2005-2006 sezonunda (vurgula: beşiktaş ) forması giymiş üç numara pozisyonunda oyanayan, çok zorlarsanız dört dumaraya da çekebileceğiniz atletik deli dumrul. (vurgula: darüşşafaka) yıllarından kendisini takip edenlerin "yahu ayhan şahenk spor salonunda bir adam var uçana kaçana zıplıyor, az daha gayret etse ribaunda yükseldiğinde topla birlikte skorbordu da alıp yere inebilir" şeklinde yorumlarına özne olduktan sonra siyah beyazlı ekibin yolunu tutar. şut zaafını üst düzey mücadelesi ile kapatmaya uğraş gösterir. hırçın yapısı sebebiyle sezon boyunca murat didin ile sık sık münakaşaya girmiş, taraftar profiline uyan bir stili olmasına rağmen bench'te oturmaktan kurtulamamıştır.
vasat bir sezondan sonra yeniden darüşşafaka'ya dönen türetken, 2007 yılında (vurgula: murat özyer)'in çalıştırdığı (vurgula: galatasaray) ile anlaşmıştır. ancak hücum özelliklerini geliştirmekte çok geç kalması üst düzey bir oyuncu olmasını engellemiş, şampiyonluğa oynayan takımlarda çok fazla rağbet görmemesine neden olmuştur. iki sezon galatasaray'da forma giydikten sonra (vurgula: antalya kepez belediyesi)'nde mücadele etmiş, daha sonra "rafineri oraları çok kalkındırdı kardeşim" söylentileri üzerine (vurgula: aliağa petkim)'e transfer olmuştur. "gez dünyayı gör konyayı" söyleminden yola çıkarak şu sıralarda ikinci ligde boy gösteren (vurgula: selçuk üniversitesi)'nde top sektirmekte, maç ve antremanlardan arta kalan zamanlarda (vurgula: cemo)'da bolca etli ekmek tüketmesi şahsım tarafından tavsiye edilmektedir.
1993-2011 yılları arasında beşiktaş kadın basketbol takımını çalıştırmıştır.
2005-2006 sezonunda almanya'nın alba berlin takımından murat didin yönetimindeki beşiktaş'a transfer olarak bir sezon boyunca forma giymiş arizona üniversitesi mezunu power forward. 2005 yılında KPSS A Grubu puanıyla tyrone ellis ve mithat demirel ile birlikte o sezon beşiktaş'ta alman basketbol ligi kontenjanından atamaları gerçekleştirilir. oynadığı ilk haftalardan itibaren oyun bilgisi, yumuşak bilekleri ve fena sayılmayacak ribaund performansıyla dikkatleri çeker. kerem tunçeri ve mithat demirel'i kendisine indirdikleri toplarda genellikle pişman etmemiştir. 2005-2006 sezonunda efes pilsen'e yarı finalde elenen beşiktaş'taki en başarılı yabancı oyuncudur demek çok abartılı bir yorum sayılmaz. çok geçmeden profesyonel yaşantısı, idman kaçırmaması ve sahada işini hakkıyla yapması gibi özellikleri nedeniyle beşiktaş basketbol şubesi bir değerlendirme yapmış; sezon sonunda kendisini çağırarak "kurumumuzun işleyişine ayak uyduramadığınız için görevinize son verilmiştir" yazılı tebligatı sunmuşlardır.
2006-2007 sezonu için fransa'nın yolunu tutan michael wright, fransız basketbolunun nam yapmış ekiplerinden pau orthez ile anlaşma sağlar. bir sene bu ülkede basketbol oynar. türkiye'de forma giydiği dönemden arkadaşı nedim yücel'in "ankara'da basketbol oynamak kolay iki gözüm" şeklindeki telkinlerine dayanamayarak 2007-2008 sezonunda türk telekom formasıyla parkelere çıkacaktır. wright -gittiği her takımda olduğu gibi- burada da sessiz ve sakin bir şekilde işini başarıyla yaparken ağır bir diz sakatlığı geçirir. türk telekom'un "ne kaa ekmek o kaa köfte" yaklaşımı göstermesi, bir sonraki yıl için polonya'nın slas wroclaw takımına yönelmesine yol açmıştır.
2010 yılına gelindiğinde o sene birinci lige yeni yükselmiş medical park trabzonspor'un teklifini geri çevirmez. horondu, hamsili plavdı, kuymaktı, kayganaydı derken iyiden iyiye trabzon şehrini ve karadeniz insanını içselleştirir. ali karadeniz ismini alarak türk vatandaşlığına geçer. öyle ki istanbul'a gittiği zamanlardan birinde trafikte tartıştığı adama "haçan bağa bak. ben başka tarafun adamina benzemem haa" şeklinde atar yaptığı da rivayet edilir. bu sezon başında türk telekom'un "biraderim biz bir hata yaptık, gel büyüklük sende kalsın" çağrısına kayıtsız kalmaz ve aktif basketbol yaşantısını burada sürdürür.
çocukluğumda çok sevdiğim bir şarkıdan iki kuble yazarak entry'i noktalamak isterim dedeler.
"ali reisun takasu yoktur denizun şakasu
benim halim de böyledir"
2006-2007 sezonu için fransa'nın yolunu tutan michael wright, fransız basketbolunun nam yapmış ekiplerinden pau orthez ile anlaşma sağlar. bir sene bu ülkede basketbol oynar. türkiye'de forma giydiği dönemden arkadaşı nedim yücel'in "ankara'da basketbol oynamak kolay iki gözüm" şeklindeki telkinlerine dayanamayarak 2007-2008 sezonunda türk telekom formasıyla parkelere çıkacaktır. wright -gittiği her takımda olduğu gibi- burada da sessiz ve sakin bir şekilde işini başarıyla yaparken ağır bir diz sakatlığı geçirir. türk telekom'un "ne kaa ekmek o kaa köfte" yaklaşımı göstermesi, bir sonraki yıl için polonya'nın slas wroclaw takımına yönelmesine yol açmıştır.
2010 yılına gelindiğinde o sene birinci lige yeni yükselmiş medical park trabzonspor'un teklifini geri çevirmez. horondu, hamsili plavdı, kuymaktı, kayganaydı derken iyiden iyiye trabzon şehrini ve karadeniz insanını içselleştirir. ali karadeniz ismini alarak türk vatandaşlığına geçer. öyle ki istanbul'a gittiği zamanlardan birinde trafikte tartıştığı adama "haçan bağa bak. ben başka tarafun adamina benzemem haa" şeklinde atar yaptığı da rivayet edilir. bu sezon başında türk telekom'un "biraderim biz bir hata yaptık, gel büyüklük sende kalsın" çağrısına kayıtsız kalmaz ve aktif basketbol yaşantısını burada sürdürür.
çocukluğumda çok sevdiğim bir şarkıdan iki kuble yazarak entry'i noktalamak isterim dedeler.
"ali reisun takasu yoktur denizun şakasu
benim halim de böyledir"
kazandığı takdirde (vurgula: beşiktaş)'ın 14 yıllık bir bekleyişten sonra şampiyonluğunu ilan edeceği, (vurgula: eskişehirspor)'un kazanması durumunda ise ligde kalacağı seksen dakikalık cehennem senfonisi. yaşı kemale ermiş beşiktaş taraftarlarının hafızalarından asla silinmeyecek bir karşılaşmadır. rivayete göre maç sonu beşiktaş camiasını vücuda getiren her bireyin gözünden süzülen yaşlarla istanbul beş sene su sıkıntısı çekmemiştir.
1981-1982 sezonu... dönemin beşiktaş başkanı merhum mehmet üstünkaya ile teknik direktörlük görevine getirdiği dorde miliç arasındaki diyalogla başlamıştır her şey.
- merhaba miliç
- te be benden de merhaba baaaşkan efendı.
- bir şampiyonluk varmış. tertemiz yaparmıış. mis gibi kokarmış. hiç göz yakmazmış. transferse transfer. paraysa para. dile benden ne dilersen yiğidim.
- gençler ateş gibi be yaaa. sadece ali kemal'i isterım bizzat.
- tamamdır müdür.
(vurgula: trabzonspor)'da efsaneleşen, sonrasında (vurgula: fenerbahçe)'ye transfer olup aradığı ortamı bulamayan ali kemal denizci beşiktaş'a transfer olur ve şampiyonluk umutları 14. kez başa sarılır. trabzonspor ile amansız bir şampiyonluk rekabetine girişilir. 33. haftaya gelindiğinde 41 puanlı beşiktaş 40 puanlı trabzonspor ile evinde oynayacaktır. herkes nefeslerini tutmuş bu maçı beklemekte, elde edilecek bir galibiyet ile işi son haftaya bırakmadan şampiyonluk türküleri söylemeyi hayal etmektedir. ancak maç golsüz berabere biter. dolayısıyla ligin düğümü (en sevdiğim belirtili isim tamlaması budur) son hafta çözülecektir. 1982 yılı itibariyle henüz özel televizyonlar, haliyle izdivaç programları, ufuk açıcı yarışmalar, sürükleyici yerli diziler ve über alles (vurgula: cnbc-e) yapımları olmadığından o hafta geçmek bilmez. 34. hafta (vurgula: trabzonspor) evinde (vurgula: adanaspor)'u ağırlarken (bu sözcüğe de oldum olası takık vaziyetteyim arkadaş. ağırlamak ne lan? sanırsın rakip, ceza alanına girmeden buyur edip kolonya ile badem şekeri tutuyorlar.); (vurgula: beşiktaş), ikinci yarı topladığı puanlarla kümede kalma şansını kendisiyle oynayacağı son maça bırakan (vurgula: eskişehirspor) ile deplasmanda karşılaşacaktır.
ortam son derece gergindir. maça üç gün kala tesislerdeki odasında (vurgula: trt ankara radyosu)'nun hazırladığı (vurgula: türk halk müziği bir solist ) programında (vurgula: bedia akatürk)'ten "(vurgula: kütahya'nın pınarları)" isimli türküyü dinleyen (vurgula: dorde miliç), tüm takımı toplayarak "yürüyün susaklar kütahya'ya kampa gidiyoruz." şeklindeki tarihi ültimatomunu verir. ve (vurgula: beşiktaş) kütahya'da kampa girer.
tüm bunlar olurken beşiktaş taraftarı da sefer hazırlıklarına başlar. trenle (vurgula: eskişehir)'e gidilecek ve taraftarlar (vurgula: porsuk nehri)'nden (vurgula: eskişehir atatürk stadı)'na üzerine yağ dökülen kızaklarla kaydırılarak indirilecektir. sıcağı soğuk üfleyen kaşkollar üretilmiş; (vurgula: hindistan)'dan getirilen yazın terletmeyecek ipekli dokumalarla formalar dikilmiştir. 13 haziran sabahı (vurgula: haydarpaşa garı) şenlik alanı gibidir. insanlar içinde siyah ile beyazı barındıran ne varsa üzerlerine geçirmişler, toplu halde sırasıyla; (vurgula: artvin), (vurgula: aydın), (vurgula: diyarbakır), (vurgula: erzurum) ve (vurgula: kafkas) yöresinden oyunlar sergileyerek vagonlara dolmuşlardır. izmit'te mola vererek pişmaniye almayı da ihmal etmemişlerdir. buna karşılık elbette (vurgula: eskişehirspor) taraftarı da boş durmaz. o dönemlerde moda olan maç öncesi stadın dışında sabahlama aktivitesine girişirler. kendileri için de son derece önem arzeden bu maç için gerekli makarna, yeşil mercimek ve çiğ börek stoklamalarını yapmışlardır. maç saati yaklaşmakta, televizyonları başında karşılaşmayı takip edecek olanlar (vurgula: hikmet şimşek ile pazar konseri ) programını izleyerek kafalarını dağıtmaktadır. maçı o zamanlar henüz toy bir spiker olan ümit aktan anlatacaktır.
derken maç saati gelir çatar. on beş bin (vurgula: eskişehirspor) taraftarına karşılık üç bin (vurgula: beşiktaş) taraftarı tribünlerdeki yerlerini alırlar. maçın hakemi (vurgula: metin tokat)'ın babası (vurgula: talat tokat), maçın gözlemcisi ise ahmet çakar'ın babası (vurgula: mustafa çakar)dır. 32. dakikada necdet ergün'ün pasını ziya doğan'ın gole çevirmesi ile (vurgula: beşiktaş) öne geçer. (vurgula: beşiktaş)'lı babalar oğullarını havaya atıp tutarak sevinçlerini katlarken, güzide kalecimiz adem ibrahimoğlu olduğu yerde sıçradıktan sonra koruduğu kalenin üst direğine vurarak bu mutluluğu yaşamayı tercih edince elini sakatlayıp oyundan çıkmak durumunda kalır ve yerini -kaderin bir cilvesi diyelim- doğma/büyüme eskişehir'li olan tecrübeli rasim kara'ya bırakır.
ilk yarı (vurgula: beşiktaş)'ın üstünlüğü ile sona erdikten sonra ikinci yarının başlamasıyla birlikte ataklarını sıklaştıran (vurgula: eskişehirspor), 51. dakikada ilerleyen dönemlerde (vurgula: fenerbahçe) formasını da terletecek olan (vurgula: zafer tüzün)'ün attığı golle beraberliği yakalar. otuz küsür derece sıcaklıkta buz keser beşiktaşlı. miliç'in rengi atar. rasim etrafına bakar. samet'in aklına kardeşi adnan gelir. santranın yapılmasıyla saldırır (vurgula: beşiktaş). 76. dakikada ali kemal denizci'nin pası ile hareketlenen ziya doğan kaleciyi çalımlayıp topu (vurgula: eskişehirspor) filelerine gönderdiğinde türkiye'nin muhtelif yerlerinden yükselen "goooooool" nidaları dış temsilciliklerden işitilir. (vurgula: eskişehirspor)'lu futbolcuların yan hakeme yaptıkları "ofsayt" itirazı durumu değiştirmez
ve o dakikadan sonra futbolun büyüsü biter. eskişehirspor'lu futbolcuların tamamen sakatlama amaçlı salladıkları tekmeler konuşur. ilk hedef iki gol atan ziya doğandır. (vurgula: eskişehirspor)'lu bir futbolcu önüne düşen topla o an saldırıya maruz kalıp yere kapaklanan ziya'nın kafasına doğru vurur. olaylar bununla da bitmez. oyunun durması ile birlikte (vurgula: eskişehirspor)'un masörü sahaya dalarak önüne gelen (vurgula: beşiktaş)'lı futbolcuya yumruk sallamaya başlar. tribünlerden fırlatılan taşlar da cabası. (vurgula: talat tokat ) güçlükle oyunu yeniden başlatır. bu seferki hedef rıza çalımbay olarak belirlenir. topla ilerleyen rıza'ya arkadan bir tekme vurulur. sonraki yıllarda (vurgula: fenerbahçe) forması giyecek ve futbolu bıraktıktan sonra todor veselinovic'in yardımcılığını üstlenecek olan (vurgula: eskişehirspor)'lu (vurgula: ömer kaner) yere yığılan rıza'nın saçlarından tutup çekerek kaldırmaya çalışır ki o an tüm (vurgula: beşiktaş)'lı taraftarların içi cız eder, zira elleri koları bağlıdır. aksiyon son hız devam etmektedir. (vurgula: eskişehir) tribünlerinden atılan bir taş ile yan hakem'in kafası kana bulanır. hakem üçlüsü soyunma odası merdivenlerine doğru yönelirken, (vurgula: eskişehirspor)'lu yöneticilerden birisi (vurgula: talat tokat)'ı yumruklar. güç bela soyunma odasına inen hakemler maçı tatil etme kararı alır. yarım saat sonra maçın tatil edildiği haberi gelir. artık yer-gök siyah beyazdır. beşiktaş'lı futbolcular kendi yarı sahalarında birbirlerine gözyaşları içinde sarılarak şampiyonluklarını kutlarken, diğer yarısı sahada eskişehirspor'lular ağlamaktadırlar. mağlubiyeti çirkin bir nefrete dönüştürmeleri kendilerine pahalıya patlamıştır. tribünleri terketmemekte direnen ev sahibi taraftarlar kolluk güçleri sayesinde tahliye edilirken; (vurgula: beşiktaş) takımı ve taraftarı saatlerce stadta mahsur kalmışlardır. ama kimsenin umrunda değildir. (vurgula: trt) ekranlarında yanıp sönen "(vurgula: şampiyon beşiktaş)" yazısı her şeyin üstüne bir çizgi çekmeye yetmiştir bile. dönüş yolunda her mola verilen yerde o bölgedeki (vurgula: beşiktaş)'lılar takımı otobüsten indirerek "(vurgula: şen ola kartal şen ola)" ezgileri eşliğinde halaya davet etmişlerdir.
13 haziran'da bir takımın makus talihi sonlandırılmıştır (vurgula: eskişehir)'de. 13 haziran'da "beşiktaş mücadeledir" mottosu kazınmıştır belleklere. 13 haziran 1982 kan, gözyaşı ve acının şampiyonlukla taçlandığı tarihtir.
efendim? ricardo quaresma mı dediniz? kodlayarak söyleyin, anlamıyorum.
1981-1982 sezonu... dönemin beşiktaş başkanı merhum mehmet üstünkaya ile teknik direktörlük görevine getirdiği dorde miliç arasındaki diyalogla başlamıştır her şey.
- merhaba miliç
- te be benden de merhaba baaaşkan efendı.
- bir şampiyonluk varmış. tertemiz yaparmıış. mis gibi kokarmış. hiç göz yakmazmış. transferse transfer. paraysa para. dile benden ne dilersen yiğidim.
- gençler ateş gibi be yaaa. sadece ali kemal'i isterım bizzat.
- tamamdır müdür.
(vurgula: trabzonspor)'da efsaneleşen, sonrasında (vurgula: fenerbahçe)'ye transfer olup aradığı ortamı bulamayan ali kemal denizci beşiktaş'a transfer olur ve şampiyonluk umutları 14. kez başa sarılır. trabzonspor ile amansız bir şampiyonluk rekabetine girişilir. 33. haftaya gelindiğinde 41 puanlı beşiktaş 40 puanlı trabzonspor ile evinde oynayacaktır. herkes nefeslerini tutmuş bu maçı beklemekte, elde edilecek bir galibiyet ile işi son haftaya bırakmadan şampiyonluk türküleri söylemeyi hayal etmektedir. ancak maç golsüz berabere biter. dolayısıyla ligin düğümü (en sevdiğim belirtili isim tamlaması budur) son hafta çözülecektir. 1982 yılı itibariyle henüz özel televizyonlar, haliyle izdivaç programları, ufuk açıcı yarışmalar, sürükleyici yerli diziler ve über alles (vurgula: cnbc-e) yapımları olmadığından o hafta geçmek bilmez. 34. hafta (vurgula: trabzonspor) evinde (vurgula: adanaspor)'u ağırlarken (bu sözcüğe de oldum olası takık vaziyetteyim arkadaş. ağırlamak ne lan? sanırsın rakip, ceza alanına girmeden buyur edip kolonya ile badem şekeri tutuyorlar.); (vurgula: beşiktaş), ikinci yarı topladığı puanlarla kümede kalma şansını kendisiyle oynayacağı son maça bırakan (vurgula: eskişehirspor) ile deplasmanda karşılaşacaktır.
ortam son derece gergindir. maça üç gün kala tesislerdeki odasında (vurgula: trt ankara radyosu)'nun hazırladığı (vurgula: türk halk müziği bir solist ) programında (vurgula: bedia akatürk)'ten "(vurgula: kütahya'nın pınarları)" isimli türküyü dinleyen (vurgula: dorde miliç), tüm takımı toplayarak "yürüyün susaklar kütahya'ya kampa gidiyoruz." şeklindeki tarihi ültimatomunu verir. ve (vurgula: beşiktaş) kütahya'da kampa girer.
tüm bunlar olurken beşiktaş taraftarı da sefer hazırlıklarına başlar. trenle (vurgula: eskişehir)'e gidilecek ve taraftarlar (vurgula: porsuk nehri)'nden (vurgula: eskişehir atatürk stadı)'na üzerine yağ dökülen kızaklarla kaydırılarak indirilecektir. sıcağı soğuk üfleyen kaşkollar üretilmiş; (vurgula: hindistan)'dan getirilen yazın terletmeyecek ipekli dokumalarla formalar dikilmiştir. 13 haziran sabahı (vurgula: haydarpaşa garı) şenlik alanı gibidir. insanlar içinde siyah ile beyazı barındıran ne varsa üzerlerine geçirmişler, toplu halde sırasıyla; (vurgula: artvin), (vurgula: aydın), (vurgula: diyarbakır), (vurgula: erzurum) ve (vurgula: kafkas) yöresinden oyunlar sergileyerek vagonlara dolmuşlardır. izmit'te mola vererek pişmaniye almayı da ihmal etmemişlerdir. buna karşılık elbette (vurgula: eskişehirspor) taraftarı da boş durmaz. o dönemlerde moda olan maç öncesi stadın dışında sabahlama aktivitesine girişirler. kendileri için de son derece önem arzeden bu maç için gerekli makarna, yeşil mercimek ve çiğ börek stoklamalarını yapmışlardır. maç saati yaklaşmakta, televizyonları başında karşılaşmayı takip edecek olanlar (vurgula: hikmet şimşek ile pazar konseri ) programını izleyerek kafalarını dağıtmaktadır. maçı o zamanlar henüz toy bir spiker olan ümit aktan anlatacaktır.
derken maç saati gelir çatar. on beş bin (vurgula: eskişehirspor) taraftarına karşılık üç bin (vurgula: beşiktaş) taraftarı tribünlerdeki yerlerini alırlar. maçın hakemi (vurgula: metin tokat)'ın babası (vurgula: talat tokat), maçın gözlemcisi ise ahmet çakar'ın babası (vurgula: mustafa çakar)dır. 32. dakikada necdet ergün'ün pasını ziya doğan'ın gole çevirmesi ile (vurgula: beşiktaş) öne geçer. (vurgula: beşiktaş)'lı babalar oğullarını havaya atıp tutarak sevinçlerini katlarken, güzide kalecimiz adem ibrahimoğlu olduğu yerde sıçradıktan sonra koruduğu kalenin üst direğine vurarak bu mutluluğu yaşamayı tercih edince elini sakatlayıp oyundan çıkmak durumunda kalır ve yerini -kaderin bir cilvesi diyelim- doğma/büyüme eskişehir'li olan tecrübeli rasim kara'ya bırakır.
ilk yarı (vurgula: beşiktaş)'ın üstünlüğü ile sona erdikten sonra ikinci yarının başlamasıyla birlikte ataklarını sıklaştıran (vurgula: eskişehirspor), 51. dakikada ilerleyen dönemlerde (vurgula: fenerbahçe) formasını da terletecek olan (vurgula: zafer tüzün)'ün attığı golle beraberliği yakalar. otuz küsür derece sıcaklıkta buz keser beşiktaşlı. miliç'in rengi atar. rasim etrafına bakar. samet'in aklına kardeşi adnan gelir. santranın yapılmasıyla saldırır (vurgula: beşiktaş). 76. dakikada ali kemal denizci'nin pası ile hareketlenen ziya doğan kaleciyi çalımlayıp topu (vurgula: eskişehirspor) filelerine gönderdiğinde türkiye'nin muhtelif yerlerinden yükselen "goooooool" nidaları dış temsilciliklerden işitilir. (vurgula: eskişehirspor)'lu futbolcuların yan hakeme yaptıkları "ofsayt" itirazı durumu değiştirmez
ve o dakikadan sonra futbolun büyüsü biter. eskişehirspor'lu futbolcuların tamamen sakatlama amaçlı salladıkları tekmeler konuşur. ilk hedef iki gol atan ziya doğandır. (vurgula: eskişehirspor)'lu bir futbolcu önüne düşen topla o an saldırıya maruz kalıp yere kapaklanan ziya'nın kafasına doğru vurur. olaylar bununla da bitmez. oyunun durması ile birlikte (vurgula: eskişehirspor)'un masörü sahaya dalarak önüne gelen (vurgula: beşiktaş)'lı futbolcuya yumruk sallamaya başlar. tribünlerden fırlatılan taşlar da cabası. (vurgula: talat tokat ) güçlükle oyunu yeniden başlatır. bu seferki hedef rıza çalımbay olarak belirlenir. topla ilerleyen rıza'ya arkadan bir tekme vurulur. sonraki yıllarda (vurgula: fenerbahçe) forması giyecek ve futbolu bıraktıktan sonra todor veselinovic'in yardımcılığını üstlenecek olan (vurgula: eskişehirspor)'lu (vurgula: ömer kaner) yere yığılan rıza'nın saçlarından tutup çekerek kaldırmaya çalışır ki o an tüm (vurgula: beşiktaş)'lı taraftarların içi cız eder, zira elleri koları bağlıdır. aksiyon son hız devam etmektedir. (vurgula: eskişehir) tribünlerinden atılan bir taş ile yan hakem'in kafası kana bulanır. hakem üçlüsü soyunma odası merdivenlerine doğru yönelirken, (vurgula: eskişehirspor)'lu yöneticilerden birisi (vurgula: talat tokat)'ı yumruklar. güç bela soyunma odasına inen hakemler maçı tatil etme kararı alır. yarım saat sonra maçın tatil edildiği haberi gelir. artık yer-gök siyah beyazdır. beşiktaş'lı futbolcular kendi yarı sahalarında birbirlerine gözyaşları içinde sarılarak şampiyonluklarını kutlarken, diğer yarısı sahada eskişehirspor'lular ağlamaktadırlar. mağlubiyeti çirkin bir nefrete dönüştürmeleri kendilerine pahalıya patlamıştır. tribünleri terketmemekte direnen ev sahibi taraftarlar kolluk güçleri sayesinde tahliye edilirken; (vurgula: beşiktaş) takımı ve taraftarı saatlerce stadta mahsur kalmışlardır. ama kimsenin umrunda değildir. (vurgula: trt) ekranlarında yanıp sönen "(vurgula: şampiyon beşiktaş)" yazısı her şeyin üstüne bir çizgi çekmeye yetmiştir bile. dönüş yolunda her mola verilen yerde o bölgedeki (vurgula: beşiktaş)'lılar takımı otobüsten indirerek "(vurgula: şen ola kartal şen ola)" ezgileri eşliğinde halaya davet etmişlerdir.
13 haziran'da bir takımın makus talihi sonlandırılmıştır (vurgula: eskişehir)'de. 13 haziran'da "beşiktaş mücadeledir" mottosu kazınmıştır belleklere. 13 haziran 1982 kan, gözyaşı ve acının şampiyonlukla taçlandığı tarihtir.
efendim? ricardo quaresma mı dediniz? kodlayarak söyleyin, anlamıyorum.
1979-1987 yılları arasında siyah-beyaz formayı giymiş, beşiktaş'ın altyapısından yetişen hücuma dönük yaratıcı orta saha ekolünden, yusuf tunaoğlu'nun 80'lerdeki izdüşümü olan, serencebey'in dik ve yitik delikanlısı. 1979 yılında serpil hamdi tüzün'ün beşiktaş'ın teknik direktörü olmasıyla birlikte genç takımdan a takıma alınarak profesyonel futbol yaşamına adım atar. top tekniği, çalım kabiliyeti, şutları ve ara pasları ile tribünlerin sevgisini kazanır. gerçekten de beşiktaşlılar yusuf'tan sonra ilk kez böylesine yetenekli bir orta saha izlemektedir. 1980-1981 sezonunda dorde miliç'in beşiktaş'ın teknik patronluğuna getirilmesi ile akranları rıza çalımbay, mehmet ekşi, samet aybaba, ziya doğan gibi isimlerle genç yaşının aksine oldukça olgun bir futbol ortaya koymaya başlar. serpil hamdi tüzün'ün evlatları miliç yönetiminde 1981-1982 yılında hatırlardan yıllarca çıkmayacak eskişehir meydan muharebesi pardon 13 haziran 1982 eskişehirspor beşiktaş maçı ile 14 yıl aradan sonra şampiyonluk hasretine son verir.
artık okul sıralarında, banka kuyruklarında, esnaf lokantalarında, tursil reklamlarında hep fikret konuşulur. kendisi de bu yoğun ilgi ve sevginin farkındadır. ancak tıpkı öncülü yusuf tunaoğlu gibi asi, dik başlı biraz da şımarıktır fikret. 1984 yılında branko stankoviç'in göreve gelmesiyle artık bütünüyle orta sahanın patronudur. onun liderliğindeki beşiktaş 1985-1986 yılında bir şampiyonluk daha elde eder. bu sefer ki kadroda ek olarak sinan engin, ali gültiken, feyyaz uçar, metin tekin gibi genç piyadeler de mevcuttur. çok sevdiği stankoviç'in takımdan ayrılmasıyla huzursuz olur ve ziya, sinan gibi isimlerle deyim yerindeyse kazan kaldırır. yusuf abisinin düştüğü hataya düşmüş, kendisi olmadan beşiktaş'ın bir hiç olacağı sanrısına kapılmıştır. süleyman seba kendilerine en ufak bir tavizde bulunmaz, o saniye çıkışlarını verir. (vurgula: sarıyer) ile anlaşır fikret. şimdi akıllara şu soru gelebilir/gelmelidir (problematik okuma candır): ya kardeşim, madem bu kadar übber bir orta saha oyuncusu ise, neden fenerbahçe yahut galatasaray değil de sarıyer? sevgili romalılar, o dönem süleyman seba'nın kapıya koyduğu adama hiçbir ezeli rakip dönüp bakmazdı bile. fikret'e de bakmadılar. gerçi bu sayede o da (vurgula: fehmi alpay özalan), tümer metin gibi nefret objesi olmaktan kurtulmuştur.
dört sezon sarıyer, sonraki iki sezon da ankaragücü forması giyen fikret 1993 yılında aktif futbol yaşamını noktalar. sonra yamulmuyorsam jean tigana döneminde koordinatörlüğünü oynadığı dönemden kaptanı, ağabeyi mehmet ekşi'nin üstlendiği altyapı birimi bünyesinde (vurgula: beşiktaş paf takımı ) hocalığına getirilir. fikret yine aynı fikrettir. inceden asabi, lafını sakınmayan, hırslı. bir gün yine birşeylere tepesi atar ve istifa eder. ancak geçmişe dönüp baktığında toyluğunun sürüklediği hatalara düştüğünü açık yüreklilikle ifade etmiştir.
yusuf'tan devraldığı taht, çok geçmeden yeni varisine kavuşacaktır. (bkz: ali rıza sergen yalçın)
ne efsunkâr imişsin oyun stilinle fikret.
esir-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk esaretten.
artık okul sıralarında, banka kuyruklarında, esnaf lokantalarında, tursil reklamlarında hep fikret konuşulur. kendisi de bu yoğun ilgi ve sevginin farkındadır. ancak tıpkı öncülü yusuf tunaoğlu gibi asi, dik başlı biraz da şımarıktır fikret. 1984 yılında branko stankoviç'in göreve gelmesiyle artık bütünüyle orta sahanın patronudur. onun liderliğindeki beşiktaş 1985-1986 yılında bir şampiyonluk daha elde eder. bu sefer ki kadroda ek olarak sinan engin, ali gültiken, feyyaz uçar, metin tekin gibi genç piyadeler de mevcuttur. çok sevdiği stankoviç'in takımdan ayrılmasıyla huzursuz olur ve ziya, sinan gibi isimlerle deyim yerindeyse kazan kaldırır. yusuf abisinin düştüğü hataya düşmüş, kendisi olmadan beşiktaş'ın bir hiç olacağı sanrısına kapılmıştır. süleyman seba kendilerine en ufak bir tavizde bulunmaz, o saniye çıkışlarını verir. (vurgula: sarıyer) ile anlaşır fikret. şimdi akıllara şu soru gelebilir/gelmelidir (problematik okuma candır): ya kardeşim, madem bu kadar übber bir orta saha oyuncusu ise, neden fenerbahçe yahut galatasaray değil de sarıyer? sevgili romalılar, o dönem süleyman seba'nın kapıya koyduğu adama hiçbir ezeli rakip dönüp bakmazdı bile. fikret'e de bakmadılar. gerçi bu sayede o da (vurgula: fehmi alpay özalan), tümer metin gibi nefret objesi olmaktan kurtulmuştur.
dört sezon sarıyer, sonraki iki sezon da ankaragücü forması giyen fikret 1993 yılında aktif futbol yaşamını noktalar. sonra yamulmuyorsam jean tigana döneminde koordinatörlüğünü oynadığı dönemden kaptanı, ağabeyi mehmet ekşi'nin üstlendiği altyapı birimi bünyesinde (vurgula: beşiktaş paf takımı ) hocalığına getirilir. fikret yine aynı fikrettir. inceden asabi, lafını sakınmayan, hırslı. bir gün yine birşeylere tepesi atar ve istifa eder. ancak geçmişe dönüp baktığında toyluğunun sürüklediği hatalara düştüğünü açık yüreklilikle ifade etmiştir.
yusuf'tan devraldığı taht, çok geçmeden yeni varisine kavuşacaktır. (bkz: ali rıza sergen yalçın)
ne efsunkâr imişsin oyun stilinle fikret.
esir-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk esaretten.
beşiktaş'tan ayrıldıktan sonra yaptığı bir söyleşide çok eleştirildiği yabancı transferleri hakkında anlattıklarıyla hafızama suikast düzenleyen ingiliz kemal.
"her sezon yaşlarını, oynadığı kulüpleri ve maliyetlerini belirttiğim on yabancı futbolcudan oluşan listeyi başkana verirdim. başkan listeye söyle bir baktıktan sonra transfer komitesine 'sekizinci, dokuzuncu ve onuncu sıradaki oyuncuları alın gelin' derdi."
listenin birinci sırasında kim vardı dersiniz? (bkz: gary lineker)
"her sezon yaşlarını, oynadığı kulüpleri ve maliyetlerini belirttiğim on yabancı futbolcudan oluşan listeyi başkana verirdim. başkan listeye söyle bir baktıktan sonra transfer komitesine 'sekizinci, dokuzuncu ve onuncu sıradaki oyuncuları alın gelin' derdi."
listenin birinci sırasında kim vardı dersiniz? (bkz: gary lineker)
---------------alıntı---------------
İki futbolcunun Beşiktaş'tan ayrılışında duygu krizine yakalandım.
Biri, Yusuf Tunaoğlu'nun Beşiktaş'tan ayrıldığı gün.
izmir'e gidiyordu. Yeşilköy Havalimanı'nda birlikteydim. Cebini ters-yüz etti ve gösterdi:
Kırk parasız gidiyorum. izmir'de beni karşılayacaklar.
Takıldım Yusuf'a:
Yiyip, içtiklerine say.
Sonra anladım ki şakanın sırası değil. Havai, hercai Yusuf, gerçek kimliği ile karşıma dikildi. Söylediklerini zorlukla işittim...
Sanki, ölüm gidiyor!
Elinden tutup, oralardan kaçırsam, onu Akaretler yokuşuna doğru koştursam... Belki de uçarak peşimden gelecekti.
Bir şeyler söylemek istedi. Toparlayamadı, hemen anladım. Diyecekti ki...
Benden bekleneni Beşiktaş'a veremedim. Kendimi harcadım, Beşiktaş'ı harcamamalıydım.
Bunu söyleyecek kadar mert bir insandı. Ama söyleyemeyecek kadar da utangaç...
Ve söyleyemeden çekip gitti. Gönlü Beşiktaş'ta kalarak 16.45 uçağı ile Kordon'a uçtu.
* * *
Ve o gün adeta öldü Yusuf. Duyguları köreldi, yaşamı karardı.
Biliyorum, kendini hiç affetmedi. Yıllar da geçse, ona sevgi ile uzanan her el, sanki sırtına saplanan bir hançerdi.
Bir gün Gümüşsuyu'nda bir barda dayanamadı ve itiraf etti:
Bu sevgi beni utandırıyor. Beşiktaş'a gereği gibi hizmet edemedim.
Yıllar geçti ve aramızdan ayrıldı Yusuf.
Yine de unutulmadı. Futbolun doksan dakikalık kısacık ömründe yaşattığı güzellikleri hatırlayanlar onu özlemle anıyor.
Seni unutmadık. Ve seviyoruz.
---------------alıntı---------------
İki futbolcunun Beşiktaş'tan ayrılışında duygu krizine yakalandım.
Biri, Yusuf Tunaoğlu'nun Beşiktaş'tan ayrıldığı gün.
izmir'e gidiyordu. Yeşilköy Havalimanı'nda birlikteydim. Cebini ters-yüz etti ve gösterdi:
Kırk parasız gidiyorum. izmir'de beni karşılayacaklar.
Takıldım Yusuf'a:
Yiyip, içtiklerine say.
Sonra anladım ki şakanın sırası değil. Havai, hercai Yusuf, gerçek kimliği ile karşıma dikildi. Söylediklerini zorlukla işittim...
Sanki, ölüm gidiyor!
Elinden tutup, oralardan kaçırsam, onu Akaretler yokuşuna doğru koştursam... Belki de uçarak peşimden gelecekti.
Bir şeyler söylemek istedi. Toparlayamadı, hemen anladım. Diyecekti ki...
Benden bekleneni Beşiktaş'a veremedim. Kendimi harcadım, Beşiktaş'ı harcamamalıydım.
Bunu söyleyecek kadar mert bir insandı. Ama söyleyemeyecek kadar da utangaç...
Ve söyleyemeden çekip gitti. Gönlü Beşiktaş'ta kalarak 16.45 uçağı ile Kordon'a uçtu.
* * *
Ve o gün adeta öldü Yusuf. Duyguları köreldi, yaşamı karardı.
Biliyorum, kendini hiç affetmedi. Yıllar da geçse, ona sevgi ile uzanan her el, sanki sırtına saplanan bir hançerdi.
Bir gün Gümüşsuyu'nda bir barda dayanamadı ve itiraf etti:
Bu sevgi beni utandırıyor. Beşiktaş'a gereği gibi hizmet edemedim.
Yıllar geçti ve aramızdan ayrıldı Yusuf.
Yine de unutulmadı. Futbolun doksan dakikalık kısacık ömründe yaşattığı güzellikleri hatırlayanlar onu özlemle anıyor.
Seni unutmadık. Ve seviyoruz.
---------------alıntı---------------
bu akşam oynanan (b: boston celtics - new york knicks ) maçını 18 sayı, 17 ribaund ve 20 asistle bitirmiş cep herkülü. danny ainge'in sezon başında kendisini chris paul için takasta kullanmak üzere kaç takla attığı aklıma geldi de...
beşiktaş'ın özkaynak mahsülü koşu bandı. çok koşuyor. ancak şuurlu koşular değil bunlar. üst düzey orta saha oyuncularının en önemli vasfı ne kadar koştuğundan ziyade bu koşuları etkili alanlara yapıp/yapamama becerisidir. bu konuda oldukça eksik. alakasız yerlere koşular yapıp muazzam efor sarfederek verdiği top kapma mücadelesi, ikinci yarıların ortalarından sonra yorulup oyundan düşmesine neden oluyor. belki de pres yaptığı yerlerde bulunması gereken arkadaşlarına bir isyan... ama bu tercih kendisini geriye götürüyor.
necip uysal'ın acilen vermesi gereken bir karar var. her ne koşulda olursa olsun dikine oynamaktan asla vazgeçmeyecek, fizik kondüsyonunu oyun zekasıyla birleştirecek gerçek anlamda bir orta saha oyuncusu mu olacak yoksa yaşı elverdiğince sahada basmadık yer bırakmayacak düz bir orta saha oyuncusu mu. gidişat ikinci şıkka doğru hızla sürüklendiğine işaret ediyor.
manuel fernandes henüz beşiktaş'ta iken testini doldurmaya bak genç adam. mazi; tayfur havutçularla, şenol fidanlarla, uğur incemanlarla dolu.
necip uysal'ın acilen vermesi gereken bir karar var. her ne koşulda olursa olsun dikine oynamaktan asla vazgeçmeyecek, fizik kondüsyonunu oyun zekasıyla birleştirecek gerçek anlamda bir orta saha oyuncusu mu olacak yoksa yaşı elverdiğince sahada basmadık yer bırakmayacak düz bir orta saha oyuncusu mu. gidişat ikinci şıkka doğru hızla sürüklendiğine işaret ediyor.
manuel fernandes henüz beşiktaş'ta iken testini doldurmaya bak genç adam. mazi; tayfur havutçularla, şenol fidanlarla, uğur incemanlarla dolu.
bu akşam oynanan trabzonspor maçında son saniyelerde mustafa pektemek'in kafa şutunu yer tutma konusundaki becerisiyle başarıyla bertaraf edip (b: beşiktaş)'ın zerre kadar haketmediği olası bir beraberliğin önüne geçerek takım adına maçın en güzel hareketine imza atan made in portugal.
rüştü ağabeyi gibi cepheden atılan şutlarda kolay kolay gol yemez. çevik ve refleksleri kuvvetlidir. ancak yine rüştü ağabeyi gibi yan toplarda ve cepheden gelen hücumlardaki çıkış zamanlaması kötüdür. kendisine atılan geri pasları en verimsiz şekilde kullanır. degajları sıkça taça gider. bunları çok çalışarak düzeltmesi pekalâ mümkündür. "kaleci antrenörü olarak zafer öğer yerine oscar cordoba'ya teslim edilmesi daha mı iyi olur ne?" şeklinde duygulara sürüklenir bu deli gönül.
maç eksikliği tozluklarından akan formsuz pehlivan. göbekte oynayan bir defans oyuncusu için en zor dönemler çok uzun süre yedek kalıp, ihtiyaç duyulduğunda oyunsal anlamda sırıtmadan oynayabilmektir. "profesyonel oyuncu her an kendisini hazır tutmalıdır" düşüncesi bu durumlarda pek işlemez zira antremanlarda dahi yan yana oynamadığın partnerinle birden bire puan maçına çıkarsın. sidnei de ne yazık ki bunun sıkıntısını çekmektedir. daha kötüsü maç kondisyonu açığını telafi edebilecek çabukluğa da sahip değildir. haliyle bugün de sıkça adamını kaçırmış, ofsaytları bozmuştur. geri dörtlünün bilhassa ilk yarıda en zayıf halkası olmaktan kurtulamamıştır. sezon sonunda takımdan ayrılacağını öngörmek için kehanete gerek bırakmayandır.
kendisine olumlu bakan ya da en azından nötr kalan taraftarın tolerans potansiyelini sahip olduğu mentalite ile yerle bir etmeye kararlı mahçup centilmen. şöyle ki, skor avantajını ele geçirdiği anda daha ötesine geçmeyi düşünmeyip vaziyeti idare etme saplantısı kabak tadı vermiştir. (vurgula: trabzonspor) beraberliği yakaladıktan sonra forvet çıkarıp, yerine forvet sokması maçı kazanmak gibi bir düşüncesinin olmadığı izlenimini yaratmıştır. (vurgula: trabzonspor) öne geçtikten sonra forveti ikilemesi, yalnızca beraberlik için risk almayı tercih ettiğini gösterir ki, bu durum mağlubiyetten daha hazin bir tabloyu işaret eder. zira böyle bir zihniyetin yerleşik hale geçmesi (vurgula: beşiktaş)'ı büyük takım kategorisinden çıkartıp; (vurgula: gençlerbirliği), (vurgula: eskişehirspor) gibi dikkat edilmesi gereken bir takım seviyesine düşürür. işte carvalhal'in idrak edemediği nokta burasıdır. skoru muhafaza takıntısı bu sezon pek çok maçta takımın anlamsız puanlar yitirmesine neden olmuştur. kendi sahasında temkinli oynayan/oynamaya çalışan bir beşiktaş'ı bu taraftar kabul edemez. içeride oynanıp iki kez öne geçilen (vurgula: fenerbahçe) maçında bu şekilde puan verilmiştir. yine içeride oynanan (vurgula: istanbul büyükşehir belediyespor) maçı aynı zihniyet sebebiyle berabere noktalanmıştır. muadillerinin fark attığı (vurgula: karabükspor) maçını anımsayalım. 1-0 kazanılmış olmasına rağmen son 10 dakikayı herkes yüreği ağzında izlemiştir.
dolayısıyla (vurgula: carlos carvalhal ) yönetimindeki (vurgula: beşiktaş) öne geçtiği zaman, taraftarı endişe kaplıyor. çünkü tribünde ya da ekran başında maçı izleyen herkes ikinci, üçüncü gol için forse etmek yerine içeride/dışarıda galibiyeti korumaya çalışan, onu da yüzüne gözüne bulaştıran bir futbol göreceğinden emin.
son olarak (vurgula: beşiktaş) camiası içinde en az (vurgula: carlos carvalhal) kadar üzerinde ciddi ve uzun bir şekilde konuşulması gerektiği halde, nedense üzerinde fazla durulmayan bir birim var: (bkz: beşiktaş jimnastik kulübü sağlık kurulu)
dolayısıyla (vurgula: carlos carvalhal ) yönetimindeki (vurgula: beşiktaş) öne geçtiği zaman, taraftarı endişe kaplıyor. çünkü tribünde ya da ekran başında maçı izleyen herkes ikinci, üçüncü gol için forse etmek yerine içeride/dışarıda galibiyeti korumaya çalışan, onu da yüzüne gözüne bulaştıran bir futbol göreceğinden emin.
son olarak (vurgula: beşiktaş) camiası içinde en az (vurgula: carlos carvalhal) kadar üzerinde ciddi ve uzun bir şekilde konuşulması gerektiği halde, nedense üzerinde fazla durulmayan bir birim var: (bkz: beşiktaş jimnastik kulübü sağlık kurulu)
2007-2008 sezonunda beşiktaş forması ile gol atmaya çabalamış arjantinli forvet oyuncusu. 1984 yılında buenos aires kentinde dünyaya gelen federico'nun huzurlu bir bebeklik dönemi geçirdiğini söylemek mümkündür. milupa marka mamalarla beslenmiş, sıvıyı alt tabakaya sızdırmayan bezlerle donatılmıştır. üç yıl sonra kardeşi (vurgula: gonzalo)'nun doğumu ile birlikte annesi ve babasının ilgisi ondan uzaklaşır. ta o zamanlardan inceden de olsa araya bir kıskançlık girer. kendisi de bir futbolcu olan baba (vurgula: jorge higuain ) her pazar günü okul çağına gelen bu iki kardeşi oturdukları apartmanın arka tarafında boş arsaya top oynamaya gönderir, tabi onları uzaktan takip etmeyi de ihmal etmez.
küçük yaşta river plate bünyesinde formalı/kramponlu yaşantıları başlar. kısa süre içinde gonzalo'nun federico'dan daha yetenekli olduğu anlaşılır. öyle ki kardeşi gonzalo ile aralarında üç yaş olmasına rağmen federico minik takımda top koştururken, gonzalo yıldız takımda oynamaktadır. o süre içinde en ufak bir umutsuzluğa kapılmadan her sabah aç karnına, (vurgula: giresun)'a fındık toplamaya giden amcasının gönderdiği (vurgula: fiskobirlik) fındık ezmesinden koca bir yemek kaşığı yiyerek teknik yetersizliğini kapatır ve kardeşinden bir yıl önce -2003'te- river plate a takımına yükselir. iki sezon burada forma giydikten sonra 2005 yılında (vurgula: nueva chicago) takımına kiralanır. (vurgula: nueva chicago)'da oynadığı dönemde, kayserispor'da teknik direktörlük yapan ertuğrul sağlam ve yardımcısı mutlu topçu'nun kendisini takip ettiği haberleri yayılır. yüzyüze yapılan transfer görüşmeleri esnasında ertuğrul sağlam'a "hocam sizde sucuk-pastırma gırla gidiyormuş. ancak menejerim bana işlenmiş eti yasakladı." demesi üzerine prensipte dahi anlaşma sağlanamaz.
2007 yılına gelindiğinde beşiktaş'ın başına geçen ertuğrul sağlam/mutlu topçu ikilisi yeniden kendisi ile bağlantıya geçerek durumu anlatır ve "deniz havası da dokunuyor deme. şimdi düşer bayılırız." şeklinde federico'yu psikolojik baskı altına alırlar. ısrarlara daha fazla dayanamaz ve teklifi kabul ederek 2007 yılında ilk kez ülkesinin dışına çıkıp istanbul'un yolunu tutar. ha şunu da belirtelim aynı sene kardeşi de real madrid ile anlaşmıştır. hava alanına inene kadar beşiktaş taraftarının "lan biz hangi higuain'i aldık" merkezli iç çatışmaları gündeme gelir. fakülte kantinlerinde gonzalocular ile federicocular taşlı sopalı kavgaya tutuşurlar. neyseki (vurgula: yeşilköy hava limanı)'ndan sıfatı gözüktüğünde kardeş kavgası bir gecede sona erer. kulak memesi hizasındaki kıvır kıvır saçları ile anterman ve maçlardan arta kalan zamanlarında pop star'da yarışmacı olarak yer alma ihtimalini bu satırların yazarına düşündürmemiş değildir.
gelgelelim federico higuain beşiktaş'ta toplam 380 dakika forma giyebilmiştir. önce saçlarını kısaltıp, daha sonra da sıfıra vurdurması yaşadığı sıkıntıları bir nebze de olsa tarif eder. binbir ısrarla türlü diller dökerek kendisini transfer eden ertuğrul sağlam kısa sürede gözden çıkarılmasına göz yummuştur. kayserispor'un ideal kadrosu için düşündüğü federico higuain, lamine diatta gibi oyuncuları beşiktaş'a transfer ederek pek çok kişiyi incitmiş, yaralamıştır. suç ne higuain'in ne de diatta'nındır aslında. özetle federico higuain sebep değil sonuçtur. "beşiktaş'ın çocuğu" isimli yapay motivasyonun sonucu...
yönetmen arkadaşımız süremizin daraldığını işaret ediyor, toparlıyorum. 2008 yılında (vurgula: club america)'ya kiralanır. o sezonun sonunda beşiktaş ile olan sözleşmesini karşılıklı olarak fesheder ve (vurgula: independiente ) ile anlaşır. 2009 - 2010 sezonunda artık vurgulab: godoy cruz)'un kiralık golcüsüdür. 2011 yılından beri (vurgula: atletico colon ) forması giymektedir.
"don't cry for me beşiktaş."
ağlamıyoruz oğlum, gözümüze toz kaçtı.
küçük yaşta river plate bünyesinde formalı/kramponlu yaşantıları başlar. kısa süre içinde gonzalo'nun federico'dan daha yetenekli olduğu anlaşılır. öyle ki kardeşi gonzalo ile aralarında üç yaş olmasına rağmen federico minik takımda top koştururken, gonzalo yıldız takımda oynamaktadır. o süre içinde en ufak bir umutsuzluğa kapılmadan her sabah aç karnına, (vurgula: giresun)'a fındık toplamaya giden amcasının gönderdiği (vurgula: fiskobirlik) fındık ezmesinden koca bir yemek kaşığı yiyerek teknik yetersizliğini kapatır ve kardeşinden bir yıl önce -2003'te- river plate a takımına yükselir. iki sezon burada forma giydikten sonra 2005 yılında (vurgula: nueva chicago) takımına kiralanır. (vurgula: nueva chicago)'da oynadığı dönemde, kayserispor'da teknik direktörlük yapan ertuğrul sağlam ve yardımcısı mutlu topçu'nun kendisini takip ettiği haberleri yayılır. yüzyüze yapılan transfer görüşmeleri esnasında ertuğrul sağlam'a "hocam sizde sucuk-pastırma gırla gidiyormuş. ancak menejerim bana işlenmiş eti yasakladı." demesi üzerine prensipte dahi anlaşma sağlanamaz.
2007 yılına gelindiğinde beşiktaş'ın başına geçen ertuğrul sağlam/mutlu topçu ikilisi yeniden kendisi ile bağlantıya geçerek durumu anlatır ve "deniz havası da dokunuyor deme. şimdi düşer bayılırız." şeklinde federico'yu psikolojik baskı altına alırlar. ısrarlara daha fazla dayanamaz ve teklifi kabul ederek 2007 yılında ilk kez ülkesinin dışına çıkıp istanbul'un yolunu tutar. ha şunu da belirtelim aynı sene kardeşi de real madrid ile anlaşmıştır. hava alanına inene kadar beşiktaş taraftarının "lan biz hangi higuain'i aldık" merkezli iç çatışmaları gündeme gelir. fakülte kantinlerinde gonzalocular ile federicocular taşlı sopalı kavgaya tutuşurlar. neyseki (vurgula: yeşilköy hava limanı)'ndan sıfatı gözüktüğünde kardeş kavgası bir gecede sona erer. kulak memesi hizasındaki kıvır kıvır saçları ile anterman ve maçlardan arta kalan zamanlarında pop star'da yarışmacı olarak yer alma ihtimalini bu satırların yazarına düşündürmemiş değildir.
gelgelelim federico higuain beşiktaş'ta toplam 380 dakika forma giyebilmiştir. önce saçlarını kısaltıp, daha sonra da sıfıra vurdurması yaşadığı sıkıntıları bir nebze de olsa tarif eder. binbir ısrarla türlü diller dökerek kendisini transfer eden ertuğrul sağlam kısa sürede gözden çıkarılmasına göz yummuştur. kayserispor'un ideal kadrosu için düşündüğü federico higuain, lamine diatta gibi oyuncuları beşiktaş'a transfer ederek pek çok kişiyi incitmiş, yaralamıştır. suç ne higuain'in ne de diatta'nındır aslında. özetle federico higuain sebep değil sonuçtur. "beşiktaş'ın çocuğu" isimli yapay motivasyonun sonucu...
yönetmen arkadaşımız süremizin daraldığını işaret ediyor, toparlıyorum. 2008 yılında (vurgula: club america)'ya kiralanır. o sezonun sonunda beşiktaş ile olan sözleşmesini karşılıklı olarak fesheder ve (vurgula: independiente ) ile anlaşır. 2009 - 2010 sezonunda artık vurgulab: godoy cruz)'un kiralık golcüsüdür. 2011 yılından beri (vurgula: atletico colon ) forması giymektedir.
"don't cry for me beşiktaş."
ağlamıyoruz oğlum, gözümüze toz kaçtı.
"oğlum sarı, sen şeyi şey yap. biz şeyi şey yaparız."
2005-2007 yılları arasında beşiktaş forması giyen brezilyalı zoraki ön libero. ismini (vurgula: köle izaura ) dizisinin setinde ışıkçılık yapan babasının yakın arkadaşının canladırmış olduğu (vurgula: peder jose ) isimli karakterden alan kleberson, profesyonel kariyerine (vurgula: atletico paranaense ) takımnda "merhaba" der. buradan da anlaşılacağı üzere şizofrenik bir ergenlik dönemi geçirmiştir. insan hiç mesleki kariyeri ile sohbet eder mi? değil mi sevgili romalılar? öhöm, neyse. 2001-2002 sezonunda atletico paranaense forması altında brezilya ligi şampiyonluğu yaşar ve 2002 yazında dünya kupası finalleri için luiz felipe scolari tarafından brezilya milli takımı kadrosuna çağırılır. brezilya'nın sağ kanadında hücuma dönük olarak oldukça dikkat çekici bir performans sergiler. dünya kupasını kaldırdıktan sonra, stad çıkışında bekleyen kemik rengi bir (vurgula: murat 124 ) içinden çıkan takım elbiseli iki adam, kendisini alex ferguson'un beklediğini söyleyerek takım otobüsüne binemeden genç jose'yi alıkoyar.
sadece (vurgula: tekirdağ namık kemal yay tesisleri)'nde köfte yemek için mola verdikten sonra, üç ay süren bir yolculuk neticesinde manchester'a ulaşabildiği için sezona oldukça geç başlar. iki sezon boyunca manchester united'ta zaman zaman ilk onbir şansı bulur. 2005 yılında rıza çalımbay yönetimindeki beşiktaş'a golcü olarak transfer edilen gonçalves da silva ailton'un konuşacak arkadaş sıkıntısı çekmesi nedeniyle üzüntüden hızla zayıfladığını farkeden yönetim, kleberson'u makul bir bonservis bedeliyle transfer eder. "oğlum bu brezilyalılar nereye koysan oynar" mantığının hâkim paradigma olması nedeniyle birden bire kendisini defansif orta saha olarak bulur. çok değil bir sezon sonra bir başka brezilyalı arkadaşı ricardinho aynı takımda sol açık taklidi yapacaktır. orta sahanın ağırlığını kaldırabilecek fiziki ve mental yeterliliğe sahip olmaması nedeniyle oldukça istikrarsız bir tablo çizer. bilhassa 2006-2007 sezonunda ağır eleştirilerden kendisini kurtaramaz. enteresandır hücum özelliği had safhada olan safkan bir sağ kanat, olmadı en fazla sağ iç olan bu adamı zorla dmc olarak oynatmaya kalkan beşiktaş, 2012 yılı itibariyle halen ofansı kuvvetli bir sağ bek aşermektedir.
2007 yılında kaçarcasına ülkesine gider. (vurgula: flamengo) takımı ile sözleşme imzalayarak, dört sezon boyunca burada top koşturur. carlos dunga tarafından 2010 dünya kupası için brezilya milli takımı kadrosuna dahil edilir. eski günlerinden oldukça uzak olsa da en azından kafaca rahattır. yamulmuyorsam 2009 yılında flamengo formasıyla bir de şampiyonluk yaşamıştır. şimdilerde futbola başladığı yer olan atletico paranaense'de kiralık olarak forma giymektedir.
tatlıyı en sona sakladım ahah. 18 eylül 2005 tarihinde inönü stadı'nda fenerbahçe'ye öyle bir gol atmıştır ki, hayal-i cihan değer.
sadece (vurgula: tekirdağ namık kemal yay tesisleri)'nde köfte yemek için mola verdikten sonra, üç ay süren bir yolculuk neticesinde manchester'a ulaşabildiği için sezona oldukça geç başlar. iki sezon boyunca manchester united'ta zaman zaman ilk onbir şansı bulur. 2005 yılında rıza çalımbay yönetimindeki beşiktaş'a golcü olarak transfer edilen gonçalves da silva ailton'un konuşacak arkadaş sıkıntısı çekmesi nedeniyle üzüntüden hızla zayıfladığını farkeden yönetim, kleberson'u makul bir bonservis bedeliyle transfer eder. "oğlum bu brezilyalılar nereye koysan oynar" mantığının hâkim paradigma olması nedeniyle birden bire kendisini defansif orta saha olarak bulur. çok değil bir sezon sonra bir başka brezilyalı arkadaşı ricardinho aynı takımda sol açık taklidi yapacaktır. orta sahanın ağırlığını kaldırabilecek fiziki ve mental yeterliliğe sahip olmaması nedeniyle oldukça istikrarsız bir tablo çizer. bilhassa 2006-2007 sezonunda ağır eleştirilerden kendisini kurtaramaz. enteresandır hücum özelliği had safhada olan safkan bir sağ kanat, olmadı en fazla sağ iç olan bu adamı zorla dmc olarak oynatmaya kalkan beşiktaş, 2012 yılı itibariyle halen ofansı kuvvetli bir sağ bek aşermektedir.
2007 yılında kaçarcasına ülkesine gider. (vurgula: flamengo) takımı ile sözleşme imzalayarak, dört sezon boyunca burada top koşturur. carlos dunga tarafından 2010 dünya kupası için brezilya milli takımı kadrosuna dahil edilir. eski günlerinden oldukça uzak olsa da en azından kafaca rahattır. yamulmuyorsam 2009 yılında flamengo formasıyla bir de şampiyonluk yaşamıştır. şimdilerde futbola başladığı yer olan atletico paranaense'de kiralık olarak forma giymektedir.
tatlıyı en sona sakladım ahah. 18 eylül 2005 tarihinde inönü stadı'nda fenerbahçe'ye öyle bir gol atmıştır ki, hayal-i cihan değer.
"hi. ı am dikembe mutombo. watchs the nba on kanal d."
lakabı "petse" olan maestro. türk vatandaşlığına geçtikten sonra "namık polat" ismini de almıştır.
drazen petrovic
john stockton
theodoros papaloukas
jason kidd
petar naumoski
milos teodosic
tony parker
john stockton
theodoros papaloukas
jason kidd
petar naumoski
milos teodosic
tony parker
mircea lucescu yönetimindeki beşiktaş'ın 2003-2004 sezonu öncesi hazırlık kampına deneme amacıyla çağrılıp beğenilmeyerek gönderilen italyan cinsi saffet akyüz. 100. yıl nedeniyle büyük baskı altında sezona hazırlanan beşiktaş'taki forvet sıkıntısı adriyatik denizi'nden çin seddi'ne kadar uzanan coğrafyada ağıtlarla, mersiyelerle, koşuklarla dillendirilirken; takımın isviçre kampında lucescu'nun kaldığı odanın altından içeri bir not atılır. "bizim oğlan paraya sıkışmıştır yine" şeklinde söylenerek zarfı açan lucescu'nun rengi bir ton daha koyulaşır: "abi selam. di napoli yaz 3248'e yolla aradığınız golcü cebinize gelsin".
yüzünde şaşkınlıkla karışık bir tebessüm beliren luce, di napoli'ye telefon açıp "oğlum iyi demişsin hoş demişsin de bak istanbul'da tek maaşla aile geçindirmek zordur. iyi düşündün mü?" şeklinde bir yoklama çeker. "abi merak etme. hanım evde pizza yapıp dershane kantinlerine pazarlayacak. ben de şansal abiyle anlaştım. lig tv'nin maç sonu söyleşilerinde öztürk serengil taklidi yaparak ek gelir sağlarım. en azından bir dene." cevabını alınca kendisini kampa çağırır. kampa gelir gelmez huzursuzluk çıkarır. guiaro ronaldo'nun saçını çeker, yemekte tayfur havutçu'nun yüzüne hapşurur, antoino carlos zago'nun keline şaplak atıp kaçar. şikayetler ayyuka çıksa da luce kendisini ilk hazırlık maçında oynatır. o maçta kazanılan penaltıyı kullanmak için gittiğinde rakip kalenin arkasında ısınan kaan dobra'nın aniden "di napoli beni yakalayamaz kiiiiiiiiiiiiiii" diye bağırması üzerine dikkati dağılarak atışı kaçırır.
kamptan ülkesine geri gönderildiğinde cebinde sadece bir paket (b: birinci sigarası ) bulunan (b: di napoli), italya'da (b: messina), (b: siena), (b: salernitana), (b: venezia) formalarını giyer. özellikle (b: messina) kariyeri dikkate değerdir. hali hazırda serie d takımlarından (b: caronnese)'de 38'lik delikanlı modunda gol kovalamaktadır. ha gayret koçuma.
yüzünde şaşkınlıkla karışık bir tebessüm beliren luce, di napoli'ye telefon açıp "oğlum iyi demişsin hoş demişsin de bak istanbul'da tek maaşla aile geçindirmek zordur. iyi düşündün mü?" şeklinde bir yoklama çeker. "abi merak etme. hanım evde pizza yapıp dershane kantinlerine pazarlayacak. ben de şansal abiyle anlaştım. lig tv'nin maç sonu söyleşilerinde öztürk serengil taklidi yaparak ek gelir sağlarım. en azından bir dene." cevabını alınca kendisini kampa çağırır. kampa gelir gelmez huzursuzluk çıkarır. guiaro ronaldo'nun saçını çeker, yemekte tayfur havutçu'nun yüzüne hapşurur, antoino carlos zago'nun keline şaplak atıp kaçar. şikayetler ayyuka çıksa da luce kendisini ilk hazırlık maçında oynatır. o maçta kazanılan penaltıyı kullanmak için gittiğinde rakip kalenin arkasında ısınan kaan dobra'nın aniden "di napoli beni yakalayamaz kiiiiiiiiiiiiiii" diye bağırması üzerine dikkati dağılarak atışı kaçırır.
kamptan ülkesine geri gönderildiğinde cebinde sadece bir paket (b: birinci sigarası ) bulunan (b: di napoli), italya'da (b: messina), (b: siena), (b: salernitana), (b: venezia) formalarını giyer. özellikle (b: messina) kariyeri dikkate değerdir. hali hazırda serie d takımlarından (b: caronnese)'de 38'lik delikanlı modunda gol kovalamaktadır. ha gayret koçuma.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?