kanayan

kanayan
onbeş yaşımdayken tanışmıştım kendisiyle.

hatırlıyorum; emsalleri yanında arzı endam ederken, göz göze geldiğimizde sadece adıyla bile yüreğimi paramparça etmeye yetmişti varlığı. hepsinden farklıydı, hepsinden ayrıydı, hepsinden başka, bambaşka bakıyordu gözleri. akıl almaz bir cazibe, karşı konulması imkansız bir çekim merkezi gibiydi. hemen oracıkta onunla tanışmak istediğim anı, yaşadığım heyecanı hiç unutmadım, unutamadım.

maalesef ilk gördüğüm günden, bir hafta sonra tanışabildim kendisiyle. istemsiz bir göz ucuyla kabul etti beni. ama biliyordum, o da beni istiyordu. gözleri bende seni bekliyordum, al beni götür buradan der gibi bakıyordu. el ele tutuşup düştük sokağa. hava karanlıktı ve hafiften yağmur yağıyordu. belli ki çok sıkılmıştı, varlığını idame ettirdiği tutsaklığından. ellerimde özgürlüğe kavuşmuş gibiydi. bir ara yağmur damlalarından sakınmaya çalıştım bedenini, hiç karşı koymadı ve usulca ilişti yamacıma. sebebini anlayamadığım bir şekilde yol boyunca susuyordu. nedensizce susuyordu. ben konuşmaya çalışıyordum, o susuyordu. ben paylaşmaya çalışıyordum, o susuyordu. lütfen acele etme, sonunda üzüleceksin gibi bir ifade vardı yüzünde. gözlerinde durgunluk vardı, gözlerinde yorgunluk vardı. gözlerine tarif edilmesi mümkün olmayan bir acı vardı. görüyordum o acıyı ve anlatması için yalvarıyordum, ama o hep susuyordu.

baktım olacak gibi değil, evime götürdüm onu. ev ahalisi sordu haliyle, kim bu diye. arkadaşım dedim. yeni tanıştım, biraz suskun ama çözülür elbet dedim. odama geçtik beraber. anlat demeye kalmadan döküldü dudaklarından kelimeler. kısa kısa hikayelerinden, başka başka öykülerinden bahsediyordu. konuştukça açılıyordu ve hiç susmuyordu. o anlattıkça ben içini okuyordum, ben okudukça o anlatmaya devam ediyordu. hızlı hızlı anlatıyordu, koşar adım anlatıyordu, bitirince gidecek gibi anlatıyordu. sende bil der gibi bakıyordu gözlerime. dinlerken her hikayesinde başımı önüme eğdim, her finalinde gözlerim doldu. hüzünlüydü kanayan, belli ki çok acı biriktirmişti. bir ara sustu. n'oldu dedim. hepsi bu kadar dediğinde birbirimize sarılıp ağlaşmıştık.

dediğim gibi, onbeş yaşımdayken tanışmıştım kendisiyle. hayata dair öğrendiklerimin temelini oluşturuyor, erdal öz imzalı bu kitap. şimdi bakıyorum da, aradan tam yirmi yıl geçmiş ama değişen bir şey olmamış gibi. miktarınca hüzün tüketmeye devam ettiğim sürece de, sanırım bir sorun olmayacak gibi. anlıyorum ki okuduğum gün, dünyaya bakışımı değiştirmiş bu kitap. zaten o gün bugündür, hüznüm isyan olur hep benim. iyi de olur hani.
oyunbozan
ilk tanıdığım nilgün'e yapılır mı lan bu ahlaksız deyip yanından koşa koşa kaçacağıma dair ben de ön-yargı bırakan yazar
zagor
#309640 entrysine yazacak bir şey bulamadım. [ybkz]swh[/ybkz] [ybkz]swh[/ybkz] ama oturup tam rakı içelisi yazar.
dingoc
nba takımları ve türk insanı isimli makale ile; doçentliğini almasını beklediğim yazar. bunca yıldır izlerim o ligi; böyle bir tanım çeşidi görmedim. görmediğimi de pişman oldum.
cnnturk'3 cv yollamasını beklediğim yazar ayrıca. sen anlat bence bundan sonra. [ybkz]swh[/ybkz]

edit; adam takımlarla bildiğin aşk yaşıyor. az önce birine sövdü. [ybkz]swh[/ybkz] takipteyim reyiz!

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol