yaptığı indirimlerle sevgilinize en az 10 kitap hediye almanız gereken site.[ybkz]swh[/ybkz]
şu sıralar bünyesinde 11. kitap fuarı olan site. 2 ocak 2014'e kadar sürecek. 150bin kitapta ve birçok sette %30'dan %70'e kadar çılgın indirim var. kitap fuarlarına gidip dolu dolu kitap alamayanları düşünmüşler ne iyi etmişler.
online olarak kitap satışı yapan internet sitesi. aslında sadece kitap da değil, dvd ve afiş gibi ürünlere de ulaşabilirsiniz. kitaplarınızı belirttikleri iş gününde verirler, diğer bazı sitelerin aksine iptal veya stok durumu bilgisini maille mutlaka haber verirler.
http://www.idefix.com/vitrin/
http://www.idefix.com/vitrin/
olan: gol atamayan forvet
okunan: gol atamayan gofret [ybkz]swh[/ybkz]
okunan: gol atamayan gofret [ybkz]swh[/ybkz]
sessiz olunması gereken ilk şart olan mekan.
kütüphaneden eve o kadar kitabı taşıyamıyorum. bel fıtığı oldum anasını satıyım. hepi topu bir paragraf alıntılayacağım kaynağı niye eve taşıyayım manyak mıyım ben? derken kütüphanede çalışmaya karar verdim. konumla ilgili 10 kitabı yığdım masaya, güzel güzel okuyorum not alıyorum. fısıltılar rahatsız etmeye başladı önce, kıl bir tipim sanırım, sağ masamdakine ters ters baktım. sustular. topuklu ayakkabılı bir kız geçti yanımdan, belli ki koca kütüphanede nasıl kitap aranacağını bilmiyor. dolanıyor da dolanıyor. tak tak tak tak. kalktım, sırf gitsin diye yardım edip kitabını buldum. muhtemelen 1. sınıf olan başkaları geldi, kıkırdıyorlar. sessiz olmalarını rica ettim, bu defa fısıldayarak kıkırdıyorlar. kıskanıyorum gençlik ateşlerini. ben gözümde kalın gözlüklerim, kafam önde hayatlet gibi girip çıkıyorum rafların arasından. gömülüp okuyorum, yazıyorum sonra. sıfır iletişim. olmaz olsun böyle gençlik ateşi.
akşam saatleri olduğundan dolayı kalabalıklaştı. oradan kalkıp başka bir salona taşıdım kendimi ve tüm kitap yükümü. yeni gittiğim salonun tam ortasında deri koltuk takımı var. hangi akıllı bir kütüphaneye deri koltuk yapar aklım almadı bir süre. çünkü birisi oturduğu vakit carrtt corttt diye ses çıkarıyor. gitti bütün konsantre. sonra hiç beceremesem de ipodumu açıp, müzik dinleyerek çalışmaya başladım. bendeki şans, ipodun şarjı bitti. ortalama 30 saniyede bir koltuğa birileri oturup kalkıyor. önlerindeki masadan fışır fuşur gazete açma-karıştırma sesi geliyor. tırnaklarımı yemeye başladım. hiç tırnak yemem. oradan alt kata göç ettim. bodrum gibi bir yer. girişin hemen altı olduğundan her saniye tak tak tak tak ayak sesleri. kafama çökecek sanki. biraz sese alışıp çalışmaya devam ettim.
yan masama yeni 3 kişi daha geldi. matematik çalışıyorlardı. fısır fısır fısır. kafayı yiyecektim. tekar kitaplarımı topladım üst katın da üstüne çıktım. her yer dolu. bir an sinir bastı. zaten kitap alma hakkımı da doldurdum kitapları alıp eve götüremiyorum. yani bir şekilde çevremizi rahatsız etmemeyi öğrenmeliyiz, mesela kütüphaneler asla arkadaşlarınla gidebileceğin bir yer değil. yalnız olmalısın arkadaş. insan olan her yerde bir şekilde ses oluyor, sese tahammülü de ben öğrenmeliyim sanırım.
kütüphaneden eve o kadar kitabı taşıyamıyorum. bel fıtığı oldum anasını satıyım. hepi topu bir paragraf alıntılayacağım kaynağı niye eve taşıyayım manyak mıyım ben? derken kütüphanede çalışmaya karar verdim. konumla ilgili 10 kitabı yığdım masaya, güzel güzel okuyorum not alıyorum. fısıltılar rahatsız etmeye başladı önce, kıl bir tipim sanırım, sağ masamdakine ters ters baktım. sustular. topuklu ayakkabılı bir kız geçti yanımdan, belli ki koca kütüphanede nasıl kitap aranacağını bilmiyor. dolanıyor da dolanıyor. tak tak tak tak. kalktım, sırf gitsin diye yardım edip kitabını buldum. muhtemelen 1. sınıf olan başkaları geldi, kıkırdıyorlar. sessiz olmalarını rica ettim, bu defa fısıldayarak kıkırdıyorlar. kıskanıyorum gençlik ateşlerini. ben gözümde kalın gözlüklerim, kafam önde hayatlet gibi girip çıkıyorum rafların arasından. gömülüp okuyorum, yazıyorum sonra. sıfır iletişim. olmaz olsun böyle gençlik ateşi.
akşam saatleri olduğundan dolayı kalabalıklaştı. oradan kalkıp başka bir salona taşıdım kendimi ve tüm kitap yükümü. yeni gittiğim salonun tam ortasında deri koltuk takımı var. hangi akıllı bir kütüphaneye deri koltuk yapar aklım almadı bir süre. çünkü birisi oturduğu vakit carrtt corttt diye ses çıkarıyor. gitti bütün konsantre. sonra hiç beceremesem de ipodumu açıp, müzik dinleyerek çalışmaya başladım. bendeki şans, ipodun şarjı bitti. ortalama 30 saniyede bir koltuğa birileri oturup kalkıyor. önlerindeki masadan fışır fuşur gazete açma-karıştırma sesi geliyor. tırnaklarımı yemeye başladım. hiç tırnak yemem. oradan alt kata göç ettim. bodrum gibi bir yer. girişin hemen altı olduğundan her saniye tak tak tak tak ayak sesleri. kafama çökecek sanki. biraz sese alışıp çalışmaya devam ettim.
yan masama yeni 3 kişi daha geldi. matematik çalışıyorlardı. fısır fısır fısır. kafayı yiyecektim. tekar kitaplarımı topladım üst katın da üstüne çıktım. her yer dolu. bir an sinir bastı. zaten kitap alma hakkımı da doldurdum kitapları alıp eve götüremiyorum. yani bir şekilde çevremizi rahatsız etmemeyi öğrenmeliyiz, mesela kütüphaneler asla arkadaşlarınla gidebileceğin bir yer değil. yalnız olmalısın arkadaş. insan olan her yerde bir şekilde ses oluyor, sese tahammülü de ben öğrenmeliyim sanırım.
bir nevi hayat kurtarmış ayakkabıdır.
bir bayram öncesi annem ile çarşıya çıkmışız, hava kararana dek alışveriş yapmışız. hayli kalabalık. kalabalık ara sokakların birisinden geçerken birden ne olmuşsa olmuş ben kaybolmuşum. annemi de ararken kaybolduğum noktadan epey uzaklaşmışım. sonra annem beni dakikalar sonra, karanlık bir sokakta şuursuzca yürürken bulmuş. tabiki, sokağın taa başından yanan ayakkabılarımın ışığını görüp gelmiş. o sebeple ailecek gönül borcumuz vardır kendilerine.
bir bayram öncesi annem ile çarşıya çıkmışız, hava kararana dek alışveriş yapmışız. hayli kalabalık. kalabalık ara sokakların birisinden geçerken birden ne olmuşsa olmuş ben kaybolmuşum. annemi de ararken kaybolduğum noktadan epey uzaklaşmışım. sonra annem beni dakikalar sonra, karanlık bir sokakta şuursuzca yürürken bulmuş. tabiki, sokağın taa başından yanan ayakkabılarımın ışığını görüp gelmiş. o sebeple ailecek gönül borcumuz vardır kendilerine.
geldi diye sevinip panik yaparken yanlışlıkla ona ayrılan boşluğa bazen denk getirelemeyen çubuk.
çocukluğum. büyüme dönemim. şimdiki halim.
ilk kitabını elime aldığımda sanırım ilkokul 6. sınıftaydım. kitaplar çıktıkça sürekli okudum, filmler geldikçe de izledim. üniversitenin 2. sınıfında da son filmi ile seriyi bitirdim. yani tüm büyüme dönemim harry potter'a denk gelmekte. harry potter ile büyüyen şanslı nesildim. sapıkça neredeyse tüm büyülerini ezberlediğim dönemler olmuştur, tabi o zaman o fantazyaya kendimi kaptırdığım dönemlerdi. bölümüm itibariyle sürekli film izlemem gerek, hiçbir filmi de ikinci defa izleyecek sabrım yok. ama harry potter'ın ilk filmi 2001 yılında geldi ve ben hâlâ o filmi bile dönem dönem açıp izleyebiliyorum. diğer filmleri de kaç kere izledim bilmiyorum. haftanın 1 günü mutlaka ama mutlaka, bir filmi izlemek için yeterli vaktim olmasa bile çok sevdiğim sahnelerini mutlaka izliyorum. hâlâ da sanki hiç izlememişim mevzuyu da bilmiyorumuşum gibi merakla ve adrenalinle izliyorum. bence bu filmin başarısı da burada, izleyip tüketilen bir seri olmaması. yarattığı evrende birçok küçük ayrıntı (büyüden, kaleme, spordan, devlet düzenine kadar) bulunup, her ayrıntının farklı kişilere hitap etmesi. misal ben düellolara bayılıyorum, lumos! secrumsempra ve affedilmez lanetlerin hastasıyım.
şu sıralar, serinin içindeki bir kitaptan [ybkz]swh[/ybkz] yola çıkılarak yapılacak filmden bahsediliyor. heyecandan ölüyorum. bir daha o evrenin içinde olmak, şatonun duvarları, resmi cübbeler, yemek sofraları, diagon yolu, londra'nın arka sokakları, king's cross peron 9-3/4... deliler gibi özledim ya!
ilk kitabını elime aldığımda sanırım ilkokul 6. sınıftaydım. kitaplar çıktıkça sürekli okudum, filmler geldikçe de izledim. üniversitenin 2. sınıfında da son filmi ile seriyi bitirdim. yani tüm büyüme dönemim harry potter'a denk gelmekte. harry potter ile büyüyen şanslı nesildim. sapıkça neredeyse tüm büyülerini ezberlediğim dönemler olmuştur, tabi o zaman o fantazyaya kendimi kaptırdığım dönemlerdi. bölümüm itibariyle sürekli film izlemem gerek, hiçbir filmi de ikinci defa izleyecek sabrım yok. ama harry potter'ın ilk filmi 2001 yılında geldi ve ben hâlâ o filmi bile dönem dönem açıp izleyebiliyorum. diğer filmleri de kaç kere izledim bilmiyorum. haftanın 1 günü mutlaka ama mutlaka, bir filmi izlemek için yeterli vaktim olmasa bile çok sevdiğim sahnelerini mutlaka izliyorum. hâlâ da sanki hiç izlememişim mevzuyu da bilmiyorumuşum gibi merakla ve adrenalinle izliyorum. bence bu filmin başarısı da burada, izleyip tüketilen bir seri olmaması. yarattığı evrende birçok küçük ayrıntı (büyüden, kaleme, spordan, devlet düzenine kadar) bulunup, her ayrıntının farklı kişilere hitap etmesi. misal ben düellolara bayılıyorum, lumos! secrumsempra ve affedilmez lanetlerin hastasıyım.
şu sıralar, serinin içindeki bir kitaptan [ybkz]swh[/ybkz] yola çıkılarak yapılacak filmden bahsediliyor. heyecandan ölüyorum. bir daha o evrenin içinde olmak, şatonun duvarları, resmi cübbeler, yemek sofraları, diagon yolu, londra'nın arka sokakları, king's cross peron 9-3/4... deliler gibi özledim ya!
devam filmiymiş gibi çek kanka tarzında film. lord of the rings evrenini özleyenler için [ybkz]swh[/ybkz] ilaç gibi gelecektir. birkaç gün önce vizyona girdi, ilk filmden daha iyi olduğu eleştirilerini okudum. beklentimi yükselttim.
(bkz: anlat anlat heyecanlı oluyor)
cemaatin yakıp yıkacağı savaştır. rte de o yollardan geçmişti, mutlaka başka bir çakma lideri oluşturacaktır. bir cemaatin türk siyasetine bu denli tesir edebilmesinin çirkinliği başka bir mevzu da rte'nin oyları çok düşecek gibime geliyor. epey bir sahte oy pusulası ve 1-2 milyon mezarlık dolusu ölmüş insana seçim kağıdı çıkarması gerekebilir.
filmin olası sonu: illuminati'den ayrılan ünlü kişinin hayatının zindan edilmesi gibi bir şeyler canlanıyor gözümde. britney spears sonunda kel bile kalmıştı hatta. [ybkz]swh[/ybkz]
filmin olası sonu: illuminati'den ayrılan ünlü kişinin hayatının zindan edilmesi gibi bir şeyler canlanıyor gözümde. britney spears sonunda kel bile kalmıştı hatta. [ybkz]swh[/ybkz]
(bkz: hesaplayan adam) : #320320
yine hesabını yapmış, güldürmüştür. ulan ben daha 19 ile 6 yı ıkına ıkına hesaplıyorum, saat hesabı desen içler acısı, para üstlerini sayamadığım için neredeyse almıyorum, fatura hesaplayamıyorum -hesapladığım yanlış çıkıyor zaten- bu adam benimle birlikte hastanede muayene sırası beklerken tek tek içeriye girenin süresini tutuyor doktorun ortalama muayene süresini hesaplıyor.
sanat ve bilimin diyalektiği ilişkimin en güzel tarafı. sanattan değil bilimden karnımız doyacak inşallah.
yine hesabını yapmış, güldürmüştür. ulan ben daha 19 ile 6 yı ıkına ıkına hesaplıyorum, saat hesabı desen içler acısı, para üstlerini sayamadığım için neredeyse almıyorum, fatura hesaplayamıyorum -hesapladığım yanlış çıkıyor zaten- bu adam benimle birlikte hastanede muayene sırası beklerken tek tek içeriye girenin süresini tutuyor doktorun ortalama muayene süresini hesaplıyor.
sanat ve bilimin diyalektiği ilişkimin en güzel tarafı. sanattan değil bilimden karnımız doyacak inşallah.
belli bir cinsiyetteki bireye kaşı süregelen duygusal, romantik ve cinselçekim. tamamen bilinçaltısal durumdur, seçim değildir.
eşcinsellerden bahsederken 'cinsel tercih' gibi bir kelime kullanmak bu sebeple yanlıştır.
eşcinsellerden bahsederken 'cinsel tercih' gibi bir kelime kullanmak bu sebeple yanlıştır.
bir cinsin diğer cins üzerinde baskın ya da diğerine göre üstün olduğu inancına dayanan bir ideolojidir.
bireylere cinsiyetlerinden dolayı toplumda adaletsiz bir şekilde davranılmasıdır. örneğin; bir kadının sırf kadın olduğu için işten çıkarılması.
farklı kültürlerde, farklı coğrafyalarda ve farklı tarihsel zamanlarda kadınlara ve erkeklere biyolojik cinsiyetlerine dayanarak toplumsal olarak yüklenen roller ve sorumluluklar bütünü. örneğin, kadınlar pembe giyer, dişiyi yuva kuş yapar, erkekler ağlamaz gibi genel algılarla oluşturulmuş yazılı olmayan kurallar gibi şeylerdir. toplumdaki tüm cinsiyet sorunları da birilerinin birilerine bu sorumlulukları yüklemekte ısrar etmesinden meydana gelir.
bir nebze olsun yüreklere su serpmiştir. pozisyonun özellikle basın toplantısında hep beraber tekrar izlenmesi güzel bir teknik olmuştur.
bundan sonraki gelişecek olaylar elbette basın toplantısından da önemlidir. bu daha başlangıç mücadeleye devam.
bundan sonraki gelişecek olaylar elbette basın toplantısından da önemlidir. bu daha başlangıç mücadeleye devam.
birkaç dakika sonra başlaması gereken basın açıklaması. büyük bir heyecan içinde bekliyorum, bir umut tüm taraftarın söylemek istediğini söyler de içimize su serper diye. yoksa hırsımdan baştan başa temizlediğim evi yeniden temizleyeceğim.
sahadaki oyuncuların güvenliklerini tehlikeye atan durum gerekçesiyle maçın tatil edilmesi gereken şuursuz eylem. takımını gerçekten seven taraftar, ne olursa olsun, yapmaz yapamaz böyle bir şey. eğer emek emek o stada gelmiş ise, o armayı taşıyorsa yaptığı eylemin doğuracağı zararları bilir. ha zaten bile bile zarar vermek için yapıyorsa bu başka bir tartışma konusu. taraftarüstü bir durum, apaçık haysiyetsizlik. [ybkz]swh[/ybkz]
olası basın açıklamasının, bire bir olmasa da çok benzerini beklerseniz 15 dakika içinde yazabileceğim açıklama.
atmadan yazacağım ama, ezberden. neler söyleneceğini aşağı yukarı tahmin ediyoruz çünkü. inşallah bu söylediklerimin sonunda haksız çıkarım, utandırırlar beni de gelip 'haksızım, çok yanılmışım' diye editlerim bu entryi.
atmadan yazacağım ama, ezberden. neler söyleneceğini aşağı yukarı tahmin ediyoruz çünkü. inşallah bu söylediklerimin sonunda haksız çıkarım, utandırırlar beni de gelip 'haksızım, çok yanılmışım' diye editlerim bu entryi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?