confessions

gidiyorum bu

3. nesil Moderatör - - Moderatör -

  1. toplam entry 34875
  2. takipçi 3
  3. puan 679199

filip holosko

gidiyorum bu
ertuğrul sağlam'ın "süratli forvetleri hücuma dönük sağ kanat oyuncusu yapayım da dünya futboluna adımı yazdırayım" mentalitesinin kurbanı (vurgula: sarı). filip holosko, (vurgula: vestel manisaspor)'dan bu takıma transfer edildiğinde hızlı, sezgileri iyi ve gol vuruşu da orta kalitede bir oyuncu idi. bilen bilir juventus'un da takibe aldığı (transfer etmeyi düşündüğü demiyorum) bir futbolcuydu. devre arası (vurgula: beşiktaş)'a geldikten sonra gösterdiği performansı anımsayalım. iddia ediyorum ne zaman ki ertuğrul sağlam , devison rogerio da silva bobo ile ikili forvet oynatmak yerine kendisinden hücuma dönük sağ kanat oyuncusu olarak faydalanmak istemiştir; işte o vakit bu adamı (vurgula: holosko) yapan özellikleri birer birer körermeye başlamıştır. ne yazık ki sonraki hocalar da bu modaya uymuş, holosko'nun forvet orjinini gözardı ederek kendisini sağ kanat oyuncusu olarak değerlendirmeyi(?) tercih etmişlerdir. bu anlayıştan 2012 yılı mart ayı itibariyle elimizde yıllık kontratı 2 milyon avroyu bulan bir enkaz kalmıştır.

yakın geçmişte bundesliga'nın orta sınıf santraforlarından iken -(vurgula: bochum vfl ) dönemini hatırlayın lütfen- ve slovakya milli takımının as hücumcusu olan stanislav sestak'ın bugün bursaspor'da maruz kaldığı muamele bu filmin devamı niteliğindedir. yönetmen yine aynıdır.

eminim şu an (vurgula: hansa rostock ) forması giyen ama gerçek anlamda bir fc nürnberg efsanesi olan bir başka slovak santrafor (vurgula: marek mintal ) (çok ağır bir sakatlık geçrimeseydi şu an muhtemelen bayern münih'te oynuyor olacaktı) de es kaza türkiye ligine gelseydi, sonu değişmezdi.

bu oyuncuların ayaklarına başkalarının kramponlarını giydirmekten vazgeçersek kim bilir belki de iklim değişir, akdeniz olur.

sasa curcic

gidiyorum bu
1998 yılı ocak ayındaki ara transfer döneminde aston villa takımında yedek beklerken john benjamin toshack yönetimindeki beşiktaş'ın bir sonraki sezon için ön anlaşma imzaladığı, ancak sonradan vazgeçilen sırp asıllı hücuma dönük orta saha oyuncusu. saçlarını boyatmayı seven bu vatandaş, yeşilköy havalimanına indiğinde sarı saçlıydı yamulmuyorsam.

souleymane oulare

gidiyorum bu
1999-2000 sezonu öncesi (b: beşiktaş)'a transfer edilmek üzere belçika ligi takımlarından (b: genk)'te forma giyerken (b: türkiye)'ye getirilip sağlık kontrolünden geçememesi üzerine vazgeçilen (b: gine)li hücum oyuncusu. ilginç bir şekilde aynı sezon (b: rıdvan dilmen ) yönetimindeki (b: fenerbahçe) ile anlaşmıştır. sağlık ocağından ayarlanan tanıdık bir doktor aracılığıyla sağlam raporu verilmiş olsa gerek ki, hiç kimse o vakit çekince koymamıştır. ilerleyen haftalarda sakatlığı nüksedince (b: fenerbahçe)'ye gelmesinde rol oynayan (b: ogün altıparmak ) ve oğlu (b: batur altıparmak ) sert eleştirilere maruz kalmıştır diye hatırlarım.

frank verlaat

gidiyorum bu
1994-1995 sezonunda beşiktaş'ı şampiyonluğa taşıyan christoph daum'un bir sezon sonrası için alınmasını ısrarla istediği hollandalı defans oyuncusu. o sezon auxerre forması giyen verlaat, "gelebilirim de gelmeyebilirim de. ne desem ki bilemedim. durun geleceğim galiba. yok ya gelmekten vazgeçtim. şaka şaka geleceğim lan vallahi bak" şeklinde yöneticileri bir müddet oyaladıktan sonra vfb stuttgart ile sözleşme imzalamıştır. bunun üzerine idarecilere küsüp surat yapan daum'un gönlünü hoş etmek üzere, bir akşam televizyonda "tarkan viking kanı" isimli filmi izleyen futbol şube sorumlusu ertesi gün uçağa atlayarak iskandinavya'dan ciddi bir paraya başka bir libero ile anlaşma sağlamıştır. (bkz: ronny johnsen)

ey editler editi söyle banaaa kimsin seeeen: bu hollandalı arkadaş aynı zamanda 1994 yılında kupa galipleri kupasında beşiktaş'a karşı auxerre formasını da giymiştir.

rene van eck

gidiyorum bu
bundesliga'da fc nurnberg forması giyerken 1999-2000 sezonunda feldkamp-briegel ikilisinin ısrarı üzerine beşiktaş'a transferi için ülkeye getirilen ancak yapılan sağlık kontrollerinde dizinden problemi olduğunun anlaşılması üzerine geri gönderilen hollandalı defans oyuncusu.

murat alaçayır

gidiyorum bu
1999-2000 sezonunun yamulmuyorsam ara transfer döneminde bayram bektaş ile birlikte (b: altay)'dan (b: beşiktaş)'a getirilen sağ kanat oyuncusu. altay'da forma giyerken sağ taraftan rakip ceza sahasına yaptığı etkili bindirmelerle göz çarpar. gol atma becerisi de vardır. bilhassa istanbul büyükleriyle deplasmanda oynanan maçlarda sağ kanattan bu arkadaş, sol kanattan (b: bayram) elbirliği ile bayağı canlar yakmışlardır. "bize karşı iyi oynayanı hemen transfer etmeliyiz" zihniyetinin hâkim olmasının kaymağını da (b: beşiktaş) özelinde yiyen futbolculardan birisi olmuştur.

ne var ki (b: beşiktaş)'ta, (b: altay)'da gösterdiği performansın yanına yaklaşamaz. hans peter briegel kendisine yeterince şans verir vermesine de, niyeyse kafası başka yerde olan bir oyuncu imajı çizmiştir. dalgın ve savruktur. onu kazanmak isteyen taraftarlar, idmana baklava getiriken, (b: murat)'a da boyoz, kumru, gevrek ve çiğdemden oluşan hediye sepeti de hazırlamayı ihmal etmezler. ama bir türlü istenilen performansı sergileyemez. 2001 yılında (b: beşiktaş)'tan ayrılarak (b: diyabakırspor)'un yolunu tutar. iki yıl burada oynadıktan sonra bir sezonluk (b: sakaryaspor) deneyimi yaşar ve yeniden burnunda tüten (b: izmir)'e döner. en parlak günlerini yaşadığı (b: altay) ile yeniden yeşil sahalarda boy gösterir. 2005-2008 (b: izmirspor), 2008-2010 (b: ankara jandarmagücü), 2010-2011 (b: somaspor) dönemleri futbol kariyerinin son demlerini geçirdiği basamaklar olmuştur.

şimdilerde (b: altay) u-16 takımının hocalığını yürütmektedir.

oğlum sarı sen şeyi şey yap biz şeyi şey yaparız

gidiyorum bu
süleyman seba'nın sözleşme yenilemek için gelen metin tekin'e ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle kendisine hemen ödeme yapılamayacağını ifade etmek adına sarfettiği cümle.

bilindiği üzere işaret her zaman adresin kendisi değildir. endüstriyel futbol realitesinin, sahip olduğu dolar yeşili kramponun vidalı tabanına çaktırdığı aynayı genç futbolcunun yüzüne tutması, tarafgirlik noktasında bulunan bizlerin aynı futbolcu üzerinde yapacağımız değerlendirmelerinin duygusal zeminini oluşturur. (b: beşiktaş) özelinde bir şeyler söylemek gerekirse aidiyet referanslarını "gelenek", "duruş", "öz kaynak" gibi olgular üzerinden ortaya koyan taraftar modeli ile "ne pahasına olursa olsun başarı", "yetenekli oyuncu", "kazanana öykünme" tercihleri aracılığyla açıklayan taraftar modeli arasındaki uçurum her ne kadar derinleşse de adres bellidir: desteklediğimiz takım. dolayısıyla siyah-beyaz ortak paydasında dile getirilen düşünceler, bütünü oluşturan parçaların işleyişine zarar verdiği andan itibaren bunun zararı öznenin bizzat kendisine dokunur (ki burada özne beşiktaştır) ve elimizden kayıp gittiğinde "çok seviyordum öldürdüm hâkim bey" noktasında bir betimleme hiçbirimizi mazur göstermeyecektir.

yukarıda tarif ettiğim taraftar modellerinden birinci gruba meyleden birisi olarak kişisel kanaatim ne zaman ki bu camia 2004 yılından itibaren kendi tanımını kendi dışında aramaya başlamıştır; o zaman siyahı beyazdan değil de beyazı beyazdan ayırmak zorlaşmıştır. 2004 sonrası (b: beşiktaş) yönetimleri alışkın olmadığı bir yolu tercih ederek riski üstlenmişse de, geleneğin tamamen reddi üzerine inşa edilmiş yöntem problemi nedeniyle vaad ettiği her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmıştır. son iki günde (b: serdal adalı)'nın, (b: ibrahim altınsay)'ın ve (b: murat aksu)'nun yaptıkları açıklamaları lütfen bir kez daha dikkatle okuyun. sizce de durum (b: carlos carvalhal)'in teknik yetersizliğinden/insanlık vasıflarından veya "quaresma'ya bu yapılır mıydı be kardeşim" heyecanından daha ciddi ve endişe verici değil midir?

illâ ki bu camianın ismi bir takım sembollerle özdeşletirilmek istenirse, beşiktaş kimdir?

beşiktaş, klubü (b: vincente del bosque)'ye milyonlarca euro tazminat ödemek zorunda bırakan (b: yıldırım demirören ) değil, (b: ertuğrul sağlam)'ın bonservisi için gerekli olan parayı kasadan elleri titreyerek çıkaran (b: süleyman seba)dır.

beşiktaş, müsait durumundaki arkadaşına pas atmak yerine "kral yapmayacaksın kral olacaksın" sanrısına bürünmüş (b: batuhan karadeniz ) değil; kendilerini tesislere götürüp getiren servis araçları dahi kaldırılmış olmasına ve konteynerleri soyunma odası olarak kullanmak zorunda bırakılmalarına rağmen ileride bir gün bu formayı giymenin hayaliyle yaşayan genç ve minik takım oyuncularıdır.

velhasıl...

beşiktaş, (b: cigano) değil; (b: oğlum sarı)dır.

bu akşam tur geçilse de geçilmese de; hal ve gidişin bu derece zayıf olduğu kurumsal ortamı akıldan çıkarmayarak üzerinde konuşacağınız bir takımımız olmazsa, konuştuklarımızın da hiçbir önemi olmayacağını göz önünde bulundurarak daha serin kanlı değerlendirmeler yapılması ümidiyle...

fuat usta

gidiyorum bu
1995-1996 sezonunda beşiktaş forması giymeye gayret etmiş kalıplı gurbetçi orta saha oyuncusu. 1994-1995 sezonunda christoph daum yönetiminde şampiyon olan beşiktaş, şampiyonlar ligine kalma hedefiyle transfer dönemine girer. yamulmuyorsam bu dönem süleyman seba başkanlığında en çok para harcanan sezon olur. ronny johnsen, stefan kuntz, ertuğrul sağlam, orhan kaynak gibi isimler önemli maliyetlerle takıma kazandırılır. bir de hollanda liginde mücadele eden fortuna sittard takımından, o sezon takımının en çok gol atan oyuncusu ünvanı ile bir futbolcu transfer edilir ki işte bu isim de fuat ustadır.

çok geçmeden spor basınında daum'un ağzından bu sezonun en umut vaad eden transferinin fuat usta olduğu yazılır/çizilir. "geleceğin yıldızı" sıfatı ışık hızıyla yapıştırılarak, taraftarda yüksek bir beklenti yaratılır. ilk hazırlık maçında sahadaki diğer on futbolcudan hariç dikkatle takip edilir. pek bir varlık gösteremez ancak uzaktan çektiği mermi gibi bir şut vardır ki -kale direğini az farkla sıyırıp auta çıkmıştır- insanların kafasında "lan acaba mı?" sorusunun belirmesine neden olmuştur. ne var ki haftalar ilerledikçe pek çok beşiktaş'lının kafasında canlandırılan futbolcu prototipiyle uzaktan yakından alakası olmadığı anlaşılır. hatta transfer edildiğinde kendisini yere göğe koyamadığı söylenen daum, fuat usta'ya sadece yedi maçta görev vermiştir.

sezon sonu hollanda 'ya geri dönen fuat usta, burada cambuur, sparta rotterdam, maastricht gibi takımların formasını giydikten sonra futbola başladığı fortuna sittard'ta jübilesini yapmıştır. daha sonra guus hiddink'in a milli takımın başına geçmesiyle birlikte, kendisi de a 2 milli takımının başına hoca olarak getirilir. 2012 yılı itibariyle bu görevin bir başka beşiktaş'lıya devreder. (bkz: gökhan keskin)

biraderi suat usta da benzeri umutlarla bir dönem galatasaray'a transfer edilmişse de akıbeti abisinin durumundan çok farklı olmamıştır denilebilir. evet dostlaaar bir "acaba bu yeni gelen gurbetçi bizde mehmet scholl etkisi yaratır mı lan" isimli programımızın daha sonuna geldik. önümüzdeki programlarda daha başka örneklerle (necat aygün olurrrrr, ersen martin olurrrr, atilla birlik olurrrr) görüşmek dileğiyle. esen kalın. unutmadan bu bölümümüzün ödüllü sorusunu da izleycilerime soralım: bu fuat ve suat usta kardeşlerin türkiye'de oynadıkları süre müddetince iyi ya da kötü futbolcu olduğuna dair kesin bir kanaatiniz var mıdır ? tatmin edici cevabı veren ilk yüz kişiye renkli cicozlarımı paylaştıracağım.

oliver schafer

gidiyorum bu
1999-2000 sezonunda "ferman hans peter briegel'inse tüm almanlar bizimdir" düsturundan hareketle markus münch ve thomas hengen ile birlikte beşiktaş'a gelen sıkılgan stoper. zaten o dönemin beşiktaş'ını, osmanlı devleti'nin askeri teşkilatlanmasının modernizasyon sürecinde (vurgula: prusya) modelini örnek aldığı zaman dilimindeki alman subayların eğitmen olarak görevlendirildiği 18. yüzyıl ile özdeşleştirmek mümkündür. ya da ben kuruntu yapıyorum, bilemedim şimdi. efendime söyleyeyim (ne güzel bir kalıp bu ya) sekiz sezonluk (vurgula: fc kaiserslautern ) kariyeri, siyah beyazlı taraftarları umutlandırsa da sergilediği futbol vasatı aşamamıştır. beşiktaş'ın stoperden sağ bek türetme geleneğinin tarihsel arka planını schafer ile başlatmak mümkündür ki, gerçekten belli bir periyod defansın sağında da görev yapmıştır.

thomas hengen'in, nişanlısının "thomassss hemen yarın eşyalarımızı toplayıp almanya'ya dönüyoruz anladın mı? ben babamın evinden istanbul'un egzoz kokusunu çekmeye gelmedim, yoksa yüzüğü çıkarıp koyayım şifonyerin üstüne bu iş burada bitsin" şeklindeki çıkışı üzerine takımdan erken ayrılmasıyla schafer bir miktar demoralize olsa da markus münch kendisini ikna etmiş; tüm ciddiyetiyle antremanlara asılmasını sağlamıştır. görev aldığı maçlar boyunca elinden geleni ortaya koymuş olmasına rağmen, serdar bilgili'nin başkanlığa seçildiği 2000 yılıyla birlikte yeniden yapılanmaya giden beşiktaş ile yolları ayrılır. (vurgula: hannover 96 ) takımı ile anlaşır. (bu takımın sahibi (vurgula: mustafa yolaşan ) olsaymış harika olurmuş) iki sezon bu takımda forma giydikten sonra (vurgula: fc saarbrücken) ile sözleşme imzalar. son olarak 2007 yılında yuvası olarak kabul edeceğimiz (vurgula: fc kaiserslautern)'de futbolu bırakır.

şimdilerde (vurgula: fc kaiserslautern ) rezerv takımında yardımcı hocalık görevini yürütmekte olup, arta kalan zamanlarında uydu üzerinden (vurgula: trt gap ) kanalındaki (vurgula: bu toprağın sesi ) programını izlemektedir.

murat didin

gidiyorum bu
sabahın bir vakti "lan aubrey reese ne yapıyor acaba hiç gözükmüyor, mersin'de ciğerci mi açtı nedir" diye söylenirken alman ikinci lig takımlarından (vurgula: gloria-giants düsseldorf ) takımının başında olduğunu öğrendiğim koç. aubrey reese ile birlikte, (vurgula: quadre lollis ) ve (vurgula: dennis mims ) gibi tanıdık dostları da ekibe dahil etmiş, iyi de yapmış. eferin.

aubrey reese

gidiyorum bu
2006-2007 sezonunda murat didin yönetimindeki beşiktaş'ta forma giymiş abd asıllı oyun kurucu görünümlü ömür törpüsü. tam adı (vurgula: aubrey lamar reese ) olan bu arkadaş 2003 yılında tekelspor forması ile türkiye macerasına başlamış; mütevazı bütçeli takımların skor gücü olan vasat amerikalı) kontenjanından bayağı bir at oynatmıştır. tekelspor'da forma giydiği ikinci yılın sonunda, o sezon takımdan ayrılıp real madrid'e transfer olan kerem tunçeri'nin yerine point guard olarak getirilmiştir.

artık büyük takıma kapağı atmanın heyecanıyla mıdır nedir kimseler ortalıkta yokken bu arkadaş daha sezonun başlamasına bir buçuk - iki ay varken akatlar'a gelip idman yapmaya başlar. sezon başladıktan sonra görülür ki reese oyun değil de, en fazla sabah idmanına geç kalmamak için evdeki saati kurabilecek yeteneğe sahiptir. saha görüşü varla yok arası, ikili oyun desen hak getire, hücum süresinin üçte ikisinde topu sektirip kalan kısmında potaya atan bir adamcağızdı işte. şutları fena sayılmamakla birlikte kendisi bir basketbol takımı için ideal bir iki numara - o da daha fazla çalışarak- olabilirdi. khalid el amin ve (vurgula: kerem tunçeri)'yi bir numarada izlemiş beşiktaş taraftarının karşısına "yeni oyun kurucumuz" şeklinde çıkartılması hem kendisi açısından hem de seyirci açısından büyük talihsizlik oldu. dokular uyuşmadı, protestolar arttı. 2007 yılında beşiktaş'tan ayrıldı ve istanbul'da otururken bir öğlen tadına bakıp çok beğendiği (vurgula: tantuni)'nin meşhur olduğu yeri arkadaşlarına sorarak öğrendikten sonra (vurgula: mersin büyükşehir belediyesi ) ile anlaştı. bir sene bu takımda potaya şut attıktan sonra, "ben bir izmir yapıp geleceğim bir yere ayrılmayın" dediği takım arkadaşlarını atlatarak 2008-2009 sezonu için (vurgula: aliağa petkim ) ile anlaştı. burası pek açmamış olacak ki 2010 yılında yeniden mersin'e döndü ancak bu seferki mersin turu oldukça kısa sürdü.

sizler için araştırdık, efenim bu (vurgula: bob marley)'in süt kardeşi kılıklı eleman şimdilerde yine murat didin'in başında bulunduğu alman ikinci lig takımlarından (vurgula: gloria-giants düsseldorf ) takımında saç baş yol.. eöhm pardon oynamaktadır.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol