confessions

gidiyorum bu

3. nesil Moderatör - - Moderatör -

  1. toplam entry 34145
  2. takipçi 3
  3. puan 665607

fikret orman başkanlığındaki beşiktaş yönetimi

gidiyorum bu
genel kurul öncesi perhize gireceğini söyleyip, seçildikten sonra lahana turşusunu kaşıklamaya başladığı görülen yönetimdir.

perhiz: "beşiktaş'ın başına getirilecek teknik direktör ile ilk etapta dört yıl çalışmayı düşünüyoruz."

lahana turşusu: ".........havutçu'nun 2012-2013 sezon sonuna kadar futbol a takımı teknik direktörlük görevine getirilmesi konusunda anlaşma sağlanmıştır......."

sahi bir (vurgula: tutarlılık ilkesi ) vardı. ne oldu ona?

neşet ertaş

gidiyorum bu
şirin kırşehir'in mütevazı efsanesi, bozkırın tezenesi, uzun sap bağlamanın ustası.

rivayet odur ki, bir gece vakti kırşehir'de birkaç arkadaş oldukça alkol alır, arabayla evlerine dönerlerken de trafik polisi bunları çevirir. tabi aracın bağlanması, yüksek para cezası ve geceyi nezarethanede geçirmeleri söz konusu. bin türlü dil dökerler polislere kendilerini bırakmaları için. en sonunda polisler "peki" derler. "sizi ancak bir şartla bırakırız. bir soru soracağız. bilirseniz serbestsiniz." adamlar hemen kabul eder.

polisler sorar: "söyleyin bakalım beyler istiklal marşı'nı kim yazdı?"

bunlar biraz düşündükten sonra cevap verirler: "vallahi memur bey, muğerrem emice'nin oğuma yazması yoğidi (neşet ertaş'ın babası merhum (vurgula: muharrem ertaş)'ı kastediyorlar). o zaman yazsa yazsa bizim neşet yazmıştır."

kendisine uzun ömür diliyoruz.

tayfur havutçu

gidiyorum bu
samet aybaba ve mehmet özdilek gibi yedi kat yabancılar "(vurgula: beşiktaş'ın başında şu anda bir teknik direktör var. dolayısıyla bu konuları konuşmak doğru değil.)" minvalinde açıklamalar yaparken carlos carvalhal'in gönderileceği haberlerinin zirve yaptığı esnada "(vurgula: ..... bana bir görev verilirse her zaman bu göreve hazırım.)" diyerek kalender bir duruş sergileyen eski sportif yeni teknik direktör, aynı zamanda beşiktaş'ın çocuğu.

fikret orman başkanlığındaki beşiktaş yönetimi

gidiyorum bu
bağımsız hareket etme noktasında problem yaşadığını düşündüğüm yönetimdir. şöyle ki 1 nisan 2012 beşiktaş samsunspor maçı'nın hemen sonrasında yazılı ve görsel spor medyasının ağız birliği ederek carlos carvalhal'in bir an önce gönderilip yerine tayfur havutçu'nun getirilmesi yönündeki telkinlerden yoğun bir şekilde etkilenmiştir.

kararın doğruluğunu veya yanlışlığını bir kenara bırakacak olursak fikret orman'ın gerek adaylık sürecinde gerekse başkan olduktan sonra teknik kadro konusunda yöneltilen sorulara -bana göre olması gereken şekilde- takım hali hazırda bir teknik direktörünün olduğunu, lig sonuna kadar mevcut ekiple devam edildikten sonra yönetim kurulu ile bir durum değerlendirmesi yapacağını söylediğini hatırlayalım. fakat medya'da (vurgula: carvalhal)'in gönderileceği/gönderilmesi gerektiği yönündeki haberlerin sıkça çıkmasından sonra bu tip bir görev değişikliği açıkçası biraz nahoş olmuştur.

elbette böyle bir karar (vurgula: beşiktaş yönetim kurulu)'nun tasarrufundadır. ancak arzu edilen, bu kararın spor kamuoyunda böyle bir beklenti oluştuğu için değil; bizzatihi yönetim kurulunun göreve geldiğinden beri bu yönde bir düşüncesi olduğu ve bunu uygulamaya koymayı düşündüğü için alınmış olmasıdır. eğer bu hamlenin ardından kendilerine mikrofon uzatılan kişiler "beklenen bir karardı" şeklinde yanıt veriyorsa bu beklentiyi yaratan yönetim kurulu değil, bu yanıtı verenlerdir. hele ki kendi tuttuğu takımların teknik direktörü olarak akıllarından geçirmeyecekleri kişileri (vurgula: beşiktaş)'ın başına geçmesi için önerenler vardır ki bu daha ayrı bir parodi konusudur.

şimdi tayfur havutçu'nun play off sonuna kadar takımın başında kalacağı söyleniyor. şayet öyleyse bu da sıkıntılı bir durumdur. mesela bu karar, sonuçlar ne olursa olsun geçerli olacak mıdır? beşiktaş'ın ikinci olarak şampiyonlar ligine ön elemelerden katıldığını düşünelim. mali anlamda küçülme kararı alan kulüp, ilk ön eleme turunu geçtiğini varsayarsak muhtemeldir ki ikinci ön eleme turunda avrupa'nın başaltı takımlarından birisiyle eşleşecektir. bu turda elenmesi de çok sürpriz sayılmaz.

peki sezona yeni bir teknik adamla başlama düşüncesi varsa, yukarıdaki durumla karşılaşılması da kuvvetli ihtimaller arasındayken, bu olasılığı en aza düşürmek adına play off'a önümüzdeki sezon çalışılması düşünülen teknik adamla girilmesi daha mantıklı olmaz mıydı? bu sayede şampiyonluk mücadelesi vereceği takımlar karşısında ekibini daha iyi analiz ederek, eksikleri tespit edebilme olanağı yakalamaz mıydı? ne dersinizzzzzzzzzzzzzzz? "evetttt gidiyorum bu başkannnnn" dediğinizi duyar gibiyim sevgili beşiktaşlılar.[ybkz]swh[/ybkz]

bir başka merak konusu ise, olası bir ikincilik hâlinde, (vurgula: havutçu)'nun (vurgula: beşiktaş)'ın başına getirilmesini empoze edenlerin, önümüzdeki sezon için de takımın başında kalması için kulis yapıp yapmayacaklarıdır. yaptıkları takdirde bundan etkilenmeyecek bir yönetim kurulundan bahsedebilir miyiz?

çok uzatmayalım. bizden sonra yayına girecek programa da ayıp olmasın. açık konuşursak, (vurgula: beşiktaş) yönetim kurulu almış olduğu bu kararla, uzun vadede yaşanabilecek hayal kırıklıklarını öngörerek önümüzdeki sezon da kendisi ile çalışılması ihtimaline karşı (vurgula: tayfur havutçu)'nun süper final sürecinde başarısız olmasını dileyen ya da yaşanan başarısızlıktan bu anlamda hiç de mutsuz olmayacak bir taraftar psikolojisi yaratmıştır.

rıdvan dilmen ile sergen yalçın el ele verip rehabilite ederler artık tribünleri.

boston celtics

gidiyorum bu
az önce sonuçlanan maçta miami heat'i td garden'da 91-72'lik sonuçla denize dökmüş takımdır. orkestra şefi rajon rondo'nun tripple double (16 s, 14 as, 11 rb) yaptığı maçta sakatlıkları nedeniyle ray allen ve mickael pietrus'un da forma giymediğini hatırlatmak gerekir. maçta bir ara 29 sayıya kadar çıkan fark, son çeyreğinin önemli bir kısmını boston benchi'nin oynaması nedeniyle 19 sayıya kadar düşmüştür. daha önemlisi genç big three'nin forma giydiği heat'i 72 sayıda tutabilmektir ki bu da celtics'in savunmaya asıldığı takdirde deviremeyeceği takım olmadığının kanıtı olsa gerek. dikkat çekeceğimiz bir başka isimse günden güne kendisini belirgin bir şekilde göstermeye başlayan avery bradley... sevgili romalılar. çok iyi bir savunmacı olduğu otoritelerce kabul edilen bu civan mert işin hücum yönünde de sorumluluk almaya başlamıştır. (bu maçta 13 sayı kaydetti) doc rivers, rondo-bradley ikilisini tam anlamıyla oturttuğu takdirde danny ainge'in rondo'yu takas etme fikrinden (evet ciddi ciddi bunu düşünüyor adam. sezon başı direkten döndük.) cayması kesindir. yoksa keltler ainge'in formasının yanına bizzat kendisini de asarlar, benden uyarması.[ybkz]swh[/ybkz] brandon bass hamlesi ainge'in sezonda iki defa doğruyu göstermesinin bir ürünü olsa da takımın gerçek bir beş numara ihtiyacı gün gibi aşikâr. chris kaman beklentisi boşa çıktı, ancak bir şekilde o bölgenin takviye edilmesi gerekiyor. neyse şimdilik bu galibiyetin tadını çıkaralım. yamulmuyorsam son sekiz maçta yedinci galibiyet. aferin çocuklar.

velimir perasovic

gidiyorum bu
bitirici dış şutlarıyla vakti zamanında avrupa çapında nam salmış hırvat elit şutör, şimdilerin basketbol koçu. döneminin hemen her yugoslav menşeli oyuncusu gibi jugoplastika'da palazlanmış; toni kukoc'lu, dino radja'lı, zoran savic'li takımın önemli bileşenlerinden birisi olarak karşımıza çıkmıştır.


1993 yılında ispanya'ya geçerek o dönem "taugres" olarak bilinen saski baskonia takımın sürükleyicisi olmuştur. 1996 yılında bu takımla saporta kupasını kaldırmıştır ki yamulmuyorsam paok ile karşılaştıkları bu final maçı istanbul'da oynanmıştır.


koçluk kariyerine oyunculuğa başladığı kk split'te (oyunculuk yıllarındaki adı jugoplastika idi) merhaba diyen perasovic, daha sonra kendisini tüm avrupa'nın tanıdığı bir yıldız yapan tau ceramica'ya geçmiş; kısa süren estudiantes ve cibona maceralarından sonra 2010 yılında anadolu efes'in teknik patronluğuna getirilmiştir. oyunculuk yıllarının referansına dayanılarak kendisinden hayli umutlu olan çoğunluğun beklentisini karşılayabildiğini söylemek pek kolay değildir. bilhassa yabancı oyuncu transferindeki başarısızlıklar, özellikle oyun kurucu olarak transfer ettirdiği andrew wisniewski üzerindeki anlamsız ısrarı sert eleştirilere maruz kalmasına yol açmıştır. euroleauge maratonuna erken veda ediş, ligde edinilen dördüncülük sezon tamamlanmadan kendisi ile yolların ayrılmasına neden olmuştur. ispanya'da hatrı sayılır bir isim olduğundan iş bulmakta çok zorlanmayarak, sezon başında anlaştığı valencia bc'nin koçu sıfatıyla yaşamını idame ettirmektedir.



yeşil mercimek

gidiyorum bu
beni şöyle bir 25 sene kadar geriye götüren bakliyat.

efenim yetişkin/çocuk farketmez, yaşı müsait olanlar anımsayacaktır. 80'lerin ortalarından sonra (vurgula: trt )ekranlarında hemen her akşam yeşil mercimek tüketimini teşvik eden bir program yayınlanırdı. sonradan isminin (vurgula: ayşe baysal) olduğunu öğrendiğimiz gıda mühendisi/akademisyen, gür saçlı, kalın gözlüklü hanımefendi televizyondan boyuna üfürdü durdu. aşağıdaki tabloda da görüldüğü üzere kesik çizgilerden önceki kısım ayşe ablamızın tespitlerinden, kesik çizgilerden sonraki kısım ise benim büyüyüp eşşek kadar olduktan sonra bu tespitlere yüklediğim anlamlardan oluşmaktadır.

"bir tabak yeşil mercimek yarım kilo pirzola eder" ------ yoksul halkımız et alamıyor diye üzülmesin. yeşil mercimek icat oldu, sınıf çelişkisi ortadan kalktı.

"yeşil mercimek yemek cildi güzelleştirir"------ sevgili kadınlarımız siz de boş durmayın lütfen. kozmetik sektörü de eşek değil ya artık. tadından hoşlanmayanlar için yeşil mercimekli krem, losyon, şampuan ne varsa iteler.

"yeşil mercimek giremeyen eve doktor girer diyebiliriz" ------ sağlık sektörü bu sayede rahat nefes alır.

tabi bu yönlendirmede halkın dini/politik/ideolojik eğilimleri de doğru-yanlış kullanılmaktan çekinilmedi. bunu da çarpmanın toplama üzerindeki dağılma etkisi ile açıklayalım:

en sevdiği yemek yeşil mercimekti . (x kesiminin dini/politik/ideolojik kanaat önderi + y kesiminin dini/politik/ideolojik kanaat önderi + z kesiminin dini/politik/ideolojik kanaat önderi)

sonra sayın abim, programlar uzadıkça ayşe teyzemiz içinde yeşil mercimeğin olduğu fantastik tarifler vermeye başladı. mercimekli börek, mercimek kokteyli, mercimek salatası, mercimekli pilav derken (vurgula: mercimekli baklava) ile altın vuruşu yaptı. o da rahatladı biz de rahatladık. bu öneriye uyup baklava açan olmuştur mutlaka. bir -iki yıl sonra ortalıkta görünmedi ayşe baysal. çok sonra öğrendik ki sevgili romalılar, tüm bunlar 80'lerin ortalarında elde kalan ihraç fazlası yeşil mercimek stoklarının eritilmesi içindir. üstlendiği misyonu layıkıyla yerine getiren ayşe teyzemiz de müsade isteyerek beyaz cama veda etmiştir.

aslında arada sırada ortaya çıksa, mesela ailenin önemine dikkat çekmek için "yeşil mercimek pişmeyen hanelerde evlilik kurumunun çatırdadığına şahit oluyoruz" filan dese ne bileyim.

neyse laf aramızda pişerken içine şöyle bir avuç erişte attığınızda hakikaten güzel oluyor hınzır.

dino radja

gidiyorum bu
yugoslavya basketbol akademisinin mezun ettiği en parlak talebelerden olan bir miktar hırçın, az biraz da kırık (vurgula: hırvat) pivot. 80'lerin sonunda bozidar maljkovic yönetimindeki efsane (vurgula: jugoplastika) takımının toni kukoc ile birlikte lokomotifliğini üstlenmiş; 1989 ve 1990 yılında avrupa şampiyonluğunu yaşamıştır. ayrıca 1989 yılında boston celtics tarafından ikinci turda seçilmiş olsa da, tıpkı diğer arkadaşları gibi[ybkz]swh[/ybkz] (vurgula: nba)'e gitmek için acele etmeyerek "yau dünyaya bir daha mı geleceğiz. vuralım pizzanın,spagettinin,lazanyanın gözüne" diyerek (vurgula: italya)'nın (vurgula: virtus roma ) takımına transfer olmuştur.

üç yıl bu takımda karbonhidrat depoladıktan sonra yediklerini eritmek üzere boston garden'ın yolunu tutan (vurgula: radja), 40 numaralı formasıyla parkelerde arz-ı endam etmiş, kötü savunmasına rağmen (vurgula: celtics)'in gerileme dönemine denk geldiği için o haliyle bile takımın en önemli oyuncusu olmuştur. dört sezonluk (vurgula: celtics) kariyerini noktalayınca illa ki yeşil illa ki yonca diyerek (vurgula: yunanistan)'a dümeni kırmış ve (vurgula: panathinaikos) ile sözleşme imzalamıştır. burada da iki adet lig şampiyonluğu kupası kaldırır. bir sezon ülkesinin (vurgula: zadar) takımında oynadıktan sonra, bu sefer (vurgula: yunanistan)'ın diğer önemli takımı olan (vurgula: olympiakos)'tan gelen teklifi değerlendirir. bir yıl sonra "aga açmadı burası beni" diyerek müsade ister ve sılaya geri dönerek önce (vurgula: cibona), sonra basketbola başladığı yer olan (vurgula: kk split)'te (jugoplastika'nın günümüzdeki ismi) forma giyerek aktif basketbol yaşamını noktalar.

her ne kadar ülkemizde pek çok basketbol yazarı ismini "dino radya" olarak okusa da, asıl okunuşu "dino raca"dır sevgili romalılar. "radya" diye okuyanın saçını çekin, kaleminin ucunu kırın hatta örtmene şikayet edin.

ha bir de hep düşünür dururum;(vurgula: lakers ) vlade divac'ı, (vurgula: blazers) drazen petrovic'i draft ederken bizim (vurgula: celtics) niye bu çatlağı seçti diye. galiba şu sebepten;

http://tinyurl.com/bvatv5l

bozidar maljkovic

gidiyorum bu
yugoslav ekolünde miyagi san olarak tanımlayabileceğimiz 1952 doğumlu efsane sırp koç. o meşhur dino radja'lı, toni kukoc'lu, velimir perasovic'li, zan tabak'lı, zoran savic'li muhteşem jugoplastika split takımının yaratıcısı. ki bu takımla 1989 ve 1990 yılında avrupa şampiyonluğunu kazanmıştır. bununla da yetinmemiş 1993 yılında dönemin önemli fransız takımlarından csp limoges ile 1996'da ise yunanistan devi panathinaikos ile aynı kupayı kaldırmıştır. 2005 yılında real madrid'i ispanya şampiyonluğuna taşımıştır. şimdilerde slovenya milli takımının koçluğunu yürütmektedir.

zeljko obradovic

gidiyorum bu
yugoslav basketbol ekolünün beşi bir yerdesinden[ybkz]bozidar maljkovic[/ybkz][ybkz]dusan ivkovic[/ybkz][ybkz]svetislav pesic[/ybkz][ybkz]bogdan tanjevic[/ybkz] belki de en hırçın olanı şeklinde tanımlayabileceğimiz 1960 doğumlu büyük sırp koç. partizan, joventut badalona, real madrid, benetton treviso ve şu anda çalıştırmakta olduğu panathinaikos takımı ile hem ulusal hem uluslararası arenada kaldırılmadık kupa bırakmamıştır.

29 mart 2012 maccabi tel aviv panathinaikos euroleauge çeyrek final maçı

gidiyorum bu
69-78'lik panathinaikos galibiyetiyle sonuçlanarak serinin beşinci maça uzamasını sağlayan müsabakadır. aynı zamanda bu maçta zeljko obradovic, david blatt'a "güzel kardeşim sen kısa pantalonunla ortaokulda konuşanları tahtaya yazarken, ben (b: partizan) ile bu turnuvanın şampiyonluk kupasını kaldırıyordum" mesajını kibarca iletmiştir. herşey bir yana bu serinin uzaması basketbolseverlerin en doğal hakkıydı ve öyle oldu. son maç herşeye gebe. iki takım arasında muazzam farklar yok. ancak bu sefer (b: maccabi)'yi (b: atina)'da bekleyen ortam bir önceki karşılaşmadan çok daha zor olacak. (bkz: gate 13)

sezen aksu

gidiyorum bu
çok içli, çok duygulu, çok anlamlı şarkıların kraliçesi, kontesi, düşesi, prensesi.

gerçi 12 eylül sonrası kenan evren'in cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte (b: çankaya köşkü)'nde verdiği davetlere eksiksiz icabet ettikten sonra, 90'lı yıllara doğru erdal eren için şarkılar söyleyerek göz yaşları dökmüştü. ama olsun.

- üç puanlı sistemde her an her şey değişebilir değil mi ömer abi?
- aaa.. tabi..

sonra yetmez ama evet diyerek devam etti. rüzgar etnisiteden esiyorsa oraya meyleder. liberalizm'den esiyorsa oraya. hem turgut özal'ı, hem süleyman demirel'i, hem erdal inönü'yü, hem mesut yılmaz'ı sevebilecek kocaman bir yüreğe sahiptir. iktidar ayırt etmemesi ile bilinir. görüş gözetmez. ama bak şarkıları çok içlidir haaa öyle değil mi güntekin?

4+4+4 için henüz sesi çıkmadı galiba. ortamı kokluyor olsa gerek. ölümler filan yaşanırsa şayet, yapıştır besteyi, gir duyarlılık moduna. hayde breee.

ha çok duygusal şarkıları olduğunu söylemiş miydim?

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol