sözlük yazarlarının unutamadığı rüyaları

sisman ve kezban
rüyamda 90 küsür yaşındaki babaannemin aslında ismi ece çıkıyor arkadaş 90 yaşında kadın ece. inanılır gibi değil babaannem gözümün önüne geliyor tipik ece itemlerini ona yereştiriyorum ve sabahtan beri kahkaha atıyorum. dur abimi arayayım anlatayım accuh.
ece nedir yav ece ece. siktir ya.
saniyede yirmidört kare
uyandığına şükrettiren rüyalardır.

500 tl su faturası gelmiş, nasıl sinirliyim nasıl! klozetin musluğu bozulmuşmuş, oradan su akıyormuş ama biz bilmiyormuşuz. görünmüyormuş da, içine içine akıyormuş.

uyandım gittim klozete baktım. öyle gerçek gibi olan rüyalardandı.
sisman ve kezban
tık tık tık tık sene 2014 tık tık tık tık yer Beyoğlu. tık tık tık tık saat 20.45 ve devam eden süreç

tuhaf bir yerdeyim sokakta eski sovyet rusyadan kalma bina tarzında bir bina taş ve oldukça büyük sokak ise bir o kadar dar. hava da ayrı bir boğucu. kaldırımlar çok alçak bir cafe'nin önünden geçiyorum wien'deyim zannediyorum ik başta beyaz eski ve yosun akan duvarları var binanın cafe'nin kapıları penceleri eski ama bir o kadar bakımlı ve yeşil çok koyu yeşil içeride de kestane rengi ve ağacı kullanılmiş biraz daha yürüyorum ve diğer camından orada alkol alıdığını görüyorum. l

lan diyorum 2 göz çük kadar yer camın yukarısında böyle floroyal ne bir şey yazıyor mekanın adı. hayret 2 tane de masa var nasıl olur diyorum. 3 adım daha atıyorum ve kapısını görüyorum ben yürüdükçe mekanın aslında ne kadar da geniş oldunu alıyorum. kapıdacam yok 2 tarafa açılan 2 kanatlı kalı ahşap büyük kapı içeri giriyorum yerler sarı uzun avizeler var. masalarda kel uzun boylu yapılı şapkalı amcalar var. o koyu renkli masalarda. karşımda da bar. 2 tane genç kadın.

sola doğru yürüyorum üst kaTA merdivenler de ahşap yürürken çatırdıyor ve gacırdıyor her adımımda dump dump ses geliyor. üst katta okuldan arkadaşımı görüyorum burada ortam daha loş arialar çalıyor fonda. gidiyorum yanıa arkadaşı o da tuhaf giyinmiş beyaz t shirt alltan kumaş pileli abisiymiş yanındaki diyorum bu kadar gençmiydi arkadaşın gibi duruyor. ailelerden konuşuyoruz ne işin var falan diyor. gel otur iki dakika sevdiğin viski var burada diyor barış'a geldim diyorum acelem var diyorum sallıyorum. çıkmak istiyorum

bir şey oluyor çıkmak için o katta var mıdır çıkış diye bakıyorum ara ara yok exit falan yok. yemekhaneye giriyorum yok o sırada çişim geliyor. tuvalet ara. bir üst kata daha çıkıyorum bizim okuldaki gibi uzun geniş koridor sağda kütüphane diyor. merdivenlerin başında sekreter gibi gözüklü bir kadın var.

arkadaş oradalarda bir güzel kadınlar var. şirazem kaydı yemin ediyorum böyle 3-4 kişilik gruplar halinde diyorum öğrenci bunlar. hiçbirisi bende kısa değil yabancı galiba diyorum.
bir tane tuvalet buluyorum ne işareti olduğunu anlamıyorum. bir tane rus mafyası gibi adam altın kolye beyaz saçı 2 metre 120 kilo 55 yaşlarında giriyor tuvalete.
ben de giriyorum gene uzun koridor. sol tarafta kapılılar karşıarında klozet ama klozet yerinde pisuvar olmazı lazım değil mi diyorum. neyse u dönüşü yapıp klozet başına geliyorum. işeyeceğim alt kapak kapalı ama çok da pis kağıt da yok diyorum ellemeyeyim ben de çövdüreyim. u dönüşü yaptık ya. kapının girişi görünüyor tabii. rus da arkamdaki kapalı yere girdi.

tam çıkardım bibilibatçiyoyu kapı açıldı siyah etek sarısın topuz saçlı zayıf ve ondan tamamen farklı giyinen 2 tane kız. ben aynen şöyle el de çükte '' yok artık daha neler ''

ben mi yanlış girdim siz mi yoksa unısex falan mı diyorum. konuşmuyorlar kapıdaki işareti gösteriyorar makyaj işareti m, ne var. sonra onlar da yanıma gelip hacet gideriyorlar bakmıyorum ama. diğerleri makyaj yapıyor.

diyorum bunlar da yabancı.

tam çıkıyorum lan bir tane da kız geliyor arkadaş 5 metre arkadan bir tae daha geliyor lan diyorum bu kadar güzel kız nasıl toplanır hepsi buraya. aha diyorum oğlum bak cenneti kapıları burada bir yerde bu melekler bir yanlış yapmış allah da bunları cennetten dünyaya şurada bir yerde sürüyor kesin.

sonrasıı hatılamıyorum.

rüya benim rüyaya demek ne kadar hoşladığım şey varda ona uygun bir kız tipi yaratmışım bu yüzden hepsi güzel geliyor. ama zevkli adammışım ne güzeldi yav onlar yarın akşam yatarken güze giyinip de yatayım orayı tekrar ziyarete gitmeye çalışacağım.
o sonuncusu muthişti abi. bacakkları benimkinden bile düzdü.
saniyede yirmidört kare
kafam çok doluyken uyuduğumda daha bir karışık olan rüyalardır.

bir sokakta yürüyorum, elimdeki poşette üç tane ekmek var. biraz uzakta bir ingiliz atı görüyorum. asil mi asil, siyah mı siyah. büyüleniyorum adeta ''senden benden daha asil şerefsizler!'' deyip, atın yanına gidiyorum. sırt çantamda kameram varmış, yeni almışım ve acayip de pahalıymış. diyorum ki, hayatımda ilk defa böylesi güzel at görmüşken biraz çekim yapayım, hem de kamerayı denemiş olurum. atın yanına gittim. iki adım ötesinde biraz yükselti var, oraya çıkıp çantamdan kameramı çıkarmaya başladım. elimde de ekmekler olduğu için beceremedim. salak gibi önce çantayı sonra ekmekleri atın üzerine koydum, kamerayı daha rahat alabilmek için. at huysuzlandı, sırtına ekmek koyduğumu görünce ekmeği yiyebilmek için atağa geçti, korkup geri kaçtım. o saniye bir şey oldu, sanki karşıdan baraj kapağı açılmış gibi, atın olduğu yere sıvı bir şeyler aktı. orası aniden bataklığa dönüştü. kamera ve ekmekler atın üzerinde kaldı. düştü düşecek ama. at da bataklığın içinde kaldı, hareket edemiyor. sadece kafasını oynatabiliyor, o da sırtındaki ekmeği alabilmek için. alamıyor da.

yoldan 6-7 kişi topluyorum, atı bataklıktan kurtarmak için organize oluyoruz. yükseltiye çıkıp, biiir ikiii üççç deyince atı çekeceğiz yükseltinin üzerine. bu arada kamera ve ekmekler halen sırtında, düşmemiş. hem atı hem de kamerayı kurtarma derdindeyim. atın etrafına geçip, ata dokunduğumuz anda at hareketleniyor. hepimiz yere düşüyoruz. ekmeklerden birisi de düşüyor, düşen ekmeğı bataklık çekiyor gözden kayboluyor. kamera hâlâ çantada ve sonu ekmek gibi olabilir. telaşlanıyorum. etrafımdaki insanlar aniden kaçıp kayboluyor. yalnız kalıyorum. yükseltiden uzanabildiğim kadar ekmeğe uzanıp, ata vermeye ve kamerayı alıp gitmeye karar veriyorum. tam ekmeğe uzanırken, at dönüp elimi kapıyor. parmağımı ısırıyor. işaret parmağımda bir oyuk var, ama kanamıyor; sadece çok acıyor.

atın olduğu yerden çıkıp koşmaya başlıyorum. deli gibi koşuyorum. bir apartmana girip kapıyı yumrukluyorum. kapıyı okulun kantincisi hüseyin abi açıyor. ''ooo nerelerdesin sen, gel buyur.'' diyor. nefes nefese ''abi yok gelemem ekmek lazım bana.'' diyorum, bir solukta atı ve kamerayı anlatıyorum. hüseyin abi, içeri koşup ekmek alıyor. beraber atın olduğu yere doğru koşmaya başlıyoruz.

atın olduğu yere yaklaştıkça orada bi' kalabalık olduğunu görüyorum. polisler, insanlar, haber kameraları hatta bir adet de canlı yayın aracı. at çok zor durumda, çevrelemişler hayvanı. bir şey yapacaklar. korkuyorum. bu arada kamera ve ekmekler hâlâ atın sırtında. daha hızlı koşmaya başlıyorum ve o saniye her şey ağır çekimle gerçekleşiyor. saniyeler içinde bütün polisler, nerden baksan 20-30 tanesi, biber gazıyla, bıçaklarla, jopla atın üzerine saldırıyorlar. at yere düşüyor ve ölüyor. hem koşuyorum hem bağırıyorum hem de ağlıyorum atı öldürdükleri için. kamera umurumda değil, at öldü at. var gücümle bağırıyorum: (vurgula: ''faşist devlet! katil polis!!'')
saniyede yirmidört kare
içinde abim ve fetullah gülen'in olduğu rüyadır.

önce abimi bir festival alnında kaybettim. yanımızda da ortak arkadaşlarımız var, deliler gibi onu arıyoruz. abim de içinde sambacıların olduğu bir otobüsle uzaklaşmaktadır. hep birlikte otobüsün peşinden koşmaya başladık, galiba abimi kaçırdıklarını düşündük. bir sokağa girdik. şiir sokağıymış. her yerde şiirler var, turgut uyar, edip cansever, ece ayhan şiirleriyle dolu. ooo ikinci yeniymiş hep buralar süper süper diyorum, şiire dalmışken aklıma abim geliyor. koşmaya başlıyorum.

sonra fetullah gülen'i görüyorum. ağlayarak şiir okuyor. şiirin sadece ''2005 yılında ne güzel zamanlar geçirdik seninle'' kısmını hatırlıyorum. meğerse şiiri abime yazmış, salya sümük, duygu yüklü okuyor da okuyor.

uyanıp kahkaha attım tabi. hâlâ da aklıma gelince gülerim.
out of control
daha bugün gördüğüm ve hayatta unutmayacağım bir rüyayı anlatayım sizlere. ayıplı biraz..
eski tarz bir evin odasında 3 kişi kalıyoruz. ben, marlon brando (son zamanlarındaki yaşlı hali) ve ismini bilmediğim ünlü bir mafya rolünü canlandıran yaşlı bi amca. şimdi bu ikisi nerden baksanız 70li yaşlarda. tv izliyoruz +18 bi kanal açmışlar izliyoruz. bunlar birden ayağa kalkıyolar indiriyolar pantolonları ben durun lan nabıyosunuz filan derken çok afedersiniz birbirlerini parmaklıyorlar. sadece parmaklasalar yine iyi de neler neler. neyse devamını anlatamiciğim o iki amcayı öyle gördüm ya daha da kolay kolay uyumam zati.
genckartal301
özellikle lisedeyken başıma gelmiş olan durum.

rüyamda liseden arkadaşlarıma dağın tepesinde düz bir arazide asker kıyafetleriyle ilerlerken teröristlerle çatışmaya giriliyor. 4 duvar bir eve sığınıyoruz. bir iki arkadaşım dışarı çıkınca vuruluyor ben de bunun etkisinde çıldırıyorum bağırarak teröristlere doğru evden fırlıyorum koşuyordum ki uyandım etrafta terörist arıyorum. sonra okula gittim. diğer sınıftan bir arkadaşım geldi sarıldı bana "gardaş rüyamda bizim lise tayfası teröristlerle çatışmaya giriyoruz bir kaçımız öldük sen fırladın dışarı çıktın kafadan yedin kurşunu öldün, çok korktum lan" dedi sustum kaldım bir şey diyemedim.

[ybkz]swh[/ybkz]
kaptan
üzerinden belirli bir zaman geçmiş olmasına rağmen, sanki, ilk gün gibi hatırlanan, görüldüğü anda da sanki gerçekmiş hissiyatı yaratan rüyalardır...

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol