confessions

ben öyle bi insan mıyım

3. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 6760
  2. takipçi 0
  3. puan 121441

atiba hutchinson

ben öyle bi insan mıyım
bek pozisyonu için yeterli hıza ve çevikliğe sahip olamamasından dolayı, oynaması gereken pozisyonun ön libero olması gerektiğine inandığım futbolcu. 9 kasım 2013 kayserispor beşiktaş maçından, hızlı kanat oyuncuları karşısında düştüğü durumu hatırlıyor olmamız gerek. kaldı ki dirk kuyt'un
30 kasım 2013 fenerbahçe beşiktaş maçında attığı kafa golünde bir hata varsa, bunun stoperlerde aranması gerektiğini düşünüyorum. Altı pasa çok yakın bölgede ve direkt cepheden, bir bek oyuncusunun stoperler arasına girmesi, pek doğru bir iş olmasa gerek. bu pozisyonda ramon motta da emmanuel emenike ve dirk kuyt arasına sıkıştı zaten adamını takip ederken. o bölgede stoper oyuncunuz kafayı vuramazsa golü yersiniz ne yazık ki. ayrıca; motta'nın, hızına yetişemediği kuyt'ı; atiba nasıl yakalayıp da kafa vurmasını engelleyecekti, o başka bir soru işareti.

rakı

ben öyle bi insan mıyım
alkolik hareketin, herkesle içilmeyen öncüsüdür.

sevmediğin ya da birlikte içmek istemediğin adamlarla aynı masadayken bi sessizleşir insan örneğin. yalnız içiyorsundur aslında o ân; derdini rakıya anlatarak, acımasızca özeleştiri yaparak belki de. belki de bu yüzden, dostlar yoksa eğer etrafta, yalnız içmektir rakıyı en güzeli.

30 kasım 2013 fenerbahçe beşiktaş maçı

ben öyle bi insan mıyım
yazının sonunu, en başından yazayım: 1 puanın dahi bize fazla olduğu maç.

fenerbahçe, tahmin edildiği gibi, üstümüze yüklenerek ve tempolu başladı maça. fakat ileri atılan bir uzun topta, ceza sahasının hemen içinde olcay şahan'ın beklenmedik bir hareketle topu içeri çekip gökhan gönül'ü terse göndermesi volkan demirel'in yanından ağlara yollamasıyla 0-1 oldu birden. sevincimiz uzun sürmedi ve tomas sivok'un dikkatsizliği ile emmanuel emenike'yi kaçırması sonrasında 13. dakikada 1-1'e geldi. fenerbahçe baskıyı artırmıştı ki, 30. dakikada raul meireles denen çirkefin, veli kavlak'ın üzerine basmasıyla 10 kişi kaldılar. fakat 10 kişi kalmak, bu dakikadan maçın son saniyesine kadar, olumsuz olarak etkilemedi kendilerini. 37. dakikada tüm defansın saçmaladığı, serdar kurtuluş'un ise ofsaytı bozarak katmerlediği pozisyonda, moussa sow ile öne geçen taraf bu kez fenerbahçe oldu. 43. dakikada veli'nin ara pasına hugo almeida'nın karşı karşı pozisyonda yaptığı akıllı vuruş[ybkz]swh[/ybkz] eklenince skoru 2-2'ye getirdik. uzatmaları gösteren "1" yazılı tabela kalkınca sinirlendim; zira sadece meireles oyundan çıkarken geçmişti 1-2 dakika. ama, 45+1'de almeida öyle bir vurdu ki topa; bu bir şut değil, âdetâ isyandı. ceza sahası ön çizgisinden, tekrarında bile zor görülebilecek şekilde, golünü yazdı. genel olarak, önde olmayı hak edecek bir oyun oynamıyor olmamıza rağmen, sonucun ve son dakika golünün hatrına, umutlu bir şekilde girdik biz de taraftar olarak, devre arasına.

ikinci yarının başında tahmin edilen oyun çıktı ortaya: fenerbahçe yükleniyor, beşiktaş seyrediyor. haddinden fazla açık verdik 10 kişilik rakibe karşı ve rakip de fazla adamla üzerimize gelerek sayısal eksikliğini gidermiş oldu. burada bizim taktiksel hatamız ise, tıpkı 22 eylül 2013 beşiktaş galatasaray maçının ikinci yarısındaki gibi, ayağımızda top tutmaya çalışmayıp, topu ileriye uzun oynamaktı. işin acı yanı: ileride kimse yoktu, hatta orta sahada da. sayamadığım kadar pozisyon verdik, defansta da birilerinin olduğunu söylemek güç oldu. sadece tolga zengin vardı, iyi ki vardı. veli'nin sakatlanmasıyla oyuna giren necip uysal, yine tez zamanda yediği iki sarı kartla şaşırtmadı ve biz de oyunu 10 kişi sürdürmek durumunda kaldık. ikinci sarı kartı oldukça saçmaydı, bunu da belirtmeden geçemeyeceğim. (vurgula: emenike'nin sivok'a kafayla vurması sarı kartla cezalandırıldı) ki bu herhangi bir hakemin, hakemliği bırakmasına yetebilecek bir kriterdir. tabii neden bunlar gerçekleşti? fenerbahçe'de dirk kuyt'ın verilmeyen golünden dolayı, hakem cüneyt çakır'ın günah keçisi avına çıkmış olması. öncesinde ofsayt gerekçesiyle iptal edilen goller de oldu fakat, bu kadarlar doğruydu. herneyse, 10 kişi kaldıktan sonra "geliyorum" diyen gol kuyt'un kafasıyla geldi ve skor 3-3 oldu dakika 83'te. necip'in atılmasıyla oyuna ramon motta girdi ve atiba hutchinson ön liberoya geçti. bu dakikalarda oyunu biraz toparladğımızı söylemek mümkün, atiba'nın oynaması gereken yeri de slaven bilic görmüştür sanırım artık. oyuna sonradan giren mustafa pektemek'in ceza sahası içinde elle oynamasına hakemin devam kararı vermesi, maçın 4-3'e gelmesine engel oldu. hemen ardından biz 1-2 pozisyon yakaladık ve oğuzhan özyakup'un 90+4'te kaçırdığı golle skor da 3-3 olarak tescillenmiş oldu.

sonuç olarak; 1 puanı dahi hak etmediğimizi söyleyebilirim. her ne kadar maç oldukça keyifli geçmiş gibi görünse de, basit bir anadolu takımı kadar baskı altına girmiş olmamız beni çok rahatsız etti. taktiksel anlamda derbi olgunluğunu kaldıramadığımız gerçeğinin artık iyice su yüzüne çıktığını söylemek mümkün. manuel fernandes'in, rakip ve hakemle dalaştığı anlar dışında, ortalarda hiç görünmemesi ve sorumluluk almaması, oğuzhan'ın çok fazla top kaybı yapması, olcay'ın ikinci yarıda rakibin arkasına saklanması, gökhan töre'nin top kayıplarıyla sonuçlanan gereksiz zorlamaları... orta sahada kaos futbolunu idare edemiyoruz özetle, skor ve sayıca üstün durumda iken ayağa pas yapamıyor olmamız çok büyük bir problem. bu problem bu kadar net bir şekilde önümüzde duruyorken, şampiyonluk şarkıları bir sonraki baharlara sarkıp duracaktır her sezon. 2012-2013 sezonunda da bu durum söz konusuydu aslında, büyük maçları rölantiye asla alamıyorduk. bu sorunun acilen giderilmesi gerekiyor. orta sahada yere sağlam basan, oldukça tecrübeli, takımı mental olarak da yönetebilen bir ismin transfer edilmesi farz olmuş görünüyor. yusuf şimşek tipinde bir oyuncu... sahi, bi' pablo batalla vardı, n'oldu ona?

30 kasım 2013 fenerbahçe beşiktaş maçı

ben öyle bi insan mıyım
rüyamda 2-0 geriye düşmemizle birlikte, uykumdan sıçrayarak uyandığım ve çay-sigara eşliğinde taktiğini düşünmeye başladığım karşılaşma.

fenerbahçe'nin baskılı ve iştahlı başlayacağını öngörmek güç değil. kanatlardan oynamayı sevdiklerini ve bizim "açık" oynayan oyuncularımız olcay şahan ve gökhan töre'nin yardıma gelseler dahi pek etkili olamadıklarını düşününce; kanat savunmasına yardımcı olmak açısından, çift ön libero ile başlamak mantıklı görünüyor. bu anlamda, o bölge veli kavlak ve atiba hutchinson'a bırakılabilir. bu durumun riski ise, sağ kanat savunmamızın alarm verme olasılığıdır. her ne kadar serdar kurtuluş'un yıkılışa neden olma potansiyelinin yüksek olduğunu düşünsem de, fenerbahçe'nin sol kanadındaki caner erkin ve moussa sow'un çalıma fazla girmeyen[ybkz]swh[/ybkz], içe kat eden[ybkz]swh[/ybkz] oyuncular olduğunu göz önüne alınca; atiba'nın sağ bekte yer alması, ön liberoda yer almasından daha kritik değil sanırım.

rakibin hızını keserek kontrataklara çıkma alternatiflerinin, ataklarımızın başlangıcı olacağını düşündüğümüzde ise, manuel fernandes - oğuzhan özyakup ikilemi oluşuyor. fernandes'in oynaması, kontratakların verimsizleşmesine ve bir kısmının da, ayağında topu tutarak rakiple boğuşması nedeniyle, başlamadan bitmesine yol açabilir. oğuzhan'ın oynaması ise; atağı dikine ve hızlı bir şekilde yönlendirerek gol pozisyonlarına girmemize ve en kötü olasılıkla ersun yanal'ın taktik faul uygulaması sonucu rakibin sarı kart problemi yaşamasına ve de zamanla oyundan düşmesine yol açacaktır. fakat bu durumda oğuzhan'ın sabırlı ve olgun bir oyun sergilemesi gerekiyor. zira, kendisinin derbi tecrübesi pek yok. tüm bunların yanında, slaven bilic reyizin fernandes'i keseceğine dair en ufak bir "acaba?" sorusu dahi oluşmadığı için zihinlerimizde, maçın gidişatı konusunda şansın yardımına bolca ihtiyacımız olacağını düşünüyorum.

ilerideki üçlü olan olcay şahan - gökhan töre - hugo almeida'nın bu maçta ne yapacağını öngöremiyorum açıkçası. zira fernandes oynayınca, belki yeteri kadar topla buluşamayacak bile olcay ve gökhan. çok hareketli olmaları, oynadıkları kanada göre ters ayaklı oluşlarının avantajını kullanmaları, bencilliklten uzaklaşarak hızlı paslarla rakibin ağır savunmasının bocalamasını sağlamaları gerekiyor. tüm bunları yaparken de, rakibin beklerini[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz] rahat bırakmamaları gerekiyor savunma ayağında. bu yükü kaldırabilecekler mi, hep beraber göreceğiz.

gizli etken ise, belki de tüm bunların üzerinde, iştahlı oynamak ve bu iştahı, geriye düşsek dahi, kaybetmemek olacaktır. kısacası "beşiktaş" gibi oynamak...
en az futbolcularımız kadar efor sarf edeceğimizi düşününce ekran başında dahi, hepimize kolay gelsin arkadaşlar.[ybkz]swh[/ybkz]

haydi kalk ayağa (vurgula: yürü güneş'e)!
218 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol