bizi galatasaray ile kardeş gibi gösteren, kardeş sanan, kardeş iması yapan beşiktaşlılardan...
galatasarylılardan olduğundan daha çok tiksiniyorum...
şöyle ellerimi evvela buzlu soğuk suda bekletip, iyice yayvanlaşmasını sağladıktan sonra, tam böyle kulağının çatısına "çaaaaaaat" diye bir tane koyasım geliyor ki...
çınlamasıyla bir 3-5 yıl, bu rengi bozukların bizden çaldıklarını unutmasınlar...
sözlük yazarlarının itirafları
gece hiç olmadığı kadar ağır yine...
omuzlarım çöküyor sanki...
yeniliyorum galiba...
omuzlarım çöküyor sanki...
yeniliyorum galiba...
Final sınavında hocanın sorduğu 8 puanlık soruya verdiğim ibretlik cevabı anlatmak istiyorum..
Soru; Bir kahvehanede 2 liraya içilebilen çaya karşılık neden cafelerde daha fazla para ödenir?
Cevap; Çünkü kızlar kahvehaneye gitmez. [ybkz]swh[/ybkz]
[ybkz]swh[/ybkz]
Soru; Bir kahvehanede 2 liraya içilebilen çaya karşılık neden cafelerde daha fazla para ödenir?
Cevap; Çünkü kızlar kahvehaneye gitmez. [ybkz]swh[/ybkz]
[ybkz]swh[/ybkz]
önce şunu okumanızı tavsiye ederim. #406788
kaymakam bey'i buldum dostlar. hasret giderdim telefonda...
öyle bir içten konuşma geçtiki aramızda o bir anda beynimdekilerinin hepsini şuraya aktarmak istiyorum sanki.
kendimi hatırlatma faslından sonra onu dinledim biraz...
antalya'ya yerleşmiş. çocuklarıyla tatlı bi hayat içerisinde.
kaymakamlık yaptıktan sonra farklı görevler alıp emekli olmuş.
konuşmadı fazla ve sen neler yapıyorsun dedi.
anlattım ben.
sözlüğü anlattım, gittiğimiz maçları anlattım, stada girmeyi bırak deplasman anımı bile anlattım.
amatör branşları anlattım...
her zaman kendi hafızamdan şikayetçi olsam da bir çok şeyi sıraladım durdum.
hayretler içerisinde dinledi beni. tebrik ede ede, gözlerimden öpe öpe...
beşiktaş'ı en güzel ondan dinlemiştim ben.
şimdi duydukları onu ne derece mutlu ettiğine çok eminim.
söz aldım...
oğluyla istanbul'da stadımız açıldıktan sonra bir maça geleceğim dedi.
-beraber gideriz götürürsün değil mi?
-götürmek ne kelime... başımla beraber.
kaymakam bey'i buldum dostlar. hasret giderdim telefonda...
öyle bir içten konuşma geçtiki aramızda o bir anda beynimdekilerinin hepsini şuraya aktarmak istiyorum sanki.
kendimi hatırlatma faslından sonra onu dinledim biraz...
antalya'ya yerleşmiş. çocuklarıyla tatlı bi hayat içerisinde.
kaymakamlık yaptıktan sonra farklı görevler alıp emekli olmuş.
konuşmadı fazla ve sen neler yapıyorsun dedi.
anlattım ben.
sözlüğü anlattım, gittiğimiz maçları anlattım, stada girmeyi bırak deplasman anımı bile anlattım.
amatör branşları anlattım...
her zaman kendi hafızamdan şikayetçi olsam da bir çok şeyi sıraladım durdum.
hayretler içerisinde dinledi beni. tebrik ede ede, gözlerimden öpe öpe...
beşiktaş'ı en güzel ondan dinlemiştim ben.
şimdi duydukları onu ne derece mutlu ettiğine çok eminim.
söz aldım...
oğluyla istanbul'da stadımız açıldıktan sonra bir maça geleceğim dedi.
-beraber gideriz götürürsün değil mi?
-götürmek ne kelime... başımla beraber.
son üç yılım hiç başlamadığım oğuz atay kitaplarında onu beklemekle geçti.
mesleğe başladığım ilk 6 ayda 2 genel seçim görecek olmak şansım mı şansızlığım mı bilmiyorum. bildiğim tek şey var: bizden bi' bok olmayacak.
insanları ve bu politik düzeni öğrendikçe tiksiniyorum. tanıdıkça, bildikçe hepsinden ve her şeyden kat be kat nefret ediyorum. hani azıcık bi' umut kırıntısı kalır di mi insanda, nebleyim sabah uyanınca bi' kıpırtı, güneşi görünce bi' heyecan. tam böyle umutlanacak oluyorum, aklıma gördüklerim ve x kişinin ''aman ha sydk hanım bunu sakın yazmayın'' dediği geliyor aklıma. nasıl ve ne kadar böyle devam eder bilmiyorum, nereden bulaştım onu da bilmiyorum. sanki elimi verdim kolum bacağım komple kapılmış gibi.
not: gazeteciyim.
insanları ve bu politik düzeni öğrendikçe tiksiniyorum. tanıdıkça, bildikçe hepsinden ve her şeyden kat be kat nefret ediyorum. hani azıcık bi' umut kırıntısı kalır di mi insanda, nebleyim sabah uyanınca bi' kıpırtı, güneşi görünce bi' heyecan. tam böyle umutlanacak oluyorum, aklıma gördüklerim ve x kişinin ''aman ha sydk hanım bunu sakın yazmayın'' dediği geliyor aklıma. nasıl ve ne kadar böyle devam eder bilmiyorum, nereden bulaştım onu da bilmiyorum. sanki elimi verdim kolum bacağım komple kapılmış gibi.
not: gazeteciyim.
sanırım kaybediyoruz abi.
bir tek kendimiz gibi olamadık şu hayatta, yatacak yer bırakmayacaklardı zira. yaşayabilmek için -ki her hayvanda bulunan bir ve aslında temel içgüdüdür- sabahın körü olarak nitelendirilebilecek olan 7:00'da evden çıkarken, birden fazla kostüm almak durumunda kaldık üzerimize; "bir" asla yeterli değildir.
hep geceyi bekledik; kendimiz olabildiğimiz, kendimizle baş başa kalabildiğimiz, en fazla kendimize yalan söyleyebileceğimiz (ve elbet de yemeyeceğimiz) saatleri için günün. sattığımız emeğimizin, insanlığımızın bedeli olarak bize esaretten arda kalan üç, en fazla dört saatlik dilim hepi topu... hayatı, kendimizi sorgulayıp, kafayı iyice bi' dumanlayıp, sonunda mecburen yatağa uzanıp, ertesi sabah yine aynı boku yiyeceğimizi bile bile yaşadık bu kısır döngüyü. umutları vardı kimimizin, kimimizin ardında bıraktıkları, kimimizin bırakamayacakları; kimimizin inancı, kimimizin borcu, kimimizin harcı...
ben artık çok sıkıldım bu ne idüğü belirsiz hayatı, peşinden koştukça tam bir kevaşe gibi elimizden arsızca kaçan umutları, hevesleri, sevgiyi, sevilmeyi kovalamaktan. yaşamam gereken hayat bu değildi belki, şimdi her gün bileklerime birer çentik daha atıyor gerçekler. zorunluluklar, başladığı noktaya dönünceye kadar zahiri bir teselli verebiliyor, güç verebiliyormuş insana.
olduğum kişiden, olmaya çalıştığım kişiden ve hatta bir zamanlar olmak istediğim kişiden dahi tiksiniyorum artık. keşke bir "hiç" olabilseydim; hayır kocaman falan değil, kendi çapımda bir hiçlik de yeterdi bana. belki o zaman... belki o zaman bakabilirdim aynaya, yüzüm kızarmadan.
"benden, sizden biri yaratmayı nasıl başardınız?"
bir tek kendimiz gibi olamadık şu hayatta, yatacak yer bırakmayacaklardı zira. yaşayabilmek için -ki her hayvanda bulunan bir ve aslında temel içgüdüdür- sabahın körü olarak nitelendirilebilecek olan 7:00'da evden çıkarken, birden fazla kostüm almak durumunda kaldık üzerimize; "bir" asla yeterli değildir.
hep geceyi bekledik; kendimiz olabildiğimiz, kendimizle baş başa kalabildiğimiz, en fazla kendimize yalan söyleyebileceğimiz (ve elbet de yemeyeceğimiz) saatleri için günün. sattığımız emeğimizin, insanlığımızın bedeli olarak bize esaretten arda kalan üç, en fazla dört saatlik dilim hepi topu... hayatı, kendimizi sorgulayıp, kafayı iyice bi' dumanlayıp, sonunda mecburen yatağa uzanıp, ertesi sabah yine aynı boku yiyeceğimizi bile bile yaşadık bu kısır döngüyü. umutları vardı kimimizin, kimimizin ardında bıraktıkları, kimimizin bırakamayacakları; kimimizin inancı, kimimizin borcu, kimimizin harcı...
ben artık çok sıkıldım bu ne idüğü belirsiz hayatı, peşinden koştukça tam bir kevaşe gibi elimizden arsızca kaçan umutları, hevesleri, sevgiyi, sevilmeyi kovalamaktan. yaşamam gereken hayat bu değildi belki, şimdi her gün bileklerime birer çentik daha atıyor gerçekler. zorunluluklar, başladığı noktaya dönünceye kadar zahiri bir teselli verebiliyor, güç verebiliyormuş insana.
olduğum kişiden, olmaya çalıştığım kişiden ve hatta bir zamanlar olmak istediğim kişiden dahi tiksiniyorum artık. keşke bir "hiç" olabilseydim; hayır kocaman falan değil, kendi çapımda bir hiçlik de yeterdi bana. belki o zaman... belki o zaman bakabilirdim aynaya, yüzüm kızarmadan.
"benden, sizden biri yaratmayı nasıl başardınız?"
Demın sakal tırası oldum ve fark ettım kı gotume benzemısım. Caktırmayın. Ne tıpsız adammısım arkadas. Hamıle teyzeye falan denk gelmesem barı kadın korkudan cocugu mocugu dusurmesı barı.
itiraf ediyorum hayatımda stada gidip maç izlemişliğim yok. sürekli kahveye gider yalnız başıma maçları izlerim. devre aralarında gözüme kestirdiğim birine çay ısmarlar karşılığında bir sigara otlanırım.
hakkında konuşmak istemediğin şeye ''hayır, konuşmayacağım'' deyip gitmek çok güzel. çünkü istemiyorum. bundan daha net bi' şey olamaz. bu tercih hakkı elimden alındığında sanırım biraz çifkefleşebilirim.
sorumluluk duygusunun bazen uzaklaşarak gözden kaybolması da güzel. herkesin 'bir şey' olmak için çabaladığı bir evrende, 'durmak' en iyi becerebildiğim şey. başlarda biraz afallıyorsun, ama girince alışıyorsun; emin ol.
ahvalini yazamadığın günler gelecek, deselerdi asla inanmazdım. dururken yazamıyor-muş insan. anlatacak bir şeyim yok çünkü. inanır mısın kaygım da yok eskisi gibi, ''ne olacak? nasıl olacak?'' e olmayıversin. bu da olmayıversin, işte bu olacak. fazla soru sorma. sordukça çözülmüyor, karışıyor. felsefenin temeli buysa, boşver içelim. birayı 70'lik söyle, önce gözümü doyurmam gerekli çünkü. ben çok insanım, aşırı insan. bunu istemem de çok normal.
bilincin yeteri kadar yastığına aktığında, ''bugün dışarı çıkmam lazımdı''lar da anlamsız olacak. içerisi ve dışarısının pek farkı kalmadı. yeni birileriyle tanışmak, yeni birilerine karışmak. mesela henüz bilincin bu kadar akmamışken yolda müzik dinleyerek yürüyen birisine ''çok keyifli görünüyorsun, ne dinliyorsun merak ettim?'' diye sormak mümkünken şimdi ilgini bile çekmiyor. banka görevlisine ''kolay gelsin'' deyip gülümsemediğin gibi, sokak köpekleriyle selamlaşmak veya onların kuyruklarını sallayarak üstüne atlamasına ve kendilerini sevdirişlerinden mutlu olmak da ilgi çekmiyor.
temel insanlık dramının her şeye ve herkese karşı ilgi kaybetmekten olduğuna inanıyorum artık. güzel bi' ağaç gördüğünde heyecanlanmaktan, bir çocuğa dil çıkarıp o'nun utanarak annesinin arkasına saklanmasındaki müthiş masumiyeti gözlemlemekten, kıyıya vuran dalganın kendine has bir melodisi olduğuna inanmaktan, gemi düdüğü sesinin kendini dünyanın en güzel yerinde hissettirmesinden, yolda yürürken şarkı söylemekten bu kadar vazgeçmemiz ancak 'dram' kelimesiyle açıklanır sanırım. belki bir de keder.
sorumluluk duygusunun bazen uzaklaşarak gözden kaybolması da güzel. herkesin 'bir şey' olmak için çabaladığı bir evrende, 'durmak' en iyi becerebildiğim şey. başlarda biraz afallıyorsun, ama girince alışıyorsun; emin ol.
ahvalini yazamadığın günler gelecek, deselerdi asla inanmazdım. dururken yazamıyor-muş insan. anlatacak bir şeyim yok çünkü. inanır mısın kaygım da yok eskisi gibi, ''ne olacak? nasıl olacak?'' e olmayıversin. bu da olmayıversin, işte bu olacak. fazla soru sorma. sordukça çözülmüyor, karışıyor. felsefenin temeli buysa, boşver içelim. birayı 70'lik söyle, önce gözümü doyurmam gerekli çünkü. ben çok insanım, aşırı insan. bunu istemem de çok normal.
bilincin yeteri kadar yastığına aktığında, ''bugün dışarı çıkmam lazımdı''lar da anlamsız olacak. içerisi ve dışarısının pek farkı kalmadı. yeni birileriyle tanışmak, yeni birilerine karışmak. mesela henüz bilincin bu kadar akmamışken yolda müzik dinleyerek yürüyen birisine ''çok keyifli görünüyorsun, ne dinliyorsun merak ettim?'' diye sormak mümkünken şimdi ilgini bile çekmiyor. banka görevlisine ''kolay gelsin'' deyip gülümsemediğin gibi, sokak köpekleriyle selamlaşmak veya onların kuyruklarını sallayarak üstüne atlamasına ve kendilerini sevdirişlerinden mutlu olmak da ilgi çekmiyor.
temel insanlık dramının her şeye ve herkese karşı ilgi kaybetmekten olduğuna inanıyorum artık. güzel bi' ağaç gördüğünde heyecanlanmaktan, bir çocuğa dil çıkarıp o'nun utanarak annesinin arkasına saklanmasındaki müthiş masumiyeti gözlemlemekten, kıyıya vuran dalganın kendine has bir melodisi olduğuna inanmaktan, gemi düdüğü sesinin kendini dünyanın en güzel yerinde hissettirmesinden, yolda yürürken şarkı söylemekten bu kadar vazgeçmemiz ancak 'dram' kelimesiyle açıklanır sanırım. belki bir de keder.
burçlara inanıyorum. öyle aşırı derecede değil tabiki. hayatımı burçlara göre falan dizayn etmiyorum. ama mesela sevgilim olunca burç uyumumuza falan bakıyorum. mesela şu aralar akrep burcu erkeği başak burcu kadını uyumunu araştırıyorum.
erkek voleybol maçlarını izleyemiyorum. evet Beşiktaş'ımın maçı bile olsa izleyemiyorum lan. ne bileyim benim için voleybol her zaman kadın sporu olarak kalacak. kadınlar bu oyuna bi zarafet katıyor. aynı şekilde kadın futbol maçlarında da pek keyif alamıyorum. belki biraz cinsiyet ayrımcılığı hatta sapıklık kim bilir homofobi gibi algılanabilir ama tamamen seyir zevki ile alakalı.
yaklaşık 1 saattir aralıksız serdar ortaç dinliyorum.
normal değilim.
başlıklar ve entryler ile konuşuyorum.
konuyu açmak gerekiyorse; sol frame'de kartal sözlük yazarları başlığını görüyorum kemal sunal edasıyla "efendim canım" diye giriyorum başlığa.
sonra mesela oy ver başlığını görüp içeri giriyorum. entrylere "al sana oy" "al" "al" diye basıyorum artıyı.
sanırım bir doktora görünmem gerekiyor. [ybkz]swh[/ybkz]
konuyu açmak gerekiyorse; sol frame'de kartal sözlük yazarları başlığını görüyorum kemal sunal edasıyla "efendim canım" diye giriyorum başlığa.
sonra mesela oy ver başlığını görüp içeri giriyorum. entrylere "al sana oy" "al" "al" diye basıyorum artıyı.
sanırım bir doktora görünmem gerekiyor. [ybkz]swh[/ybkz]
hiçbir şey hissetmediğim halde zorla kendimi aşık edebilme potansiyelim vardır mesela. yanlış anlaşılmasın bir başkası bana aşık etmek değil, hiçbir şey hissetmediğim birine aşık olmak gibi. artık itirafmı dersiniz, gerizekalılık mı, can sıkıntısı mı bilmem ama bu da böyle bir anımdır işte.
üşenmek kelimesinin sınırlarını aşıyorum artık. yaşama kalıbım ''öfff kim yapıcak şimdi x'i'' şeklinde. yapılması düşünülen her şey bu soruyla son buluyor.
soruya cevap bulamadığımdan yapmıyorum da.
bu entrye başlamadan önce de ''öfff kim yazıcak şimdi bu entry'' demiştim zaten.
sanırım başardım, yazdım ulan. [ybkz]swh[/ybkz]
soruya cevap bulamadığımdan yapmıyorum da.
bu entrye başlamadan önce de ''öfff kim yazıcak şimdi bu entry'' demiştim zaten.
sanırım başardım, yazdım ulan. [ybkz]swh[/ybkz]
bugün bi iş görüşmesine gittim. yürüyerek gidiyordum, yaşadığım şehrin yoksul bi mahallesinden geçiyordum. ileride bi bakkal vardı, bakkala cips getiren bi tane de araç, arka kapıdan cipsleri indiriyordu. bakkalcı da cipsleri alıp içeri götürüyordu. o sırada aracın önündeki cips panosu devrildi, sekiz on tane cips paketi yere döküldü. bi tane de başında beşiktaş şapkası olan küçük bi kız çocuğu cipslerin devrildiğini görünce "abooo" dedi. bakkalın önünden geçtim gittim, arkaya döndüm, kızcağız cipslerin önünde durmuş bakkalcının gözüne bakıyor. belki düşen paketlerden birisini verir diye. it herifin umrunda bile olmadı. o kızın bakışlarını görseniz hepiniz geri döner bi cips alırdınız dimi? evet ben de öyle yaptım, bi lira bir şey yani nolcak. geri döndüm aldım cipsi, kız o sırada yavaş yavaş gidiyordu. koştum arkadan, verdim cipsi. almam ben bunu dedi sonra. niye dedim, açamam ki dedi. güldüm, açtım cipsi, verdim sonra. bacağımı tuttu çekti, eğilmemi istiyodu. eğildim, öptü beni. [ybkz]swh[/ybkz] sonra da teşekkür edip gitti. o kadar mutlu oldum ki anlatamam. evlenmeyi düşünmeyen biriyim ama olur da bi gün evlenirsem bi kız çocuğum olsun isterdim. sözlükte de kız babaları var, ne şanslılar onlar.
iş de tırt çıktı, alınmadım işe. dönüşte yağmura yakalandım. bozuk para da yoktu, dolmuş için. yine aynı yoldan dönüyordum yürüyerek, bi baktım o kız hala bakkalın oralarda bi evin girişinde oturuyor, üstü de biraz ıslanmış. beni görünce koşarak geldi bacağıma sarıldı. napıyosun burda, yağmur yağıyor dedim, seni bekliyodum dedi.
o kadar duygulandım ki, hayatımda ilk kez sevinçten ağladım sözlük. birkaç damla yaş aktı gözümden. o sokak hiç yolumun üstü değil, olmadı. ilk defa geçmiştim bugün o sokaktan. şimdi arada bi gidicem, belki yine görürüm o kızı orda. cips, çikolata artık öğrenciyim ne de olsa, bir iki liralık bir şeyler alırım. beşiktaş atkım var, onu vericem bi daha görürsem. [ybkz]swh[/ybkz]
iş de tırt çıktı, alınmadım işe. dönüşte yağmura yakalandım. bozuk para da yoktu, dolmuş için. yine aynı yoldan dönüyordum yürüyerek, bi baktım o kız hala bakkalın oralarda bi evin girişinde oturuyor, üstü de biraz ıslanmış. beni görünce koşarak geldi bacağıma sarıldı. napıyosun burda, yağmur yağıyor dedim, seni bekliyodum dedi.
o kadar duygulandım ki, hayatımda ilk kez sevinçten ağladım sözlük. birkaç damla yaş aktı gözümden. o sokak hiç yolumun üstü değil, olmadı. ilk defa geçmiştim bugün o sokaktan. şimdi arada bi gidicem, belki yine görürüm o kızı orda. cips, çikolata artık öğrenciyim ne de olsa, bir iki liralık bir şeyler alırım. beşiktaş atkım var, onu vericem bi daha görürsem. [ybkz]swh[/ybkz]
Sevgili sözlük, bugün yine kuzenim yazdı. Gene ne sormuş diye istemsiz bir şekilde mesajını açıp okuyorum her defasında.. Bir gün patlayacağım ama ne zaman bilmiyorum..
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?