bir grup yorum parçasıdır.
ben de gidem paytakta le, le hanım
ben de gidem paytakta
bilmem ki hangi bahta
paşa’ya derdim diyem
belki derdime baka le, le hanım
le hanım, le hanım ha hanım ey
sormisen heç halım ey
göğsüme vura vura
çürüttüm sol yanım ey
le, le hanım
aslım karac’dağlıyam le, le hanım
aslım karac’dağlıyam
yar yitirdim ağlıyam
derdim çok dermanım yok
her yanımdan dağlıyam le, le hanım
http://www.youtube.com/watch?v=kpKMTqM7EoI
bir grup yorum parçasıdır.
ölüm onları apansız yakalamadı
ülkemizin uçsuz bucaksız sıradağlarında ve ovalarında
kentlerin yoksul mahallelerinde
ve uğuldayan meydanlarında
kuşatmalar altında ve barikatlar arkasından
sömürüye zulme boyun eğmemenin onuruyla
ölümün üstüne yürüdü onlar
tereddüt etmediler yok
“biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” diyerek
türkülerle, marşlarla karşıladılar ölümü
özgür ve eşit bir gelecek için
canımızdan bir parça koparırcasına
en iyilerimizi verdik toprağa
onlar, yaratılan devrimci değerlerin
onurun, erdemin, inancın simgeleri olarak
yüreklerimizi dolduruyor
bilincimizi aydınlatıyor
bizi kopmaz bağlarla bağlıyor devrime
oy dere kızıldere
böyle akışın nere
onlar biter mi sandın
sana can vere vere oy
dere bizim evimiz
suyu alın terimiz
söyle nedendir dere
vurulur gençlerimiz oy
dere böyle durulmaz
gence kurşun sıkılmaz
sanma faşist olandan
bir gün hesap sorulmaz oy
http://www.youtube.com/watch?v=40P3qaRy6Rk
ölüm onları apansız yakalamadı
ülkemizin uçsuz bucaksız sıradağlarında ve ovalarında
kentlerin yoksul mahallelerinde
ve uğuldayan meydanlarında
kuşatmalar altında ve barikatlar arkasından
sömürüye zulme boyun eğmemenin onuruyla
ölümün üstüne yürüdü onlar
tereddüt etmediler yok
“biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” diyerek
türkülerle, marşlarla karşıladılar ölümü
özgür ve eşit bir gelecek için
canımızdan bir parça koparırcasına
en iyilerimizi verdik toprağa
onlar, yaratılan devrimci değerlerin
onurun, erdemin, inancın simgeleri olarak
yüreklerimizi dolduruyor
bilincimizi aydınlatıyor
bizi kopmaz bağlarla bağlıyor devrime
oy dere kızıldere
böyle akışın nere
onlar biter mi sandın
sana can vere vere oy
dere bizim evimiz
suyu alın terimiz
söyle nedendir dere
vurulur gençlerimiz oy
dere böyle durulmaz
gence kurşun sıkılmaz
sanma faşist olandan
bir gün hesap sorulmaz oy
http://www.youtube.com/watch?v=40P3qaRy6Rk
bir ahmet telli şiiri.
samanyolu, çobanın peşinden giden bir sürü gibi, göğün yamacına tırmanıyordu. sürüdeki en küçüklerden bir, bu gümüşi döngüden ve dinginlikten öteye geçmeyen yolculuklardan bıkmıştı artık. huzursuzdu. sıkıntının tırnakları, biryerlerini sürekli kanatıyordu. işte böyle bir gökgününde, sürüden sessizce ayrıldı. evinden kaçan kısa pantolonlu afacan bir coçuğa benziyordu küçük yıldız. ipinden kopmuş küçük bir uçurtma gibiydi. hoplaya zıplaya uzaklaştı sürüden. boşluğu ve birbaşınalığı duyumsadı birdenbire. arkadaşlarından öğrendiği bir evren türküsünü mırıldanmaya başladı. bir yandan da ayrıldığı sürünün, bütün bir ömür, evrenin kıyısında yaşamaya nasıl katlandığını merak ediyordu. şaştı kaldı bu işe. yıldız aklının hayalsiz olabileceğine inanmak istemiyordu. sonra unuttu bütün bunları. geleceği geçmişi ve her şeyi. ve şöyle düşündü küçük yıldız.
evren
yalnızlıktan da küçükmüş
düşlermiş asıl sonsuz olan
zaman, kar kristalleri gibi ayağına batsa da, yolculuk duygusunun esrikliği gizemli bir tada dönüşüyordu gittikçe. saklı vadileri keşfetti küçük yıldız, karadeliklerde dolaştı. ateşarabalarına binip manyetik rüzgarlar denizine indi. başına belalar açmada gittikçe ustalaşıyordu artık. kendine yönelmiş bir tehdit gibiydi. asteroidlerin meteor yağmurlarına uğramış bedenleri delik deşikti. "ölüm" dedi küçük yıldız,
"ölüm beni cirkinleştirmeden yok olma yollarını öğrenmeliyim". sonra öteki galaksilerin uğuldayan rüzgarlarına yöneldi. nebulalar arasından kayarken bir yandanda türküler söylüyordu, yıldız türküleri.
evren
umutlarda da küçükmüş
mutsuzluk daha büyükmüş meğer
küçük yıldız, sönmüş yıldızlar arasından geçerken, terkkettiği sürüyü anımsadı bir ara. arkadaşlarını, ışıkışığa neşeli dostlarını düşündü. büyücüleri, bilicileri anımsadı. dönse ömrü uzayacak, hızla yitirdiği ışığını yenileyebilecekti belki. ama oraya dönmeyi bir kez bile aklından geçirmedi. ışığının, elmas tozları gibi bedeninden dökülmesine aldırmadı. çevrenini kendisi yaratmalı, kendisi yok etmeliydi. o hiçbir zaman sönmüş yıldızlar mezarlığına gömülmeyecekti. gerektiğinde kül olup savuracaktı kendini. diğer yanda samanyolu küçük yıldızın kaybolduğunu yüzlerce ışık yılı sonra ayrımsadı. ama binlerce ışık yılında açtığı keçi yolundan çıkıp ta onu aramaya yanaşmadı. imkansızı denemeye kalkmıştı o.
evren
sekizinci renge sarınan
metaforlarmış meğer
karanlık bölgelerden geçiyordu küçük yıldız, bir ateş böceği kadar kendine yakın, bir okadar kendine uzaktı. kendini evrenin öteki kıyılarına sürükledi sonra. yıldızların düş kurdurucu olduklarını ama artık düş de kurmaları gerektiğini duyumsadı. yıldızların da ütopyaları olmalıydı. ama bir yandan tükeniyordu küçük yıldız. hızla, ışık hızıyla tükeniyordu. karadelikler onu yutabilir, sönmüş gezegenler kendine çekebilirlerdi. büyükbüyüklerinin masallarındaki gibi tehlikeler ortasında kalabilirdi. umurunda bile değildi bütün bunlar. yaşıyordu, ölümlüydü ve firariydi, hepsi bu.
evren
hiçlik'ten de küçükmüş meğer
yaşamı ve ölümü ezberleyecek kadarmış
sonra bir ışık yılında, yırtılmış ozon tabakasının altında dünya'yı gördü. insanlar, çamur içindeki larvalara benziyorlardı. küçük yıldız dehşetle baktı aşağıya. işte tam o an ayağı bir meteora takıldı ve kaymaya başladı. düşüyordu. tutunabileceği birşey yoktu evrende. tutunmak ta istemiyordu zaten. ışığa ve kendine veda etmenin vakti gelmişti. "vedanın anlamı ne" diye düşündü sonra. anlamsızdı. dünya'ya inme duygusunun bir biçimiydi veda. son çabasını aşağıdaki dünya kirliliğine düşmemek için harcadı ve kılpayı kurtuldu bundan.
evren
küçük bir okyanusmuş meğer
kıyısında yelkenliler batan
kendini gök uçurumuna bırakırken küçük yıldızın son baladı şu oldu
düşlüyorum tozlaşarak
dünya olmasında !
http://www.youtube.com/watch?v=d-KpD7lIpnY
samanyolu, çobanın peşinden giden bir sürü gibi, göğün yamacına tırmanıyordu. sürüdeki en küçüklerden bir, bu gümüşi döngüden ve dinginlikten öteye geçmeyen yolculuklardan bıkmıştı artık. huzursuzdu. sıkıntının tırnakları, biryerlerini sürekli kanatıyordu. işte böyle bir gökgününde, sürüden sessizce ayrıldı. evinden kaçan kısa pantolonlu afacan bir coçuğa benziyordu küçük yıldız. ipinden kopmuş küçük bir uçurtma gibiydi. hoplaya zıplaya uzaklaştı sürüden. boşluğu ve birbaşınalığı duyumsadı birdenbire. arkadaşlarından öğrendiği bir evren türküsünü mırıldanmaya başladı. bir yandan da ayrıldığı sürünün, bütün bir ömür, evrenin kıyısında yaşamaya nasıl katlandığını merak ediyordu. şaştı kaldı bu işe. yıldız aklının hayalsiz olabileceğine inanmak istemiyordu. sonra unuttu bütün bunları. geleceği geçmişi ve her şeyi. ve şöyle düşündü küçük yıldız.
evren
yalnızlıktan da küçükmüş
düşlermiş asıl sonsuz olan
zaman, kar kristalleri gibi ayağına batsa da, yolculuk duygusunun esrikliği gizemli bir tada dönüşüyordu gittikçe. saklı vadileri keşfetti küçük yıldız, karadeliklerde dolaştı. ateşarabalarına binip manyetik rüzgarlar denizine indi. başına belalar açmada gittikçe ustalaşıyordu artık. kendine yönelmiş bir tehdit gibiydi. asteroidlerin meteor yağmurlarına uğramış bedenleri delik deşikti. "ölüm" dedi küçük yıldız,
"ölüm beni cirkinleştirmeden yok olma yollarını öğrenmeliyim". sonra öteki galaksilerin uğuldayan rüzgarlarına yöneldi. nebulalar arasından kayarken bir yandanda türküler söylüyordu, yıldız türküleri.
evren
umutlarda da küçükmüş
mutsuzluk daha büyükmüş meğer
küçük yıldız, sönmüş yıldızlar arasından geçerken, terkkettiği sürüyü anımsadı bir ara. arkadaşlarını, ışıkışığa neşeli dostlarını düşündü. büyücüleri, bilicileri anımsadı. dönse ömrü uzayacak, hızla yitirdiği ışığını yenileyebilecekti belki. ama oraya dönmeyi bir kez bile aklından geçirmedi. ışığının, elmas tozları gibi bedeninden dökülmesine aldırmadı. çevrenini kendisi yaratmalı, kendisi yok etmeliydi. o hiçbir zaman sönmüş yıldızlar mezarlığına gömülmeyecekti. gerektiğinde kül olup savuracaktı kendini. diğer yanda samanyolu küçük yıldızın kaybolduğunu yüzlerce ışık yılı sonra ayrımsadı. ama binlerce ışık yılında açtığı keçi yolundan çıkıp ta onu aramaya yanaşmadı. imkansızı denemeye kalkmıştı o.
evren
sekizinci renge sarınan
metaforlarmış meğer
karanlık bölgelerden geçiyordu küçük yıldız, bir ateş böceği kadar kendine yakın, bir okadar kendine uzaktı. kendini evrenin öteki kıyılarına sürükledi sonra. yıldızların düş kurdurucu olduklarını ama artık düş de kurmaları gerektiğini duyumsadı. yıldızların da ütopyaları olmalıydı. ama bir yandan tükeniyordu küçük yıldız. hızla, ışık hızıyla tükeniyordu. karadelikler onu yutabilir, sönmüş gezegenler kendine çekebilirlerdi. büyükbüyüklerinin masallarındaki gibi tehlikeler ortasında kalabilirdi. umurunda bile değildi bütün bunlar. yaşıyordu, ölümlüydü ve firariydi, hepsi bu.
evren
hiçlik'ten de küçükmüş meğer
yaşamı ve ölümü ezberleyecek kadarmış
sonra bir ışık yılında, yırtılmış ozon tabakasının altında dünya'yı gördü. insanlar, çamur içindeki larvalara benziyorlardı. küçük yıldız dehşetle baktı aşağıya. işte tam o an ayağı bir meteora takıldı ve kaymaya başladı. düşüyordu. tutunabileceği birşey yoktu evrende. tutunmak ta istemiyordu zaten. ışığa ve kendine veda etmenin vakti gelmişti. "vedanın anlamı ne" diye düşündü sonra. anlamsızdı. dünya'ya inme duygusunun bir biçimiydi veda. son çabasını aşağıdaki dünya kirliliğine düşmemek için harcadı ve kılpayı kurtuldu bundan.
evren
küçük bir okyanusmuş meğer
kıyısında yelkenliler batan
kendini gök uçurumuna bırakırken küçük yıldızın son baladı şu oldu
düşlüyorum tozlaşarak
dünya olmasında !
http://www.youtube.com/watch?v=d-KpD7lIpnY
bir grup yorum parçasıdır.
sen kurşun yağmurları altında
güneşin delik deşik edildiği bir ülkede doğdun
öptü kan revan içinde seni çırılçıplak bir ölüm
ölümü ve gözyaşını gördün yavrum
kan emmeyi öğrendin yaralarından
saplanırken geceye ilk çığlığının sesi
kestik göbeğini süngüyle senin
terli bir asker kaputuna sardık sonra
kurşunlar yağıyordu cesedine annenin
ağla yavrum ağla
dindirsin içindeki acıyı gözyaşların
dönsün toz duman arasın aşkı
ve kalksın artık kanlı duvarlarından kuşatmaların
ağla yavrum ağla şimdi
http://www.youtube.com/watch?v=Bn7QMjfqZi8
sen kurşun yağmurları altında
güneşin delik deşik edildiği bir ülkede doğdun
öptü kan revan içinde seni çırılçıplak bir ölüm
ölümü ve gözyaşını gördün yavrum
kan emmeyi öğrendin yaralarından
saplanırken geceye ilk çığlığının sesi
kestik göbeğini süngüyle senin
terli bir asker kaputuna sardık sonra
kurşunlar yağıyordu cesedine annenin
ağla yavrum ağla
dindirsin içindeki acıyı gözyaşların
dönsün toz duman arasın aşkı
ve kalksın artık kanlı duvarlarından kuşatmaların
ağla yavrum ağla şimdi
http://www.youtube.com/watch?v=Bn7QMjfqZi8
bir ahmet telli şiiri.
gittikçe yanlızlaşıyorum bir sen varsın
karşılığı olmayan sorular düşüyor aklıma
ve kuşların intihar tasarısından söz ediliyor kentte
soğuyan ellerinde kalıyorum bir kırlangıç gibi
ellerin bir mecnun yurdu, upuzun bir sessizlik
birlikte okuduğumuz kitaplar kadar sımsıcak
biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin
her satırını çizip notlar düştük kıyılarına
dünya upuzun bir çöl sanki, bir buzul kütlesi
karşılık bulamıyorsun aklıma düşen sorulara
ve düşüp duruyor kırlangıçlar, üşüyorum
bir yolcu hüznüyle geçip gidiyor ömrümüz
sesine bir esmerlik düşüyor parçalanıyor yüzün
kayıp gidiyor parmaklarımın arasından
bir aşkı anlatmak için seçtiğim sözcükler
hep yanlış numaralar düşüyor telefonlarda
kaçırıyor korku bakışlarını eski tanıdıklar
bir sen varsın kurtulursam bu aşkla kurtulurum
gülüşü süt mavisi insanlar vardı/ nerede şimdi
çoğunun adını unuttum çoğunun kimliğinde kazınmış adresler
nevin canına kıydı geçen gün, şiir gibi bir kızdı bilirsin
öner enfaktüs geçirmiş içerde, kesik kesik öksürürdü eskiden
ayşe ise acemi bir sokak yosması artık
üşüyorum, ama sen anılarla sarma beni ve anlat yanlızlığımızı
http://www.youtube.com/watch?v=Ef-mfEGwGyU
gittikçe yanlızlaşıyorum bir sen varsın
karşılığı olmayan sorular düşüyor aklıma
ve kuşların intihar tasarısından söz ediliyor kentte
soğuyan ellerinde kalıyorum bir kırlangıç gibi
ellerin bir mecnun yurdu, upuzun bir sessizlik
birlikte okuduğumuz kitaplar kadar sımsıcak
biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin
her satırını çizip notlar düştük kıyılarına
dünya upuzun bir çöl sanki, bir buzul kütlesi
karşılık bulamıyorsun aklıma düşen sorulara
ve düşüp duruyor kırlangıçlar, üşüyorum
bir yolcu hüznüyle geçip gidiyor ömrümüz
sesine bir esmerlik düşüyor parçalanıyor yüzün
kayıp gidiyor parmaklarımın arasından
bir aşkı anlatmak için seçtiğim sözcükler
hep yanlış numaralar düşüyor telefonlarda
kaçırıyor korku bakışlarını eski tanıdıklar
bir sen varsın kurtulursam bu aşkla kurtulurum
gülüşü süt mavisi insanlar vardı/ nerede şimdi
çoğunun adını unuttum çoğunun kimliğinde kazınmış adresler
nevin canına kıydı geçen gün, şiir gibi bir kızdı bilirsin
öner enfaktüs geçirmiş içerde, kesik kesik öksürürdü eskiden
ayşe ise acemi bir sokak yosması artık
üşüyorum, ama sen anılarla sarma beni ve anlat yanlızlığımızı
http://www.youtube.com/watch?v=Ef-mfEGwGyU
bir ahmet telli şiiri.
bir akşam konuğum ol
oturup konuşalım biz bize
anıların çubuğunu yakıp
uzatalım geceyi biraz
geçmişe bir el sallayıp
yaşanan günleri konuşalım
ve günlerin üstüne çöken
dumanlı, isli havaları
kendimize daha az zaman
ayırsak da olur geceden
çünkü boğulabilir insan
yalnız kendini düşünmekten
kapağı açılmayan kitaplar
unutulmuş aşklar gibidir
kitaplardan söz edelim
ve onların gizli kalmış
sessiz tadlarından
sabaha doğru perdeyi
aralayıp ufka bakalım
ve bir çocuk gibi
hayretle seyredelim
güneşin kızıllığını
konuşulmadan kalan
daha çok şey vardı
diye düşünerek çıkalım
güneşle kucaklaşan balkona
— üşütmesin sabah serinliği
bir bardak demli çay
burukluğu gibi kalsın
gecenin ve sabahın tadı
yaşasın anılarımızda
konuğum ol, oturup
konuşalım bir akşam
ve uzatalım geceyi
sözün çubuğunu yakarak
http://www.youtube.com/watch?v=YigNhSnd0b8
bir akşam konuğum ol
oturup konuşalım biz bize
anıların çubuğunu yakıp
uzatalım geceyi biraz
geçmişe bir el sallayıp
yaşanan günleri konuşalım
ve günlerin üstüne çöken
dumanlı, isli havaları
kendimize daha az zaman
ayırsak da olur geceden
çünkü boğulabilir insan
yalnız kendini düşünmekten
kapağı açılmayan kitaplar
unutulmuş aşklar gibidir
kitaplardan söz edelim
ve onların gizli kalmış
sessiz tadlarından
sabaha doğru perdeyi
aralayıp ufka bakalım
ve bir çocuk gibi
hayretle seyredelim
güneşin kızıllığını
konuşulmadan kalan
daha çok şey vardı
diye düşünerek çıkalım
güneşle kucaklaşan balkona
— üşütmesin sabah serinliği
bir bardak demli çay
burukluğu gibi kalsın
gecenin ve sabahın tadı
yaşasın anılarımızda
konuğum ol, oturup
konuşalım bir akşam
ve uzatalım geceyi
sözün çubuğunu yakarak
http://www.youtube.com/watch?v=YigNhSnd0b8
bir grup yorum parçasıdır.
çıktım dağın başına da
adım kazdım taşına
ölüm namert belalımdır
bakmaz gözüm yaşına
bu dağların rüzgarından
hoştur aman benim başım hey
ölüm düşme peşime
gençtir daha benim yaşım
düz ovaya inilir mi
ölüm yıldı sanılır mı
düşman sinmiş yolun gözler
bile bile yanılır mı
günü gelince onar yüzer
biner biner ölürüz
vuruşmaktır aslımız bizim
döner döner ölürüz
http://www.youtube.com/watch?v=PDj5iGso1o0
çıktım dağın başına da
adım kazdım taşına
ölüm namert belalımdır
bakmaz gözüm yaşına
bu dağların rüzgarından
hoştur aman benim başım hey
ölüm düşme peşime
gençtir daha benim yaşım
düz ovaya inilir mi
ölüm yıldı sanılır mı
düşman sinmiş yolun gözler
bile bile yanılır mı
günü gelince onar yüzer
biner biner ölürüz
vuruşmaktır aslımız bizim
döner döner ölürüz
http://www.youtube.com/watch?v=PDj5iGso1o0
bir ahmet telli şiiri.
sen dostumdun benim, gülünce güneşler açardı
su gibi azizdin, yurdumdun, alnında ateşler yanan
işıklı bir ırmak gibi aktığımız o uzun yürüyüş
dana dünkü sanki, her patlayan sağanak bunu anlatır
fabrika düdükleri bunu anlatır bana her vardiyada
hazırladığımız ilk taş baskısı afişi anımsar mısın
bükülüp giden kent sokaklarını, fabrika önlerini
sonra kitapları (kokuları hala burnumda onların)
hangi mayısta taşıdık kentlere küllerin rengini
gerçi gülistan olmadı ömrümüz, gam değil
belki tanırdın ilk vurulanı, o gün hiç ağlamadık
hayır ağlamadık, çıldırdık o gün çıldırasıya
adını çocuklarımıza verdik onun, çoğaldı
mezarlar çoğaldı o günden sonra, yetişmedi bize
öldürülecek kadar büyümüştük, öyle demişlerdi
ve hayat öylece akıp durdu işte, akıp duruyor
kimilerinin bakışlarına yine karlar yağmış
saçları dumanlı bir geçit sanki, dudakları lâl
kitap yakanlar eksilmiyor, şu uçuşup duran
kırlangıç ölülerini görüyor musun kentin üstünde
sen dostumdun benim, gülünce güneşler açan
bulutlara, rüzgara asarım suretini her akşam
her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun
unutma dostumsen sen, neredeysen orada ölmek isterim
http://www.youtube.com/watch?v=Sp-IYdRHWlg
sen dostumdun benim, gülünce güneşler açardı
su gibi azizdin, yurdumdun, alnında ateşler yanan
işıklı bir ırmak gibi aktığımız o uzun yürüyüş
dana dünkü sanki, her patlayan sağanak bunu anlatır
fabrika düdükleri bunu anlatır bana her vardiyada
hazırladığımız ilk taş baskısı afişi anımsar mısın
bükülüp giden kent sokaklarını, fabrika önlerini
sonra kitapları (kokuları hala burnumda onların)
hangi mayısta taşıdık kentlere küllerin rengini
gerçi gülistan olmadı ömrümüz, gam değil
belki tanırdın ilk vurulanı, o gün hiç ağlamadık
hayır ağlamadık, çıldırdık o gün çıldırasıya
adını çocuklarımıza verdik onun, çoğaldı
mezarlar çoğaldı o günden sonra, yetişmedi bize
öldürülecek kadar büyümüştük, öyle demişlerdi
ve hayat öylece akıp durdu işte, akıp duruyor
kimilerinin bakışlarına yine karlar yağmış
saçları dumanlı bir geçit sanki, dudakları lâl
kitap yakanlar eksilmiyor, şu uçuşup duran
kırlangıç ölülerini görüyor musun kentin üstünde
sen dostumdun benim, gülünce güneşler açan
bulutlara, rüzgara asarım suretini her akşam
her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun
unutma dostumsen sen, neredeysen orada ölmek isterim
http://www.youtube.com/watch?v=Sp-IYdRHWlg
bir ahmet telli şiiri.
karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
bir uçurum kıyısında vursunlar beni ki dünya
uğuldayıp duran bir uçurum değil miydi zaten
karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
adımı yazıyorum kar üstüne ve ıslığını çığlık
gibi incelterek yetişiyor ardımdaki tipi bana
siliyor adımı bir dal kırarak çam ormanından
geçmişim kar sessizliğiyle özetleniyor artık
anılarım buz tutmuştur aşklarım kar yangını
ömrüm parmak uçlarımda eriyen bir kar tanesi
karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
kar yağıyorken milyon bekerel hüzün yağıyordur
derim ki kar ve hüzün bir aşkın seyir defteridir
yolculuklar ve ayrılıklarla anlatılabilir ancak
karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
bir uçurum kıyısında vursunlar beni,vursunlar
bir kahkahayla çekip giderim karlı ovalardan
şairler vurulmalıdır,hayat yakışmıyor onlara
http://www.youtube.com/watch?v=7jX8kpLv17o
karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
bir uçurum kıyısında vursunlar beni ki dünya
uğuldayıp duran bir uçurum değil miydi zaten
karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
adımı yazıyorum kar üstüne ve ıslığını çığlık
gibi incelterek yetişiyor ardımdaki tipi bana
siliyor adımı bir dal kırarak çam ormanından
geçmişim kar sessizliğiyle özetleniyor artık
anılarım buz tutmuştur aşklarım kar yangını
ömrüm parmak uçlarımda eriyen bir kar tanesi
karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
kar yağıyorken milyon bekerel hüzün yağıyordur
derim ki kar ve hüzün bir aşkın seyir defteridir
yolculuklar ve ayrılıklarla anlatılabilir ancak
karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
bir uçurum kıyısında vursunlar beni,vursunlar
bir kahkahayla çekip giderim karlı ovalardan
şairler vurulmalıdır,hayat yakışmıyor onlara
http://www.youtube.com/watch?v=7jX8kpLv17o
bir ahmet arif şiiri.
tekmil ufuklar kışladı
dört yön, onaltı rüzgar
ve yedi iklim beş kıta
kar altındadır
kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar
ray, asfalt, şose, makadam
benim sarp yolum, patikam
toros, anti-toros ve asi fırat
tütün, pamuk, buğday ovaları, çeltikler
vatanım boylu boyunca
kar altındadır
döğüşenler de var bu havalarda
el, ayak buz kesmiş, yürek cehennem
ümit, öfkeli ve mahzun
ümit, sapına kadar namuslu
dağlara çekilmiş
kar altındadır
şarkılar bilirim çiğ tutmuş
resimler, heykeller, destanlar
usta ellerin yapısı
kolsuz, yarı çıplak venüs
trans-nonain sokağı
garcia lorca'nın mezarı,
ve gözbebekleri pierre curie'nin
kar altındadır
duvarları katı sabır taşından
kar altındadır varoşlar,
hasretim nazlıdır ankara.
dumanlı havayı kurt sevsin
asfalttan yürüsün aralık,
sevmem, netameli aydır.
bir başka ama bilemem
bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat
kalbim, bu zulümlü sevda,
kar altındadır
gecekondularda hava bulanık puslu
altındağ gökleri kümülüslü
ekmeğe, aşka ve ömre
küfeleriyle hükmeden
ciğerleri küçük, elleri büyük
nefesleri yetmez avuçlarına
ilkokul çağında hepsi
kenar çocukları
kar altındadır.
hatip çay'ın öte yüzü ılıman
bulvarlar çakırkeyf yenişehir'de
karanfil sokağında gün açmış
hikmetinden sual olunmaz değil
"mucip sebebin" bilirim
ve "kafi delil" ortada
karanfil sokağında bir camlı bahçe
camlı bahçe içre bir çini saksı
bir dal süzülür mavide
al, al bir yangın şarkısı,
bakmayın saksıda boy verdiğine
kökü altındağ'da, incesu'dadır
http://www.youtube.com/watch?v=VlOFYS3QbWY
tekmil ufuklar kışladı
dört yön, onaltı rüzgar
ve yedi iklim beş kıta
kar altındadır
kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar
ray, asfalt, şose, makadam
benim sarp yolum, patikam
toros, anti-toros ve asi fırat
tütün, pamuk, buğday ovaları, çeltikler
vatanım boylu boyunca
kar altındadır
döğüşenler de var bu havalarda
el, ayak buz kesmiş, yürek cehennem
ümit, öfkeli ve mahzun
ümit, sapına kadar namuslu
dağlara çekilmiş
kar altındadır
şarkılar bilirim çiğ tutmuş
resimler, heykeller, destanlar
usta ellerin yapısı
kolsuz, yarı çıplak venüs
trans-nonain sokağı
garcia lorca'nın mezarı,
ve gözbebekleri pierre curie'nin
kar altındadır
duvarları katı sabır taşından
kar altındadır varoşlar,
hasretim nazlıdır ankara.
dumanlı havayı kurt sevsin
asfalttan yürüsün aralık,
sevmem, netameli aydır.
bir başka ama bilemem
bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat
kalbim, bu zulümlü sevda,
kar altındadır
gecekondularda hava bulanık puslu
altındağ gökleri kümülüslü
ekmeğe, aşka ve ömre
küfeleriyle hükmeden
ciğerleri küçük, elleri büyük
nefesleri yetmez avuçlarına
ilkokul çağında hepsi
kenar çocukları
kar altındadır.
hatip çay'ın öte yüzü ılıman
bulvarlar çakırkeyf yenişehir'de
karanfil sokağında gün açmış
hikmetinden sual olunmaz değil
"mucip sebebin" bilirim
ve "kafi delil" ortada
karanfil sokağında bir camlı bahçe
camlı bahçe içre bir çini saksı
bir dal süzülür mavide
al, al bir yangın şarkısı,
bakmayın saksıda boy verdiğine
kökü altındağ'da, incesu'dadır
http://www.youtube.com/watch?v=VlOFYS3QbWY
http://www.youtube.com/watch?v=QF8Bn-a7PZs
bir grup yorum parçasıdır.
karadeniz yine yelin savrulur
nazlı yardan kara haber mi geldi
kuşluk vakti gün geceye devrilir
yoksa yardan kara haber mi geldi
kucağında yakamozlar serili
sularında dalgaların dürülü
ne susarsın dağların var sıralı
yoksa yardan kara haber mi geldi
duman vurmuş kemençenin yayına
haramiler el uzatır aşına
tütününe fındığına çayına
ne susarsın çağır can yoldaşını
dağlar başına
http://www.youtube.com/watch?v=lUAGkWMTpSw
karadeniz yine yelin savrulur
nazlı yardan kara haber mi geldi
kuşluk vakti gün geceye devrilir
yoksa yardan kara haber mi geldi
kucağında yakamozlar serili
sularında dalgaların dürülü
ne susarsın dağların var sıralı
yoksa yardan kara haber mi geldi
duman vurmuş kemençenin yayına
haramiler el uzatır aşına
tütününe fındığına çayına
ne susarsın çağır can yoldaşını
dağlar başına
http://www.youtube.com/watch?v=lUAGkWMTpSw
bir ahmet arif şiiri.
çarpmış,
paramparça etmiş,
kara sütü, kara sevdayla seni
ve kara memelerinde dişlerin asi,
karadır, upuzun yattığın gece,
felek, ah ettirir, boynun kıl-ince
cihanlar, çocuklar, kuşlar içinde
sızlar bir yerlerin
adsız ve kayıp
sızlar, usul-usul, dargın
ve kan tadında bir konca,
damıtır kendini mısralarınca
de be aslan karam,
de yiğit karam,
hangi kalemin yazısı,
zorlu yazısı,
belanda?
anadan doğma nişan mı,
sütlü barut damgası mı,
bir gece parçası mı kaburgandaki?
kız kakülü, ne hal eylermiş teni,
ellerin, deli hoyrat,
ellerin, susuz, yangın.
ellerin ooooy alarga
de be aslan karam,
de yiğit karam,
hangi güzelin diş yeri,
mavi diş yeri,
sevdanda?
vurmuş,
demirlerin çapraz gölgesi,
alnın galip ve serin.
künyen çizileli kaç yıldız uçtu,
kaç ayva sarardı, kaç kız sevişti,
gelmemiş, kimselerin
de be aslan karam,
de yiğit karam,
hangi zehirin meltemi,
saran meltemi,
hülyanda?
hakikatlı dostun muydu,
can koyduğun ustan mıydı,
bir uyumaz hasmın mıydı,
"ooooof" de bunlar olsun muydu?
de be aslan karam,
de yiğit karam,
hangi kahpenin hançeri,
saklı hançeri,
yaranda?
http://www.youtube.com/watch?v=P6s4P9p96hI
çarpmış,
paramparça etmiş,
kara sütü, kara sevdayla seni
ve kara memelerinde dişlerin asi,
karadır, upuzun yattığın gece,
felek, ah ettirir, boynun kıl-ince
cihanlar, çocuklar, kuşlar içinde
sızlar bir yerlerin
adsız ve kayıp
sızlar, usul-usul, dargın
ve kan tadında bir konca,
damıtır kendini mısralarınca
de be aslan karam,
de yiğit karam,
hangi kalemin yazısı,
zorlu yazısı,
belanda?
anadan doğma nişan mı,
sütlü barut damgası mı,
bir gece parçası mı kaburgandaki?
kız kakülü, ne hal eylermiş teni,
ellerin, deli hoyrat,
ellerin, susuz, yangın.
ellerin ooooy alarga
de be aslan karam,
de yiğit karam,
hangi güzelin diş yeri,
mavi diş yeri,
sevdanda?
vurmuş,
demirlerin çapraz gölgesi,
alnın galip ve serin.
künyen çizileli kaç yıldız uçtu,
kaç ayva sarardı, kaç kız sevişti,
gelmemiş, kimselerin
de be aslan karam,
de yiğit karam,
hangi zehirin meltemi,
saran meltemi,
hülyanda?
hakikatlı dostun muydu,
can koyduğun ustan mıydı,
bir uyumaz hasmın mıydı,
"ooooof" de bunlar olsun muydu?
de be aslan karam,
de yiğit karam,
hangi kahpenin hançeri,
saklı hançeri,
yaranda?
http://www.youtube.com/watch?v=P6s4P9p96hI
bir ahmet telli şiiri.
uğuldayan ve hep uğuldayan
bir orman kadar üşüyorum şimdi
yanlış rüzgarlar esiyor dallarımda
yanlış ve zehirli çiçekler açıyor
kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık
su ve ses kadar beklediğim
ne kaldı geride, bilmiyorum
uzanıp uyumak istiyorum gölgeme
ve sarınmak o kocaman gözlerin
uğuldayan rüzgarlarına
bir acıyı yaşarım ben zehirden
çiçekler üretirim kömür karası
uçurum kadar bir yalnızlık
yaratırım kendime,atlarım
anısı yoktur küçük rüzgarların
yapraklarım yok artık kuşlarım yok
büsbütün viran oldu dağlarım
ezberimdeki türküler de savrulup gitti
ömrümün karşılığı kalmadı sesimde
sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü
yanlış daha baştan yanlış
bir şiirdi bu, biliyorum
ve belki ömrümüzün yakın geçmişi
bu kadar doğruydu ancak, kimbilir
kalbim unut bu şiiri
http://www.youtube.com/watch?v=Mz1tyljJUd4
uğuldayan ve hep uğuldayan
bir orman kadar üşüyorum şimdi
yanlış rüzgarlar esiyor dallarımda
yanlış ve zehirli çiçekler açıyor
kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık
su ve ses kadar beklediğim
ne kaldı geride, bilmiyorum
uzanıp uyumak istiyorum gölgeme
ve sarınmak o kocaman gözlerin
uğuldayan rüzgarlarına
bir acıyı yaşarım ben zehirden
çiçekler üretirim kömür karası
uçurum kadar bir yalnızlık
yaratırım kendime,atlarım
anısı yoktur küçük rüzgarların
yapraklarım yok artık kuşlarım yok
büsbütün viran oldu dağlarım
ezberimdeki türküler de savrulup gitti
ömrümün karşılığı kalmadı sesimde
sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü
yanlış daha baştan yanlış
bir şiirdi bu, biliyorum
ve belki ömrümüzün yakın geçmişi
bu kadar doğruydu ancak, kimbilir
kalbim unut bu şiiri
http://www.youtube.com/watch?v=Mz1tyljJUd4
bir ahmet telli şiiri.
anılar biriktikçe sisleniyor aşklarda
yitiriliyor serüven duygusu ki o zaman
şeytanımı koluma takıp gitmeliyim
yeni bir cehennem kurmalıyım kendime
hep kendini yineliyorken sesler kokular
gittikçe birbirine benziyorken dünle bugün
ölümsüz olmak kadar ürkünç birşey
bu dünyaya alışmak duygusu
sonsuza kadar sonsuzluğa asılı kalmak
tanrılara ödül insanoğluna cezaysa
kalbim bağışlanmayacak birşey yap
katlanma kendine ve bu dünyaya
kalbim ödünç say sana ayrılan ne varsa
geri vermiştin dinini
dilini de unut artık
aztektin yahut kürt, hüznünse kızılderili
geri ver ne kalmışsa sende, umutların dahil
hiçlik, o sezdiren keder
buydu senin payın
duyumsa sülfürün yarışını
seni vur ,seni bekleme, seni tarihsiz kıl
bir kartala parçalat seni kayalara zincirleyerek
kurbanla kurban eden bilinmiyor tarihe bakarsan
bir efsaneydi yaşamak, sende bilmiyorsun bunu
medyomdu kimya bir senfoninin diliydi belki
yeni cehennemler kurmuştuk bilinebilir şeylerden
sözünü tut artık, seni tarihsiz kıl
ve katlanma bu dünyaya ey kalbim
http://www.youtube.com/watch?v=lwQmDcfR-VI
anılar biriktikçe sisleniyor aşklarda
yitiriliyor serüven duygusu ki o zaman
şeytanımı koluma takıp gitmeliyim
yeni bir cehennem kurmalıyım kendime
hep kendini yineliyorken sesler kokular
gittikçe birbirine benziyorken dünle bugün
ölümsüz olmak kadar ürkünç birşey
bu dünyaya alışmak duygusu
sonsuza kadar sonsuzluğa asılı kalmak
tanrılara ödül insanoğluna cezaysa
kalbim bağışlanmayacak birşey yap
katlanma kendine ve bu dünyaya
kalbim ödünç say sana ayrılan ne varsa
geri vermiştin dinini
dilini de unut artık
aztektin yahut kürt, hüznünse kızılderili
geri ver ne kalmışsa sende, umutların dahil
hiçlik, o sezdiren keder
buydu senin payın
duyumsa sülfürün yarışını
seni vur ,seni bekleme, seni tarihsiz kıl
bir kartala parçalat seni kayalara zincirleyerek
kurbanla kurban eden bilinmiyor tarihe bakarsan
bir efsaneydi yaşamak, sende bilmiyorsun bunu
medyomdu kimya bir senfoninin diliydi belki
yeni cehennemler kurmuştuk bilinebilir şeylerden
sözünü tut artık, seni tarihsiz kıl
ve katlanma bu dünyaya ey kalbim
http://www.youtube.com/watch?v=lwQmDcfR-VI
bir grup yorum parçasıdır.
alnını dağ ateşiyle
yüzünü kanla yıkayan dostum
senin dudağında gülümseyen bordo gül
benim yüreğimi harmanlayan isyan olsun
şimdi dingin gövdende
uğultuyla büyüyen sessizlik
bir gün benim elimde
patlamaya hazır mavzer olsun
başını omzuma yasla
gövdemde taşıyayım seni
gövdem gövdene can olsun
http://www.youtube.com/watch?v=oe-gYoC1PWM
alnını dağ ateşiyle
yüzünü kanla yıkayan dostum
senin dudağında gülümseyen bordo gül
benim yüreğimi harmanlayan isyan olsun
şimdi dingin gövdende
uğultuyla büyüyen sessizlik
bir gün benim elimde
patlamaya hazır mavzer olsun
başını omzuma yasla
gövdemde taşıyayım seni
gövdem gövdene can olsun
http://www.youtube.com/watch?v=oe-gYoC1PWM
bir grup yorum parçasıdır.
kondulardan gelmişik lo
açlık yoksulluk çekmişik
her sabahın seherinde
güven park’ta birikmişik
açlığın dini olmaz
yoksulluğun vatanı
körolasın kahpe devran
güven park’ta bir anıt var
yamru yumru kara taştan
yazıyor ki o anıtta
öğün, çalış, güven ey türk
cam silerik parıl parıl
ağartırık kap kacağı
yeter ki gelsin de ekmek
biz her bir işi görürük
ayşe’lerik fatma’larık
güllü’lerik hatçe’lerik
güven park’ta o anıta
çok saygı selam ederik
övünsek de güvensek de
çalışsak da olmuyor ki
türk’ük deyin övünüyok
açlık türk’ü bilmiyor ki
http://www.youtube.com/watch?v=L4hsim5PK7Y
kondulardan gelmişik lo
açlık yoksulluk çekmişik
her sabahın seherinde
güven park’ta birikmişik
açlığın dini olmaz
yoksulluğun vatanı
körolasın kahpe devran
güven park’ta bir anıt var
yamru yumru kara taştan
yazıyor ki o anıtta
öğün, çalış, güven ey türk
cam silerik parıl parıl
ağartırık kap kacağı
yeter ki gelsin de ekmek
biz her bir işi görürük
ayşe’lerik fatma’larık
güllü’lerik hatçe’lerik
güven park’ta o anıta
çok saygı selam ederik
övünsek de güvensek de
çalışsak da olmuyor ki
türk’ük deyin övünüyok
açlık türk’ü bilmiyor ki
http://www.youtube.com/watch?v=L4hsim5PK7Y
bir ahmet telli şiiri.
ayağı kayan bir çocuk
kadar şaşkınım, bilemedim
düz yolda yürümenin imlâsını
kanayan dizlerime bakıp da
ağlamayı öğrenemediğim gibi
sevgilisi değildim kadınlarımın
bir papağan tüneğiydim belki
ama birkaç sözcük öğrendiysem
kadınlardan öğrendim, yine de
bilemedim sevgilim diyebilmeyi
büyülendim ama büyüyemedim
aklım ermedi aynalara ve suya
yüzümü gösterip kalbimi neden
sakladıklarını öğrenemedim
şaşkınım, cahilim ben bu dünyada
http://www.youtube.com/watch?v=50u_hKn1jZo
ayağı kayan bir çocuk
kadar şaşkınım, bilemedim
düz yolda yürümenin imlâsını
kanayan dizlerime bakıp da
ağlamayı öğrenemediğim gibi
sevgilisi değildim kadınlarımın
bir papağan tüneğiydim belki
ama birkaç sözcük öğrendiysem
kadınlardan öğrendim, yine de
bilemedim sevgilim diyebilmeyi
büyülendim ama büyüyemedim
aklım ermedi aynalara ve suya
yüzümü gösterip kalbimi neden
sakladıklarını öğrenemedim
şaşkınım, cahilim ben bu dünyada
http://www.youtube.com/watch?v=50u_hKn1jZo
bir ahmet arif şiiri.
haberin var mı taş duvar?
demir kapı, kör pencere,
yastığım, ranzam, zincirim,
uğrunda ölümlere gidip geldiğim
zulamdaki mahzun resim.
görüşmecim yeşil soğan göndermiş
karanfil kokuyor cigaram
dağlarına bahar gelmiş memleketimin
http://www.youtube.com/watch?v=f9a6-BL4HwY
haberin var mı taş duvar?
demir kapı, kör pencere,
yastığım, ranzam, zincirim,
uğrunda ölümlere gidip geldiğim
zulamdaki mahzun resim.
görüşmecim yeşil soğan göndermiş
karanfil kokuyor cigaram
dağlarına bahar gelmiş memleketimin
http://www.youtube.com/watch?v=f9a6-BL4HwY
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?