"başlığı bu şekilde açılmasaydı keşke" dediğim; 83 yaşında bugün itibariyle aramızdan ayrılmış televizyon ve radyo duayeni. huzur içinde yatsın.
basketbol şubesi genel koordinatörü aydın örs'ün istifa ettiği takımdır.
spor toto süper final organizasyonu ile sezonun en güzel golüne kendileri imza atmıştır. bu turnuvada vurduğu önemli volilerle lig tv'ye bu sezon da şampiyonluğu getiren sayın şansal büyüka'yı, ödülünü alması için beşiktaş taraftarının yanına davet ediyoruz.
büyük mustafa'dır. altay'da oynarken arada takımını ekip istanbul'a beşiktaş'ın maçlarını izlemeye gelen adamdır. bunun yanında "netice" sözcüğünü telaffuz ederken ortadaki "i" harfini düşürerek "netce" olarak söylemesi şahsımda ayrı bir sempati yaratır.
netcede bu futbol. netcede bu bir oyun.
teknik direktörden ziyade futbol direktörü olarak benim için beşiktaş'a en ideal isimdir.
netcede bu futbol. netcede bu bir oyun.
teknik direktörden ziyade futbol direktörü olarak benim için beşiktaş'a en ideal isimdir.
sampdoria'da yaptığı çıkışın ardından juventus[/gbkz'a transfer olmuş; hemen sonra da premier league macerasına atılarak crystal palace forması giymiştir. tabii hiçbir dönem sampdoria'daki lombardo olmadı. olamadı. zira bayağı ağır sakatlıklar geçirdi.
şimdilerde dönemin başka bir sampdoria efsanesi olan roberto mancini'nin yanında arz-ı endam etmektedir.
beşiktaş tribününün kıdemli ağabeylerinden özer özçetin'in bizzat beşiktaş ikinci başkanı ahmet nur çebi'den aldığı bilgiye göre fenerbahçe'nin teklifinden 200 bin tl daha fazla önerilmesine rağmen tercihini sarı lacivertlilerden yana kullanan oyuncu. bizim açımızdan bu konu kapanmıştır. yolu açık olsun.
ismet inönü ve ailesine yarım asıra yakın ev sahipliği yapmış mekân.[ybkz]swh[/ybkz] günümüzde bir bölümü müze olarak faaliyet göstermektedir.
engin özerhun'un, problemin kaynağını yanlış yerde aradığı maçtır. yapısal sebepler üzerinde kafa yorması daha faydalı olacaktır. muazzam paralar harcanarak oluşturulmuş bir kadro için kullandıkları koç tercihlerinden başlayabilir mesela. veya uzun süre sahalardan ayrı kalacağı belli olan (b: kerem gönlüm)'ün yerine neden bir oyuncu alınmadığı da bu noktada kendisine ışık tutacaktır. oliver lafayette' ten bahsetmiyorum bile.
yanlış bilmiyorsam trt spor tarafından da canlı yayınlanacak müsabakadır.
demirspor yarı finalde.
daha çok kontraataklarla gol aramaya çalışan demirspor'un öne geçtiği maçtır. yıllar sonra ercan albay'ı saha kenarında şapkası, tişörtü ve eşofmanlarıyla görmek güzel.
an itibariyle koza tv'de canlı yayında verilen müsabakadır. internet üzerinden de bakılabilir.
mersin idman yurdu ile anlaştığı rivayet edilen beşiktaş'lı eski futbolcu.
http://tinyurl.com/7utkfxh
http://tinyurl.com/7utkfxh
erasmus, akademik turizmdir. carlos, radar turizm.
hazımsızlık tepkimesi. efes pilsen okulundan yetişmiş, aynı takıma final four oynatmış, italya'da hem ulusal hem de uluslararası zeminde başarılar kazanmış bir insana bundan daha sığ bir eleştiri getirilemezdi sanırım. montepaschi siena'yı çalıştırırken ataman'ın asistanlığını yapan ve şu anda siena'nın baş antrenörü (b: simone pianigiani)'nin ismi gelecek sezon için anadolu efes ile anılıyor. ve bu adamın hocalığını yapmış ergin ataman sokak basketbolu oynatıyor öyle mi?
hemen her üst düzey takımda zaman zaman sistemin dışına çıkma lüksü olan oyuncular vardır. koçlar da bu inisiyatifi söz konusu oyunculara devreder. bunun cisimleşmiş hâlini 22 mayıs 2012 beşiktaş milangaz - galatasaray mp maçı esnasında carlos arroyo örneği üzerinden gördük. sizin muhtemelen sokak basketbolu olarak eleştirdiğiniz hede, her oyuncunun eline topu aldığı anda pas yapmadan, uygun şut imkânı yaratmayı hedeflemeden potayı düşünmesi olsa gerek.
öyleyse dün akşam ki maçta tam 24 adet üç sayılık atış deneyen galatasaray'ın hangi sistem üzerinden böyle bir tercihe yöneldiğini ana hatlarıyla özetleyebilirseniz memnun olurum.
dilerseniz ben özetleyeyim: basketbol değil, dokuz aylık oynamışsınız. yani hepiniz sırayla potaya şut atıp durmuşsunuz.
hemen her üst düzey takımda zaman zaman sistemin dışına çıkma lüksü olan oyuncular vardır. koçlar da bu inisiyatifi söz konusu oyunculara devreder. bunun cisimleşmiş hâlini 22 mayıs 2012 beşiktaş milangaz - galatasaray mp maçı esnasında carlos arroyo örneği üzerinden gördük. sizin muhtemelen sokak basketbolu olarak eleştirdiğiniz hede, her oyuncunun eline topu aldığı anda pas yapmadan, uygun şut imkânı yaratmayı hedeflemeden potayı düşünmesi olsa gerek.
öyleyse dün akşam ki maçta tam 24 adet üç sayılık atış deneyen galatasaray'ın hangi sistem üzerinden böyle bir tercihe yöneldiğini ana hatlarıyla özetleyebilirseniz memnun olurum.
dilerseniz ben özetleyeyim: basketbol değil, dokuz aylık oynamışsınız. yani hepiniz sırayla potaya şut atıp durmuşsunuz.
beşiktaş milangaz - galatasaray medical park yarı final serisinde görüldüğü üzere ailece görüştükleri yakın dostu ergin ataman'a en başta psikolojik olarak mağlup olmuştur. bilhassa ikinci maçla birlikte serinin sonuna kadar her çalınan düdüğe abartılı tepkiler, bir öğretmen edasıyla pozisyonları uzun uzun hakemlere anlatmalar, o da kesmeyince masa hakemleriyle sert diyaloglara girmeler. hocam siz böyle bir adam değildiniz yahu. efes pilsen'deki asistan koçluk yıllarınızdan beri takip ederim ilk defa bu kadar kontrolünüzü kaybetmiş gördüm. dün oynanan müsabaka için "hakemlik adına utanç verici" demişsiniz. lütfen sayın hocam. evet iki tarafa da çalınan yanlış düdükler vardı. ama bu hemen her basketbol maçında olur. bu sayı dengedeyse mesele yoktur. andric'in pozisyonunu kastediyorsanız; siz benden daha iyi biliyorsunuz fiba'nın bu sezon başında koymuş olduğu kuralı. söz konusu kural gereğince o pozisyon açık bir teknik fauldür hocam. takdir edersiniz ki gerek sizin gerek taraftarınızın bu konudaki muhatabı beşiktaş milangaz değil, hakemler de değil -çünkü onlar konulan kuralı ugulamakla yükümlü- bizzatihi fiba'nın kendisi olmalıdır. ha eğer sezon başından bu yana bu standart korunamamışsa bunun sorumlusu da biz değiliz. lütfen beşiktaş'ın kazandığı son maçta ev sahibi olduğu için hakemler tarafından kollandığını ima etmeyin sayın hocam. haksızlık edersiniz.
sezon sizin adınıza erken bitti. gidip dinlenin. güzel bir tatil yapın. zira buna ihtiyacınız var gibi duruyor. dinlenmiş olarak dönün. türk basketbolu için önemli bir koçsunuz.
ama şunu unutmayın hocam. biz daha çok inandık, daha çok istedik ve kazandık.
sezon sizin adınıza erken bitti. gidip dinlenin. güzel bir tatil yapın. zira buna ihtiyacınız var gibi duruyor. dinlenmiş olarak dönün. türk basketbolu için önemli bir koçsunuz.
ama şunu unutmayın hocam. biz daha çok inandık, daha çok istedik ve kazandık.
"aman ağzımızın tadı bozulmasın."
hayriye hanım[ybkz]swh[/ybkz]
hayriye hanım[ybkz]swh[/ybkz]
kadrodaki 14 futbolcuyla yollarını ayrırarak yeni bir yapılanmaya gidecek teknik adam. bu tip radikal bir hamle antalyaspor için elzemdi ve üstlendiği sorumlulukla bu yükün altına girdi. sonrasında gönlünden geçen oyuncuları biraz fedakârlık yaparak transfer edecek yönetim ve maçlara daha da ilgi göstermesi gereken taraftarla önemli işler başaracağına inanıyorum. sıkça eleştirilen yanı genelde belli bir yaşı geçmiş ve başaltı kulüplerin kadrosunda düşünmediği oyunculara yönelmesi oluyor. hemen her anadolu takımı bu tip tercihlere yöneliyor ancak özdilek'te sanırım bu çok daha belirgin. şayet önümüzdeki sezonda, hiç de başarısız sayılmayacak antalyaspor alt yapısına yönelirse daha arzulu, savaşan bir takım ortaya çıkaracaktır diye umut ediyorum. işin zor, yükün ağır şifo. yolun açık olsun.
gelişiyle birlikte aslında hepimizi bir nevi teyakkuza geçirmesi gerekecek alman teknik adam. türkiye'yi tanımıyor kalıbından burnout sendromuna, renk körlüğünden daha başka pek çok konuda bıçağını bileyen yazılı ve görsel basınla karşı karşıya kalacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. del bosque ve jean tigana'dan sonra cv'mize üçüncü kez arkasından mendil sallayacağımız bir futbol adamı daha eklemek istemiyorsak başta yönetim olmak üzere bizler taraftar olarak ralf rangnick'i her şartta dışarıya karşı korumakla yükümlüyüz.
kanımca ilk etapta "beşiktaş'ı ileriye taşıyacak isim kim?" konusundan önce "beşiktaş'ı ileriye taşıyacak model ne?" sorusu üzerinde durulmalıdır. nasıl bir büyüme modeli tercih ediyoruz? yıldırım demirören yönetimindeki sekiz yıl içerisinde gördük ki, kafası karışık bir yönetim kafası karışık bir beşiktaş ortaya çıkardı. yıldırım demirören ve arkadaşlarının plânsızlık/programsızlık üzerine inşa ettikleri idari mekanizma, nasıl bir yol izleyeceğine karar veremediği için ne yaptığını bilmeyen bir yönetim anlayışıyla kulübü yüz yüze getirdi. söz konusu süreçte çalışılan teknik adamlara bakmak bu noktada bize bir fikir verecektir. ayrıntılara dalmadan kabaca özetleyelim.
serdar bilgili istifası sonrası yapılan olağanüstü genel kurul öncesi demirören, teknik direktör olarak o dönem yamulmuyorsam macaristan milli takımını çalıştıran lothar matthaeus ile anlaştığını açıkladı. başkanlığa seçildikten sonra vicente del bosque ile sözleşme imzaladı. bu nikâh çok uzun sürmedi. daha sonra yerli hoca ile başarının geleceğini düşünerek rıza çalımbay'ı takımın başına getirdi. şampiyonluk gelmeyince jean tigana yeni teknik direktör oldu. yine umduğunu bulamayınca ertuğrul sağlam beşiktaş'ın başına getirdi. hemen ardından onu mustafa denizli takip etti. şampiyonluk elde edilse de sonraki sezonun sonunda büyük mustafa ile de yollar ayrıldı. takım bu sefer bernd schuster'e emanet edildi. schuster'in gidişinin ardından tayfur havutçu - carlos carvalhal- tayfur havutçu üçlemesiyle bir dönem kapandı.
transfer fiyaskoları, medyada yazılan çizilenin etkisinde kalma, taraftar öfkesi, jorge mendes vs. etkenleri bir kenara bırakalım. sizden ricam bu sekiz yıllık dönemde çalışan isimleri bir üstteki paragrafta tekrar okuyun. bu isimlerin felsefe, taktik, sistem, diziliş vb. unsurlar açısından birbirleriyle uzaktan yakından alâkası olmadığını söyleyebiliriz. işte beşiktaş'ın geride bıraktığımız sekiz yıllık dönemdeki sportif anlamdaki en temel problemi bana göre bu olmuştur. ne yapmak istediğini bilmeyen bir kişi tarafından yönetilmek.
maddi-manevi büyük bir enkazın altında kalan beşiktaş, şimdi yaralarını sarmaya çalıştığı bir döneme giriyor. bir kere ralf rangnick ile anlaşıldıysa uzun vadeye yayılacak bir büyüme modeli tasarlandığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. futbol takımına bir mentalite, bir sistem, bir felsefe yerleştirilmesi öngörülmüş. getirilecek kişinin teknik adamlık özelliğinin yanında bir eğitmen vasfı taşıması gerektiği düşünülmüş. yani sadece takımı çalıştırmakla kalmayıp yeniden yapılanama için kolları sıvayacak ve bunu yaparken de eldeki kıt kaynakları en iyi şekilde kullanma becerisine sahip olacak bir isim üzerinde durulmuş. alman teknik adamın bu anlamda sicili hiç de kötü değil. şahsi kanaatim yabancı hoca düşünülüyorsa -ki gelişmelerden bunu anlıyoruz- sahip olunan imkânlar dahilinde getirilebilecek iki üç isimden birisi.
en başa dönecek olursak mesele rangnick'i türkiye'ye getirmekten ziyade, ona burada istediklerini hayata geçirebilmesi için en uygun ortamı sağlayarak her şartta destek olunacağına dair gerekli irade beyanını ortaya koyabilmek olacaktır. sıfırdan bir şeylere başlandığını unutmadan, somut beklentilerimizi geniş bir zaman dilimine yaymak durumundayız. tsg hoffenheim'ın başındayken kendi sahasında karşılaşacağı bir bayern münih maçı öncesinde (vurgula: "eğer şaşalı laflar duymak istiyorsanız münih'e gitmeniz lâzım. ama eğer şaşalı futbol izlemek istiyorsanız burada doğru yerdesiniz." ) şeklinde beyanat veren bir adamdan bahsediyoruz.
medyanın ve diğer unsurların menfi tutumlarına karşı takınmamız gerektiğini düşündüğüm tavıra dikkat çekmek açısından bir hikaye ile noktalayalım.
karga ağzında peynir ile yine bir ağacın dalına konmuş öylece dururken tilki yanına yaklaşarak bildik retoriğini işletir. karga gagasındaki peyniri ayaklarının altında sıkıştırır ve tilkiye seslenir: hiç nefesini yorma. ben la fontaine'i okudum.
la fontaine'i okuyan kaç kartal var? zaman gösterecek.
sabrınız için teşekkürler.
kanımca ilk etapta "beşiktaş'ı ileriye taşıyacak isim kim?" konusundan önce "beşiktaş'ı ileriye taşıyacak model ne?" sorusu üzerinde durulmalıdır. nasıl bir büyüme modeli tercih ediyoruz? yıldırım demirören yönetimindeki sekiz yıl içerisinde gördük ki, kafası karışık bir yönetim kafası karışık bir beşiktaş ortaya çıkardı. yıldırım demirören ve arkadaşlarının plânsızlık/programsızlık üzerine inşa ettikleri idari mekanizma, nasıl bir yol izleyeceğine karar veremediği için ne yaptığını bilmeyen bir yönetim anlayışıyla kulübü yüz yüze getirdi. söz konusu süreçte çalışılan teknik adamlara bakmak bu noktada bize bir fikir verecektir. ayrıntılara dalmadan kabaca özetleyelim.
serdar bilgili istifası sonrası yapılan olağanüstü genel kurul öncesi demirören, teknik direktör olarak o dönem yamulmuyorsam macaristan milli takımını çalıştıran lothar matthaeus ile anlaştığını açıkladı. başkanlığa seçildikten sonra vicente del bosque ile sözleşme imzaladı. bu nikâh çok uzun sürmedi. daha sonra yerli hoca ile başarının geleceğini düşünerek rıza çalımbay'ı takımın başına getirdi. şampiyonluk gelmeyince jean tigana yeni teknik direktör oldu. yine umduğunu bulamayınca ertuğrul sağlam beşiktaş'ın başına getirdi. hemen ardından onu mustafa denizli takip etti. şampiyonluk elde edilse de sonraki sezonun sonunda büyük mustafa ile de yollar ayrıldı. takım bu sefer bernd schuster'e emanet edildi. schuster'in gidişinin ardından tayfur havutçu - carlos carvalhal- tayfur havutçu üçlemesiyle bir dönem kapandı.
transfer fiyaskoları, medyada yazılan çizilenin etkisinde kalma, taraftar öfkesi, jorge mendes vs. etkenleri bir kenara bırakalım. sizden ricam bu sekiz yıllık dönemde çalışan isimleri bir üstteki paragrafta tekrar okuyun. bu isimlerin felsefe, taktik, sistem, diziliş vb. unsurlar açısından birbirleriyle uzaktan yakından alâkası olmadığını söyleyebiliriz. işte beşiktaş'ın geride bıraktığımız sekiz yıllık dönemdeki sportif anlamdaki en temel problemi bana göre bu olmuştur. ne yapmak istediğini bilmeyen bir kişi tarafından yönetilmek.
maddi-manevi büyük bir enkazın altında kalan beşiktaş, şimdi yaralarını sarmaya çalıştığı bir döneme giriyor. bir kere ralf rangnick ile anlaşıldıysa uzun vadeye yayılacak bir büyüme modeli tasarlandığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. futbol takımına bir mentalite, bir sistem, bir felsefe yerleştirilmesi öngörülmüş. getirilecek kişinin teknik adamlık özelliğinin yanında bir eğitmen vasfı taşıması gerektiği düşünülmüş. yani sadece takımı çalıştırmakla kalmayıp yeniden yapılanama için kolları sıvayacak ve bunu yaparken de eldeki kıt kaynakları en iyi şekilde kullanma becerisine sahip olacak bir isim üzerinde durulmuş. alman teknik adamın bu anlamda sicili hiç de kötü değil. şahsi kanaatim yabancı hoca düşünülüyorsa -ki gelişmelerden bunu anlıyoruz- sahip olunan imkânlar dahilinde getirilebilecek iki üç isimden birisi.
en başa dönecek olursak mesele rangnick'i türkiye'ye getirmekten ziyade, ona burada istediklerini hayata geçirebilmesi için en uygun ortamı sağlayarak her şartta destek olunacağına dair gerekli irade beyanını ortaya koyabilmek olacaktır. sıfırdan bir şeylere başlandığını unutmadan, somut beklentilerimizi geniş bir zaman dilimine yaymak durumundayız. tsg hoffenheim'ın başındayken kendi sahasında karşılaşacağı bir bayern münih maçı öncesinde (vurgula: "eğer şaşalı laflar duymak istiyorsanız münih'e gitmeniz lâzım. ama eğer şaşalı futbol izlemek istiyorsanız burada doğru yerdesiniz." ) şeklinde beyanat veren bir adamdan bahsediyoruz.
medyanın ve diğer unsurların menfi tutumlarına karşı takınmamız gerektiğini düşündüğüm tavıra dikkat çekmek açısından bir hikaye ile noktalayalım.
karga ağzında peynir ile yine bir ağacın dalına konmuş öylece dururken tilki yanına yaklaşarak bildik retoriğini işletir. karga gagasındaki peyniri ayaklarının altında sıkıştırır ve tilkiye seslenir: hiç nefesini yorma. ben la fontaine'i okudum.
la fontaine'i okuyan kaç kartal var? zaman gösterecek.
sabrınız için teşekkürler.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?