confessions

gidiyorum bu

3. nesil Moderatör - - Moderatör -

  1. toplam entry 34145
  2. takipçi 3
  3. puan 665607

ingilizler 5 yıl avrupa kupasına katılmadı da ne oldu

gidiyorum bu
elma ile armutların bayağı bir karıştığı beyanattır. öncelikle (b: thatcher) hükümeti kendisine bu cezaların verilmesini bizzatihi kendisi istemiştir. "bu süre zarfında ben bu holiganizmi bu ülke futbolundan sökeceğim ve avrupa kupalarına öyle geleceğim" duruşu sergilemiştir. ve çok sert yaptırımlar uygulayarak bunu başarmıştır. zaten ömrü hayatında insanlığa tek faydası da bu olmuştur (b: demir leydi)'nin. (b: türkiye) özelinde tff'den veya hükümetten bu yönde bir talep geldiğine henüz rastlamadım. biz "verirlerse versinler yani. ne olacak? beş yıl takılırız aramızda." tavrı sergiliyoruz. ikisi çok farklı şeyler. bunun dışında 1985 heysel faciası'na kadar ingiliz takımlarının avrupa'da kazandıkları başarılar ile 1990 sonrası kazandıkları başarıların bir karşılaştırılması yapılsa iyi olur.

bir de (b: türkiye)'deki kulüp takımlarının olası bir beş yıl yasaktan sonra avrupa kupalarına katıldıklarında kaç puandan başlayacakları ve hangi torbadan kuraya girecekleri hakkında mesela sayın federasyon başkanının bir malumatı var mıdır?

ha bak fenerbahçe, (b: asya şampiyonlar ligi)'ne katılacaksa başka. bir gün şampiyonlar ligi kupasıyla (b: sabiha gökçen havaalanı)'na ineceklerdi ya. onun teorik hazırlığı da olabilir.

adana demirspor

gidiyorum bu
seyircisiz oynadığı maçta atmış olduğu gol sevincini stad dışındaki taraftarlarıyla yaşaması üzerine "bak hele yine farkınızı ortaya koydunuz" diye seslendiğim takım. ayrıca hepsine birer tane bici ısmarlıyorum.

http://tinyurl.com/cq58n6q

bruce grobbelaar

gidiyorum bu
1981-1994 yılları arasında liverpool fc takımının kalesini korudu mu korur gibi mi yaptı bir türlü karar veremediğim zimbabwe asıllı kaleci. tipi enteresan, duruşu komik. ya da yaşım gereği pek aklım ermediğinden bana öyle geliyordu bilemedim. şimdi bakıyorsun aynı takımda john barnes, ian rush, steve mcmanaman, dean saunders - son ikisinin henüz çaylak dönemleri- gibi adamlar var da kaleye de ford otosan servisinden cengiz usta'yı koymuşlar gibi. sonradan bir takım şike rezaletlerine bulaştığı ortaya çıksa da, öyle ya da böyle kendisi liverpool fc efsanelerinden birisi olarak ingiliz futbol tarihindeki yerini aldı. şimdi bana birisi kendisinin, vatandaşı norman mapeza ile birlikte anfield road'un altında adapazarı ıslama köfte sattıklarını söylese zerre şüphe etmem.

gelelim benim bu başlığı açma sebebime. 80'lerin ortası, sokak arasında top oynuyoruz böyle. çocuklardan birisinin saçı hafif dökük. o günde kaleye geçmiş bu arkadaş. "bundan sonra senin adın grobbelaar olsun" dedim. bizimki kıyametleri koparıyor, "vay sen bana nasıl grobbelaar dersin" diye. öyle böyle değil, bildiğin zarıl zarıl ağlıyor çocuk her grobbelaar dediğimde. kim olduğunu da bilmiyor. "oğlum bak kötü birşey değil, koskoca liverpool'un kalecisi." filan diyorum hiç oralı değil. ben de inadına okulda, sokakta, pazarda nerede görsem. "grobbelaar ne haber?" diyorum. çıldırıyor çocuk: "bana grommelaar" deme. yanlış telaffuz ediyor her seferinde. ben daha çok ifrit oluyorum.

neyse sayın abim. sen bu çocuk bizim evin kapısını çal beni bir gün valide hanıma şikayet et. diyaloga bakınız. sembolleri verelim önce.

i: mahalle arkadaşım ismail (yani grobbelaar)
vh: valide hanım
gb: ben

i: teyze, gidiyorum bu bana "grommelaar" diyor.

vh:(ne olduğunu anlamaya çalışan afallamış bir surat ifadesi ile) nasıl yani?

i: bilmiyorum kaç kez söyledim beni öyle çağırma diye ama yine de grommelaar diyor bana.

gb: grommelaar değil grobbelaar.

i: neyse ne ya. grommelaar deme bana.

vh: deme sen de oğlum.

gb: anne kötü birşey demiyorum ki. liverpool'un kalecisi.

vh: (ismail'e dönerek) bak kötü birşey demiyormuş. onore etmiş seni.

i: olsun, demesin yine de. istemiyorum.

vh: oğlum deme sen de. bak istemiyormuş arkadaşın. güzel güzel oynayın.

gb: tamam anne.


geldik kaç yaşına. düşünüyorum da şöyle o yıllara dönüp. ismail sen ne uyuz bir adammışsın ya. şimdi saçların iyice dökülmüştür senin. bıyık da bıraktıysan tamam işte. sen bana göre türkiye'nin bruce grobbelaar yüzüsün. ve üzgünüm benim için hep öyle kalacaksın.

son olarak o kadar adını telaffuz ettik. bruce grobbelaar [ybkz]swh[/ybkz], şöyle birisidir efendim.

http://tinyurl.com/776edah

marcelinho huertas

gidiyorum bu
barcelona'nın sezon başında caja laboral'dan transfer ettiği brezilyalı point guard/orkestra şefi. oynuyor, oynatıyor, kaynatıyor, soğutuyor, haşlıyor, pişiriyor ve servis ediyor bu çok amaçlı basketbol robotu. yakında kendisi veya akrabalarından birisi evlenecek olan sözlük yazarlarımız varsa şayet, huertas topla diripling yaparak düğün salonuna girsin, önce kız tarafına sonra erkek tarafına "hadi yahu oturmaya mı geldik" diyerekten birkaç turnike attırır, birkaç smaç bastırır.

sezon başında anadolu efes kendisinin transferine çok yaklaşmışsa da, son anda barcelona'nın devreye girmesi işi bozmuş, bunun üzerine efes de makedon oyun kurucu vlado ilievski ile anlaşma sağlamıştır.

erazem lorbek

gidiyorum bu
herhalde şu an euroleauge'in en iyi dört numarası olarak ilan edebileceğimiz, barcelona regal forması giyen 2.10 boyunda ve 29 yaşındaki slovenya'lı power forward. (vurgula: unics kazan)'ı süpürdükleri çeyrek final serisinde baktım da, bu abi son derece soğuk kanlı bir şekilde hem içerden hem dışardan affetmiyor. gregor fucka'yı fena halde çağrıştırmakta. ikisi de aynı memleketten zaten. (vurgula: fucka)'yı bogdan tanjevic yetiştirip parkelere salmıştı. herhalde tanjevic'e "bugün avrupa'da en beğendiğin oyuncu kim?" diye sorsalar yüksek ihtimal "erazem lorbek" diyecektir. lorbek'in hakları san antonio spurs'un elinde, tim duncan basketbolu bıraktığı anda gregg popovich'in kendisini dibi mumlu davetiyelerle çağıracağı günler yakındır.

27 mart 2012 maccabi panathinaikos euro lig çeyrek final maçı

gidiyorum bu
şahsımı hiç tereddütsüz bu akşam oynanan şampiyonlar ligi maçları yerine kendisini izlemeyi tercih etmeye sürüklemiş müthiş maçtır. sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. euroleauge finali bu derece üst düzey mücadeleye sahne olacak mıdır? şüphelerim var. avrupa basketbolunun en ateşli iki taraftarının euroleauge çeyrek finalinde salonları dolduruyor olması bu açıdan büyük talihsizlik.

maça değinecek olursak, şurası bir gerçek ki (b: nokia arena ) avrupa'nın (euroleauge'in desek daha doğru olur aslında) tek gerçek deplasman cehennemi olduğunu bir kez daha tescil etmiştir. müthiş bir ilk iki çeyrek oynayan (b: david blatt ) yönetimindeki (b: maccabi tel aviv), sonraki iki çeyrek aynı şekilde karşılık veren (b: zeljko obradovic )yönetimindeki (b: panathinaikos). bilhassa (b: dimitrios diamantidis ) ve arkadaşlarının o bunaltıcı baskıya rağmen 15 sayılardan geri gelmeleri, nasıl büyük takım olunuyor? sorusunun uygulamalı cevabı olarak karşımıza çıktı.

yeniden inşa sürecine giren yunan basketbolu duraklama dönemini atlatmış gözüküyor. (b: nick calathes), (b: stratos perperoglou), (b: kostas kaimakoglou) gibi isimler her ne kadar göze çok hoş gelen hareketler sergilemeseler de belli bir standartın üzerine çıkmayı başarıyorlar. sanırım bunda (b: zeljko obradovic)'in devre arası fırçalarının payı çok büyük.[ybkz]swh[/ybkz]

geçen sene final oynayan iki takımdan birisinin çeyrek final sonrası elenecek olması euroleauge organizasyonu adına bir kayıp. yapacak daha iyi bir işiniz yoksa perşembe akşamı kimselere randevu vermeyiniz efendim.

toni kukoc

gidiyorum bu
1990'ların başından itibaren dünya basketboluna damgasını vurmaya başlamış; (vurgula: the waiter) lakaplı (vurgula: hırvat) kökenli (vurgula: power forward). 1980'lerin yugoslavyasının basketbolcu fabrikası olan (vurgula: jugoplastica)'da (diğer ismi ile (vurgula: pop 84)) yetişen (vurgula: kukoc), burada oynadığı 6 sezon içinde (1985-1991), ikisi efsane koç bozidar maljkovic yönetiminde olmak üzere üst üste üç kez (1989, 1990, 1991) (vurgula: avrupa şampiyonluğu) sevincini yaşamıştır. içinde olduğu kadro da alevli meyva tabağı gibidir laf aramızda: dino radja, zan tabak, velimir perasovic, zoran savic. bir de henüz o zamanlar bu takımın gencecik bir yedeği olup da 3-5 yıl sonra adını duyurmaya başlayacak olan tanıdık bir sima: (bkz: petar naumoski)

1990 yılında ikinci turda chicago bulls tarafından seçilmesine rağmen (vurgula: nba)'e gitmez. nedenini ise kendisini takip eden hemen herkesin bildiği şu cümle ile açıklar: "ben basketbol oynamayı seviyorum, seyretmeyi değil. seyredeceğim oyuncu michael jordan olsa bile."

1991 yılında önemli bir bedelle o dönem (vurgula: italya)'nın söz sahibi takımlarından (vurgula: benetton treviso)'ya transfer olarak sılaya veda eder. burada lig şampiyonluğu ve (vurgula: italya) kupası şampiyonluğu görmesinin yanı sıra üç kez de yılın oyuncusu seçilir. bana bir (vurgula: biskrem) verirseniz bu adamın 2.11 boyu ile (vurgula: benetton)'da oyun kurucu pozisyonunda da oynadığını söyleyebilirim. herhalde basketbolda (vurgula: match up/eşleşme) problemi kavramının mucidi bu adam olsa gerek. 1993 yılında (vurgula: bulls) tarafından çağrıldığında, (vurgula: jordan) da basketbolu bırakma kararı almıştır. takımın ikinci önemli oyuncusu olan scottie pippen kendisinden pek hazzetmez. hatta (vurgula: kukoc)'a olan alerjisi yüzünden koç phil jackson'la bile araları açılır. (vurgula: kukoc) açısından işin hazin yanı yaratılan bu anlamsız kargaşa içinde (vurgula: bulls) seyircisinin de açıkça (vurgula: pippen)'ın tarafını tutmasıdır. her şeye rağmen bu beyaz gölge, sessiz sedasız elinden gelen en iyi şekilde işini yapmaya gayret etmektedir. tek sıkıntısı savunma yapmayı çok sevmemesidir. hatta amerikalıların, (vurgula: kukoc) gibi avrupa'dan gelen pek çok önemli oyuncunun savunma zaafiyetlerine dikkat çekmek için kullandıkları bir kalıp vardır: "(vurgula: bir sandalyeyi bile savunamaz)".

telefon geldi de kusura bakmayın. hah nerede kaldık. işte bu (vurgula: pippen) hizibinin "bu avrupalılar olmasa ne güzel idare ederdik nba doğu konferansını" temalı çıkışlarıyla geçen iki sezondan sonra 1995 yılında (vurgula: jordan)'ın "yettim gari" diyerek yeniden basketbola dönmesiyle sorunların üstü örtülür. bir de kadroya dönemin en uysal, en mantıklı, böyle etliye sütlüye karışmayan, sansasyondan uzak duran en aklı selim oyuncusu ribaund canavarı dennis rodman da dahil olunca o bildiğimiz 90'ların ortasındaki yenilmez armada meydana getirilir. (vurgula: kukoc) da artık bu yapılanmanın en iyi altıncı adamıdır. sonra gelsin şampiyonluklar, takılsın yüzükler falan feşmekan...

90'ların sonunda kesin bir çöküş dönemine giren (vurgula: bulls)'ta (ortada artık ne (vurgula: jordan) vardır ne de (vurgula: pippen)) takımın elle tutulur tek oyuncusudur. tek başına (vurgula: bulls)'u ayakta tutmaya çalışır. ancak daha fazla dayanamaz. 2000-2001 sezonunu philadelphia 76'ers 'ta, 2001 -2002 sezonunu ise atlanta hawks'ta geçirir. son olarak ağır diz sakatlıklarıyla boğuştuğu milwaukee bucks'ta 2006 yılında aktif basketbol yaşamını tamamlar.

şimdilerde kendisini golf sporuna adayan (vurgula: kukoc)'un bu alandaki en büyük rakibi camiamızın renkli siması kaya çilingiroğludur.

carlos carvalhal

gidiyorum bu
çok büyük oranda kendi oluşturmadığı bir kadronun başına teknik direktör olarak getirilmesinin dezavantajlarını kabul etmekle birlikte artık yerleşik hale gelmiş hatalarından bağımsız olarak değerlendiremeyeceğimiz portekizli antrenör. en belirgini de oyuna müdahale noktasındaki bariz yetersizliği. bunun sebebi haftada oynanan maç sayısının fazlalığı değil, oyunu okuma noktasında göstermiş olduğu zaaftır.

26 mart 2012 istanbul büyükşehir belediye spor beşiktaş maçı'nda, takım 2-1 öndeyken birbirinin kopyası şeklinde verilen pozisyonlara rağmen, yaptığı oyuncu değişikliklerinin, ödenmeyen futbolcu alacaklarıyla ilgisi olduğunu düşünmüyorum. "(vurgula: ben ne yapıp edip elimdekinin maksimumunu vererek önümüzdeki sezon da bu takımı çalıştırmam halinde bir şeyleri başarabileceğimin mesajını vermeliyim)" iddiasını taşımıyor (vurgula: carvalhal). benim içimin sıkıldığı nokta da tam burasıdır. "(vurgula: ben bu takımın hocası değilim)" i açık bir kabullenmişliktir isyan ettiren. biz bunu taraftar olarak söyleyebiliriz. nitekim de en ağır eleştiriler hemen her platformda kendisine yöneltiliyor. ancak sen Beşiktaş teknik direktörü sıfatıyla (vurgula: carlos carvalhal) olarak bu durumu içselleştiremezsin. sen gerek kadro tercihlerinle gerekse oyunun gidişatına yön verme konusunda en yüksek konsantrasyonu göstermekle mükellefsin.

nihayetinde bizler senin bu takımın hocalığı noktasında zayıf kaldığını bazen de oldukça sert bir üslupla dile getirebiliriz sayın (vurgula: carvalhal). ancak senin, hali hazırda beşiktaş'ın başındayken, bu zayıflığı türlü gerekçelerle benimseyip acizliğe dönüştürmen bu insanları daha çok yaralamaktadır.

saha dışında pek çok sıkıntıyla uğraştığın muhakkak. ancak bir seneye yakındır top yüzü görmeyen tiago manuel dias bebe, sezon başından bu yana takımla idman yapan mehmet akyüz'den önce oyuna giriyorsa; senin de bir şeyleri değiştirmek adına çok da hevesli olmadığın ortada hocam.

drazen petrovic

gidiyorum bu
7 haziran 1993 günü (vurgula: almanya)'da geçirdiği bir trafik kazası sonucu yaşamını yitirerek seksenli yıllarda içine basketbol sevdası yerleştirmiş yediden yetmişe herkesi derin bir üzüntüye boğan basketbolun wolfgang amedeus mozartı. nam-ı diğer (vurgula: petrovic "aka" mozart).

profesyonel kariyerine başladığı (vurgula: cibona zagrep ) ile 1985 yılında avrupa kupası finalinde real madrid'e karşı muazzam bir maç çıkarır. (vurgula: cibona zagrep) 87-78'lik sonuçla o sene avrupa şampiyonu olurken henüz 20 yaşındaki (vurgula: drazen), rakip takımın potasına 36 sayı bırakarak dikkatleri çeker. iki takım 1998 yılında bu sefer bir (vurgula: koraç kupası) finalinde karşı karşıya gelecektir. o zaman ki statüye göre iki maç üzerinden oynanılan final müsabakaları sonucu bu sefer kazanan ispanyol temsilcisi olurken, (vurgula: drazen) bu iki maçta (vurgula: real madrid)'e -ilki 21 ikincisi 47 olmak üzere- toplam 68 sayı atmayı ihmal etmemiştir.

1989 yılına gelindiğinde o artık (vurgula: real madrid)lidir. ligde play-off finallerinde barcelona'ya şampiyonluğu kaptırırlar. ancak bunun acısı 14 mayıs 1989 tarihinde atina'da oynanan real madrid - snaidero caserta kupa galipleri kupası final maçı ile çıkacaktır. üstelik bu kez karşısında en kendisi kadar şutör ve kendisinden çok daha tecrübeli brezilyalı efsane (vurgula: oscar shmidt ) vardır. normal süresi 102-102 biten maçı uzatmalar sonunda 119-113 kazanan (vurgula: real madrid ) kupayı kaldırır. (vurgula: drazen) 62 sayı ile oynarken yaşlı kurt (vurgula: oscar shmidt) 44 sayı ile maçı tamamlamıştır.

bu ikilinin düellosundan bir kesit için.

http://tinyurl.com/29ptdky

"yok arkadaşım bu beni kesmez", ben bu efsane maçın tamamını izlemek istiyorum diyenler için. (uygun zamanınızda bakın. işi gücü aksatmayın. adamı zıvanadan çıkarmayın. holosko'ya açısını kaybettirmeyin.)

http://tinyurl.com/7oo8ta4

henüz 1986 yılında portland trail blazers tarafından seçilen drazen, henüz kendisini hazır hissetmediğinden olsa gerek üç yılını real madrid forması altında geçirmiş; 1989 yılında (vurgula: portland) tarafından "al bunu al al al al" refleksiyle apar topar amerika'ya getirtilmiştir. ancak burada mutsuzdur (vurgula: drazen). aldığı minimum süreler onurunu kırmaktadır, adeta basketbola küsmüştür. iki yıl süren bu kabustan sonra pes etmeyip, kim olduğunu göstermek ve yeni bir sayfa açmak adına new jersey nets'e transfer olur. ve (vurgula: nba)'deki en iyi zamanlarını meşhur 3 numaralı forması ile burada geçirir. o (vurgula: new jersey)'i benisemiş, (vurgula: new jersey ) de onu bağrına basmıştır. % 43,7 gibi müthiş bir üç sayı ortalaması tutturur.

bu büyük efsane yamulmuyorsam milli takım kampı dönüşü (vurgula: zagreb)'e gitmekte olan uçağın (vurgula: frankfurt)'ta aktarma yapması üzerine, alman kız arkadaşıyla birlikte (vurgula: almanya)'da zaman geçirmeye karar verir. her zaman evine dönen (vurgula: drazen), ilk defa böyle bir karar almıştır. kız arkadaşı direksiyondadır, kendisi yan koltukta son uykusuna dalar. araba, aniden önlerine çıkan tıra çarpar. emniyet kemeri takılı olmadığı için ön camdan dışarı fırlar.

milyonlarca basketbolsevere son üçlüğünü atmıştır.

adı (vurgula: cibona zagreb)'in halen oynamakta olduğu spor salonuna verilir. (vurgula: new jersey nets ) üç numaralı formayı bir daha giyilmemek üzere emekli ederek, salona asar. ancak 2012 itibariyle soğutma çalışmaları halen sonuç vermemektedir.

kendisi gibi basketbolcu olan ağabeyi (vurgula: alexander petrovic)'in ağzından dökülen sözcüklerle yazıyı noktalayalım:

"drazen petrovic'i sevenlerden bir isteğim var. hafızalarınızdaki drazen'in, attığı her basketten sonra ellerini havaya kaldıran drazen olmasını istiyorum. çünkü o, ellerini size, taraftarlarına kaldırıyordu. drazen'i sizlere neşe getiren biri olarak hatırlamanızı diliyorum. drazen'in bu hatıralarına değer verin. kader onu kariyerinin zirvesinde bizden aldı. bir efsane olması için, bize yol göstermesi için..."

saygıyla anıyoruz.

(bkz: once brothers)

vlade divac

gidiyorum bu
yugoslav basketbolunun uluslararası arenadaki en önemli temsilcilerinden olan sırp kökenli pivot. ülkesinin kulüplerinden partizan'da yetişmiş, los angeles lakers ve sacramento kings gibi kulüplerde ter dökmüştür. en büyük üzüntüsü elim bir trafik kazası sonucu yaşamını yitiren eski dostu drazen petrovic ile aralarındaki kırgınlığı giderme olanağı bulamamış olmasıdır. (bkz: once brothers)

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol