2016 kasımyanlış bilmiyorsam ayında çıkardığı 50. yıl bir kuşaktan bir kuşağa albümü ile yılın son dönemlerine hoş sedalarını aksettiren sanatçı abimiz.
zülfü livaneli
hali hazırda okumakta olduğum Kardeşimin Hikayesi isimli kitabın sevecen yazarıdır
"ey özgürlük" bestesini vodafone'a sattığından beri dinlemediğim zanaatçı. keşke para onun için bu kadar kıymetli olmasaydı.
mersin konserinde saldırıya uğrayan sanatçımız.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23563938.asp?utm_source=twitterfeed&utm_medium=facebook
(bkz: güneş topla bizim için)
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23563938.asp?utm_source=twitterfeed&utm_medium=facebook
(bkz: güneş topla bizim için)
gençlere şöyle bir mektup yazmış "ada" isimli muhtesem sarkının sahibidir
"Sevgili genç arkadaşlarım,
Hepinizi yüreğimdeki isyan ve itiraz ateşi ile sevgiyle kucaklıyorum.
Gezi’de yakılan itiraz ateşi bütün Türkiye’yi ısıtıyor; bu ateşin ışığı bütün Türkiye’yi aydınlatıyor.
Bu ülke sizden kardeşliği, özgürlüğü, dayanışmayı, değişik görüş, ideoloji ve inançların bir arada yaşamasının mümkün olduğunu yeni baştan öğreniyor.
Kutuplaştırılan, birbirine düşürülen, öfke ve nefret dilinin egemenliği altına giren umutsuz bir topluma, yeni ve kavgasız bir dünyanın mümkün olduğunu gösteriyorsunuz.
Meydanlarda barışın güzel dilini konuşarak; kadın-erkek, sağcı-solcu, laik-dindar, Alevi-Sünni, Türk-Kürt ayrımlarını ortadan kaldırıyor, her türlü yaşam tercihine saygı göstererek, dışlayıcı tavra önemli bir ders veriyorsunuz.
Kibarsınız, dürüstsünüz, zekisiniz, sevecensiniz, mizahla ve yaşam sevinciyle dopdolusunuz.
Geçmişte çok acılar çekilen, masum insanların kanıyla yıkanmış Taksim meydanında, yeni bir Türkiye’nin çiçeğe durmuş tomurcukları gibi rengârenk görünüyorsunuz.
Üzerimize serpilmiş ölü toprağını söküp attığınız için, örselenmeye çalışılan onurumuzu ve umudumuzu bizlere geri verdiğiniz için, aydınlık bir Türkiye yolunda hepimize asla hiçbir şey eskisi gibi olmayacak dedirttiğiniz için var olun, sağ olun...
Umudumu geri verdiniz
Taksim’de yaktığınız ışık Türkiye’ye ve dünyaya; sevginin, dayanışmanın, paylaşmanın, tencere ve tavaların ne kadar büyük silahlar olduğunu; gaz bombalarının, plastik mermilerin bunlar karşısında ne kadar etkisiz ve aciz duruma düştüğünü gösterdi.
Onurlu insanlar olarak dimdik ayakta durmanın en büyük silah olduğunu, şiddete başvurmadan neler yapılabileceğini kanıtladı.
Sadece evimizin penceresini açarak, ışığı yakıp söndürerek, tencere ve tavalarla, halayla, türküyle ve birbirimize dayanarak yeter artık diyebileceğimizi gösterdi.
Bunu bize kanıtladığınız için bir yurttaş olarak size minnettarım.
Yok olmaya yüz tutmuş umudumu bana geri verdiniz,
Bireyci bir gençlik anlayışının gerçek olmadığını, yeni kuşakların, dayanmanın sonuna geldiğinde ayağa kalkabileceğini, hepimizin güvencesi olduğunu ve bu saygıyı hak ettiğini bize gösterdiniz.
Böyle bir gençliğe sahip olduğumuz için gururluyuz, onurluyuz.
Zülfü Livaneli"
"Sevgili genç arkadaşlarım,
Hepinizi yüreğimdeki isyan ve itiraz ateşi ile sevgiyle kucaklıyorum.
Gezi’de yakılan itiraz ateşi bütün Türkiye’yi ısıtıyor; bu ateşin ışığı bütün Türkiye’yi aydınlatıyor.
Bu ülke sizden kardeşliği, özgürlüğü, dayanışmayı, değişik görüş, ideoloji ve inançların bir arada yaşamasının mümkün olduğunu yeni baştan öğreniyor.
Kutuplaştırılan, birbirine düşürülen, öfke ve nefret dilinin egemenliği altına giren umutsuz bir topluma, yeni ve kavgasız bir dünyanın mümkün olduğunu gösteriyorsunuz.
Meydanlarda barışın güzel dilini konuşarak; kadın-erkek, sağcı-solcu, laik-dindar, Alevi-Sünni, Türk-Kürt ayrımlarını ortadan kaldırıyor, her türlü yaşam tercihine saygı göstererek, dışlayıcı tavra önemli bir ders veriyorsunuz.
Kibarsınız, dürüstsünüz, zekisiniz, sevecensiniz, mizahla ve yaşam sevinciyle dopdolusunuz.
Geçmişte çok acılar çekilen, masum insanların kanıyla yıkanmış Taksim meydanında, yeni bir Türkiye’nin çiçeğe durmuş tomurcukları gibi rengârenk görünüyorsunuz.
Üzerimize serpilmiş ölü toprağını söküp attığınız için, örselenmeye çalışılan onurumuzu ve umudumuzu bizlere geri verdiğiniz için, aydınlık bir Türkiye yolunda hepimize asla hiçbir şey eskisi gibi olmayacak dedirttiğiniz için var olun, sağ olun...
Umudumu geri verdiniz
Taksim’de yaktığınız ışık Türkiye’ye ve dünyaya; sevginin, dayanışmanın, paylaşmanın, tencere ve tavaların ne kadar büyük silahlar olduğunu; gaz bombalarının, plastik mermilerin bunlar karşısında ne kadar etkisiz ve aciz duruma düştüğünü gösterdi.
Onurlu insanlar olarak dimdik ayakta durmanın en büyük silah olduğunu, şiddete başvurmadan neler yapılabileceğini kanıtladı.
Sadece evimizin penceresini açarak, ışığı yakıp söndürerek, tencere ve tavalarla, halayla, türküyle ve birbirimize dayanarak yeter artık diyebileceğimizi gösterdi.
Bunu bize kanıtladığınız için bir yurttaş olarak size minnettarım.
Yok olmaya yüz tutmuş umudumu bana geri verdiniz,
Bireyci bir gençlik anlayışının gerçek olmadığını, yeni kuşakların, dayanmanın sonuna geldiğinde ayağa kalkabileceğini, hepimizin güvencesi olduğunu ve bu saygıyı hak ettiğini bize gösterdiniz.
Böyle bir gençliğe sahip olduğumuz için gururluyuz, onurluyuz.
Zülfü Livaneli"
yazar veya yönetmen olarak istikrarlı eserler vermeyi başarırken, kendisini başarılı kılan müzik için artık birşey üretemeyen sanatçıdır.
çok güzel şarkıları var, hepsi tekrar tekrar dinlenmelik vs. tamam ama sonrası? bu birkaç popüler şarkı yapıp sonra devamlı olarak bunların ekmeğini yemekten başka birşey anlamına gelmiyor.konserlerinde söylenen şarkılara bakın, birçoğu seksenlerden kalan şarkılar.
ayrıca yine livaneli'yi meşhur kılan, ayrı bir yerde tutan detay verdiği büyük konserlerdir.büyük meydanlarda bedava olarak verilen konserlerine insanlar koşa koşa giderdi...ama şimdi biletleri artık grupanyalarda fırsat ürünü olarak satılıyor, yazık...
en önemlisi özgürlüklerimiz ve haklarımız bu kadar çok tehlike ve baskı altındayken "ey özgürlük" şarkısını ciks bir konser alanında, otururken söylemenin ne anlamı var?
bu şarkı 1 mayıs'ta, işçi grevlerinde, kürtaj protestolarında söylenmeli ve tabi şarkının yaratıcısı en önde olmalı.
aksi taktirde eskiden aslan sosyalist, şimdilerde liberal elitist olarak anılmasına engel olacak hiçbir anı kalmayacak...
çok güzel şarkıları var, hepsi tekrar tekrar dinlenmelik vs. tamam ama sonrası? bu birkaç popüler şarkı yapıp sonra devamlı olarak bunların ekmeğini yemekten başka birşey anlamına gelmiyor.konserlerinde söylenen şarkılara bakın, birçoğu seksenlerden kalan şarkılar.
ayrıca yine livaneli'yi meşhur kılan, ayrı bir yerde tutan detay verdiği büyük konserlerdir.büyük meydanlarda bedava olarak verilen konserlerine insanlar koşa koşa giderdi...ama şimdi biletleri artık grupanyalarda fırsat ürünü olarak satılıyor, yazık...
en önemlisi özgürlüklerimiz ve haklarımız bu kadar çok tehlike ve baskı altındayken "ey özgürlük" şarkısını ciks bir konser alanında, otururken söylemenin ne anlamı var?
bu şarkı 1 mayıs'ta, işçi grevlerinde, kürtaj protestolarında söylenmeli ve tabi şarkının yaratıcısı en önde olmalı.
aksi taktirde eskiden aslan sosyalist, şimdilerde liberal elitist olarak anılmasına engel olacak hiçbir anı kalmayacak...
yönetmenliğiyle olsun, besteleriyle olsun, sözleriyle olsun, sesiyle olsun, fikirleriyle olsun, yüreğiyle olsun bambaşka bir adamdır.
Sesiyle huzur veren, bazı şeylerin daha bitmediğini anımsatan büyük insan...
(bkz: huzur)
sanatçı,senarist,politikacı,yazar ve yönetmen.sonsuz saygı görülecek bir zat.
zamaninda tayyip erdogan'a kaybetmisti secimleri, belki de o gün kazansa bugün tayyip erdogan yerine baskasi olacakdi, hos olan da kukla olacakti ya neyse.
söyle bir seydir zülfür agabey;
http://www.youtube.com/watch?v=36TXHVempao&feature=share
söyle bir seydir zülfür agabey;
http://www.youtube.com/watch?v=36TXHVempao&feature=share
Önümüzdeki Genel Seçimlerde Adaylığını Koymayacağını Açıklamış.anlayacağınız kemal kılıçdaroğlu na yokum demiş.
sosyal demokrasi hikayesinin en önemli savunucularından, hayalperest solcu yazar.
(bkz: romantik solcu)
(bkz: romantik solcu)
1994 yerel seçimlerinde o zaman ki shp[ybkz]swh[/ybkz] den istanbul büyük şehir belediye başkanlığına aday olmuş fakat kazanamamıştır.
seçimden zaferle ayrılan rp[ybkz]swh[/ybkz] adayı zatı şahaneleri ise şu anda ülkemizin başbakanıdır...
seçimden zaferle ayrılan rp[ybkz]swh[/ybkz] adayı zatı şahaneleri ise şu anda ülkemizin başbakanıdır...
---------------alıntı---------------
Adım gibi eminim; bu ülke geriliyor. Korkunç bir hızla Orta çağa doğru gidiyor.
Siz bakmayın gökdelenler dikildiğine, lüks lokantalar açıldığına, dünyanın en parlak markalarının geldiğine, otomobillerin yenilendiğine.
Bunlar olsa olsa para kazanan kesimlerin arttığına işaret eder.
Gerilemeyi ortadan kaldırmaz.
***
Her toplum uygarlık sınavını kadınlar üzerinden verir.
Kadının özgürleşmesiyle, uygarlık arasında doğrudan bir ilişki vardır.
işte Türkiye bu konuda korkunç durumda.
Giderek ataerkil bir ortaçağa doğru kayıyor.
Artan bir ivmeyle genç kızlarını, kadınlarını öldüren, küçük çocuklara topluca tecavüz edip sonra da Rızasıyla oldu! dedirten bir topluma uygar denilebilir mi?
Elbette denilemez.
Olsa olsa vahşi, ilkel, sadist denir.
***
inanın gazeteleri okumaya korkar oldum. Sokakta kocaları ya da eski kocaları tarafından kurşunlanan kadınlar, katledilen genç kızlar, kadınların yüzde 51inin şiddet gördüğünü itiraf ettiği bölgeler, aile meclislerinde alınan idam kararları, hunharca öldürüldükten sonra cenazesi ortada kalan gencecik kızlar, kolları bacakları, kafaları kesilmiş olarak bulunan kızcağızlar...
Yeter yahu yeter!
Bu toplu kadın lincine karşı içimden korkunç bir isyan yükseliyor.
Sizin o namus anlayışınız da, töre ahlakınız da yerin dibine batsın!
Düpedüz sadist katillersiniz, hem de kendi çocuğunu öldürecek kadar gözünü kan bürümüş katiller.
***
Bu toplum böyle değildi. Bu kadar çok cinayet işlenmezdi. Gazeteler her gün öldürülen kadın haberleriyle dolu olmazdı.
Toplumun DNAsı bozulduktan sonra bu hale geldik.
Arap ülkelerinde yaygın bir uygulama olan recm yani zina yapan kadının toprağa gömülerek taşlanması Osmanlı tarihinde sadece bir kez olmuştur. 17. yüzyılda.
***
Stieg Larssonun bütün dünyada severek okunan Millennium dizisi bir kahraman yarattı: Adı Lisbeth Salander. Ufak tefek, her tarafı piercingli, vücuduna dövmeler yaptırmış, meşin kıyafetlerle dolaşan, biseksüel, topluma nefretle dolu bir genç kız. Bir çeşit anti-kahraman.
Kendisine tecavüz eden, kendisini aşağılayan; hakkını yiyen erkeklerden intikamını feci bir şiddet uygulayarak alıyor.
Larsson bu karakteri severek yaratmış. Bütün dünya da ona katılıyor, severek okuyor.
Bizdeki genç kızların çaresizliğini görünce aklıma Salander geliyor. Keşke bizde de Salanderler olsa, o tecavüzcü domuzları, katilleri kıvrandırsalar.
Toplum dışı gibi görülen bazı kızlar çıkıp topluma ister dövme yaptırırım, ister sevgilimle kalırım, ister lezbiyen olurum, ister burnuma, kaşıma çengelli iğne taktırırım. Sana ne? diye meydan okuyabilse.
Bu temenni gerçekleşmeyeceğine, toplumun bazı kesimleri de bütün çabalara rağmen adam olmayacağına göre geriye tek bir çare kalıyor: Kadınlara ve çocuklara karşı uygulanan şiddet konusunda cezaları çok ama çok ağırlaştırmak, ihtisas mahkemeleri kurmak, belki özel kolluk kuvvetleri oluşturmak ve bu gözü dönmüş canilerin canına okumak.
içim isyanla dolu.
Yeter, yeter, yeter artık.
---------------alıntı---------------
Adım gibi eminim; bu ülke geriliyor. Korkunç bir hızla Orta çağa doğru gidiyor.
Siz bakmayın gökdelenler dikildiğine, lüks lokantalar açıldığına, dünyanın en parlak markalarının geldiğine, otomobillerin yenilendiğine.
Bunlar olsa olsa para kazanan kesimlerin arttığına işaret eder.
Gerilemeyi ortadan kaldırmaz.
***
Her toplum uygarlık sınavını kadınlar üzerinden verir.
Kadının özgürleşmesiyle, uygarlık arasında doğrudan bir ilişki vardır.
işte Türkiye bu konuda korkunç durumda.
Giderek ataerkil bir ortaçağa doğru kayıyor.
Artan bir ivmeyle genç kızlarını, kadınlarını öldüren, küçük çocuklara topluca tecavüz edip sonra da Rızasıyla oldu! dedirten bir topluma uygar denilebilir mi?
Elbette denilemez.
Olsa olsa vahşi, ilkel, sadist denir.
***
inanın gazeteleri okumaya korkar oldum. Sokakta kocaları ya da eski kocaları tarafından kurşunlanan kadınlar, katledilen genç kızlar, kadınların yüzde 51inin şiddet gördüğünü itiraf ettiği bölgeler, aile meclislerinde alınan idam kararları, hunharca öldürüldükten sonra cenazesi ortada kalan gencecik kızlar, kolları bacakları, kafaları kesilmiş olarak bulunan kızcağızlar...
Yeter yahu yeter!
Bu toplu kadın lincine karşı içimden korkunç bir isyan yükseliyor.
Sizin o namus anlayışınız da, töre ahlakınız da yerin dibine batsın!
Düpedüz sadist katillersiniz, hem de kendi çocuğunu öldürecek kadar gözünü kan bürümüş katiller.
***
Bu toplum böyle değildi. Bu kadar çok cinayet işlenmezdi. Gazeteler her gün öldürülen kadın haberleriyle dolu olmazdı.
Toplumun DNAsı bozulduktan sonra bu hale geldik.
Arap ülkelerinde yaygın bir uygulama olan recm yani zina yapan kadının toprağa gömülerek taşlanması Osmanlı tarihinde sadece bir kez olmuştur. 17. yüzyılda.
***
Stieg Larssonun bütün dünyada severek okunan Millennium dizisi bir kahraman yarattı: Adı Lisbeth Salander. Ufak tefek, her tarafı piercingli, vücuduna dövmeler yaptırmış, meşin kıyafetlerle dolaşan, biseksüel, topluma nefretle dolu bir genç kız. Bir çeşit anti-kahraman.
Kendisine tecavüz eden, kendisini aşağılayan; hakkını yiyen erkeklerden intikamını feci bir şiddet uygulayarak alıyor.
Larsson bu karakteri severek yaratmış. Bütün dünya da ona katılıyor, severek okuyor.
Bizdeki genç kızların çaresizliğini görünce aklıma Salander geliyor. Keşke bizde de Salanderler olsa, o tecavüzcü domuzları, katilleri kıvrandırsalar.
Toplum dışı gibi görülen bazı kızlar çıkıp topluma ister dövme yaptırırım, ister sevgilimle kalırım, ister lezbiyen olurum, ister burnuma, kaşıma çengelli iğne taktırırım. Sana ne? diye meydan okuyabilse.
Bu temenni gerçekleşmeyeceğine, toplumun bazı kesimleri de bütün çabalara rağmen adam olmayacağına göre geriye tek bir çare kalıyor: Kadınlara ve çocuklara karşı uygulanan şiddet konusunda cezaları çok ama çok ağırlaştırmak, ihtisas mahkemeleri kurmak, belki özel kolluk kuvvetleri oluşturmak ve bu gözü dönmüş canilerin canına okumak.
içim isyanla dolu.
Yeter, yeter, yeter artık.
---------------alıntı---------------
04 ocak tarihli yazısında kapitalizm ile ilgili eleştirisel bir hikayeyi yazmıştır.
tinyurl.com/6l3t5au
tinyurl.com/6l3t5au
11 şubat 2011'de bostancı gösteri merkezi nde konser verecek sanatçıdır.
sol görüşlü tavrını bir süreliğine yumuşatan, milletvekili olması ile tamamen düzene uyan siyasetçi
Dünyanın ucunda bir gül açılmış
Efil efil esen yele merhaba
Karanlığın sonu bir ulu şafak
Sarp kayadan geçen yola merhaba
Acıda kahırda çekmiş geliyor
Güneşten boşanmış kopmuş geliyor
Bir ışık selidir, sökmüş geliyor
Nazım usta, coşkun sele merhaba
Alınacak Anadolunun öcü
Yerde kalmıyacak çekilen acı
Açıldı geliyor şafağın ucu
şu doğdu doğacak güne merhaba
Selam olsun dört bir yana merhaba
Akan kana düşen cana merhaba
Hesap sorulacak güne merhaba
Türküler söyleyen dile merhaba
beni benden eden nacizane şarkısıdır.[ybkz]swh[/ybkz]
Efil efil esen yele merhaba
Karanlığın sonu bir ulu şafak
Sarp kayadan geçen yola merhaba
Acıda kahırda çekmiş geliyor
Güneşten boşanmış kopmuş geliyor
Bir ışık selidir, sökmüş geliyor
Nazım usta, coşkun sele merhaba
Alınacak Anadolunun öcü
Yerde kalmıyacak çekilen acı
Açıldı geliyor şafağın ucu
şu doğdu doğacak güne merhaba
Selam olsun dört bir yana merhaba
Akan kana düşen cana merhaba
Hesap sorulacak güne merhaba
Türküler söyleyen dile merhaba
beni benden eden nacizane şarkısıdır.[ybkz]swh[/ybkz]
gerçek sanatçıların politikaya girmemesi gerektiğinin ayaklı ispatıdır..hem yazarlığını hem müzisyenliğini severim sevmesine amma..kuruçeşme de 2008 de gidip ajda pekkan la,en ucuz bileti 65 tl ye konser verdin ya zülfü abi olmadı, içim cız etti..senin o özgürlük şarkılarını söyleyeceğin kişi kapitalizmin zirvesindeki ajda olmamalıydı.dön artık aslına ve ya hipodroma ya stadyuma gel..
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?