türk ingiliz ortak yapımı, kadrosunda türk oyuncular da barındıran[ybkz]swh[/ybkz] film.
hayatımda izlediğim en kötü futbol filmi olabilir. tamam birkaç sahnede benim de gözlerim dolmuş olabilir ama liverpool fc taraftarı olmak lazım sanırım filmden tat alabilmek için.[ybkz]swh[/ybkz]
elde böyle güzel malzemeler olmasına rağmen[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz] hiç özenmeden, sanki filmin alelacele çekilmesi gerekiyormuş gibi işlenmiş bir konu karşımıza çıkıyor. çok ciddi mantık hataları, yüzeysel flashback ler, üstünde kafa yorulmamış basit dialoglar falan baya düşürmüş filmin kalitesini. ayrıca film türk salonlarına neden altyazılı değil de türkçe dublajlı verilmiş bilmiyorum ama kafama yatmadı, hoşuma da gitmedi.[ybkz]swh[/ybkz]
---------------kendince spoiler---------------
gerçi işte dediğim gibi, liverpool fc taraftarı olsaydım kenny dalglish göründüğü an götüm tavana vururdu muhtemelen. o sahnede ben bile kenny abinin görüneceğini bilmediğim için "ananı avradını..." diye tepki verdim mesela.
---------------kendince spoiler---------------
son olarak, will rolündeki o ana karakter var ya... ısır o eşşek sıpasının yanaklarını. o ağladıkça benim de içim gitti.[ybkz]swh[/ybkz]
bu sezon beşiktaş erkek basketbol takımı maçlarından önce ve aralarda salonda çalan parçalardan biri. fena havaya sokar.
http://tinyurl.com/7fftxse
http://tinyurl.com/7fftxse
tribal olarak ağır derecede abdullah avcı'yı çağrıştıran teknik direktör.
sol görüşlü her türk aydını gibi uzun yıllar sürgün yaşamış ve paris te hayatını kaybetmiş ressam, yazar.
taraftarın her ne olursa olsun arkasında durması gereken an itibarıyla alternatifsiz yönetimdir.
beşiktaş'ın kamburları devamlı köstek olacaktır, yaptıkları eleştirilecektir[ybkz]swh[/ybkz] ama şu her zaman tartışma götürmez bir gerçek olarak kalacaktır ki; fikret orman böyle karışık bir ortamda cesur bir duruşla tüm yükü sırtlamış, beşiktaş adına iyiniyetle yol almaya çalışmaktadır.
sırf bu nedenle bile tarafımca her zaman saygıyla hatırlanacak olan yönetimdir.
beşiktaş'ın kamburları devamlı köstek olacaktır, yaptıkları eleştirilecektir[ybkz]swh[/ybkz] ama şu her zaman tartışma götürmez bir gerçek olarak kalacaktır ki; fikret orman böyle karışık bir ortamda cesur bir duruşla tüm yükü sırtlamış, beşiktaş adına iyiniyetle yol almaya çalışmaktadır.
sırf bu nedenle bile tarafımca her zaman saygıyla hatırlanacak olan yönetimdir.
istanbul un en eski ilçelerinden biri. merkezinde uzun yıllardır yaşayanlarının birçoğu beşiktaşlı olup, eski semt kültürünün en güzel yaşandığı yerlerden biridir.
üsküdar da bir semt.
istanbul anadolu yakası nda bulunan ve belki de istanbul un en güzel manzarasına sahip yerlerden biri olan harem de bulunan terminal. cepçileri, üçkağıtçıları, bir koltuğa 3-4 bilet kesen uyanıklarıyla meşhurdur.
istanbul esenler de bulunan ve benzerine nadiren rastlanabilecek çirkinlikteki otobüs terminali.
(bkz: büyük istanbul otogarı)
aynı zamanda otobüs şirketlerinin henüz kendi terminalleri olmadığı dönemde istanbul da var olan iki terminalden biri. diğeri için;
(bkz: harem otogarı)
(bkz: büyük istanbul otogarı)
aynı zamanda otobüs şirketlerinin henüz kendi terminalleri olmadığı dönemde istanbul da var olan iki terminalden biri. diğeri için;
(bkz: harem otogarı)
temmuz 2005...
hayatında semt olarak beşiktaş'ı, şehir olarak istanbul'u hiç görmemiş 18 yaşında bir ergen düşünün. uzaktan uzağa hep aşk duymuş, bir-iki maç dışında hastası olduğu renkleri sadece televizyondan takip etmiş, okulda sırasına o üç büyülü harfi kazımış durmuş, derste her sıkıldığında kafasındaki beşiktaş 11'ini yazmış, her defasında forvete oktay ve amokachi'yi koymak istemiş bir çocuk... henüz çok küçükken o zamanın devi afc ajax, inönü'de umulanın aksine beşiktaş'a 4 tane atınca o hafta kendini tam tersi duruma hazırlamış olduğundan mıdır bilinmez, küçük vücudu zayıf düşmüş ve hasta olup ailesini gelecekteki futbol travmalarıyla ilgili çok endişelendirmiş bir çocuk... biraz daha büyüdüğünde valerenga'dan bir devrede 3 yiyerek elenen takımı yüzünden ertesi günü gizli gizli ağlayarak geçirmiş bir çocuk...
otobüs ağır ağır esenler otogarı'na yanaşır. 16 saatlik gece yolculuğu boyunca heyecandan gözüne uyku girmemiştir. babası onu beşiktaş'ta karşılama sözü vermiştir çünkü. valizini alır, alelacele nikotin takviyesini yapar ve ağzına attığı naneli sakızıyla onu aşkına kavuşturacak beşiktaş servisine biner.
servis, daha önce hiç görmediği masalsı yerlerden geçerek[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz] büyükçe bir meydana varır. "taksiiiiim" diye ünler servis şoförü. "vay amk, taksim'e bak lan" diye geçirir içinden delikanlı. tramvayı görür az uzakta, önceki bilgileri ışığında yöneldiği yerin istiklal caddesi olduğuna kanaat getirir ve heyecanlanır. biraz da burulur o an. sanki bir daha ana baba ayrı kardeşi zafer ile tesir'de bira içemeyecekmiş gibi gelir, sanki kısa ömründe bir dönem kapanmış gibi hissetmektedir nedense. inceden huzursuzlanmaya da başlar bir yandan, "hadi amk, ne zaman varıcaz beşiktaş'a?"
servis dar sayılabilecek bir yoldan aşağı inmeye başlar. etraftaki binalar, mimarisiyle gencin ilgisini çekmiştir. sol arkada, cam kenarında oturmaktadır ve gördüğü her bir ayrıntıyı beynine kazımaktadır adeta. yol hafif sola kıvrılır bir an ve genç, sağında ağaçların arkasında genişçe bir alan fark eder. nereye geldiklerini anlamaya çalışan kahramanımız, servis ağaçlardan kurtulduğu an üstünden yıllar geçse de asla unutamayacağı, belki de hayatının her alanına sirayet eden o en unutulmaz anın büyüsüyle kendini koyverir. gözyaşlarında baba hakkı'nın, vedat'ın, şeref bey'in, yusuf'un, rıza'nın, şifo'nun, metin'in, ilhan'ın, pascal'ın yansımaları arka arkaya belirirken içinde daha da büyüyen o duyguyu dünyanın en başarılı edebiyatçısının dahi tanımlayamayacağını bilmektedir. artık "bilenler için söylüyorum; deniz tarafındaki kale..." diye devam eden cümle onun için bir anlam ifade etmektedir çünkü.
servis, çınarlı yoldan geçerek tansaş'ın önünde kendisini indirdiğinde o artık başka biridir. babasıyla kucaklaşır, hasret giderir. babasının ofisine giden yol köyiçi'nden geçmektedir ve genç, belki de hayatının en görkemli anlarını yaşamaktadır. kartal heykelleri, siyah beyaz meyhaneleriyle balıkçılar çarşısı, çarşının ortasında karşılıklı iki binaya gerdirilmiş ince bir ipte salınan koskocaman bir beşiktaş bayrağı...
o an birisi fotoğrafını çekse, nazım usta'nın bir şiirinde abidin dino'ya sorduğu soru cevabını bulmuş olurdu muhtemelen.
hayatında semt olarak beşiktaş'ı, şehir olarak istanbul'u hiç görmemiş 18 yaşında bir ergen düşünün. uzaktan uzağa hep aşk duymuş, bir-iki maç dışında hastası olduğu renkleri sadece televizyondan takip etmiş, okulda sırasına o üç büyülü harfi kazımış durmuş, derste her sıkıldığında kafasındaki beşiktaş 11'ini yazmış, her defasında forvete oktay ve amokachi'yi koymak istemiş bir çocuk... henüz çok küçükken o zamanın devi afc ajax, inönü'de umulanın aksine beşiktaş'a 4 tane atınca o hafta kendini tam tersi duruma hazırlamış olduğundan mıdır bilinmez, küçük vücudu zayıf düşmüş ve hasta olup ailesini gelecekteki futbol travmalarıyla ilgili çok endişelendirmiş bir çocuk... biraz daha büyüdüğünde valerenga'dan bir devrede 3 yiyerek elenen takımı yüzünden ertesi günü gizli gizli ağlayarak geçirmiş bir çocuk...
otobüs ağır ağır esenler otogarı'na yanaşır. 16 saatlik gece yolculuğu boyunca heyecandan gözüne uyku girmemiştir. babası onu beşiktaş'ta karşılama sözü vermiştir çünkü. valizini alır, alelacele nikotin takviyesini yapar ve ağzına attığı naneli sakızıyla onu aşkına kavuşturacak beşiktaş servisine biner.
servis, daha önce hiç görmediği masalsı yerlerden geçerek[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz] büyükçe bir meydana varır. "taksiiiiim" diye ünler servis şoförü. "vay amk, taksim'e bak lan" diye geçirir içinden delikanlı. tramvayı görür az uzakta, önceki bilgileri ışığında yöneldiği yerin istiklal caddesi olduğuna kanaat getirir ve heyecanlanır. biraz da burulur o an. sanki bir daha ana baba ayrı kardeşi zafer ile tesir'de bira içemeyecekmiş gibi gelir, sanki kısa ömründe bir dönem kapanmış gibi hissetmektedir nedense. inceden huzursuzlanmaya da başlar bir yandan, "hadi amk, ne zaman varıcaz beşiktaş'a?"
servis dar sayılabilecek bir yoldan aşağı inmeye başlar. etraftaki binalar, mimarisiyle gencin ilgisini çekmiştir. sol arkada, cam kenarında oturmaktadır ve gördüğü her bir ayrıntıyı beynine kazımaktadır adeta. yol hafif sola kıvrılır bir an ve genç, sağında ağaçların arkasında genişçe bir alan fark eder. nereye geldiklerini anlamaya çalışan kahramanımız, servis ağaçlardan kurtulduğu an üstünden yıllar geçse de asla unutamayacağı, belki de hayatının her alanına sirayet eden o en unutulmaz anın büyüsüyle kendini koyverir. gözyaşlarında baba hakkı'nın, vedat'ın, şeref bey'in, yusuf'un, rıza'nın, şifo'nun, metin'in, ilhan'ın, pascal'ın yansımaları arka arkaya belirirken içinde daha da büyüyen o duyguyu dünyanın en başarılı edebiyatçısının dahi tanımlayamayacağını bilmektedir. artık "bilenler için söylüyorum; deniz tarafındaki kale..." diye devam eden cümle onun için bir anlam ifade etmektedir çünkü.
servis, çınarlı yoldan geçerek tansaş'ın önünde kendisini indirdiğinde o artık başka biridir. babasıyla kucaklaşır, hasret giderir. babasının ofisine giden yol köyiçi'nden geçmektedir ve genç, belki de hayatının en görkemli anlarını yaşamaktadır. kartal heykelleri, siyah beyaz meyhaneleriyle balıkçılar çarşısı, çarşının ortasında karşılıklı iki binaya gerdirilmiş ince bir ipte salınan koskocaman bir beşiktaş bayrağı...
o an birisi fotoğrafını çekse, nazım usta'nın bir şiirinde abidin dino'ya sorduğu soru cevabını bulmuş olurdu muhtemelen.
kafa ıslak, kulakta telefon ve sırtta çanta üçlüsüyle terk edilen mekan.
bence kartal sözlük'teki en felsefi entrylere ev sahipliği yapan başlık. kendisi de hatalar yapan biri olarak orhan baba'dan söylüyorum;
(bkz: hatasız kul olmaz)
(bkz: hatasız kul olmaz)
bundan 4 sene evvel bu hallerini rüyamda görsem inanmayacağım tribün lideri. bence son yılların en büyük hayal kırıklığıdır.
her daim imla hataları.
edit: bunu yazarken bile hata yapmışım üzgünüm. demek ki neymiş? hatasız kul olmazmış. hatalı haliyle kalsın entry madem öyle.
edit: bunu yazarken bile hata yapmışım üzgünüm. demek ki neymiş? hatasız kul olmazmış. hatalı haliyle kalsın entry madem öyle.
böyle bir şey olabilme ihtimali yok bence. çünkü bu kadar eşşek olunmaz, bu kadar eşşek olunur da yönetici olunmaz.
bence ismail air ekolü bir haber, rahat olmak lazım.
bence ismail air ekolü bir haber, rahat olmak lazım.
bu ülkenin gerçeklerine tam olarak uyan söylem. halbuki kaliteli bir sığır olarak asla kafanı kaldırmayıp, önüne koyulanı otlayıp, sağa sola sıçmanda hiçbir sakınca yoktur.
kendi açımdan durum, takım tutar gibi birinin arkasından gitmeye verilen savaştan ibarettir. eleştirebilen insan bana göre sağlıklı bir insandır çünkü. körü körüne birinin peşinden gitmek nereden baksan hayvani bir dürtüden ileri gelir. bazen herkeste olur ama önemli olan fren yapabilmek sanırım.
neyse zavallı bir ergen olarak yine haddimden fazla fikir beyan etmiş olabilirim şu an, neme lazım.[ybkz]swh[/ybkz]
kendi açımdan durum, takım tutar gibi birinin arkasından gitmeye verilen savaştan ibarettir. eleştirebilen insan bana göre sağlıklı bir insandır çünkü. körü körüne birinin peşinden gitmek nereden baksan hayvani bir dürtüden ileri gelir. bazen herkeste olur ama önemli olan fren yapabilmek sanırım.
neyse zavallı bir ergen olarak yine haddimden fazla fikir beyan etmiş olabilirim şu an, neme lazım.[ybkz]swh[/ybkz]
(bkz: yarra)
kendimden yola çıkarak oluşturduğum başlıktır efendim. öyle hoplarım zıplarım falan ama benden adam olmaz.[ybkz]swh[/ybkz]
ben önümüzdeki cuma akşamı, seyrek de olsa bazı akşamlar yaptığım gibi barbaros bulvarı üstündeki potalarda[ybkz]swh[/ybkz] basketbol oynamayı planlıyorum ama devamlı oynadığım arkadaşlarım tatilde, memlekette ve bilumum mesire yerlerinde gününü gün etmekte olduğundan[ybkz]swh[/ybkz] aklıma bir büyüğe danışmak geldi.[ybkz]swh[/ybkz]
bu işler planlamayla falan olmuyor. cuma akşamı şöyle 7 gibi falan gelesi olan varsa bana özelden yazsın lütfen. maçtan sonra buz[ybkz]swh[/ybkz] gibi bir kutsal bira ayini de cabası diyorum, daha da demiyorum.
ha bu arada top yok ha[ybkz]swh[/ybkz]
edit: maniac bakacakmış top işine.
ben önümüzdeki cuma akşamı, seyrek de olsa bazı akşamlar yaptığım gibi barbaros bulvarı üstündeki potalarda[ybkz]swh[/ybkz] basketbol oynamayı planlıyorum ama devamlı oynadığım arkadaşlarım tatilde, memlekette ve bilumum mesire yerlerinde gününü gün etmekte olduğundan[ybkz]swh[/ybkz] aklıma bir büyüğe danışmak geldi.[ybkz]swh[/ybkz]
bu işler planlamayla falan olmuyor. cuma akşamı şöyle 7 gibi falan gelesi olan varsa bana özelden yazsın lütfen. maçtan sonra buz[ybkz]swh[/ybkz] gibi bir kutsal bira ayini de cabası diyorum, daha da demiyorum.
ha bu arada top yok ha[ybkz]swh[/ybkz]
edit: maniac bakacakmış top işine.
en tartışılabilir olanıyla dahi tartışırken muhakkak ulaşılan eşik.
(bkz: ama bizim uefa kupamız var)
(bkz: ama bizim uefa kupamız var)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?