlüğe kavuşmuş gibiydi. bir ara yağmur damlalarından sakınmaya çalıştım bedenini, hiç karşı koymadı ve usulca ilişti yamacıma. sebebini anlayamadığım bir şekilde yol boyunca susuyordu. nedensizce susuyordu. ben konuşmaya çalışıyordum, o susuyordu. ben paylaşmaya çalışıyordum, o susuyordu. lütfen acele etme, sonunda üzüleceksin gibi bir ifade vardı yüzünde. gözlerinde durgunluk vardı, gözlerinde yorgunluk vardı. gözlerine tarif edilmesi mümkün olmayan bir acı vardı. görüyordum o acıyı ve anlatması için yalvarıyordum, ama o hep susuyordu.
baktım olacak gibi değil, evime götürdüm onu. ev ahalisi sordu haliyle, kim bu diye. arkadaşım dedim. yeni tanıştım, biraz suskun ama çözülür elbet dedim. odama geçtik beraber. anlat demeye kalmadan döküldü dudaklarından kelimeler. kısa kısa hikayelerinden, başka başka öykülerinden bahsediyordu. konuştukça açılıyordu ve hiç susmuyordu. o anlattıkça ben içini okuyordum, ben okudukça o anlatmaya devam ediyordu. hızlı hızlı anlatıyordu, koşar adım anlatıyordu, bitirince gidecek gibi anlatıyordu. sende bil der gibi bakıyordu gözlerime. dinlerken her hikayesinde başımı önüme eğdim, her finalinde gözlerim doldu. hüzünlüydü kanayan, belli ki çok acı biriktirmişti. bir ara sustu. n'oldu dedim. hepsi bu kadar dediğinde birbirimize sarılıp ağlaşmıştık.
dediğim gibi, onbeş yaşımdayken tanışmıştım kendisiyle. hayata dair öğrendiklerimin temelini oluşturuyor, erdal öz imzalı bu kitap. şimdi bakıyorum da, aradan tam yirmi yıl geçmiş ama değişen bir şey olmamış gibi. miktarınca hüzün tüketmeye devam ettiğim sürece de, sanırım bir sorun olmayacak gibi. anlıyorum ki okuduğum gün, dünyaya bakışımı değiştirmiş bu kitap. zaten o gün bugündür, hüznüm isyan olur hep benim. iyi de olur hani.
2 saat 10 dakika sürecek film.
sanırım şu an için, ''o zaman hiçbir korku hissetmiyorsun. artık özgürsün.'' repliğinin olduğu sahnenin tam ortasındayız. bu da, 1 saat 20 dakikasını bitirmişiz ve yolun yarısından fazlasını geçmişiz demektir. zati çatıya çıkıp, yağmurun altında kendi gerçeklerimizle yüzleşmemiz de yakındır artık. tabii ki metronun içinde, en sevdiğimiz şarkılarımız ve en güzel kokulu karanfillerimiz olacak. finalinde o sevimli maskelerimizi çıkartıp, götünüzde patlayacak havai fişekleri izlemeye geliyoruz. az daha bekleyin.
sanırım şu an için, ''o zaman hiçbir korku hissetmiyorsun. artık özgürsün.'' repliğinin olduğu sahnenin tam ortasındayız. bu da, 1 saat 20 dakikasını bitirmişiz ve yolun yarısından fazlasını geçmişiz demektir. zati çatıya çıkıp, yağmurun altında kendi gerçeklerimizle yüzleşmemiz de yakındır artık. tabii ki metronun içinde, en sevdiğimiz şarkılarımız ve en güzel kokulu karanfillerimiz olacak. finalinde o sevimli maskelerimizi çıkartıp, götünüzde patlayacak havai fişekleri izlemeye geliyoruz. az daha bekleyin.
geçen sene bir beyinsizin, bu sene de iki ahmağın yüzünden avrupa kupalarına gidemeyen takımım.
taraftarındaki utancın milyonda birini dahi yaşamayan şerefsizlerin, ömür boyu kapısından içeri girmemesi gereken kulübüm.
beşiktaş'tan menfaat bekleyen anasından am beklesin orospu çocukları. yeter lan.
taraftarındaki utancın milyonda birini dahi yaşamayan şerefsizlerin, ömür boyu kapısından içeri girmemesi gereken kulübüm.
beşiktaş'tan menfaat bekleyen anasından am beklesin orospu çocukları. yeter lan.
antalyaspor'un yeni teknik direktörü olmuş, öncelikle hayırlı olsun diyelim.
buradan, nacizane bir öneride bulunmak istiyorum kendisine. malum beşiktaş ömer şişmanoğlu ile anlaşmış, iş imzaya kalmış. bonservisi alınacakmış ve sanırım 3 yıllık bir anlaşma yapılacakmış. şimdi bir beşiktaş taraftarı olarak, kendisinin bilgisi dahilinde olmadan yaşanmış bu transfer için yine kendisine bir güzellikte bulunalım istedim. antalyaspor'un ömer'i makul bir fiyata bize vermesine karşılık, yani jestine karşılık biz de kayıtsız kalmayalım. malum uğur boral ve julien escude, sir aybaba sayesinde devre arasında gelmişti beşiktaş'a. hiçbir para talep etmeden, bu iki güzide oyuncumuzu antalyaspor'a verelim. hem samet aybaba bu iki kardeşimizin dilinden anlıyor, hem de beşiktaş bu iki kardeşimizin dilini hiç çözememişken, sevenleri ayırmak bize hiç yakışmaz zati. hem sevenleri kimse ayıramaz ki.
buradan, nacizane bir öneride bulunmak istiyorum kendisine. malum beşiktaş ömer şişmanoğlu ile anlaşmış, iş imzaya kalmış. bonservisi alınacakmış ve sanırım 3 yıllık bir anlaşma yapılacakmış. şimdi bir beşiktaş taraftarı olarak, kendisinin bilgisi dahilinde olmadan yaşanmış bu transfer için yine kendisine bir güzellikte bulunalım istedim. antalyaspor'un ömer'i makul bir fiyata bize vermesine karşılık, yani jestine karşılık biz de kayıtsız kalmayalım. malum uğur boral ve julien escude, sir aybaba sayesinde devre arasında gelmişti beşiktaş'a. hiçbir para talep etmeden, bu iki güzide oyuncumuzu antalyaspor'a verelim. hem samet aybaba bu iki kardeşimizin dilinden anlıyor, hem de beşiktaş bu iki kardeşimizin dilini hiç çözememişken, sevenleri ayırmak bize hiç yakışmaz zati. hem sevenleri kimse ayıramaz ki.
bu gidişle, yönetici olmadığı halde beşiktaş'ın borçlarını tek başına sıfırlayacak sanırım. yaptığı transferler ve transfer bedellerinin başka bir izahı yok çünkü. oysa lavuğun teki, kıskançlığı sayesinde sormuştu siz tanrı parçacığı mısınız sorusunu. şimdi yaptıklarını görüyorsa, cidden ve farkında olmadan büyük ironi yaptığını kendisi de anlamıştır umarım.
1 sene içinde yaptığı irili ufaklı yanlışlarından dönerek, eleştirileri dinleye dinleye doğru yolu bulmuş beşiktaş kulübü başkanı.
seçim öncesi kalktı zeki önder özen'i getirdi. seçim sonrası zeki önder özen gitti slaven bilic'i getirdi. ve slaven bilic'in imza töreninde yanında sadece zeki önder özen vardı. bu adamı ben getirdim diyebilecek kadar otorite ve yetki sahibi bir zeki önder özen. bu bir devrimdir beyler. kim ne derse desin, bu adam fazlasıyla doğru şeyler yapmaya başladı. stadımızı da layığıyla bitirirse, uzun yıllar beşiktaş başkanı olarak görmek istiyorum ben bu adamı.
seçim öncesi kalktı zeki önder özen'i getirdi. seçim sonrası zeki önder özen gitti slaven bilic'i getirdi. ve slaven bilic'in imza töreninde yanında sadece zeki önder özen vardı. bu adamı ben getirdim diyebilecek kadar otorite ve yetki sahibi bir zeki önder özen. bu bir devrimdir beyler. kim ne derse desin, bu adam fazlasıyla doğru şeyler yapmaya başladı. stadımızı da layığıyla bitirirse, uzun yıllar beşiktaş başkanı olarak görmek istiyorum ben bu adamı.
bu sabaha karşı ethem sarısülük kardeşimiz öldü. eylemlere katılan binlerce insandan, binlerce güzel insandan yalnızca bir tanesiydi. bedenini toprağa verecekler bugün.
ama bu laf, bu söz hepimizin içindeki çocuğu öldürdü biliyor musun? çapulcu değildik lan biz, tinerci değildik. insanların, onlarca yüzlerce binlerce milyonlarca insanın onuruyla, gururuyla oynadığın gün öldürdün aslında bizi. yapmayacaktın bunu bize. insanlar onurlarıyla yaşarlar, bu lafı duymak ölmekten beter.
ama bu laf, bu söz hepimizin içindeki çocuğu öldürdü biliyor musun? çapulcu değildik lan biz, tinerci değildik. insanların, onlarca yüzlerce binlerce milyonlarca insanın onuruyla, gururuyla oynadığın gün öldürdün aslında bizi. yapmayacaktın bunu bize. insanlar onurlarıyla yaşarlar, bu lafı duymak ölmekten beter.
selam verenin çapraz bağlarını kopartan ekip. [ybkz]swh[/ybkz]
(bkz: evlat olsa sevilmez)
bir egeli olarak acayip sevdim ben şarkıyı. beste olabilecek potansiyeli de var.
ulus, cebeci, çankaya
gardaş deriz kankaya
bize her yol paris değil
la bize her yer angara
http://www.youtube.com/watch?v=IQqmRXCDMuU&feature=player_embedded
ulus, cebeci, çankaya
gardaş deriz kankaya
bize her yol paris değil
la bize her yer angara
http://www.youtube.com/watch?v=IQqmRXCDMuU&feature=player_embedded
gerek her kaçırdığı salak saçma pozisyonlar sonrası önce kulübeye sonra yukarıya doğru bakıp kafasını ellerinin içine alarak üzgünüm havalarına girmesi, gerekse müdahale olmadan yere nasıl atlanır konusunda master yapmasıyla taraflı tarafsız bir çok futbolsevere senin ben omurganı sikeyim dedirtmiş futbolcu çakması. bu adamı körü körüne savunan ve geçmişini bildiği halde masummuş gibi arkasında duran eblekleri bir kenara bırakırsak, bilinçli ve iyiyi kötüyü ayırabilen çoğu galatasaraylı ile ortak noktada olduğumuzu biliyorum.
ayrıca şu ablayla bir akrabalığı olduğuna eminim. net.
http://www.siyahgazete.com/d/gallery/131_1.jpg
ayrıca şu ablayla bir akrabalığı olduğuna eminim. net.
http://www.siyahgazete.com/d/gallery/131_1.jpg
mahallenin en yaramaz ama bir o kadar da terbiyeli, en ders çalışmaz ama bir o kadar da akıllı, deliler gibi top peşinde koşan ama bir o kadar da çelimsiz çocuğu. bir güzel çocuk işte lan, sevimli mi sevimli.
bu aralar hasta olmuş bu çocuk. teşhisi biraz geç olsa da, yatırmışlar yatağa. üvey babası çekip gitti gideli biraz nefes aldıydı da, hastalık ciğerlerine işlemiş garibimin. epey de hırpalanmış meğersem, sesi sedası da çıkmamış pek. bizim mahalleli bu durumu hazmedemedi tabii, bir şeyler yapmak istedi. şimdilik sadece verilen ilaçları alıp, doktorun söylediklerini uygulayacak çocuk. mahalleli ise sadece ellerinden tutup moral verebilecek, zati şimdilik yapabileceği tek şey bu. doktorların söylediğine göre yapılması gereken aslında tam da buymuş, devamlı moral vermek. biz de bir şey sandıydık dinine yandığımın beşiktaş kanserini. sabah akşam, nöbetleşe gidiyoruz yanına şimdilerde. durumu gün geçtikçe iyileşmeye başladı. ara sıra soruyor kerata, 'yarın da gelecek misiniz' diye, tey allam. güler misin, ağlar mısın?
sana gelmediğimiz gün öldüğümüz gündür lan bizim, manyak mısın olum..
bu aralar hasta olmuş bu çocuk. teşhisi biraz geç olsa da, yatırmışlar yatağa. üvey babası çekip gitti gideli biraz nefes aldıydı da, hastalık ciğerlerine işlemiş garibimin. epey de hırpalanmış meğersem, sesi sedası da çıkmamış pek. bizim mahalleli bu durumu hazmedemedi tabii, bir şeyler yapmak istedi. şimdilik sadece verilen ilaçları alıp, doktorun söylediklerini uygulayacak çocuk. mahalleli ise sadece ellerinden tutup moral verebilecek, zati şimdilik yapabileceği tek şey bu. doktorların söylediğine göre yapılması gereken aslında tam da buymuş, devamlı moral vermek. biz de bir şey sandıydık dinine yandığımın beşiktaş kanserini. sabah akşam, nöbetleşe gidiyoruz yanına şimdilerde. durumu gün geçtikçe iyileşmeye başladı. ara sıra soruyor kerata, 'yarın da gelecek misiniz' diye, tey allam. güler misin, ağlar mısın?
sana gelmediğimiz gün öldüğümüz gündür lan bizim, manyak mısın olum..
çarşıdan aldım şakiri, eve geldim necati muhabbetine dönecek gibi duran futbolcu. farkında mısınız bilmiyorum ama adam her şeye evet dediği halde, sırf daha iyi talipleri çıkabilir diye transfer döneminin sonuna kadar galatasaray'ı bekletecek. yani bir nevi siklemiyor adam ama stepne niyetine de elinin altında tutuyor cimbomu. hal böyle olunca, bize de galatasaray taraftarının twitter üzerinden bu adama şirin gözükmeye çalışmasını izlemek kalıyor. bildiğin komedi amk.
şimdi bu adamın transfer süreciyle, q7'nin gelişini bir tutan seksiler var. birincisi q7'yi taraftar istedi, başkan gitti aldı ve geldi. kimseler inanmadı ama o adama beşiktaş forması giydirdik iyisiyle, kötüsüyle. ha sonuç hüsran ama giriş, gelişme bakımından konuyu özümsemiştik. bu adamın transfer süreci ise q7 gibi değil. seksi bir kulübüz diyen ve elma, armut duruken çilek'ten bahseden bir adamın, bırakın çileği kayısı bile alamadığını görmesi sonucunda taraftarının önüne attığı yeni bir meyve gibi duruyor bu adam. şu saatten sonra gelirse, son çare olarak gelecek ve adamın kulübe bakışı dakka bir gol bir belli olacak. ha gelmezse de, bundan fazla taşak geçemeyiz çünkü zaten şu ana kadar gösterilen performans takdire şayan.
şimdi bu adamın transfer süreciyle, q7'nin gelişini bir tutan seksiler var. birincisi q7'yi taraftar istedi, başkan gitti aldı ve geldi. kimseler inanmadı ama o adama beşiktaş forması giydirdik iyisiyle, kötüsüyle. ha sonuç hüsran ama giriş, gelişme bakımından konuyu özümsemiştik. bu adamın transfer süreci ise q7 gibi değil. seksi bir kulübüz diyen ve elma, armut duruken çilek'ten bahseden bir adamın, bırakın çileği kayısı bile alamadığını görmesi sonucunda taraftarının önüne attığı yeni bir meyve gibi duruyor bu adam. şu saatten sonra gelirse, son çare olarak gelecek ve adamın kulübe bakışı dakka bir gol bir belli olacak. ha gelmezse de, bundan fazla taşak geçemeyiz çünkü zaten şu ana kadar gösterilen performans takdire şayan.
sanırım burası için de şart olan tema. keza sözlüklerde en çok tercih edilen temadır kendisi. duyurulur.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?