hayalet'in resmi sponsorudur.
adamın bir kere dahi çay içtiğini göremedik aga.
illâ bir cambazlıklar, reklam kokan hareketler, olmadık yerden kaleyi yoklamak gibi hamlelerle; yeteneğini sergilemek isterken, çoğu zaman, işin bokunu çıkaran ve takımına beklenen katkıyı sağlayamayan futbolcunun yakalanmış olduğu rahatsızlıktır.
(bkz: manuel fernandes)
(bkz: muhammed demirci)
(bkz: ricardo quaresma)
(bkz: gökhan töre)
(bkz: manuel fernandes)
(bkz: muhammed demirci)
(bkz: ricardo quaresma)
(bkz: gökhan töre)
son yıllarda, beşiktaşlı eski futbolcuların süper lig takımlarına bir bir teknik direktör olmasıyla birlikte, sıklıkla karşılaştığımız durum.
eski sevgili ile, yıllar sonra, yanında eşin varken karşılaşmak gibidir nazarımda.
ukte: dingoc
eski sevgili ile, yıllar sonra, yanında eşin varken karşılaşmak gibidir nazarımda.
ukte: dingoc
2014-2015 sezonunda, büyük olasılıkla, kadroda yer almayacak olan futbolcu.
çok bekledik be pektemek, çok direndik ama...
çok bekledik be pektemek, çok direndik ama...
hakkında, pfdk tarafından nasıl ve neye dayandırılarak bir ceza üretileceğini çok merak ettiğim kulüp.
bendeki izlenimi "solosuna kadar olan kısmı intihar mektubu, solosu ise intiharın gerçekleştiği ânlar" olan bir pink floyd şarkısı.
sözlerini yazmazsak ayıp olacak sanırım, bunun üzerine:
hello... is there anybody in there?
just nod if you can hear me
is there anyone home?
come on... now
i hear you're feeling down
well, i can ease your pain
and get you on your feet again
relax... i need some information first
just the basic facts
can you show me where it hurts?
there is no pain, you are receding
a distant ship's smoke on the horizon
you are only coming through in waves
your lips move, but i can't hear what you're sayin'
when i was a child, i had a fever
my hands felt just like two balloons
now i got that feeling once again
i can't explain, you would not understand
this is not how i am
i have become comfortably numb...
ok... just a little pinprick
there'll be no more "aaaaahh"
but you may feel a little sick
can you stand up?
i do believe it's working good
that'll keep you going for the show
come on, it's time to go
there is no pain, you are receding.
a distant ship's smoke on the horizon
you are only coming through in waves
your lips move, but i can't hear what you're sayin'
when i was a child, i caught a fleeting glimpse
out of the corner of my eye
i turned to look, but it was gone
i can not put my finger on it now
the child is grown, the dream is gone
i have become comfortably numb...
http://www.youtube.com/watch?v=hUYzQaCCt2o
sözlerini yazmazsak ayıp olacak sanırım, bunun üzerine:
hello... is there anybody in there?
just nod if you can hear me
is there anyone home?
come on... now
i hear you're feeling down
well, i can ease your pain
and get you on your feet again
relax... i need some information first
just the basic facts
can you show me where it hurts?
there is no pain, you are receding
a distant ship's smoke on the horizon
you are only coming through in waves
your lips move, but i can't hear what you're sayin'
when i was a child, i had a fever
my hands felt just like two balloons
now i got that feeling once again
i can't explain, you would not understand
this is not how i am
i have become comfortably numb...
ok... just a little pinprick
there'll be no more "aaaaahh"
but you may feel a little sick
can you stand up?
i do believe it's working good
that'll keep you going for the show
come on, it's time to go
there is no pain, you are receding.
a distant ship's smoke on the horizon
you are only coming through in waves
your lips move, but i can't hear what you're sayin'
when i was a child, i caught a fleeting glimpse
out of the corner of my eye
i turned to look, but it was gone
i can not put my finger on it now
the child is grown, the dream is gone
i have become comfortably numb...
http://www.youtube.com/watch?v=hUYzQaCCt2o
adil kullanım kotasının aşılmasıdır.
koşu yoluna atılan pasa koşmamaktır.
gerçekleştirsen de bir bok değiştirmeyeceği ve aslâ tatmin etmeyeceği düşüncesi ile ertelersin. "neden?" diye sormazsın bile kendine çoğu zaman.
gerçekleştirsen de bir bok değiştirmeyeceği ve aslâ tatmin etmeyeceği düşüncesi ile ertelersin. "neden?" diye sormazsın bile kendine çoğu zaman.
yalnızlıktan ve içimden hiçbir şey yapmak gelmediğinden, son zamanlarda sıklıkla dile ve gereğini yerine getirdiğim serzeniş.
(bkz: ne diyem mahmut mu diyem)
(bkz: ne diyem mahmut mu diyem)
büyükbabama kanser teşhisi konulmuştu ve 1-2 seneyi periyodik kontrollerle geçirmişti. durumu ağırlaşınca yoğun bakıma aldılar bir gün. haberi alır almaz abimle birlikte apar topar ankara'ya gitmiştik. o gün annem ve teyzemin görmesine izin vermişler. ertesi gün, yine iki kişi girebilir sadece dediler: abim ve kuzenim o odaya girdi. bir sonraki gün ise beni alacaklardı yanına, ama alamadılar. o kadar dayanamadı ne yazık ki... işin daha acı tarafı ne, biliyor musun? acı tarafı, yoğun bakıma aldıkları haberini duyar duymaz, onu kaybedeceğimizi ve dünya gözüyle bir kez daha görüşemeyeceğimizi düşündüm. aslında düşünmekten öte, bunu biliyor gibiydim.
uzak mesafe ilişkisi yaşadığım bir sevgilim vardı. bu ilişki türünün beraberinde getirdiği zorluk ve saçmalıklardan bahsetmeyeceğim. bir şekilde devam ediyorduk, zorluk ve saçmalıkların nedenini bilme olgunluğuyla. sevginin önüne başka duyguların ve alışkanlıkların girmesini engellemeye çalışmak falan filan... her neyse, üniversiteyi bitirince askere gitmeye karar verdim; dönüşte, aileleri de ilişkinin içine dahil etmek niyetiyle. fakat, bunun gerçekleşmeyeceğine dair düşüncelerim vardı, aslında düşünceden öte... ben o buhranlı günleri atlatmaya, azaltmaya çalışırken bir şeyler de, günlere inat, eksilmeye başladı. hissettirmemeye çalıştı, hissettim. askerden dönüşümün ertesi gününde ayrıldı benden. gözlerinde, aradığım şeyi görebilmek için, ayağına kadar gittim. gördüm, gerçekten bitmişti.
dostum dediğim bir adam vardı. üniversite hayatımız boyunca yan yanaydık, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi asla. okul bitti, askerlik bitti, iş hayatı başladı, samimiyeti kaybetmedik yine de. bir gün, muhtemelen yine bir gecenin karanlığında, dostluğun fazla sürmeyeceği düştü aklıma; aslında düşmekten öte... ortada olumsuz bir durum da yoktu aslında o dönem, ama bu adamın gelecekte hayatımda yeri kalmayacağını biliyordum. nitekim, zamanla ve yavaş yavaş değişmeye başladı bu herif. bazen yalanlar söyledi, bazen bir şeyler gizledi. bir ara işler kötüye gitmeye başladı onun için, kötü gününde yanında istedi her zaman, destek oldum. zamanla toparladı hem iş hem de aşk meşk mevzularını, çözdü kendi içinde. sonrasında azalmaya başladı samimiyet, bilmediğimiz yönlerini göstermeye kararlıydı, uzaklaştı. derken, benim zor zamanlarım oldu; kendisinin bahaneleri. rakı masasında, anasına avradına sövmem gerekiyordu dünyanın; kaçıyordu. bir gün sattı en sonunda. seçim yapması gibi bir durum söz konusu değilken,
başka bir hayatı seçti. dostluk bitti, arkadaşlık bitti, zoraki merhabalaşma kaldı. ben gittim izmir'den, o gereksizlik de bitti.
bunlar iz bırakmış olanlar. gerçekleşen çok öngörü, "bok vardı" denilen durum var. belki başka bir itirafta...
geleceğim nokta şu ki: yaşlanacağımı hiç düşünmüyorum. aslında düşünmekten (ya da düşünmemekten, her neyse) öte... yaşlı hâlimin hiçbir görüntüsü yok zihnimde: büyükbabamı görebileceğim gün gibi, uzak mesafeyi nihayet yakın edebileceğim gün gibi, bir dostun çekip gitmemesi gibi. yok, tamamen karanlık. yaşlanamayacağımı, o kadar yaşamayacağımı biliyorum âdetâ. çıldırtıyor bu düşünce beni, cenazemde insanların hâli geliyor gözümün önüne bazen... bazen siktir çektiriyor her şeye; bazen ânı yaşatıyor, bazen "yarın çok geç olabilir" düşüncesiyle saçmalatıyor bu inanç beni. akla mantığa uyan hiçbir yanı yok, biliyorum.
belki, hakikaten, abdala değil de, aptala mâlûm oluyordur.
uzak mesafe ilişkisi yaşadığım bir sevgilim vardı. bu ilişki türünün beraberinde getirdiği zorluk ve saçmalıklardan bahsetmeyeceğim. bir şekilde devam ediyorduk, zorluk ve saçmalıkların nedenini bilme olgunluğuyla. sevginin önüne başka duyguların ve alışkanlıkların girmesini engellemeye çalışmak falan filan... her neyse, üniversiteyi bitirince askere gitmeye karar verdim; dönüşte, aileleri de ilişkinin içine dahil etmek niyetiyle. fakat, bunun gerçekleşmeyeceğine dair düşüncelerim vardı, aslında düşünceden öte... ben o buhranlı günleri atlatmaya, azaltmaya çalışırken bir şeyler de, günlere inat, eksilmeye başladı. hissettirmemeye çalıştı, hissettim. askerden dönüşümün ertesi gününde ayrıldı benden. gözlerinde, aradığım şeyi görebilmek için, ayağına kadar gittim. gördüm, gerçekten bitmişti.
dostum dediğim bir adam vardı. üniversite hayatımız boyunca yan yanaydık, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmedi asla. okul bitti, askerlik bitti, iş hayatı başladı, samimiyeti kaybetmedik yine de. bir gün, muhtemelen yine bir gecenin karanlığında, dostluğun fazla sürmeyeceği düştü aklıma; aslında düşmekten öte... ortada olumsuz bir durum da yoktu aslında o dönem, ama bu adamın gelecekte hayatımda yeri kalmayacağını biliyordum. nitekim, zamanla ve yavaş yavaş değişmeye başladı bu herif. bazen yalanlar söyledi, bazen bir şeyler gizledi. bir ara işler kötüye gitmeye başladı onun için, kötü gününde yanında istedi her zaman, destek oldum. zamanla toparladı hem iş hem de aşk meşk mevzularını, çözdü kendi içinde. sonrasında azalmaya başladı samimiyet, bilmediğimiz yönlerini göstermeye kararlıydı, uzaklaştı. derken, benim zor zamanlarım oldu; kendisinin bahaneleri. rakı masasında, anasına avradına sövmem gerekiyordu dünyanın; kaçıyordu. bir gün sattı en sonunda. seçim yapması gibi bir durum söz konusu değilken,
başka bir hayatı seçti. dostluk bitti, arkadaşlık bitti, zoraki merhabalaşma kaldı. ben gittim izmir'den, o gereksizlik de bitti.
bunlar iz bırakmış olanlar. gerçekleşen çok öngörü, "bok vardı" denilen durum var. belki başka bir itirafta...
geleceğim nokta şu ki: yaşlanacağımı hiç düşünmüyorum. aslında düşünmekten (ya da düşünmemekten, her neyse) öte... yaşlı hâlimin hiçbir görüntüsü yok zihnimde: büyükbabamı görebileceğim gün gibi, uzak mesafeyi nihayet yakın edebileceğim gün gibi, bir dostun çekip gitmemesi gibi. yok, tamamen karanlık. yaşlanamayacağımı, o kadar yaşamayacağımı biliyorum âdetâ. çıldırtıyor bu düşünce beni, cenazemde insanların hâli geliyor gözümün önüne bazen... bazen siktir çektiriyor her şeye; bazen ânı yaşatıyor, bazen "yarın çok geç olabilir" düşüncesiyle saçmalatıyor bu inanç beni. akla mantığa uyan hiçbir yanı yok, biliyorum.
belki, hakikaten, abdala değil de, aptala mâlûm oluyordur.
necip uysal gibi, temelin üzerine bir tuğla bile dikmeyi becerememiş olan sporcu.
güç dengeleri anlamında oldukça ilginç grupların oluştuğu turnuva.
b,d ve g grupları ikişer favori ve birer cengâverden oluşmakta.
b,d ve g grupları ikişer favori ve birer cengâverden oluşmakta.
şu an çalışmakta olduğum işyerinin genel müdürüdür.
yan sanayi firmalarla, farklı şehirlerde ve yabancı müşterilerle iş yapıyorsun; ama fatura yüksek geliyor diye dış hattı kapatıyorsun.
(bkz: kafan çok güzelmiş canım güle güle kullan)
yan sanayi firmalarla, farklı şehirlerde ve yabancı müşterilerle iş yapıyorsun; ama fatura yüksek geliyor diye dış hattı kapatıyorsun.
(bkz: kafan çok güzelmiş canım güle güle kullan)
(bkz: üç silahşörler)
kısa mesafeli ilişki sevmeyen; kullandığı araçta bol miktarda çizik, vuruk bulunan; dolmuş şoförü ile birlikte trafiğin anasını ağlatan adamdır.
nasıl ki dolmuş şoförüne dolmuşçu demiyorsak, kendisine de taksici dememeliyiz. ayıptır, kayırmayın.[ybkz]swh[/ybkz]
nasıl ki dolmuş şoförüne dolmuşçu demiyorsak, kendisine de taksici dememeliyiz. ayıptır, kayırmayın.[ybkz]swh[/ybkz]
bencilliğin, kural ihlallerinin, bir anlık dikkatsizliğin ve bazen de tedbirsizliğin neden olduğu kazalardır.
bateristlerde dahi olmayan uzuv koordinasyonuna sahip abilerdir.
http://forum.geyikmerkezi.com/attachment.php?attachmentid=4058&d=1330115384
http://forum.geyikmerkezi.com/attachment.php?attachmentid=4058&d=1330115384
"o son türkiye kupası'nı almayacaktık" dememize sebep olan takımımız.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?