36-33'lük skorla kazandığımız ve bu sonuçla süper kupa'yı kaldırdığımız karşılaşma.
son dört dakikasına 32-31 girilen mücadele.
farkı bir türlü açamadı takımımız ve maç oldukça kritik bir noktaya geldi.
farkı bir türlü açamadı takımımız ve maç oldukça kritik bir noktaya geldi.
mevcut kadro yapısı göz önüne alındığında, tek çıkar yolu 4-3-3 sistemini benimsemek ve yediğinden fazlasını atmak olarak görünen takımımız.
hücumcu bek yok tabii, ama ersan'ın[ybkz]swh[/ybkz] isabetsiz uzun paslarını kovalayacak çok sayıda oyuncu olur en azından.
"ağzından çıkanla kulağının duyduğu aynı şey değil" diye çemkirecek olanlar için, "bir beyaz yalan da ben söyleyeyim, ne olacak"[ybkz]swh[/ybkz] diyeyim şimdiden.
haydi hayırlı tıraşlar.
hücumcu bek yok tabii, ama ersan'ın[ybkz]swh[/ybkz] isabetsiz uzun paslarını kovalayacak çok sayıda oyuncu olur en azından.
"ağzından çıkanla kulağının duyduğu aynı şey değil" diye çemkirecek olanlar için, "bir beyaz yalan da ben söyleyeyim, ne olacak"[ybkz]swh[/ybkz] diyeyim şimdiden.
haydi hayırlı tıraşlar.
cenk gönen'in bünyesinden ayrılması ve transfer döneminin sona ermek üzere olduğu şu son dakikalarda hâlen kaleci transferi ile takviye edilmemiş olması sonucunda, üçüncü kalecisi şenol güneş olacaktır. hayırlı uğurlu olsun.
(bkz: belki hiç transfer yapmayız)
(bkz: belki hiç transfer yapmayız)
irfan can kahveci'nin, kasımpaşaspor kalecisi andreas isaksson'un büyük hatası sonucu, takımına kazandırdığı gol ile ev sahibinin üç puana ulaşan taraf olduğu karşılaşma.
gençlerbirliği kalecisi johannes hopf da başarılı kurtarışlarıyla dikkat çeken isim oldu.
gençlerbirliği kalecisi johannes hopf da başarılı kurtarışlarıyla dikkat çeken isim oldu.
edin visca'nın, biri ofsayttan olmak üzere, attığı iki golle ev sahibinin galibiyete ulaştığı karşılaşma.
hakem hatalarının lehimize işlediği; özellikle ilk uzatmanın sonunda, üç sayı farkla geride iken, son saniyelerdeki iki sayılık atışımız sırasında yapılan faule (ayağın çizgiye temas etmenin ötesinde, neredeyse tamamı çizginin içerisindeydi) üç serbest atış vermeleri ile ikinci uzatmaya götürmemizi sağladığı karşılaşma. ilk çeyrek skoru 31-11 iken normal sürenin 74-74 sona ermesi, yıllardır süregelen maç sonu oynama beceriksizliğimizi bir kez daha yüzümüze çarptı.
kuralsızlığın kural hâline geldiği yerde, kuralsızlığı savunmakta beis görmeyenlerin ve aksini düşünene hakaret edenlerin de bünyesinde yer aldığı topluluk.
herkesin görüşüne saygı duyarım, fakat benim vicdanım var. çürümüş sistemin dişlisi olmaktansa, benim için uygun olan, iki dişin arasına çomağı sokmaktır. bu eylemin "başarı" getirmeyeceği aşikâr, hepimizin gelip geçici olduğu gibi. bu neyin hırsı, bu neyin mücadelesi, neyin peşindeyiz biz?
cezaevinden, müebbet yemiş mahkûmlardan bir takım çıkarsak, hakemler düdüğü ağzına dahi götüremez aslında ama...
göte göt denmiyor zira bu memlekette, "hani bize?" deniyor ancak.
herkesin görüşüne saygı duyarım, fakat benim vicdanım var. çürümüş sistemin dişlisi olmaktansa, benim için uygun olan, iki dişin arasına çomağı sokmaktır. bu eylemin "başarı" getirmeyeceği aşikâr, hepimizin gelip geçici olduğu gibi. bu neyin hırsı, bu neyin mücadelesi, neyin peşindeyiz biz?
cezaevinden, müebbet yemiş mahkûmlardan bir takım çıkarsak, hakemler düdüğü ağzına dahi götüremez aslında ama...
göte göt denmiyor zira bu memlekette, "hani bize?" deniyor ancak.
genel olarak, her yıl en az bir amatör branşı ziyan eden; fakat, nedense, sadece futbol takımının "sıçtığı" ânlarda akla gelen oluşum.
2015-2016 sezonuna bomba gibi başlamıştır. umarım bizim elimizde patlamaz.
22 ağustos 2015 beşiktaş trabzonspor maçı sayesinde, yol yakınken, takımını tam anlamıyla tanımış olduğunu düşündüğüm teknik direktör.
mental problemlerinden[ybkz]swh[/ybkz] dolayı bir yere gelemeyen ve asla gelemeyecek olan artis.
dili olsa da çektiğini anlatsa; yeter ki bir hişt hişt sesi gelsin.
"bir 'hişt' sesi gelmedi mi fena"
"bir 'hişt' sesi gelmedi mi fena"
sol frame'de görünce bir an palazlandı sandığım futbolcu.
(bkz: çabuk kalktı dikkat edersen)
mevcut iktidar sahiplerinin bir dönemki yardakçılarının, zamanında pek bir hafife aldığı söz.
sanırım kaybediyoruz abi.
bir tek kendimiz gibi olamadık şu hayatta, yatacak yer bırakmayacaklardı zira. yaşayabilmek için -ki her hayvanda bulunan bir ve aslında temel içgüdüdür- sabahın körü olarak nitelendirilebilecek olan 7:00'da evden çıkarken, birden fazla kostüm almak durumunda kaldık üzerimize; "bir" asla yeterli değildir.
hep geceyi bekledik; kendimiz olabildiğimiz, kendimizle baş başa kalabildiğimiz, en fazla kendimize yalan söyleyebileceğimiz (ve elbet de yemeyeceğimiz) saatleri için günün. sattığımız emeğimizin, insanlığımızın bedeli olarak bize esaretten arda kalan üç, en fazla dört saatlik dilim hepi topu... hayatı, kendimizi sorgulayıp, kafayı iyice bi' dumanlayıp, sonunda mecburen yatağa uzanıp, ertesi sabah yine aynı boku yiyeceğimizi bile bile yaşadık bu kısır döngüyü. umutları vardı kimimizin, kimimizin ardında bıraktıkları, kimimizin bırakamayacakları; kimimizin inancı, kimimizin borcu, kimimizin harcı...
ben artık çok sıkıldım bu ne idüğü belirsiz hayatı, peşinden koştukça tam bir kevaşe gibi elimizden arsızca kaçan umutları, hevesleri, sevgiyi, sevilmeyi kovalamaktan. yaşamam gereken hayat bu değildi belki, şimdi her gün bileklerime birer çentik daha atıyor gerçekler. zorunluluklar, başladığı noktaya dönünceye kadar zahiri bir teselli verebiliyor, güç verebiliyormuş insana.
olduğum kişiden, olmaya çalıştığım kişiden ve hatta bir zamanlar olmak istediğim kişiden dahi tiksiniyorum artık. keşke bir "hiç" olabilseydim; hayır kocaman falan değil, kendi çapımda bir hiçlik de yeterdi bana. belki o zaman... belki o zaman bakabilirdim aynaya, yüzüm kızarmadan.
"benden, sizden biri yaratmayı nasıl başardınız?"
bir tek kendimiz gibi olamadık şu hayatta, yatacak yer bırakmayacaklardı zira. yaşayabilmek için -ki her hayvanda bulunan bir ve aslında temel içgüdüdür- sabahın körü olarak nitelendirilebilecek olan 7:00'da evden çıkarken, birden fazla kostüm almak durumunda kaldık üzerimize; "bir" asla yeterli değildir.
hep geceyi bekledik; kendimiz olabildiğimiz, kendimizle baş başa kalabildiğimiz, en fazla kendimize yalan söyleyebileceğimiz (ve elbet de yemeyeceğimiz) saatleri için günün. sattığımız emeğimizin, insanlığımızın bedeli olarak bize esaretten arda kalan üç, en fazla dört saatlik dilim hepi topu... hayatı, kendimizi sorgulayıp, kafayı iyice bi' dumanlayıp, sonunda mecburen yatağa uzanıp, ertesi sabah yine aynı boku yiyeceğimizi bile bile yaşadık bu kısır döngüyü. umutları vardı kimimizin, kimimizin ardında bıraktıkları, kimimizin bırakamayacakları; kimimizin inancı, kimimizin borcu, kimimizin harcı...
ben artık çok sıkıldım bu ne idüğü belirsiz hayatı, peşinden koştukça tam bir kevaşe gibi elimizden arsızca kaçan umutları, hevesleri, sevgiyi, sevilmeyi kovalamaktan. yaşamam gereken hayat bu değildi belki, şimdi her gün bileklerime birer çentik daha atıyor gerçekler. zorunluluklar, başladığı noktaya dönünceye kadar zahiri bir teselli verebiliyor, güç verebiliyormuş insana.
olduğum kişiden, olmaya çalıştığım kişiden ve hatta bir zamanlar olmak istediğim kişiden dahi tiksiniyorum artık. keşke bir "hiç" olabilseydim; hayır kocaman falan değil, kendi çapımda bir hiçlik de yeterdi bana. belki o zaman... belki o zaman bakabilirdim aynaya, yüzüm kızarmadan.
"benden, sizden biri yaratmayı nasıl başardınız?"
(bkz: bizde niye yok diyor)
futbolculuk kariyerini noktaladığını açıklamıştır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?