artçıları devam eden deprem. bir anda vurdu geçti yine 5.1 ile. iki gündür baş dönmem arttı galiba. ben sallandıkça deprem oldu, deprem oldukça ben sallandım sanıyorum. psikolojim iyiden iyiye bozuldu yemin ederim ya.
hele bir de istenen oyuncu 10 numaraysa "kartal 10'u istiyor" şeklinde evrilebilen manşettir.
yine yapması gereken işi yapamayan hakem. 4. hakem olarak çıktığı maçta yapması gereken iki önemli iş vardı, birincisi oyuncu değişikliklerinde tabela kaldırmak -ki burada pek sıkıntı yoktu. ikincisi ise uzatma dakikalarını göstermek. ulan 90. dakika üzerinden 2.30 dakika geçmiş beyim hala tabelayı kaldırıp uzatmayı gösteremedi. neyse ki real'in golünden önce kaldırabildi yine de.
liseyi bitiren yurdum erkeğinin genel olarak yaptığı saç şeklidir. liseyi bitirir bitirmez, "özgürüm lan ben, saçlarımı da uzatırım sakal da bırakırım çok fena cool olurum." diyerek saçlarını uzatmaya başlar.
ben de bu devreyi atlattım tabi ki. benimkisi tarz olmaktan ziyade biraz üşengeçlikle başladı. "kim kestirecek şimdi bu saçları yea" diyerek başlattığım eylem, "uzatırım lan güzel olur bana da yakışır" diyerek devam etti.
üniversite hayatım boyunca tam 4 yıl süresince uzun saçlıydım. çoğunlukla yıkamaya üşendiğim için topluydu saçlarım, yıkayıp temizleyince açardım ama genelde saçlarımı toplardım. yakışıyordu, çevremdekiler öyle söylüyordu, ben de çok seviyordum. hele temizlediğim zamanlarda ortamda öyle bir salınırdım ki değme gitsin. "tamam ya alemin kralı benim, saçlara bak aga bu karizma kimde var" falan diye dolaşırdım ortalıkta.
şimdi o yılların üzerinden 6 yıl kadar geçti, saçlarımı kestirince kendimi çıplak gibi hissetmiştim. fakat sonra alıştım ve çok hoşuma gitmeye başladı. şimdi eski fotoğraflarıma bakınca saçlarımın volkan konak tarzında olduğunu farkediyorum. bildiğin volkan konak'mışım lan. ortalıkta karizma bir şekilde dolaştığımı zannederken; çekilmez bir adam olmuşum, uykusuz, aksi, nalet. ara ara tekrar uzatsam diyorum saçlarımı ama, ardından aklıma hemen volkan konak geliyor, vazgeçiyorum. böyle iyi aga, böyle gayet iyi.
ben de bu devreyi atlattım tabi ki. benimkisi tarz olmaktan ziyade biraz üşengeçlikle başladı. "kim kestirecek şimdi bu saçları yea" diyerek başlattığım eylem, "uzatırım lan güzel olur bana da yakışır" diyerek devam etti.
üniversite hayatım boyunca tam 4 yıl süresince uzun saçlıydım. çoğunlukla yıkamaya üşendiğim için topluydu saçlarım, yıkayıp temizleyince açardım ama genelde saçlarımı toplardım. yakışıyordu, çevremdekiler öyle söylüyordu, ben de çok seviyordum. hele temizlediğim zamanlarda ortamda öyle bir salınırdım ki değme gitsin. "tamam ya alemin kralı benim, saçlara bak aga bu karizma kimde var" falan diye dolaşırdım ortalıkta.
şimdi o yılların üzerinden 6 yıl kadar geçti, saçlarımı kestirince kendimi çıplak gibi hissetmiştim. fakat sonra alıştım ve çok hoşuma gitmeye başladı. şimdi eski fotoğraflarıma bakınca saçlarımın volkan konak tarzında olduğunu farkediyorum. bildiğin volkan konak'mışım lan. ortalıkta karizma bir şekilde dolaştığımı zannederken; çekilmez bir adam olmuşum, uykusuz, aksi, nalet. ara ara tekrar uzatsam diyorum saçlarımı ama, ardından aklıma hemen volkan konak geliyor, vazgeçiyorum. böyle iyi aga, böyle gayet iyi.
bu güzel çocuklardan birisi de benimdir efendim.
aslında burada söze babamdan başlamalıyım belki de. ailemde babamın tarafı, dedem-babannem, amcalarım-yengelerim-kuzenlerim, halam-eniştem-kuzenlerim hepsi fenerbahçelidir. hem de öyle böyle değil hasta fenerbahçelidir. dedem 91 yaşında, hala haberleri dinlerken spor haberlerinde daha bir dikkat kesilir. gözleri iyice bozulana kadar, yani bundan birkaç yıl öncesine kadar maçları izlerdi hep. babam da bu ailenin bir ferdi olarak çok hasta fenerbahçelidir. abim babamın yolundan gidip fenerbahçe'yi seçmiş, fakat benim hatıralarımda hep dayım ve dedemden kaynaklı beşiktaşlılık var. nedense bilmiyorum, beşiktaşlı olmuşum. o zaman neydi beni beşiktaş'a çeken bilmiyorum ama çok iyi yapmışım, bundan eminim.
babam çocukken hep uğraşmıştı benimle, fenerbahçeli olayım diye. saçlarım ilkokula başlayana kadar rıdvan gibi kestirilirdi. önler kısa, arkalar uzun. bir gün bana fenerbahçeli olursam forma alacağını söylemişti babam. ben cevap vermedim, o da suskunluğumu kabulleniş zannedip bir forma almıştı bana, 8 numara. dükkanın kapısından çıkınca sormuştu, en büyük kim diye. ben de babama ilk çalımımı atmıştım orada; "beşiktaş!" diye bağırıp, gülmüştüm. formayı geri vermekle tehdit etmişti babam ama ben önemli olmadığını söylemiştim. o da vermedi, yıllarca giyilmeden durdu odada şeytan rıdvan'ın forması.
ben büyüdükçe takım değiştirmeyeceğime ikna olmuştu artık babam. bu kez de rekabet başlamıştı evin içinde. her beşiktaş-fenerbahçe derbisi öncesi anlaşırdık, birbirimizle dalga geçmeyeceğiz diye. ben mağrur beşiktaşlı olarak yendiğimiz maçlarda sözümde durur asla dalga geçmezdim onlarla. fakat onlar tipik fenerbahçeli olarak yenildiğimiz her maç delicesine dalga geçerlerdi benimle. çabuk sinirlenen biri olarak çıldırır, bağırır küserdim onlarla. oradan geliyor sanırım, beşiktaşım'a laf söyleyen birini duyunca sinirlenip, anında cevap vermek isteği. ben babamı karşıma almışım yıllar önce, siz kimsiniz ulan!
son yıllara kadar böyle devam etti bu. üniversite okuduğum yıllarda yanında olmadığım için dalga geçemezdi babam rahat rahat. ama telefon eder, bu kez de öyle rahatlardı. 5 mayıs 2007 beşiktaş fenerbahçe maçında kezman'ın golüyle 1-0 yenilmiştik fenerbahçe'ye. ben de sınıftan bir arkadaşımla maçı dışarıda izliyordum. maçı kaybedince babam aramadan kapattım telefonu. bu mutluluğu ona yaşatmayacaktım bu kez. biraz sonra arkadaşımın telefonu çaldı, o açtı ve telefonu bana verdi, seni arıyorlar diye. şaşırdım, telefonu aldım; babam. bir kere şarjım yok diye babamı o arkadaşımın telefonundan aramışım, o zaman kaydetmiş numarasını. şimdi de onun yanındayımdır diye aramış. ne yaptı etti, yine dalgasını geçti sağolsun, zaten o azmin ardından ben de bir şey diyemedim daha fazla.
şimdilerde aramızdaki rekabet devam ediyor yine. ama artık birbirimizin maçlarında daha sakin kalıyoruz, birbirimizi kırmamak için. babam o yıllarda bana beşiktaş'ı seçme şansı vermeseydi, üzerime baskı kursaydı belki bambaşka biri olacaktım. ama o her şeye rağmen benim arkamda durdu hep, aile toplantılarından neden bu çocuğu da fenerli yapmadın dediklerinde. ona bunun için bile ne kadar teşekkür etsem azdır. belki birçokları gibi babamın omuzlarında bir beşiktaş maçı izleme keyfi yaşayamadım, sergen'in attığı golden sonra babama sarılamadım ama olsun. o bana rekabeti öğretti, saygıyı öğretti. daha ne isteyebilirim ki ondan.
aslında burada söze babamdan başlamalıyım belki de. ailemde babamın tarafı, dedem-babannem, amcalarım-yengelerim-kuzenlerim, halam-eniştem-kuzenlerim hepsi fenerbahçelidir. hem de öyle böyle değil hasta fenerbahçelidir. dedem 91 yaşında, hala haberleri dinlerken spor haberlerinde daha bir dikkat kesilir. gözleri iyice bozulana kadar, yani bundan birkaç yıl öncesine kadar maçları izlerdi hep. babam da bu ailenin bir ferdi olarak çok hasta fenerbahçelidir. abim babamın yolundan gidip fenerbahçe'yi seçmiş, fakat benim hatıralarımda hep dayım ve dedemden kaynaklı beşiktaşlılık var. nedense bilmiyorum, beşiktaşlı olmuşum. o zaman neydi beni beşiktaş'a çeken bilmiyorum ama çok iyi yapmışım, bundan eminim.
babam çocukken hep uğraşmıştı benimle, fenerbahçeli olayım diye. saçlarım ilkokula başlayana kadar rıdvan gibi kestirilirdi. önler kısa, arkalar uzun. bir gün bana fenerbahçeli olursam forma alacağını söylemişti babam. ben cevap vermedim, o da suskunluğumu kabulleniş zannedip bir forma almıştı bana, 8 numara. dükkanın kapısından çıkınca sormuştu, en büyük kim diye. ben de babama ilk çalımımı atmıştım orada; "beşiktaş!" diye bağırıp, gülmüştüm. formayı geri vermekle tehdit etmişti babam ama ben önemli olmadığını söylemiştim. o da vermedi, yıllarca giyilmeden durdu odada şeytan rıdvan'ın forması.
ben büyüdükçe takım değiştirmeyeceğime ikna olmuştu artık babam. bu kez de rekabet başlamıştı evin içinde. her beşiktaş-fenerbahçe derbisi öncesi anlaşırdık, birbirimizle dalga geçmeyeceğiz diye. ben mağrur beşiktaşlı olarak yendiğimiz maçlarda sözümde durur asla dalga geçmezdim onlarla. fakat onlar tipik fenerbahçeli olarak yenildiğimiz her maç delicesine dalga geçerlerdi benimle. çabuk sinirlenen biri olarak çıldırır, bağırır küserdim onlarla. oradan geliyor sanırım, beşiktaşım'a laf söyleyen birini duyunca sinirlenip, anında cevap vermek isteği. ben babamı karşıma almışım yıllar önce, siz kimsiniz ulan!
son yıllara kadar böyle devam etti bu. üniversite okuduğum yıllarda yanında olmadığım için dalga geçemezdi babam rahat rahat. ama telefon eder, bu kez de öyle rahatlardı. 5 mayıs 2007 beşiktaş fenerbahçe maçında kezman'ın golüyle 1-0 yenilmiştik fenerbahçe'ye. ben de sınıftan bir arkadaşımla maçı dışarıda izliyordum. maçı kaybedince babam aramadan kapattım telefonu. bu mutluluğu ona yaşatmayacaktım bu kez. biraz sonra arkadaşımın telefonu çaldı, o açtı ve telefonu bana verdi, seni arıyorlar diye. şaşırdım, telefonu aldım; babam. bir kere şarjım yok diye babamı o arkadaşımın telefonundan aramışım, o zaman kaydetmiş numarasını. şimdi de onun yanındayımdır diye aramış. ne yaptı etti, yine dalgasını geçti sağolsun, zaten o azmin ardından ben de bir şey diyemedim daha fazla.
şimdilerde aramızdaki rekabet devam ediyor yine. ama artık birbirimizin maçlarında daha sakin kalıyoruz, birbirimizi kırmamak için. babam o yıllarda bana beşiktaş'ı seçme şansı vermeseydi, üzerime baskı kursaydı belki bambaşka biri olacaktım. ama o her şeye rağmen benim arkamda durdu hep, aile toplantılarından neden bu çocuğu da fenerli yapmadın dediklerinde. ona bunun için bile ne kadar teşekkür etsem azdır. belki birçokları gibi babamın omuzlarında bir beşiktaş maçı izleme keyfi yaşayamadım, sergen'in attığı golden sonra babama sarılamadım ama olsun. o bana rekabeti öğretti, saygıyı öğretti. daha ne isteyebilirim ki ondan.
insana söyleyecek söz bırakmayan slogan. bu sloganı yaptıran, bu sloganın motto haline gelmesinde emeği olan herkesin ellerine sağlık.
beşiktaş hentbol takımının beyni. muazzam gerçekten, o nasıl bir oyun görüşü, oyunu açmadır. zor anlarda hep onun aklıyla öne geçiyor takım. benzerini futbol takımının oğuzhan'ından görmek dileğiyle.
beşiktaş hentbol takımı'nın şampiyonluk anında hiçbir yayın yapmayan kanaldır. yayın haklarıyla ilgili bir sıkıntıdır diyeceğim ama, dilim varmıyor. yazıktır be, bu çocuklar ne şartlarda şampiyon oluyor sizin yaptığınıza, daha doğrusu yapmadığınıza yazıklar olsun.
(bkz: şampiyon)
helal olsun bu takıma, oyuncularına, müfit arın'a, tüm teknik ekibe. inanılmaz bir başarı, inanılmaz zafer. muazzamsınız, hepinize tek tek helal olsun be!
helal olsun bu takıma, oyuncularına, müfit arın'a, tüm teknik ekibe. inanılmaz bir başarı, inanılmaz zafer. muazzamsınız, hepinize tek tek helal olsun be!
beşiktaş kanserinin yerinin, branşının olmadığını bize kanıtlayan maç. ilk yarıda biraz dağınıktık fakat ikinci yarı toparlandık biraz. ama özel idareliler inanılmaz sert oynuyorlar, ikinci yarıda yanlış saymadıysam 7 kez 2 dakika cezası aldılar. kalecileri yunus dört 7 metre kurtardı, üç kez de kafasıyla kurtarış yaptı.
uzatmanın ilk devresi karşılıklı gollerle başladı, haydi kartallarım be!
uzatmanın ilk devresi karşılıklı gollerle başladı, haydi kartallarım be!
6. şampiyonluğun geleceği maç! maç öncesi kapatılan ışıkların tekrardan yanması bekleniyor şu an.
gece itibariyle emniyet genel müdürlüğü yardımcılığına getirilmiştir.
edit: yanlış bilgiymiş. sakarya valisi olmuş.
edit: yanlış bilgiymiş. sakarya valisi olmuş.
bir tatar çorbasıdır. kuzu etinden yapılır. yoğurt ve bolca kekik içerir. yazarak anlatılmak güçtür, fakat tadı enfestir.
mayalı hamur ve kıymayla yapılan bir tatar böreğidir. bir avucunuza yaydığınız hamurun içine kıyma, soğan, domates, biberden oluşan harçtan bir parça koyup katlayın ve fırın tepsisinin içine dizin. tüm tepsiyi doldurduktan sonra üzerine kızarması için yumurta sarısı sürüp fırına atın. 45 dakika kadar pişen cantıklarınız yemeye hazırdır. yedikçe yedirir, harika bir börektir.
orijinali kıymalı olan bir tatar böreğidir. peynirli, patateslisi de yapılır fakat orijinal çibörek kıymalıdır.
ince açılan hamurun içine, soğanlı kıyma harcı çiğden konur ve kızgın yağda birkaç dakika pişirilir. hamur ince olduğu için kıymanın pişmesi de kolay olur. sıcak sıcak tüketilmelidir. lâkin kıymanın ve soğanın suyu çiböreğin içinde biriktiği için ilk ısırıkta üzerinize akabilir, buna çok dikkat etmelisiniz. yedikçe yedirir, fakat sonra mideye oturma etkisi yaratabilir, dikkat etmek gerekir.
ince açılan hamurun içine, soğanlı kıyma harcı çiğden konur ve kızgın yağda birkaç dakika pişirilir. hamur ince olduğu için kıymanın pişmesi de kolay olur. sıcak sıcak tüketilmelidir. lâkin kıymanın ve soğanın suyu çiböreğin içinde biriktiği için ilk ısırıkta üzerinize akabilir, buna çok dikkat etmelisiniz. yedikçe yedirir, fakat sonra mideye oturma etkisi yaratabilir, dikkat etmek gerekir.
2000'lerin başında trt 1'de yayınlanmış olan dizi. her hafta pazartesi günleri yayınlanırdı. toplamda 90 küsür bölüm yayınlanmıştır. engin alkan, şebnem sönmez başrollerdeydi, olgun şimşek tarık arkın rolüyle dizinin en iyi karakterlerinden biriydi.
arka ülke, arka alan anlamına gelen terim. bir liman bölgesinin arkasında kalan alanı tarif eder. ulaşımın kolay olduğu ve arkasında gelişmiş bir ekonomik alan olan limanın hinterlandı geniş demektir.
panik grubunun en çok bilinen şarkısıdır. oldukça eğlenceli bir şarkı olmasının yanında bir o kadar da eğlenceli bir klip çekilmiştir.
deniz yılmaz'ın kurban'dan ayrıldıktan sonra kurduğu grup. bir süre devam etmişler ardından deniz yılmaz buradan ayrılıp kurban'a geri dönmüştür.
(bkz: diskotek)
(bkz: diskotek)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?