tsg hoffenheim forması giyen 93 doğumlu brezilyalı sağ bek.
football manager serilerinin müdavimlerinin yakından tanıması muhtemel bu oyuncuyu. özellikle fm12'nin orjinal database'inde potansiyeli en yüksek oyunculardan biriydi kendisi. harıl harıl sağ bek aradığımız şu günlerde, hazır oyuncu da takımının yedek kadrosunda yer alıyorken bir girişim yapmak fena olmaz gibime geliyor. eski cm günlerine nazaran oyuncu potansiyel değerlendirmesinde çok daha tutarlı hâle gelen fm'nin bu oyuncuda yanılmadığı da alt yaş milli takımlarda forma giymesinden anlaşılabilir;
http://www.transfermarkt.com.tr/tr/romario/profil/spieler_122996.html
ek olarak, fm12'de yer alan yüksek potansiyelli diğer brezilyalı isimlerin bu günkü durumları için;
leandro damiao:
http://www.transfermarkt.com.tr/tr/leandro-damiao/profil/spieler_139449.html
felipe anderson:
http://www.transfermarkt.com.tr/tr/felipe-anderson/profil/spieler_159372.html?from=direktErgebnis
vitinho:
http://www.transfermarkt.com.tr/tr/vitinho/profil/spieler_213605.html
gibi.
edit: musa muhammed'in beklenenden daha çabuk a takım seviyesine çıkması da güzel olabilir tabi.
(bkz: trequartista)
teknik, mental ve fiziksel özelliklerinde belirgin bir defosu olmayan dengeli bir futbolcu emre güral. oyunu geriden değil de ileride rakip yarı sahada kuran, ofansif felsefeyi benimsemiş takımlarda fark yaratır bu rolde (trequartista) oynatılan oyuncular. bu noktada balanced bir oyuncu olması emre'ye belirli artılar ve eksiler getirmekte. bunları ele alacak olursak;
*standart bir trequartista'ya nazaran güçlü fiziği kendisinin en büyük avantajı konumunda, özellikle sertliğiyle nam salmış türkiye ligi için. bu sayede ofansif felsefeyi benimsemiş takımlar kadar daha defansif takımlarda da iş görebiliyor kendisi. bu anlamda taktiksel esneklik açısından, teknik adamların kadrolarında her şartta görmek isteyeceği bir futbolcu olduğunu söyleyebiliriz.
*balanced bir oyuncu olmasının diğer bir artısı, hem toplu hem topsuz oyunda belirli bir standardı yakalamasını sağlarken farklı mevkilerde de benzer performanslar sergilemesini sağlaması. bu açıdan total futbol felsefesine çok yatkın bir oyuncu olduğunu söyleyebiliriz emre'nin.
*emre güral, almanya çıkışlı bir futbolcu olduğundan, ligdeki temel futbol eğitimi en sağlam oyunculardan biri. ne var ki, futbol bilgisi yüksek olsa da onda fm tabiriyle flair denen tanrı dokunuşu ve takıma liderlik etmesini sağlayacak mental vasıflar bulunmuyor. bu bir trequartista için oldukça büyük dezavantaj. çünkü takımda böyle bir oyuncu varsa, oyunun ofansif yönü mantıken kendisinin üzerine kurulur. hâl böyle olunca, defansif organizasyonu iyi olan takımlara karşı kilit açma konusunda emre güral'ın neler yapabileceği tamamen form durumuna bağımlı hâle geliyor. liderlik vasıfları konusundaki dezavantajı da büyük takımlarda trequartista rolünü kaldıramaması gibi bir duruma sebep olabilir.
*emre'niln çok yönlü bir oyuncu olması onun advanced forward, deep lying forward, advanced playmaker gibi birçok rolü kotarma potansiyelini -belli dezavantajlarla birikte- beraberinde getiriyor. misal ileri uç forvet rolü için teknik ve aktiflik yönünden yeterli seviyedeyken, bu defa da hız ve hızlanma gibi konularda sınıfta kalabiliyor kendisi.
toparlamak gerekirse; rakibini iyi analiz edebilen, taktik bilgisi iyi seviyede olan bir teknik adamın elinde ligin en değerli oyuncusu olabileceği gibi, belirli kalıpları aşamamış standart bir teknik adamın elinde senede max. 5 gol 5 asistlik katkı verecek iyi bir rotasyon oyuncusu olabilir de emre güral. zamanında 600 bin euro'yu fazla bularak transferinden vazgeçmemiz büyük hata. trabzon'da da kendini göstermeye başlıyor olması aynı oranda büyük şanssızlık, maliyet-performans açısından güzel bir transfer hedefi olabilirdi zira.
teknik, mental ve fiziksel özelliklerinde belirgin bir defosu olmayan dengeli bir futbolcu emre güral. oyunu geriden değil de ileride rakip yarı sahada kuran, ofansif felsefeyi benimsemiş takımlarda fark yaratır bu rolde (trequartista) oynatılan oyuncular. bu noktada balanced bir oyuncu olması emre'ye belirli artılar ve eksiler getirmekte. bunları ele alacak olursak;
*standart bir trequartista'ya nazaran güçlü fiziği kendisinin en büyük avantajı konumunda, özellikle sertliğiyle nam salmış türkiye ligi için. bu sayede ofansif felsefeyi benimsemiş takımlar kadar daha defansif takımlarda da iş görebiliyor kendisi. bu anlamda taktiksel esneklik açısından, teknik adamların kadrolarında her şartta görmek isteyeceği bir futbolcu olduğunu söyleyebiliriz.
*balanced bir oyuncu olmasının diğer bir artısı, hem toplu hem topsuz oyunda belirli bir standardı yakalamasını sağlarken farklı mevkilerde de benzer performanslar sergilemesini sağlaması. bu açıdan total futbol felsefesine çok yatkın bir oyuncu olduğunu söyleyebiliriz emre'nin.
*emre güral, almanya çıkışlı bir futbolcu olduğundan, ligdeki temel futbol eğitimi en sağlam oyunculardan biri. ne var ki, futbol bilgisi yüksek olsa da onda fm tabiriyle flair denen tanrı dokunuşu ve takıma liderlik etmesini sağlayacak mental vasıflar bulunmuyor. bu bir trequartista için oldukça büyük dezavantaj. çünkü takımda böyle bir oyuncu varsa, oyunun ofansif yönü mantıken kendisinin üzerine kurulur. hâl böyle olunca, defansif organizasyonu iyi olan takımlara karşı kilit açma konusunda emre güral'ın neler yapabileceği tamamen form durumuna bağımlı hâle geliyor. liderlik vasıfları konusundaki dezavantajı da büyük takımlarda trequartista rolünü kaldıramaması gibi bir duruma sebep olabilir.
*emre'niln çok yönlü bir oyuncu olması onun advanced forward, deep lying forward, advanced playmaker gibi birçok rolü kotarma potansiyelini -belli dezavantajlarla birikte- beraberinde getiriyor. misal ileri uç forvet rolü için teknik ve aktiflik yönünden yeterli seviyedeyken, bu defa da hız ve hızlanma gibi konularda sınıfta kalabiliyor kendisi.
toparlamak gerekirse; rakibini iyi analiz edebilen, taktik bilgisi iyi seviyede olan bir teknik adamın elinde ligin en değerli oyuncusu olabileceği gibi, belirli kalıpları aşamamış standart bir teknik adamın elinde senede max. 5 gol 5 asistlik katkı verecek iyi bir rotasyon oyuncusu olabilir de emre güral. zamanında 600 bin euro'yu fazla bularak transferinden vazgeçmemiz büyük hata. trabzon'da da kendini göstermeye başlıyor olması aynı oranda büyük şanssızlık, maliyet-performans açısından güzel bir transfer hedefi olabilirdi zira.
hoş bir alias ballad'i. 80'lerin ruhunu bizzat içinde barındırır.
dinlemek için;
http://www.youtube.com/watch?v=pjhrGPFaQoQ
dinlemek için;
http://www.youtube.com/watch?v=pjhrGPFaQoQ
bilal kısa gibi bir orta saha, egemen tarzı savaşçı bir merkez defans ve hücuma katkısı yeterli seviyede bir sağ bekin takıma katılması halinde şöyle kurulabilecek olan ideal 11'dir;
http://www.kadronukur.com/team/0ce53b36f0-34289.html
özellikle regista şart oğlu şart, yoksa at çöpe gitsin.
http://www.kadronukur.com/team/0ce53b36f0-34289.html
özellikle regista şart oğlu şart, yoksa at çöpe gitsin.
bilardonun taktik tabanlı ingiliz versiyonu. masası normale oranla daha büyük, kuralları farklıdır. masasının büyüklüğünden ötürü, topa istenildiği şekilde vurabilmek için oyuncular çeşitli aparatlar kullanırlar bazı bazı. günümüzün iyi oyuncuları için;
(bkz: ronnie o'sullivan)
(bkz: mark selby)
(bkz: neil robertson)
(bkz: john higgins)
(bkz: mark williams)
(bkz: ronnie o'sullivan)
(bkz: mark selby)
(bkz: neil robertson)
(bkz: john higgins)
(bkz: mark williams)
#192791
ilgili başlığa bir iki şey karalamak için girdiğim anda, şu entry'sini okuyup ekleyecek bir şey olmadığını görünce "saygılar" deyip başka diyarlara yelken açtığım yazar. ben kendisini coach bilirdim ama adam adeta bir spor ansiklopedisi, adeta bir google.
ilgili başlığa bir iki şey karalamak için girdiğim anda, şu entry'sini okuyup ekleyecek bir şey olmadığını görünce "saygılar" deyip başka diyarlara yelken açtığım yazar. ben kendisini coach bilirdim ama adam adeta bir spor ansiklopedisi, adeta bir google.
futbol konusunda sık yazmayı sevmeyen ama yazdı mı yazdıklarının içini dolduran, futbol görüşlerimizin örtüştüğü baykuş yazar.
severek takip ediyoruz efenim.
severek takip ediyoruz efenim.
aslında hiç olmayan sorundur.
sorunu yaratan, elindeki oyuncuların özelliklerine aldırmadan kendi futbol felsefesini takıma dayatmaya çalışan hocalardır. ferrari ilk geldiği sezon ligin en iyi savunmacısıyken ertesi sezon rezalet bir performans ortaya koymuştur mesela.
acaba neden?
sorunu yaratan, elindeki oyuncuların özelliklerine aldırmadan kendi futbol felsefesini takıma dayatmaya çalışan hocalardır. ferrari ilk geldiği sezon ligin en iyi savunmacısıyken ertesi sezon rezalet bir performans ortaya koymuştur mesela.
acaba neden?
taraftarın puan kaybına tahammülü olmadığını bile bile, maç sonu "adil" oyundan bahseden teknik adam. oyuna müdahelesinin ve taktisyenliğinin yetersiz olduğunu ilk yarı boyunca yeteri kadar ortaya koymuştu zaten de şu açıklama nedir allasen? dalga mı geçiyorsun? açıklamanın meali şu, "biz buraya beraberliğe geldik". açın haberleri okuyun, oyuncuların da görüşleri aynı şekilde. hangi kulübü çalıştırdığının farkında olmayan bir hocanın oyuncuları motive etmesi mümkün değil. terim'in de misal taktisyenliği rezalettir fakat motivasyon konusunda dünyada ilk beşe girer. bilic'in idman bilgisi dışında -ertan hatipoğlu'ya güvenerek- ışık veren bir yeteneğinden bahsetmek zor.
sahada yetersiz bir takım var evet ama ondan evvel sahada motivasyonu düşük bir takım var. bu takım nasıl başarılı olacak peki?
sahada yetersiz bir takım var evet ama ondan evvel sahada motivasyonu düşük bir takım var. bu takım nasıl başarılı olacak peki?
eski bir futbol dizilişi olan wm'den türetilmiş, başka bir futbol dizilişidir.
wm'de hücum gücünü sağlayan, sağ iç-sol iç de diyebileceğimiz inside forward'lerin en öndeki santraforla yer değiştirmesiyle mm oluşmuştur. yanisi;
http://www.thehardtackle.com/wp-content/uploads/2012/11/WM-MM.jpg
wm'de hücum gücünü sağlayan, sağ iç-sol iç de diyebileceğimiz inside forward'lerin en öndeki santraforla yer değiştirmesiyle mm oluşmuştur. yanisi;
http://www.thehardtackle.com/wp-content/uploads/2012/11/WM-MM.jpg
çok eski bir futbol dizilişidir.
4'lü savunmalarla birlikte ortaya çıkan centre-back(merkez defans)'lerin bulunmadığı bu sistemde, günümüz futbolunda sadece kenar bekleri ifade etmek için kullanılan full-back kavramı defans hattında yer alan 3 oyuncu için kullanılırdı. orta sahada half-back diye tabir edilen, oyunun defansif yönünü iyi oynayan 2 oyuncu bulunur, geri kalan 5 oyuncu da takımın hücum gücünü oluştururdu.
bu yönüyle bu dizilişin savunma ve hücumu birbirinden kati suretle ayıran (vurgula: katı) bir oyun felsefesini barındırdığını söylemek yanlış olmaz. wm ismini nereden aldığını merak edenler için;
http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/f/fd/Football_Formation_-_WM.png
4'lü savunmalarla birlikte ortaya çıkan centre-back(merkez defans)'lerin bulunmadığı bu sistemde, günümüz futbolunda sadece kenar bekleri ifade etmek için kullanılan full-back kavramı defans hattında yer alan 3 oyuncu için kullanılırdı. orta sahada half-back diye tabir edilen, oyunun defansif yönünü iyi oynayan 2 oyuncu bulunur, geri kalan 5 oyuncu da takımın hücum gücünü oluştururdu.
bu yönüyle bu dizilişin savunma ve hücumu birbirinden kati suretle ayıran (vurgula: katı) bir oyun felsefesini barındırdığını söylemek yanlış olmaz. wm ismini nereden aldığını merak edenler için;
http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/f/fd/Football_Formation_-_WM.png
giderek trolleşmeye başlayan ikili.
legendary striker'in en hasından sözlük karşılığı olan gol rekortmeni.
shearer'in meziyetlerini, profesyonelliğini, amatör ruhunu, golcülüğünü, liderliğini ne anlatmaya ne de açıklamaya kelimeler inanın yetmez. o ortalama bir premier league takımı olan blackburn rovers'i attığı gollerle şampiyonluğa taşımış bir efsaneyken, döneminin en değerli oyuncusu olduğu esnada ferguson'un manu'sunu elinin tersiyle iterek çocukluk aşkı newcastle united'a transfer olmuş bir amatör ruh temsilcisidir aynı zamanda. ultra golcülük meziyetlerine rağmen şampiyonluk kazanılamayan yıllarda newcastle'i terk etmeyen bir bayrak adamdır ayrıca. shearer, shearer, shearer! (burası bir yerden tanıdık gelebilir)
onu izleyememiş olanlara fikir verme açısından, shearer şöyle bir hayvandır mesela;
http://www.fm-base.co.uk/forum/attachments/auction-games/134894d1297743886-legends-auction-game-alan-shearer-profile_-attributes-.png
shearer'in meziyetlerini, profesyonelliğini, amatör ruhunu, golcülüğünü, liderliğini ne anlatmaya ne de açıklamaya kelimeler inanın yetmez. o ortalama bir premier league takımı olan blackburn rovers'i attığı gollerle şampiyonluğa taşımış bir efsaneyken, döneminin en değerli oyuncusu olduğu esnada ferguson'un manu'sunu elinin tersiyle iterek çocukluk aşkı newcastle united'a transfer olmuş bir amatör ruh temsilcisidir aynı zamanda. ultra golcülük meziyetlerine rağmen şampiyonluk kazanılamayan yıllarda newcastle'i terk etmeyen bir bayrak adamdır ayrıca. shearer, shearer, shearer! (burası bir yerden tanıdık gelebilir)
onu izleyememiş olanlara fikir verme açısından, shearer şöyle bir hayvandır mesela;
http://www.fm-base.co.uk/forum/attachments/auction-games/134894d1297743886-legends-auction-game-alan-shearer-profile_-attributes-.png
orta okul çağlarında yapılan bir toprak saha maçıdır kendi adıma.
o zamanlar keşan-ereğli diye bir yazlık yöredeyiz, kanımız kaynıyor tabi 3 kuzenle birlikte. gittiğimiz günün akşamı civarda bulunan toprak sahaya dalıyor ve zaman geçirmek için futbol oynuyoruz. civarın emekli memur tipli dedelerinin torunlarının gelmesi de pek uzun sürmüyor tabi. direkt olarak dişler bileniyor, maç ayarlanıyor. ek kontejyandan yörenin en kazma tosunlarını da bizim takıma veriyorlar. her neyse maç başlıyor, kafa kafaya giden maçın ilk devresini 7-5 önde kapatıyoruz. diğer 3 kuzen savunmada destanlar yazarken ben takımın hücum gücünü sağladığımdan inanılmaz yorgun düşmüş durumdayım. bir de sabahtan yol yorgunluğu da var üstümde tabi. ikinci yarı başlıyor, bu sırada dikkatimi çeken maçı kenardan izleyen memur babalar oluyor. hatta teki kaleye bile geçiyor az sonra. inanılmaz işler dönüyor. bir 10 dakika güç bela oynuyorum, o sırada filip de wilde tipli kaleciyle karşı karşıya kaldığım pozisyonum oluyor en son. son diyorum çünkü kalleşçe bir çelme yiyorum ve i believe i can fly fon müziği eşliğinde önce güzelcene uçuyor ardından yere çakılıyorum. kollar mollar hep yara bere içinde tabi görmen lazım. sonra oyundan düşüyorum aniden ve kenara kustuktan sonra istemeye istemeye istemeye evin yolunu tutuyorum. eve gelince annem ateşlendiğimi farkediyor ve uyduruk bir ilaç veriyor akabinde zıbarıyorum.
her neyse, zaten anlattığım kesiti nereye bağlayacağımı az çok kavradınız ama yine de sonunu getireyim. maç dönüşünde bizimkiler odaya geliyor, arka fondan da rakip takımın piçlerinin "yendik şişirdik" sesleri duyuluyor. ben ranzada gözlerimi yeni yeni açarken abimin o yarı kızgın yarı çaresiz bakışı denk geliyor ve diyor ki "keşke bizi yalnız bırakmasaydın"
o bakış ve laf karşısında hayatımda ilk defa o kadar mahçup bir duruma düştüğümü hissediyorum ben. abi diyorum "rövanş maçı ayarlarız ve bu sefer kazanırız dert etme". teselli etmeye çalışıyorum kendisini öyle. bir iki gün sonra ben kendimi toparlıyorum ve tekrar maç istemeye gidiyoruz o toprak sahaya. piçler de bahaneler gırla, güzel kıvırıyorlar. nihayetinde o rövanş maçı lanet olsun ki hiç gerçekleşmiyor. 10 günlüğüne geldiğimiz o beldede de son günler futbola fırsatımız olmuyor, toplanıp gidiyoruz bir öğlen vakti.
işte benim bir kere daha yaşamak istediğim an budur mesela. eğer elimde böyle bir imkan olsa tereddütsüz o güne döner, ölsem-gebersem bile onları sahada yalnız bırakmaz, yenilsek bile eve giden o yollarda onlarla beraber omuz omuza yürümek isterdim. daha önce ve daha sonra hep yaptığımız gibi...
o zamanlar keşan-ereğli diye bir yazlık yöredeyiz, kanımız kaynıyor tabi 3 kuzenle birlikte. gittiğimiz günün akşamı civarda bulunan toprak sahaya dalıyor ve zaman geçirmek için futbol oynuyoruz. civarın emekli memur tipli dedelerinin torunlarının gelmesi de pek uzun sürmüyor tabi. direkt olarak dişler bileniyor, maç ayarlanıyor. ek kontejyandan yörenin en kazma tosunlarını da bizim takıma veriyorlar. her neyse maç başlıyor, kafa kafaya giden maçın ilk devresini 7-5 önde kapatıyoruz. diğer 3 kuzen savunmada destanlar yazarken ben takımın hücum gücünü sağladığımdan inanılmaz yorgun düşmüş durumdayım. bir de sabahtan yol yorgunluğu da var üstümde tabi. ikinci yarı başlıyor, bu sırada dikkatimi çeken maçı kenardan izleyen memur babalar oluyor. hatta teki kaleye bile geçiyor az sonra. inanılmaz işler dönüyor. bir 10 dakika güç bela oynuyorum, o sırada filip de wilde tipli kaleciyle karşı karşıya kaldığım pozisyonum oluyor en son. son diyorum çünkü kalleşçe bir çelme yiyorum ve i believe i can fly fon müziği eşliğinde önce güzelcene uçuyor ardından yere çakılıyorum. kollar mollar hep yara bere içinde tabi görmen lazım. sonra oyundan düşüyorum aniden ve kenara kustuktan sonra istemeye istemeye istemeye evin yolunu tutuyorum. eve gelince annem ateşlendiğimi farkediyor ve uyduruk bir ilaç veriyor akabinde zıbarıyorum.
her neyse, zaten anlattığım kesiti nereye bağlayacağımı az çok kavradınız ama yine de sonunu getireyim. maç dönüşünde bizimkiler odaya geliyor, arka fondan da rakip takımın piçlerinin "yendik şişirdik" sesleri duyuluyor. ben ranzada gözlerimi yeni yeni açarken abimin o yarı kızgın yarı çaresiz bakışı denk geliyor ve diyor ki "keşke bizi yalnız bırakmasaydın"
o bakış ve laf karşısında hayatımda ilk defa o kadar mahçup bir duruma düştüğümü hissediyorum ben. abi diyorum "rövanş maçı ayarlarız ve bu sefer kazanırız dert etme". teselli etmeye çalışıyorum kendisini öyle. bir iki gün sonra ben kendimi toparlıyorum ve tekrar maç istemeye gidiyoruz o toprak sahaya. piçler de bahaneler gırla, güzel kıvırıyorlar. nihayetinde o rövanş maçı lanet olsun ki hiç gerçekleşmiyor. 10 günlüğüne geldiğimiz o beldede de son günler futbola fırsatımız olmuyor, toplanıp gidiyoruz bir öğlen vakti.
işte benim bir kere daha yaşamak istediğim an budur mesela. eğer elimde böyle bir imkan olsa tereddütsüz o güne döner, ölsem-gebersem bile onları sahada yalnız bırakmaz, yenilsek bile eve giden o yollarda onlarla beraber omuz omuza yürümek isterdim. daha önce ve daha sonra hep yaptığımız gibi...
kışın çok daha güzel olan kasabadır. yazlıkçı kesim pılını pırtını toplayıp giderken, yanında tüm o gereksiz insan kalabalığını da götürür. koca sahil sana kalır, her noktasında başka bir sigara yakarsın. bazen dertten, bazen keyiften. pimpiriklikte master yapmış komşuların binayı terkeder, kafanı dinlersin dilediğince.
yazın apaçi ve cıvır yuvasıdır burası, kışınsa gullit tipli depresif adamların sığındığı liman.
yazın apaçi ve cıvır yuvasıdır burası, kışınsa gullit tipli depresif adamların sığındığı liman.
beşiktaş'ın varlığı dışında hiçbir şekilde çekilir yanı olmayan şehir.
bir sms atmayı öğrenen baba değildir.
düşün yani, adam yıllarca cep telefonuna karşı savaş açarak 50yi devirdi, sonra kimden özenip heves ettiyse gitti bir telefon aldı. fena da yapmadı ama şu bilimum bayram-kandil mesajlarıyla gelen kutusunu doldurması hoş olmuyor. hayır yani adama da diyemiyorsun "baba bunların modası 3310'la bitti" diye. hadi annelerden, teyzelerden az çok alışığız da sen yapma bari be baba. bak koskoca adamsın, paran var, pulun var, herşeyin var...
(bkz: yaşar usta)
(bkz: gel bu insanlık ayıbına hep beraber son verelim)
düşün yani, adam yıllarca cep telefonuna karşı savaş açarak 50yi devirdi, sonra kimden özenip heves ettiyse gitti bir telefon aldı. fena da yapmadı ama şu bilimum bayram-kandil mesajlarıyla gelen kutusunu doldurması hoş olmuyor. hayır yani adama da diyemiyorsun "baba bunların modası 3310'la bitti" diye. hadi annelerden, teyzelerden az çok alışığız da sen yapma bari be baba. bak koskoca adamsın, paran var, pulun var, herşeyin var...
(bkz: yaşar usta)
(bkz: gel bu insanlık ayıbına hep beraber son verelim)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?