borç istese ve "kardeş birbirimizi tanımıyoruz ama telefon numarasını filan geçelim, yarın aynı saatte burada buluşalım, ödeyeyim" desin, veririm. o saatte de oraya gider, onu orada bulurum.
19 mart 2011 beşiktaş kayserispor maçında attığı gol ile aşırı derecede gıcık kaptığım spiker melih'i öyle bir bağırtmıştır ki; sanırsam melih'in götü yırtılmış olmalı. teşekkürler quaresma. bütün bir sezonun gıcıklığını aldın götürdün. gözümün nuru.
kısmetse kayseri'de oynanacak olan türkiye kupası finaline giderek canlı canlı "necip uysaaal necip uysaaal necip uysal necip uysaal" tezahüratını yapmak istediğim canımın içi... umudun ete kemiğe bürünmüş hali...
#81069
bugün oynanan 19 mart 2011 beşiktaş kayserispor maçında 80. dakikaya kadar eli çenesinde olanları izlemeyerek, dakika 60'ta yapması gereken değişiklikleri yapmaya başlayarak gözlerimi doldurmuş, beşiktaş'ın çocuğu, gözümün nuru... ayrıca çok karizma duruyordun be hocam kenarda... ben diyeyim mourinho, sen de guardiola yani... aykut bokumu yesin... hem futbol zekası hem karizma hem de kenarda dik durabilme anlamında...
öncelikle:http://tinyurl.com/4qp9ho3
yatmadan önce ekşi sözlüğe bir göz atayım dedim de, mark zuckerberg başlığı coşmuş, entrye doymuş. sevgilisi üzerine travesti, çirkin, bıyıklı, erkek yüzlü gibi aşağılık ve komik olduğu sanılan sayfalarca şey döşenmiş... şimdi midem bulandı, ne bileyim... sevgili lan bu bikere? sevgili, anlatabildim mi? sırf burnunun ucu kemiksiz ve yumuşak diye burnunun ucunu sıkmayı, oynamayı sevdiğim, o burun ucunun soğukta kızarmasını izlemekten hoşlandığım ve sırf bunun için bana deliler gibi çekici gelen sevgilim oldu benim... ne bacak kılları ne de dudak üstü bıyıkları, ne çirkinliği ne de hiçbir şeyi umurumda değildi... peki biz ne zaman bu kadar orospu çocuğu bir millet olup çıktık?
yatmadan önce ekşi sözlüğe bir göz atayım dedim de, mark zuckerberg başlığı coşmuş, entrye doymuş. sevgilisi üzerine travesti, çirkin, bıyıklı, erkek yüzlü gibi aşağılık ve komik olduğu sanılan sayfalarca şey döşenmiş... şimdi midem bulandı, ne bileyim... sevgili lan bu bikere? sevgili, anlatabildim mi? sırf burnunun ucu kemiksiz ve yumuşak diye burnunun ucunu sıkmayı, oynamayı sevdiğim, o burun ucunun soğukta kızarmasını izlemekten hoşlandığım ve sırf bunun için bana deliler gibi çekici gelen sevgilim oldu benim... ne bacak kılları ne de dudak üstü bıyıkları, ne çirkinliği ne de hiçbir şeyi umurumda değildi... peki biz ne zaman bu kadar orospu çocuğu bir millet olup çıktık?
ne maça gitmeyenlerin ne de izlemeyenlerin hiçbir sik kaçırmadığı maç... ha, bobo'nun kaçırdığı fantastik golleri izlemek de ayrı zevk olabilirdi o ayrı... adam kale çizgisi önünde bomboş kaleye auta yolladı, kaleye on santim mesafaden fantastik gol kaçırma denemelerine girişti ve başarılı oldu... bu gece schuster'in de yapacak bir şeyi yoktu... bu geceyi bobo'nun gecesi ilan edebiliriz kısacası... ve işin tuhafı artık hissiz izliyorum maçları... nötr yani, hiçbir şey hissetmiyorum... belki kupa finali olursa kayseri'ye giderim, finali izlerim ve bu sezonu kapatırım şahsen...
birçok kişi "selamın aleyküm" şeklinde yanlış yazar veya telaffuz eder...
43. sayısı ile sanırım 50. sayıları filan arasında yazılarımın yayımlandığı dergi... bana kattığı şeyler elbette yabana atılamaz... yazılarımın blog sayfasından çıkıp canlı kanlı insanlar tarafından evinde, koltuğunda, belki de yatağında uzanarak okunduğunu bilmek güzeldi... okurlardan gelen geri dönüşler de beni hayatımda mutlu eden ender şeylerden biriydi... bu dergi sayesinde ciddi ciddi yazılarıma fanatiklik derecesinde bağlanan insanlarla tanıştım, bunu başarabilme potansiyelim olduğunu görmem açısından bile kendilerine minnettarım...
gelin görün ki o potansiyeli olmasına rağmen gelişime bu kadar kapalı bir dergi daha görmedim... ne dediysek olmadı... daha iyi bir dağıtım dedik, daha kolay edinilebilme dedik, dedik de dedik ama çıt çıkmadı... cılız bir ses çıkar gibi olsa da o da olumsuz oldu...
ayrıca yayıncısı carpe diem yayınları'nın bu "ortaokullu kitleye hitap edelim bize yeter aga" felsefesi bir noktadan sonra sıktı... dergide kendi çizgime en yakın gördüğüm isim "emre sert"ti sanırım, sadık bir dergi okurundan son aldığım habere göre o da uzun zamandır görünmüyormuş ortalıkta... görünmez tabii... sen çizgi karakter kapaklı, nostradamus'dan düşünceler, mevlana'dan sözler, tolstoy'dan inciler diye google'dan söz toplayana kitap basıp durur, onun, benim gibi kendi yazılarını yayımlayan, kendi tarzını yaratmaya çalışan, kafa patlatan, hatta bu özelliği ile fanatik kitle edinme potansiyeline sahip adama en ufak bir ilgi göstermez, kitap çıkartalım teklifini geçtim; "yazsın işte yea!" der gibi arada bir halini hatırını bile sormazsan adam gider abi... tek giden ben değilmişim demek ki...
her şeye rağmen bendeki yeri ayrıdır... ilk göz ağrıdır... hiçbir şey olmasa bile sadece ömer sevinçgül'e saygımızdan laf da ettirmeyiz minicik dergimize... halâ minicik dergimizdir o bizim... severiz kendisini... bizimkisi biraz kırgınlık, biraz da eleştiri hepsi bu... hala ara ara sitesine filan göz atarım... abonelik sistemine de geçmişler... "günaydın!" dedim görünce...
gelin görün ki o potansiyeli olmasına rağmen gelişime bu kadar kapalı bir dergi daha görmedim... ne dediysek olmadı... daha iyi bir dağıtım dedik, daha kolay edinilebilme dedik, dedik de dedik ama çıt çıkmadı... cılız bir ses çıkar gibi olsa da o da olumsuz oldu...
ayrıca yayıncısı carpe diem yayınları'nın bu "ortaokullu kitleye hitap edelim bize yeter aga" felsefesi bir noktadan sonra sıktı... dergide kendi çizgime en yakın gördüğüm isim "emre sert"ti sanırım, sadık bir dergi okurundan son aldığım habere göre o da uzun zamandır görünmüyormuş ortalıkta... görünmez tabii... sen çizgi karakter kapaklı, nostradamus'dan düşünceler, mevlana'dan sözler, tolstoy'dan inciler diye google'dan söz toplayana kitap basıp durur, onun, benim gibi kendi yazılarını yayımlayan, kendi tarzını yaratmaya çalışan, kafa patlatan, hatta bu özelliği ile fanatik kitle edinme potansiyeline sahip adama en ufak bir ilgi göstermez, kitap çıkartalım teklifini geçtim; "yazsın işte yea!" der gibi arada bir halini hatırını bile sormazsan adam gider abi... tek giden ben değilmişim demek ki...
her şeye rağmen bendeki yeri ayrıdır... ilk göz ağrıdır... hiçbir şey olmasa bile sadece ömer sevinçgül'e saygımızdan laf da ettirmeyiz minicik dergimize... halâ minicik dergimizdir o bizim... severiz kendisini... bizimkisi biraz kırgınlık, biraz da eleştiri hepsi bu... hala ara ara sitesine filan göz atarım... abonelik sistemine de geçmişler... "günaydın!" dedim görünce...
---------------alıntı---------------
fenerbahçeyi taşıyamayan adam. her ne kadar kendisine şu an aykut fergusonumuz ol dense de bunu diyenler 1 ay önce gitmesini istiyorlardı. futbol bu kadar midesiz bir oyun açıkcası.
devre arasında yaptığı a takımının penaltıları irdelenmeli kadar küçültücü bir açıklama olamaz. yahu lan sen koca fenerbahçenin başındasın, uğraştığın işlere bak. ey gidi aykut biz seni zamanında istanbulsporda hakemlere tepki olarak bıraktığın sakallarınla sevdik lan, şimdi nasıl eleştirdiğin adam oluyorsun.
durduk yere kendinden büyük bir abine sonra meslektaşına saygısızlık edebiliyorsun, saygısızlık ettiğin adam o kadar büyük ki, evinde oynadığın maçta senin klubene geliyor..
yetersiz bir antrenörsün, bunu nerden mi anladım? beşiktaş maçından, beşiktaş durumu 2-1 yaptığında donup kalmıştın be aykut, ne yaptığını bilmeyen, çaresiz ve korumasız. beşiktaş akın akın gelirken hiçbir şey yapmadın. ve evet korku, gözlerindeki o korku aykut, asla büyük başarılar kazanamayacaksın aykut, asla. aziz başkanın sana kupalar kazandırsa dahi büyük bir antrenör olamayacaksın aykut, çünkü onu gözlerinde gördüm. çaresizliğin, korkun, çözüm bulamayışın... hiçbir hamle yapamadın, taa ki ferrari seni kurtarana dek aykut.. her zaman ferrariler kurtaramayacak seni aykut..
belki günün birinde tekrar bir anadolu klübünde sakalını uzatırsın aykut, ne dersin?
ek$i sözlük
(sozlukte kullanmayi cok istedigim nick, 09.03.2011 19:20)
---------------alıntı---------------
fenerbahçeyi taşıyamayan adam. her ne kadar kendisine şu an aykut fergusonumuz ol dense de bunu diyenler 1 ay önce gitmesini istiyorlardı. futbol bu kadar midesiz bir oyun açıkcası.
devre arasında yaptığı a takımının penaltıları irdelenmeli kadar küçültücü bir açıklama olamaz. yahu lan sen koca fenerbahçenin başındasın, uğraştığın işlere bak. ey gidi aykut biz seni zamanında istanbulsporda hakemlere tepki olarak bıraktığın sakallarınla sevdik lan, şimdi nasıl eleştirdiğin adam oluyorsun.
durduk yere kendinden büyük bir abine sonra meslektaşına saygısızlık edebiliyorsun, saygısızlık ettiğin adam o kadar büyük ki, evinde oynadığın maçta senin klubene geliyor..
yetersiz bir antrenörsün, bunu nerden mi anladım? beşiktaş maçından, beşiktaş durumu 2-1 yaptığında donup kalmıştın be aykut, ne yaptığını bilmeyen, çaresiz ve korumasız. beşiktaş akın akın gelirken hiçbir şey yapmadın. ve evet korku, gözlerindeki o korku aykut, asla büyük başarılar kazanamayacaksın aykut, asla. aziz başkanın sana kupalar kazandırsa dahi büyük bir antrenör olamayacaksın aykut, çünkü onu gözlerinde gördüm. çaresizliğin, korkun, çözüm bulamayışın... hiçbir hamle yapamadın, taa ki ferrari seni kurtarana dek aykut.. her zaman ferrariler kurtaramayacak seni aykut..
belki günün birinde tekrar bir anadolu klübünde sakalını uzatırsın aykut, ne dersin?
ek$i sözlük
(sozlukte kullanmayi cok istedigim nick, 09.03.2011 19:20)
---------------alıntı---------------
hoşgelmesini ve oha filan olmamasını dilediğim yazar [ybkz]swh[/ybkz]
sözlüğü msn messenger gibi kullanan sevgilile............ (forzanarchy tarafından sözlükten atıldınız.)
"oyuna ne kadar forvet oyuncusu alırsak o kadar hücum oynarız hacı" mantığına sahip adam. elinde 11 tane forvet oyuncusu olsa eminim ortasaha ve defansı olduğu gibi yedek oturturdu.
6 mart 2011 beşiktaş trabzonspor maçında eğer fernandez-nobre değişikliğini trabzonspor kazansın, fenerbahçe'ye yaramasın diye bilerek yapmayıp gerçekten işe yarayacağını düşünerek yaptıysa;
casillas-ronaldo-kaka-messi-iniesta-puyol-xavi-di maria-rooney-tevez-adebayor
kadrosunu bu adamın eline ver ilk üçe sokamaz beşiktaş'ı...
casillas-ronaldo-kaka-messi-iniesta-puyol-xavi-di maria-rooney-tevez-adebayor
kadrosunu bu adamın eline ver ilk üçe sokamaz beşiktaş'ı...
maç özeti:
fernandez out
nobre in
bernd schuster: 1 trabzonspor: 2
hiçbir futbolcuya kızmıyorum.
##76538
##76539
##76540
fernandez out
nobre in
bernd schuster: 1 trabzonspor: 2
hiçbir futbolcuya kızmıyorum.
##76538
##76539
##76540
6 mart 2011 beşiktaş trabzonspor maçında an itibari ile trabzonspor 2-1 önde... dakika 88... 10 kişi rakip, 1-0 öndesin, kendi evindesin, yine değiniyorum ama fernandez - nobre değişikliği ile maçı veriyorsun. hayır, fenerbahçe şampiyon olmasın diye yaptın diyeceğim ama en önemli maçlarda da aynı mallığı defalarca yaptığını bildiğimiz için sorun yok... teşekkürler ispanyol alman.... seni seviyoruz.
sevgili schuster, 10 kişi olan rakibin bir atak dönüşü bomboş orta sahada topla yapayalnız kalakalması ve mecburi faul ile ikinci sarıyı gören sivok var ya... hah o sana girsin... fernandez nobre he mi? kötü anlamda adam yanıltmıyormuşsun, mevzu bahis sen olunca artık hangi tarafa oynamam gerektiğini öğrendim. teşekkürler. bu arada maç gitti gidecek... izlemiyorum şu an içeriden sesi geliyor...
anam avradım olsun bu adama daha da güvenmem ben... bu adam babam olsun eş kaza, sırtımı dönmem amına koyim... 6 mart 2011 beşiktaş trabzonspor maçının ilk yarısında deyim yerindeyse orta sahada ve forvet arkasında necip ile birlikte ve tek başına 11'e 11 taş gibi, kaya gibi oynayan fernandez'i oyundan çıkartmış, nobre'yi oyuna almıştır... üstelik rakip 10 kişiyken... daha da bir şey demiyorum ben. tüm olumsuzluklara rağmen kendisini savunan büyük bir kitle var ama bu adam resmen insan mahcup etme aparatı gibi bir şey, malzeme, eşya gibi bir şey, insan bile olduğuna olan inancım azalıyor amına koyim.
yaklaşık 7-8 senedir blog yazan biri olarak blogcu, netlarus, blogspot gibi birçok sağlayıcıyı kullandım, ama uğraşılacak gibi değil gerçekten... bir takım öküzler bir şeyler yazar, yayınlar, ulaşım engellenir, sen mağdur olursun... sağlayıcı sağdan soldan zırt pırt fırlayan reklamlar, yazdıklarınızın üzerinde uçuşan reklamlar almaya başlar, mağdur olursun, olmadı sağlayıcı batar, sana bir şey söylemeden kapatır gider, bi sabah uyandığında binbir emekle yazdığın şeylerin olmadığını görürsün... o yüzden blog yazmayı düşünenlere tek tavsiyem kendi alan adlarını ve hosting hizmetlerini satın almaları ve wordpress kurma yöntemi ile kendi işlerini kendileri görmeleridir... yaklaşık 3 senedir böyle yapıyorum ve çok rahatım.
kendinin çalıştığı yerde işe girip, kendimi çok sevdirip istifa edip ayrılmayı düşünüyorum [ybkz]swh[/ybkz]
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?