(bkz: veren göt)
zerre umrumda olmayan futbol musabakası, iki maçta portekizlileri götümüze sokma noktasına geldiysek bu sevgiyi günlük yaşama gayretinden olabildiğince kendimi uzak tutacağım.
sevmediğiniz bir kişiyi telefonunuza bela olarak kaydedebilir ve o sizi aradığında bela arıyor ibaresi ile karşılaşmabilirsiniz.
diknot : evet tam tahmin ettiğiniz gibi sivilcelerim var ve lise terk.
diknot : evet tam tahmin ettiğiniz gibi sivilcelerim var ve lise terk.
yaz aylarının gelmesiyle buza olan özlemin habercisidir, anason veya çağrıştırılmaya çalışan rakının konuyla bir alakası yok, biz mesela kalp kalıbı ile buz üreten süper sonik ultraviyonik bir şekillendirici aldık, neyseki din konusunda kafamız karışık da size uyup ne alkol alıyoruz nede diğerlerine uyup alkolsüz kalıyoruz[ybkz]swh[/ybkz]
ayaklarımın sağ dış sağ iç, sol dış, sol iç, burun, ayak üstü ve benzeri bir çok yeteneklerinden sizleri mahrum bırakacağım halısaha maçı.
vücudumun 4/3 ü yağdan ibaret diyebilirim, yaklaşık sekiz senedir bu konu üzerine gideceğime dair kendim söz veriyorum biramı yudumlarken.
çarşamba günü çalışmaktan pek bi farkı yoktur
kendimi bildim bileli dilli bir uyku problemi olan ben bu eylemin sabah kahvaltısını bırakın iş yerinde yapılanına bile yetişemiyorum ve sırf bu özelliğim yüzünden dünyaları kaybediyorum.
yer ve mekan olarak şanzelize yi tercih ederlerse pis fakirler yerine sadece zenginlerin icabed edeceği organizasyon
tarife maça saatler kala 7 liradır. maça bir kaç saat kala 5 lira sularında gezen bu köfte maça dakikalar kala köfte + ayran fiyatlamasını beş lira olarak belirlenir, ibne bir spekülatör maç sonu ortalığı ayağa kaldırır ve 3 liraya köfte + ayran + bol domates üçlemi ile fiyatı taban yapar, geleceğin yatırımıdır o ayrı.
intihar edeceğim nidası atan insanlar asla intihar etme cesaretini kendilerinde bulamayanlardır.
ölmek isteyenler sessizce öldürür kendini
öldürmek istedikler yer ve zamanın hiç bir önemi yoktur ve acılarından tamamen kurtulmak istedikleri zaman ancak kendilerini öldürebiliriler,
ölüm özerine yazı yazanlar hiç bir zaman ölümü düşünmeyen insanlardır, bu çağın en iğrenç dönemini yaşadıklarını iddia edenlerde onlardır ayrıca, karşılarına bir öncekinden daha büyük bir acı çıkarttığınız da eski acı onlar için önemsizleşir bir birikim hesabı gibi kullanamazlar acılarını parmağı acısa kanser olanlardan daha çok üzülürler
bazıları her acıyı başkasını yaşayarak unutmaya çalışır
asla intiharı düşünmezler
dünyanın en kalabalık yaratıklarıdır onlar
herhangi bir sabah herhangi bir güzel yüzün yanında uyandığında dünyanın en mutlu insanı onlar olurlar.
çıplak bedenlerine kimin dokunduğunun bir önemi yoktur her zaman anlık mutluluklarını doldurabilecek kişilerle yaşamayı seçenlerdir ve beyinlerini hiç birşeyi düşünmeden ayakta tutmayı başaranlardır.
intihar edenler arkalarında not bırakmazlar
intihar etmeyi düşünenler sadece notlara sığınırlar.
bir gün hepimiz ölmeyeceğiz.
ölenden sonra sırayla yaşamlar bitecek ama hiç bir zaman yaşayan beyinler kendilerini ortaya çıkartmayacak
üç odalı bir evde yaşamak istiyorum iki odası banyo, bir odası siyah olsun.
ve sadece nasılsın sorusunu sormayanları kabul etsin ev.
ölmek isteyenler sessizce öldürür kendini
öldürmek istedikler yer ve zamanın hiç bir önemi yoktur ve acılarından tamamen kurtulmak istedikleri zaman ancak kendilerini öldürebiliriler,
ölüm özerine yazı yazanlar hiç bir zaman ölümü düşünmeyen insanlardır, bu çağın en iğrenç dönemini yaşadıklarını iddia edenlerde onlardır ayrıca, karşılarına bir öncekinden daha büyük bir acı çıkarttığınız da eski acı onlar için önemsizleşir bir birikim hesabı gibi kullanamazlar acılarını parmağı acısa kanser olanlardan daha çok üzülürler
bazıları her acıyı başkasını yaşayarak unutmaya çalışır
asla intiharı düşünmezler
dünyanın en kalabalık yaratıklarıdır onlar
herhangi bir sabah herhangi bir güzel yüzün yanında uyandığında dünyanın en mutlu insanı onlar olurlar.
çıplak bedenlerine kimin dokunduğunun bir önemi yoktur her zaman anlık mutluluklarını doldurabilecek kişilerle yaşamayı seçenlerdir ve beyinlerini hiç birşeyi düşünmeden ayakta tutmayı başaranlardır.
intihar edenler arkalarında not bırakmazlar
intihar etmeyi düşünenler sadece notlara sığınırlar.
bir gün hepimiz ölmeyeceğiz.
ölenden sonra sırayla yaşamlar bitecek ama hiç bir zaman yaşayan beyinler kendilerini ortaya çıkartmayacak
üç odalı bir evde yaşamak istiyorum iki odası banyo, bir odası siyah olsun.
ve sadece nasılsın sorusunu sormayanları kabul etsin ev.
parça parça baktığım da kafam da acabalar oluşuyor baby diyerek ölüm orucuna başlatabilirsiniz
kelimelere hayat yerine ölüm veren kutsal kitap.
"ve nefesimi tuttum. en derine, en dibe inebilmek için. bıraktım kendimi hayat okyanusuna. beni dibe çeken zihnimin ağırlığıydı. ve dibe daha çok vardı. ama gidiyordum. yavaş yavaş. dünya yuvarlak. hayat da öyle. en derini aynı zamanda da en yükseğidir hayatın. nereden baktığına bağlı. nerede doğduğuna. doğduğun yerden ne kadar uzaklaştığına bağlı. elindeki şişede ne kadar hayat kaldığına bağlı"
"ve nefesimi tuttum. en derine, en dibe inebilmek için. bıraktım kendimi hayat okyanusuna. beni dibe çeken zihnimin ağırlığıydı. ve dibe daha çok vardı. ama gidiyordum. yavaş yavaş. dünya yuvarlak. hayat da öyle. en derini aynı zamanda da en yükseğidir hayatın. nereden baktığına bağlı. nerede doğduğuna. doğduğun yerden ne kadar uzaklaştığına bağlı. elindeki şişede ne kadar hayat kaldığına bağlı"
gelmesi durumunda bere hususunda anlaşamayacağım yazardır, en nihayetinde bana daha çok yakışıyor.
ilk nereye sorusunu akıla getirendir? yada nasıl.
o kadar kalabalık, üst üste binmiş sorumluluklar, oturduğunu zannetiğin düzen, evdeki televizyonundan tut diş fırçana kadar her şey bir anda aklına gelir, sıkıldığın insanları nasıl kazandığını ve nasıl harcayıp harcandığını düşündükçe acabaların artar ve cesaretin kırılır. denildiği gibi hakikaten aniden gelir çekip gitmeyi istemek, kurtuluş gibidir, bir şeylerden kaçma isteği reçetesiz alınamayan ilaç gibidir, ihtiyacın olduğunda asla yapılamayandır.
kişilik bozukluğunun da bir göstergesi olabilir, sürekli gülümseyen bir yüzün arkasında ki maskenin içten içe savurduğu fırtınadır, kişilik bozukluğu kısmını kendimden biliyorum, en sert açıklamasıyla göt isteyen eylemdir. nereye gideceksin? yada gitmekten kasıt nedir aslında buna cevap aranmalı. gittiğin yerden ne bekliyorsun, bir hava değişikliği tüm benliğini toparlayıp beyninde sevişen tüm filleri öldürecek mi? hadi kalk gidelim dendiğinde nereye sorusunu sormadan gidebilecek kadar her neresi olduğunu da hiç umursamayacak kadar gitmek istiyorum gerçekten son zamanlarda. acaba yapabilir miyim diye düşünüyorum her gözümün dalıp 3 saniye boşluğa bakıp sustuğum " düşündüğüm " zamanlarda. o üç saniye bitince geri dönüyorum yanımda yanlızlıktan ölmek üzere olan diğer maske sahibi arkadaşlarımın yanlarına. gitmek istediğim yere giderken yanımda küçük bir valiz, bir kaç sevdiğim kitap ve eşya haricinde hiç birşey götürmemeliyim diyorum, sonra aklım geliyor aklıma, onu nasıl bırakacağım diyorum, kabaran yüreğim sıkıntıdan çektiğim envaiçeşit öf heyelanmaları benimle birlikte gelmeyecek mi? bir toprak parçası yada farklı bir olguyla sanırım aşamıyoruz içimizde ki küçük yüz askınlıklarını. mücadelede etmekten vazgeçiyorum artık çoğu zaman, nasıl öleceğimi tasarlamaya başladım, bir çekeceğim bir gideceğim herkesin ağzı açık kalacak onu biliyorum ve en çok ben sarhoş oluyorum.
o kadar kalabalık, üst üste binmiş sorumluluklar, oturduğunu zannetiğin düzen, evdeki televizyonundan tut diş fırçana kadar her şey bir anda aklına gelir, sıkıldığın insanları nasıl kazandığını ve nasıl harcayıp harcandığını düşündükçe acabaların artar ve cesaretin kırılır. denildiği gibi hakikaten aniden gelir çekip gitmeyi istemek, kurtuluş gibidir, bir şeylerden kaçma isteği reçetesiz alınamayan ilaç gibidir, ihtiyacın olduğunda asla yapılamayandır.
kişilik bozukluğunun da bir göstergesi olabilir, sürekli gülümseyen bir yüzün arkasında ki maskenin içten içe savurduğu fırtınadır, kişilik bozukluğu kısmını kendimden biliyorum, en sert açıklamasıyla göt isteyen eylemdir. nereye gideceksin? yada gitmekten kasıt nedir aslında buna cevap aranmalı. gittiğin yerden ne bekliyorsun, bir hava değişikliği tüm benliğini toparlayıp beyninde sevişen tüm filleri öldürecek mi? hadi kalk gidelim dendiğinde nereye sorusunu sormadan gidebilecek kadar her neresi olduğunu da hiç umursamayacak kadar gitmek istiyorum gerçekten son zamanlarda. acaba yapabilir miyim diye düşünüyorum her gözümün dalıp 3 saniye boşluğa bakıp sustuğum " düşündüğüm " zamanlarda. o üç saniye bitince geri dönüyorum yanımda yanlızlıktan ölmek üzere olan diğer maske sahibi arkadaşlarımın yanlarına. gitmek istediğim yere giderken yanımda küçük bir valiz, bir kaç sevdiğim kitap ve eşya haricinde hiç birşey götürmemeliyim diyorum, sonra aklım geliyor aklıma, onu nasıl bırakacağım diyorum, kabaran yüreğim sıkıntıdan çektiğim envaiçeşit öf heyelanmaları benimle birlikte gelmeyecek mi? bir toprak parçası yada farklı bir olguyla sanırım aşamıyoruz içimizde ki küçük yüz askınlıklarını. mücadelede etmekten vazgeçiyorum artık çoğu zaman, nasıl öleceğimi tasarlamaya başladım, bir çekeceğim bir gideceğim herkesin ağzı açık kalacak onu biliyorum ve en çok ben sarhoş oluyorum.
perşembe günü hem hafta sonuna yakınlığından hem de sakin huzurlu neşe dolu bir gün olduğundan tercih edilebilinir. perşembe iyidir.
(bkz: hayat kadını)
bildiğin gelemediğim maçtır, hayır müsaitim bok gibi param var fakat bilete yetişemedim, çukurdayım düşüyorum.evet.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?