pro stars 2013 basketbol turnuvası kapsamında takımımızın oynayacağı ilk karşılaşma. türkiye saati ile 21.30'da başlayacak.
--alıntı--
Olimpiyat çift şeritli bir yol: Bir spor kültürü inşa edip olimpiyata aday olabildiğiniz gibi, aday olarak bir spor kültürü geliştirme şansınız da var. O yüzden bence olimpiyat organizasyonunda kaybeden yok: Evet, IOC’nin seçtiği kent, organizasyonu gururla düzenliyor ama seçmedikleri de olimpiyat düzenleyecek tesislere, spor politikasına ve olimpizm duygusuna sahip olmayı öğreniyor, gelişiyor, mesafe kat ediyor.
Biz de 20 yıllık olimpiyat serüvenimizde çok mesafe kat ettik, IOC üyelerinin en az 49’u da bu mesafeyi bize çeşitli turlarda verdikleri oylarla onayladılar. Bize bu yarışta ikincilik gururunu yaşatan yetkili ve gönüllülere teşekkürü bir borç biliriz.
Zaten günün sonunda bizi üzen yarışta ikinci olmak değil, ikinciliği kabullenme konusunda gösteremediğimiz olgunluk. Kaybettiğimiz Japonlar’ın dünyanın en güzel kaybedeni olması da mevzuyu daha da ironikleştiriyor! Bir Japon geleneği olan sumo güreşi müsabakası izlediğinizde, eğer kuralları bilmiyorsanız maçın sonunda kimin kazandığını kimin kaybettiğini anlayamazsınız. Kazanırken öyle saygılı, kaybederken öyle olgundur bu Japon dostlarımız. Bizse maalesef Bakan düzeyinde “kına yakın” veya “biz alamadık, siz aldınız mı” olgunluğunda karşıladık mağlubiyeti... Yazık...
Üstelik bu yarışta ikinciliğin gurur verici olduğunu gösteren o kadar çok faktör var ki! Şu ana kadar yaz olimpiyatlarını düzenleme hakkı kazanan yalnızca 19 ülke var, bunların (çeşitli siyasi travmalardan geçen Çin ve Kore dışında) 17’sinin olimpiyat katılım sayısı yani olimpik tarihi bizden fazla. Yine aynı 19 ülke içinde (Meksika dışında) 18’inin madalya sayısı da bizim üstümüzde. Yani belli ki Olimpiyat Komitesi tarih boyunca organizasyon reyini yalnızca kent güzelliğine göre vermemiş, birinci önceliği olimpiyat tecrübesi ve sportif başarı olmuş (Türk kamuoyunun bir türlü beğenemediği Japonya’nın olimpiyat madalyası sayısı 398, Türkiye’ninse 88...)
Zaten üç aday şehrin tanıtım filmleri incelendiğinde Japonya’nın nerdeyse bütünüyle, İspanya’nın da yarı yarıya spor tarihini ve sporcularını gösterdiğini, bizimse kent tanıtımıyla insanları etkilemeye çalıştığımızı gözlemliyoruz. Gerçi itiraf etmek gerekirse bu filme koyacak ne sporumuz kaldı ne sporcumuz: Bir kısmı ırkçı, bir kısmı dopingci çıkmış milli gururlarımızı(!) göstermekten çok gizlemeye çalışmamız doğal herhalde!
Spor ya da sporcu olmayınca ağırlığı kent tanıtımına vermişiz ama İstanbul tarifinde de yıllardır “iki kıtayı bağlama” esprisine takılıp kalmışız! Filmimizin başrolünde börekler-çörekler, güzel kızlar-çocuklar ve deniz dışında yine iki kıta bağlama tabelası başrolde, iki eski ve basit tabela... Madem bütün tanıtım filmlerimizin başrolünde bu iki tabela oynayacak, bari onları yenileyip elektronik filan yapsaydık ya! Bir de şunu merak etmeden duramıyorum: Eğer bir gün bir organizasyon yarışında karşımıza iki kıtayı bağlayan bir Kazak, bir Rus veya bir Mısır şehri çıkarsa başka hangi argümanı geliştireceğiz Allah aşkına? İstanbul’un tek özelliği iki kıtayı bağlamak mı sahiden?
Tabii ecnebilerden gizlemeye çalıştığımız gerçeği bu kentte yaşayanlar açıkça biliyorlar: Kamera o tabelalardan 30 derece içeri kayarsa köprünün üstünde çilekeş bir trafik var. Her gün 3,5 milyon aracın yola çıktığı, her güneş doğuşunda da bine yakın yeni aracın trafiğe katıldığı bir kentte yaşıyoruz biz. Tanıtım filmindeki o trafik yok tabii, deniz var bolca. Ama o denizde de ulaşım imkânı yok denecek kadar az. Mesela Beşiktaş’tan vapura binip Bakırköy’e gidemezsiniz bu kentte. Kadıköy’den deniz otobüsüyle Pendik’e ulaşamazsınız. Denizi sadece kıta değiştirecekseniz kullanabilirsiniz, ya da şanslıysanız, sabahın köründe tek bir seferi yakalayabilirseniz Kabataş’tan İstinye’ye filan gitmek mümkün. Aksi takdirde trafiğe mahkumsunuz. Ama bu kentte yaşayan 13 milyon insanın çektiği çile değil derdimiz tabii, dünyanın kalanını İstanbul’un harika bir şehir olduğuna inandırmak sadece...
İstanbul tanıtım filmimizle bu kentin harika bir yer olduğunu da dünyaya inandıracaktık belki ama maalesef savaş denen soğuk, ruhsuz ve kahpe gerçekle yüzleştik. Sayın Başbakan olimpiyata hazır olduğumuzu dünyaya haykırmadan 24 saat önce savaşa da hazır olduğumuzu iletmişti yeryüzüne. Bir kentin hem savaşa hem olimpiyata hazır olması nasıl bir çelişkidir Allah aşkına? Üstelik Başbakan, savaşa hazırız derken neyi kastetti ki sahi? Referandum yapılıp halka savaşa hazır olup olmadığı soruldu da ben mi duymadım acaba? Veya kimyasal silah kullanan muhataplarımıza karşı her eve gaz maskesi dağıtıldı da benim eve mi ulaşmadı sahi? Ben 70 milyonda bir sade vatandaş olarak savaşa hazır değilim Sayın Başbakan. Galiba hiçbir zaman da hazır olmayacağım. Arz ederim...
--alıntı--
http://skorer.milliyet.com.tr/ugur-meleke/olimpiyata-haziriz-savasa-degil-/YazarYazisi/1762287/default.htm
Olimpiyat çift şeritli bir yol: Bir spor kültürü inşa edip olimpiyata aday olabildiğiniz gibi, aday olarak bir spor kültürü geliştirme şansınız da var. O yüzden bence olimpiyat organizasyonunda kaybeden yok: Evet, IOC’nin seçtiği kent, organizasyonu gururla düzenliyor ama seçmedikleri de olimpiyat düzenleyecek tesislere, spor politikasına ve olimpizm duygusuna sahip olmayı öğreniyor, gelişiyor, mesafe kat ediyor.
Biz de 20 yıllık olimpiyat serüvenimizde çok mesafe kat ettik, IOC üyelerinin en az 49’u da bu mesafeyi bize çeşitli turlarda verdikleri oylarla onayladılar. Bize bu yarışta ikincilik gururunu yaşatan yetkili ve gönüllülere teşekkürü bir borç biliriz.
Zaten günün sonunda bizi üzen yarışta ikinci olmak değil, ikinciliği kabullenme konusunda gösteremediğimiz olgunluk. Kaybettiğimiz Japonlar’ın dünyanın en güzel kaybedeni olması da mevzuyu daha da ironikleştiriyor! Bir Japon geleneği olan sumo güreşi müsabakası izlediğinizde, eğer kuralları bilmiyorsanız maçın sonunda kimin kazandığını kimin kaybettiğini anlayamazsınız. Kazanırken öyle saygılı, kaybederken öyle olgundur bu Japon dostlarımız. Bizse maalesef Bakan düzeyinde “kına yakın” veya “biz alamadık, siz aldınız mı” olgunluğunda karşıladık mağlubiyeti... Yazık...
Üstelik bu yarışta ikinciliğin gurur verici olduğunu gösteren o kadar çok faktör var ki! Şu ana kadar yaz olimpiyatlarını düzenleme hakkı kazanan yalnızca 19 ülke var, bunların (çeşitli siyasi travmalardan geçen Çin ve Kore dışında) 17’sinin olimpiyat katılım sayısı yani olimpik tarihi bizden fazla. Yine aynı 19 ülke içinde (Meksika dışında) 18’inin madalya sayısı da bizim üstümüzde. Yani belli ki Olimpiyat Komitesi tarih boyunca organizasyon reyini yalnızca kent güzelliğine göre vermemiş, birinci önceliği olimpiyat tecrübesi ve sportif başarı olmuş (Türk kamuoyunun bir türlü beğenemediği Japonya’nın olimpiyat madalyası sayısı 398, Türkiye’ninse 88...)
Zaten üç aday şehrin tanıtım filmleri incelendiğinde Japonya’nın nerdeyse bütünüyle, İspanya’nın da yarı yarıya spor tarihini ve sporcularını gösterdiğini, bizimse kent tanıtımıyla insanları etkilemeye çalıştığımızı gözlemliyoruz. Gerçi itiraf etmek gerekirse bu filme koyacak ne sporumuz kaldı ne sporcumuz: Bir kısmı ırkçı, bir kısmı dopingci çıkmış milli gururlarımızı(!) göstermekten çok gizlemeye çalışmamız doğal herhalde!
Spor ya da sporcu olmayınca ağırlığı kent tanıtımına vermişiz ama İstanbul tarifinde de yıllardır “iki kıtayı bağlama” esprisine takılıp kalmışız! Filmimizin başrolünde börekler-çörekler, güzel kızlar-çocuklar ve deniz dışında yine iki kıta bağlama tabelası başrolde, iki eski ve basit tabela... Madem bütün tanıtım filmlerimizin başrolünde bu iki tabela oynayacak, bari onları yenileyip elektronik filan yapsaydık ya! Bir de şunu merak etmeden duramıyorum: Eğer bir gün bir organizasyon yarışında karşımıza iki kıtayı bağlayan bir Kazak, bir Rus veya bir Mısır şehri çıkarsa başka hangi argümanı geliştireceğiz Allah aşkına? İstanbul’un tek özelliği iki kıtayı bağlamak mı sahiden?
Tabii ecnebilerden gizlemeye çalıştığımız gerçeği bu kentte yaşayanlar açıkça biliyorlar: Kamera o tabelalardan 30 derece içeri kayarsa köprünün üstünde çilekeş bir trafik var. Her gün 3,5 milyon aracın yola çıktığı, her güneş doğuşunda da bine yakın yeni aracın trafiğe katıldığı bir kentte yaşıyoruz biz. Tanıtım filmindeki o trafik yok tabii, deniz var bolca. Ama o denizde de ulaşım imkânı yok denecek kadar az. Mesela Beşiktaş’tan vapura binip Bakırköy’e gidemezsiniz bu kentte. Kadıköy’den deniz otobüsüyle Pendik’e ulaşamazsınız. Denizi sadece kıta değiştirecekseniz kullanabilirsiniz, ya da şanslıysanız, sabahın köründe tek bir seferi yakalayabilirseniz Kabataş’tan İstinye’ye filan gitmek mümkün. Aksi takdirde trafiğe mahkumsunuz. Ama bu kentte yaşayan 13 milyon insanın çektiği çile değil derdimiz tabii, dünyanın kalanını İstanbul’un harika bir şehir olduğuna inandırmak sadece...
İstanbul tanıtım filmimizle bu kentin harika bir yer olduğunu da dünyaya inandıracaktık belki ama maalesef savaş denen soğuk, ruhsuz ve kahpe gerçekle yüzleştik. Sayın Başbakan olimpiyata hazır olduğumuzu dünyaya haykırmadan 24 saat önce savaşa da hazır olduğumuzu iletmişti yeryüzüne. Bir kentin hem savaşa hem olimpiyata hazır olması nasıl bir çelişkidir Allah aşkına? Üstelik Başbakan, savaşa hazırız derken neyi kastetti ki sahi? Referandum yapılıp halka savaşa hazır olup olmadığı soruldu da ben mi duymadım acaba? Veya kimyasal silah kullanan muhataplarımıza karşı her eve gaz maskesi dağıtıldı da benim eve mi ulaşmadı sahi? Ben 70 milyonda bir sade vatandaş olarak savaşa hazır değilim Sayın Başbakan. Galiba hiçbir zaman da hazır olmayacağım. Arz ederim...
--alıntı--
http://skorer.milliyet.com.tr/ugur-meleke/olimpiyata-haziriz-savasa-degil-/YazarYazisi/1762287/default.htm
(bkz: zoubeir baya)
bosna hersek olarak bu akşam oynadıkları litvanya maçında yine fizandan üçlüğü göndermiştir.
üstteki entry bağlamında http://www.rtklive.com/new/livetv/pc/ adresinin açık tutulması gereken karşılaşma.[ybkz]swh[/ybkz] hacı bekler gibi yayın bekliyoruz.[ybkz]swh[/ybkz]
günü henüz belli olmamakla birlikte bu hafta içerisinde satışa çıkarılması beklenmektedir.
italya'nın 82-79 kazanarak d grubundan mağlubiyetsiz bir şekilde ikinci tura çıktığı karşılaşma.
b grubunda elenen makedonya haricindeki tüm takımların ikinci tur şansını son maçlara bıraktığı turnuva. an itibariyle bosna hersek litvanya önünde farklı şekilde önde. vaziyet toz duman. bakalım buradan çıkan ilk üç takım hangileri olacak..
anladığım kadarıyla kosova televizyonu'nun yayınlamadığı karşılaşma. başka bir program var. o da fena değil gibi.[ybkz]swh[/ybkz]
son çeyreğine 63-63 beraberlikle girilen karşılaşma.
kariyerini barcelona b takımında sürüdüren 1.90 boyunda ve 17 yaşındaki isveçli point guard. eurobasket 2013 avrupa basketbol şampiyonasında isveç milli takımında önemli süreler alıyor. yaşına göre oldukça soğukkanlı ve saha görüşü çok iyi. iki üç yıl içerisinde adından daha sık söz ettirebilir.
8 eylül 2013 beşiktaş integral forex sigal prishtina maçı çok beğenilince çekimlerine başlanacak olan devam filmi. türkiye saati ile 20.00'de başlayacak olan karşılaşma sanırım yine aynı linkten takip edilebilecektir.
https://www.bjk.com.tr/tr/haber/56541/
https://www.bjk.com.tr/tr/haber/56541/
chris lofton'un 23, brad buckman'ın 14, gökhan şirin'in 11, tomislav ruzic'in 6, muratcan güler'in 6, kartal özmızrak'ın 5, kevin foster'ın 5, colton iverson'un 4, ryan broekhoff'un 4 ve mehmet yağmur'un 2 sayı ile tamamladığı karşılaşma.
yaz olimpiyat oyunları bünyesinde kalmaya devam edecektir. olimpiyat kapsamından çıkarılması gündeme gelen spor dallarındandı.
türkiye saati ile 22.00'de başlayacak ve ntvspor'dan canlı yayınlanacak olan eurobasket 2013 avrupa basketbol şampiyonası d grubu 5. gün kapanış karşılaşması. grupta galibiyeti bulunmayan tek takım olan rusya açısından prestij değeri daha yüksek bir maç.
türkiye saati ile 18.45'te başlayacak ve ntvspor'dan canlı yayınlanacak olan eurobasket 2013 avrupa basketbol şampiyonası d grubu 5. gün karşılaşması. grup lideri italya kendisini çok fazla hırpalamayacaktır. "as oyuncularını dinlendirebilir" diyeceğim ama geniş kadroya sahip değiller.
türkiye saati ile 15.30'da başlayacak ve ntvspor'dan canlı yayınlanacak olan eurobasket 2013 avrupa basketbol şampiyonası d grubu 5. gün karşılaşması. ikinci tura çıkmayı garantileyen iki takım için sıralama ve bir sonraki gruba daha fazla puan taşıma açısından önem taşıyan karşılaşma.
4. gün karşılaşmaları da tamamlanan turnuva:
a grubu
almanya 74 - büyük britanya 81
israil 87 - belçika 69
ukrayna 71 - fransa 77 (tony parker olmasaymış ukrayna fransa'yı da deviriyormuş işin gerçeği)
b grubu
bosna hersek 62 - makedonya 54
sırbistan 80 - letonya 71
litvanya 77 - karadağ 70
c grubu
ispanya 89 - polonya 53 (polonya ilk yarıda toplam 13 sayı atabilmiş)
çek cumhuriyeti 95 - gürcistan 79 (gürcülere nazar değdirdik)
slovenya 74 - hırvatistan 76 (uz.) (bojan bogdanovic hırvatları taşımış. ev sahibini yenerek önemli iş başardılar)
d grubu
rusya 83 - finlandiya 86 ( 2 uz.)
yunanistan 72 - italya 81
türkiye 87 - isveç 74 (gazozları görelim)
a grubu
almanya 74 - büyük britanya 81
israil 87 - belçika 69
ukrayna 71 - fransa 77 (tony parker olmasaymış ukrayna fransa'yı da deviriyormuş işin gerçeği)
b grubu
bosna hersek 62 - makedonya 54
sırbistan 80 - letonya 71
litvanya 77 - karadağ 70
c grubu
ispanya 89 - polonya 53 (polonya ilk yarıda toplam 13 sayı atabilmiş)
çek cumhuriyeti 95 - gürcistan 79 (gürcülere nazar değdirdik)
slovenya 74 - hırvatistan 76 (uz.) (bojan bogdanovic hırvatları taşımış. ev sahibini yenerek önemli iş başardılar)
d grubu
rusya 83 - finlandiya 86 ( 2 uz.)
yunanistan 72 - italya 81
türkiye 87 - isveç 74 (gazozları görelim)
milli takımın 87-74 kazanarak ilk galibiyetini aldığı karşılaşma.
pota arkası: 150 tl
protokol karşısı: 175 tl
bench arkası: 350 tl
protokol/vip: 1000 tl
fiyatlarıyla yarından[ybkz]swh[/ybkz] itibaren akaretler'de satışa çıkarılacağı söylenen kombineler. ancak resmi sitede herhangi bir açıklama yok. satışa çıkacağı gün duyuru yaparlarsa benim de diyecek bir şeyim yok.
protokol karşısı: 175 tl
bench arkası: 350 tl
protokol/vip: 1000 tl
fiyatlarıyla yarından[ybkz]swh[/ybkz] itibaren akaretler'de satışa çıkarılacağı söylenen kombineler. ancak resmi sitede herhangi bir açıklama yok. satışa çıkacağı gün duyuru yaparlarsa benim de diyecek bir şeyim yok.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?