confessions

la vittoria sara nostra

1. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 2779
  2. takipçi 0
  3. puan 62549

sütyen takmayan kadınlar

la vittoria sara nostra
cesur kadınlardır. doğrudur. böyle dememin nedenlerine gelince; türkiye gibi bir ülkede yaşıyorsunuz ve erkek veya kadın fark etmeksizin insanlarda cinsel kültür yok denecek kadar az.

çocukken cinsellikle alakalı bir şeyler öğrenmeye çalıştığınız zaman "seni leylekler getirdi" ile başlayan "büyüyünce öğrenirsin" ile devam eden ve sürekli olarak "aaaa çok ayıp" şeklinde devam eden tepkiler alıyorsunuz. anlıyorsunuz ki bu cinsellik öyle büyüklere sorarak öğrenilecek bir şey değil iyisi mi kitaplara bir bakalım. ama ufak bi problem var; o kitap, kitapçıdan nasıl alınacak? o iş de yattığına göre internetten, oradan, buradan edinilen kulaktan dolma bilgiler, torrentten çekilerek gizli gizli seyredilen porno filmler ve "piç erkekler" grubuna giren arkadaşlardan duyulan bilgilerle toplama bi cinsel kültür kazanılır. tabi bu kazanılan şey cinsel kültür değil, erotik bilgi kirliliğidir yalnızca.

kazanılan bu bilgiler[ybkz]swh[/ybkz] genellikle cinsel ilişki sürecini kapsadığı için haliyle yurdum insanı buraya kadar olan aşamada bir hayli beceriksiz kalmaktadır. tabi bu durumda cinsel ilişki süreci de beceriksizce geçmekte, karşımıza birlikte ama mutsuz insanlar çıkartmaktadır. gerçi mutluluğa giden yol yalnızca buradan geçmemektedir, o da ayrı bir mesele.

türk erkeklerinin geneli cinsel ilişki konusunda aslan kesilen, çok çok çok afedersiniz ama sikip sokan en az bir saat ereksiyon halinde kalabilen ve zencileri bile kıskandıran adamlar olduklarından bahsetmektedirler sürekli olarak. ancak işin aslının öyle olduğunu sanmıyorum ben açıkçası. üstelik bu tezimi doğrulayan bir şey söyleyeyim mi size? bi süper markete gidin ve prezervatiflere bakın bakalım hangisi daha çok kullanılıyor ya da bitmiş. ya da o kadar cesursanız gidin bir eczacıya sorun en çok hangisini satıyorsun diye. genelde geciktirici etkisi olanlar daha çabuk tükeniyor. demek ki bu işin içinde bir iş var.

bir de karşı cinse bakış açısı gibi bir durum var ki bu apayrı bir mesele. göz göze gelmekten korktuğu kadınların göğüslerine veya kalçalarına korkusuzca ve salyalarını akıta akıta bakan adamlar var bu memlekette. sebebi de gayet açık ve net. cinsel kültürlerinin olmaması ve kadınların da birey olduklarından bihaber olmaları.

aslında erkek edindiği tüm bu gereksiz erotik bilgi kirliliğinden bir şekilde kurtulsa, cinselliğin aslında ayıp bir şey olmadığının farkına varsa ve kadınların da özgür bireyler olduğunun, onların da cinsel ihtiyaçları olduğunun farkına varsa ve doğru bir şekilde yaklaşmayı becerebilse sorunların büyük bir kısmı ortadan kalkmış olacak.

her neyse işte...

konunun büyük ölçüde dışına çıktım ama açık konuşayım; sırf şu yukarıda anlattıklarımdan ötürü bile bir kadın türkiye'de sütyen takmadan dolaşabiliyorsa ben o kadına saygı duyarım arkadaş.

beşiktaş a beşiktaşlı futbolcu gerek

la vittoria sara nostra
vakt-i zamanında eski başkanın söylediği bir şey vardı; "beşiktaş'ı türkiye'nin real madrid'i yapacağım." bunu bir inceleyelim şimdi; beşiktaş'ı öyle bir hale getireceğim ki milyonlarca euro harcayarak yıldızları getireceğim bu kadroya. dünya yıldızları beşiktaş'ta oynayacak, taraftar kabuk değiştirecek ve yıldızlar olduğu müddetçe takımı destekleyecek ve bunun gibi daha pek çok şey.

ancak hesaba katmadığı bir şey vardı sayın eski başkanın; ne beşiktaş'ın mali yapısı buna müsaade ediyordu ne de taraftar profili. real madrid gibi mali yapısını oturtmuş bir kulübün yaptığı şeyleri yapmak beşiktaş'a sadece çok sıfırlı borçlardan başka bir şey kazandırmadı. başkan gitti, bazı yıldızlar gitti borçlar kaldı neticede.

sonra yönetim değişti, çiçeği burnundaki başkanımız beşiktaş'a beşiktaşlı futbolcu gerek dedi, kısmen doğru da söyledi. ama tabi bunu yaparken eylemleriyle söylediklerinin tutarlılık gözetmesi ve bazı eylemlerin de mantık sınırları içerisinde yapılması gerekirdi diye düşünüyorum.

benim gözümde beşiktaş'ın kulüp olarak profili ne real madrid ile ne de barcelona ile uyuşmuyor. gerçi bu iki kulüple dünyadaki pek çok kulübün profili uyuşmuyor ya orası ayrı bir mesele.

beşiktaş benim gözümde la liga'nın athletic bilbao'u, portekiz'in porto'su olmalı mesela. kendi oyuncularını yetiştirmeli. kolej takımı havasına bürünmeli en kısa süre içerisinde. işte bu yüzden beşiktaş'ın üç beş yıllık planlar yerine tamı tamına on yıllık bir kalkınma ve yeniden yapılanma planına ihtiyacı var.

şu an beşiktaş kulübünün başında bulunan yönetim pek çok zorluğa göğüs gerdi ancak işlerini aşırı derecede kolaylaştıran bir şey de var; avrupa'da futbol takımının oynayamayacak olması. hani her şeyde bir hayır var derler ya, o hesap işte. şu bir sezon boyunca yalnızca lige konsantre olacak bir futbol takımı. üstelik bir önceki yönetim sağolsun; doğru kullanıldıkları zaman bu lige fazla kaliteli gelen oyuncular bıraktılar. her ne kadar ağır kontratlarla mali bir külfet bırakmış olsalar da...

beşiktaşta şu anda gençlerin idol olarak seçtiği futbolcular var. quaresma bunlardan biri. fernandes ve almeida keza aynı şekilde. teknik ekibin bunu çok ama çok iyi bir biçimde değerlendirmesi lazım.

misâl; quaresma çok sorumsuz bir futbolcu olabilir. ancak onun bu sorumsuzluğunu ona ciddi sorumluluklar yükleyerek aşabilirsiniz bunu. mesela alın bu adamı karşınıza deyin ki "kardeşim muhammed'i saha içinde de saha dışında da sana emanet ediyoruz. al bu çocuğu yetiştir. bildiklerini öğret. geleceğin messi'si olmasın o. geleceğin quaresma'sı olsun, çünkü sen trivela vurur iken messi kısa pantolonla geziyordu. messi'yle karşılaştırılan ve dünyanın en değerli futbolcusu denen ronaldo; ben çalım atmayı quaresma'dan öğrendim diyordu. demek ki sen ikisinden de büyük topçusun. muhammed'i de büyük topçu yap." sonra bakın bakalım o sorumsuz quaresma adam oluyor mu olmuyor mu. adam olmasını bir kenara bırakın muhammed'i veya bir başka genci kendisi gibi yetiştiriyor mu yetiştirmiyor mu. sonra gelin bana bi daha konuşalım.

al fernandes'i karşına; "ferdiciğim" de "senin mücadele gücün, oyun kurma becerin üst düzey. gel bize yardımcı ol şu gençlere bu işi öğretelim." zamanla yetiştirebileceğin en mücadeleci en becerikli orta saha oyuncuları yetişiyor mu yetişmiyor mu bir bak.

almeida var lan elinde senin. kim ne derse desin benim için bundesliga'nın en değerli forvetlerinden biriydi bu adam. bu takıma geldi de mi kötü oldu? onu da al karşına de ki "dayı, gol atma sen. attır" ama bunu güzel güzel söyle. mesela de ki; "almeidacığım; bak kardşeim bunca yıl üst düzey liglerde oynadın, çok güzel işler yaptın. koskoca portekiz milli takımının değişmez forvetisin. gel bize yardımcı ol. gençleri yetiştirelim seninle, genç golcülerimiz olsun. sen gollük topları indir o çocuklara, bi babalık et." adamın zaten çocukları var. içindeki baba şevkatini sahaya yansıtmasını rica et. bak bakalım almeida ne yapıyor o zaman.

bu adamları al bu sene karşına konuş. sonra sür önlerine üçer yıllık sözleşmeleri en uygun biçimde. tabi daha önce dediğim futbolcunun yalnızca sporculuğundan değil etinden sütünden yararlanacak maddeler de ekle o sözleşmelere. maliyetleri de düşürürsün hem.

al karşına sivok ile escude'yi. deki "beyler; siz nasıl tık diye top alıyorsanız rakiplerden bu çocuklar da alacak. bu takımın defans bölgesinin tüm sorumluluğu sizde." bu adamlar emin ol on numara defanslar yetiştirir. üstelik teknik defanslar.

bir nevi öğretmen rolü ver sen bu adamlara. sözleşmeleri bitip de yaşları kemale ermeye başlayınca da yardımcı antrenör olarak kulüpte tut. ama aktif futbolculuk hayatlarını da bu kulüpte yardımcı antrenör gibi geçirmelerini sağla.

kısacası futbolcunun sporculuğundan, etinden, sütünden her bi şeyinden yararlan. transfer yapılacak mesela; hoca olarak al karşına bu adamları de ki "aradığımız özellikler bunlar, alabileceğimiz adamlar da bunlar. takımın da genel durumu bu. gelin şu transfer işlerine hep birlikte bakalım." bir de öyle bakın bakalım. herkes anlaşabileceği adamı ister takımda ama emin ol bu adamlar yetiştirdikleri o gencecik çocuklarla oynamak isteyeceklerdir. bu durumda her sezon bir ya da iki transferle eksik kapatma yoluna gidilir sadece. tabi o da üç beş sezon sürer. sonra zaten makine gibi işleyen bir sistemin olur, eksikleri gençlerle takviye edersin.

işte bu durumda beşiktaş'ta beşiktaşlı futbolcular oynamaya başlar.

ha bu işi samet aybaba yapabilir mi bilemem. şahsımca samet aybaba ile olmaz zaten bu iş çünkü ben kendisinde o vizyonu göremiyorum. kim ne derse desin ben özellikle son sezonlarda en çok bernd schuster ve carlos carvalhal'den memnun kaldım. ki takımın başında yeniden birini görsem dünyanın en mutlu adamı olurum. bu söylediklerimi en iyi yapacak adamlar da bu ikisinden biri olurdu kanımca ama en rahat schuster yapardı bu işi. ama samet beyefendi ile olmaz.

avcbjk

la vittoria sara nostra
aşk acısı çeken yazarlar tarikatı üyelerinden olan yazar.

hayatı normale çevirme kararı almış olması bizleri sevindirmiş olmakla birlikte bir derdi bir sıkıntısı olursa tarafıma danışmasını, kadınlar ve erkekler ve bunların karşılıklı ilişkileri üzerine bildiğim ne varsa kendisiyle çekinmeden paylaşacağımı belirtmeden edemeyeceğim.

ayrıyetten epeyce gecikmiş de olsak hoş gelmiş sefalar getirmiştir.

eti negro

la vittoria sara nostra
çocukluktan beri en sevdiğim ikinci bisküvi olarak kalmış, siyah bisküvilerinin arasındaki beyaz kremasıyla holigan tarafımın hoşuna giden, uzun otobüs yolculuklarının favorisi olan bisküvidir benim için. en çok kayısı suyu ile tüketmişliğim vardır çocukken. şimdilerde alkole meze edebilmekteyim arada. bir probis değildir, o ayrı mesele.
54 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol