confessions

gidiyorum bu

3. nesil Moderatör - - Moderatör -

  1. toplam entry 38452
  2. takipçi 3
  3. puan 743890

beşiktaş taraftarı

gidiyorum bu
"tüm imkânı olup da gelmeyenler için..."

maçlara gidip desteklemeleri için tuttukları takımın katıldığı ulusal/uluslararası organizasyonlarda rüştünü ispat etmesini ön koşul olarak olarak öne sürmüş sportif topluluk. rüştünü ispat etmekten kastımız da en az yarı final. yoksa gerek görmüyor beyzadeler. çok önemli hasletleri vardır beşiktaş taraftarının, gerçekten de kendilerine rakip olarak gördükleri takımların taraftarlarına benzemiyorlar.

iyi günde, kötü günde, her zaman, her yerde en içli/en dokunaklı sözlerle bezedikleri tezahüratlarını evlerinden seslendirmekte üzerlerine yok. hele ki mevzu basketbol, voleybol, hentbol vs. ise. kulüp, tarihinde ilk kez basketbol branşında euroleauge maçına çıkıyor, maçtan bir akşam önce erman kunter üzerine basa basa taraftar desteğinin çok çok önemli olduğunu vurguluyor. bir bakıyorsunuz ki abdi ipekçi spor salonu'nda gözle görülür derecede boşluklar var.

pops mensah bonsu yok, carlos arroyo yok, david hawkins yok, zoran erceg yok. e ama siz de yoksunuz? sizlerle de mi şartlarda anlaşamadı beşiktaş kulübü yönetimi? sizler de mi daha iyi teklifler aldınız ezeli rakiplerinizden? sizler de mi salonlarda gerek ligde gerekse üst düzey yurt dışı turnuvalarda takımınızı desteklemek için sponsorluk anlaşmaları bekliyorsunuz?

yani bu çocuklar, sizin tribünleri doldurmanız için her sezon şampiyon olmak ve final four oynamak mecburiyetinde öyle mi? geçen sezon galatasaray mp ve anadolu efes serilerinde salonları hınca hınç dolduran beşiktaşlılar neredesiniz? işin ucunda mutlaka kupa olması gerekiyor değil mi? ne zamandan beri, neticesinde somut bir ödülün gelmeyeceği hiçbir karşılaşmayı gitmeye değer bulmamaya başladınız? fenerbahçe ülker'in, bc khimki ile oynadığı maçın tribünlerini gördünüz mü? galatasaray mp'nin eurocup iç saha maçlarında yaşanacak izdihamı tahmin edebiliyor musunuz? onlar da geçen sezon ilk kez euroleauge'e katılma fırsatı buldular. herhangi bir maçlarında salonda boşluk farkedebildiniz mi?

peki siz nasıl böyle bir hayal kırıklığını takımınıza layık görebiliyorsunuz? bırakın lütfen "3000 kişi de orayı inletmeye yeter, 6000 kişi de orayı yıkmaya yeter" mavralarını artık. o çocuklar o parkeye ısınmaya çıktıklarında dolu tribünler görmek ister arkadaşım. üvey evlat muamelesi yaptığınız çocuktan yüzünüzü ağartmasını bekliyorsunuz. o evlat yine bir umutla "belki düzelir her şey" diyerek sizleri memnun etmeye çalışıyor var gücüyle. kazanırlarsa ne alâ, kazanamazlarsa muallâ. öyle mi?

son şampiyon, ilk lig maçında kaç kişiye oynadı? rahatsızlık duymuyor musunuz bu durumdan? çıkarın dilinizdeki baklayı kardeşim. ne zorluyorsunuz kendinizi. "yıldızlarımız başka takımlara gitti. yerlerine gelenler de bir bo mccalebb, bir david andersen, bir mike batiste değil. o yüzden sezon başında biz de bu takımın bulunacağı sıralamayı üç aşağı beş yukarı şimdiden tahmin ediyoruz. o yüzden maçlara gelmeye gerek duymuyoruz" deyin açıkça. "bilet fiyatları çok pahalı" tarzı fıkralar anlatmayın.

güçlerine güç katmak, formalarında ter olmak için zirveye çıkmalarını bekliyorsunuz. kandırmayın artık kamuoyunu. "dur bakalım brose basket'i de yensinler hele barcelona regal maçına gideriz lan. hem barcelona oğlum güzel maç olur" modunda olduğunuzu bilen biliyor artık. güneş o kadar büyük ve sıcak ki, balçık tedarikinde sıkıntı çekiyorsunuz. ancak şu takım üst üste üç maç kaybetsin tefe koyup çalmak için her daim hazır ve nazırsınız.

işte bu huyunuza ifrit oluyorum takımdaşlarım. midem kalkıyor. "ligde finale, euroleauge'de de top sekize kalmadan bize ilişmeyin. ha bunları başaramazsanız sizleri yerden yere vururuz" tavrınızdan tiksiniyorum.

başarı bekliyorsunuz erman kunter ve talebelerinden değil mi? sevsinler sizi. ama siz gerçekten seviyor musunuz onları?

"ben birini sevmedim
o da beni sevmedi
bir gün randevulaştık
ben gitmedim
o da gelmedi"

14 ekim 2012 beşiktaş türk telekom maçı

gidiyorum bu
ciddi efor harcadığımız 12 ekim 2012 beşiktaş partizan euroleague maçı sonrasında konsantre olmakta sıkıntılar yaşadığımız karşılaşma olmuştur. yanılmıyorsam türk telekom'a 13 hücum ribaundu verdik ki bu bizim savunma esnasında pozisyon almada sıkıntılar yaşadığımıza işarettir. zira ankara ekibinin kadro yapısı açısından boyalı alanda bize karşı öyle müthiş bir boy üstünlüğü yok. net ribaundlar çekmekte çok zorlandık, kazandıklarımızın önemli bir kısmı da ikinci, üçüncü hamleden sonra gerçekleşti. galiba bunun üzerinde biraz daha çalışmamız gerekecek.

bu maçla birlikte kanaatlerim daha da pekişti. curtis jerrells bu takımın iki numarası, oyun kurucusu değil. oynadığı dakikalarda takımın pas trafiği birden kesiliyor. screen'den faydalanarak içeriye penetre veya dripling gösterir gibi yapıp da bir adım geriye çekilip kullandığı jump shotlarla sayı bulduğu sürece belki eleştirilerden en az şekilde etkilenir. ancak sayı kaydına muvaffak olamadığı andan itibaren çekilmez bir adam hâline de gelebilir. çünkü ister hızlı hücum ister set hücumu olsun boştaki yahut hareket hâlinde arkadaşını görmek gibi bir alışkanlığı yok.

vladimir dasic, yapabileceklerinin henüz yüzde 10'nu sahaya yansıtmış durumda. erman kunter de bunun farkında olduğu için kredi vadesini olabildiğince uzun tutuyor. kendini bulmuş bir dasic bu tip maçları son hücuma/savunmaya bırakmadan kazanmamızda etkili bir faktör olacaktır.

takım hâlinde iyi oynamadan[ybkz]swh[/ybkz] takım hâlinde kazanmayı bildi beşiktaş. dikkat ederseniz ortak sözcük "takım". ki maçı izlerken gözüme takılan birkaç enstantane aslında bu noktada bizi bir fikir sahibi yapacaktır:

* bir hücum esnasında top serhat çetin'in elindeyken vladimir dasic kendisini boşa çıkarıyor ve adeta yırtınarak pas istiyor. serhat çetin topu boyalı alana, damir markota'ya indirmeyi tercih ediyor ve hırvat dört numarada hücumu sayıyla noktalıyor. o an gözüm dasic'e takılıyor. dasic, serhat çetin'i alkışlayarak kendi yarısı sahasına, savunmaya koşuyor.

* ilk çeyrekte bir hücumda gasper vidmar'ın basket faul ile neticelendirdiği pozisyon sonrası bütün beşiktaş benchi ayağa kalkarak coşkuyla kendisini alkışlıyor. bu önemli çünkü, vidmar'ı geçen sene oynadığı takım ve taraftarı pek çok maçta ıslıklayıp protesto ederek oyundan düşmesine, özgüvenini kaybetmesine neden olmuştu. şimdi her şeyden ve herkesten önce vidmar'ın koçu ve takım arkadaşları kale gibi arkasında duruyor.

* başta patrick christopher olmak üzere; vladimir dasic, cevher özer, serhat çetin'in skor yönünden bu kadar verimsiz olduğu bir maçı beşiktaş, türk telekom gibi önemli bir rakibe karşı kazanıyorsa, erman kunter'in bir takım yaratma sürecinde emin adımlarla ilermekte ve belli bir noktaya gelmekte olduğunu düşünmememiz için hiçbir neden yok.

şimdi on puanlık uzmanlık sorusu: david hawkins'in, carlos arroyo'nun, zoran erceg'in hücum açısından hiç de gününde olmadığı bir maçı beşiktaş milangaz kazanabilir miydi? geçen sezon ile bire bir bu sezonki kadroyu kıyaslayan taraftarların mutlaka bir karşılaştırma yapacaklarsa işin bu yanına da kafa yormalarına ihtiyaç var.

12 ekim 2012 beşiktaş partizan maçı

gidiyorum bu
her şeyden önce partizan'ın önemli bir basketbol ekolünü temsil ettiği akıldan çıkarılmadan maçın sonuna kadar sabırla mücadele etmemiz gereken karşılaşmadır. rakibimizin euroleauge tecrübesinin - normal olarak - bizden çok ileride olduğu realitesinden hareketle beşiktaş basketbol şube sorumlusunun "partizan'a yenilmemiz bizim için sürpriz olur" tarzı ciddiyetten uzak beyanatlarına erman kunter ve talebelerinin kulak tıkadığından şüphem yok.

önemli oyuncuları var sırp ekibinin. bunların başında da bu sezon yeni transfer edilen fransız oyun kurucu leo westermann geliyor. kendisini geçtiğimiz yaz 20 yaş altı avrupa gençler şampiyonasında yarı final ve final müsabakalarında ekranda takip etme şansım oldu. genç yaşına rağmen oyun görüşü ve saha hâkimiyeti üst seviyede bir basketbolcu. ancak yine aynı sebepten dolayı baskı altında hata yapmaya müsait bir profil çizdiği söylenebilir. yarın akşam muhtemelen partizan'ın hücumlarını yönlendireceği düşünülürse, savunmada topa baskı yapmaya iyi becerebilen curtis jerrells westermann'ın panzehiri olarak düşünülebilir.

bir başka dikkat çeken isim ise (vurgula: bogdan bogdanovic). henüz 20 yaşındaki bu skorer guard, sırbistan'ın u 18 ve u 19 milli takımlarında görev almış olmakla birlikte 2011 19 yaş altı dünya basketbol şampiyonasında ikinci olan ülkesinin milli takımının da içinde bulunuyordu. kendisinin iki ve üç numaralarda oynayabilen versiyonu olan (vurgula: dragan milosavljevic) de belgrad ekibinin bir başka kilit oyuncusu.

isveç, polonya ve hollanda gibi avrupanın görece alt seviye liglerinde forma giymiş; yeni transferlerden abdl'li guard (b: torey thomas )hakkında çok fazla bir bilgim yok. galiba yolu çok kısa bir dönem antalya bşb'den geçmişti.

boyalı alanda sırp basketbolunun gelecek vaadeden uzunlarından ispanya ve italya ligi tecrübeleri de yaşamış 21 yaşında ve 2.13 boyundaki (vurgula: dejan musli ) göze çarpıyor. gasper vidmar ile olan mücadeleleri ilgi çekecektir.

bizde elbette maçı getirecek unsur koç erman kunter'in dediği üzere savunma. kolay basket yemeden hızlı hücumla bulacağımız her sayı oyun içinde daha da rahatlamamızı ve psikolojik üstünlüğü ele geçirmemizi sağlayacaktır. pota altı savunmasına gasper vidmar'a yardımcı olarak randal falker'ın katılacağını düşünürsek boy ortalaması açısından çok da dezavantajlı olmayacağız. benim kafamı kurcalayan konu sonuna kadar başa baş geçecek bir mücadele olması hâlinde el yakan topları kimin kullanacağı noktasında kendisini gösteriyor. vladimir dasic henüz uyum sürecini yaşamakta. curtis jerrells ise gerek hazırlık maçlarında gerekse cumhurbaşkanlığı kupası karşılaşmasında oyunun sonunu çok da iyi oynayamadığı izlenimini şahsımda yarattı. bu gibi durumlarda şut konstantrasyonunu maç sonuna dek saklayan patrick christopher tercihi sanki daha makûl duruyor gibi. elbette bu kunter'in kafasından geçen tilki sayısıyla doğru orantılı bir konu.

ve elbette taraftar, taraftar, taraftar. koçun en çok vurguladığı husus bu. çok normal, zira böylesine ciddi bir organizasyonda oynayacağınız ve ev sahibi sıfatıyla çıkacağınız ilk maçta seyirci desteği bir adım sizi öne geçirecektir. hücum ettiğiniz pota geniş, bileğiniz yumuşak olsun çocuklar.

remzin kara kartallar gibi manileri yen, aş; lâyıktır bu vasıflar sana ey şanlı beşiktaş.

özge kavurmacıoğlu

gidiyorum bu
bu sezon beşiktaş kadın basketbol takımı'nın formasını giyecek olan 19 yaşında ve 1.88 boyundaki yetenekli forward. fenerbahçe alt yapısından yetişme olup; milli takım forması da terletmiştir. ancak can sıkıcı nokta, fenerbahçe ülker'den beşiktaş'a bir yıllığına "kiralanmış" olmasıdır.

cüneyt erden

gidiyorum bu
kendisine uygulanan uzunca yıldırma politikasından sonra türkiye basketbol ikinci ligi takımlarından istanbul büyükşehir belediyespor formasıyla ekmeğini kazanmaya devam edecek olan skorer guard.

beşiktaş akatlar spor kompleksi

gidiyorum bu
beşiktaş erkek basketbol takımı'nın kemikleşmiş basketbol izleciyicisinin sezonun genelinde birkaç bini geçmediği gerçekliği göz önünde bulundurulduğunda fenerbahçe ülker, galatasaray mp ve anadolu efes haricindeki - bir ihtimal banvit de olabilir- maçların oynanması için ideal salondur. geçen sezon play-off yarı final ve final serilerindeki doluluk oranına aldanıp beşiktaş'ı takip eden basketbol izleyicisi sayısının on binleri bulduğu sanrısının terk edilmesi elzemdir. 14 ekim 2012 beşiktaş türk telekom maçı zannedersem bu noktada - gönül ister ki tersi olsun elbette - önemli bir mesaj içerecektir.

hava atmak

gidiyorum bu
hava atmak bence insanın kendisine yakışanı giymesidir. mesela şimdi bir sabah insan kır şakaklarını tamamlayacak şekilde ipek röbdeşambrını giyip; sırmakeş marka su doldurduğu şarap kadehini eline alaraktan havuzda yüzenleri izlese, havuzda yüzdenlerden birisi de "abi su çok güzel sen de gelsene" dediğinde elindeki kadehi gösterdikten sonra "sağol canım içiyorum zaten" diye de karşılık verse hoş olmaz mı?

abdullah sözer

gidiyorum bu
aşağıdaki beyanatı vermiş basketbol şube sorumlusu.

---------------alıntı---------------

Sponsorluk için bazı şirketler ile görüşmelerimiz devam ediyor. Ancak şu anda heyecan yaratacak bir gelişme yok. iyi bir takım kurduk. Takımımız Partizan maçına iyi hazırlanıyor. Partizan’ı yeneceğiz. Partizan karşılaşmasında alınacak mağlubiyet bizim için sürpriz olur. Yabancı oyuncularımız Milli takımlarının en iyi oyuncuları arasında yer alıyor. Kalitelerini hepimiz biliyoruz. Euroleague’de yabancı oyuncu sıkıntısı olmadığı için Partizan maçında Randal Falker’de oynayacak

---------------alıntı---------------

"şirketlerle görüşmeler devam ediyor". halen devam ettiğine göre nasıl olabilir..

- alo?
+alo merhaba gülüm abdullah ben. nasıl gidiyor?
- ha merhaba abi. iyi be nasıl olsun. şirket işleri işte. biter mi.
+ öyle öyle haklısın. ya şey diyeceğim bizim burada elektirikler kesik de. sizde de öyle mi?
- ha yok abi. bizde sabahtan bu yana sıkıntı olmadı.
+ ımm. anladım. ben bir diğer şirketleri arayayım o zaman.
- olur abi. nasıl istersen.
+hadi görüşürüz yine.
- görüşelim abi. arayı çok uzatma.
+hahah tamam tamam. hadi hoşçakal.
- hoşçakal abi.

"ancak şu anda heyecan yaratacak bir gelişme yok".

burada kastedilen sponsorluğa talip olacak firmanın üst yöneticilerinden birisinin bungee jumping yaparak abdullah sözer'in ofisinin camından içeri girip anlaşma kontratını masasına bırakması olabilir. tam zihnimde canlandıramadım.

"partizan karşısında alınacak mağlubiyet bizim için sürpriz olur".

evet. dinamo kiev de eski gücünde değil.

euroleague

gidiyorum bu
beşiktaş sayfasında kadro kısmına bakıp curtis jerrells, gasper vidmar ve serhat çetin'in isimlerinin üzerini tıkladığınızda fenerbahçe ülker, tutku açık'ın isminin üzerini tıkladığınızda ise galatasaray mp formalı fotoğraflarının çıktığı organizasyon. cevher özer geçen sezon sarı kırmızılılarda yeterince süre alamadığından oysa gerek profil fotoğrafını boş bırakmışlar. çocuğum yok mu sizde cia benzeri bir türkiye masası şefi filan? geçenlerde fotoğraf çekimi yapılmadı mı? aile albümüne mi konulacak onlar? hayır serhat'ın bir de beşiktaş'taki ikinci sezonu.

http://tinyurl.com/9bxo3rb

http://tinyurl.com/8ryx8bu

http://tinyurl.com/8v7uaxv

http://tinyurl.com/9lfptku

edit: hatta serhat'ın üçüncü sezonu olması lâzım. 2010 yazında gelmişti.

erman kunter

gidiyorum bu
---------------alıntı---------------

bugün spor toto türkiye kupası'nda beşiktaş'ın ilk maçı için, kocaeli şehit polis recep topaloğlu spor salonu'ndaydım. hakemler de baş hakem engin kennerman hariç genç ve tecrübesizdi. beşiktaş'ın bir hücumunda, ribaund mücadelesinde top bir oyuncudan dışarı çıktı. ama kimden çıktığını görmek için kameralar bile yetersiz kalırdı. açıkçası görüş açısının en net olduğu yer beşiktaş benchiydi. top dışarı çıkınca genç hakemlerden biri direkt düdüğünü çaldı ama yok öyle bir çalış, dışardan görsen "tamam, kesin görmüş" dersin ama yaklaşık iki saniye karar veremedi, engin kennerman'a baktı, o da tepkisiz kalınca, tam rastgele karar vermek üzereyken erman kunter'in eliyle antalya hücumunu işaret ettiğini gördü ve kararını verdi. tüm bu olay iki saniyede yaşandı ve bitti ama erman kunter'in bu güzel davranışı bende kalıcı bir iz bıraktı.

---------------alıntı---------------

beşiktaş

gidiyorum bu
adına futbol denilen hisseli harikalar kumpanyasının istanbul turnesinde siyah ve beyaza gönül verenlerin irade beyanlarını kendisinden yana olmakla kullandıkları takım, takımım.

beşiktaş taraftarı, sportif anlamda kendi varlık ve misyonundan haberdar ise normal olarak hâliyle takımını ilgilendiren mevzularda edilgen bir konum barındıramaz. gelgelelim sonuçlar üzerinden beşiktaş'ın yarınları yahut geleceği adına çıkarsamalarda bulunduğumuzda algı muhataplığı "sonra öcüler yer seni" lakırdısında berraklaşıyor.

samet aybaba'nın fenerbahçe maçı sonrası burak kaplan ve tanju kayhan hakkında söyledikleri küçük bir hikayedir. yanlış anlaşılma olmasın. asla küçümsenemez. çünkü yakıcı bir hikayedir. ve bu doğrultuda gösterilen tepkilerin bana göre de son derece haklı olduğu küçük bir hikayedir. bu ve buna benzer yüzlerce doğru ve can yakıcı hikaye çıkarabilirsiniz beşiktaş'tan. ancak yinelemek gerekir bunların hepsi küçük hikayelerdir. oysa bizim artık beşiktaş'ın bütününe bakıp bu küçük hikayeleri bir potada eriterek büyük hikayeyi ortaya çıkarmak ve bu gerçeklik üzerinden bir hesap sormamızın daha yerinde olacağını düşünenlerdenim.

kapıyı ardına kadar açıp daha da içeri girelim. bugün beşiktaş taraftarının yakındığı meselelerin tamamına yakını ne yazık ki sonuçlar üzerinedir. samet aybaba bir sonuçtur, saha kapama cezası bir sonuçtur, kapalı tribün bilet fiyatları bir sonuçtur, (b: hugo almeida)'nın sahada gezinmesi bir sonuçtur, voleybol erkek şubesinin birinci ligden çekilmesi bir sonuçtur. evet doğru ve yakıcı sonuçlardır. ancak illiyet bağının yalnızca sonuç kısmında kamp çadırı kurmak parmağın sahibinden ziyade her daim parmağın işaret ettiğine odaklanmayı ve beraberinde yalnızca bununla yetinmeyi gerektirir.

dile getiren az sayıda kişi de olsa yinelemekte fayda var ki mesele zihniyet meselesidir. bu da her beşiktaşlıyı "beşiktaş nasıl yönetiliyor?" sorusuyla yükümlü kılar. olaylar ve durumlar karşısında tavır takınmaktan daha önemli olan söz konusu tavrı hangi gelişme olursa olsun aynı doğrultuda sürdürüp sürdürememe kapasitenizdir. yol yolcuyla yürünür elbet. bu noktada yola çıkanların en önemli iki referansı bilgi ve tecrübe olarak gösterilir. ancak bana göre bunun da ötesinde "tutarlılık" vardır. söylem ve eylem yahut teorik ve pratik birlikteliğiniz metres hayatı yaşarsa, aidiyet duygusu taşıdığınız yapılanmalara garsoniyer muamelesi yapmaya başlarsınız.

bugün beşiktaş yönetiminin tutarsızlık sicili, yönetmeye talip olduğu yapılanmaya ciddi zararlar vermektedir. bu tavır, zaten yerleşik hâle gelmiş yapısal sorunları daha da derinleştirmiştir. teknik direktör arayış sürecinden tutun da, kalan/gönderilen veya gönderilmek istenilen oyunculara karşı takınılan değişken tavırlar artık sadece acemilikle açıklanamaz. herhangi gelişme karşısında bir yöneticisinin söylediğini, diğer yönetcisinin aynı gün birkaç saat içinde yalanladığı ya da tamamen tersi bir yorum getirdiği bir organizasyondan? ileriye dönük rasyonel hamleler bekleyemezsiniz. ortadaki durum "sen ağa ben ağa inekleri kim sağa" durumudur. zira hepsi yönetici kisvesindedir, ancak yönetici kimliklerini basın açıklamalarıyla birbirlerinin gözüne sokmaktan talip oldukları kurumu kimlerin yöneteceğini farketmeye henüz sıraları gelmemiştir.

feda psikolojisi feda patolojisine dönüşünce -şike sözcüğünü kullanmıyorum, beşiktaş'a konduramıyorum- sergilenen tutarsızlıkların üzeri bu hastalıklı durumun beraberinde getirdiği saldırganlıkla örtülmeye çalışılmış; ve hâl-i hazırda da çalışılmaktadır. tutarsızlık sözcüğüne çok takılıyorum. biliyorum. ancak ilkelerinizi ortaya koyduktan sonra bunlardan göstereceğiniz sapmalar gerek kurum gerekse kişi bazında yaşamın her alanında ciddiyetinizin sorgulanmasına yol açacaktır. bunun en somut örneği ne yazık ki ricardo quaresma'nın yeniden takıma dönme meselesidir. her zaman olduğu gibi gerek idari heyet gerekse teknik heyet olarak baştan beri takınılan tavrın gerektirdiği şekilde davranılmamıştır. ya da zaten böyle bir kaygı yoktur. öyle ya eğer bir oyuncuyu kesinlikle kadroda düşünmüyorsanız bir an evvel yolları ayırırsınız. "dur bakalım ileride işler tersine dönerse lâzım olur belki" cin fikirliliği; hakkında hiçbir fikir sahibi olmadıkları takımdaşları hakkında veli, ekrem veya samet üzerinden liyakat esası belirlemeye kalkan beşiktaş taraftarının koltuk altını gıdıklamak için yeterlidir belki ama asıl derdi yönetsel zihniyet olanları emin olun pek memnun etmez. zira sene 3.750.000 euro ödediğiniz bir futbolcunun, sırf üçüncü sınıf güç gösterisi yapmak adına yalnızca antremanlara çıkarılması bir zihniyet problemidir. buna da fedakârlık değil; hovardalık denir. söz konusu oyuncunun bu sezonu 25 gol, 30 asistle bitirmesi bu fikrimizi değiştirmez. çünkü aynı oyuncuyla dört yıllık sözleşme yenilenip üçüncü ayın sonunda kadro dışı bırakılmayacağının bir garantisi yoktur. betonlaşmış zihniyet olarak ister istemez nedenlere nasıllara takılıyoruz.

açık konuşalım. beşiktaş taraftarı önümüzdeki bir-iki sezon için başarı tanımını üzerine inşa edeceği kriterleri net belirlemelidir. muhatabına hangi soruları sorması gerektiğine karar vermelidir.

ya;

- stad projesinin akibeti ne olacaktır? gerekli bütün yasal izinler henüz alınmamışken iyi niyet anlaşmaları ile dostlar alışverişte görünsüncülük mü oynanmaktadır?

- beşiktaş'ın borç yükünün azaltılması ve alternatif yeni gelir kalemlerinin oluşturulması noktasında somut çalışmalar var mıdır? varsa nelerdir?

- bir önceki yönetime dair yapılan harcamaların denetlenmesi konusunda başlattığınız çalışmanın sonucu ne olmuştur?

- beşiktaş orjinli internet siteleriyle aranıza mesafe koyarak, kamuoyunu bilgilendirme hususunda kulübün resmi sitesini daha aktif olarak kullanmak gibi bir düşünceniz var mıdır?

- amatör şubelerin her sezon periyodik olarak sponsor krizi ile yüz yüze gelmemeleri için ne gibi adımlar atılmaktadır? ya da buna yönelik çalışmalar yürütüyor musunuz?

ya da;

- jerrells gidecek mi?

- arroyo gelecek mi?

- robinho gelecek mi?

- veli gidecek mi?




ez cümle büyük beşiktaşlılar. siz neyi yüksek sesle sorgularsanız takımınızı yönetenler o alana eğilir. bir futbolcunun geri çağırılışıyla yelkenleri suya indireceğinizi farkedenlerin bunu bulundukları konumu kaybetmemek adına ve kendi kişiliklerini erozyona uğratma pahasına yaptıklarını unutmayınız. hazmetme kapasiteniz, tahammül sınırınızı belirler.

malûm insanın midesi plastik sinidiremez.

7 ekim 2012 beşiktaş aliağa petkim maçı

gidiyorum bu
ilk yarısı beşiktaş'ın 47-35 üstünlüğü ile geçilmiş olup; tbf'nin skorboard vasıtasıyla dahi istatistiki bilgileri doğru düzgün veremediği karşılaşmadır. örneğin alt metinde patrick christopher'ın attığı söylenen tüm sayılar genel görünümde damir markota'nın hanesine işleniyor.

hoş, doğrusunu yazdıkları zaman da beşiktaş kulübü resmi sitesi kendi sayfasına bu bilgileri yanlış aktarıyor. onlar yanlış aktarınca, maçı hiç değilse internet üzerinden takip etme zahmetine katlanmayıp ilgili bilgileri aynen resmi siteden alan diğer beşiktaş orjinli siteler de aynı yanlışa ortak oluyorlar bla bla bla.

neyse şimdilik vereceğimiz en kesin bilgi ilk yarı sonucu itibariyle beşiktaş: 47 - aliağa petkim: 35.

7 ekim 2012 beşiktaş aliağa petkim maçı

gidiyorum bu
tbf tv'deki über teknik aksaklıkların giderilememesi nedeniyle (sabaha karşı gidip baktım. sistem mühendisleri ellerinde kaynak, gözlerinde gözlük hâlâ çalışıyorlardı.) muhtemelen ligtv 3'ten yayınlanacak karşılaşmadır.

edit: tabii o saatte çalışan mühendis arkadaşlara 10 liralık kıymalı-peynirli karışık börek yaptırdım. bir de iki litrelik fanta bırakıp koşar adımlarla alacakaranlığa karıştım. kulaklarımda "abi peçete koymayı unutmuşlar" cümlesi yankılanırken, ben çoktan kuzey dakota'ya doğru yol alıyordum. yağmur da vardı, çok sevdiğim rüzgâr da.[ybkz]swh[/ybkz]

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol