confessions

gidiyorum bu

3. nesil Moderatör - - Moderatör -

  1. toplam entry 34155
  2. takipçi 3
  3. puan 665859

erman kunter

gidiyorum bu
---------------alıntı---------------

bugün spor toto türkiye kupası'nda beşiktaş'ın ilk maçı için, kocaeli şehit polis recep topaloğlu spor salonu'ndaydım. hakemler de baş hakem engin kennerman hariç genç ve tecrübesizdi. beşiktaş'ın bir hücumunda, ribaund mücadelesinde top bir oyuncudan dışarı çıktı. ama kimden çıktığını görmek için kameralar bile yetersiz kalırdı. açıkçası görüş açısının en net olduğu yer beşiktaş benchiydi. top dışarı çıkınca genç hakemlerden biri direkt düdüğünü çaldı ama yok öyle bir çalış, dışardan görsen "tamam, kesin görmüş" dersin ama yaklaşık iki saniye karar veremedi, engin kennerman'a baktı, o da tepkisiz kalınca, tam rastgele karar vermek üzereyken erman kunter'in eliyle antalya hücumunu işaret ettiğini gördü ve kararını verdi. tüm bu olay iki saniyede yaşandı ve bitti ama erman kunter'in bu güzel davranışı bende kalıcı bir iz bıraktı.

---------------alıntı---------------

beşiktaş

gidiyorum bu
adına futbol denilen hisseli harikalar kumpanyasının istanbul turnesinde siyah ve beyaza gönül verenlerin irade beyanlarını kendisinden yana olmakla kullandıkları takım, takımım.

beşiktaş taraftarı, sportif anlamda kendi varlık ve misyonundan haberdar ise normal olarak hâliyle takımını ilgilendiren mevzularda edilgen bir konum barındıramaz. gelgelelim sonuçlar üzerinden beşiktaş'ın yarınları yahut geleceği adına çıkarsamalarda bulunduğumuzda algı muhataplığı "sonra öcüler yer seni" lakırdısında berraklaşıyor.

samet aybaba'nın fenerbahçe maçı sonrası burak kaplan ve tanju kayhan hakkında söyledikleri küçük bir hikayedir. yanlış anlaşılma olmasın. asla küçümsenemez. çünkü yakıcı bir hikayedir. ve bu doğrultuda gösterilen tepkilerin bana göre de son derece haklı olduğu küçük bir hikayedir. bu ve buna benzer yüzlerce doğru ve can yakıcı hikaye çıkarabilirsiniz beşiktaş'tan. ancak yinelemek gerekir bunların hepsi küçük hikayelerdir. oysa bizim artık beşiktaş'ın bütününe bakıp bu küçük hikayeleri bir potada eriterek büyük hikayeyi ortaya çıkarmak ve bu gerçeklik üzerinden bir hesap sormamızın daha yerinde olacağını düşünenlerdenim.

kapıyı ardına kadar açıp daha da içeri girelim. bugün beşiktaş taraftarının yakındığı meselelerin tamamına yakını ne yazık ki sonuçlar üzerinedir. samet aybaba bir sonuçtur, saha kapama cezası bir sonuçtur, kapalı tribün bilet fiyatları bir sonuçtur, (b: hugo almeida)'nın sahada gezinmesi bir sonuçtur, voleybol erkek şubesinin birinci ligden çekilmesi bir sonuçtur. evet doğru ve yakıcı sonuçlardır. ancak illiyet bağının yalnızca sonuç kısmında kamp çadırı kurmak parmağın sahibinden ziyade her daim parmağın işaret ettiğine odaklanmayı ve beraberinde yalnızca bununla yetinmeyi gerektirir.

dile getiren az sayıda kişi de olsa yinelemekte fayda var ki mesele zihniyet meselesidir. bu da her beşiktaşlıyı "beşiktaş nasıl yönetiliyor?" sorusuyla yükümlü kılar. olaylar ve durumlar karşısında tavır takınmaktan daha önemli olan söz konusu tavrı hangi gelişme olursa olsun aynı doğrultuda sürdürüp sürdürememe kapasitenizdir. yol yolcuyla yürünür elbet. bu noktada yola çıkanların en önemli iki referansı bilgi ve tecrübe olarak gösterilir. ancak bana göre bunun da ötesinde "tutarlılık" vardır. söylem ve eylem yahut teorik ve pratik birlikteliğiniz metres hayatı yaşarsa, aidiyet duygusu taşıdığınız yapılanmalara garsoniyer muamelesi yapmaya başlarsınız.

bugün beşiktaş yönetiminin tutarsızlık sicili, yönetmeye talip olduğu yapılanmaya ciddi zararlar vermektedir. bu tavır, zaten yerleşik hâle gelmiş yapısal sorunları daha da derinleştirmiştir. teknik direktör arayış sürecinden tutun da, kalan/gönderilen veya gönderilmek istenilen oyunculara karşı takınılan değişken tavırlar artık sadece acemilikle açıklanamaz. herhangi gelişme karşısında bir yöneticisinin söylediğini, diğer yönetcisinin aynı gün birkaç saat içinde yalanladığı ya da tamamen tersi bir yorum getirdiği bir organizasyondan? ileriye dönük rasyonel hamleler bekleyemezsiniz. ortadaki durum "sen ağa ben ağa inekleri kim sağa" durumudur. zira hepsi yönetici kisvesindedir, ancak yönetici kimliklerini basın açıklamalarıyla birbirlerinin gözüne sokmaktan talip oldukları kurumu kimlerin yöneteceğini farketmeye henüz sıraları gelmemiştir.

feda psikolojisi feda patolojisine dönüşünce -şike sözcüğünü kullanmıyorum, beşiktaş'a konduramıyorum- sergilenen tutarsızlıkların üzeri bu hastalıklı durumun beraberinde getirdiği saldırganlıkla örtülmeye çalışılmış; ve hâl-i hazırda da çalışılmaktadır. tutarsızlık sözcüğüne çok takılıyorum. biliyorum. ancak ilkelerinizi ortaya koyduktan sonra bunlardan göstereceğiniz sapmalar gerek kurum gerekse kişi bazında yaşamın her alanında ciddiyetinizin sorgulanmasına yol açacaktır. bunun en somut örneği ne yazık ki ricardo quaresma'nın yeniden takıma dönme meselesidir. her zaman olduğu gibi gerek idari heyet gerekse teknik heyet olarak baştan beri takınılan tavrın gerektirdiği şekilde davranılmamıştır. ya da zaten böyle bir kaygı yoktur. öyle ya eğer bir oyuncuyu kesinlikle kadroda düşünmüyorsanız bir an evvel yolları ayırırsınız. "dur bakalım ileride işler tersine dönerse lâzım olur belki" cin fikirliliği; hakkında hiçbir fikir sahibi olmadıkları takımdaşları hakkında veli, ekrem veya samet üzerinden liyakat esası belirlemeye kalkan beşiktaş taraftarının koltuk altını gıdıklamak için yeterlidir belki ama asıl derdi yönetsel zihniyet olanları emin olun pek memnun etmez. zira sene 3.750.000 euro ödediğiniz bir futbolcunun, sırf üçüncü sınıf güç gösterisi yapmak adına yalnızca antremanlara çıkarılması bir zihniyet problemidir. buna da fedakârlık değil; hovardalık denir. söz konusu oyuncunun bu sezonu 25 gol, 30 asistle bitirmesi bu fikrimizi değiştirmez. çünkü aynı oyuncuyla dört yıllık sözleşme yenilenip üçüncü ayın sonunda kadro dışı bırakılmayacağının bir garantisi yoktur. betonlaşmış zihniyet olarak ister istemez nedenlere nasıllara takılıyoruz.

açık konuşalım. beşiktaş taraftarı önümüzdeki bir-iki sezon için başarı tanımını üzerine inşa edeceği kriterleri net belirlemelidir. muhatabına hangi soruları sorması gerektiğine karar vermelidir.

ya;

- stad projesinin akibeti ne olacaktır? gerekli bütün yasal izinler henüz alınmamışken iyi niyet anlaşmaları ile dostlar alışverişte görünsüncülük mü oynanmaktadır?

- beşiktaş'ın borç yükünün azaltılması ve alternatif yeni gelir kalemlerinin oluşturulması noktasında somut çalışmalar var mıdır? varsa nelerdir?

- bir önceki yönetime dair yapılan harcamaların denetlenmesi konusunda başlattığınız çalışmanın sonucu ne olmuştur?

- beşiktaş orjinli internet siteleriyle aranıza mesafe koyarak, kamuoyunu bilgilendirme hususunda kulübün resmi sitesini daha aktif olarak kullanmak gibi bir düşünceniz var mıdır?

- amatör şubelerin her sezon periyodik olarak sponsor krizi ile yüz yüze gelmemeleri için ne gibi adımlar atılmaktadır? ya da buna yönelik çalışmalar yürütüyor musunuz?

ya da;

- jerrells gidecek mi?

- arroyo gelecek mi?

- robinho gelecek mi?

- veli gidecek mi?




ez cümle büyük beşiktaşlılar. siz neyi yüksek sesle sorgularsanız takımınızı yönetenler o alana eğilir. bir futbolcunun geri çağırılışıyla yelkenleri suya indireceğinizi farkedenlerin bunu bulundukları konumu kaybetmemek adına ve kendi kişiliklerini erozyona uğratma pahasına yaptıklarını unutmayınız. hazmetme kapasiteniz, tahammül sınırınızı belirler.

malûm insanın midesi plastik sinidiremez.

7 ekim 2012 beşiktaş aliağa petkim maçı

gidiyorum bu
ilk yarısı beşiktaş'ın 47-35 üstünlüğü ile geçilmiş olup; tbf'nin skorboard vasıtasıyla dahi istatistiki bilgileri doğru düzgün veremediği karşılaşmadır. örneğin alt metinde patrick christopher'ın attığı söylenen tüm sayılar genel görünümde damir markota'nın hanesine işleniyor.

hoş, doğrusunu yazdıkları zaman da beşiktaş kulübü resmi sitesi kendi sayfasına bu bilgileri yanlış aktarıyor. onlar yanlış aktarınca, maçı hiç değilse internet üzerinden takip etme zahmetine katlanmayıp ilgili bilgileri aynen resmi siteden alan diğer beşiktaş orjinli siteler de aynı yanlışa ortak oluyorlar bla bla bla.

neyse şimdilik vereceğimiz en kesin bilgi ilk yarı sonucu itibariyle beşiktaş: 47 - aliağa petkim: 35.

7 ekim 2012 beşiktaş aliağa petkim maçı

gidiyorum bu
tbf tv'deki über teknik aksaklıkların giderilememesi nedeniyle (sabaha karşı gidip baktım. sistem mühendisleri ellerinde kaynak, gözlerinde gözlük hâlâ çalışıyorlardı.) muhtemelen ligtv 3'ten yayınlanacak karşılaşmadır.

edit: tabii o saatte çalışan mühendis arkadaşlara 10 liralık kıymalı-peynirli karışık börek yaptırdım. bir de iki litrelik fanta bırakıp koşar adımlarla alacakaranlığa karıştım. kulaklarımda "abi peçete koymayı unutmuşlar" cümlesi yankılanırken, ben çoktan kuzey dakota'ya doğru yol alıyordum. yağmur da vardı, çok sevdiğim rüzgâr da.[ybkz]swh[/ybkz]

erman kunter

gidiyorum bu
6 ekim 2012 beşiktaş hacettepe üniversitesi maçı sonrası oyuncularını abasının altına doğru çağırıp aşağıdaki sopayı göstermiş olan beşiktaş erkek basketbol takımı koçu.

---------------alıntı---------------

“Bizim bugün oynadığımız oyuna basketbol diyemeyiz. Başka bir şey oynadık. Hacettepe üniversitesi maçı daha fazla hak etti. Bize şansımız yardım etti, oradan potalı filan ne olduğu belli olmayan sayılar bulduk ve galip geldik. Rakip ellerinde olan imkanlarla çok daha basketbola benzer bir oyun oynadı. Düzelmeye çalışacağız, antrenman yapacağız. Savunmada biraz iyiyiz ama biz mi iyiyiz yoksa rakipler mi atamıyor onu da bilemiyorum. Fakat savunma ile hücum arasında bir köprü kuramıyoruz. Birkaç mücadele eden oyuncu dışında kazanmak için hiçbir şey yapmadık. Diğerleri ise bitse de gitsek modundaydılar. Bu kötü bir sinyal ve bazen bu kötü sinyallerden iyi şeyler de çıkar ama bugün sahada gösterilen davranış ve mentalite benim için kabul edilebilir değil. Bunun önlemini almasını çok iyi bilirim. Artık bunu önümüzdeki lig ve Euroleague maçlarında göreceğiz.”

---------------alıntı---------------

6 ekim 2012 beşiktaş hacettepe üniversitesi maçı

gidiyorum bu
oldukça zorlansa da beşiktaş'ın kazanmasını bildiği karşılaşmadır. hazırlık maçlarında takımın hücum yönünün iyi olmasına rağmen, savunmada henüz bir takım şeylerin oturmadığını gözlemlemiştim. ancak bu durum bilhassa 30 eylül 2012 beşiktaş anadolu efes cumhurbaşkanlığı kupası maçı'ndan itibaren biraz tersine evrildi gibi. her şeyden önce patrick christopher -bugün 4 sayıda kaldı- bu takımın birinci hücum opsiyonu olarak kabûl edilebilir. kendisinin bugünkü gibi gününde olmadığı karşılaşmalarda vladimir dasic, damir markota, cevher özer gibi isimlerin inisiyatif üstlenmesi oldukça önem arz ediyor.

bu maçta söz konusu üçlü bu anlamda üzerlerine düşeni yaptılar. (dasic 13 sayı, 10 ribaund; markota 12 sayı, cevher 10 sayı) onlara ek olarak sürpriz yerli skorer rolünde muratcan güler'in ortaya çıkması (11 sayı) beşiktaş'ı oyunun içinde tutan bir başka faktör oldu. maçın bitimine 1 dakika kala hacettepe üniversitesi farkı tek sayıya indirmişken vladimir dasic'in bulduğu üç sayılık isabet kanımca galibiyeti bize getirdi. tutku açık'ın forma giymemesi, can akın'ın ise süre almaması nedeniyle bu maçta bir numara pozisyonuna yerleşen curtis jerrells ; 9 sayı, 4 ribaund ve 6 asistlik performansıyla en azından antalya bşb maçına oranla yüreklere biraz daha su serpti denilebilir.

gasper vidmar'ın maçı yalnızca 2 sayı, 1 ribaund ve 1 asistle tamamlaması ürkütücü. bak evladım belki farkında değilsin ama bu takımın gerçek anlamda tek beş numarası sensin. bunun daha (b: partizan)'ı var, (b: barcelona regal)'i var, (b: cska moskova)'sı var. var oğlu var. anlatabildim sanırım.

yine de her şeye rağmen ikide iki yapmak önemliydi. makûl beklentilerle takımını destekleyen taraftarlarıyla belki geçen sezonki kadar kupa kaldıramayacak olsa da, ses getirebilecek bir takım hâline gelecektir beşiktaş erkek basketbol takımı. ha bir de erman kunter'i çok seviyorum.

edit: unutmadan, serbest atışlara gereken özeni gösterelim. üzülürüz sonra.[ybkz]swh[/ybkz]

7 ekim 2012 adana demirspor adanaspor maçı

gidiyorum bu
adana il spor güvenlik kurulu'nun kararıyla şimdiye kadar gayet güzel bir şekilde uygulanan maraton tribününün yarı yarıya ayrılması geleneğinin bozulduğu karşılaşmadır. buna göre yanlış bilmiyorsam bin küsür adanaspor seyircisi maça girebilecektir.

bakın güzel kardeşim; bu iki takımın taraftarı birbiriyle rekabet hâlindedir. birbirilerini tatlı tatlı kızıdırırlar. ancak asla kanlı bıçaklı değillerdir. maç bitince birlikte evlerine dağılırlar. bu işgüzarlığın sebebi nedir? kimi kimden koruyorsunuz? demirspor taraftarı da adanaspor taraftarı da her zamanki tribün dağılımına göre koreografilerini hazırladılar. bu kadar güzel bir futbol şölenini durup dururken germeye ne gerek var?

istanbul derbileri zaten yeterince çığırından çıktı. bari çukurova'yı rahat bırakın.

edit: mutlaka bir takım münferit hadiseler özellikle yaşı genç taraftarlar arasında çıkacaktır. burada kastedilen genel durumdur.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol