şahsımın da dahil olacağı organizasyon, çarşı'nın güdümündeki kapalıdan kurtulup bizim taraflara hoşgelesiniz kartallar
davetiyesiyle bile beşiktaşk farkını ortaya koyan olay. genellikle eylül 3. haftası benim 2. yıllık izin dönemime denk geldiğinden söz veremesem de kısmet olursa teşrif etmeyi düşünmekteyim efenim. genç çiftimize şimdiden ömür boyu mutluluk ve beşiktaş kanserinden arınmış siyah-beyaz yıllar dilerim.
galatasaray'ın desteğini alabilecek iki rakibinden kürşat tüzmen tff adaylığından çekilmiş. haluk ulusoy abisinin alacağı telkinlerle ata aksu da bir iki gün içinde bırakacaktır. böylece tüpçü efendi başbakandan da aldığı icazetle tek adamlık hayallerine kavuşacaktır. geçmiş olsun başbakan pankartlarının, serdal adalı diyetinin, yıkama yalama mesajlarıyla dolu taziyelerin getirisini alacak işte ne güzel.
yerine de bir kuklasını seçtirmezse en azından biz kurtulmuş olacağız. buna inanmak istiyorum ben sevgili ercan.
yerine de bir kuklasını seçtirmezse en azından biz kurtulmuş olacağız. buna inanmak istiyorum ben sevgili ercan.
şike yapmadığı ortada, içerdeyken durumuna beşiktaşlı olan olmayan birçok insan üzüldü. sağlık sorunları olduğu söylendiğinde hep içimiz cız etti. o suçlamayı da yakıştıramamıştık kendisine. çünkü süleyman seba gibi bir "adam" ın ailesindendi, gerçek beşiktaş duruşu (tüpçü vuruşu olmayan hani) sergileyenlerden olmuştu kulüpte yer aldığı süre boyunca. iyi bir kaptan, profesyonel ve insan portresi çizmişti.
hocalığından ise çok umut taşımamakla birlikte, yaşının genç olması dolayısıyla öğreneceğini, pişeceğini, beşiktaş'ın guardiola'sı olabileceğini düşünen kişi sayısı az değildi. ama eğer şike iddianamesinin ek klasörlerindeki konuşmalar gerçekse, kendi kariyerini baltalayacak en büyük hatayı yapmış, iyi bir hoca olabilmek için gerekli en temel vasfı kaybetmiştir benim gözümde: saygınlık. kendi futbolcularını beş para etmez sansar menajerlere ibne, gerizekalı, mal diyerek çekiştiren, oyuncusunun dedikodusunu yapan, aslını astarını bilmeden kendi oyuncusunu eşcinsel olmakla itham eden, özel hayatlarına bu şekilde müdahale etmeyi kendine hak gören, şaka yollu da olsa rakibinin oyuncusuna oynarsan seni almayız mesajı göndermeyi düşünebilen, bunun şike iması olarak delil olabileceğini düşünemeyen, kendi takımına güvenmeyip rakibin kadrosunu erken öğrenerek çakallık yapmaya çalışan bir zatmış meğer.
çok yıktın be hoca hayalleri, çok yazdık yeterli değilsin hocalık için diye ama adamsın diye de ekliyorduk. bu hiç olmadı. beşiktaş değerlerini özümsemiş, takımda sembol olabilmiş bir insan böyle ucuz numaralarla, mahalle karısı diyaloglarıyla uğraşmamalıydı. başka bir ülkede düzgün bir yönetimle çalışıyor olsan, şu dakikada kapı önüne konmuştun. ama burası türkiye. tribünlere hareket çeken, herkese atarlanan, küfreden, tehdit edenlerin, bıyık sikenlerin, gördüğünün amına koyanların, hakem odaları basanların, hakemlerin taraftarlık endeksini tutanların, kendi takımını sikenlerin ülkesi. şimdi sportif direktörsün, yarın bir bakmışız tekrar kulübeye atmışsın kapağı. artık hangi "ibne" lerle "mal"larla, "top" larla şampiyonluklar, kupalar için mücadele verirsin bilemiyorum. ama şunu bil ki, kartal yuvasındaki genç yeteneklerimize, beşiktaşlı çocuklarımıza örnek gösterilebilecek biri değilsin artık.
buyrun burada ilgili bir yazıya ve konuşmalara da ulaşabilirsiniz.
http://sairlerparki.blogspot.com/2011/12/besiktasn-cakma-evlatlar.html?spref=tw
hocalığından ise çok umut taşımamakla birlikte, yaşının genç olması dolayısıyla öğreneceğini, pişeceğini, beşiktaş'ın guardiola'sı olabileceğini düşünen kişi sayısı az değildi. ama eğer şike iddianamesinin ek klasörlerindeki konuşmalar gerçekse, kendi kariyerini baltalayacak en büyük hatayı yapmış, iyi bir hoca olabilmek için gerekli en temel vasfı kaybetmiştir benim gözümde: saygınlık. kendi futbolcularını beş para etmez sansar menajerlere ibne, gerizekalı, mal diyerek çekiştiren, oyuncusunun dedikodusunu yapan, aslını astarını bilmeden kendi oyuncusunu eşcinsel olmakla itham eden, özel hayatlarına bu şekilde müdahale etmeyi kendine hak gören, şaka yollu da olsa rakibinin oyuncusuna oynarsan seni almayız mesajı göndermeyi düşünebilen, bunun şike iması olarak delil olabileceğini düşünemeyen, kendi takımına güvenmeyip rakibin kadrosunu erken öğrenerek çakallık yapmaya çalışan bir zatmış meğer.
çok yıktın be hoca hayalleri, çok yazdık yeterli değilsin hocalık için diye ama adamsın diye de ekliyorduk. bu hiç olmadı. beşiktaş değerlerini özümsemiş, takımda sembol olabilmiş bir insan böyle ucuz numaralarla, mahalle karısı diyaloglarıyla uğraşmamalıydı. başka bir ülkede düzgün bir yönetimle çalışıyor olsan, şu dakikada kapı önüne konmuştun. ama burası türkiye. tribünlere hareket çeken, herkese atarlanan, küfreden, tehdit edenlerin, bıyık sikenlerin, gördüğünün amına koyanların, hakem odaları basanların, hakemlerin taraftarlık endeksini tutanların, kendi takımını sikenlerin ülkesi. şimdi sportif direktörsün, yarın bir bakmışız tekrar kulübeye atmışsın kapağı. artık hangi "ibne" lerle "mal"larla, "top" larla şampiyonluklar, kupalar için mücadele verirsin bilemiyorum. ama şunu bil ki, kartal yuvasındaki genç yeteneklerimize, beşiktaşlı çocuklarımıza örnek gösterilebilecek biri değilsin artık.
buyrun burada ilgili bir yazıya ve konuşmalara da ulaşabilirsiniz.
http://sairlerparki.blogspot.com/2011/12/besiktasn-cakma-evlatlar.html?spref=tw
ismail er ile birlikte tüpçü başkana en yakın olan gazeteci sıfatlı kişidir. basiretli bir başkanımız olsa zaten kulübü böyle içten baltalamak için bir taraflarını yırtan kişiliksizleri camia içinde barındırmazdı. şikayet maili atarak değil başımızdakini postalayarak kurtulabiliriz bunlardan ancak.
guti nin kariyeri sayesinde quaresma nın ise haybeden elde ettiği, artık iyice ayağa düşmeye başlamış takım liderliğidir beşiktaşım için. şifo dan tayfur dan hatta delibomuzdan bu konuda biraz tavsiye almalı bizim faydasız apaçimiz. kaptan dediğin adam sen kendi kalene gol atıp yıkıldığında [ybkz]swh[/ybkz] gelip ilk sırtını sıvazlaması gereken, ilk destek vermesi gereken kişidir. bir oyuncu tribünlerle atışmaya başladığında gerekirse onu azarlayıp polemiğe girmemesini sağlayacak kişidir. arkadaşlarının lakayıt tavırlarına izin vermeyecek, takımı ateşleyecek, sahada disiplini sağlayacak kişidir. bu kriterlere göre de mevcut kadroda o pazubandı takması gereken en son kişi quaresmadır. rüştü, simao, ernst dururken gayet yanlış tercihtir. takımdaki düzensizliğin de birincil sebebidir.
başka bir mecrada gördüğüm bir yorum hakkında yaptığım araştırma sonucu keşfettiğim "bir gün değil her gün beşiktaş" bestesine benzeyen nakaratıyla içimi ısıtmış, romantik kayıp şarkıcı taner in güzide eseri
http://www.dailymotion.com/video/x48yye_taner-ayni-perde_music
http://www.dailymotion.com/video/x48yye_taner-ayni-perde_music
http://www.haber1903.com/futbol/serdal-adali-secim-calismalarina-basladi-h6095.html
seçim çalışmalarına başlıyormuş. şimdi anladık mı tüpçü efendi neden bu kadar kolay sattı asbaşkanı ve hocasını? artık tüm bu sürecin demirören'in avm lerine, otellerine, kulüpler birliği başkanlığına ve tüm iktidar kaynaklı imtiyazlarına diyet olarak serdal adalı'yı satmasından kaynaklandığına olan inancım katlandı.
haydi serdal başkan, aklan gel, tüpçü yü devir, kendine kulübü ipotekleyip sonra da paramı alırım diyen bu adama haddini bildir artık. şişko nuri artık defolsun gitsin!
seçim çalışmalarına başlıyormuş. şimdi anladık mı tüpçü efendi neden bu kadar kolay sattı asbaşkanı ve hocasını? artık tüm bu sürecin demirören'in avm lerine, otellerine, kulüpler birliği başkanlığına ve tüm iktidar kaynaklı imtiyazlarına diyet olarak serdal adalı'yı satmasından kaynaklandığına olan inancım katlandı.
haydi serdal başkan, aklan gel, tüpçü yü devir, kendine kulübü ipotekleyip sonra da paramı alırım diyen bu adama haddini bildir artık. şişko nuri artık defolsun gitsin!
daha önce hem beşiktaş'ı hem de beşiktaşk'ı var yazmıştım. şimdi öğrendim ki artık bir de beşiktaşklı bir hayat ışığı olacakmış, simsiyah zindanları bembeyaz umutlarla aydınlatmalarını diliyorum, teklifi face ten gördük, orada olamadık ama düğün için davetiyemiz unutulmaz diye ümit ediyorum.
sevinmek için sevmedik diyen tribünlerde açılmış utanç verici pankart. bunu diyenler yetmez yıldırım demirören diye bağırıp, yeter diyenleri dövmüş, yüzlerine tükürmüşlerdi.
buyrunuz, benim midem kaldırmıyor siz bakın.
http://www.ajansspor.com/resim/bjk_taraftar_pankart_10.jpg
buyrunuz, benim midem kaldırmıyor siz bakın.
http://www.ajansspor.com/resim/bjk_taraftar_pankart_10.jpg
fazlasıyla suistimal edilen bir slogan. tamam, farkımızı ortaya koyan bir ifade, tamam takımımıza güzel bir mesaj, bunlar kabul de takımın her başarısızlığında bunu dillendirdiğimiz için kimse ders almaya, iyiye, doğruya yönelmeye. hatalarını gözden geçirmeye yanaşmıyor işte bunu da görün. nasıl olsa sevinmek için sevmedik değil mi? vefa gösterisi bu değil mi? zamanında futbolcuları takım halinde kapalıya çağırıp "hepiniz orospu çocuğusunuz" diye bağıran adamlar bunu söyleyince kusura bakmayın ben sevinmek için sevmişim demek ki. o zaman ben gerçek beşiktaşlı da değilim demek. yağmurda çamurda boşuna cop, biber gazı, dayak yemişiz tüh.
halbuki sevinmek için sevmediğimden iki kupayı unutma vefasızlık yapma diye pankartlar açmalı, kırk yılda bir takıma avrupanın disiplinsiz yıldızlarını getirerek göz boyadı diye yetmez demirören diye bağırmalıydım, büyük başkan naraları atmalıydım değil mi? camiamın, takımın, tek aşkımın tüm değerlerini kişisel hırsları, kompleksleri, çıkarları uğruna bir bir yıkmakta beis görmeyen, kulübü babasının tabiriyle "oyalanmak" için oyuncak olarak kullanan, geleceğimizi hem kendine hem de ortaklarına ipotekleyen, beşiktaşlıyım, tribünden geldim deyip, beşiktaşlıya yakışmayacak ne kadar davranış varsa altında imzası bulunan adamı alkışlamalıydım sanırım. hatta bize stad yapacak diye kendimi kandırıp, kendi servetini sağlama almak için yaptığı yağcılıklara destek vermeliydim, bilememişim.
ne tesadüftür ki, bu sevinmek için sevmeme muhabbeti seba zamanında yoktu. bilgili ve demirören zamanlarına rastlar tribünde dillendirilmesi. çarşı nın sivrilmesi ile yaygınlaşmıştır. hatta takımını sevinmek için sevmeyen yeni nesil çarşılılar (kendileri beşiktaş tan önce çarşı dedikleri için beşiktaşlı diyemiyorum) takımı resmen baltalayan "büyük başkan"ları ne için sevdiler hala merak etmekteyim. kendi taraftarını birbirine dövdüren, tesislere jandarma koyan bir başkandan bahsediyoruz, hatırlatırım.
ondan önceki de sırf akaretlerdeki arsalara milano özentisi yapıları dikebilmek için mafyayla, rakip başkanlarla, çetelerle işbirliği yapmış, şanlı ismimizi mafya babalarının ulaşım hizmetleri için peşkeş çekmiş, sonra da önüne gelen fırsatı tepmeyip ilk fırsatta "küfürden dolayı" kaçmıştı kulüpten.
ben sevinmek için sevdim arkadaş. ama galibiyet sevinci değil bu. iyi ki beşiktaşlıyım diyebilmenin, ileride oğluma/kızıma iyiyi, doğruyu, güzeli anlatırken tuttuğum,aşığı olduğum takımı örnek gösterebilmenin sevinci, seba gibi baba hakkı gibi "insan"ların mirasına sahip çıkabilme sevinci benim bahsettiğim.
yenilgi de her zaman oldu, başarısızlık da, haksızlık da ama bu kulübün adı bugünkü kadar kirlenmedi hiçbirinde. hala sırf borcunu ödeyemeyiz diye bir kan emiciyi başımızda tutuyorsak, ben bu sloganı benimsemeyeceğim, kusura bakmayın..
halbuki sevinmek için sevmediğimden iki kupayı unutma vefasızlık yapma diye pankartlar açmalı, kırk yılda bir takıma avrupanın disiplinsiz yıldızlarını getirerek göz boyadı diye yetmez demirören diye bağırmalıydım, büyük başkan naraları atmalıydım değil mi? camiamın, takımın, tek aşkımın tüm değerlerini kişisel hırsları, kompleksleri, çıkarları uğruna bir bir yıkmakta beis görmeyen, kulübü babasının tabiriyle "oyalanmak" için oyuncak olarak kullanan, geleceğimizi hem kendine hem de ortaklarına ipotekleyen, beşiktaşlıyım, tribünden geldim deyip, beşiktaşlıya yakışmayacak ne kadar davranış varsa altında imzası bulunan adamı alkışlamalıydım sanırım. hatta bize stad yapacak diye kendimi kandırıp, kendi servetini sağlama almak için yaptığı yağcılıklara destek vermeliydim, bilememişim.
ne tesadüftür ki, bu sevinmek için sevmeme muhabbeti seba zamanında yoktu. bilgili ve demirören zamanlarına rastlar tribünde dillendirilmesi. çarşı nın sivrilmesi ile yaygınlaşmıştır. hatta takımını sevinmek için sevmeyen yeni nesil çarşılılar (kendileri beşiktaş tan önce çarşı dedikleri için beşiktaşlı diyemiyorum) takımı resmen baltalayan "büyük başkan"ları ne için sevdiler hala merak etmekteyim. kendi taraftarını birbirine dövdüren, tesislere jandarma koyan bir başkandan bahsediyoruz, hatırlatırım.
ondan önceki de sırf akaretlerdeki arsalara milano özentisi yapıları dikebilmek için mafyayla, rakip başkanlarla, çetelerle işbirliği yapmış, şanlı ismimizi mafya babalarının ulaşım hizmetleri için peşkeş çekmiş, sonra da önüne gelen fırsatı tepmeyip ilk fırsatta "küfürden dolayı" kaçmıştı kulüpten.
ben sevinmek için sevdim arkadaş. ama galibiyet sevinci değil bu. iyi ki beşiktaşlıyım diyebilmenin, ileride oğluma/kızıma iyiyi, doğruyu, güzeli anlatırken tuttuğum,aşığı olduğum takımı örnek gösterebilmenin sevinci, seba gibi baba hakkı gibi "insan"ların mirasına sahip çıkabilme sevinci benim bahsettiğim.
yenilgi de her zaman oldu, başarısızlık da, haksızlık da ama bu kulübün adı bugünkü kadar kirlenmedi hiçbirinde. hala sırf borcunu ödeyemeyiz diye bir kan emiciyi başımızda tutuyorsak, ben bu sloganı benimsemeyeceğim, kusura bakmayın..
"vatan borcu kanla, savaşla, ölümle ödenir" düsturunu benimsemiş ataerkil ve göçebe geleneklerinden kendini soyutlayamamış toplumumuzda kabul görmemesi normal olan bir mefhumdur.
bir kere vatan borcu nedir, bunu irdelemek lazım. 20 küsür sene okul okuyorsun ki iyi bir mesleğe sahip olayım, hem kendi hayatımı belli standartlarda idame ettireyim hem de ülkeme, topluma bir faydamın dokunabileceği işler yapayım diye. mühendis oluyorsun, bankacı oluyorsun, doktor oluyorsun, avukat oluyorsun vs. ve yine verdiğin hizmeti alacak kişiler bu toplumun fertleri oluyor. o halde ben neden kendi mesleğimi topluma fayda sağlayacak şekilde sürdürerek başarılı olmak, ülkeme katkıda bulunmak yerine benimle ne alıp veremediği olduğunu bile bilmediğim bir düşmanla, hangi perde arkası pazarlıklar sonucu hazırlandığı belli olmayan bir mizansenin içinde piyon olayım ki? neden öleyim bu vatan için? ben ölmeyeceksem gencecik çocuklar neden ölsün? bu işi gönüllü yapmak isteyenler, profesyonel meslek olarak düşünenler varken neden ben istemediğim bir savaşın ortasında olayım ki? kime çıkar sağlamak için? düşman diye bana gösterileni baş tacı eden, muhatap alıp müzakere yapan, saçma salak isteklerine boyun eğen iktidar sahiplerine mi? kana susamış, ırkçı hezeyanlarla çığrından çıkmış, soykırım yapmaya hevesli faşist güruha mı? yoksa ekonomik gücüyle dünya dengelerini elinde tutan, ülkemi açık açık sömürgeye çeviren bir emperyal gücün stratejik bekasına mı?
önce bunların cevabı verilmeli ki, sonra vicdani red eleştirisi yapılabilsin.
edit: askerliği 2 sene önce tamamlamış biri olarak bu yazıyı yazdığımı da belirteyim.
bir kere vatan borcu nedir, bunu irdelemek lazım. 20 küsür sene okul okuyorsun ki iyi bir mesleğe sahip olayım, hem kendi hayatımı belli standartlarda idame ettireyim hem de ülkeme, topluma bir faydamın dokunabileceği işler yapayım diye. mühendis oluyorsun, bankacı oluyorsun, doktor oluyorsun, avukat oluyorsun vs. ve yine verdiğin hizmeti alacak kişiler bu toplumun fertleri oluyor. o halde ben neden kendi mesleğimi topluma fayda sağlayacak şekilde sürdürerek başarılı olmak, ülkeme katkıda bulunmak yerine benimle ne alıp veremediği olduğunu bile bilmediğim bir düşmanla, hangi perde arkası pazarlıklar sonucu hazırlandığı belli olmayan bir mizansenin içinde piyon olayım ki? neden öleyim bu vatan için? ben ölmeyeceksem gencecik çocuklar neden ölsün? bu işi gönüllü yapmak isteyenler, profesyonel meslek olarak düşünenler varken neden ben istemediğim bir savaşın ortasında olayım ki? kime çıkar sağlamak için? düşman diye bana gösterileni baş tacı eden, muhatap alıp müzakere yapan, saçma salak isteklerine boyun eğen iktidar sahiplerine mi? kana susamış, ırkçı hezeyanlarla çığrından çıkmış, soykırım yapmaya hevesli faşist güruha mı? yoksa ekonomik gücüyle dünya dengelerini elinde tutan, ülkemi açık açık sömürgeye çeviren bir emperyal gücün stratejik bekasına mı?
önce bunların cevabı verilmeli ki, sonra vicdani red eleştirisi yapılabilsin.
edit: askerliği 2 sene önce tamamlamış biri olarak bu yazıyı yazdığımı da belirteyim.
eğer arkasında artık iyice iktidar yardakçısı olmuş, kendi kaçak avm lerine ruhsat çıkartabilmek, beşiktaşım üzerinden şirketlerini büyütebilmek için yapmadığı rezillik kalmayan, her fırsatta insanımızın milliyetçilik duygularını kendi işine geldiği gibi sömürmekte beis görmeyen, başbakana taziye mesajında gösterdiği yıkama yağlamacı üslubu şehit ailelerine verilen mesajda gösteremeyen ( ki böyle bir beklentileri olduğunu sanmıyorum) başımızdan bir türlü def edemediğimiz o şişko nuri kılıklı zat-ı muhteremin fişteklemesi, zorlaması yoksa ve takım oyuncuları tarafından gönülden benimsenerek yapılmış bir hareketse saygı duyulası alkışlanası bir davranıştır. aksi takdirde, kendi çıkarlarına oyuncularımızı da alet ettiği için ölümüne söveceğim kişi bellidir.
sözlükle ve onun beşiktaş aşığı kullanıcılarıyla tanışmamı sağlayan, iyi ki doğmuş adamdır. hediyesi bu akşam saat 20.00'da mabette kendisini bekliyor olacak.
kız meselesi ile karşınıza gelip, hem kendini daha çok üzeceği hem de kafa sikeceği çok belli olan arkadaşa verilecek ergen tavsiyesi. klişedir ama etkilidir.
renkleri siyah-beyaz-yeşil olan, philadelphia şehrinin en büyük amerikan futbolu takımı, ulusal ligdeki temsilcisidir. adından da anlaşılacağı üzere amblemi hırçın bir kartaldır. beşiktaşımı andıran bir kulüp tarihi vardır.
http://www.philadelphiaeagles.com/
amblemlerindeki kartalı, bizim tribünlerde bayrak olarak da çokça görebilirsiniz.
http://www.philadelphiaeagles.com/
amblemlerindeki kartalı, bizim tribünlerde bayrak olarak da çokça görebilirsiniz.
#celikpencebjk şeklinde twitter da hashtag olarak kullanılarak 7 haziran 2011 galatasaray beşiktaş tekerlekli sandalye basketbol maçı öncesinde demir pençeli kartallarımıza destek olabileceğimiz kelime öbeği.
kartalbasket bu konuda insanları örgütlemekte yetersiz kalıyor, biz de biraz elimizi taşın altına soksak çok zor bir şey değil kartallarımızı trending topic yapmak.
kartalbasket bu konuda insanları örgütlemekte yetersiz kalıyor, biz de biraz elimizi taşın altına soksak çok zor bir şey değil kartallarımızı trending topic yapmak.
dünya güzeli, harikulade ses ve yorumuyla, söylediği her teoman parçasını ayrı bir havaya büründüren vokal mucizesidir.
buradan takip edebilirsiniz:
https://twitter.com/#!/iremcandar
buradan takip edebilirsiniz:
https://twitter.com/#!/iremcandar
tanıdığım en sağlam beşiktaşlı sözlük yazarlarındandır. ekşide üstat olarak gördüğüm 3 yazardan biridir. diğerleri depeyi ve jessie. kartal sözlük e gelmesi için çabalıyorum, ancak kendi blogu ve ortak siteleri olduğundan bu teklifime pek sıcak bakmıyor. belki aramızda yazması şart değil ama, içerik bakımından sağlam olma hedefimizde bize yol gösterici olabilir, gücümüzü güç katabilirdi. üstadın son amatör branşlar ile ilgili yazısını paylaşmak istiyorum sizlerle:
http://www.kartalbasket.org/amator-branslar-besiktasin-namusudur-burasi-kapali
http://www.kartalbasket.org/amator-branslar-besiktasin-namusudur-burasi-kapali
köz biber gibi eşsiz bir yiyeceği peynir ve cevizle kombine ederek ortaya çıkardıkları o tanımlayacak kelime bulamadığım lezzetle gönüllere girmiş, piknik ahalisini mest etmiş ve gözümde günün yıldızı olmuş genç dişi kartal kardeşler. şaheserlerinin devamını diliyoruz, ıspanaklı börek için ayrı bir başlık açılması da çok isabetli bir hareket olmuş.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?