o senenin deli fişek takımı monaco ve deportivo yu karşı karşıya getiren, monaco lu dado prso nun 4 golle doğum gününü kutladığı, monaco nun son golünü eski dost edouard cisse le bulduğu, 8-3 biterek en gollü şl maçı olarak kayıtlara geçen maçtır.
işin ironik ve dramatik kısmı, bu iki takım zamanında şampiyon oldukları liglerden bu sene düştüler. başarıların gelip geçici, camiaların, dostlukların, seyir zevkinin, mücadelenin kalıcı olduğunu gösteren en önemli olaylardan biri bu belki de.
edit: o sene monaco finale çıkmış, mourinho nun porto su ile karşılaşmış, herkesin finalistlerin büyük takım olmaması yüzünden burun kıvırdığı final inanılmaz zevkli geçmiş ve porto şampiyon olmuştu. monaco bir sene sonra, 8 aralık 2004 te deplasmanda deportivo ya bu sefer 5 tane sallamıştır.
an itibariyle yazarlığı onaylanmış 2. nesil dişikartal. hoşgelmiş.
formada ter olmasını dilerim..
formada ter olmasını dilerim..
tutsakların, rehinelerin kendilerini alıkoyanlara karşı duygusal anlamda yakınlık hissetmesi, fidyecisine aşık olmak olarak da örneklenebilen psikolojik durumdur.
ayrıca çok sevdiğim, ve melodisindeki back riff ler yüzünden her dinlediğimde telefon çalıyormuş hissine kapıldığım güzel bir muse parçasıdır.
ayrıca çok sevdiğim, ve melodisindeki back riff ler yüzünden her dinlediğimde telefon çalıyormuş hissine kapıldığım güzel bir muse parçasıdır.
an itibariyle yazarlığı onaylanmış 2. nesil azimli dişikartal, hoşgelmiş.
fc barcelona nın "bir spor kulübünden daha fazlası" anlamına gelen resmi sloganıdır. katalanca dilindedir.
harikulade bir gece yolcuları şarkısıdır. sözleri:
gittiğinden beri ağlıyorum
bittim her taraf sessiz
sana her gün mektuplar yazıyorum
mektuplar sessiz
cevaplar sessiz
nasıl yalnız bıraktın beni
söyle nerdesin
koşarak geleceğim, geleceğim yanına
söyle nerdesin
canım nerdesin
duy beni ne olur al yanına
sensiz ne yaparım şu garip dünyada
yak beni küllerimi savur toprağa
söyle ne yaparım şu garip dünyada
gittiğinden beri ağlıyorum
bittim her taraf sessiz
sana her gün mektuplar yazıyorum
mektuplar sessiz
cevaplar sessiz
nasıl yalnız bıraktın beni
söyle nerdesin
koşarak geleceğim, geleceğim yanına
söyle nerdesin
canım nerdesin
duy beni ne olur al yanına
sensiz ne yaparım şu garip dünyada
yak beni küllerimi savur toprağa
söyle ne yaparım şu garip dünyada
odtü deki ilk senemde tanıştığım, 100. yıldaki gs maçı ile birlikte katıldığım, 3 sene boyunca üyesi olmaktan içinde görev almaktan gurur duyduğum beşiktaşk neferi odtülülerin topluluğudur. bu sene 10. yaşını kutlamaktadır. her yıl geleneksel olarak yapılan ilkokul yardım kampanyalarıyla gerçek beşiktaşlılık nasıl olur, beşiktaş duruşu nedir göstermekte, bir çok maç için düzenlediği organizasyonlarda, cebindeki son parayı maç biletine verecek kadar beşiktaş aşığı gençleri takımımızla mabette buluşturmaktadır. üyeleri, mezun olsalar bile topluluktan kopmamış, forum vasıtasıyla bağlar korunmuş, çok nesilli bir popülasyon oluşmuştur. hala atkısını ve polarını mabetteki maçlarda gururla taşırım.
küçük de bir anımız:
valencia ile uefa da karşılaştığımız o belalı 2004 sezonuydu sanıyorum. yine her zamanki gibi organizasyon yapılmış bir otobüs dolusu odtülü beşiktaş aşığı ankara dan istanbul a umuda yolculuğa başlamıştı. ilk maçta 90 da yediğimiz golle 3-2 yenilmiştik. bu nedenle umutluyduk luce nin takımından. ayrıca valencia dan alınacak bir intikam vardı. yolculuk sırasında klasiktir, molayı hep şimdiki hocamız tayfur havutçu nun eniştesinin işlettiği sakarya daki taytem de veririz. mola bitip de yola koyulma vakti geldiğinde herkesi koparan o anons geldi: "ankara dan istanbul a gitmekte olan odtülükartallar turizm in sayın yolcuları, hareket vaktiniz gelmiştir, maçınızda başarılar dileriz"
küçük de bir anımız:
valencia ile uefa da karşılaştığımız o belalı 2004 sezonuydu sanıyorum. yine her zamanki gibi organizasyon yapılmış bir otobüs dolusu odtülü beşiktaş aşığı ankara dan istanbul a umuda yolculuğa başlamıştı. ilk maçta 90 da yediğimiz golle 3-2 yenilmiştik. bu nedenle umutluyduk luce nin takımından. ayrıca valencia dan alınacak bir intikam vardı. yolculuk sırasında klasiktir, molayı hep şimdiki hocamız tayfur havutçu nun eniştesinin işlettiği sakarya daki taytem de veririz. mola bitip de yola koyulma vakti geldiğinde herkesi koparan o anons geldi: "ankara dan istanbul a gitmekte olan odtülükartallar turizm in sayın yolcuları, hareket vaktiniz gelmiştir, maçınızda başarılar dileriz"
azalarak bitsin istediğim. süleyman seba sonrası dönemde başladı bu süreç. idari anlamda, futbolcu anlamında, futbol mentalitesi anlamında tamamen bir dönüşüm ortaya çıktı. demirören başa geçtiğinde de artık gelişme dönemine girilmişti. parayla, transferle taraftarı uyutmalar, ucuzca teknik direktör harcamalar, beşiktaş değerlerini teker teker yok edip, başarı için her şey mübahtır fikrini camiaya benimsetmeye çalışmalar, söylediği sözlerin arkasında duramamak, beşiktaşk tutkunlarını müşteri olarak görmek, taraftarımıza neden kaliteli ürünler sunmuyoruz diye soracağı yerde taraftarlarımız hep eski formaları giyiyor diye sitem etmeler, her fener galibiyetini şampiyon olmuşçasına kutlamalar, tişört hazırlatmalar, tribünlerde her maç sektirmeden alakalı alakasız fener aleyhine tezahüratlar, daha da sayabiliriz.
benim stadımda kestanelerin stadından daha fazla "fenerbahçe" diye bağırılıyor yahu. neden? trabzon a bizi yenin de fener şampiyon olmasın diye yalvaran adamla aynı takımı nasıl tutabiliyoruz bizim başkandaki fener kompleksi nedir? adamların resmi sitesinden milliyet in yeni sahibine dikkat edin şeklinde açıklama yaptıracak kadar alçalmak nedendir? neden kimi yenersek yenelim "kurabiye fener" diye bağırmamız bekleniyor bizden?
ondan sonra adamlar 17 ye 1 iz de derler, çekemiyolar da derler, biz tek büyüğüz de derler.
beşiktaşımın şu beş para etmez camiayla aynı karaktere bürünmesine katlanamıyorum. biz seni farklı olduğun için sevdik, umarım bize artık sen de herkes gibisin dedirtmezsin..
benim stadımda kestanelerin stadından daha fazla "fenerbahçe" diye bağırılıyor yahu. neden? trabzon a bizi yenin de fener şampiyon olmasın diye yalvaran adamla aynı takımı nasıl tutabiliyoruz bizim başkandaki fener kompleksi nedir? adamların resmi sitesinden milliyet in yeni sahibine dikkat edin şeklinde açıklama yaptıracak kadar alçalmak nedendir? neden kimi yenersek yenelim "kurabiye fener" diye bağırmamız bekleniyor bizden?
ondan sonra adamlar 17 ye 1 iz de derler, çekemiyolar da derler, biz tek büyüğüz de derler.
beşiktaşımın şu beş para etmez camiayla aynı karaktere bürünmesine katlanamıyorum. biz seni farklı olduğun için sevdik, umarım bize artık sen de herkes gibisin dedirtmezsin..
an itibariyle sözlüğümüze odtülükartallar diyarından katılmış bulunan 2. nesil yazar. hoşgelmiş, ekürim olasıca.
her sözlüğün ortak sorunu olup, formatı çözmüş kişilerin format dahilinde elini kolunu sallayarak hakaret, küfür, itham, iftira, ırkçılık, ideolojik fanatizm, memleketçilik vs. içeren yazılar yazabilmesi, anlamsız başlıklar açabilmesi, gereksiz tanımlar yapabilmesi durumudur.
misal, sözlüğümüzün formatında "entry okuyan kimseye bir şey vermelidir. herkesin bildiği sıradan basit bir tanımın kimseye faydası olmayacaktır. " diye bir madde mevcut. "okuyan kişiye bir şey verme" konusu biraz göreceli biraz muallakta kalmış gibi gözükmekte. öyle ki, benim saçmasapan bulduğum bir tanım başkasına gayet anlamlı, öğretici gelebileceği gibi, bunun tersi de mümkündür. bu nedenle bu maddenin gözden geçirilmesi, ifadenin daha somutlaştırılması gerektiğini düşünmekteyim.
ancak, "elma" başlığının altına "biraz önce yediğim meyve" tarzı bir tanım yazmanın gerekliliğini, ki bu değilse bile benzeri örnekler bolca var sözlükte, merak etmekteyim. bu konuda aydınlatmak isteyen arkadaşlara bir mesaj fasilitesi kadar yakınım.
misal, sözlüğümüzün formatında "entry okuyan kimseye bir şey vermelidir. herkesin bildiği sıradan basit bir tanımın kimseye faydası olmayacaktır. " diye bir madde mevcut. "okuyan kişiye bir şey verme" konusu biraz göreceli biraz muallakta kalmış gibi gözükmekte. öyle ki, benim saçmasapan bulduğum bir tanım başkasına gayet anlamlı, öğretici gelebileceği gibi, bunun tersi de mümkündür. bu nedenle bu maddenin gözden geçirilmesi, ifadenin daha somutlaştırılması gerektiğini düşünmekteyim.
ancak, "elma" başlığının altına "biraz önce yediğim meyve" tarzı bir tanım yazmanın gerekliliğini, ki bu değilse bile benzeri örnekler bolca var sözlükte, merak etmekteyim. bu konuda aydınlatmak isteyen arkadaşlara bir mesaj fasilitesi kadar yakınım.
süper basiretli dünya (!) kulübümüzün yönetiminin her hareketlerini ballandırarak anlattıkları milyon euro luk yıldızları kadar sahip çıkmadığı genç sporcusu. bu kız neden adliyelerde karakollarda helak olur, kulüp avukatları neden yasal süreci başlatmazlar? neden bu kızın hakkını aramazlar? adli tıp tan darp raporu nasıl alınamaz? hapistekiler için seferber olunuyor da bu gencecik kızımız onlardan daha mı değersiz? kulüpten bir açıklama bile yapılmadı bu konu ile ilgili. çarşıdan çıt yok, hala gümüşdağ ın derdine düşmüş ona introlar hazırlamakla meşguller. tepki verilmeyecek mi?
yaa kıza polisi bile arattırmamış otobüsteki bana dokunmayan yılancılar, toplum bu haldeyken toplumsal duyarlılığı kim gösterecek? 1-2 gün içinde çarşıdan ya da kulüpten veya başka bir beşiktaşlı oluşumdan ses çıkmalı, tepki gelmeli. "asi ruh" denen şeyin bir belgesel ismi olmadığını gösterme zamanı.
edit: nurcan ın bu sene beşiktaş tan bonservisini alıp ayrıldığı söyleniyor, ama ilginçtir facebook profilinde bile hala beşiktaş var. kaldı ki ait olduğu renkler önemli değil, aziz yıldırım gibi bir zatı bile ziyarete gidenler bu kızımıza yapılanlara ses çıkarmadıkça ne türk sporundan ne de bu ülkeden bir halt olmaz.
yaa kıza polisi bile arattırmamış otobüsteki bana dokunmayan yılancılar, toplum bu haldeyken toplumsal duyarlılığı kim gösterecek? 1-2 gün içinde çarşıdan ya da kulüpten veya başka bir beşiktaşlı oluşumdan ses çıkmalı, tepki gelmeli. "asi ruh" denen şeyin bir belgesel ismi olmadığını gösterme zamanı.
edit: nurcan ın bu sene beşiktaş tan bonservisini alıp ayrıldığı söyleniyor, ama ilginçtir facebook profilinde bile hala beşiktaş var. kaldı ki ait olduğu renkler önemli değil, aziz yıldırım gibi bir zatı bile ziyarete gidenler bu kızımıza yapılanlara ses çıkarmadıkça ne türk sporundan ne de bu ülkeden bir halt olmaz.
doğa türküsü tadında devrimi anlatan, grup yorum un "merhaba" şarkısıdır. buğulu ama tok sesine aşık olunası ayşegül yordam tarafından seslendirilmiştir.
girişiyle birlikte gazlamaya başlayan redd bombası. sataşma abi yorgun mesajı vermektedir.
şimdi buralarda olsaydı, aşkımıza bulaştırılan lekeler iftiralar hakkında ne söylerdi merak ettiğim güzel insan. şöyle bir şey duyabilirdik belki:
-tayfur u severim, güzel bir kardeş, böyle olaylara bulaşacağına ihtimal vermem.
sonra da şarabını içer, biz kardeşlerine gülümserdi. özlüyoruz üstad.
-tayfur u severim, güzel bir kardeş, böyle olaylara bulaşacağına ihtimal vermem.
sonra da şarabını içer, biz kardeşlerine gülümserdi. özlüyoruz üstad.
insanları, özellikle şu buhranlı, fırtınalı dönemde gelen moral bozukluğunun da etkisiyle, yazmaktan soğutan etkenlerin artması sonucu karşılaşılması olağan durum. yakınmak yerine, kişilerin yazma isteğini törpüleyen sorunlara çözüm aramak, yazma içgüdüsünü insanlara yeniden kazandırmak için çaba göstermekle aşılacaktır bu sorun.
üzerindeki kara leke (iftira olsa bile) silinmeden piyasaya sürülmemesini umduğum formalar. şekli, rengi, modeli şu sıralar ön planda değil benim için. armaya yakışması tek dileğim.
istifasını duyurduğu "resmi" basın bildirisinde kullandığı "beşiktaşım" ifadesinin içtenliğinden şüphe duymadığım, üzerine düşen ilk görevi yapmış onurlu insan. şimdi sıra kendini ve kulübünü aklamakta. umarım başkan sıfatlı zat da feyz alır kendisinden.
bu takıma yakışandır, bu camiaya yakışandır, sevmesem de, halen gitmesinden taraf olsam da, kulübümün başında başkan sıfatıyla duran zatın yapması gerekendir bu hareket. tüpçü efendi sana az miktarda gönderdiğim "helal olsun" lardan birini gönderiyorum. şimdi sıra şeref'imizin iade edilmesinde. onun için de camia içindeki pislikleri temizlemek gerek, arkandan yürüyeceğim tek olay varsa o da budur.
edit: tabi bu karara avrupa ya gitmekten vazgeçtik söylemi de dahil olmalı ki, nelerden feragat edildiği anlaşılsın.
edit: tabi bu karara avrupa ya gitmekten vazgeçtik söylemi de dahil olmalı ki, nelerden feragat edildiği anlaşılsın.
şimdi mi aklınıza geldi diye sormak istiyorum bu isyan. yeter demirören dedik, yüzümüze tükürüldü, sabote etmeyin uefaya gidelim denerek, ilk 10 dakikada biten bir maçın (5-1 lik manisa maçı, uefaya averajla gidebildiğimiz maç) gözümüzün önünde her şey cereyan ederken bize temiz olarak kabul ettirilmesine seyirci kaldık, yetmez demirören şakşakçılığına, adalı reyis, guardiola tayfur abukluklarına sessiz kaldık, alet edildik, başkan bizi dövdürürken münferit bir grup denildi dövenler için, önümüze asker koydular, kendi tesislerimize almadılar, takımı kaçırdılar bizden. mafyayı soktular camiaya, maç satma ithamlarına yol açtılar, emeğimizi hakkımızı şampiyonluğumuzu çalanlarla işbirliği yaptılar, ortak ağız belirlediler. neredeydiniz? siz de bağırdınız belki istifa diye ama neden gür çıkamadı sesiniz? neden def edemedik başımızdaki belayı? neyimiz eksikti?
şimdi başımıza bu illeti saranlar, değerlerimizi yıkanlar, tarihimizi kirletenler gitse biz temizlenmiş olacak mıyız? eskisi gibi aynı tutkuyla sevebilecek miyiz en büyük aşkımızı, biricik sevgilimizi?
hadi görelim çarşı'nın eylemlerini. anarşinin "a" sını simge yapmak yetmez, anarşiyi uygulamak gerekir. var mısınız akaretleri yakmaya yıkmaya? bize bunu yapanların başına o tarihi duvarları geçirmeye? masumiyet karinesi de neymiş? bu konuda isminin geçmesi bile yeterli benim bu kişileri silmem için. beşiktaşlıyım diyen adam bu işlere teşebbüs etmeye cüret bile edemez arkadaş! biz böyle öğrendik. o zaman yalanlarla büyütülmüşüz demek ki, bu mudur? şeref ve hakkı da mı yalandı? seba, vedat, metin-ali-feyyaz da mı yalandı?
sevdiğim kadına tecavüz edilmiş gibi iğrenç hissediyorum şuan. daha fazla yazarsam da kalp kırmaktan çekiniyorum. biz bu pisliğe bulaşamayız, olmaz, olamaz, olmayacak. ama oldu diyorlar, yaptınız diyorlar, itiraflar geliyor, konuştuk yaptık deniyor. ne yapalım şimdi? kupayı mı iade edelim? seve seve kabul. peki "şeref"imizi kim iade edecek?
şimdi başımıza bu illeti saranlar, değerlerimizi yıkanlar, tarihimizi kirletenler gitse biz temizlenmiş olacak mıyız? eskisi gibi aynı tutkuyla sevebilecek miyiz en büyük aşkımızı, biricik sevgilimizi?
hadi görelim çarşı'nın eylemlerini. anarşinin "a" sını simge yapmak yetmez, anarşiyi uygulamak gerekir. var mısınız akaretleri yakmaya yıkmaya? bize bunu yapanların başına o tarihi duvarları geçirmeye? masumiyet karinesi de neymiş? bu konuda isminin geçmesi bile yeterli benim bu kişileri silmem için. beşiktaşlıyım diyen adam bu işlere teşebbüs etmeye cüret bile edemez arkadaş! biz böyle öğrendik. o zaman yalanlarla büyütülmüşüz demek ki, bu mudur? şeref ve hakkı da mı yalandı? seba, vedat, metin-ali-feyyaz da mı yalandı?
sevdiğim kadına tecavüz edilmiş gibi iğrenç hissediyorum şuan. daha fazla yazarsam da kalp kırmaktan çekiniyorum. biz bu pisliğe bulaşamayız, olmaz, olamaz, olmayacak. ama oldu diyorlar, yaptınız diyorlar, itiraflar geliyor, konuştuk yaptık deniyor. ne yapalım şimdi? kupayı mı iade edelim? seve seve kabul. peki "şeref"imizi kim iade edecek?
ali ece, feridun düzağaç, cem dizdar, ibrahim altınsay gibi romantik beşiktaşlı yazarlardandır, endüstriyel futbol denen kirli düzene rağmen, halen beşiktaş aşkını, taraftarlık olgusunu, romantik futbolu yazılarında işleyen bu adamlardır geleceğe dair umudumuzu perçinleyen.
forza nın şike ile ilgili intro sundaki yazı da kendisine aitmiş. yeni nesildeki yozlaşmaya karşı beşiktaşlı gençlere ezberletilmeli bu abimizin yazdıkları, satır satır, cümle cümle.
forza nın şike ile ilgili intro sundaki yazı da kendisine aitmiş. yeni nesildeki yozlaşmaya karşı beşiktaşlı gençlere ezberletilmeli bu abimizin yazdıkları, satır satır, cümle cümle.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?