yazma şevkiyle dolmuş taşmış yazar ve tahmin ediyorum eski konsolculardan o da benim gibi.
sözlüğe renk katan simalardan, yeniden aktif olması şahane.
tüm zamanların açık ara en iyi adventure oyunu grim fandango'nun esas elemanı, nüktedan karakter.
diğer bir deyişle ruhani lider.
diğer bir deyişle ruhani lider.
bir oyuncuyu yere göğe sığdıramazken diğerini anında itin götüne sokmaya başlayanlara malzeme vermiş ligin en yetenekli genç ismi. almeida isimli yalı kazığı karşı karşıya golü atsa ve fernandes'in asist hanesine artı eklense sevinmeyecek miyiz yani olay nedir?
ciddi ciddi "başına bir iş mi geldi acaba?" diye kendi kendime sorular sorduğum yazar. mayıs ayının sonunda patlak veren ve peşi sıra devam eden olayların ardından ortalıktan kaybolmasıyla endişeyle karışık merakta bırakmıştır.
neredesin olum sen?
neredesin olum sen?
baye oumar niasse'ye mutlaka önlem almamız gereken karşılaşma. escude'nin yer aldığı ağır savunmaya karşı patlayıcılığı yüksek bu arkadaşın can sıkma ihtimali yüksek. en son 0-2 kaybettiğimiz antalya maçında bu tip bir explosive striker olan lamine diarra karşısında savunmanın ne kadar çaresiz kaldığını görmüştük. ek olarak oyun görüşü ve pas kabiliyetiyle fark yaratan bilal kısa'ya da dikkat etmekte fayda var zira, savunmanın dengesiz yakalandığı anlarda en doğru yerlere topu ulaştırabiliyor kendisi.
bilic şu olcay'ı sonradan oyuna alıp katkı beklese daha iyi olacak sanki bir de. sonradan oyuna girdiği tek müsabaka olan trabzon maçında maçı getiren isim olduğu düşünülürse hiç de mantıksız bir düşünce gibi durmuyor.
son olarak nazarımda hiçbir bahane kabul etmeyeceğim, mutlaka kazanmamız gereken karşılaşma.
bilic şu olcay'ı sonradan oyuna alıp katkı beklese daha iyi olacak sanki bir de. sonradan oyuna girdiği tek müsabaka olan trabzon maçında maçı getiren isim olduğu düşünülürse hiç de mantıksız bir düşünce gibi durmuyor.
son olarak nazarımda hiçbir bahane kabul etmeyeceğim, mutlaka kazanmamız gereken karşılaşma.
25 yaşındaki futbolcu.
kendisi hakkında yoruma başlamadan önce bu kısa tanımı yapmayı doğru buldum. genç semih'i hepimiz biliyor tanıyoruz, artık kendisi de o klasmana girmiş durumda ne yazık ki ve bazı taraftarlar hâla kendisine umut vaadeden genç futbolcu olarak bakmakta. ülke futbolu için genç tanımı avrupa futboluna göre oldukça geniş bir yaş aralığına sahip olsa da, bazı şeylerin farkına varmak lazım artık.
mustafa'nın futbolculuk yeteneklerini çok beğenirim, komple forvet oynamaya en yatkın türk futbolcudur kendisi. bazı oyuncular vardır, herşeyden az biraz bünyesinde barındırır ama çok iyi olduğu bir özelliğini sayamazsınız. football manager dilinde tüm özellikleri 10 ile 13 arasında olan bir futbolcu düşünün, işte pektemek'i daha iyi anlatacak bir şey bulamazsınız. ne var ki üst üste yaşadığı sakatlıklar kendisini çok etkiledi, öyle ki o özellikler 9 ile 12 aralığına gerilemiş durumda şu an.
buna rağmen mustafa'yı hâla değerli kılan o 9-12 arasında değişen özellikleridir aslında. çünkü o özellikleri mustafa'yı her türlü oyunda işe yarar hâle getiriyor. mesela mustafa karşı karşıyalarda gol atabilir, birebirde defansı düşürüp kaleciyle burun buruna gelebilir, etkin hücum presi yapabilir, kafa golü atabilir, sırtı dönük oynayabilir, dar alanda kısa paslaşmalarda köprü görevi kurabilir, tekniği iyidir, defansın arkasına sarkabilir vs. daha birçok örnek verebiliriz bunun için. ilk senesinde oynadığı maçlarda hepimiz şahit olduk tüm bunlara. ama mustafa hiç bir şeyi çok iyi yapamaz, sorun da burada başlıyor işte. misal bu sene yokları oynayan olcay'ın, gökhan töre'nin, holosko'nun, almeida'nın öne çıkan özelliklerini her birimiz bir çırpıda rahatça sayabiliriz ama mustafa'nın sayamıyoruz.
pektemek'in yeniden doğuş yapabileceği bir 5 senelik kariyeri daha önünde duruyor. beşiktaş'ta kalması hâlinde, oynama ihtimali günden güne zayıflıyacak. hele ki ömer şişmanoğlu sonradan girip bir kaç daha gol atarsa, tamamen 4. opsiyona düşmüş olacak kendisi. beşiktaş için, bu yabancı sınırlamasında kadrosunda mustafa'nın bulunması avantajlı bir durum olsa da mustafa için aynı avantajdan bahsetmek zor. 25 yaş geç bir yaş değil, en büyük örnek olarak burak yılmaz denen yosma var önünde. iyi bir hocayla çalışabilirse pektemek'ten gerçekten "gol demek"e evrilmesi işten bile değil. tabi sürekli oynayıp özgüvenini kazanması şart. kötü bir maç çıkarsa da, ertesi hafta ona formayı verecek babacan bir teknik adamın kulübede olması şart. başka yolu yok.
son olarak kadromda pektemek'in yeteneklerine ve aynı oranda bitmiş özgüvenine sahip bir oyuncum bulunsaydı, kendisinin saha içi sorumluluklarını minimuma çekip onu sadece gol atmaya odaklayacak poacher rolünde oynatır, keyfime bakardım. arkasına iyi bir pasör koymayı da unutmazdım tabi.
(vurgula: not): bu entry, sözlükten uzak günlerin acısını barındırır.
kendisi hakkında yoruma başlamadan önce bu kısa tanımı yapmayı doğru buldum. genç semih'i hepimiz biliyor tanıyoruz, artık kendisi de o klasmana girmiş durumda ne yazık ki ve bazı taraftarlar hâla kendisine umut vaadeden genç futbolcu olarak bakmakta. ülke futbolu için genç tanımı avrupa futboluna göre oldukça geniş bir yaş aralığına sahip olsa da, bazı şeylerin farkına varmak lazım artık.
mustafa'nın futbolculuk yeteneklerini çok beğenirim, komple forvet oynamaya en yatkın türk futbolcudur kendisi. bazı oyuncular vardır, herşeyden az biraz bünyesinde barındırır ama çok iyi olduğu bir özelliğini sayamazsınız. football manager dilinde tüm özellikleri 10 ile 13 arasında olan bir futbolcu düşünün, işte pektemek'i daha iyi anlatacak bir şey bulamazsınız. ne var ki üst üste yaşadığı sakatlıklar kendisini çok etkiledi, öyle ki o özellikler 9 ile 12 aralığına gerilemiş durumda şu an.
buna rağmen mustafa'yı hâla değerli kılan o 9-12 arasında değişen özellikleridir aslında. çünkü o özellikleri mustafa'yı her türlü oyunda işe yarar hâle getiriyor. mesela mustafa karşı karşıyalarda gol atabilir, birebirde defansı düşürüp kaleciyle burun buruna gelebilir, etkin hücum presi yapabilir, kafa golü atabilir, sırtı dönük oynayabilir, dar alanda kısa paslaşmalarda köprü görevi kurabilir, tekniği iyidir, defansın arkasına sarkabilir vs. daha birçok örnek verebiliriz bunun için. ilk senesinde oynadığı maçlarda hepimiz şahit olduk tüm bunlara. ama mustafa hiç bir şeyi çok iyi yapamaz, sorun da burada başlıyor işte. misal bu sene yokları oynayan olcay'ın, gökhan töre'nin, holosko'nun, almeida'nın öne çıkan özelliklerini her birimiz bir çırpıda rahatça sayabiliriz ama mustafa'nın sayamıyoruz.
pektemek'in yeniden doğuş yapabileceği bir 5 senelik kariyeri daha önünde duruyor. beşiktaş'ta kalması hâlinde, oynama ihtimali günden güne zayıflıyacak. hele ki ömer şişmanoğlu sonradan girip bir kaç daha gol atarsa, tamamen 4. opsiyona düşmüş olacak kendisi. beşiktaş için, bu yabancı sınırlamasında kadrosunda mustafa'nın bulunması avantajlı bir durum olsa da mustafa için aynı avantajdan bahsetmek zor. 25 yaş geç bir yaş değil, en büyük örnek olarak burak yılmaz denen yosma var önünde. iyi bir hocayla çalışabilirse pektemek'ten gerçekten "gol demek"e evrilmesi işten bile değil. tabi sürekli oynayıp özgüvenini kazanması şart. kötü bir maç çıkarsa da, ertesi hafta ona formayı verecek babacan bir teknik adamın kulübede olması şart. başka yolu yok.
son olarak kadromda pektemek'in yeteneklerine ve aynı oranda bitmiş özgüvenine sahip bir oyuncum bulunsaydı, kendisinin saha içi sorumluluklarını minimuma çekip onu sadece gol atmaya odaklayacak poacher rolünde oynatır, keyfime bakardım. arkasına iyi bir pasör koymayı da unutmazdım tabi.
(vurgula: not): bu entry, sözlükten uzak günlerin acısını barındırır.
tüm zamanların en iyi hard rock albümlerinden biri olan appetite for destruction'ın rocket queen ile birlikte en underrated şarkısıdır. mr. brownstone ile kastedilen tabi ki 80'lı yıllarda altın çağlarını yaşayan birçok grupla özdeşleştirilen uyuşturucudan başkası değildir. aşağıdaki linkten dinlenebilir;
http://www.youtube.com/watch?v=b5VJa-sYsyU
http://www.youtube.com/watch?v=b5VJa-sYsyU
hollanda uyruklu bir çok futbolcunun dahil olduğu isimler kümesi.
(bkz: patrick kluivert)
(bkz: marco van basten)
(bkz: ruud van nistelrooy)
(bkz: patrick kluivert)
(bkz: marco van basten)
(bkz: ruud van nistelrooy)
çerezlik filmlerden fazlası değildir, hakkında yazılacak daha fazla da şey yoktur.
sinema bu değil.
sinema bu değil.
yengeç burcu kadınında depreşmeyen arzudur.
sakatlıkların yaşanmasının ayrı, takımı etkilemesinin ayrı konu olduğunu atlayan yazarları açığa çıkartmış futbol takımı. sayılanları inceleyelim;
holosko (yedek/gereksiz)
oğuzhan (as/rotasyon)
muhammed (rotasyon/yedek)
necip (rotasyon/yedek)
almeida (as)
ömer (rotasyon/yedek)
takımı ciddi anlamda etkileyen tek sakatlık oğuzhan'ınki oldu daha önce söylediğim üzere. onun dışında sayılanlardan bir tek almeida var ki, onun da sakatlığı milli maç arasına denk geldiğinden yalnızca bir hafta kaçırmıştı yanlış hatırlamıyorsam. sayılmayanlardan da milli takımda sakatlanan atiba var ek olarak. yaşanan sakatlık sorunlarının çoğunluğunun futbolculardaki yetersiz profesyonellik, yetersiz idman sahaları vb. gibi şeyler olduğuna katılmıyor değilim ama bunun teknik ekibe laf söylenmemesiyle hiç alakası yok. daha evvel de dediğim gibi herhangi bir kıyaslama yapmak için çok erken, ne zaman fernandes -tanrı göstermesin- 10 hafta ortalıktan kaybolur o zaman oturur tartışırız.
holosko (yedek/gereksiz)
oğuzhan (as/rotasyon)
muhammed (rotasyon/yedek)
necip (rotasyon/yedek)
almeida (as)
ömer (rotasyon/yedek)
takımı ciddi anlamda etkileyen tek sakatlık oğuzhan'ınki oldu daha önce söylediğim üzere. onun dışında sayılanlardan bir tek almeida var ki, onun da sakatlığı milli maç arasına denk geldiğinden yalnızca bir hafta kaçırmıştı yanlış hatırlamıyorsam. sayılmayanlardan da milli takımda sakatlanan atiba var ek olarak. yaşanan sakatlık sorunlarının çoğunluğunun futbolculardaki yetersiz profesyonellik, yetersiz idman sahaları vb. gibi şeyler olduğuna katılmıyor değilim ama bunun teknik ekibe laf söylenmemesiyle hiç alakası yok. daha evvel de dediğim gibi herhangi bir kıyaslama yapmak için çok erken, ne zaman fernandes -tanrı göstermesin- 10 hafta ortalıktan kaybolur o zaman oturur tartışırız.
yeni kayıt olduğum zamanlardaki canlılığı aradan geçen 5 aylık zaman diliminde günden güne yitiren sözlük. her zaman yazmasam dahi elden geldiğince takip etmeye çalışıyorum burayı ama gördüğüm resim iç açıcı değil maalesef. sözlüğü ayakta tutmaya çalışan birkaç colossusvari iyi adam da olmasa, günde iki sayfa entry'i zor görür gibime geliyor.
sözlüğün en önemli sorunu insanı yazmaya teşvik etmemesi bence ki, bu durumun temel sebeplerini nitelikli yazar ve entry sayısının azlığıyla paralel olarak yaşanan oy verme kıtlığı oluşturuyor. buna rağmen sözlükteki arkadaş ortamının oldukça samimi olduğunu gördüm, henüz kimseyle bir tanışıklığım olmasa da açıkça görülmekte bu durum. bu şahane bir olay ama olay çevre edinmek için sözlüğü paravan haline getirmeye varıyorsa o noktada sıkıntılar başlar dostlar. sözlüğü ayakta tutmak başlıca görevlerden olmalı, gerisi tuz biber.
nihayetinde buranın konsepti beşiktaş, buraya yazan herkes bir ekşi olamayacağını biliyor buranın. ama üstte bir arkadaşın da dile getirdiği üzere forza'nın ortalarda olmadığı zaman diliminde bile artı yönde bir ivme yakalanamadı, aksine günden güne geriye gitmekte sözlük. önemli yazarlar ortalıktan kayboldu, sahi nerede onlar? biri vatani görevini icra etmekte ama ya diğerleri?
vallahi bu entry'i yazmak için çok düşündüm sözlük, inan hâline çok üzülüyorum. yönetici dostlar darılıp gücenmesin, nihayetinde bir yazar görüşünden fazlası değil bu sözler.
sözlüğün en önemli sorunu insanı yazmaya teşvik etmemesi bence ki, bu durumun temel sebeplerini nitelikli yazar ve entry sayısının azlığıyla paralel olarak yaşanan oy verme kıtlığı oluşturuyor. buna rağmen sözlükteki arkadaş ortamının oldukça samimi olduğunu gördüm, henüz kimseyle bir tanışıklığım olmasa da açıkça görülmekte bu durum. bu şahane bir olay ama olay çevre edinmek için sözlüğü paravan haline getirmeye varıyorsa o noktada sıkıntılar başlar dostlar. sözlüğü ayakta tutmak başlıca görevlerden olmalı, gerisi tuz biber.
nihayetinde buranın konsepti beşiktaş, buraya yazan herkes bir ekşi olamayacağını biliyor buranın. ama üstte bir arkadaşın da dile getirdiği üzere forza'nın ortalarda olmadığı zaman diliminde bile artı yönde bir ivme yakalanamadı, aksine günden güne geriye gitmekte sözlük. önemli yazarlar ortalıktan kayboldu, sahi nerede onlar? biri vatani görevini icra etmekte ama ya diğerleri?
vallahi bu entry'i yazmak için çok düşündüm sözlük, inan hâline çok üzülüyorum. yönetici dostlar darılıp gücenmesin, nihayetinde bir yazar görüşünden fazlası değil bu sözler.
geçen sene hemen hemen her oyuncuyu tam hazır olmadan sahaya sürüp, yaşanan sakatlıkları da şanssızlık, kısmetsizlik gibi elle tutulur olmayan şeylere bağlayan teknik ekibi olmadığı için laf söylenmeyen takım. resmi olarak 10 maçı geride bırakan takımda, takımı etkileyen tek uzun süreli sakatlığı oğuzhan'ın yaşadığı düşünülürse laf söylenmesi de abesle iştigaldir zaten. gelecek ne getirir bilinmez tabi ama şu an için sağlık ekibinin ve kondisyonerlerin yeteneklerinin sorgulanması için henüz çok erken olduğunu düşünüyorum.
nam-ı diğer (bkz: alien), türk işi film çevirilerinin sonsuz katkılarıyla da nam-ı diğer (bkz: yaratık).
drone (işçi), warrior (savaşçı) ve queen olmak üzere başlıça üç türe ayrılırlar. yapay bir ırktır ancak hızlı evrim süreçlerinin etkisiyle kısa zamanda inanılmaz çoğalır ve yayılırlar. varoluş amaçları var olmak için yok etmek olarak özetlenebilir. ilk üç alien filminde sadece dürtüleriyle saldıran canlılar olarak resmedilseler dahi, dördüncü filmdeki kafesten kaçma sahnesiyle birlikte zeka seviyelerinin yüksek olduğu anlaşılmıştır.
yanisi itinayla kaçınız.
drone (işçi), warrior (savaşçı) ve queen olmak üzere başlıça üç türe ayrılırlar. yapay bir ırktır ancak hızlı evrim süreçlerinin etkisiyle kısa zamanda inanılmaz çoğalır ve yayılırlar. varoluş amaçları var olmak için yok etmek olarak özetlenebilir. ilk üç alien filminde sadece dürtüleriyle saldıran canlılar olarak resmedilseler dahi, dördüncü filmdeki kafesten kaçma sahnesiyle birlikte zeka seviyelerinin yüksek olduğu anlaşılmıştır.
yanisi itinayla kaçınız.
2001 yapımı bir bilgisayar oyunu. 99'daki ilk oyunun başarısı yapımcıları senaryosu bulunan ve daha kapsamlı bir oyun yapmaya teşvik edince ortaya survival horror türünün fps adına en güzel örneklerinden biri çıkıvermiştir. 3 farklı tür için ayrı senaryoya sahiptir. marine ile oynarken her saniye tetikte olmanız gerekeceğinden adrenalin seviyeniz tavan yapacaktır keza alienlar geldimi sürüyle gelmekteler. alien senaryosu ise genellikle havalandırma boşluklarından geçme-tırmanma temelli ilerlediğinden çok göz yormakta ama buna rağmen keyifli. predator senaryosunda avlama tekniklerini öğrenmek biraz zaman alıyor ama öğrendikten sonra resmen bonus level'lara dönüşmekte.
oyunun kısmen zor olduğunu söylemek mümkün. bu duruma da sürüyle gelen alien'ler ve peşi sıra gelen queen savaşları neden oluyor genellikle. rastgele bir pençe darbesiyle bile oldukça kritik hasar verebiliyorlar ki, çok hızlı ve sürüyle saldırdıkları için en ufak bir hata, dikkatsizlik, yavaşlık gibi kusurlarda anında ölmeniz işten bile olmuyor. predator senaryosunda da durum farklı değil ancak xenomorph görüşüne ve plasma silahına sahip olmanız sizi bir adım öne geçirecektir.
meraklısına, aliens vs predator 2 primal hunt isimli bir expansion pack'i de mevcut. zorluk seviyesi inanılmaz arttırılmış ve sürüyle gelen alien sayısı alien yağmuruna dönüşmüş bu oyunda. orjinal oyundan farklı olarak predalien de bulunmakta.
oyunun kısmen zor olduğunu söylemek mümkün. bu duruma da sürüyle gelen alien'ler ve peşi sıra gelen queen savaşları neden oluyor genellikle. rastgele bir pençe darbesiyle bile oldukça kritik hasar verebiliyorlar ki, çok hızlı ve sürüyle saldırdıkları için en ufak bir hata, dikkatsizlik, yavaşlık gibi kusurlarda anında ölmeniz işten bile olmuyor. predator senaryosunda da durum farklı değil ancak xenomorph görüşüne ve plasma silahına sahip olmanız sizi bir adım öne geçirecektir.
meraklısına, aliens vs predator 2 primal hunt isimli bir expansion pack'i de mevcut. zorluk seviyesi inanılmaz arttırılmış ve sürüyle gelen alien sayısı alien yağmuruna dönüşmüş bu oyunda. orjinal oyundan farklı olarak predalien de bulunmakta.
bir vokalistin şarkıyı ne derece içten okuyabileciği konusunda uygulamalı ders niteliğindeki deep purple klasiği. meraklısına, son derece güzel bir opeth coverı da vardır ki, şahsım adına değil ama birçoklarına göre orjinalinden daha iyi olan cover'lar listesine girmiştir.
aynı zamanda raven software'nin yapımcılığını üstlendiği 2000 yapımı bir bilgisayar oyunudur. soldier of fortune double helix isminde bir devam oyunu da bulunur. nostalji kuşağı yaptığım şu günlerde iki oyunu da peşi sıra oynamış birisi olarak naçizane yorumum, ikinci oyunun ilk oyuna göre çok daha zorlu ve uzun olmasıdır efenim. ilk oyunun gameplay'inde yine bir dönem oyunu olan sin'den bariz esinlenmeler gördüğümü söylemeliyim. süratli ve keyifli oynanış, rambovari düşmanın önüne atılabilmelere ek olarak, mekân tasarımları ve sin'deki esas eleman (bkz: john blade)'in de bir polis memurunu canlandırması bu düşüncemin oluşmasına neden olan etkenler.
ikinci oyun ise uzunluğu ve zorluğu nedeniyle, daha profesyonel oyunculara hitap ediyor gibiydi. 60'a yakın kısa leveli, sınırlı save imkânı ve adeta üzerinize yağar gibi gelen bitmek bilmeyen düşmanlar (serious sam'deki malaklar gibi değil yalnız, bildiğin can sıkıyorlar) bitirmek için kasan bünyeleri birkaç günlüğüne eve kapatabilir. senaryo olarak günümüzün çöp fps'lerindeki içimizdeki irlandalı temasını son derece nitelikli işlemiş olsa da soğuk savaş klişelerini kullanmış olması üzmüştür.
(bkz: karanlık ruslar)
(bkz: rusyada geçen tüyler ürpertici bölümler)
sonuç itibariyle iki oyun da oyun tarihinde hatrı sayılır bir yere sahiptir. karşılaştırma yapmam gerekirse de, oynarken çoğu zaman dumur olmama rağmen sırf şu anlamlı saygı duruşu için benim oyum 2'ye gidiyor:
http://tinyurl.com/oz5sls8
aynı zamanda raven software'nin yapımcılığını üstlendiği 2000 yapımı bir bilgisayar oyunudur. soldier of fortune double helix isminde bir devam oyunu da bulunur. nostalji kuşağı yaptığım şu günlerde iki oyunu da peşi sıra oynamış birisi olarak naçizane yorumum, ikinci oyunun ilk oyuna göre çok daha zorlu ve uzun olmasıdır efenim. ilk oyunun gameplay'inde yine bir dönem oyunu olan sin'den bariz esinlenmeler gördüğümü söylemeliyim. süratli ve keyifli oynanış, rambovari düşmanın önüne atılabilmelere ek olarak, mekân tasarımları ve sin'deki esas eleman (bkz: john blade)'in de bir polis memurunu canlandırması bu düşüncemin oluşmasına neden olan etkenler.
ikinci oyun ise uzunluğu ve zorluğu nedeniyle, daha profesyonel oyunculara hitap ediyor gibiydi. 60'a yakın kısa leveli, sınırlı save imkânı ve adeta üzerinize yağar gibi gelen bitmek bilmeyen düşmanlar (serious sam'deki malaklar gibi değil yalnız, bildiğin can sıkıyorlar) bitirmek için kasan bünyeleri birkaç günlüğüne eve kapatabilir. senaryo olarak günümüzün çöp fps'lerindeki içimizdeki irlandalı temasını son derece nitelikli işlemiş olsa da soğuk savaş klişelerini kullanmış olması üzmüştür.
(bkz: karanlık ruslar)
(bkz: rusyada geçen tüyler ürpertici bölümler)
sonuç itibariyle iki oyun da oyun tarihinde hatrı sayılır bir yere sahiptir. karşılaştırma yapmam gerekirse de, oynarken çoğu zaman dumur olmama rağmen sırf şu anlamlı saygı duruşu için benim oyum 2'ye gidiyor:
http://tinyurl.com/oz5sls8
iskandinav tanrısı thor'un yeşil sahalarda vücut bulmuş hâli. o füzevari gelişine şutların mjöllnir'den başka açıklaması olamaz zira.
(bkz: carl english)
(bkz: mame diouf)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?